Browsing by Author "Çelik, Sebahattin"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Alfa Fetoproteinin, Mide Kanseri ile İlişkisinin İncelenmesi(2017) Yılmaz, Özkan; Çelik, Sebahattin; Almalı, Nejat; Kotan, Çetin; Çokluk, ErdemAmaç: Alfa-fetoprotein (AFP) üreten mide kanserlerinin üretmeyenlere göre daha kötü prognoza sahip olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada, merkezimizdeki AFP üreten mide kanserlerinin sıklığının araştırılması ve üretmeyen tiplerin patoloji sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Mide adenokarsinomu tanısı almış ve ameliyat planı ile genel cerrahi servisine yatırılmış hastalar çalışmaya dâhil edildi. Çalışma 2014-2015 yılları arasında, mide kanseri tanısı almış vakaların verilerinin, prospektif olarak toplanması şeklinde tasarlandı. Hastalardan ameliyat öncesi ve sonrası kan örnekleri alınarak serum AFP düzeyi çalışıldı. Hastane sisteminde kayıtlı patoloji verileri ile AFP düzeylerinin ilişkisi irdelendi. Bulgular: Toplam 63 hasta değerlendirilmeye alındı. AFP yüksekliği 2 hastada saptandı (insidans= %3.17). Serum AFP düzeyi normal sınırlarda olan hastaların, ameliyat öncesi ve sonrası AFP miktarları sırasıyla; 1.520 ng/mL ve 0.590 ng/mL bulundu (p< 0.001). Ameliyat öncesi serum AFP düzeyi ile tümörün evresinin ve nörovasküler invazyon varlığının olup olmaması ilişkisiz bulundu. AFP düzeyi ile metastatik lenf nodu sayısının korelasyonun olmadığı saptandı ( Spearmen's rho= -0.183, p=0.157). Tümörün yerleşim yerine göre AFP düzeyleri arasında anlamalı fark saptandı (p=0.021). Sonuç: Merkezimize başvuran mide kanserleri arasında, AFP üreten tipler çok azdır. AFP düzeyi ile tümörün evresi ilişkisiz gözükmektedir. AFP düzeyi normal sınırlarda olan hastalarda göreceli olarak, distal yerleşimli tümörlerin daha dikkatli değerlendirilmesi önemlidir.Master Thesis Analysis of Explained Variation in Survival Analysis(2018) Çelik, Sebahattin; Keskin, SıddıkÇelik S, Sağkalım analizinde açıklanan varyans oranının incelenmesi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Biyoistatistik Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Van 2018. Sağkalım analizi, Sağlık Bilimlerinde önemli ve yaygın kullanılan yöntemlerden birisidir. Yaşam tabloları ile başlayıp, Kaplan-Meier Yöntemi ile devam etmekte olan sağkalım analizlerinde, günümüzde Cox'un oransal risk modelinde açıklanan varyans oranının incelenmesi tartışma konusu olmuştur. Sansürlü verilerin olduğu sağkalım analizlerinde, bağımlı değişken olan sağkalım süresini etkileyen değişkenlerin, tahmin edilmesinde ve katsayılarının belirlenmesinde Cox'un önerdiği oransal risk modeli kullanılmaktadır. Oluşturulan Cox modelinin, bağımlı değişkende gözlenen toplam varyasyonun ne kadarını açıkladığı, prognostik faktörleri belirleme açısından önemlidir. Standart regresyon analizi yöntemlerinde çoklu korelasyon katsayısının (R2) karesi model tarafından açıklanan varyans oranını belirtmektedir. Sağkalım analizinde ise bu ölçütün (R2) analoğu olan bazı yöntemler önerilmektedir. Bu çalışmada, Cox regresyon analizinde açıklanan varyansı inceleyen, Korn-Simon, Kent-O,Quinley, Schamper V1-V2 ve Schemper-Henderson yöntemleri irdelenmiştir. Adı geçen yöntemler içerisinde sık kullanılan iki yöntem olan Schemper-Henderson ve Kent-O,Quinley yöntemleri kullanılarak, özofagus kanserli hastaların sağkalım verileri ile bir uygulama yapılmıştır. Sonuç olarak, sansürlü verilerin olduğu Cox modelinde, açıklanan varyansı inceleyen mevcut yöntemlerin sonuçlarının heterojen olduğu belirtilmiş ve Cox modelinin sonuçlarının