Browsing by Author "Çalka, Ömer"
Now showing 1 - 20 of 24
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Assessment of Clinical and Anti Inflammatory Effects of Probiotic Supplementation in Patients With Atopic Dermatitis(2009) Yeşilova, Yavuz; Çalka, ÖmerGiriş: Probiyotikler içerdiği yeterli sayıda canlı, tanımlanmış mikroorganizma ile konağın mikroflorasını değiştirerek konağa faydalı etkileri olan bakterilerdir. Probiyotikler birçok hastalığın tedavisinde kullanılmakla birlikte dermatoloji alanında alerjik hastalıkların (AD, ürtiker vs) hem profilaksisinde hem de aktif tedavisinde kullanılmaktadır. Probiyotiklerin AD'nin tedavisinde etkili olduğunu çeşitli çalışmalarda belirtilmiştir.Amaç: AD klinikte sık karşılaşılan ve tekrarlayan kronik bir hastalıktır. Probiyotiklerin AD tedavisindeki etkinliğini değerlendirmek için bu çalışma planlandı. Probiyotik ve kontrol grubunda hem tedavi öncesi hem de tedavi sonrası olguların SCORAD indeksleri çıkarıldı, deri prick testleri yapıldı ve serum IL-2, IL-4, IL-5, IL-6, IL-10, TNF-alfa, IFN-gama, ECP, total ve spesifik IGE düzeylerine bakılarak probiyotiklerin hem klinik hem de antiinflamatuar etkinliğini araştırmayı amaçladık.Materyal ve Metod: Çalışmamızın olguları, SCORAD indeksi değerlerine göre orta-şiddetli derecede, yaşları 1-13 arasında değişen 40 AD hastasından oluşmaktadır. 1 hasta çalışmaya tamamlayamadı. Olgular iki grubtan oluşmaktadır. Probiyotik grubu 15 erkek ve 5 kız olmak üzere 20 olgu, plasebo grubu 11 kız ve 8 erkek olmak üzere 19 olgudan oluşmaktadır. Probiyotik grubu olgularına klasik tedavi (antihistaminikler, topikal kortikosteroidler ve nemlendiriciler) ile birlikte 8 hafta boyunca 2 milyar 4 cins probiyotik bakterisi (Bifidobacterium bifidium, L. acidopHilus, L. casei ve L. salivarus), plasebo grubu olgularına ise klasik tedavi ile birlikte kaymağı alınmış süt tozu ve dekstroz verildi. Tedavi öncesi olguların SCORAD indeksleri çıkarıldı, deri prick testleri yapıldı, serum IL-2, IL-4, IL-5, IL-6, IL-10, IFN-gama, TNF-alfa, ECP, total ve spesifik IgE düzeyleri bakıldı. Tedavi öncesi olgulara yapılan bütün işlemler 10 hafta sonra tekrarlandı.Bulgular: Probiyotik grubunda tedavi sonrası ortalama ve standart sapma SCORAD indeksindeki ve deri prick testi pozitiflik oranındaki azalma, plasebo grubuna göre daha fazla tespit edildi (p<0.05). Probiyotik grubunda tedavi sonrası serum IL-2, IL-4, IL-5, IL-6, IL-10, TNF-alfa, IFN-gama ve ECP düzeylerinde düşme olurken, plasebo grubunda IL-2, IL-4, IL-5, TNF-alfa düzeylerinde düşme oldu (p>0.05). Probiyotik grubunda tedavi sonrası serum IgE düzeylerindeki azalma, plasebo grubuna göre daha fazla gözlemlendi (p>0.05). Probiyotik grubunda hem alerjik hem de nonalerjik olguların tedavi sonrası ortalama ve standart sapma SCORAD indeksindeki azalma, plasebo grubuna göre daha yüksekti. Probiyotik grubu ile plasebo grubu arasında olguların serumlarında egg white, milk, pitriyosporum orbikulare ve dermatopHagoides farinea alerjenlerine karşı tedavi öncesi ile tedavi sonrası oluşan spesifik IgE oranları arasında farklılık olmadığı saptandı (p>0.05).Sonuç: Probiyotik verilen grupta SCORAD indeksi, deri prick testi pozitifliği, serum IgE düzeylerini azaltmada etkili olduğu ancak serum IL-2, IL-4, IL-5, IL-6, IL-10, TNF-alfa, IFN-gama, ECP, spesifik IgE düzeylerine etkili olmadığı saptanmıştır.Anahtar sözcükler: Probiyotik, atopia, SCORAD indeksi, prick testi, sitokin, IgEArticle Bir Folikülitis Dekalvans