Browsing by Author "Erol, Abdullah"
Now showing 1 - 20 of 26
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis 31 Mart Vakası ve Gezi Parkı Protestosunun İdeolojik, Sosyolojik ve Kültürel Karşılaştırması(2025) Van, Yusuf; Erol, AbdullahTarih boyunca yaşanan toplumsal hareketler, iktidar ile halk arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendiren önemli dönüm noktaları olmuştur. Bu bağlamda, 1909'daki 31 Mart Vakası ile 2013'teki Gezi Parkı protestoları, farklı tarihsel dönemlere ait olmalarına rağmen Türkiye'nin siyasi evrimi açısından kıyaslanabilir iki toplumsal olay olarak dikkat çekmektedir. Her iki kalkışma da devlet otoritesine karşı geliştirilen kitlesel birer tepki olarak değerlendirilmektedir. Bu çalışma, 31 Mart Vakası ile Gezi Parkı protestolarını karşılaştırmalı olarak inceleyerek; bu olayların ortaya çıktığı tarihsel ve toplumsal bağlamları, aktörlerini, sonuçlarını ve iktidar üzerindeki etkilerini analiz etmektedir. Her iki olayın da benzer sosyal, siyasi ve ideolojik motivasyonlarla geliştiği tezi savunulmaktadır. Analiz, liderlerin eğilimleri, halkın direniş biçimleri ve dış müdahale iddiaları üzerinden yürütülmüş; böylece Türkiye'deki siyasal dönüşüm süreçlerinin tarihsel sürekliliği ortaya konulmaya çalışılmıştır.Master Thesis After Sarbanes & Oxley Act Amendments in Turkey(2020) Beyhan, Muhammed Taha; Erol, AbdullahYaşanan muhasebe skandallarının piyasalarda çok geniş bir kesimi önemli bir oranda etkilemesi bu skandalların önlenmesine ve piyasalarda güven ortamının inşa edilmesine yönelik özünde hukuki yaptırımları içeren ve şirketler için bir yol haritası niteliğinde olan yasal düzenlemelerin yapılmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmanın amacı SARBANES&OXLEY yasası sonrası Türkiye'de yapılan düzenlemelerin ortaya konmuştur. Oxley Yasası 2002 yılında Amerika'da yürürlüğe konmuş ve dünya çapında birçok ülke tarafından benzer yasal çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Tüm bu gelişmeler işletmelerin kurum içerisinde iç denetim fonksiyonunu yeniden hatırlamalarını ve yasaya uyum sağlayabilmek için gerekli dönüşümleri başlatmalarını sağlamıştır. İç denetim mesleğine yönelik değişimin önemli temsilcilerinden biri de Uluslararası İç Denetçiler Enstitüsü olmuştur. Enstitü, kuruluşundan itibaren mesleğin icrasına yönelik standartlar ve etik ilkeler yayımlayarak her ne kadar bağlayıcılığı bulunmasa da bu standart ve ilkelerin küresel anlamda yayılmasını sağlamıştır. Türkiye'de ise Yeni Türk Ticaret Kanunu'nun birçok alana olduğu gibi iç denetim alanına da önemli etkileri olmuştur. Yasa sonrasında iç denetim birimlerinin kurumlar içerisindeki yetki ve sorumlulukları arttırılmıştır.Master Thesis An Analysis of Urban Culture and Urban Identity in the Context of Globalization: Example of Van Province(2019) Bozan, Hüseyin; Erol, AbdullahKentler, sınırları içerisinde yaşayan toplumların kültürel, sosyal, ekonomik ve dinsel özellikleriyle şekillenen yaşam alanları olup toplumun bir yansıması niteliğindedirler. Tarih boyunca savaşlar, göçler, afetler ve ekonomik gelişmeler gibi olaylarla şekil değiştiren kentlerin günümüzdeki yapısını biçimlendiren olayların başında Sanayi Devrimi'nin geldiği genel kabul görmüş bir olgudur. Sanayi Devrimi ile birlikte kentlerde fordist üretim yapısı hakimiyet kazanmaya başlamış ve sanayi kentleri ve buna bağlı olarak birlikte bu kentlerde de işçi sınıfları oluşmuştur. Bu durum tarım sınıfının işçi sınıfına dönüştüğü şeklinde yorumlanabilir. Van ilinin küreselleşme bağlamında şekillenen kent kimliği ve kent kültürünün incelendiği bu araştırmada, nicel ve nitel araştırma yöntemleri birlikte kullanılmıştır. Literatür taramasıyla elde edilen bilgiler araştırmanın kavramsal çerçevesini oluşturmuştur. Bununla birlikte yapılan saha çalışmasında, Van'ın küreselleşme unsurlarına bağlı olarak kültürel ve kent kimliği bağlamında nasıl şekillendiği irdelenmiştir. Kentin kimlik unsurlarının tarihi ve coğrafik kriterlere bağlı olarak şekillendiği sonucuna ulaşılırken küreselleşme etkisinde tarımsal toplumun kentleştiği, Van Gölü turizminin kentin ekonomik çehresini değiştirdiği ve bu değişimlerin kent kültürüne yansıdığı sonuçlarına ulaşılmıştır. Bu yansımalar, giyim alışkanlıkları, kültürel davranışlar, sosyal ilişkiler gibi hususlarda etki sahibi olduğu da yapılan araştırma neticesinde ulaşılan bulgulardandır.Master Thesis China's Policy of Economy in the New World Order(2021) Gelir, İshak; Erol, AbdullahSoğuk Savaş dönemin son bulmasıyla dünya yeni bir evreye girer. Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan bu dönem, birçok özelliği ile önceki dönemlerden farklılık arz etmektedir. İdeoloji ve siyasi yakınlığın kendine yer bulduğu önceki dönemin aksine bu dönemde ekonomi, kazan-kazan, pazar bulma, enerji ihtiyacını karşılama gibi kavramlar ön plandadır. Bu değişim dünyanın öncekinden tamamen farklı bir mecrada yol aldığını göstermektedir. Burada ilişkiler çeşitlenmiş, karşı kutuplarda yer almak, yerini kompleks ilişkilere bırakmıştır. Bu ilişki biçimi giderek trend kazanmış, uluslararası alanda bu işbirliği tarzı geçerli olmuştur. Yukarıda betimlenen ve Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan dönemde bazı ülkelerin öne çıktığı görülmektedir. Öncesinde ülke içinde ve dışında ekonomi, hukuksal, teknoloji, politika ve altyapı gibi hamlelerle hazırlık yapan bu ülkeler Yeni Dünya Düzeni içerisinde avantajlı duruma gelirler. Bu ülkelerden biri Çin'dir. İmparatorluk geçmişi, geleneğe bağlılığı, jeopolitik konumu, nüfus yoğunluğu gibi faktörlerden beslenen Çin, ekonomide, teknolojide, politikada önemli teşebbüslerde bulunur. Özellikle 1980'den itibaren gerçekleştirdiği ekonomi, altyapı ve diğer alanlardaki hamlelerle güçlü bir figür olarak ortaya çıkan Çin, buralardan devşirdiği güçle uluslararası alanda ekonomi politik anlamda etkin olmaya başlar. Öncelikle komşu ülkelerle geliştirilen ilişkiler daha sonra bölgesel düzeyde gerçekleştirilir. Bu esnada diğer ülke ve kıtalarla ilişki kurmaya çalışan Çin, işbirliğini inşa etmek ve geliştirmek için temkin politikası ve yumuşak güç gibi kavramlardan yararlanır. Ekonomi gücün de sağladığı olanaklarla Çin, dünya politikasında ciddi manada söz sahibi olur. Böylece Çin, ekonomi politik anlamda dünya devletleri tarafından dikkatle izlenir. Bu çalışmada Yeni Dünya Düzeni bağlamında yükselen bir güç olarak Çin'in kuruluşu, yaslandığı argümanlar, gerçekleştirdiği hamleler, uluslararası alandaki ilişkileri: en önemlisi ekonomi politik referansları ve etkinliği incelenmiştir.Master Thesis China's Rise Within the Global World System (background of Economic-Political Development)(2024) Borak, Gülşen; Erol, AbdullahGelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler dönemsel ekonomik krizler yaşarken Çin istikrarlı bir biçimde büyümeye devam etti. GSMH oranları bakımından ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük ülkesi haline geldi. Çin'in içerisinde yer almadığı veya doğrudan karşı olduğu küresel bir denklemin belirlenmesi artık oldukça zor görünüyor. Çin, dünyada kendisini halen 'sosyalist' olarak tanımlayan bir kaç ülkeden biridir. Batı tarafından otoriter bir rejim olarak tamınlanmakta, kendileri ise 'işçi sınıfının' iktidarını temsil ettiklerini iddia etmektedirler. Sosyalist bir devlet ama ucuz iş gücünü en yüksek düzeyde kullanarak küresel sermayenin merkez üssü haline gelmeyi temel bir ilke olarak benimsedi. Hem küresel sermayeyi ülkeye çekmeyi başardı hem de kurdukları şirketler 20 yıl içerisinde dünyanınen büyük 10- 20 şirketeri içerisinde yer almaya başladılar. Batının 200 yıldan fazla bir sürede tamamladığı sanayişme hamlesini 40 yıllık bir sürede bilişim teknolojisinin kullanıldığı bir aşamaya gelmiş olması, küresel rekabette başa güreşen bir kaç ülkeden biri olmayı başardı. Bugünün ekonomik gelişme yönü dikkate alınarak önümüzdeki yıllarda ABD'yi geride bırakarak en büyük ekonomik güç haline geleceği tahmin edilmektedir. Çalışmanın bütünü Çin'in küresel güç ilişkilerindeki gelişmesini inceleme konusu yapmaktadır. Öncelikli olarak Asya'yı ekonomik ve politik olarak etki altına alan Çin, askeri gücüyle kıtasal tehdit gücü haline geldi. Ancak küresel rekabeti askeri değil ekonomik strateji üzerinde yürütmeye başladı. Bundan da önemli oranda başarılı oldu. Bu çalışmada Çin'in küresel dünyada ekonomik, politik ve askeri yükleşini inceleme konusu yapmaktadır. Geri bir tarım ülkesinden çıkıp küresel dünyanın güç dengelerini belirleyen bir konuma gelmesinin politik arka planını tartışmaktadır. Çin 1,3 milyar nüfusuyla dünyanın en kalabalık ülkesidir. Aynı şekilde 9,5 milyon metre kare karasal toprakla Rusya'dan sonra dünyanın ikinci büyük ülkesidir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olarak uluslararası ilişkilerde politik-diplomatik dengeleri de belirliyor.Master Thesis Cuba Revolution at the Sharp Junction of Usa and Ussr Relations(2024) Uzun, Günay; Erol, AbdullahSoğuk Savaş, Hitler Almanya'sının teslim olmasının ardından ABD ile Sovyetler Birliği arasında başlayan uzun bir mücadele olmuştur. 1941'de Nazilerin SSCB'ye yönelik saldırganlığı, Sovyet rejimini Batı demokrasilerinin müttefiki haline getirmiştir. Ancak savaş sonrası dünyada giderek farklılaşan bakış açıları, bir zamanlar müttefik olanlar arasında uçurumlar yaratmıştır. 