yorumlanmasına geçmeden önce en az 2 farklı ölçüm yöntemi ile modelin açıkladığı varyasyonun belirtilmesi gerektiği önerilmiştir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Association of Fto Gene Polymorphisms With Weight Loss in Bariatric Surgery Patients(2024) Şentürk, Enes; Çelik, Sebahattin; Görgişen, GökhanObezite, insan sağlığını bozabilecek aşırı yağ birikimi olarak tanımlanabilen mutltifaktöriyel bir hastalıktır. Günümüzde obezite tedavisinde bariatrik cerrahi önemli yer tutmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, genetik faktörlerin bariatrik cerrahi sonrası erken kilo kaybını etkilediğini göstermektedir. Fat Mass and Obesity-Related (FTO) geni obeziteye yatkınlık ile ilişkilendirilen ilk gen olup, FTO gen varyantlarının bariatrik cerrahi sonrası erken kilo kaybı ile ilişkili olabileceği ileri sürülmektedir. Amaç: Bu çalışma kapsamında bariatrik cerrahi geçirmiş hastalarda FTO geni rs9939609 ve rs9930506 varyantlarının hastaların ameliyat sonrası kilo vermeleriyle olan ilişkisini ortaya koymak amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya 104 bariatrik cerrahi geçirmiş obez birey ve 149 kontrol birey dahil edildi. Katılımcılardan ameliyat öncesi alınan örneklerin, periferik kanlarından DNA izolasyonu gerçekleştirildi. Tek nükleotid polimorfizmleri Taqman Assayler aracılığıyla gerçek zamanlı polimeraz zincir reaksiyonu ile belirlendi. Hastaların hepsine tüp mide ameliyatı yapıldı. Bulgular: FTO geni rs9939609 A alleli taşıyıcılığının, rs9930506 GG genotipinin ve AA+GG genotip kombinasyonunun obezite gelişimine yatkınlık yarattığı saptanmıştır. FTO rs9939609 ve rs9930506 varyantları ile olguların bariatrik cerrahi sonrası kilo verme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptanmazken, kategorik bileşen analiz sonuçları FTO rs9939609 A alleli taşıyıcıları ile kilo verme arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca, olguların bariatrik cerrahi sonrası 6. Ay kontrollerinde belirlenen düşük VKİ değerleri arasında en yaygın olarak AA+GG genotipi saptanmıştır. Kategorik bileşen analizleri sonucunda ise rs9939609 A allel taşıyıcılığı ile rs9930506 G allel taşıyıcılığına ait birleşik genotiplerin olguların cerrahi sonrası ilk ay kilo verme oranları ile ilişki olduğu ortaya konmuştur. Sonuç: Çalışma kapsamında Türkiye populasyonunda FTO geni rs9939609 ve rs9930506 varyantlarının obezite gelişimine yatkınlık yarattığı ve aynı genotiplerin kombine etkilerinin ise bariatrik cerrahi sonrası ilk ay ortalama kilo kaybı ile ilişkili olabileceği ortaya konmuştur.Article Epigastric Port Site Complications and Affecting Factors\rused for Gallbladder Specimen Extraction in Laparoscopic\rcholecystectomy(2022) Çağlıkülekçi, Mehmet; Çelik, Sebahattin; Zarbaliyev, Elbrus; Özdemir, Abdulselam; Sevmiş, Doc. Dr. MuratIntroduction: Complications occur at the port site where the specimen is excised after laparoscopic cholecystectomy\r(LC). In this study, it was aimed to investigate port-site complications.\rMaterials and Methods: The results of patients who underwent LC surgery in our center between January\r01, 2018, and December 31, 2020, were retrospectively analyzed. Patients who were decided to have open\rsurgery and reside abroad were excluded from the study. Pre-operative, intraoperative, and post-operative\rfactors of all patients, which were considered to impact the development of complications, were noted down.