Olgusu(2007) Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Özen, Süleyman; Bilgili, Serap GüneşFolikülitis dekalvans, nadir görülen, saçlı deride skatrisyel alopesiye yol açan, kıl folikülünün inflamatuar bir reaksiyonudur. Çok nadir görülen bir hastalık olduğundan folikülitis dekalvans tanısı koyduğumuz 18 yaşındaki bayan bir hastayı sunmayı uygun gördük.Article Bir Olgu Nedeniyle Favre-racouchot Hastalığı(2003) Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Metin, AhmetFavre-Racouchot hastalığı, daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkan solar elestozla birlikte özellikle malar bölgelerde komedon gelişimiyle karakterize bir tablodur. Yüzünde solar elastoz zemininde çok sayıda açık ve kapalı komedonlan olan 67 yaşındaki erkek olgu nadir rastlanması nedeniyle sunulmuştur.Other Bir Verrüköz ve Zosteriform Lineer Liken Planus Olgusu(2002) Çalka, Ömer; Uğraş, Serdar; Metin, AhmetLiken planus (LP) deri ve mukozaları tutan kaşıntılı ve inflamatuvar bir deri hastalığıdır. Koyu kırmızı-mor renkli, üzerleri ince kepekli ve köşeli papüllerle karakterize lezyonların lineer dağılım göstermesi oldukça nadirdir ve genellikle çocukluk çağında görülür. Verrüköz (hipertrofik) LP ise papüllerin bir araya gelerek verrüköz plaklar oluşturmasıyla karakterize ayrı bir klinik LP tipidir. 48 yaşında bir erkek olguda sağ alt ekstremitede önce hipertrofik karakterde başlayan sonra lineer dağılım gösteren LP'a rastlandı. Hastada aynı taraf tomber ve abdominal bölge derisinde zosteriform dağılımda yerleşim gösteren lezyonlar vardı. Olgunun mevcut kliniği ile az görülen morfolojik ve dağılım tiplerini bir arada taşıdığı, tedavilere de dirençli olduğu görüldüArticle Çocuklarda Nadir Görülen Bir Hastalık: Anjiyokeratoma Sirkumskriptum Naviforme(2017) Çalka, Ömer; Bulut, Gülay; Ozkol, Hatice UceAnjiokeratoma sirkumskriptum naviforme (ASN) sıklıkla alt ekstremiteye yerleşen keskin sınırlı hiperkeratotik vasküler lezyonlardır. Doğumda veya doğum sonrası görüldüğü için nevoid (naviforme) olarak isimlendirilen ve en nadir rastlanan anjiyokeratom tipidir. ASN'nin sistemik hastalıklarla ilişkisi yoktur. Hastalığa ait lezyonlar genellikle alt ekstremitede ve tek taraflı yerleşim gösterir. Bu yazıda 5 yaşındaki erkek çocuğunda görülen ASN olgusunu sunuyoruz. Dermatolojik muayenede sağ diz lateralinde, keskin sınırlı, yaklaşık 10x20 cm ebatlı, koyu kırmızı renkte, hiperkeratotik ve zosteriform tipte vasküler lezyon gözlendi. Histopatoloji ve klinik muayene sonrasında ASN tanısı konuldu. Hastalığın çok nadir görülmesi ve klinik görünümün tipik olması nedeniyle olguyu sunduk.Other Çocukluk Çağında Görülen Bir Kutanöz Miliyer Sarkoidoz Olgusu(2002) Çalka, Ömer; Uğraş, Serdar; Cesur, Yaşar; Metin, AhmetSarkoidoz nedeni tam bilinmeyen multisistemik, nonkazeöz granülomatöz bir hastalıktır. Çocuklarda ender olup klinik bulgu ve prognozu bakımından yetişkinlere göre bazı farklılıklar sergileyebilir. Artralji nedeniyle pediyatri kliniğine yatırılan ve rutin incelemeleri normal bulunan 3.5 yaşındaki bir erkek hastanın konsültasyonunda deride iktiyoziform kuruluk ve yaygın, kırmızı ve kahve renkli makülopapüler lezyonlar vardı. Deriden alınan biyopsinin histopatolojik incelemesinde küçük nonkazeöz granülomları bulunan hasta literatürde çocuk bir hastada ikinci kez görüldüğü kanısına varılan kutanöz miliyer sarkoidoz olarak değerlendirildi.Article Deri Hastalıklarının Tanısında Histopatolojinin