Browsing by Author "Çaksen, Hüseyın"
Now showing 1 - 20 of 23
- Results Per Page
- Sort Options
Article Altı Yıllık Perkütan Böbrek Biyopsi Sonuçlarımızın Analizi(2005) Atas, Bulent; Bayram, İrfan; Çaksen, Hüseyın; Arslan, Şükrü; Turhan, Serpil; Tuncer, OğuzAmaç: Böbrek biyopsisi tanıyı koymak, hastalığın gidişini tayin etmek, prognozu belirlemek ve doğru tedaviyi seçmek için gereklidir. Bununla birlikte perkütan böbrek biyopsisinin (PBB) kendisinin de morbidite ve hatta mortalitesi söz konusu olduğundan, yararı değerlendirilerek endikasyon konmalıdır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Pediatrik Nefroloji Ünitesinde 1997-2003 yıllan arasında PBB yapılan 46 olgunun bulguları incelenerek sunuldu. Bulgular: PBB endikasyonları içinde en sık (%36.9) pür nef'rotik sendrom saptandı. Olgularımızda en sık (%26) membranoproliferatif glomerulonefrit (MPGN) tip I'e rastlandı. Dört (%8.6) olguya kesin tanı konulamadı. Tanı konulan olguların biyopsilerinde glomerul sayıları 2-46 (18.45 ± 12.53) arasında değişmekteydi ve yeterli materyal oranı %93.4 (43/46) olarak bulundu. Olgularımızın hiçbirinde böbrek kaybı, ağır kanama, hematom, enfeksiyon ve apse gibi ciddi bir komplikasyon görülmedi. Sonuç: Çalışmamızda PBB yapılma endikasyonları arasında en sık nefrotik sendrom, histopatolojik tanılar içerisinde ise ilk sırada MPGN tip I olduğu tespit edildi. Vakaların hiçbirinde PBB işlemi sonrası ciddi komplikasyon gelişmediği saptandı.Article Amniyotik Band Sendromu Olgusu(2011) Taşkın, Gökmen A.; Çaksen, Hüseyın; Aktar, Fesih; Temel, Hayrettin; Peker, Erdal; Doğan, Murat; Üstyol, LokmanAmniotik band sendromu (ABS), amniyondan yoksun plasenta, amniotik zar kalıntılarının fetusa yapışması ya da dolanması ile oluşan fetal deformasyon, malformas-yon veya amputasyon üçlüsü ile karakterize bir tablodur. Prevelansı 1.200 ile 15.000 canlı doğumda bir arasında değişmektedir. Altı yaşında erkek hasta doğuştan el ve ayaklarının olmaması şikayetleriyle getirildi. Fizik mua-yenede sağ diz 5 cm altı ve sol ayak bileğinin hemen altından itibaren, ayrıca sağ ve sol el ikinci, üçüncü ve dördüncü parmak metakarpofalangial eklem, sol el birinci ve beşinci parmak proksimal interfalangial eklem hizasında boğumlanma tarzında anomalileri vardı. Beyin manyetik rezonans incelemesi ve batın ultrasonografisi normal idi. Bu vaka dolayısıyla ekstremite anomalileriyle getirilen vakalarda ayırıcı tanıda ABS’nin de düşünülmesi gerektiğini vurgulamak isteriz.Other Aplazia Kutis Konjenita: Dört Vakanın Takdimi(1999) Çetin, Neşide; Yüksel, Şaban; Çiftçi, Ahmet; Kurtoğlu, Selim; Çaksen, Hüseyın; Öztürk, Adnan-Article Arı Sokmasını Takiben Konvulziyon Geliştiren İki Olgu Sunumu(2010) Bektaş, Selçuk; Sal, Ertan; Çağan, Eren; Kaya, Avni; Peker, Erdal; Çaksen, Hüseyın; Doğan, MuratArı sokmasına bağlı genelde aşırı duyarlılıkbelirtileri ortaya çıkar. Konvülziyon nadir olarakgörülebilen bir bulgudur. Burada arı sokmasınıtakiben nöbet geçiren ve etiyolojide başka nedensaptanamayan 2 olgu sunulmaktadır.Article Ateş, Baş Ağrısı, Yürüme, Dik Durma ve Konuşmada