\rResults: A total of 357 patients were included in the study. A total of 24 (6.7%) patients had epigastric trocar\rsite infection (EPSI). It was found out that trocar site hematoma was a risk factor causing a 39.37-fold\rincrease in the development of EPSI (<0.001) (95% confidence interval =10.69–144.97), while dilatation at\rthe trocar site was a risk factor causing a 3.1-fold increase (p=0.027) (95% confidence interval =1.14–8.48).\rTen patients had epigastric trocar insertion site hernia (EPSH). As a result of the multivariant analysis, it was\rdetermined that the development of EPSI caused the development of EPSH 27.59 times more (95% confidence\rinterval =5.92–128.7) (p<0.001), while the accompanying additional laparoscopic procedure caused\rthe development of EPSH 6.2 times more (95% confidence interval =6.2–1.17) (p=0.032).\rConclusion: Preventing the occurrence of hematoma in the epigastric trocar insertion site, where the specimen\ris excised after LC surgery, reduces the risk of EPSI, and indirectly reduces the incidence of EPSH.\rMoreover, we recommend careful follow-up for EPSH in patients who underwent additional laparoscopic\rsurgery during LC.Article Evaluation of Giant Galactocele With Ultrasound and Shearwave Elastography Findings(2018) Toprak, Nurşen; Gündüz, Ali Mahir; Çelik, SebahattinGiant galactocele is a rare bening cystic form of milk products of the breast. Giant galactocele’s sonographic features are described inmany reports, but shear wave elastography (SWE) findings are not fully known. Galactocele ultrasound findings have been described,but some lesions are confusing. SWE may show a hard tissue-like finding in the galactocele and may be confused with malignancyespecially in the chronic lesions. In the present case report, we aimed to present routine sonographic and SWE findings of a giantgalactocele in a 29 year old woman.Doctoral Thesis High Sensitivity Determination of Different Cancer Markers With New Nanomaterial-Based Electrochemical Immunosensors(2022) Er, Ömer Faruk; Kıvrak, Hilal Demir; Çelik, SebahattinYumurtalık kanseri, Dünya'da kadınlar arasında en çok ölüme sebep olan dördüncü kanser türüdür. Ölüm oranını yüksek olmasının sebebi yumurtalık kanseri semptomlarının son evrelerde ortaya çıkmasına bağlanmaktadır. Hastaya kanser teşhisi son evrelerde konulduğunda artık önü alınamaz bir şekilde vücudun diğer organlarına metastaz yapmış olmaktadır. Bundan dolayı erken teşhis burada hayati önemdedir. CA-125, bir glikoproteindir ve yumurtalık kanserinin tümör belirteci olarak klinik çalışmalarda kullanılan tek belirteçtir. CA-125 kan ortamında teşhis edilebilmektedir. Eğer CA-125 antijenini hassas, seçici, hızlı ve maliyeti düşük bir şekilde tespit edebilen bir sistem geliştirilebilirse yumurtalık kanseri erken evrelerde teşhis edilebilir ve kansere bağlı gerçekleşen ölümler azaltılabilir. Elektrokimyasal sensörler burada büyük bir potansiyel sunmaktadır. Biz bu çalışmada, elektrokimyasal yöntemlerle benzotiyofen türevleri, organohidrojelleri ve bu ikisini kullanarak sentezlediğimiz yeni nesil organohidrojel+benzotiyofen yapısını da kullanarak CA-125 antijeni hassas ve seçici bir şekilde serum ortamında tespit etmeye çalıştık. Birinci aşamada, benzotiyofen türevleri ile CA-125 tespit etmek için elektrokimyasal ölçümler gerçekleştirildi. Burada en iyi elektrokimyasal aktiviteyi gösteren türevler belirlendi. İkinci aşamada, sarımsak yağı, soğan yağı, hint yağı, kakao yağı, nane yağı ve tatlı badem yağı içerikli organohidrojeller sentezlendiler ve elektrokimyasal ölçümlerde CA-125 karşı aktiviteleri incelendi. Üçüncü aşamada, benzotiyofen türevleri katılarak sentezlenen yeni nesil organohidrojellerin CA-125 karşı