Browsing by Author "Öner, Ahmet Fayik"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Auditory Brain Stem Responses in Iron Deficiency Anemia(1999) Akçay, Gürbüz; Öner, Ahmet FayikYüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Polikliniğine rutin kontrolleri için getirilen yaşları 12 ay ila 60 ay arasında olan 64 çocuktan 33 çocuk demir eksikliği tesbit edilerek vaka grubuna, demir eksikliği olmayan 31 çocuk ise kontrol grubuna alındı. Bu çocuklarda demir eksikliğinin nörosensoriyal matürasyon üzerine etkisini incelemek için vaka ve kontrol grubuna beyin sapı işitsel cevaplarına (Auditory Brain Stem Response-ABR) bakıldı. Çalışmaya alınan çocuklar 12 aya kadar olanlar 1. grup, 18-36 ay arası 2. grup ve 36 ay üstü 3. grup olarak üç gruba ayrıldı. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında 1. Yaş grubunda I-V interpik latansta gecikme (p=0.002), 2. Yaş grubunda V. dalga latansı ve III- V interpik latansında gecikme (sırasıyla p=0.002 ve p=0.004), 3. Yaş grubunda ise I. dalga latansında gecikme bulduk (p=0.007). Bu gecikmeleri demir eksikliğinde myelinizasyonun tam olamaması ve/veya demirin yapısına girdiği nörotransmitterlerin eksik fonksiyonu ile açıklanabileceğini düşündük.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Changes in the Complete Blood Count and Biochemical Parameters During Remission-Induction of Bfm Chemotherapy in Childhood Acute Leukemia, Mehmet Ari, Md., Dissertation,(2020) Arı, Mehmet; Öner, Ahmet Fayik.Amaç: Bu çalışmada çocukluk çağı akut lösemi hastalarının klinik özelliklerinin ve BFM kemoterapisi remisyon-indüksiyonu-konsolidasyon sürecinde serum elektrolit seviyelerindeki değişimin incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma Van Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Hastanesi Pediatrik Hematoloji Polikliniği'nde 1 Ocak 2014- 31 Aralık 2018 tarihleri arasında akut lösemi tanısı alan hastaların dosyalarının hastane kayıtlarından retrospektif olarak incelenmesi ile gerçekleştirilmiştir. p değerinin 0,05'in altında olması sınır kabul edilmiştir. Bulgular: İmmün fenotip değerlendirildiğinde kişilerin %81,2'si (n=69) ALL, %18,8'i (n=16) AML'dir. ALL hastalarının %56,5'i erkek, %43,5'i kız, yaş ortalaması 7,4±5,2'dir. AML hastalarının %68,8'i (n=11) erkek, %31,3'ü (n=5) kız, yaş ortalaması 8,2±5,5'tir. ALL hastalarının %14,5'inde (n=10) relaps gelişmiştir, %11,6'sı (n=11,6) ex olmuştur. AML hastalarının %6,3'ünde (n=1) relaps gelişmiş, 1'i araç içi trafik kazası olmak üzere %12,5'i (n=2) ex olmuştur. ALL hastalarının %94,2'sinde (n=65) hipokalemi, %100,0'ında (n=69) hiponatremi, %95,7'sinde (n=66) hipokalsemi, %60,9'unda (n=42) hipomagnezemi, %97,1'inde (n=67) hipofosfatemi görülmüştür. AML hastalarının %75,0'ında (n=12) hipokalemi, %81,3'ünde (n=13) hiponatremi, %81,3'ünde (n=13) hipokalsemi, %43,8'inde (n=7) hipomagnezemi, %87,5'inde (n=14) hipofosfatemi görülmüştür. Ex relaps gelişmeyen hastalar ile karşılaştırıldığında, ex-relaps gelişen hastalarda, P1A'da hipofosfatemi, 1.HR1 ve 2.HR3'te hipokalemi, 2.HR2'de hiponatremi ve 2.HR3'te hipomagnezemi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazla görülmüştür. PM'de hipokalemi, PII'de hiponatremi ex relaps olan hastalarda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha az sıklıkta belirlenmiştir. Sonuç: Akut lösemi tanısıyla kemoterapi alan hastalarda birçok nedenle