Bozuklukla Başvuran Beş Yaşında Erkek Hasta(2010) Sal, Ertan; Üstyol, Lokman; Kaya, Avni; Çaksen, Hüseyın; Okur, MesutArticle Atipik Seyirli Subakut Sklerozan Panensefalitli İki Çocuğun Sunumu(2003) Odabaş, Dursun; Atas, Bulent; Akbayram, Sinan; Çaksen, Hüseyın; Tepebaşılı, İbrahimBu makalede nadir görülmesi nedeniyle atipik seyirli subakut sklerozan panensefalitli (SSPE) iki olgu sunuldu. Yedi yaşında kız hasta ilk kez yedi gün önce başlayan yürüme ve konuşma bozukluğu şikayetleriyle getirildi. Üç gün sonra afazi ve ataksik yürüyüşü kendiliğinden düzeldi, klinik ve nörolojik muayenesi normal olarak tespit edildi. Ancak müracaatın 14. gününde miyoklonik jerkleri ortaya çıktı. Serum ve beyin omurilik sıvısında kızamık virüsüne karşı IgG antikorları pozitif bulundu. SSPE teşhisi kondu ve spesifik tedavi başlandı. Şu anda hasta takibinin dokuzuncu ayında ve III. evrede izlenmektedir. İkinci vaka 3 yaşında erkek çocuk ilk kez bir ay önce yürüyememe ve konuşamanıa şikayeti ile başvurdu. Kızamık IgG antikorları, pozitif bulunduğundan dolayı SSPE tanısı kondu ve spesifik tedavi başlandı. Ancak izleminin altıncı haftasında hasta kaybedildi.Article Biotinidaz Enzim Eksikliği: Üç Vakanın Sunumu(2005) Köse, Yurdagül; Bay, Ali; Doğan, Murat; Çaksen, Hüseyın; Acikgoz, Mehmet; Yılmaz, CahideBiotinidaz eksikliği, proteine bağlanmış biotininin ayrılıp tekrar kullanılamaması ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Otozomal resesif geçiş gösterir. Yaklaşık olarak 60.000 doğumda bir görülür. Çok farklı klinik tablolarla neden olabilen biotinidaz eksikliği genellikle seboreik dermatit, alopesi, ataksi, konvülsiyonlar, hipotoni, gelişme geriliği, işitme kaybı, kronik laktik asidoz ve immün yetmezlik bulguları ile karşımıza çıkar. Bu çalışmada nörolojik bulguların ön planda olduğu 3 biotinidaz enzim eksikliği olgusunu sunduk. Olgularımızın birinde daha önce biotinidaz eksikliği ile birlikte literatürde hiç bildirilmemiş olan ödem klinik bulgulara eşlik ediyordu.Article Çocuk Kardiyoloji Polikliniğine Göğüs Ağrısı ile Getirilen Çocukların Değerlendirmesi(2010) Çağan, Eren; Doğan, Sait Murat; Çaksen, Hüseyın; Üner, Abdurrahman; Odabaşı, Dursun; Peker, ErdalAmaç: Göğüs ağrısı, çocukluk yaş grubunda sıkgörülen bir şikayet olup, fizik ve emosyonel açıdanrahatsız edici bir semptom olabilmektedir. Göğüsağrısı çocuklarda nadiren ciddi bir kardiyakproblemi göstermekle birlikte, çocuklar ve ailelertarafından kalp ağrısı olarak algılanır ve hekimlereayırıcı tanı yönünden davetiye çıkarır. Buçalışmadaki amacımız, çocuklarda göğüs ağrısıetiyolojisinde kardiyak nedenlerin oranınıbelirlemektirGereç ve yöntem: Çalışmaya Yüzüncü YılÜniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı veHastalıkları kardiyoloji polikliniğine Nisan 1999 ileNisan 2004 tarihleri arasında göğüs ağrısı şikâyetiile başvuran toplam 63 hasta alındı..Bulgular: Çalışmamızda olguların yaşları 5 yıl ile16 yıl (ortalama 10.92±2.33 yıl) arasındadeğişmekteydi. Hastaların 39’u (%61,9) erkek, 24’ü(%38,1) kız idi. Fizik muayenede 21 (%33,3) olgudakardiyak