1947'den itibaren, ellerindeki tüm kaynakları gözdağı ve yıkım için kullanan iki düşman, değişen yoğunluktaki krizlerle noktalanan uzun bir stratejik ve ideolojik çatışmada çatışmışlardır. Her ne kadar iki büyük güç hiçbir zaman doğrudan savaşmasa da birçok kez dünyayı nükleer savaşın eşiğine getirmişlerdir. Nükleer caydırıcılık, askeri bir çatışmayı önlemenin etkili yollarından biri olmuştur. İronik bir şekilde, bu ''dehşet dengesi'' aslında silahlanma yarışı için bir teşvik görevi görmüştür. İki kamp arasındaki yumuşama anları veya gelişen ilişkiler arasında gerilim dönemleri değişiklik göstermiştir. Siyaset uzmanı Raymond Aron, Soğuk Savaş sistemini şöyle tanımlamıştır: ''İmkânsız barış, ihtimal dışı savaş.'' Amerika Birleşik Devletleri ve SSCB yavaş yavaş kendi etki bölgelerini oluşturarak dünyayı iki karşıt kampa bölmüşlerdir. Dolayısıyla Soğuk Savaş, yalnızca ABD ile SSCB arasındaki bir mücadele değil, başta Avrupa kıtası olmak üzere birçok ülkeyi etkileyen küresel bir çatışma olmuştur. Bu süreçten etkilenen ülkelerden birisi de Latin Amerika ülkelerinden birisi olan Küba olmuştur. ABD'nin ve Latin Amerika'nın Küba üzerindeki çıkarcı plânlarına karşılık SSCB'nin Küba'ya sağladığı destekler ve lider Fidel Castro'nun bağımsızlık mücadelesi dengeleri değiştirmiştir. Hâlihazırda ortaya çıkan önemli literatüre rağmen Soğuk Savaş dönemindeki uluslararası ilişkiler ve Küba devrimi hakkında öğrenilmesi gereken çok fazla bilginin olması bu alanda yapılacak çalışmaları değerli kılabilir. Yapılan bu çalışmanın amacı, Küba devrimi üzerinde etkili olan Soğuk Savaş dönemini ve çok taraflı ilişkileri geniş bir bakış açısı ele almak ve gelecekteki çalışmalara kaynak olabilecek bir kaynak oluşturmayı sağlamaktır. Yapılan literatür incelemeleri neticesinde Küba devriminin, Soğuk Savaş döneminde ve hatta Soğuk Savaş'tan sonraki dönemde bile Küba halkı üzerindeki etkilerinin yadsınamaz derecede önemli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca ABD ve SSCB gibi iki süper gücün Küba üzerindeki politik ve ekonomik uygulamalarının, lider Castro ve bağımsızlığı benimseyen kesimler sayesinde dengeli bir şekilde yönlendirildiği görülmüştür.Master Thesis Cultural Codes of Japan(2024) Kazak, Yusuf; Erol, AbdullahJaponya'da, imparatorluk kurumu 'Güneş'in Oğlu' vasfıyla kutsal bir arka plan yakalamıştır. Japon topraklarının kuruluş hikâyesi üzerinden temellendirilen Şintoizm ve Çin etkisi ile ülkeye giren Budizm ve Konfüçyanizm dinleri ise 'Japonluk Ruhu'nu inşa eden faktörlerdir. Öte yandan, Edo dönemi ile birlikte uygulanan politikalar, izolasyon ve bu dönemde ortaya çıkan Buşido felsefesi; Japonya'nın politik kültürünün, kolektif bilincinin ve kültür kodlarının inşasına derin etkilerde bulunmuştur. Meiji dönemi ile modern döneme giren Japonya, Batılı devletlerin seviyesine ulaşmayı amaçlarken, aynı zamanda toplumsal değerlerini de korumanın yollarını aramıştır. Bu dönemde büyük bir askeri ve siyasal güç konumuna gelen Japonya, İkinci Dünya Savaşı devresinde ülkesine atılan iki atom bombası sonucu teslim olmuştur. Savaş sonrası işgale uğrayan ve Batılı güçler tarafından sorunlu görülen politik, askeri ve toplumsal anlayışlarından kopartılmaya çalışılan Japonya, 'politik itaatkârlık' ve 'kolektif bilinç' temelli kültür kodları doğrultusunda hızlıca toparlanmış ve kısa sürede ekonomik bir güç haline gelmiştir. Bu tez, Japonya'nın kültür kodlarının tarihi, dini, toplumsal ve politik bakımdan hangi faktörler temelinde oluştuğunu göstermeyi amaçlamaktadır. Çalışma; Japonya'nın politik kültürünün ve kolektif bilincinin oluşum sürecinde kültür kodlarının etkili olduğunu iddia etmektedir. Öte yandan, bu çalışmada Japonya'da kültür kodlarının birçok alanda hala etkisini sürdürdüğü savunulmaktadır. Uluslararası arenada önemli bir konumda olan Japonya'nın, farklı perspektiflerle daha iyi anlaşılması gerektiği açıktırMaster Thesis The Cultural Codes of the United States(2020) Aykut, Umut; Erol, AbdullahAmerika Birleşik Devletleri (ABD), 4 Temmuz 1776 tarihinde kurulduğundan itibaren dünyanın seyrine etki eden bir özelliğe sahiptir. Bu yüzden içinde barındırdığı dinamikleri iyi anlamak ve onların ne anlam ifade ettiğini doğru kavramak gerekmektedir. Göçmenlerin, büyük kısmının Avrupa kıtasından gelerek Amerika kıtasında yeni bir hayata başlamasıyla beraber kıtanın kaderi değişmiştir. Önce kıtanın yerli halkıyla savaşlar içine giren göçmenler, daha sonra kendilerini okyanusun diğer tarafından yönetenlere karşı durup ABD'yi