Browsing by Author "Çobanoğlu, Ufuk"
Now showing 1 - 20 of 37
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akciğer Absesi(2007) Çobanoğlu, Ufuk; Deveci, AydınAkciğer absesi, akciğer parankimasında değişik etyolojik nedenlerle ve patolojik süreçler sonucunda oluşan, nekroz ve süpürasyonla karakterli ve fibröz doku reaksiyonu ile sınırlı patolojik bir oluşumdur. Antibiyotik tedavi uygulamaları ile birlikte sıklığı azalmasına rağmen yaşlılarda, malnütrisyonda, genel durumu kötü ve bağışıklığı baskılanmış hastalarda prognoz iyi değildir.Article Akciğerin Dev Hidatik Kisti: 24 Olgunun Analizi(2008) Çobanoğlu, Ufuk; Yalçınkaya, UfukAmaç: Bu çalışmada oniki yıllık sürede kliğinimizde tanı alan dev akciğer kist hidatik olgularını değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve yöntem: 1995-2007 yıllarında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Elazığ Devlet hastanesinde kist hidatik tanısı ile opere edilen 157 kist hidatik olgusundan, herhangi bir eksende çapı 10 cm’nin üstünde olan 24 olgunun sonuçları geriye dönük olarak incelenmiştir. Bulgular: Olguların yedisi bayan, onyedisi erkektir. En genci yedi, en yaşlısı 38 yaşında olup ortalama yaş 20.2 yıl olarak bulunmuştur. Akciğerin dev hidatik kistlerinin ortaya çıkış yaşları akciğerin diğer kistlerine göre daha erken bulunmuştur. Dev kist hidatiklerin sağ akciğerde, sola göre daha sık ortaya çıktığı görülmüştür. Olguların hepsinde ortak yakınma; göğüs ağrısı, öksürük, balgam çıkarma ve nefes darlığı idi. ‹ki olguda hidatik kist bilateral, bir olguda multipl olarak tespit edilmiştir. Yirmiiki hastaya kistotomi + kapitonaj uygulanırken iki olguya lobektomi uygulanmıştır. Seride erken ve geç ölüm oluşmamıştır. Postoperatif üç olguda (%12.5) komplikasyon gelişmiştir. Olguların hiçbirinde ‹ki yıllık izlemde nüks oluşmamıştır. Sonuç: Kist hidatiklerde olduğu gibi dev kist hidatiklerin tedavisinde de seçilecek ilk yöntem cerrahi tedaviArticle Ampiyem Tanısı ile Opere Edilen Olguda Ewing Sarkomu(2017) Çobanoğlu, Ufuk; İliklerden, Duygu Mergan; Sayır, FuatEwing sarkomu bir nöroektodermal tümör olup,karakteristik olarak yaşamın ikinci on yılında ortayaçıkar ve kemikten kaynaklanır. İskelet dışı Ewingsarkomu ise nadir rastlanılan bir yumuşak doku tümörüolup, morfolojik olarak kemiğe ait Ewing sarkomundanayırt edilemez. İskelet dışı Ewing sarkomu, ağırlıklıolarakdokularından kaynaklanan nadir bir hastalıktır. Biraydan beri sol göğüs ağrısı olan 11 yaşında erkek çocuğuşiddetli solunum sıkıntısıyla bir sağlık merkezinebaşvurdu. Akciğer radyografisi ve bilgisayarlı torakstomografisi incelemelerinde sol plevral efüzyonu,plevral kalınlaşma ve hava bronkogramları içerenkonsolide alanlar tespit edildi. Hastaya posterolateraltorakotomi uygulandı ve eksplorasyonda intratorasik,ekstrapulmoner kitle tespit edildi. Kitle, göğüs duvarı ilebirlikte çıkarıldı. Histolojik bulgulara dayanarak, Ewingsarkomu tanısı kondu. Hasta, cerrahi operasyondansonra, 12 aylık takibinde asemptomatiktirArticle Bir Üniversite Hastanesinde Göğüs Cerrahisi Acilleri: Retrospektif Analiz(2019) Öncü, Mehmet Reşit; Özen, Burcu; Çobanoğlu, Ufuk; Şaşmaz, Muhammed