çeşitli elektrolit bozuklukları ve buna bağlı morbidite hatta mortalite gelişebileceği bilinmektedir. Bu çalışmanın sonuçları uygulanan kemoterapi rejimine göre değişmekle beraber, bütün tedavi protokollerinde çeşitli serum elektrolitlerin plazma konsantrasyonlarında, normal referans değerlerle karşılaştırıldığında, anlamlı değişiklikler oluştuğunu ortaya koymuştur. Anahtar Kelimeler. Çocuk Hastalıkları, Hematoloji, Akut Lösemi Tedavisi, Elektrolit BozukluklarDoctoral Thesis The Effects of Regular Exercise and Cigarette on Lynphocite and Its Sub-Groups(2006) Atlı, Mustafa; Karadağ, Hüseyin; Öner, Ahmet FayikATLI M, Düzenli Egzersiz ve Sigaranın Lenfosit Alt Grupları üzerine Etkisi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Anatomi Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, Van, 2006. Egzersizin birçok vücut sistemine olan etkileri vardır. Sigaranın da kanser ve enfeksiyon sıklığını artırmak gibi birçok olumsuz etkileri bilinmektedir. Bu araştırmada Y.Y.Ü. kampusünde eğitim-öğretim gören genel yaşam ve beslenme alışkanlıkları benzer olan öğrenciler 4 grupta ele alınarak araştırıldı: 1.Düzenli egzersiz yapan sigara içen (20 birey) 2. Düzenli egzersiz yapan sigara içmeyen (20 birey) 3. Sedanter durumunda olan sigara içen (20 birey) 4. Sedanter durumunda olan sigara içmeyen (20 birey) olmak üzere toplam 80 öğrenci üzerinde egzersiz ve sigaranın immun sistem üzerine olan etkileri çalışıldı. Bireylerin periferik kan numuneleri, tam kan sayımı, nötrofil ve lenfosit oranları, lenfosit alt tipleri CD3, CD4, CD8, CD19, ve CD3-, CD16+56 + hücre yüzey markerleri ile belirlendi. Bu araştırma ile NK hücre oranı, sedanter ve sigara içen grupta düşük olmakla birlikte bu durum istastiki olarak anlamlı bulunmamıştır (P>0,05). CD3 ve CD8 oranları düzenli egzersiz yapan ve sigara içmeyen grupta anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (P<0,05). CD19 pozitif hücre oranı sedanter ve sigara içen grupta yüksek bulunmuştur. Ancak sedanter ve sigara içen grupta CD3 ve CD8 düzeyindeki düşüklüğü relatif olarak yüksek kabul edildi. Lenfosit sayısı sigara içen sedanter grupta, nötrofil oranı egzersiz yapan ve sigara içen grupta yüksek bulunmuştur. T hücre oranı da, sigara içmeyen ve egzersiz yapan grupta yüksek bulunmuştur. Araştırma sonuçları; düzenli egzersiz yapmanın ve sigara içmemenin immun sistem üzerinde olumlu etkileri olduğunu göstermektedir. Anahtar sözcükler : Egzersiz, Sigara, Lenfosit, İmmun Sistem, SedanterMaster Thesis Evaluation of Blood Transfusion Safety and Hemovigilance Level of Nurses in a Research Hospital(2019) İlhan, Hüriyet; Öner, Ahmet FayikBu araştırma hemşirelerin kan transfüzyonuna yönelik bilgi düzeylerinin ölçülmesi ve hemovijilans farkındalıklarını artırmak amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmış bir çalışmadır. Araştırmanın örneklemini Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi'nde çalışan 173 hemşire oluşturmaktadır. Veri toplama aracı olarak 25 sorudan oluşan anket formu kullanılmıştır. Veriler SPSS versiyon11 ile değerlendirilmiştir. Ki Kare testi uygulanmıştır. Araştırmamıza katılan hemşirelerin transfüzyon uygulamaları öncesi hasta ve ürün kimlik kontrollerinin yapılması ile ilgili bilgilerinin olduğu görülmüştür. Transfüzyonu yapılacak kan ve kan ürünleri ile ilgili bilgilerin ise çalışmaya katılan hemşirelerin yarısından fazlasının