Yeri(2005) Akdeniz, Necmettin; Metin, Ahmet; Çalka, Ömer; Kösem, Mustafa; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfanAmaç: Deri hastalıklarının tanısı, yalnızca klinik gözlemlere değil, histopatolojik bulgulara da bağlıdır. Bu çalışmada klinik ön tanı ile patolojik tanıların uyumunun incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Dermatoloji kliniği tarafından alınarak patoloji laboratuvarına gönderilen 460 deri biyopsisi, geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Biyopsilerin 139 tanesi (%30.2) patolojiden doğrudan tanı almadan ve yorum yapılarak rapor edilmişti. Tanı alan 321 olgunun 159'u (%49.5), dermatoloji kliniğinin birinci, 43'ü (%13.8) ikinci, 14'ü (%4.3) üçüncü ve 63'ü de (%19.6) ilk üç ön tanı dışında kalan ön tanılar ile uyum gösterirken geriye kalan 42 (%13.4) biyopside patolojinin tanıları dermatoloji kliniğinin ön tanıları ile uyumlu değildi. Sonuç: Dermatoloji ile patoloji arasında uygun bir klinikopatolojik korelasyon doğru tanı koyma oranını yükseltecektir.Other Dudak Ve Dilde Yerleşen Lenfanjioma Sirkumskriptum(2002) Metin, Ahmet; Çankaya, Hakan; Kösem, Mustafa; Akdeniz, Necmettin; Çalka, ÖmerLenfanjioma sirkumskriptum, deriyi tutan ve alttaki subkütan yağ dokusuyla kaslara da yayılabilen lenfatik bir malformasyondur. Nadir rastlanan dil ve dudak tutulumu ile seyreden 14 yaşındaki erkek hasta sunulmuştur.specialization-in-medicine.listelement.badge Endocrinological and Histological Evaluation of the Effects of Optimum Dose Acitretin, Cyclosporine and Methotrexate on Spermatogenesis in Rats(2014) Demircan, Yuhanize Taş; Çalka, Ömer; Bilgili, Serap GüneşTaş Demircan Y, Ratlarda optimum dozdaki asitretin, siklosporin ve metotreksatın spermatogenezis üzerine olan etkilerinin endokrinolojik ve histolojik olarak değerlendirilmesi Giriş: Sperm hücrelerine geçici veya kalıcı zarar verebilecek sistemik tedaviler giderek artan oranda kullanılmaktadır. Asitretin, siklosporin (SsA) ve metotreksat (MTX) tedavileri dermatolojide en sık kullanılan ilaçlardan olup bu ilaçların spermatogenezis üzerine etklileri hakkında çelişkili bulgular sunan çalışmalar mevcuttur. Amaç: Bu çalışmada her üç ilacın spermatogenez üzerine etkilerinin histopatolojik ve endokrinolojik incelemesi ile yeni ve güncel veriler ortaya koymak amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Çalışmada ağırlıkları 150-300 gram arasında değişen standart laboratuvar yemi ile beslenen 40 adet Wistar albino türü erkek rat kullanıldı. Her grupta 10 adet rat olacak şekilde 4 grup oluşturuldu. 1. gruba (n=10 erkek): 5 mg/kg/gün asitretin, 2. gruba (n=10 erkek): 20 mg/kg/gün siklosporin, 3. gruba (n=10 erkek): 20 mg/hafta metotreksat verildi. 4. Gruba (n=10 erkek): sadece standart yem ve su verildi. 4.hafta sonunda tüm gruplar sakrifiye edildi. Daha sonra testisleri eksize edildi. Testisler histopatolojik kriterler kullanılarak değerlendirildi. Serumda FSH, LH ve Testesteron bakıldı. Bulgular: FSH değeri kontrol grubu ile SsA, MTX ve asitretin grupları arasında p<0.05 değerine göre anlamlı olarak farklı bulunurken MTX ve SsA grubunda düşük, asitretin grubunda yüksek olarak bulundu. LH değerleri kontrol grubu ile SsA, asitretin grupları arasında anlamlı bir fark bulunmazken, MTX grubunda p<0.05 değerine göre anlamlı olarak düşük bulundu. Testesteron değerinin gruplar arasında karşılatırılmasında asitretin ve SsA grubunda anlamlı bir fark bulunmazken MTX grubunda p<0.05 değerine göre anlamlı olarak düşük bulundu. Histopatolojik olarak bakılan Johnsen skoru siklosporin grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında p<0.01 değerine göre anlamlı olarak farklı bulunmasına rağmen kontrol grubuna göre belirgin bir düşüklük tespit edilmedi. Hücrede vakuolizasyonla tanımlanan apoptozisle hücre ölümü grubun %69.2'sinde fokal olarak tespit edildi. Johnsen skoru SsA ve MTX grubunda birbirine benzer olup kontrol grubu ile karşılaştırıldığında p<0.01 değerine göre anlamlı olarak farklı bulundu. Sonuç: Çalışmamızda her üç ilaçla asitretin, siklosporin ve asitretinle spermatosit ve spermatogoniumların hiçbirinin histopatolojik olarak etkilenmediği görüldü. Hormonal parametrelerdeki değişiklikler spermatogenezi etkileyecek düzeyde farklılığa yol açmadı. Her üç ilacın optimum tedavi dozlarında verildiği zaman histopatolojik olarak spermatogonyumların çoğunun sağlam görünmesi nedeniyle tedavi sonrası spermatogonyumların mitozla çoğalıp ilaçların etkisini geri döndürebileceği düşünülmektedir. SsA, asitretin ve MTX'ın spermatogenezis üzerine etkisini kesinleştirmek için elektron mikoroskopik daha ileri düzey çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.Article Epidermodisplazya Verrüsiformisli İki Kardeş Olguda Erken Yaşta Skuamöz Hücreli Karsinom Gelişimi(2010) Bilgili, Serap Güneş; Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Bayram, İrfanEpidermodisplazya verrüsiformis (Lewandowsky-Lutz sendromu), multipl verruka plana, pitriyazis versikolor benzeri lezyonlar, hücresel immünitede bozukluk ve özellikle güneşe maruz kalan bölgelerde deri kanseri gelişimi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. En sık otozomal resesif geçiş gösterir. Epidermodisplazya verrüsiformisli hastalarda en sık gelişen kanser türü skuamöz hücreli kanserlerdir. Deri kanserlerinin % 90’dan fazlasında human papilloma virüs bulunur. En sık tespit edilen human papilloma virusler 5,8 ve 47 tipleridir. Epidermodisplazya verrüsiformis tedavisi başlıca önleyici yöntemlerden oluşur. Fotokoruma tedavide önemlidir. Bu makalede, verruka plana, pitriyazis versikolor benzeri lezyonlar ve güneşe maruz kalan bölgelerde skuamöz hücreli karsinom gelişen iki kız kardeş hastalığın nadir görülmesi ve erken yaşta malinite gelişimi nedeni ile sunulmuştur.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Brainstem Auditory Evoked Potentials, Thyroid Function Tests and Thyroid Autoantibodies in Patients With Vitiligo(2011) Çeçen, İlhan; Çalka, ÖmerGiriş: Vitiligo sık görülen iyi sınırlı, tebeşir beyazı renkte, kutanöz makül ve yamalarla karakterize, fonksiyonel melanositlerin kaybıyla giden bir depigmentasyon hastalığıdır. Etiyoloji ve patogenezi halen tam olarak bilinmemekte ancak otoimmün hipotez öne çıkmaktadır. Vitiligoda sadece deride var olan melanositlerde değil, aynı zamanda iç kulak veya göz gibi melanositlerin bulunduğu diğer organlarda da hasarın olabileceği düşünülmektedir.Amaç: Vitiligolu hastalarda BAEP (Brainstem Auditory Evoked Potentials, İşitsel Beyin Sapı Uyarılmış Potansiyelleri) testi yaparak işitme yolları ve beyin sapını değerlendirerek varsa klinik ve subklinik bozukluklarını saptamak ve tiroid fonksiyon testleri ve tiroid otoantikor düzeylerini inceleyerek etiyolojide yer alan otoimmüniteyi araştırmaktır. Ayrıca otoimmünite ile işitme bozuklukları arasında ilişki olup olmadığı incelenmektedir.Materyal ve Metod: Çalışmaya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Polikliniğine başvuran, vitiligo tanısı almış 40 hasta ve kontrol grubu olarak 20 sağlıklı gönüllü