Browsing by Author "Çilingir, Buket Mermit"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge The Interaction Between Tuberculin Response, Immunglobulin E Level and Eosinophil Count in Asthma Patients(2011) Çilingir, Buket Mermit; Özbay, BülentTüberkülin cevabı Th 1 aracılıklı gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonudur ve atopik hastalıklarda baskılandığı düşünülmektedir. Eozinofil sayısı ve total Ig E düzeyi' nin astım hastalarında artması beklenir. Çalışmamızın amacı astım hastalarında, hastalığın şiddeti ile tüberkülin cevabı, total Ig E düzeyi ve eozinofil sayısı arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır.Yaş ortalaması 40.71±1.67 olan 52 astım hastası (32 kadın ve 20 erkek) çalışmaya alındı. Hastalar GINA (Global Initiative for Asthma) 2006 Uzlaşı Raporu Astım Ağırlık Sınıflamasına göre intermittan, hafif persistan, orta persisitan ve ağır persistan olmak üzere dört gruba ayrıldı. Kontrol grubu çalışma grubuna benzer dermografik özelliklerde, yaş ortalaması 40,60 2,92 olan 20 sağlıklı gönüllüden oluşturuldu. Atopi hikayesi, tüberküloz hikayesi ve ailede geçirilmiş veya aktif tüberküloz varlığını içeren özgeçmiş sorgulaması yapıldı. Sağ veya sol deltoid bölgede BCG skarı olup olmadığı kaydedildi. Tüberkülin cilt testi, sol ön kolun ventral yüzüne intradermal olarak uygulandı ve endurasyon çapı 72 saat sonra değerlendirildi. Serum total IgE düzeyi ve eozinofil sayısı için her olgudan 10 cc periferal kan alındı. Hastalara SFT yapıldı, FEV1, FVC, FEV1/FVC (Tiffeneau indeksi) ve PEF parametreleri ölçüldü ve en iyi değer kaydedildi.Astım hastaları ve kontrol grubu arasında yaş, TCT endurasyon çap ortalaması, eozinofil sayısı ve tüberkülin cevap dağılımı açısından anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05). Astım hastalarında total Ig E düzeyi daha yüksekti ve bu yükseklik istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0.05). Eozinofil yüzdesi %10'un üstünde olan erkek hastaların oranı kadın hastalarınkinden yüksekti (p>0.05). BCG skarı varlığı göz önüne alındığnda da astım hastaları ve kontrol grubu arasında TCT endurasyon çapı ortalamaları arasında anlamlı farklılık yoktu.Astım hastaları klinik bulguları yardımı ile şiddete göre sınıflandırıldığında, dört grup arasında TCT endurasyon çapı, eozinofil sayısı, eozinofil yüzdesi, total Ig E düzeyi ve tüberkülin cevap dağılımı açısından anlamlı farklılık görülmedi. Ağır persistan astım grubundaki hastaların yaş ortalaması daha yüksek bulundu (p<0.05). BCG skarı olan hastaların yaş ortalaması daha küçüktü. BCG skarı varlığı göz önüne alındığında da TCT endurasyon çapları açısından dört grup arasında farklılık yoktu(p>0.05).Çalışmamızın sonucunda astım hastalığında hastalığın şiddeti ile tüberkülin cevabı, eozinofil sayısı ve total Ig E düzeyi arasında ilişki olmadığı sonucuna varılmıştır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Usage of Apelin 13, Neutrophil Gelatinase Associated Lipocalin and Hypoxia Inducible Factor 1alpha as New Biomarkers in Acute Pulmonary Embolism and Their Role in Classification of Mortality Groups(2023) Baykal, Nuruban Delal; Çilingir, Buket MermitAmaç: Pulmoner tromboembolizm pulmoner arter ve dallarının pıhtı tarafından tıkanması ile oluĢan önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Bu yüzden tanısını koymak ve uygun tedaviyi baĢlamak çok önemlidir. Ancak tanıda kullandığımız bazı belirteçler duyarlı olmasına rağmen özgül değildir. Sıklıkla kullandığımız biyobelirteçler malignite, post operatif dönem, gebelik, kronik böbrek yetmezliği gibi durumlarda yanıltıcı sonuçlar verebilmekte, gereksiz incelemelere neden olabilmektedir. Bu nedenle akut pulmoner tromboemboli tanısında duyarlılığı ve özgüllüğü daha yüksek olan yeni biyobelirteçlere ihtiyaç vardır. Hipoksi ile Ġndüklenen Faktör 1alfa (HIF 1-alfa), Nötrofil Jelatinaz ĠliĢkili Lipokalin (NGAL) ve Apelin 13'ün pulmoner tromboembolide kullanılabilecek biyobelirteçler midir ve bu biyobelirteçler mortalite riskini belirlemede baĢarılı mıdır sorularına cevap aradık. Yöntem: ÇalıĢmamız Van YYÜ Tıp Fakültesi Dursun OdabaĢ Tıp Merkezi'nde göğüs hastalıkları servis ve yoğun bakımında veya diğer servis ve yoğun bakımlarında yatan ya da ayaktan tedavi edilen ve akut pulmoner tromboemboli tanısı alan hastalar üzerinde prospektif olarak yapıldı. Hasta grubuna 18 yaĢ ve üzerinde olan akut pulmoner tromboemboli tanısı alan ve çalıĢmaya katılmayı kabul eden hastalar dahil edildi. Hasta gruplarıyla karĢılaĢtırmak üzere yakın yaĢ grubunda, benzer cinsiyet dağılımına sahip, akut pulmoner tromboemboli tanısı olmayan ve çalıĢmaya katılmayı kabul eden bireylerden kontrol grubu oluĢturuldu. Bulgular: ÇalıĢmaya 94 akut pulmoner tromboemboli tanılı hasta ve 30 kiĢilik kontrol grubu olmak üzere toplam 124 kiĢi dahil edildi. HIF-1 alfa seviyesi hasta grupta kontrol grubuna göre yüksek bulundu (p=0,03). Aynı zamanda HIF-1 alfa seviyesi yüksek mortalite riskli grupta kontrol grubuna, düĢük mortalite riskli gruba ve orta-düĢük mortalite riskli gruba göre daha yüksek bulundu (sırasıyla p= 0,000, 0,011, 0,002). NGAL seviyesinde hasta grup ile kontrol grubu arasında anlamlı fark bulunmazken, mortalite grupları arasında anlamlı fark izlendi. NGAL seviyesi yüksek mortalite riskli grupta kontrol grubuna, düĢük mortalite riskli gruba ve orta-düĢük mortalite riskli gruba göre daha yüksek bulundu ( sırasıyla p= 0,001, 0,000, 0,010). Apelin 13 seviyelerinde ise hasta grup ile kontrol grubunun karĢılaĢtırılmasında da mortalite risk gruplarının karĢılaĢtırılmasında da anlamlı sonuçlara rastlanmadı. 6 Sonuç: Sonuç olarak HIF-1 alfa hem hasta olan ve olmayan grubu ayırmada hem de hasta grupta yüksek mortalite riski olanları belirlemede umut vadeden bir biyobelirteçtir. Aynı zamanda NGAL'da yine pulmoner tromboembolizm vakalarında yüksek mortalite riski olan grubu belirlemede baĢarılı bir biyobelirteç olarak kullanılabilir.