kurmuşlardır. Farklılıkları içinde barındırsa da ortak bazı kültürel birliktelik sağlamak zorundaydılar. Sosyal, siyasal ve kültürel birlikteliği sürekli kılmak için çeşitli ortak düşünceleri ortaya çıkarmışlardır. Böylece kültür kodları ortaya çıkmış ve bu kodlar davranış biçimi haline gelmiştir. ABD'nin iç veya dış politikada birçok davranışının sebepleri bu kültürel kavramlar üzerinden değerlendirildiğinde daha anlaşılır bir hal almaktadır. Yönetimde dini etkileri dışarıda tutmak için yasalarla dini etkiyi sınırlasa bile, başkanlar ve yönetimde söz sahibi olan kişilerin dini etkilerden uzak durması son derece zor görünmektedir. Bu yüzden 'Püritenler' olarak adlandıracağımız Hristiyanlar, ABD kurulduğu ilk günden itibaren devletin şekillenmesinde etkili olmuştur, daha sonra yasalarla dini etkiler uzaklaşsa bile söylemlerde devam eden bir dini etki göze çarpmaktadır.Master Thesis European Union Common Agricultural Policies Impact on Turkey's Agricultural Policy (2001-2023)(2024) Tarlak, Nuriye; Erol, AbdullahBu tez çalışması, Avrupa Birliği'nin Türkiye tarım politikasına etkilerini inceleyerek, olumlu ve olumsuz yönlerini ortaya çıkarmayı hedeflemektedir. Çalışma, Avrupa Birliği'nin kuruluş süreci, genişleme politikaları ve Türkiye'ye yönelik tarım politikalarını tarihsel bir perspektifle ele alarak başlamaktadır. Avrupa Birliği'nin tarım politikasının evrimi, ortak tarım politikası ve destek mekanizmaları gibi konular incelenmiş, Türkiye'nin bu politikalara uyum süreci ve ekonomik entegrasyonunun rolü detaylı bir şekilde analiz edilmiştir. Çalışmada, tarım sektörünün ekonomik gelişime katkısı vurgulanarak, Avrupa Birliği'nin Ortak Tarım Politikasının sadece AB ülkeleri için değil, diğer ülkelerle ticaret ilişkileri açısından da önemli olduğu belirtilmiştir. Tarım politikalarının sürdürülebilir ekonomik büyüme ve gelir güvencesi amaçlarına odaklanarak, Türkiye'nin AB ile gümrük birliği anlaşması çerçevesinde artan ekonomik entegrasyonunun Türk tarım sektöründeki etkileri vurgulamıştır. Ancak bu entegrasyonun Türk çiftçileri için fırsatlar sunarken, rekabeti artırarak zorlukları da beraberinde getirdiği belirtilmiştir. Çalışma ile, Avrupa Birliği'nin tarım politikasının Türkiye'nin tarım sektörünü şekillendiren bir faktör olduğu belirlenmiş, Türkiye'nin uyum sürecinde karşılaştığı zorluklar ve avantajlar analiz edilmiştir.Master Thesis Folchloric and Ethnographic Structure of Küresünnis in the Context of International Migration(2021) Er, Sadık; Erol, Abdullahİnsanlık tarihi kadar eski ve en önemli olaylardan biri haline gelen göçler, günümüz dünyasının da en önemli ve en çetrefilli olgularından biri haline gelmiştir. Aslında yaşadığımız çağı göçler çağı olarak tanımlarsak yanlış olmaz. Göçleri çok farklı şekillerde değerlendirmek mümkün. Göçlerle sadece insanlar bir kıtadan diğer bir kıtaya veya bir ülkeden başka bir ülkeye gitmekle kalmıyor, beraberinde bir çok sorunla birlikte yeni ilişkiler, yeni kimlikler, yeni kültürler de taşıma imkanı sağlıyor. Bu da beraberinde melezleşen bir toplumun ortaya çıkmasını sağlıyor. Bu çalışmada 1920'lerden itibaren İran'dan Türkiye'ye göç etmek zorunda kalan ve kendilerini Küresünni adıyla anan etnik bir toplumun folklorik ve etnografik özellikleri incelenmiştir. Küresünniler hakkında çok farklı fikir ve görüşlere rastlamak mümkündür. Fakat işin garip tarafı bu görüş ve fikirler maalesef tarihi kaynaklara dayandırılmadan yazılıp söylenmektedir. Bu çalışmamda özellikle tarihi kaynaklardan, bu konu üzerinde çalışmış tarihçilerin görüşlerinden faydalanarak Küresünnilerin etnik ve folklorik özelliklerini en doğru ve en inandırıcı kaynaklara dayanarak ortaya çıkarmaya çalıştım. Aynı zamanda Küresünnilerin kültürel yapısı da incelenerek Küresünniler örneğinde kültürel kimlik kavramı üzerinde de değerlendirilmelerde bulunulmuştur. Bu çalışmada amaç: İran'dan Van ve çevresine göç etmek mecburiyetinde kalan, yaşamlarını sürdürdükleri vatanlarından ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye bir daha geri dönemeyen, kimi çevrelerce Kürt olarak konumlandırılan fakat kendilerinin Türk olduklarını ispatlamaya çalışan Küresünnilerin kültürel kodları ve etnik yapıları incelenmeye çalışılmıştır.Master Thesis Hakkari Deputies in the Context of Elite Theory(2020) Zibek, Özlem Kaya; Erol, AbdullahKöken olarak 'seçme', 'seçilme' anlamlarına gelen Elit sözcüğünün kullanımı 17. yüzyıla denk gelse de 20. yüzyıl da yaygınlık kazanmıştır. Vilfredo Pareto, Gaetano Mosca gibi aydınların geliştirdikleri teori başta olumsuzluk atfeden bir terim olmasına rağmen kendisini geliştirmeyi başarmıştır. Bu