İkbal; Bilgili, Mehmet AliGiriş ve Amaç: Acil serviste travmatik ve nontravmatiknedenlerle sıkça göğüs cerrahisi konsültasyonu istenmektedir.Bu hastalarda erken tanı ve tedavi zamanla yarışan klinisyeniçin çok önemlidir. Biz de bu çalışma ile acil servisten göğüscerrahisi kliniğine yatırılan hastaların tanı, tedavi veprognozlarını incelemeyi amaçladık.Yöntem ve Gereçler: Çalışmada göğüs cerrahisi tarafındanyatışı yapılan 435 hasta retrospektif olarak tarandı. Hastalarınbaşvuru şikayetleri, yatış tanıları ve prognozları incelendi.Verilerin analizinde SPSS (Statistical Package for SocialSciences) Windows 23.0 programı kullanıldı.Bulgular: Hastaların, yaş ortalaması 47,63±20,9 olup, 284’ü(%65,3) erkek ve 151’i (%34,7) kadındı. Olguların 269’u (%62)travmatik nedenlerden, 166’sı (%38) nontravmatiknedenlerden dolayı başvurdu. En sık pnömotoraks (n: 134)tanısı konulmuş olup, bunu izole kot fraktürü (n: 73) ve masifplevral efüzyon (n: 59) takip ediyordu. En sık uygulanan tedaviyöntemi tüp torakostomiydi (n: 180). Hastaların sadece 4’üeksitus ile sonuçlandı.Tartışma ve Sonuç: Acil serviste göğüs cerrahisikonsültasyonu, solunum fonksiyonu etkilenen ve acil torasikgirişim veya cerrahi gerektiren hastalarda istenir. Bu hastalardaen sık saptanan bulgu pnömotoraks olup, en sık uygulanantedavi ise tüp torakostomidir. Çalışmamızda da olduğu gibi buhastaların erken dönemde tanı ve tedavisinin mortalite üzerineetkisi olumludur.Article Bir Üniversite Hastanesinde Göğüs Cerrahisi Konsültasyonu Yapılan Olguların Değerlendirilmesi(2009) Çobanoğlu, UfukAmaç: Solunum sistemiyle ilgili klinik ve /veya radyolojik bir patoloji saptanması sonrası cerrahi girişim gerekebileceği düşünülen hastalarda tanı desteği ve tedavi önerisi amacıyla Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalından istenen konsültasyon sonuçlarını değerlendirilmesi amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Hastanemizde 2006-2008 yılları arasında kliniğimizden konsültasyon istenen 388 hasta ileriye dönük olarak olarak analiz edildi. Olguların 247 (% 63.65)'si erkek, 141 (%36.35)'i kadın, yaş ortalaması 49±9.1 idi. Konsültasyon sırasında hastaların yaş, cinsiyet, solunum sistemi ile ilgili yakınmalarını içeren detaylı öyküleri alındı. Fizik muayeneleri ve tetkikleri yapıldı.Bulgular: Göğüs Cerrahisi kliniğinden en sık konsültasyon isteyen birimin, Acil Servis (%50.51) olduğu, Dahili birimler içerisinde en sık (%14.43) Göğüs Hastalıkları Kliniği, Cerrahi Birimler içerisinde en sık Genel Cerrahi Kliniği bulunduğu görüldü. Acil Servis Biriminde konsülte edilen hastaların akciğer grafisi ve toraks tomografilerinde en sık kot kırıkları (%36.34) ve akciğer kontüzyonu (%14.43) tespit edilirken, diğer kliniklerdeki hastalarda en sık; atelektazi (% 22.91), kitle/nodül (% 20.31) ve plevral efüzyon (%15.10) saptandı.Sonuç: Acil Servis Birimlerinde yeterli sayıda uzman sağlık personeli çalıştırması, bu servise gelen hastaların ayrıştırılmasında, gereksiz konsültasyonlarla zaman kaybedilmesinin önlenmesinde ve maddi harcamaların azaltılmasında önemlidir. Dahili Birimlerce akciğer ve