doğru yanıtladığı belirlenmiştir. Transfüzyon sonrası oluşan reaksiyonlar ve ilk yapılacak müdahaleler ile ilgili bilgilerinin olduğu belirlenmiştir. Transfüzyon sırasında kan torbasına eklenecek sıvılar hakkında bilgilerinin yetersiz olduğu tespit edilmiştir. Hemovijilans, hemovijilans hemşiresi ve görevleri ile ilgili bilgilerinin eksik olduğu belirlenmiştir. Transfüzyon uygulamaları öncesi, sırası ve sonrasında yapılacak kimlik ve kan /kan ürünleri etiket kontrolleri ve uygulamaların güvenilir ve daha dikkatli yapılması için en az iki hemşirenin bulunması önerilmektedir. Kan transfüzyon işlemi ciddi reaksiyonlar sonucu hasta yatış süresinin uzamasına ve hasta başı kontrollerinin eksik veya dikkatsiz yapılması ile ölümcül sonuçlara neden olan uygulamalardır. Kan ve kan ürünleri güvenli transfüzyonu ile ilgili araştırmamıza servislerde bulunan hemşirelerin katılım sağladığı belirlendi. Serviste bulunan hemşirelerin iş yoğunluğu transfüzyon uygulamalarında hata yapma oranını artıracaktır. Yalnızca transfüzyon uygulamaları için eğitimli transfüzyon hemşireleri görevlendirilmeli ve bu hemşireler sadece transfüzyon hemşiresi olarak görev yapmalıdır. Hastane hemovijilans ekibinde yer alan hemovijilans hemşiresinin yalnızca kan ve kan ürünleri transfüzyonunda görevlendirilmiş hemşirelerden bir ekip oluşturması hastanede yapılacak transfüzyon çalışmalarının kalitesini ve transfüzyon güvenliğini artıracaktır. Anahtar Kelimeler: Hemşire, bilgi düzeyi, kan güvenliği transfüzyonu, hemovijilans hemşiresiMaster Thesis Evaluation of Natural Killer and Lymphocyte Subgroups Before and After Erythrocyte Transfusion in Anemic Premature Infants En(2019) Sarp, Mustafa; Öner, Ahmet FayikBu çalışmada anemik prematüre olan 40 (kırk) bebekte lenfosit alt grupları CD4–CD8, B Lenfosit CD19, T Lenfosit belirteci CD3, Doğal öldürücü Naturel Killer CD16+CD56 Monoklonal antikorlarının flow sitometri cihazında ışınlanmamış eritrosit transfüzyonu öncesinde ve sonrasında ölçümleri yapıldı sonuçları değerlendirildi. Her iki kategorinin sonuç değerlendirmesine ve karşılaştırma farklılıklarına bakıldı. Çalışmada anemik prematüre anemisi tanısı ile takip edilen postkonsepsiyonel 36. hafta ve altındaki prematüre 40 (kırk) bebekten K2 Edtalı kan tüplerine alınan kanları kullanıldı. Testlerde üç gurup oluşturuldu; Grup I (Kontrol): 37 ve 40 haftalık anemik olmayan prematüre 22 (yirmiki) bebekten alınan kanlar. Grup II: Eritrosit transfüzyonu öncesinde 40 (kırk) postkonsepsiyonel 36. hafta ve altındaki prematüre bebekten alınan kanlar. Grup III: Grup II deki bebeklere eritrosit transfüzyonu uygulandıktan sonra aynı 40 (kırk) bebekten alınan kanlarının oda ısısında en fazla 12 saat içerisinde BD Facs Canto II flow sitometri cihazında test analizleri yapıldı. Bu çalışmamızda anemik olmayan 37. ve 40. haftalarda doğmuş prematüre bebeklerden oluşturulan kontrol grubu ile çalışma gruplarındaki bazı parametreler arasındaki farklılıkların yapılan çalışmaların ortalamalarına bakıldığında anlamlı olmadığı görüldü. Çalışma gruplarını oluşturan postkonsepsiyonel 36. hafta ve altındaki prematüre bebeklerin lenfosit alt grupları ve naturel killer sonuç ortalamalarının daha önce yapılan benzer çalışmaların 6-12 ay, 1-2 yaş ve 2- 6 yaş ortalamalarıyla uyumlu olduğu gözlemlendi. Çalışmamız ES transfüzyonlarının prematüre immünitesinde özellikle lenfosit alt gruplarına