Browsing by Author "Çeleğen, İzzet"
Now showing 1 - 10 of 10
- Results Per Page
- Sort Options
Article Anne Yaşı Dağılımının Gebelikle İlişkili Komplikasyonlar ve Neonatal Sonuçlar Üzerindeki Etkisi: Tek Merkezli Retrospektif Bir Deneyim(2023) Başkıran, Yusuf; Tanoğlu, Fatma Başak; Uckan, Kazım; Çeleğen, İzzet; Karaçor, TalipAmaç: İleri yaş gebeliklerde anne ve bebek için olası riskleri belirlemektir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, 2020-2023 yılları arasında 24 ila 42 haftalar arasında canlı doğum yapmış 14192 vakayı inceleyen retrospektif bir arşiv taramasıdır. Bulgular: İleri yaş gebelerde preeklampsi, gestasyonel hipertansiyon, gestasyonel diabetes mellitus, membran rüptürü ve olası düşük sıklığı diğer gruplara göre yüksekti. Neonatal sonuçlara göre gruplar karşılaştırıldığında Adölesan yaşta düşük doğum ağırlığı sıklığı ileri yaş gebelere göre daha yüksekti. Makrozomi açısından gruplar karşılaştırıldığında makrozomi sıklığı ileri yaş grubunda diğer gruplara göre daha yüksekti. Sonuç: İleri yaştaki gebeliklerin hem anne hem de bebek için daha komplike olabileceği bilinmeli ve gebelik takipleri daha dikkatli yapılmalıdır.Article Bir Üniversite Yemekhanesinde Yaşanan Salmonella Enterica ve Bacilus Cereus’a Bağlı Gıda Zehirlenmesinin İncelenmesi(2020) Dağlı, Sinemis Çetin; Koca, Danyal Burak; Çeleğen, İzzetAmaç: Bu çalışmada bir üniversite yemekhanesindeverilen yemekler sonrası ortaya çıkan gıda zehirlenmesibağlı salgınının incelenmesi amaçlanmıştır.Yöntem: Çalışmanın tipi olgu-kontrol çalışmasıdır. Kuşkuluiki olgu tanımı oluşturulmuştur. Çalışmaya toplam 472 kişialınmıştır. Çalışmada 29 Kasım 2018 tarihli gıdazehirlenmesi hakkında veri toplamak amacıyla 18 sorulukbir anket hazırlanmıştır. Anket sonuçlarına göre risketmenlerinin değerlendirilmesi için Binary LojistikRegresyon analizi yapılmıştır. Tahmini Rölatif Risk (TRR)%95 güven aralığında p<0,05 ise istatistiksel anlamlıkabul edilmiştir.Bulgular: Yakınmaların varlığı ve sayısı dikkate alınarakyapılan değerlendirmede katılımcılardan 278 kişinin “olasıolgu”, 49 kişinin “kuşkulu olgu“ ve 145 kişinin “sağlam”olduğu belirlenmiştir. Olası olgu grubunu yaş ortalaması21,9±0,2, kuşkulu olgularınn yaş ortalaması 20,9±0,3,kontrol grubunu yaş ortalaması 22,1±0,4’tür. Bizimçalışmamıza göre kaba atak hızı %71,8’dir. Olgugrubunda en fazla görülen yakınmalar sırası ile karın ağrısı,ishal, bulantı, ateş, üşüme titreme, kusmadır. (%83,7,%68,2, %66,8, %65,5, %57,1, %35,9) Olgu ve sağlamolarak belirlenenlerin tükettikleri yemeklere göre yapılanregresyon analizinde “makarna” için TRR=7,8 ve“trileçe” için TRR=10,1 olarak hesaplanmıştır. Yapılanmikrobiyolojik analizlerde alınan gıda örneklerindenmakarnada Salmonella enterica, trileçede Salmonellaenterica, Bacillus cereus üremesi olduğu saptanmıştır.Sonuç: Günlük yaşamımızda sıklıkla kamu ya da özelsektöre ait işyerlerinde pek çok gıda zehirlenmesi olgularıduyulmaktadır. Etyolojik ajan olarak salmonellanın aksineB.cereus genellikle göz ardı edilmektedir. B. cereussporlarının çiğ ve pişmiş gıdalarda yaygın olarak bulunmasıve yüksek ısıya dirençli olması nedeniyle toplu tüketimyerlerinde önemli sorunlar oluşturmaktadır. Gıda kaynaklızehirlenme olgularında etiyolojik ajan olarak göz ardıedilmemelidir. Çalışmada salgının bulaş yolu saptanmasınakarşın olası salgın nedeninin yetersiz ısıl işlem ve servismalzemelerindeki bakteri yükü olduğu, mutfaktaki gıdahazırlama alanlarının, malzemelerin yeterli düzeydetemizlenmemesi ve gıda hazırlayanların