plevral patolojilerin tanı ve tedavi planlanmasında, Göğüs Cerrahisinin yapacağı katkı göz ardı edilmemelidir. Cerrahi Birimlerde postoperatif gelişebilecek solunum komplikasyonlarının önlenmesinde, sağlık personellerinin postoperatif hasta bakımı konusunda eğitilmiş olmaları faydalı olacaktır.Article Dev Akciğer ve Karaciğer Kubbe Hidatik Kistlerinde Tek Seanslı Transtorasik Yaklaşım(2009) Şahitoğulları, Abidin; Çobanoğlu, Ufuk; Bilici, Salim; Çıkman, ÖztekinAmaç: 2002 nisan-2008 aralık tarihleri arasındakliniğimizde dev akciğer ve dev karaciğer kisthidatik vakalarını literatür eşliğinde incelemek.Gereç ve Yöntem: Sadece hem akciğer hemkaraciğerde bulunupta, ikisinde de çapı 10 cm veüzerinde olan kist hidatikli olgulardeğerlendirilmeye alındı.Bulgular: Kliniğimizde altı yıllık sürede yaşları 8- 65 arasında olan altısı bayan, üçü erkek dokuzhasta değerlendirildi. Aynı anda hem akciğer hemkaraciğer kist hidatiği bulunan ve iki organda daçapı 10 cm üzerinde olan olgular ele alındı. Tümolguların çapları bilgisayarlı tomografi(BT) ileölçüldü. Kist hidatiğin çapı akciğerde 10-16 cm,karaciğerde 10-25 cm arasında değişmekte idi.Lezyonların yerleşimi yedi olguda sağ alt lobta, ikiolguda sağ orta lobta idi. Çapı 16 cm olan hidatikkist, 12 yaşında kız çocuğunda olup, sağ alt lobun%80’nini doldurduğu ve lobun geri kalan kısmıhavalanmadığı için rezeksiyon uygulandı. Diğervakalara parankim koruyucu cerrahi uygulandı;kistotomi + kapitonaj yapıldı. Aynı anda diafragmakesilerek karaciğerdeki kistlere de kistotomi +kapitonaj yapıldı. Hiç bir vakada komplikasyongelişmedi. Hastanede kalma süreleri 4-12 gün idi. Sonuç: Çapı ne kadar büyük olursa olsun; tümakciğer kist hidatiklerine parankim koruyucucerrahi ve yine karaciğerdekilere de; aynı seanstaeğer kubbede ise diafragma insize edilerekkistotomi + kapitonaj yapılmalıdır.Article Duktus Torasikus Yaralanması: Bir Olgu Sunumu(2008) Çobanoğlu, UfukŞilotoraks genellikle travmaya bağlı gelişir veya göğüs cerrahisi ameliyatlarında iyatrojenik olarak oluşur. Tanı konduğu andan itibaren tedaviye başlanılmalı ve 10.14 günlük konservatif tedaviye rağmen drenajın azalmadığı durumlarda cerrahi tedavi planlanmalıdır. Cerrahi tedavide ise primer onarım, duktusun ligasyonu ve anastomoz tercih edilmektedir. Bu yazıda ateşli silahla yaralanma sonucu duktus torasikus yaralanması olan 27 yaşında bir olgu sunuldu. Torakotomi yapılan olguda duktus torasikusta yaralanma tespit edilerek ligasyon uygulandı. Postoperatif takipte herhangi bir komplikasyon görülmeyen olgu şifa ile taburcu edildi.Article Eşzamanlı Bilateral Torakotomi Uygulanan İki Hemotoraks Olgusu(2004) Kurnaz, Mehmet Altan; Yalçınkaya, İrfan; Çobanoğlu, UfukToraks travması sonucu gelişen hemotoraksda, acil cerrahi uygulanan olgular olmasına karşın eşzamanlı bilateral torakotomi uygulanan olgular son derece azdır. Bu çalışmada; biri kesici-delici aletle, diğeri de ateşli silahla yaralanma sonucu oluşan bilateral hemotoraks nedeniyle öpere edilen iki olgu sunulmuştur.