alındı. Serbest T3, serbest T4, tiroid stimulan hormon (TSH), tiroglobulin, antitiroglobulin (anti TG) ve antitiroid peroksidaz (anti TPO) antikor düzeylerine bakıldı ve BAEP yapılarak nöroloji uzmanı tarafından değerlendirildi. Hasta ve kontrol grubunun sonuçları karşılaştırılarak istatistiksel analizleri yapıldı.Bulgular: Vitiligo ve kontrol grubu arasında cinsiyet ve yaş arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu. Anti TPO ortalama düzeyi kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. Anti TGA ortalama düzeyi hasta grubunda daha yüksek olmasına rağmen anlamlı değildi. Anti TPO ve anti-TGA pozitifliği hasta grubunda istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (P< 0,05). Anti-TPO ile BAEP parametrelerinden sağda üçüncü, dördüncü, beşinci dalgalar ve I-III interpik latansı (İPL) ile solda dördüncü dalga ve I-V İPL arasında istatistiksel olarak anlamlı negatif korelasyon vardı (P< 0,05). Anti-TGA ile sağda dördüncü dalga, I-III İPL ve solda ise üçüncü dalga arasında istatistiksel olarak anlamlı derecede negatif korelasyon saptandı. Anti-TPO ile anti-TGA arasında %74,6 oranında istatistiksel olarak anlamlı derecede pozitif korelasyon bulundu. Her bir BAEP parametresi gruplar arasında anormal olgu sayısı açısından karşılaştırıldığında hasta grubunda solda V ve III-V sağda IV ve V parametrelerinde istatistiksel olarak anlamlı derecede daha fazla anormallik saptandı..Sonuç: Bu çalışmada vitiligolu hastalarda otoimmün mekanizmaya işaret eden anlamlı derecede tiroid otoantikor pozitifliğini saptandı ve ayrıca bunun BAEP parametreleri ile ilişkisi değerlendirildi. İki farklı parametrenin birbirleriyle anlamlı korelasyon göstermesi ortak otoimmün mekanizmaya işaret etme olasılığı nedeniyle önemlidir. Ancak daha fazla hasta serilerinde yapılacak ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of the Effects of Retinoids on Secondary Wound Healing in a Rat Model With Biometric Measurement and Histopathological Findings(2008) Bilgili, Serap Güneş; Çalka, ÖmerGüneş Bilgili S, Retinoidlerin Sekonder Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin Rat Modelinde Biyometrik Ölçüm Ve Histopatolojik Bulgularla Değerlendirilmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Uzmanlık Tezi, VAN, 2008.Giriş: A vitamininin doğal ve sentetik anologları olan retinoidlerin yara iyileşmesini uyardığı uzun yıllardır bilinmektedir. Özellikle cerrahi prosedürlerden önce uygulanan tretinoin yara iyileşmesini hızlandırdığı ve yine diyabetik ayak yaraları ve kortikosteroidlerle baskılanmış yara iyileşme süreci üzerindeki olumsuz etkileri antagonize ettiği daha önce yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.Amaç: Klinikte sık karşılaşılan altta yatan bozukluk olmayan, sekonder iyileşmeye bırakılan yaralarda tretinoin uygulanması ve oral asitretin verilmesinin yara iyileşmesini hızlandırıp, yara iyileşmesine olumlu katkı sağlayabileceği düşüncesi ile bu çalışma planlandı. Kontrol grubuna ilaveten, pozitif kontrol grubu olarak da yara iyileşmesine olumlu katkı sağladığı bilinen dekspantenol uygulanan bir grup daha oluşturuldu.Materyal ve Metod: Çalışmada ağırlıkları 150?300 gram arasında değişen Spraque-Dawley cinsi 32 adet erkek rat 4 eşit gruba bölündü. Tüm ratların sırt derisinde 6mm'lik punch biyopsi ile sirküler tam kat yara oluşturuldu. Birinci grup (n=8), kontrol grubu olarak alındı ve hiçbir tedavi uygulanmadan izlendi. İkinci grup (n=8), pozitif kontrol grubu olup her gün günde bir