üfürüm, 2 (%3,1) olguda S2 de çiftleşeme,1 (%1,5) olguda splenomegali, 1 (%1,5) olgudapostnazal akıntı ve 1 (%1,5) olguda pektuskarinatus tespit edildi. Teleradyografide 4 (%6,3)olguda pulmoner arter konusunda hafif belirginleşme, 1 (%1,5) olguda pulmonervaskülaritede hafif artma, 1 (%1,5) olgudakardiomegali, 1 (%1,5) olguda damla kalpgörünümü, 1 (%1,5) olguda kalbin mezokardiyakpozisyonda olduğu tespit edildi.Elektrokardiyografide 23 (%36,5 ) olguda sinüzalartimi, 1 (%1,5) olguda ise sol aks tespit edildi.Olguların hepsine ekokardiyografi yapılmıştı.Ekokardiyografi yapılan hastaların 7’sinde (%11.1)eser triküspit yetersizliği, 1’inde (%1.6) minimaltriküspit yetersizliği, 4’ünde (%6.3) hafif triküspityetersizliği, 2 (%3.2) olguda 1. derece triküspityetersizliği, 1 ( %1.6) olguda patent foremen ovaleveya çok küçük atriyal septal defekt, 3 (%4.6)olguda eser pulmoner yetersizliği, 1 ( %1.6) olgudahafif mitral valv prolopsusu, 1 (%1.6) olguda esermitral yetersizlik tespit edildi. Kırk yedi (%74.6)olguda ekokardiyografi normal olarakdeğerlendirildi. Çalışmamızda 63 olgunın sadecebirinde (ki bu hastamızda mitral valv prolopsususaptanmıştı) göğüs ağrısının kardiyak nedene bağlıolduğu tespit edildi.Sonuç: Bulgularımız çocukluk çağında göğüsağrısının olguların çoğunda kardiyak dışı nedenlerebağlı olduğunu göstermektedir. Ancak yine degöğüs ağrısıyla getirilen çocukların kesin tanıamacıyla bir pediatrik kardiyolojist tarafındandeğerlendirilmesinin mutlaka gerekli olduğunudüşünüyoruz.Other Çocuklarda Brusellozis: 103 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1999) Atas, Bulent; Abuhandan, Mahmut; Öner, Ahmet Faik; Cesur, Yaşar; Arslan, Şükrü; Çaksen, Hüseyın; Ceylan, AbdullahBu çalışmada hastanemizde brusellozis tanısıyla izlenen 103 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız ülkemizde çocukluk çağı brusellozisinde ilk önce tercih edilmesi gereken ilaç kombinasyonunu belirlemek ve hastalığın ülkemiz ve özellikle de bölgemiz için halen önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu vurgulamaktır. Çalışmamızda 103 vakadan 52'si kız, 51'i erkek idi. Yaşları 20 ay ile 16 yıl (8.3 ± 3.6 yıl) arasında değişmekteydi. Ateş (%55.3), eklem ağrısı (%53.3), halsizlik (%41.7) ve iştahsızlık (%30) en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Sırasıyla hepatosplenomegali (%22.5), hepatomegali (%20.5), artrit (%17.4) ve splenomegali (%15.5) en sık saptanan bulgulardı. Vakaların 18'inde (%17.4) anemi, sekizinde (%7.7) lökopeni, 15'inde (%14.5) ise lökositoz vardı. Sedimentasyon düzeyi vakaların 84'ünde (%81.5) çalışılmıştı; 52'sinde (%61.9) 20 mm/saat'in üzerindeydi. Serum AST (aspartat aminotransferaz) ve ALT (alanin aminotransferaz) düzeyi 55 (%53.3) vakada çalışılmıştı; 31 'inde (%56.3) AST, 17'sinde (%30.9) ise ALT yüksekliği vardı. Brusella aglütinasyon titrasyonu vakaların tümünde 1/160 veya 1/160'ın üzerindeydi. Vakaların çoğunda (%83.5) titrasyon oranı 1/320 ve üzerindeydi. Tedavide en fazla rifampisin + kotrimoksazol, rifampisin + tetrasiklin ve streptomisin + kotrimoksazol olmak üzere