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Pulmonary Hydatid Cyst Cases and Surgery Results in Our Region(2014) İliklerden, Duygu Mergan; Çobanoğlu, UfukBu çalışmamızda 2009-2013 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı'nda opere edilen akciğer hidatik kist olgularını ve cerrahi sonuçlarını değerlendirdik. Eylül 2009 - Nisan 2013 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı'nda toplam 84 akciğer kist hidatikli olgu opere edildi. Olgularımızın 41'i (%48.8) kadın 43'ü (%51.19) erkek, yaş ortalaması 23,72 15,78 idi (5-71 yaş). Hastaların 37'si (%44.04) kentsel, 47'si (%55.95) kırsal alanda yaşamakta idi. Olgular yaş, cinsiyet, sosyo-ekonomik koşullar, semptomatoloji, lokalizasyon, ek organ tutulumu, intakt ya da perfore kist varlığı, operasyon prosedürleri, preoperatif ve postoperatif komplikasyonlar açısından değerlendirildi. Hastaların %61.90 'nı öksürük şikayeti ile kliniğimize başvururken, asemptomatik olup tesadüfen tanı konulan hastaların oranı ise %19.04 idi. Akciğer kist hidatik nedeniyle cerrahi müdahale kararı alınan 84 olgunun 69'unda (%82.14) tek, 15'inde (% 17.85) multiple akciğer kist hidatiği tespit edildi. Otuziki (% 38) hastada sol akciğerde, 37 (%44) hastada sağ akciğerde ve 15 (%18) hastada da bilateral kist hidatik olduğu görüldü. Multiple kistlerle beraber kistlerin 71'i (%52.59) intakt, 64'ü (%47.40) perfore idi. Sağ akciğer üst lobta 26 (% 19.25), orta lobta 13 (% 9.62), alt lobta 48 (% 35.55) kist, sol akciğer üst lobta 16 (% 11.85), alt lobta 32 (% 23.70) kist yerleşimi tespit edildi. Seksen dört hastanın 17'sinde (%20.23) ek organ kisti olduğu görüldü. Bu hastaların 16'sında (%19.04) karaciğer, 3'ünde (%3.57) dalak, 1'inde (%1.19) beyin, 1'inde (%1.19) cilt altı + kostada hidatik kist tespit edildi. Hastaneye ilk başvuruda hastaların 3'ünde (% 3.57) pnömotoraks, 2'sinde (% 2.38) plevral effüzyon, 2'sinde (% 2.38) anafilaksi, 4'ünde (% 4.76) hidropnömotoraks, 7'sinde (% 8.33) ampiyem, 4'ünde (% 4.76) pnömoni, 8'inde (% 9.52) plevral kalınlaşma olduğu saptandı. Cerrahi müdahale olarak yetmiş dört (%88.09) hastada kistotomi+kapitonaj, 6 (% 7.14) hastada wedge rezeksiyon, 1 (% 1.19) hastada lobektomi, 1 (% 1.19) hastada segmentektomi, 2 (% 2.38) hasta da enükleasyon yöntemi kullanıldı. Bu operasyonlara ek olarak 8 (% 9.52) hastada dekortikasyon ve 4 (% 4.76) hastada ampiyem kesesi enükleasyonu yapıldı. Farklı seanslarda yapılan cerrahi müdahaleler de dahil edilerek 94 cerrahi prosedür uygulandı. Bunların 17 'si (% 18.08) posteriolateral, 65'i (% 69.14) kas koruyucu posteriolateral, 5'i (% 5.31) aksiller torakotomi, 4'ü (% 4.25) VATS, 2'si (% 2.12) torakofrenotomi, 1'i (% 1.06) ise bilateral torakotomi olmak üzere 94 cerrahi operasyon yapıldı. Olgularımızın ortalama yatış süresi 8.57 gün (3 gün-25 gün) olarak tespit edildi. Bizim olgularımızın on sekizinde erken ve geç dönem komplikasyon gelişti. Olguların altısında (% 7.14) göğüs tüpü çekildikten sonra pnömotoraks gelişti. Üçünde (% 3.57) ampiyem, ikisinde (% 2.38) yara yeri enfeksiyonu, birinde (% 1.19) bronkoplevral fistül, dördünde (% 4.76) atelektazi ve ikisinde (% 2.38) pnömoni postoperatif komplikasyonlar olarak tespit edildi. Bu çalışmamızda bölgemizde cerrahi tedavi