yeterli hijyenkurallarına uymaması olduğu düşünülmüştür. Benzersalgınların yeniden yaşanmaması için; kamuya ait yiyecekve içecek hizmeti veren toplu tüketim yerlerinde özelliklebazı alanlarda yoğunlaşma, gıdalardan kaynaklı zehirlenmerisklerini azaltabilir.Specialist Thesis Evaluation of Medical and Socio-Economics Aspects of 'Person Affected Leprosy' Whom Are Living in Van Province(2014) Çeleğen, İzzet; Yüksel, AyşeBu çalışmada, Van ilinde yaşayan Lepradan Etkilenmiş Kişilerin ve aile bireylerinin tıbbi, sosyal ve ekonomik sorunlarının belirlenmesi, bu sorunların çözümü için program yapılması, ilgili tüm kamu ve tüzel kurumlarla işbirliği yapılarak sorunların çözümünde danışmanlık, rehberlik yapılması amaçlanmıştır. Bu çalışma tanımlayıcı ve kesitsel tipte bir araştırmadır. 24 Haziran 2013 ile 24 Aralık 2013 tarihleri arasında Van il merkezi ve bağlı olan 10 ilçe ile 62 köyde yaşayan lepradan etkilenmiş 154 kişi evlerinde ziyaret edilerek gerçekleştirilmiştir. Göç ve ölüm nedeni ile ulaşılamayanların dışında 102 kişi çalışmaya katılmıştır. Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 62,02±12,35'dir. Kadınların % 59 (n=13)'u erkeklerin % 50 (n=40)'si 61-80 yaş grubundadır. Kadınların % 86,4 (n=19)'ü, erkeklerin de % 63,8 (n=51)'i okuma yazma bilmemektedir. Her iki cinsiyette de 7-10 arası çocuğu olanların sayısı daha yüksektir. Araştırmaya katılanların % 39,2 (n=40)'sinin ailesinde lepradan etkilenmiş kişi bulunmaktadır. İkinci derece akrabalarının lepradan daha çok etkilendiği görülmektedir. GSS sonrası sosyal sigorta durumu incelendiğinde, bireylerin % 85,3 (n=87)'ü prim ödememektedir. Bireylerin % 19,6 (n=20)'sının yaşadıkları evin durumu yetersiz olarak değerlendirilmiştir. Kişilerin % 81,4 (n=83)'ü her hangi bir işte çalışmamaktadır. Çalışanların % 52,4 (n=10)'ü kendi işlerinden gelir elde etmektedir. Hane halkı ortanca gelir durumu erkeklerde aylık 300 lira, kadınlarda 230 liradır. Araştırmaya katılanların % 75,6 (n=65)'sının aylık geliri asgari ücretin altındadır. Erkeklerin % 61,3 (n=49)'ü, kadınların % 59,1 (n=13)'i devletten yardım almaktadır. Bireylerin % 58,8 (n=60)'inin hastalık tipi Lepromatöz lepra'dır. Bireylerin % 75,5 (n=75)'i BCG aşısı olmamıştır. Her iki cinsiyette de sakatlığı bulunanların çoğunluğunun ikinci derece sakatlığı bulunmaktadır. 40 yaş altı grupta sakatlığı olmayanların, 41-60 yaş grubunda 2.derece engeli olanların, 61-80 yaş grubunda 3. derece sakatlığı olanların sayısı daha fazladır. Eğitim düzeyi yükseldikçe sakatlık derecesi azalmaktadır. Stigma(damgalanma) yaşama durumu ile sakatlık arasında ters ilişki vardır. Sakatlık derecesi artıkça stigma yaşayanların sayısı azalmaktadır. Sakatlık derecesi artıkça bireylerin çalışma durumu azalmaktadır. Sakatlık derecesi artıkça devletten destek alma sayısı artmaktadır. Sakatlık derecesi azaldıkça kendi emeği ile gelir elde edenlerin sayısı artmaktadır. Asgari ücretin altında geliri olanların sakatlık derecesi daha fazla, asgari ücretin üstünde aylık geliri olanların sakatlık derecesi daha azdır. Sonuç olarak; Geçmişte yapılan çalışmalar sayesinde Lepra prevelansı 10,000'de birin altına düşürülmüş ve Lepra önemli bir sağlık sorunu olmaktan çıkmıştır. Lepradan Etkilenmiş Kişilerin önemli bir kısmı Van ilinde yaşamaktadır. Bu kişilerin birçoğunun eğitim düzeyi düşük, sosyo-ekonomik durumunun kötü olması ve önemli bir kısmının ikinci derece ya da üzeri sakatlığı bulunması nedeniyle çalışamamakta ve devlet yardımıyla geçinmektedirler. Anahtar kelimeler: Van ili, Lepra, Sosyo-ekonomikSpecialist Thesis Evaluation of Thoughts, Attitudes and Behaviors of Medical Faculty Senior Students and Assistants About Covi̇d-19 Vaccination(2021) Aydın, İhsan; Çeleğen, İzzetCovid-19 pandemisinde bundan kurtulmanın en etkili yolu olan aşılanmadır. Toplumda aşı kararsızlığının önüne geçmenin yollarından en önemlilerinden biri de sağlık personelinin yaklaşımıdır. Çalışmamızdaki amaç tıp fakültesi son sınıf öğrencilerin ve asistanların covid-19 aşılaması hakkındaki düşünce, tutum ve davranışlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu araştırma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi 6. Sınıf öğrencilerinin Covid-19 salgını hakkındaki bilgi, tutum, davranışlarını ve anksiyete durumlarını tespit etmek amacıyla planlanmış tanımlayıcı-kesitsel tipte bir anket çalışmasıdır. Araştırmanın evrenini Van ili Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki tüm 6. sınıf öğrencileri ve tüm asistan hekimler oluşturmaktadır. Örneklem seçilmemiş olup, evrenin tamamına ulaşılması hedeflenmiştir. Çalışmamıza gönüllülük esasına dayalı olarak 312 bireyden 235 birey katılmıştır. Literatür araştırması sonucunda benzer konulardaki çalışmalarda kullanılan anketler incelenerek Covid-19 aşılaması hakkında bilgi, tutum ve davranışlarını belirleyen 34 soruluk anket formu kullanıldı. Bulgular: Araştırmaya %60 (n=141)'ı erkek, %40 (n=94)'ı kadın olmak üzere toplam 235 kişi katılmıştır. Araştırmaya katılanların yaş ortalaması 28,03±4,52 (min-max, 22-46)'dir. Katılımcıların %58,7(n=138)'si Covid-19 aşısı olduktan koruyuculuk sağlayacağına inanmaktadır ve pandemi süresince %58,7(n=138)'sinin Covid-19 enfeksiyonunu geçirmemiştir. %77,4(n=182)'ü Covid-19 enfeksiyonunun önüne geçilmesi için aşının zorunlu olması gerektiğini düşünmektedir. Çalışmamıza katılan doktorların %89,8(n=211)'i Covid-19 aşısını yaptırırken %10,2(n=24)'si Covid-19 aşısını yaptırmamıştır. Covid-19 aşısı hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu düşünen asistan doktorların oranı intern doktorlara göre anlamlı yüksektir(p=0,01). Covid-19 geçirenlerde 25 yaş üstündekilerin oranı 25 yaş ve altına göre anlamlı yüksektir(p=0,039). Covid-19 aşısı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünen bekarların oranı evlilere göre daha yüksektir(p=0,01). Covid-19 aşısı hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını düşünen çocuk sahibi olmayanların oranı olanlara göre yüksektir(p=0,02). vi Sonuç: Çalışmaya katılan doktorların %6,8'i tek doz, %83'ü iki doz toplamda %89,8'i Covid-19 aşısını yaptırmıştır. Bu da bize gösteriyor ki çoğunluğu önceden zaten aşısını olmuşlardı. Çok fazla sıkıntı yaşadığımız pandemi sürecinde doktorlarımız her türlü zorluğa mücadelede alınması gereken en etkili yöntemlerden biri olan aşıyı da yaptırmaktan çekinmiyorlar, bu hususta gereken neyse her zaman yapmaya hazır olduklarını bize göstermekteler. Ayrıca günümüzde aşı reddinin ve aşı kararsızlığının varlığı ortadadır ve zamanla artmaya devam etmektedir. Doktorlara bu konuda çok önemli görevler düşmektedir. Çünkü onlar bir nevi kanaat önderi olarak görülmektedir. Bu yüzden aşılama hakkında tamamen yetkin bilgiye sahip olmalı ve onları doğru bilgilerle aşılamaya yönlendirmelidir.Article Evaluation of Thyroid Dysfunctions Frequency in the First Trimester(2022) Uckan, Kazım; Başkıran, Yusuf; Çeleğen, İzzetAim: The aim of the study is to determine the frequency of first-trimester thyroid dysfunction in pregnant women and to investigate the effect of