çalışma da, kolektif güçlerin, modernleşme hızının yavaş olduğu Hakkari'de etkilerinin olup olmadığı üzerinde durulmuştur ve özellikle çok partili yaşama geçişle birlikte toplumsal yaşamın önemli bir belirleyicisi olan, Hakkari ve çevresinde iki farklı konfederasyona sahip aşiretler özellikle çok partili yaşama geçişle birlikte bölge üzerindeki etkisini gözle görülür şekilde göstermiştir. Aşiretlerin rolü siyasi partilerin de dikkatini çekmiş ve adaylarını belirlemede etkili olmuştur. Ancak aşiretlerin herhangi bir ideolojiyi desteklemediklerini zamanla değişen koşullara bağlı olarak siyasi partileri desteklediklerini söylemek mümkündür. Aşiretlerin bölge üzerindeki etkileri, nasıl büyüdükleri, siyasi parti seçimlerinde aşiretlerin rolü ve günümüze olan etkileri yapılan görüşmelerle aydınlatılmıştır.Master Thesis The Historical Process and Development of Islamic From the Ottoman To the Republic (1830-1924)(2021) Yakar, Cezmi; Erol, AbdullahÜç kıtaya hükmeden bir imparatorluğun çöküşündeki sebepler araştırılırken günümüze kadar varlığını sürdüren İslamcılık düşüncesi sürekli tartışma konularından biri olmuştur. İnanç perspektifinde geliştirilen ve dinin yeniden yorumlaması anlamına gelen siyasi yönü ağır basan İslamcılık, Osmanlıdaki güçlü etkisini yitirse de toplumsal olaylarda varlığını koruyarak gelmiştir. O günlerin şartlarında, ihtiyaca binaen şekillenen İslamcılık serüveni doğru incelendiğinde o günlerdeki aydınların fikri birikimleri, düşünceleri ve var olan kazanımları korumak için taşıdıkları endişeleri de tahlil edebilme imkânı sunmaktadır. İslamcılığın, Türkiye gelişmesinde etkili olan düşüncelerin tasnifinde önemli bir skalada durmaktadır. İslamcılığın tarihi, siyasi, kültürel gelişmeleri Osmanlı III. Selim döneminden Cumhuriyet 1924 yılına kadar incelenecektir. Bu çalışmalarda Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü kaotik durumdan çıkması aydınların ve bilim ehlinin verdiği öze dönüş mücadelesindeki siyasi, ibadi, ahlaki ve hukuki çalışmalardaki yansımaların ele alınması İslamcılık serüvenine ışık tutacaktır. İslamlaşma çalışmalarının dünya siyasetinde ne gibi etkilerinin olduğu; ayrıca dünyadaki gelişmekte olan ulus devlet bilincine karşı Müslümanların bir çatı altında ve birlikte ümmet bilincinin pekiştirilmesi için yapılan kültürel çalışmaların yansımaları sürecin en önemli gelişmelerindendir. İslamcılık denince akla gelebilecek o dönemin kültürel kodları, halkların hürriyet özlemi, meşrutiyet, eşitlik ve insan haklarının genel durumu, medrese-mektep durumu, devlet kurumlarının geleneksel yapısının yeniliklere karşı bürokratların ve geleneksel ulemanın direnci sürecin belirgin noktalarıdır. Özellikle Osmanlının son dönemdeki ve Cumhuriyet'in ilk dönemlerindeki İslamcılık serüveni analiz edildiğinde hedeflenen amaç da belirginleşecektir.Master Thesis The Impact of England's Cultural Codes on England(2020) Kaval, Filiz; Erol, Abdullah1215'te Magna Carta ile başlayan İngiltere'nin modernleşme tarihi ve devamında yaşanan anayasal gelişmeler, dinde reformasyon, Batı Aydınlanma hareketleri, siyasi ve bilimsel devrimler, savaşlar ve uluslararası rekabet İngiltere'nin dünyanın önde gelen imparatorluğu olmasının yolunu açmıştır. Tüm bu durumlar İngiltere'nin aynı zamanda kültürel kimliğinin oluşmasını da sağlamıştır. Kültürel kimlik bir ülkenin coğrafyasına, iklimine, yaşayış tarzlarına, milliyetine ve bakış açılarına göre değişiklik arz etmektedir. Nitekim, Büyük Britanya adasının bir parçası olan İngiltere'nin tarih boyunca her zaman bol yağışlı ve ılıman oluşu, sıcaklığın her yıl kısa bir süre için donma noktasına düşmesi İngiltere toplumunun şekillenmesine ve orada yaşayan insanların kimlikleri üzerinde etki yapmasına neden olmuştur. Yaşanılan coğrafya tüm unsurlarıyla birlikte bir toplumun kültürünü şekillendirdiğinden ülkenin tanımlanması ve kültürel olarak kodlanması açısından da önem taşımaktadır. Yaşanılan mekanın insan üzerindeki etkisi daha sonraki süreçlerde toplumların kimliklerinin oluşmasına vesile olur ki bu durum o toplumun kültürel kodlarının ortaya çıkmasını sağlar. Yaşanılan mekanın yanı sıra çevre koşullarına adapte olmak ve ayrıca sorunlarına çözüm üretmek beraberinde yeni oluşumları ve kültürel dönüşümleri getirir. Bu bağlamda bu çalışmada; İngiltere'nin tarihinden ve kültürel dönüşümünden yola çıkılarak, İngiltere'nin kültür kodları analiz edilecektir.Master Thesis The Impact of United States Sanctions on Iran's Economy Between (1979-2019)(2021) Mohammed, Seerwan Hussein; Erol, AbdullahMevcut araştırma, ABD yaptırımlarının Ġran ekonomisi üzerindeki etkisini incelemeyi amaçlamaktadır; Amerika Birleşik Devletleri'nin Orta Doğu'daki zorluklarla dolu uzun tarihi ve özellikle Soğuk Savaş sonrasında ABD'nin bölgesel meselelerdeki rolü ve etkisi unutulamaz. ABD, bölgesel meselelerde aktif bir oyuncu olmak, siyasi durumları ve kararları doğru yönde ve hedef ve çıkarları doğrultusunda değiştirebilmek için çok çalıştı. 