toplam 12 tipte ilaç kombinasyonu kullanılmıştı. Vakaların yedisi dışında tümü ilk başlanılan ilaç kombinasyonuyla tamamen iyileşmişti; tedaviye cevap vermeyen bu yedi vakada ilk kullanılan ilaçlar farklı bir ilaç rejimiyle değiştirilmişti. Kullanılan ilaç kombinasyonuyla iyileşme oranı arasında anlamlı fark olmadığı belirlendi (p>0.05). Vakaların hiçbirinde rölaps görülmemişti.Other Deri Tüberkülozu: Bir Vaka Takdimi(1999) Karakök, Metin; Kuru, Mehmet; Öner, Ahmet Faik; Arslan, Şükrü; Çaksen, HüseyınDeri tüberkülozu primer tüberküloz şeklinde görülebildiği gibi, reenfeksiyon tüberkülozu şeklinde de ortaya çıkabilmektedir. Reenfeksiyon tüberkülozları içerisinde en sık görüleni lupus vulgaris olup, skrofuloderma ve metastatik tüberküloz apseleri seyrek görülen diğer şekilleridir. Sunduğumuz üç yaşında kız hasta solukluk, iştahsızlık ve saçlı deri ve karın cildinde şişlik şikayetleriyle getirilmiş, fizik muayenesinde büyüme geriliği ve ileri derecede solukluğu dışında saçlı deri ve karin derisinde en büyüğü 2x1 cm, en küçüğü 1 x 0.5 cm boyutlarında, deriden kabarık, sert, hareketli ve ağrısız dört adet lezyon saptanmış, saçlı derideki lezyondan alınan biyopsi örneğinin histolojik incelemesinde kazeifiye granülomatöz iltihap görülmüş ve metastatik tüberküloz apsesi lehine değerlendirilmiş, antitüberküloz tedavi başlandıktan bir ay sonraki kontrolünde sistem muayenelerinin normal olduğu görülmüştür. Bu vaka nedeniyle hastamızda olduğu gibi saçlı deride lezyon, solukluk ve iştahsızlık gibi şikayetlerle getirilen vakaların ayırıcı tanısında deri tüberkülozunun da düşünülmesi gerektiği vurgulanmıştır.Other Flukonazolun Sıçanlarda Tiroid Fonksiyonları Üzerindeki Etkileri(1999) Tutus, Ahmet; Çoksevim, Bekir; Öztürk, Figen; Çaksen, Hüseyın; Kurtoğlu, Selim; Okumuş, YükselBu çalışmada flukonazolun tiroid fonksiyonları üzerinde etkisinin olup olmadığı araştırıldı. Araştırma her biri 13 sıçandan oluşan iki grupta yapıldı. Kontrol grubuna (Grup A) normal içme suyu ve yem, çalışma grubuna (grup B) 60 mg/kg/gün flukonazol ağızdan günde iki defa 30 gün süreyle verildi. Araştırmanın 0, 15 ve 30. günlerinde serum T3, T4 ve TSH düzeyi için kan alınıp, çalışma sonunda sıçanların tiroid bezleri çıkartılarak tiroidin histopatolojik incelemesi yapıldı. Çalışmamızda, 15 ve 30. gün serum T3, T4 ve TSH değerlerinde kontrol grubuna nazaran azalma olduğu görüldü; ancak tedavi sonrası elde edilen hormon değerleri normal sınırlar arasındaydı. Tiroid bezinin histopatolojik incelemesinde ise kontrol grubu ile çalışma grubu arasında fark olmadığı görüldü. Bu bulgularla flukonazolun kısa süreli kullanımı sırasında tiroid fonksiyonları üzerinde etkisinin bulunmadığını, uzun süreli kullanımı sırasında ise olumsuz yönde etkisinin olabileceğini, ancak tiroid fonksiyonları üzerinde pozitif veya negatif yönde etkisinin olup olmadığını net bir şekilde söyleyebilmek için daha ayrıntılı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç olduğunu vurgulamak isteriz.Article Kızamık, Doğu Anadolu Bölgesinde Hala Ciddi Bir Problem(2003) Köse, Doğan; Çaksen, Hüseyın; Odabaş, Dursun; Tepebaşılı, İbrahimBu çalışmada kızamığın önemine dikkat çekmek için 143 kızamıklı çocuğun klinik bulguları, demografik özellikleri ve komplikasyonları gözden geçirildi. 