ve dağılımlarına olumsuz etkisinin olmadığını göstermektedir. Bu nedenle organizmaya bu açıdan olumsuz olmayan, güvenilir bir tedavi yöntemi olarak kabul edilebileceğini düşünmekteyiz. Sonuçlar literatür ışığında tartışılmıştır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of Pancreatic Insufficiency Partial Pancreatic Enzyme Deficiency Prevalence in Patients With Functional Abdominal Painvan Yüzüncü Yil University, Faculty of Medicine, Department of Pediatrics, Specialty Thesis(2019) Turan, Nuriye Burçin; Öner, Ahmet FayikBu çalışmada, kronik karın ağrısı olan çocuklarda pankreas yetersizliği/ pankreas kısmi enzim eksikliği sıklığının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Genel Çocuk Polikliniğine, 1 Nisan 2019 – 1 Eylül 2019 tarihleri arasında fonksiyonel karın ağrısı ile başvuran 110 hasta çalışmaya alındı. Kontrol grubu olarak da gastrointestinal herhangi bir şikayeti olmayan 80 hasta seçildi. Hastalardan etyolojiye yönelik tam kan sayımı, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, amilaz, lipaz, pankreatik amilaz, immun reaktif tripsinojen (IRT), tam idrar tahlili, gaita mikroskobisi, gaitada H.pylori antijeni ve fekal elastaz (FE-1) çalışıldı. Gaitada parazit tespit edilen, biyokimya parametrelerinde anormallik olan, aktif enfeksiyonu veya ek kronik hastalığı olan çocuklar çalışmadan çıkarıldı. Hasta ve kontrol gruplarının demografik ve laboratuvar değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: Hasta grubuna %51,9'u kız, yaş ortalaması 8.7±3.13 yıl olan 108 hasta alındı. Kontrol grubuna ise %55,8'i erkek, yaş ortalaması 9.23±3.55 yıl olan 77 hasta alındı. Hasta ve kontrol grupları arasında yaş, cinsiyet, ağırlık SDS, lipaz, pankreatik amilaz, IRT ve glukoz açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı (p=0,347, p=0,302, p=0,064, p=0,672, p=0,432, p=0,110, p=0,801). Hasta grubunda amilaz değeri belirgin olarak yüksek ve fekal elastaz değeri ise düşük tespit edildi (p=0,007, p=<0.001). Fekal elastaz değerlerinin fonksiyonel karın ağrısını öngörmede tanısal karar verdirici özellikleri ROC analizi ile incelendi. Anlamlı sınır değeri 140,107 (μg/g) olarak tespit edildi. Bu sınır değerine göre fekal elastazın duyarlılığı %82.1, özgüllüğü %66.2, pozitif prediktif değeri %77 ve negatif prediktif değeri %73 olarak bulundu. Sonuç: Çocuklarda fonksiyonel karın ağrılarının altında yatan nedenler halen net olarak bilinmemektedir. Etyopatogenezine bakıldığında mukozal proinflamatuar sitokinlerde artma, mikrobiyatadaki değişiklikler disbiyozis, bağırsak geçirgenliğinde artma ve motilitede bozulma gibi faktörler suçlanmaktadır. Biz fonksiyonel karın ağrısı olan hastalarla ekzokrin pankreas yetmezliği arasında bir ilişkinin olabileceğini düşünerek bu çalışmayı planladık. Klinikte pankreas ekzokrin yetmezliği tanısı atlanabilmekte bu da hastaların erken teşhisi ve tedaviye yanıtını engellemektedir. Bu amaçla pankreas ekzokrin yetmezlik tanısında kullanılan amilaz, lipaz, pankreatik amilaz, fekal elastaz-1 ve IRT seviyelerini ölçerek fonksiyonel karın ağrısı olan çocuklarda pankreas ekzokrin fonksiyonları değerlendirdik. Çalışmaya alınan vaka gruplarının fekal elastaz-1 düzeylerini düşük olarak tespit ettik. Fekal elastazdaki bu düşüklüğün sebebinin de disbiyozise sekonder gelişen malabsorbsiyon tablosunun bir sonucu olabileceğini düşünmekyteyiz. Fonksiyonel karın ağrısı olan çocuklarda pankreas ekzokrin yetmezliğini değerlendiren çalışmaların yeterli olmaması nedeniyle bu çalışma ile literatüre katkı sağlayabileceğimizi düşünmekteyiz.