1970 Ġslam Devrimi'nden sonra iki ülke arasında sürtüşme yaşanmış, ABD her zaman ekonomiye ve orduya ağır yaptırımlar uygulayarak Ġran Ġslam Cumhuriyeti'nin tavrını değiştirmeye çalışmış ve bu yaptırımlar bugüne kadar devam etmiştir. Ġran'ın nükleer ve askeri programı, bazı ülkelerdeki siyasi ve askeri müdahaleleri, ABD'nin terörist dediği bazı hareketlerin desteklenmesi başta ABD olmak üzere dünya ülkelerinin endişeleri arasında yer aldığından söz edilebilir. Nükleer silahlara sahipler ve ABD liderliğindeki bu ülkeler Ġran'la savaş halindeler ve en etkili yollardan biri ekonomik yaptırımlar uygulamak ve Ġran Ġslam Cumhuriyeti'nin davranışını değiştirmek için azami baskı uygulamaktır. Araştırmacının Ġran'a yönelik yaptırımları anlamak için kullandığı teoriye karmaşık gerçekçilik denilebilir. Bu teori temel bilgilerle başlar ve daha sonra devam eder. Durumun karmaşıklığı, Ġran'ın mevcut politikalarının ABD ve müttefikleri için güvensiz olması nedeniyle başlıyor.Master Thesis Iran's Foreign Policy and the Arab Spring Process (2010-2020)(2022) Keser, Serdar; Erol, AbdullahOrtadoğu'da büyük bir etki yaratan 1979 İran İslam Devrimi ile bölge ülkelerinde yaşayan Şiiler için Şii bir devlet yönetimi altında yaşama umudu belirmiştir. Bu durum Şii bir nüfusa sahip olan devletler için bir endişe ve tehlike olarak algılanmıştır. Bu endişenin ilk ve en büyük sonucu İran-Irak savaşı olmuştur. Savaş sonrasında ılımlı bir politika izleyen İran bölge ülkeleriyle ilişkilerini düzeltmeye çalışmıştır. Kurulmaya çalışılan bu ılımlı ilişkilerin devam ettirilmesi, 2003 yılında ABD'nin Irak'a müdahalesiyle zorlaşmıştır. Tunus'ta 2010 yılında başlayan sokak hareketlerinin ve protestoların şiddet olaylarına ve silahlı çatışmalara dönüşmesi ve batı yanlısı Zeynel Abidin bin Ali ve Hüsnü Mübarek iktidarlarının devrilmesi ile İran bu gösterileri 'İslami Uyanış' olarak nitelendirmiş ve 1979 İran İslam Devrimi'ni bir rol model olarak sunmuştur. İran'a göre bu gösteriler, 1979 Devrimi ile benzer özellikler göstermekte hatta bu devrimin devamı hareketler olarak görülmektedir. İran'a göre bu iktidarların yıkılmasının nedeni batı yanlısı olmaları ve İsrail ile iyi ilişkiler geliştirmiş olmalarıdır. Tunus ve Mısır'da yaşananlar İran için ideolojik kazanç haline gelirken, çatışmaların İran'ın müttefiki Suriye'de başlaması İran'ın Arap Baharı'na bakışını değiştirmiştir. Suriye rejimi İran için çok önemlidir ve Suriye'de muhalefetin kazanması İran için büyük bir kayıp olacaktır. Çünkü İran, Lübnan gibi devletler ve Hamas ile Hizbullah gibi örgütlerle Suriye aracılığıyla ilişki kurmuş ve böylece Ortadoğu'da önemli bir aktör haline gelmiştir. Suriye'nin kaybedilmesi İran için kabul edilebilir değildir.Master Thesis Islamism in Turkey (1975 - 1990)(2021) Yergin, Aydın; Erol, Abdullahİslamcılık, Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden itibaren tartışmaya başlanmıştır. Osmanlı Devleti'nin yıkılmasından sonra, hilafetin kaldırılması İslam dünyasında otorite boşluğu yaşanmasına neden olmuş ve Mısır, Pakistan gibi bazı ülkelerde aydınlar, öğretmenler, akademik çevreler, öğrenciler ve Müslüman alimler önderliğinde İslami Hareketler yeni bir anlayış ile yeniden yapılanmıştır. Çoğunluğunu Müslüman nüfusun oluşturduğu bölgeler işgal altında olduğundan, bu duruma karşı yerelde hareketler ortaya çıkmıştır. İslamcılar, eski güçlü dönemlere dönmek için İslami esaslara ve asli kaynaklara dönmenin gerekliliğine inanmışlardır. Çalışmamızda Osmanlının son dönemlerinde yaşanan İslamcılık tartışmalarına yer verilmiş ve o dönemde İslamcılık fikrinin devlet eliyle uygulanmasının nedenlerine değinilmiştir. Cumhuriyet döneminde yeni bir tarzla ortaya çıkan cemaatler ele alınmış ve bunların geçirdiği süreç irdelenmeye çalışılmış, araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu çalışmanın kapsamını yeni bir tarz ve söylemle ortaya çıkan İslamcılık anlayışı çerçevesindeki yapıları belirlemeye çalıştık. Bu nedenle Türkiye'de 1975- 1990 arası belirginleşen bu yapılanmalara etki eden birçok parametre arasından özellikle, İran İslam Devrimi, Afgan cihadı ve Pakistan, Mısır gibi ülkelerden yapılan çeviri eserlerin etkisi irdelenmeye çalışılmıştır. Bunun yanı sıra tercüme eserlerin etkisiyle bu toprakların yabancısı olduğu söylem ve tavırlar da ele alınmaya çalışılmıştır. Ayrıca bu yapıların yaşadıkları iç tartışmalar ve geçirdikleri evreler de incelenmeye dâhil edilmiştir. Çalışma da literatür taraması yöntemiyle, kitaplar, dönemsel dergiler, İnternet siteleri, makaleler incelenmiştir. Ayrıca belirgin kimliklerle telefonla görüşmeler yapılarak bilgi edinilmeye çalışılmıştır.Master Thesis January 25, 2011 Uprising in Egypt and Analysis of the Muslim Brothers' Power Experience in Egypt(2021) Kızılkaya, Murat; Erol, AbdullahTarihsel süreç içerisinde Orta Doğu coğrafyasında toplumsal değişim farklı şekillerde meydana gelmiştir. 