uygulanan akciğer kist hidatik olguları epidemiyolojik olarak değerlendirilip, cerrahi sonuçları tartışıldı. Sonuç olarak akciğer hidatik kist ülkemiz için önemli sosyo-ekonomik bir sorun olmaya devam etmektedir. Benign bir patoloji olmasına rağmen çevre dokulara bası ve rüptüre olup anaflaksiye yol açabilmesi nedeniyle ciddi morbidite ve mortaliteye sahiptir. Kist hidatiğin küratif tedavisi cerrahi olup kistotomi ve kapitonaj en çok uygulanan metottur. Konservatif cerrahi yaklaşımlar güvenilir yöntemler olup, hastaların çoğunda etkilidir. Bu nedenle pnömonektomi, lobektomi veya segmentektomi gibi radikal parankim rezeksiyonlarından mümkün olduğunca kaçınılması gerektiği inancındayız.Article Göğüs Travmalı 424 Olgunun Sonuçları(2003) Işık, A. Feridun; Sağay, Serkan; Yalçınkaya, İrfan; Kurnaz, Mehmet Altan; Çobanoğlu, Ufuk; Er, MetinAmaç: Bu geriye dönük değerlendirmemizde, göğüs travmalı hastaya yaklaşımın standart ölçütlerinin yanı sıra, özellikle şoka eğilimli hemotorakslı hastalarda radyolojik tetkiklerin zaman kaybettirmesine izin vermeksizin, torasentezin de ameliyat endikasyonunu koymada hızlı ve güvenilir bir yöntem olduğu vurgulanmak istenmiştir. Gereç ve yöntem: Adıyaman Devlet Hastanesi ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi servislerinde 1994 ile 2002 tarihleri arasında yatarak tedavi gören toplam 424 olgunun kayıtları incelendi. Bulgular: Olguların %87,5'i erkek ve %12,5'i kadındı. Yaş ortalaması 38,35 idi. Olguların 382'si(%90) tüp torakostomi ve konservatif tedavi ile iyileşti. Torakotomi ve mediansternotomi gerektiren olgu sayısı 30(%7,l)'du. Dokuz olgu torasentez ile doğrudan torakotomiye alındı ve 8'i(%89,9) şifa buldu. Toplam ölüm oranı %2,8(12 olgu) oldu. Sonuçlar: Göğüs travmalı hastaya yaklaşımda, hızlı ve sistemik muayene, şoka eğilimli hastalarda tanısal amaçlı torasen-tez, acil torakotomi endikasyonları arasında sayılmalıdır.Article Göğüs Travmalı 70 Olguda Kardiyolojik Değişikliklerin İncelenmesi(2007) Çobanoğlu, UfukBu çalışmada, Mart 2002- Ekim 2003 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine göğüs yaralanması (künt veya delici) nedeniyle başvurmuş 10- 71 yaşları arasındaki 70 olgu incelendi. Olguların 60’ı (%86) erkek, 10’u (%14) kadın hastalardı. Kontrol grubuna ise 15-69 yaşları arasında sağlıklı 16 birey seçildi. Bunların 10’u (%62) erkek, 6’sı (%38) kadın bireylerdi. Olguların tümüne acil serviste görüldükleri andan itibaren elektrokardiyografi (EKG), ekokardiyografi (EKO) ve kan biyokimya düzeyleri çalışıldı. Yaralı hastalarda tüm bu değişkenlerde meydana gelen değişimler kendi aralarında ve kontrol gruplarıyla karşılaştırılarak istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olup olmadığı araştırıldı. Bu çalışmada göğüs yaralanmalarının tüm bu değişkenler üzerinde meydana getirdiği değişimler tartışıldı.Article Göğüs Travmalı Hastalarda Hormon Düzeylerinin Prognoza Etkisi(2005) Yalçınkaya, İrfan; Sağay, Serkan; Işık, Ahmet Feridun; Er, Metin; Çobanoğlu, UfukAmaç: Göğüs yaralanmaları, tüm travmalara bağlı ölümlerin %25'inden sorumludur. Buna ek olarak %25 hastada da ölümcül katkıda bulunan