thyroid dysfunction on some perinatal outcomes. Material and Method: In the study, first-trimester Thyroid stimulating hormone (TSH), free T4 and free T3 hormone values of pregnant women who applied to our outpatient clinic were retrospectively scanned and recorded. As a result, 3224 pregnant women were included in the study. Pregnant women were evaluated as overt hypothyroidism, subclinical hypothyroidism, overt hyperthyroidism, subclinical hyperthyroidism and euthyroid according to TSH and fT4 values. Results of thyroid function tests of pregnant women and some perinatal results (age, gestational week, delivery type, baby gender, birth weight, gravida, parity, abortion) were compared Results: In our study, the mean age of the pregnant women for screening was 28.6±3.1, the mean birth week was 38.7±2.1, and the mean birth weight was 3037±324.73.6% (n=2369) of the pregnant women were normal euthyroid, 0.71% (n=23) were subclinical hyperthyroidism, 0.65% (n=23) were overt hyperthyroidism, while 15.6% (n=507) were overtly hypothyroid and 9.4% 3 (n=304) were found to be subclinical hypothyroidism. A significant statistical difference was not found between thyroid outcome test results and perinatal outcomes (age, gravida, parity, abortion, birth strength, gestational age, delivery type, babies) (p> 0.05). Conclusion: In our study, a high prevalence of thyroid disease, especially hypothyroidism, was observed in pregnant women. More studies should be done to evaluate the effect of thyroid functions on pregnancy outcomes.Article Gebelik Anemisinin Perinatal Sonuçlara Etkisinin Değerlendirilmesi(2020) Çeleğen, İzzet; Uçkan, Taner; Uckan, KazımAmaç: Çalışmada anemisi olan gebelerde, gebelik anemisinin perinatal sonuçlara etkisini araştırmak amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Bu retrospektif çalışmada, 1 Ocak 2017–31 Aralık 2018 tarihleri arasında bir Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde doğumu gerçekleştirilen 933 hastadan elde edilen veriler kullanıldı. Çalışmaya hemoglobin (Hb) değeri 11 g/dL’nin altında 305 gebe kadın (anemik grup) ve Hb değeri 11 g/dL’nin üzerinde 628 gebe (kontrol grup) dâhil edildi. Dosyalardan hastaların yaşları, gebelik öyküleri, gravida, parite, doğum haftası, yenidoğanın kilosu, bebek cinsiyetleri, doğum şekli, annenin hemoglobin, 1. ve 5. dakika Apgar skorları, oligohidroamnioz, intrauterin gelişme kısıtlılığı sıklığı (IUGR) ve preterm doğum, intra uterin ölü doğum olup olmadığı gibi veriler elde edildi. Anemik olan ve normal hemoglobin seviyelerine sahip gebelerin gebelik seyri ve perinatal sonuçları karşılaştırıldı. Bulgular: Gruplar arasında parite, gravida, yaş, doğum haftası, intrauterin ölü fetüs doğum oranı, ortalama bebek doğum ağırlığı, normal spontan vajinal doğum, sezaryen doğum, bebek cinsiyetleri, 1. ve 5. dakika Apgar skorları açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı (p>0,05). İki grup arasında oligohidroamnioz, intrauterin gelişme kısıtlılığı sıklığı (IUGR) ve preterm doğum oranı açısından istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0,05). Anemik grupta preterm eylem, IUGR, oligohidroamnioz oranları (sırasıyla %11,8; %9,5; %13,1) kontrol grubu oranlarından (%3,3; %2,8; %5,5) daha yüksek bulunmuştur. Sonuç: Anemi özellikle düşük sosyoekonomik düzeydeki ülkelerde gebelik sürecini etkileyen yaygın bir durum olmakla beraber gebelik anemisinin antenatal takipler sırasında belirlenmesi ve tedavisi perinatal komplikasyonların azaltılması bakımından