elektrokimyasal aktiviteleri araştırıldı. Anahtar kelimeler: Benzotiyofen, CA-125, Organohidrojel, Sensör, Yumurtalık kanseriArticle Lavaboda Akıllı Telefon Kullanımı ile Hemoroidal Hastalık Arasındaki İlişki(2021) Çağlıkülekçi, Mehmet; Zarbaliyev, Elbrus; Özdemir, Abdulselam; Sohail, Ayesha; Çelik, SebahattinAmaç: Hemoroidal hastalık, nüfusun önemli bir bölümünün bir noktada karşılaştığı proktolojik bir sorundur. Günümüzde, cep telefonlarının aşırı sosyal medya alışkanlıkları ile birlikte aşırı kullanımı, birincisinin tuvalette kullanılmasına yol açmıştır. Bu çalışmanın amacı, lavaboda cep telefonu kullanımının hemoroidal hastalık ile ilişkili olup olmadığını araştırmaktır. Yöntem: Genel cerrahi polikliniğine hemoroid şikayeti ile başvuran hastalar çalışma grubuna dahil edilirken, bu tür şikayeti olmayan sağlıklı gönüllüler kontrol grubunu oluşturdu. Tüm katılımcılara cep telefonu kullanım alışkanlıkları hakkında sorular içeren bir anket verildi. Hemoroid hastalığının derecesi, varsa, fizik muayeneleri bizzat yapan deneyimli bir genel cerrah tarafından belirlendi. Bulgular: Çalışma grubu 882 katılımcı ve 802 kontrol grubundan oluşmaktaydı. Birincisinin %64,7’si (571 hasta) yanlarında cep telefonlarını lavaboya götürürken, bu oran kontrol grubu için sadece %38,4 (308 hasta) idi (p<0,001). Çalışma grubunun %49,9’u tuvaletteyken cep telefonlarında zaman geçirirken, kontrol grubunun sadece %27,3’ü bunu yapmıştı (p<0,001). Lavaboda bir cep telefonu kullanılarak geçirilen her ilave dakika için, hemoroit grubunda olma olasılığının 1,26 kat arttığı belirlendi (%95 güven aralığı =1,162-1,364). Sonuç: Cep telefonları artık lavaboda bile yaygın olarak kullanılmaktadır, bu alışkanlık hemoroit için risk faktörü olabilir. Bu nedenle, hemoroid tedavisi için, hastaların bu alışkanlığı bırakmaları tavsiye edilebilir.Article A New Approach in Bariatric Operations: Bridged\rmini Gastric By-Pass. Is Rabbit Model Suitable for An\rexperimental Study(2021) Talih, Tutkun; Sumer, Aziz; Peksen, Caghan; Sancak, Tunahan; Çelik, Sebahattin; Kuşcu, Yağmur; Aktokmakyan, Talar VartanogluObjective: Obesity is a global health epidemic with considerable co-morbidities. The increasing demand for bariatric surgery has led to the emergence\rof new techniques. We modified previously described Mini Gastric By-pass(MGB) technique via leaving a bridge at the most cranial 2 cm of the fundus\rof the human stomach to the follow-up and treatment of the remnant stomach and duodenum. We would like to entitle this new technique as Bridged\rMGB and aimed to apply on rabbits as an experimental study.\rMaterial and Methods: The study was performed in the experimental animal laboratory of university after ethical approval was taken from the local\rethics committee. Described new technique was applied to 2.1 and 3.2 kg 2 New Zealand rabbits.\rResults: As a result of the operations, one of the rabbits died on the day of the operation; the other rabbit was exitus postoperatively on the third day.\rIn autopsies, although no problem was detected at the anastomoses, necrosis was detected in the large curvature of both rabbits.\rConclusion: Rabbit, one of the popular experimental animals, has been shown to be different from the human gastrointestinal system in both arterial\rand topographic aspects and it has been emphasized that it varies according to the species and even the diet and the climate. We believe that our study\rfailed as a result of these differences and that animals more similar to humans should be used in gastrointestinal experimental studies.