143 hastanın 75'i (%52.5) erkek, 68'i (%47.5) kızdı. Hastaların en küçüğü beş aylık, en büyüğü 13 (3.97 ± 3.11 yıl) yaşındaydı. Hastalığın pik yaptığı yaş 24 aylık olarak tespit edildi. Hastaların büyük çoğunluğu (%84.7) kızamığa karşı aşılı değildi. 143 vakanın, 104'ii (%72.7) malntttrüsyonlu idi, 57'sinde (%40) kızamığın bir ya da daha fazla komplikasyonu mevcuttu. En yaygın komplikasyon pnömoni idi ve iki (%1.3) çocuk eksitus oldu. Sonuçta bulgularımız, bölgemizde kızamık ve komplikasyonlarının ciddi bir problem olduğunu göstermektedir. Biz bu durumun primer olarak, bölgedeki çok düşük sosyo ekonomik seviye ile ilişkili olduğunu düşünüyoruz.Article Minor Kafa Travması Sonrası Gelişen Stroklu Bir Olgu Sunumu(2009) Tuncer, Oğuz; Atas, Bulent; Doğan, Murat; Yılmaz, Cahide; Çaksen, Hüseyın; Erdoğan, ErdalStrok, vasküler kökenli bir bozukluk sonucu ortaya çıkan ani veya akut başlangıçlı farklı nörolojik bulguların eşlik ettiği bir tablodur. Çocukluk çağında oklusiv damar hastalıklarının çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar arasında mitokondriyal hastalıklar, vaskülitler, kollajen doku hastalıkları, metabolik hastalıklar, migren, siyanotik konjenital kalp hastalıkları, enfeksiyonlar, dehidratasyon, nefrotik sendrom, malignensiler, hemoglobinopatiler, Moyamoya hastalığı ve travma sayılabilir. Bu çalışmada, daha öncesinde sağlıklı olup minor kafa travmasını (top çarpması) takiben strok gelişen 15 yaşında bir erkek olgu strokun etyolojisinde minor kafa travmasının önemini vurgulamak amacıyla sunuldu.Article Motor-mental Retardasyon, Epilepsi ve Polinöropatinin Eşlik Ettiği Amniyotik Band Sendromu: Bir Vaka Sunumu(2008) Yılmaz, Cahide; Güven, Ahmet Sami; Çaksen, Hüseyın; Gezer, Suat; Başaranoglu, MuratAmniyotik band sendromu, basit dijital band konstrüksiyonundan major kraniyofasiyal, viseral defektler ve ölümle sonuçlanan anomaliler spektrumudur. Bu yazıda status epileptikus tablosunda gelen motor mental retarde, polinöropatili ve amniyotik band sendromu tanısı alan 15 yaşında erkek hasta sunulmaktadır. Bu durum annesinin gebelik sırasında oral kontraseptif kullanımına bağlandı. Sosyoekonomik ve eğitim düzeyi düşük bölgelerde gebeliklerin takibinin yaygınlaşması gerektiği, ayrıca doğum sonrası çocuk izleminin yaygınlaştırılmasının önemini vurgulamak amacıyla bu makalenin sunulması uygun görülmüştür.Other Parapnömonik Plevral Effüzyon ve Ampiyem: 68 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1999) Öztürk, Mustafa K.; Uzum, Kazim; Üstünbaş, Hasan Basri; Yüksel, Şaban; Çaksen, HüseyınBu çalışmada hastanemizde parapnömonik plevral effüzyon veya ampiyem tanısıyla izlenen 68 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız parapnömonik plevral effüzyon ve ampiyemde antibiyotik tedavisiyle birlikte uygulanan kapalı göğüs tüpü drenaj işleminin faydalı olup olmadığını belirlemektir. Çalışmaya