önemlidir. Anemisi olan gebelere demir desteği verilmeli ve anemiyi etkileyen beslenmeyle ilişkili faktörler konusunda üzere ilgili sağlık personeli tarafından bilgilendirilmelidirArticle How Mothers Feed Their 0-12 Children in Turkey's Eastern Province of Van(2015) Yüksel, Ayşe; Çeleğen, İzzet; Turan, Aktan; Dolgun, GülümserAmaç: Bu çalışmanın amacı, Van ilinde bulunan yedi sağlık ocağı bölgesinde yaşayan annelerin, 0-12 aylık bebeklerini nasıl beslediklerini değerlendirmektir. Yöntem: Bu tanımlayıcı araştırmanın verileri yüz yüze görüşme tekniği ile 635 anneden elde edilmiştir. Veriler Ki-Kare ve Lojistik Regresyon Analizleri ile değerlendirilmiştir. Bulgular: Bebeklerin sadece anne sütü ile beslenme süresi ortalaması dört aydır. 1-6 aylık bebeklerin, %47.9'u sadece anne sütü ile beslenirken, 7-12 aylık bebeklerin %53.5'i anne sütü ile birlikte ek gıdalar da alıyordu. Bebeklerin 6 ay ve altında olanları, 7 ay ve üstü olanlara göre 4 kat, ilk 1 saatte emzirilenler 1 saatten sonra emzirenlere göre 1.6 kat, emzik kullanmayanlar kullananlara göre 2 kat daha doğru beslenmektedir. Sonuç: İlk altı ayda yalnız anne sütü alımının ülkemiz ortalamalarının üstünde olduğu, ilk bir saate anne sütü verilmesi ve emzik kullanılmamasının anne sütü ile beslenme oranlarını artırdığı saptanmıştır. Çalışmamızın sonuçları değerlendirildiğinde; DSÖ ve UNICEF'in, ilk 6 ay sadece anne sütü, sonraki aylarda iki yıl boyunca anne sütü ve ek gıdalarla beslenme konusundaki hedefe ulaşılamadığı ama yine de 2008 ve 2013 TNSA verilerinden daha iyi olduğu görülmüştür.Article Lepradan Etkilenen Kişilerin Sosyo-ekonomik ve Engellilik Durumlarının Değerlendirilmesi(2019) Yüksel, Ayşe; Çeleğen, İzzetAmaç: Çalışmanın amacı, Van ilinde yaşayanlepradan etkilenen insanların engelliliği, sosyal veekonomik durumunun değerlendirilmesidir.Materya Metod: Tanımlayıcı ve kesitsel tipte birçalışmadır. 24 Haziran 2013 ile 24 Aralık 2013tarihleri arasında Van ilinde lepradan etkilenmiş 102kişi çalışmaya katılmıştır. Çalışmaya katılanlarınsosyo-ekonomik durumunu değerlendirmek içinliteratürden derlenen anket formu ve sakatlıkdurumlarını değerlendirmek için Wagner sakatlıkderecelendirmesi kullanılmıştır.Bulgular: Çalışmaya katılanların yaş ortalaması62,02±12,35’dir. Kadınların %86,4 (n=19)’ü,erkeklerin de %63,8 (n=51)’i okuma yazmabilmemektedir. Yüzde 19,6 (n=20)’sının yaşadıklarıevin durumu yetersiz olarak değerlendirilmiştir.Yüzde 81,4 (n=83)’ü her hangi bir işteçalışmamaktadır. Hane halkı ortanca gelir durumu,erkeklerde aylık 300 TL, kadınlarda 230 TL’dir. Yüzde75,6 (n=65)’sının aylık geliri asgari ücretin altındadır.Erkeklerin %61,3 (n=49)’ü, kadınların %59,1(n=13)’i devletten yardım almaktadır. En sık görülenhastalık tipi Lepromatöz lepra’dır. Her iki cinste deikinci derece sakatlığı bulunanların sayısı dahafazladır. Yaşla birlikte sakatlık derecesi artmaktadır.Eğitim düzeyi yükseldikçe sakatlık derecesiazalmaktadır. Sakatlık derecesi artıkçastigma(damgalanma) sayısı azalmaktadır. Sakatlıkderecesi arttıkça, aylık gelir miktarı ve çalışanlarınsayısı azalmakta, devletten destek alanların sayısıartmaktadır.Tartışma Sonuç: Lepranın erken tanıkonulmadığında sakatlık, deformite, psikolojikrahatsızlıklar, ekonomik bağımlılık ve sosyaldışlanmaya neden olabileceği unutulmamalıdır. Herhekimin lepra semptomlarını bilmesi gerekmektedir.Sakatlıkları nedeniyle çalışamayan kişileringereksinimleri belirlenmeli, yaşam koşullarıiyileştirilmelidir.Article Subclinical Inflammation Markers and Their Impact