defa dekspantanol yara bölgesine bir parmak ucu birimi uygulandı. Üçüncü grupa (n=8), günde bir defa %0.1'lik tretinoin krem bir parmak ucu birimi uygulandı. Dördüncü grupa (n=8) ise günde bir defa 2.5mg/kg/gün asitretin verildi. Her bir rat yaranın tamamen epitelize olup kapandığı gün sakrifiye edildi. Çalışma süresi boyunca yaralar günlük olarak dijital kumpas aleti ile milimetrik olarak ölçüldü. Ayrıca yara oluşturulduktan sonra 2., 4. ve 7. günlerde sağlam deriyi de içerecek şekilde yara kenarından 2mm punch biyopsi ile doku örneği ve yaranın tamamen epitelize olup kapandığı gün ise yeni oluşan doku 6mm punch biyopsi ile tamamen eksize edilerek histopatolojik inceleme için alındı. Alınan doku örnekleri gerekli işlemlerden geçirildikten sonra hematoksilen eozin ile boyandı.Bulgular: Dekspantenol uygulanan grupta yaraların tam kapanma günü literatür verileri ile uyumlu olarak kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşüktü (p<0.05). Tretinoin uygulanan grupta ortalama tam iyileşme günü kontrol ve dekspantenol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek idi (p<0.05). Asitretin verilen gruptaki ortalama tam iyileşme günü, kontrol ve dekspantenol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek, tretinoin grubundan ise istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşük idi (p<0.05).Histopatolojik değerlendirmede vaskülarizasyon artışı ve epitelizasyon en fazla dekspantenol grubunda görülürken en az ise tretinoin grubunda saptandı.Diğer gruplarda irritasyon bulgusuna rastlanmazken tretinoin uygulanan grupta dört ratta ilacın uygulandığı bölgede irritasyon geliştiği izlendi.Sonuç: Topikal tretinoin ve oral asitretinin sekonder yara iyileşmesini ve epitelizasyonu geciktirdiği, anjiogenezi artırmadığı görülmektedir. Ancak bu amaçla yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar çıktığı için daha detaylı ve ileri araştırmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.Article İstanbul'da İlkokul Çocuklarında Onikomikoz Sıklığı(2003) Çalka, Ömer; Tufan, Hülya; Çınar, Saniye; Ergenekon, Gönül; Güneş, ŞafakAmaç: Onikomikoz erişkinlerde sık rastlanan bir tırnak hastalığı olmakla birlikte çocuklarda nadiren görülür. Bu çalışmada çocuklardaki onikomikoz sıklığı araştırıldı. Gereç ve Yöntem: İstanbul'da Fındıkzade ve Mahmutbey ilkokullarında öğrenim gören 7-12 yaşları arasındaki 936 (461'i erkek, 475'i kız) çocuğun el ve ayak tırnakları muayene edilerek şüpheli 19 olgudan mikroskop ile direk mantar incelemesi ve mantar kültürü yapıldı. Bulgular: Direkt mikroskobi ile mantar incelemesinde sadece bir olguda mantar hifleri görüldü, şüpheli olguların mantar kültüründe ise hiçbir üreme saptanmadı. Direkt mikroskobik mantar incelemesi pozitif olan dokuz yaşındaki erkek olgunun klinik muayenesinde sağ ayak baş-parmak tırnağında subungual hiperkeratoz, sarımsı-siyah renk değişikliği ve onikolizis mevcuttu. Bu değişiklikler iki yıl önce geçirilen bir travma sonrasında başlamıştı. Sonuç: Çocuklarda onikomikoz nadiren saptanmakla birlikte, hastalığın çocuklarda da görülebileceği akılda tutulmalıdır. Çünkü erken tanı ve tedavi enfeksiyon kaynağını elimine etmek ve distrofiyi önlemek açısından önemlidir.Article İzotretinoin Kullanan 150 Akne Vulgaris Hastasında Yan Etkilerin Değerlendirilmesi(2011) Akdeniz, Necmettin; Karadağ, Ayşe Serap; Çalka, ÖmerAmaç: İzotretinoin akne tedavisinde yaygın olarak kullanılan, çok etkili bir tedavidir. Pek çok sistemi etkileyen çeşitli yan etkileri bulunmaktadır. Günümüzde bu yan etkilerle ilgili sürekli yeni olgu bildirimleri yapılmakta ve uzun dönem sonuçlarına dair yeteri kadar çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmada izotretinoine bağlı ortaya çıkan klinik ve laboratuvar yan etkiler ve tedavi sonuçları değerlendirilmektedir.