2010 yılında Tunus'ta 'sıradan' bir sokak satıcısının, Muhammed Buaziz'in kendini yakmasıyla başlayan Arap ayaklanmaları Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri için adeta yeni bir dönem ve siyasetin, toplumsal değişim ve dönüşümün habercisi olmuştur. Genel anlamıyla halkların mevcut anti-demokratik devlet karakterine karşı geliştirdikleri bu ayaklanmalar ile demokrasi hedeflerken; ayaklanmaların gerçekleştiği her ülkede aynı şekilde neticelenmemiştir. Mısır, Tunus ve Libya'da otoriter rejimler yıkılırken, Suriye'de küresel bir sorun haline gelmiştir. Libya ve Yemen'de iç çatışmalar ile dış müdahalelere, Suudi Arabistan, Cezayir Fas ve Ürdün'de kimi reformlar şeklinde değişimler ile sonuçlanmıştır. Mısır'da 30 yıllık bir iktidar dönemi geçiren Hüsnü Mübarek, Arap Bahar'ı süreci ile birlikte Tahrir'de toplanan milyonlarca insanın protestolarına karşı bir süre kayıtsız kalsa da akabinde 11 Şubat 2011 günü istifa etmiştir. Ancak bu süreçten toplumsal adalet, eşitlik ve hayat koşullarının iyileştirilmesini isteyen milyonlarca madun insan olumsuz etkilenmiş ve ağır insan hakları ihlallerine maruz kalmıştır. Çeşitli aktivist hareketlerin bu süreçte önemli bir şekilde yer almasıyla gerçekleşen istifa sürecinde şüphesiz ordunun konumu önemli ölçüde belirleyici olmuştur. Ordu, Mısır bürokrasisinde ve yaşamın her alanında aktif bir konumda olup Mısır toplumu açısından saygınlığı olan bir kurum olmuştur. Ordu, sokaklardan yükselen seslere karşılık vermemiş böylelikle tarafsız olduğunu beyan etmişti ve geçiş sürecini hızlandırmıştır. Toplumsal muhalefetin önemli bir tarafı olan Müslüman Kardeşler tarihsel birikimi ile bu sürece dahil olmuştur. ''Ekmek, adalet ve özgürlük'' sloganları ile başlayan sokak ayaklanmaları, Mısır tarihinde ilk demokratik seçimlerin gerçekleşmesi ile sonuç bulmuştur. Bu seçimlerin nihayetinde Müslüman Kardeşler bünyesinde kurulan Adalet ve Özgürlük Partisinin adayı Muhammed Mursi seçimi kazanmış ve Mısır tarihinin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olmuştur. Ancak 3 Temmuz 2013 yılında ordu tarafından yapılan darbe Mısır siyasal yönetimini makus talihine geri döndürmüştür. Bu bağlamda, bu çalışmada Müslüman Kardeşler'in iktidarlaşma süreci içerisinde değişen madun siyaseti analiz edilecektir. Tarihsel olarak tabandan yayılma ve toplumsal faydayı gözeten faaliyetler ile gelişim gösteren Müslüman Kardeşler'in bir yıllık iktidar deneyiminin başarısızlığının nedenleri iç etkenler ve bu bağlamda modern devletin başat organı olarak ordunun bu süreçteki rolüne odaklanılacaktır. Anahtar Kelimeler: Arap Baharı, Müslüman Kardeşler, Mısır, Modern Devlet, MaduniyetArticle Medeniyet Üzerine Politik Bir Okuma(2019) Erol, AbdullahYazılı tarihten itibaren insanlığın çeşitli medeniyetler kurduğubilgisinin varlığı bir gerçektir. Medeniyetlerin karşılaştırılması çeşitliölçekler üzerinden yapılagelmiştir. 17. Yüzyıldan itibarenmedeniyetlerin telakkisi, ontolojisi ve değerlendirilmesi farklı birsistematik ölçeklendirme kullanılarak yapılmıştır. Yani daha öncekisınıflandırmalar “iyi” ve “kötü” üzerinden geliştirilirken AydınlanmaDönemi sonrasında “ilerici”, “gelişmiş”, “geri kalmış”, “barbar” gibitanımlamalar üzerinden yapılmaya başlanmıştır. Böylece,medeniyetlerin nasıl bir diyalektik içinde geliştiği; evrimci ve ilerlemeciölçek kullanılarak; “güç” ve “zenginlik” açısından okumalar en yaygınanaliz yöntemi haline gelmiştir. Bu yöntem üzerinden yapılan her analizaynı zamanda politik bir dışa vurum, politik bir tasavvur ve politik birtasarım olarak da görünürlük kazanmaktadır. Politik sistemindeğerliliği aynı zamanda hangi yöntem, hangi medeniyet epistemiyiüzerinden inşa olunduğu ile bağlantılı bir husus haline gelmiştir. Hangimedeniyetin daha değerli olduğu buyurgan okumalar ile yukarıdanaşağıya önemli bir itibar skalası oluşturmaktadır. Oysa medeniyetibizatihi değerli kılan husus medeniyetin ontolojisidir. Bu nedenlemedeniyetin varlığını dayandırdığı ide