on Obstetric Outcomes in Abortus Imminens: a Case-Control Study(2023) Uckan, Kazım; Başkıran, Yusuf; Çeleğen, İzzetAim: The aim of the study is to investigate the relationship of subclinical inflammatory factors Platelet crit (PCT), Neutrophil-lymphocyte ratio (NLR), Monocyte-lymphocyte ratio (MLR), Platelet-lymphocyte ratio (PLR) obtained from complete blood count (CBC) with Abortion Immunes (AI) and obstetric results. In recent years, studies reveal that subclinical inflammatory markers can be used as an indicator of the inflammatory process in many diseases. Few studies have evaluated indicators of inflammation and postpartum outcomes in abortion imminent patients. Materials and Methods: The study was conducted between January 2020 and January 2021. A total of 429 pregnant women, 203 of whom were pregnant with AI and 226 who were healthy, were included in the study. Results: PCT, NLR, and MLR values were significantly higher and PLR values were low in the AI group (p<0.05). PCT > 0.22, NLR > 2.29, and MLR > 0.20 were significantly associated with an increased risk of AI (p<0.05). PLR value above 135.5 was associated with the normal group. There was a significant difference between the group whose pregnancy was terminated by abortion and the group who gave birth in terms of PCT, NLR, MLR, and PLR values. PCT, NLR, and MLR values were high in the abortion group, and PLR values were low (p<0.05). Premature birth was developed in 11.3% (n=15) of AI patients. There was a significant difference between the preterm and term pregnancy in terms of PCT, NLR, MLR, and PLR levels (p<0.005). PCT, NLR, and MLR values were high and PLR levels were low in pregnant women who gave birth prematurely. Conclusion: We think that close follow-up of abortion imminent patients with high levels of these inflammatory factors is appropriate.Article Van İl Merkezindeki Bazıilköğretim Okullarının Yaşanan Deprem Sonrasında Yeniden Değerlendirilmesi(2016) Sert, Abdullah; Yüksel, Ayşe; Gümüş, Abdurrahman; Çeleğen, İzzet; Dağlı, Sinemis ÇetinAmaç: Bu çalışma ile Mayıs-Haziran 2010 döneminde Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmada değerlendirilen ilköğretim okulları deprem sonrası dönemde; yıkılan okulların yerine yapılan yeni binalar, hasar gören binalarda yapılan güçlendirme çalışmaları ve depremle ilişkili olsun veya olmasın çevre sağlığı açısından mevcut durumun değerlendirilmesi ve depremden önceki durumuyla karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte bir çalışmadır. Bu çalışma daha önce Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından yapılan çalışmanın devamı niteliğinde olup, daha önce değerlendirilen 18 okuldan 17'sine deprem sonrası tekrar gidilmiştir. Okullar, Türk Standartları Enstitüsü (TSE)'nün TS 9518 İlköğretim Okulları-Fiziki YerleşimGenel Kurallar ve TS 12014 Çevre Sağlığı-Okullar standartlarından yararlanılarak ve literatür taranarak oluşturulan 99 soruluk anket formu ile çevre sağlığı açısından değerlendirilmiştir. Verilerin istatistik analizi SPSS (ver:15) programıyla yapılmıştır. Bulgular: Derslikteki ortalama öğrenci sayısı, erkek öğrenci tuvalet sayısı, kız öğrenci tuvalet sayısı, erkek öğretmen tuvalet sayısı, kadın öğretmen tuvalet sayısı ve depreme dayanıklılık raporu sayısında deprem öncesi ile deprem sonrası arasındaki fark anlamlı bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Depremle birlikte ortaya çıkan eksiklikler ve deprem öncesi mevcut eksikliklerin önemli bir kısmı giderilememiştir.