bir etkendir. Tıbbi yazın ve kişisel deneyimlerimiz, göğüs yaralanmalı hastaların hiç de azımsanmayacak oranda kötü sürprizlere açık olduğunu göstermiştir. Bu amaçla, standart işlemlerin dışında kan hormon düzeylerinin bu olgulardaki komplikasyon ve ölüm oranları konusunda hekimlere öngörüde katkı sağlayıp sağlayamayacağını saptamak için bu çalışmayı yaptık. Materyal ve Metod: Bu çalışmada, kliniğimize, Mart 2002 - Ekim 2003 tarihleri arasında başvuran göğüs yaralanmalı 70 hasta ile kontrol grubu olarak 16 sağlıklı bireyin kan hormon düzeyleri, ilk geliş, takip ve şifa ya da salah sonunda incelendi.Bulgular: Ortalama yaş, travma grubunda 41.8 (10-71), kontrol grubunda 42.1 (15-69) idi. Serum serbest T3 (ST3), serbest T4 (ST4) düzeylerinde yaralanmalı hasta grubunda anlamlı derecede düşüş saptanmıştır. Morbidite ve ölüm gelişen grupların biribirleriyle ve kontrol grubuyla olan karşılaştırmada ST3, ST4 ve Tiroid Uyarıcı Hormon (TSH) düzeylerindeki düşmenin anlamlı olduğu ortaya çıkmıştır (p = 0.000; p = 0.003). Bunlara ek olarak prolaktin ve kortizol düzeylerinde anlamlı derecede yükselmeler saptanmıştır (p = 0.003; p = 0.000).Sonuç: Göğüs yaralanmalı olgularda, bazı hormon seviyeleri genel vücut travmalarıyla uyumlu olarak artmakta ya da azalmaktadır. Ancak hormon seviyesinde meydana gelen bu değişimin, komplikasyonlara veya ölümlere mi bağlı gerçekleştiği, yoksa hormon seviyelerindeki değişimlerin bu yan etki ya da ölüme sebep olduğu konusunda kesin bir kanaat belirtmek zordur.Other Göğüs Travması:126 Olgunun Analizi(2000) Sayır, Fuat; Yalçınkaya, İrfan; Çobanoğlu, Ufuk; Kurnaz, Mehmet Altan-Article Göz Travması Sonrası Gelişen Pnömomediastinum(2005) Kurnaz, Mehmet Altan; Işık, Ahmet Feridun; Çobanoğlu, UfukKendiliğinden pnömomediastinum genellikle aşırı valsalva manevrası sonrası alveol içi basıncının ani artışından dolayı, çevresel alveollerin yırtılması sonucu genç erkeklerde ve doğurganlık çağındaki kadınlarda meydana gelir. Travmatik pnömomediastinum oldukça nadir görülür. Bu çalışmada sol göze gelen yumruk darbesi sonrasında pnömomediastinum ve yaygın ciltaltı amfizemi gelişen 20 yaşındaki erkek hastayı sunmayı amaçladık. Bu nedenle, pnömomediastinum nedenleri arasında her ne kadar açık olmasa da göz travmasının da yeri olabileceğini bildirmek amacıyla paylaşmak istedik.Article Hayaller: Pnömoni ve Plevral Efüzyon, Gerçekler: İntratorasik Lenfoma(2017) Sayır, Fuat; Çobanoğlu, Ufuk; İliklerden, Duygu MerganLenfoid neoplazmlar, non-Hodgkin lenfoma, Hodgkin lenfoma, multiple myelom ve akut kronik lenfositik lösemi gibi heterojen bir grubu temsil ederler. Hodgkin lenfoma, lenf nodlarının ilerleyici büyümesi ile karakterize olan lenfoid sistem malignensisidir. Yedi yaşında bir erkek hasta, bir yıldır devam eden öksürük, balgam, sol göğüs ağrısı ve yüksek ateş yakınmalarıyla başvurdu. PA akciğer grafisinde, sol akciğer orta ve alt zonda pnömonik infiltrasyon ve plevral efüzyon saptanmış ve hastaya sol tüp torakostomi uygulanmıştır. Hastanın toraks bilgisayarlı tomografisinde, sol intratorasik boşlukta lobüle kontürlü kitle ve multipl konglomerasyon gösteren