ya da ilkelerin aynı zamandamedeniyeti değerli kılan bir ölçek de oluşturduğunu söylemekmümkündür. Böylece “ileri” veya “iyi” bir medeniyet hangi verilerekarşılık gelir? “İlerlemiş”, “Gerikalmış” veya “İyi”, “kötü” ne demek?gibi sorular aslında etik bir probleme karşılık gelir. Bu çalışmadaözellikle medeniyet probleminin nasıl tartışılması gerektiği ile ilgiliyorumlar; “ileri”, “geri”, “iyi”, “kötü” kavramları etrafında ele alınıpdeğerlendirilmeye çalışmıştır.Master Thesis A Political-Ontological Analysis of Iran Islamic Revolution(2019) Üzüm, Ceylan; Erol, AbdullahTarihi çok eskilere dayanan, Ortadoğu kültürünü taşıyan ve yansıtan, İran olarak bildiğimiz coğrafya geçmişten bugüne birçok kavimin ve milletin yaşadığı; birçok imparatorluğun ve devletin kurulduğu geniş bir alanı ifade etmektedir. İran stratejik konumu ve tarihsel yapısı itibari ile de önem arz etmektedir. Bu coğrafya üzerinde birçok siyasi ve tarihsel olaylar yaşanmıştır. İran'da 1979 yılında gerçekleşen İran İslam Devrimi, hem Ortadoğu açısından hem de dünya siyaseti açısından 20. asrın en önemli olaylarından biri olma özelliği taşımaktadır. İran'da gerçekleşen bu devrim İran ve Ortadoğu açısından önem arz etmekle birlikte İslam'ın geleceği ve şekillenmesi bakımından da önem taşımaktadır. 1979 yılında meydana gelen, İran İslam Devrimi İran'ın adını 'İran İslam Cumhuriyeti'ne dönüştürerek İslam dünyasında yeni ve ciddi bir heyecan yaratmıştır. İran'da 1979 yılında yaşanan devrim hem asırlardır süren monarşi geleneğinin hem de İran'ın iç ve dış siyasetinin kökten değişimini sağlamıştır. Devrim, Ortadoğu'da var olan temel dinamikleri ve gelecekte var olacak temel dinamikleri açısından dönüm noktası özelliği taşımaktadır. 1979 yılında başlayan bu sürecin tarihsel altyapısı, Tütün İsyanı ve 1906 yılında ilan edilen Meşrutiyete kadar dayanmaktadır. Bu tezde 'Devrimin' başlarında birçok kesimi içerisinde barındıran sürecin bir İslam Devrimi'ne nasıl dönüştüğünü, İran İslam Devrimi sürecini, İslam Devrimi'nden sonraki süreci; dini, toplumsal ve siyasi alanlarda yaşanan olayların ve gelişmelerin tarihsel süreci çerçevesinde neler olduğunu açıklamak amaçlanmıştır. Çeşitli makale, kitap ve dergi kaynaklarından faydalanılarak bir literatür çalışması çerçevesinde; İran İslam Devrimi'nin sosyolojik, politik ve ontolojik bir analizi yapılmıştır. Bu analiz yapılırken turistik amaçlarla Van'ı ziyaret eden İranlı yurttaşlarla anket çalışması yapılarak İran İslam Devrimi hakkındaki görüşleri çerçevesinde saha çalışması yapıldı ve elde edilen sonuçlarla çeşitli bulgulara ulaşmak amaçlanmıştır.Master Thesis Relations Between Turkey and Syria After the Arab Spring(2022) Akman, Muhammed Zeki; Erol, AbdullahSuriye, Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti altında yaklaşık 400 yıl kaldıktan sonra Birinci Dünya Savaşı sonunda Fransa'nın hâkimiyeti altına girmiştir. Suriye 1946 yılında bağımsızlığını kazanarak özgür bir devlet olmuştur. Suriye'de demokrasinin yoksunluğundan dolayı uzun yıllar askeriyede yaşanan mücadelelerin sonucunda darbelerin yaşanmasına neden olmuştur. Yaşanan darbeler sonucunda bir yıl kadar sürmeyen iktidarların yönetimi altında istikrarsız bir ortam oluşmuştur. Suriye, kısa süreli iktidarları bitirerek tek partili döneme geçişi sağlayan ve gelecekte Suriye siyasetini tayin edecek olan Baas Partisi Mişel Eflak ve Selahaddin el Bitar'ın temellerini attığı ideoloji ile 23 Şubat 1946 yılında kurulmuştur. Baas Partisi içindeki mücadeleyi kazanarak iktidara gelen Hafız Esad, kurduğu otoriter sistem ile uzun süre iktidarda kalmayı başarmış ve bu sürede babadan oğlu geçen bir sistem getirerek iktidarını Beşar Esad'a bırakmıştır. Ağabeyinin ölümü ile veliaht olarak hazırlanan Beşar Esad batıda eğitim görmüş, söylemleriyle aydın bir kişilik olarak görülmüştür. İktidara geldiğinde yaptığı söylemlerle Suriye halkı ve Arap coğrafyasında büyük yankı uyandırmış, halk tarafından 'Şam Baharı' olarak adlandırılmış fakat ilerleyen süreçte babasından farklı olmadığı anlaşılmıştır. Beşar Esad iktidara geldikten sonra Türkiye ile olan sorunları çözmek için harekete geçmiş, ancak 2000 yılında başlayan dostluk ilişkileri, 2011 yılında Tunus'ta başlayan ve bütün Orta Doğu'yu etkisi altına alan Arap Baharı ile kopmuştur. Suriye'de yaşanan çatışmalardan dolayı Türkiye'ye kitlesel göç başlamış ve bölgede oluşan güvenlik zafiyeti çok sayıda terör örgütünün oluşmasına ve Türkiye'nin güney sınırında güvenlik sorununa neden olmuştur. Türkiye, oluşan bu güvenlik sorununu çözmek için Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı Harekâtları düzenlemiştir.