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Deri ve Zührevi Hastalıklar polikliniğine başvuran 150 orta ve şiddetli akne hastası alındı. Hastalar ve aile bireyleri ilaç ve muhtemel yan etkileri konusunda bilgilendirildi. Hastalara 0,5-0,75 mg/kg/gün izotretinoin tedavisi başlanıp, 120-150 mg/kg kümülatif doza ulaşıldı. Hastalar her ay kontrole çağırılarak klinik ve laboratuvar tetkikler ile değerlendirildi.Bulgular: Hastalarımızın 97’si (%64,6) kadın, 53’ü (%35,4) erkekti. Hastaların yaşları 16-47 yaş arasındaydı. Hastalık süresi 1-20 yıl (ortalama 4,46 yıl) arasında değişmekte olup tedavi 3-9 ay arasında (ortalama 5,82 ay) uygulandı. İki hastada depresyon, bir hastada aşırı derecede miyalji, 2 hastada trigliserit yüksekliği, 3 hastada toksik hepatit gelişmesi nedeniyle tedavi sonlandırıldı. Hastaların 132’sinde (%88) tedavinin sonunda tama yakın düzelme gözlendi. En sık görülen mukokutanöz yan etkiler keilit (%100), kserozis (%56), burun kanaması (%34,8) ve dermatit (%31) iken sistemik olarak en sık miyalji (%45), halsizlik (%40), sinirlilik (%36), gözde kuruma (%28) görüldü. Hastalarda ortaya çıkan tüm yan etkilerin özellikle ilk aylarda ortaya çıktığı, zamanla azaldığı görüldü. Laboratuvar etkilerden en sık hipertrigliseridemi görüldü.Sonuç: İzotretinoin tedavisi günümüzde kullanılan en etkili akne tedavisi olup pek çok hasta için kesin çözüm sağlamaktadır. Ancak birçok sistemi etkileyebilmesi nedeniyle dikkatle kullanılması gerekmektedir. Çok sayıda yan etkisi bulunmasına rağmen bunlar genellikle kontrol edilebilen, geri dönüşlü etkilerdir. Hastaların bu yan etkiler konusunda aydınlatılması daha dikkatli olmalarını sağlayacak ve toleranslarını arttıracaktır.Other Karsinoma Erizipelatoides(2002) Özen, Süleyman; Metin, Ahmet; Karaayvaz, Muammer; Çalka, ÖmerKarsinoma erizipelatoides (KE) , internal neoplazilerin deri metastazı ve metastatik hücrelerinin dermal lenfatikleri tıkamasıyla oluşan erizipel benzeri tablodur. En sık meme kanserine bağlı ortaya çıkmakla beraber gastrik malignite gibi diğer kanserlerle de ilişkili olabilir. Burada, sol pektoral bölgede eritemli, endure plaklar şeklinde KE ortaya çıkan ve gastrik adenokarsinoma ile ilişkili olan 55 yaşında bir erkek olgu sunuyoruz. Hasta Türk Dermatoloji literatüründe bildirilen gastrik adenokarsinomla ilişkili ilk olgudur.Article Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Görev Yapan Askerlerde Cinsel Yolla Bulaşabilen Hastalıkların Sıklığı(2003) Şaşmaz, Sezai; Altınyazar, Cevdet; Çalka, ÖmerAMAÇ: Cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların sıklığı ülkemizde ve dünyada giderek artmaktadır. Bu çalışmada, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde dermatoloji polikliniğine başvuran askerler arasında cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların sıklık ve dağılımı araştırıldı. YÖNTEM: Kuzey Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Girne Askeri Hastanesi Dermatoloji Polikliniği'ne Şubat-Mayıs 2000 döneminde ardışık olarak başvuran 925 er ve erbaş cinsel yolla bulaşabilen hastalıklar açısından tam dermatolojik muayeneden geçirildi. Skabies, kondiloma aküminata, molluskum kontagiozum ve herpes