alınan 68 vakadan 42'si (%61.7) erkek, 26'sı (%38.3) kız olup, erkek/kız oranı 1.6/1 idi. Vakalarımızın yaşları 2.5 ay ile 16 yıl (6.20 ± 4.20 yıl) arasında değişmekteydi. Öksürük, ateş, nefes darlığı, yan ağrısı ve terleme en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Vakalarımızın hiçbirinde altta yatan kronik bir hastalık öyküsü yoktu. Plevral sıvı 33 (%48.5) vakada sağda, 33 (%48.5) vakada solda, 2 (%2.9) vakada ise bilateraldi. Antimikrobiyal tedaviye ek olarak 68 vakanın 65'inde tanı ve/veya amacıyla torasentez yapılmıştı. Plevral sıvı vakaların 30'unda (%44.1) eksüdatif effüzyon, 25'inde (%36.7) ampiyem niteliğinde olup, 13 (%19.1) vakada ise biyokimyasal ve/veya mikrobiyolojik inceleme yapılmamış olduğundan sıvının plörezi veya ampiyem niteliğinde olup olmadığı konusunda yorum yapılamadı. En sık S.aureus olmak üzere 68 vakanın 36'sında (%52.9) etyoloji belirlenmişti. Kırk bir (%60.2) vakada (25'i ampiyemli, 16'sı plevral effüzyonlu) kapalı göğüs tüpü drenaj işlemi, ampiyemli dört vakaya ek olarak torakotomi uygulanmıştı. Hastanede yatış süresi sadece antibiyotik tedavisi alan grupta (26 vaka) 25.3 ± 19.4 gün, antibiyotik tedavisi + kapalı göğüs tüpü drenajı uygulanan grupta (41 vaka) 27.9 ± 17.2 gün idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Mortalite oranı %2.9 olup, 68 vakadan ikisi eksitus olmuştu. Ölüm nedeni vakaların birinde yaygın S.aureus sepsisine bağlıydı, diğer vakamız ise ampiyemli plevral boşluk gentamisinli serum fizyolojikle yıkanırken eksitus olmuştu. Sonuç olarak, parapnömonik plevral effüzyon veya ampiyem saptanan tüm vakalarda antimikrobiyal tedavinin yanı sıra tanı ve/veya tedavi amacıyla torasentez yapılması gerektiğini, dispne ve ortopne ile birlikte solunum yetersizliği gelişen ve mediastende itilme bulunan plevral effüzyonlu vakalarda ve ampiyemlilerde kapalı göğüs tüpü drenaj işlemi uygulamasının önemli olduğunu, göğüs tüpü drenajıyla yeterli klinik cevap alınamayan vakaların bilgisayarlı göğüs tomografisiyle yeniden değerlendirildikten sonra yeterli drenaj sağlayabilmek amacıyla gerekirse ikinci bir göğüs tüpü takılması veya torakotomi yapılmasının uygun olacağını ve antibiyotik tedavisiyle birlikte kapalı göğüs tüpü drenaj uygulamasının hastanede yatış süresi üzerinde etkili olmadığını vurgulamak isteriz.Other Perinatal Kazanılmış Suçiçeği Enfeksiyonu: Olgu Sunumu(2000) Atas, Bulent; Arslan, Şükrü; Üner, Abdurrahman; Cesur, Yaşar; Çaksen, Hüseyın; Kırımi, ErcanBu makalede oldukça nadir rastlanan perinatal dönemde kazanılmış bir suçiçeği olgusu sunulmaktadır. Hamilelik sırasında geçirilen enfeksiyon fetüste spontan düşüklere, çeşitli anomalilerle seyreden konjenital varisella sendromuna veya sadece cilt döküntüleriyle karakterize klinik tabloya neden olabilmektedir. Bu makalede, döküntü, ateş ve emmeme şikayetleriyle getirilip, perinatal suçiçeği tanısı alan ve asiklovirle başarılı bir şekilde tedavi edilen 14 günlük bir olgu nadir görüldüğünden dolayı sunulmuştur.Article Purpura Ayırıcı Tanısında Akut İnfantil Hemorajik