lenf adenopatiler tespit edilmiştir. Histopatolojik inceleme sonucu da nodüler sklerozan tipte Hodgkin lenfoma olarak gelmiştir. Hastamız, tanı konulduktan sonra çocuk HematolojiOnkoloji Kliniği'nce takip ve tedavi edilmek üzere ilgili merkezlere yönlendirildi. Bu makalede, pnömoni benzeri şikayetler ile başvuran bir Hodgkin lenfoma olgusu sunulmuştur.Article İntratorasik Ekstraparankimal Dev Hidatik Kist(2016) Sayır, Fuat; Çobanoğlu, UfukHidatik kist hastalığı, Türkiye'de ve dünyada insan vehayvan sağlığını tehdit eden paraziter bir hastalıktır.Hidatik kistlerin en sık yerleştiği organlar karaciğer ve akciğerler olup intratorasikekstrapulmoner tutulum nadirdir. Bu yazıda, intratorasikekstraparankimal dev hidatik kist gelişmiş bir olgudeğerlendirildiArticle İyatrojenik Pnömotoraks: 62 Olgunun Analizi(2009) Özusu, Hatice Kırgın; Çobanoğlu, Ufuk; Hamidli, SulhettinAmaç: Bu çalışmada olgularda gelişen iatrojenik pnömotoraks nedenlerinin araştırılması ve uygulanan tedavi yöntemlerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntemler: Ocak 1995- Ekim 2007 döneminde kliniğimizde pnömotoraks tanısı ile tedavi edilen 523 olgunun 62'sinde iyatrojenik pnömotoraks saptandı. Olgular; yaş, cinsiyet, primer tanı, iyatrojenik travma nedeni, drenaj süresi ve tedavi sonuçları ile analiz edildi.Bulgular: Olguların 28'i kadın, 34'ü erkek ve ortalama yaşları 45±2,4 yıl olarak bulundu (yaş aralığı:5 – 78 yıl). Tedavi yöntemi 9 olguda nazal oksijen ile gözlem, 3 olguda basit aspirasyon, 45 olguda göğüs tüpü, 5 olguda cerrahi tedavi idi. Yedi olguda (%11,29) primer patolojilerine bağlı olarak pnömotoraks dışı nedenlerle mortalite izlendi.Sonuç: Tanı veya tedavi amaçlı invaziv girişimlerin artmasına paralel olarak iyatrojenik pnömotorakslı olgulara sıklıkla rastlanmaktadır. Bu çalışmada iatrojenik pnömotoraks gelişen olgularımızın klinik özellikleri, tedavisi ve sonuçları literatür eşliğinde tartışılmış ve bu önemli komplikasyonun göz ardı edilmeyerek kısa zamanda tanı konulup tedavi edilmesinin zorunlu olduğu ve invaziv girişimleri uygulayacak hekimlerin tecrübelerini artıracak eğitim süreçlerine önem verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.Article İzole Travmatik Hemotoraksın Tedavisinde Videotorakoskopik Cerrahi İlk Tercih Olmalı Mı? Prospektif Randomize Kontrolü Çalışma(2011) Sayır, Fuat; Çobanoğlu, Ufuk; İliklerden, Duygu MerganAMAÇ Bu çalışmada, künt ve penetre toraks travması sonucu hemotoraks gelişen ve tedavilerinde tüp torakostomi uygulanan olgularla, erken dönemde videotorakoskopi cerrahi (VATS) ile tedavi edilen olgular karşılaştırıldı ve hemotoraks tedavisinde VATS’ın ilk seçenek olup olmayacağı tartışıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Künt ve penetre toraks travması ile başvuran ve hemotoraks tespit edilen 60 hasta prospektif olarak incelendi. İzole hemotoraksı tüp torakostomi ile tedavi edilen 30 (%50) olgu Grup I, hemotoraksı VATS ile tedavi edilen 30 (%50) olgu Grup II olarak sınıflandırıldı. Olgular tedaviye verdikleri yanıt, iyileşme süreleri, göğüs tüpü kalma süresi, hastanede kalma süreleri, tedavideki başarı oranı, morbidite