genitalis tanıları klinik olarak konulurken, sifilizde VDRL ve TPHA, gonorede ise gram boyama ile tanı doğrulandı. Cinsel yolla bulaşabilen hastalığı saptananların medeni durumlarının yanı sıra anamnestik bulguları ile tanıları bir forma kaydedildi. Çalışma kapsamına alınan tüm olguların sayı ve yaş ortalamasının hesaplanmasında poliklinik kayıtları, cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların görülme sıklığı ve dağılımlarının belirlenmesinde ise form bilgileri esas alındı. BULGULAR: Cinsel yolla bulaşabilen hastalık 60 askerde saptandı. Bunların 34'ünde skabies (%56.7), 12'sinde kondiloma aküminata (%20), 7'sinde molluskum kontagiozum (%11.7), 3'ünde herpes genitalis (%5), 3'ünde sitiliz (%5), ve 1'inde de gonore (%1.7) belirlendi. SONUÇ: Dermatoloji polikliniğine başvuran er ve erbaşlarda cinsel yolla bulaşabilen hastalıkların sıklığı %6.5 olarak bulundu. Bunlar arasında skabies ilk sırada olup, onu kondiloma aküminata ve molluskum kontagiozum izlemektedir.Article Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde Görev Yapan Askerlerde Yüzeyel Mantar Hastalıklarının Görülme Sıklığı(2003) Şaşmaz, Sezai; Çalka, Ömer; Altınyazar, Hilmi CevdetAmaç: Çalışmamızda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde dermatoloji polikliniğine başvuran askerler arasında yüzeyel mantar hastalıklarının sıklık ve dağılımını belirlemek amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Kuzey Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Girne Askeri Hastanesi Dermatoloji Polikliniği'ne Şubat-Mayıs 2000 döneminde ardışık olarak başvuran 925 er ve erbaş yüzeyel mantar hastalıkları açısından sorgulandı ve tam dermatolojik muayeneleri yapıldı. Yüzeyel mantar hastalıkları tanısı klinik görünümün yanı sıra potasyum hidroksit preparasyonundan yararlanılarak konuldu ve bulgular bir forma kaydedildi. Bulgular: Çalışma kapsamına alınan 925 er ve erbaşın 185'inde (%20) yüzeyel mantar hastalığı saptanmıştır. Bu 185 olgunun 151'inde dermatofitoz (%81.6), 32'sinde tinea versikolor(%17.3), 2'sinde de kandidiyazis (%1.1) belirlendi. Sonuç: Askerlik hizmetinde olduğu gibi bireylerin toplu yaşadığı yerlerde yüzeyel mantar hastalıklarmdaki yüksek görülme oranları, alınacak koruyucu önlemler ve yapılacak eğitici çalışmalarla azaltılabilecek ve ayrıca iş gücü kaybı ile sağlık harcamalarını da en az düzeye indirecektir.Other Lupus Miliyaris Disseminatus Fasiyei: Bir Olgu Sunumu(2002) Çalka, Ömer; Kıroğlu, Eda; Uğraş, Serdar; Metin, AhmetLupus miliyaris disseminatus fasiyei (LMDF) sebebi bilinmeyen, her iki cinste ve daha çok genç erişkinlerde görülen yüzün granülomatöz bir hastalığıdır. Klinik olarak yüzde simetrik şekilde ortaya çıkan çok sayıda kırmızı papüllerle karakterizedir. Lezyonların çoğu birkaç yıl içerisinde tedavi edilmeden gerilerse de yüzde kalıcı görünüm bozukluğuna yol açan skar bırakırlar. Hastalık erken dönemde saptanır ve tedavi başlanırsa skar bırakmadan iyileşebilir. Burada hastalığı erken dönemde saptanan ve sistemik tetrasiklin ile skar oluşumu gelişmeden başarılı şekilde tedavi edilen 32 yaşında erkek bir olgu sunulduOther Ramsay-Hunt Sendromu(2001) Metin, Ahmet; Çakaya, Hakan; Yıldız, Fatma; Çalka, ÖmerRamsay-Hunt sendromlu 8 yaşında bir kız olgu sunulmuştur. Hastada önce ağrılar, 2-3 gün sonra kulak içinde grup yapan veziküller ve bundan 3-4 gün sonra da fasyal paralizi gelişmiştir, işitme kaybı, vertigo, tinnitus ve tatsal duyu kaybı görülmemiştirspecialization-in-medicine.listelement.badge