Ödem(2007) Epçaçan, Serdar; Çaksen, Hüseyın; Okur, Mesut; Tuncer, Oğuz; Murat, DoğanAkut İnfantil hemorajik ödem (AİHÖ) ateş, ödem ve purpurik deri döküntüleri ile karakterize derinin lökositoklastik vaskülitidir. Hastalık gürültülü ve kısa süreli bir başlangıç dönemi ile benign ve birkaç haftada spontan iyileşen bir karaktere sahiptir. Bu makalede AİHÖ nin tipik klinik bulgularının pnömoni ile birlikte görüldüğü ve dış merkezde meningokoksemi ön tanısı alan bir hastayı ele aldık. Amacımız, özellikle meningokoksemi, Henoch-Schönlein purpurası ve diğer döküntülü hastalıklarla ayırıcı tanıda bu nadir görülen hastalık hakkında klinik bulgu ve seyir ile ilgili bilgilere bir hatırlatma yapmaktır.Article Salmonella Typhi’ye Bağlı Gelişen Ensefalit Olgusu(2010) Acikgoz, Mehmet; Akgün, Cihangir; Sal, Ertan; Peker, Erdal; Çaksen, Hüseyın; Aktar, Fesih; Akıl, MuhammedSalmonella enfeksiyonları çocuklarda kendini sınırlayan gastroenterit enfeksiyonları şeklinde ortaya çıkar. Salmonella enfeksiyonları nadiren merkezi sinir sistemi enfeksiyonu şeklinde karşımıza çıkar. Salmonellalara bağlı merkezi sinir sistemi enfeksiyonlarının yaklaşık %83’ü 2 yaşın altında görülür. Bu makalede, konvülziyon şikayetiyle getirilen, beyin omirilik sıvısı incelemesinde protein artışı olup mikroskopla direk bakıda hücre görülmeyen elektroensefalogram ve beyin magnetik rezonans incelemesi ensefalitle uyumlu olan takiplerde ensefalit etkeni olarak Salmonella Typi tespit edilen oniki yaşında erkek sunulmuştur. Vaka ensefalit etkenleri arasında nadirde olsa Salmonella Typi görülebileceğini hatırlatmak vurgulamak amacıyla sunuldu.Other Septik Artritli 40 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1998) Öztürk, Mustafa K.; Yüksel, Şaban; Uzum, Kazim; Üstünbaş, Hasan Basri; Çaksen, Hüseyın; Per, HüseyinBu çalışmada hastanemizde septik artrit (SA) tanısıyla izlenen 40 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız, SA'lı vakaların yaşlara göre dağılımını belirlemek, SA'ya en çok yol açan bakterileri saptamak ve SA'da prognostik faktörleri ortaya koymaktır. Çalışmamızda 40 vakadan 22'si erkek, 18'i kız olup, erkek/kız oranı 1.2/1 idi. Vakalarımızın yaşları altı ay ile 14 yıl (8.44+4.18 yıl) arasında değişmekteydi; iki yaş ve altında üç (% 7.5), 3-5 yaş arasında yedi (% 17.5), 6-10 yaş arasında 5 (% 37.5) ve 10 yaşından büyük 15 (% 37.5) vaka vardı. Ateş (% 52.5), eklem ağrısı (% 50) ve eklem şişliği (% 45) en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Vakaların 21'inde (% 52.5) sadece artrit, 19'unda (% 47.5) ise artritle birlikte osteomiyelit vardı. Otuz dört (% 85) vakada tek, altı (% 15) vakada ise birden fazla eklemde olmak üzere, toplam 49 eklemde artrit vardı. Artrit saptanan eklemler sıklık sırasına göre diz (18), kalça (12), ayak bileği (12), dirsek (3), omuz (2), el bileği (1) ve interfalangeal eklem (1) idi. Yirmi iki (% 55) vakada eklem sıvısı kültürü pozitifti; 20 vakada S.aureus, birer vakada ise psödomonas ve S.epidermidis üretilmişti. Vakalarımızın birinde ise artrit meningokoksik menenjit sırasında ortaya çıkmıştı. Kırk vakanın 28'inde (% 70) kan, eklem sıvısı, püy veya kemik kültürlerinden birinde veya birden fazlasında çeşitli mikroorganizmalar izole edilmişti. SA ve SA + osteomiyelitli vakalarımız hastanemize getiriliş semptomları, travma ve antibiyotik kullanım öyküsü, cinsiyet, yaş, ateş, eklem tutulumunun yeri ve sayısı, anemi, lökositoz ve eklem sıvısı ve kandan izole edilen mikroorganizmalar açısından istatistiksel olarak karşılaştırıldığında, iki grup arasında bu parametreler yönünden anlamlı fark bulunmadığı saptandı (p>0.05). Ayrıca yaşla tutulan eklemin yeri ve sayısı arasında ilişki bulunmadığı; yaş, tutulan eklemin yeri ve bakteriyel patojenlerin prognoz üzerinde etkili olmadığı saptandı. Mortalite oranı % 7.5 olup, 40 vakadan üçü eksitus olmuştu. Sonuç olarak, SA'nın % 85 vakada tek eklemde ve sıklıkla diz, kalça ve ayak bileği ekleminde yerleşim gösterdiğini, % 55 vakada eklem sıvısı kültürünün pozitif bulunduğunu ve en sık izole edilen ajanın S.aureus olduğunu, ayrıca iki yaş ve altındaki çocuklarda SA oranı beklenenden düşük (% 7.5) saptandığından, klinikte ateş, pozitif travma öyküsü ve/veya anormal eklem bulgusu belirlenen bu yaş grubundaki vakaların SA yönünden dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ve hastalığın prognozu üzerinde yaş, eklem tutulumu ve bakteriyel patojenlerin etkili olmadığını vurgulamak isteriz.Article Sjögren-larsson Sendromunda Manyetik Rezonans Spektroskopi(2016) Karaman, Kamuran; Çaksen, Hüseyın; Özmen, Berfin Ö.; Akıl, Muhammed; Taşkın, Gökmen; Aktar, FesihSjögren-Larsson sendromu (SLS), yağ asidi aldehid dehidrogenaz enzim eksikliği sonucu gelişen, otozomal resesif geçiş gösteren nadir bir nörokutanöz hastalıktır. Spastik dipleji veya tetrapleji, mental retardasyon ve konjenital lameller ihtiyozis hastalığın major bulgularıdır. Sendroma çeşitli göz ve diş bulguları, iskelet sistemi anomalileri, konuşma defektleri, hipertelorizm ve epilepsi de eşlik edebilmektedir. Dokuz aylık erkek hasta havale geçirme ve vücudunda pullanma şikâyetleri ile getirildi. Özgeçmişinde, ciltteki pullanmalarının doğumundan itibaren olduğu ve zamanla deride kalınlaşma ve soyulmaların başladığı, ilk kez üç aylıkken sağ tarafa lokalize havale geçirdiği ve epilepsi tanısı ile fenobarbital ve karbamazepin kullandığı öğrenildi. Fizik muayenesinde ciltte yaygın ihtiyozis, hipertelorizm ve bilateral simian çizgisi vardı. Göz muayenesinde korneada bilateral punktat lezyonlar, sağ gözde pigment epitel atrofisi ve sol gözde ezotropia tespit edildi. Elektroensefalografide sol hemisferde epileptiform anomali izlendi. Beyin Manyetik Rezonans (MR) incelemesinde serebral-serebellar beyin parankiminde ve T1-T2 relaksasyon süresinde artış ve korpus kallozumda sinyal artışı (gecikmiş miyelinizasyon) saptandı. Beyin MR spektroskopide sentrum semiovaledeki beyaz cevhere yönelik yapılan incelemede 1,3 ppm'de sfingolipid pikini içeren bulgular izlendi. Klinik ve laboratuar bulgularıyla SLS tanısı kondu. Bu vaka dolayısıyla epilepsi ile birlikte ihtiyozisi olan vakalarda SLS'nin de düşünülmesi gerektiğini vurgulamak istedik.