ve mortalite yönünden karşılaştırıldı. BULGULAR Her iki grup için intraplevral aralıkta göğüs tüpününü kalış süresi ile hastanade kalış süreleri karşılaştırıldığında bu iki parametrenin de Grup I’de daha uzun ve aralarındaki farkın anlamlı (p=0,001) olduğu saptandı. Her iki grupta morbidite gelişme oranları karşılaştırıldığında aradaki farkın Grup I’de anlamlı (p=0,030) derecede daha yüksek olduğu saptandı. SONUÇ Hemotoraksın tedavisinde VATS klasik drenaj yöntemi ile karşılaştırıldığında diyagnostik torakoskopi ile doğrudan tanı koyma ve hemostazı sağlayarak tedaviyi gerçekleştirmiş olması açısından üstün görünmektedir. Pıhtılaşmış kanın boşaltılmasını sağlayarak fibrotoraks ve ampiyem gelişmini önlemektedir. Bu olgular göğüs tüpü kalış süresi ve hastanede kalış süreleri daha kısa olduğundan erkenden taburcu edilebilmektedirler.Article Karaciğer Kist Hidatiğinde Postoperatif Hipernatremi: Bir Olgu Sunumu(2008) Çobanoğlu, UfukKist hidatik, özellikle tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu ülkelerde sık görülen, çoğunlukla köpek dışkısı ile insana bulaşan bir sestod olan Echinococcus granulosus'un neden olduğu paraziter bir hastalıktır. Karaciğer kubbesi yerleşimli 7x8cm boyutlarında kist hidatiği olan 48 yaşındaki erkek hasta torakotomi ile opere edildi. Operasyon sırasında karaciğer etrafına hipertonik salin solüsyonu (%15) emdirilmiş spançlar yerleştirildi. Kist içerisine aynı solüsyon skolosidal amaçlı tatbik edildi ve aynı sıvı ile batın içi yıkanarak aspire edildi. Operasyon sonrası ekstubasyonu takiben generalize konvülsiyon geçiren hastanın serum sodyum konsantrasyonu 185 mEq/L bulundu. Bu çalışmanın amacı kist hidatik operasyonlarında skolosidal etkileri nedeniyle kullanılan hipertonik salin solüsyonlarına bağlı gelişebilecek hipernatremi ve buna bağlı nörolojik bulgulara dikkat çekmektir. Anestezi hipernatremiye bağlı nörolojik bulguları gizleyeceğinden operasyon sırasında hastaların serum sodyum seviyeleri dikkatlice izlenmelidir.Article Kasta Kist Hidatik(2009) Çobanoğlu, UfukKist hidatik; özellikle tarım ve hayvancılığın yaygın olduğu ülkelerde sık görülen, çoğunlukla köpek dışkısı ile insana bulaşan ekinokok çestodunun neden olduğu paraziter bir hastalıktır. Hastalık parazitin yerleştiği organda kistik lezyonlar oluşturması ile karakterizedir. En sık yerleştiği organlar karaciğer (%60) ve akciğerdir (%30). Bu iki organ dışında vücudun tüm bölgelerinde atipik lokalizasyonlarda karşımıza çıkabilir. Bu çalışmada, 31 yaşında bayan hastada, sol latissimus dorsi kasında lokalize kist hidatiği olgusu sunuldu. Toraks tomografisi incelemesi sonucunda sol latissimus dorsi kasında lobüle kontürlü, derin fasiyal ve müsküler uzanım gösteren 15320 cm boyutlarında kistik-solid kitle tespit edildi. Genel anestezi altında kist kapsülü açıldı ve bir adet büyük ve çok sayıda küçük veziküller içeren kist total olarak eksize edildi. Patolojik inceleme sonucunda iskelet kası kist hidatiği tanısı konuldu. Endemik bölgelerde, kaslarda iyi sınırlı kistik kitle tespit edilen hastaların ayırıcı tanısında kist hidatik düşünülmesi gerektiği kanaatindeyiz.