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of the Effect of Acute Phase Reactants (crp, Pct, Ptx-3) on Treatment in the Course of Febrile Neutropenia in Childhood Leukemia, Enver Uslu, Md., Dissertation(2021) Uslu, Enver; Öner, Ahmet FayikBu çalışmada yeni enfeksiyon göstergelerinden PTX-3‟ün ateşli nötropeni ataklarındaki artış düzeyini PCT ve CRP ile karşılaştırılmasıdır. Meteryal ve Metod: Şubat 2020- Şubat 2021 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi(YYU) Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Çocuk Hematoloji Servisi‟nde lösemi tanısıyla izlenen 40 febril nötropeni atağı çalışma kapsamına alındı. Bulgular: Tekrarlayan CRP ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (p = 0,320). Prokalsitonin ortalaması başlangıçta 4,29 ± 13,63 ng/dL, 24.saatte 4,91 ± 10,56 ng/dL, 72.saatte 5,65 ± 16,89ng/dL idi. Tekrarlayan prokalsitonin değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,022). Başlangıç ile karşılaştırıldığında 24. saatte ölçülen prokalsitonin değeri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmışken (p =0,049), 24. saat ile 72.saat karşılaştırıldığında herhangi anlamlı artış saptanmadı (p=1,0). Pentraksin-3 ortalaması başlangıçta 11,85 ± 7,94 ng/dL, 24.saatte 13,33 ± 7,49 ng/dL, 72.saatte 13,33 ± 7,69 ng/dL idi. Tekrarlayan PTX-3 ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark vardı (p=0,031). Başlangıç ile karşılaştırıldığında 24. saatte ölçülen PTX-3 değeri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmışken (p=0,042), 24. saat ile 72.saat karşılaştırıldığında herhangi anlamlı artış saptanmadı (p =1,0). Sonuç: Sayısal olarak vakaların az olması, takip süresinin kısa olması, kültür alma yöntemlerinin standardize edilememesi, lösemilerin risk gruplarına göre ayrılamamış olması diğer kısıtlılıklar olarak belirtilebilir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of the Treatment Results of Children With Lymphoma Diagnosis and the Retrospective in Terms of Endocrinological Side Effects in Long-Term Follow-Up(2021) Arslan, Bilal; Öner, Ahmet FayikBu çalışmamızda Van YYÜ Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı Kliniği'ndeOcak 2007-Aralık 2020 yılları arasında 0-18 yaş aralığındaki izlenen lenfoma hastalarının epidemiyolojik özellikleri ve takibinde tiroid, gonadal ve kemik metabolizması ilişkili uzun dönem yan etkilerinin retrospektif olarak değerlendirilmesi amaçlandı. Materyal ve Metod: Bu çalışma için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çocuk Hematolojisi Kliniği'nde 2007-2020 tarihleri arasında HL ve NHL tanısı almış hastaları dosya arşivinden ve hastane veri tabanından retrospektif olarak taranmış ve olgular elde edildi. Çalışma için Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlaç Dışı Klinik Uygulamalar Etik Kurul'undan etik izni alındı. Bulgular: Çalışmamıza 55'i HL ve 43'ü NHL tanılı toplam 98 çocuk alındı. HL tanılı çocukların tanı aldığı yaş ortalaması 96 (IQR: 84) ay olup Non-Hodgkin Lenfoma tanılı hastaların ise 96 (IQR: 92) ay olduğu saptandı. Hastaların çalışmaya alındığı dönemdeki güncel yaş ortalamaları ise sırasıyla 15±5 ve 16±6 yıl saptandı. Çalışmamızdaki 98 çocuktan 74 (%75.5)'ünün erkek ve 24 (%24.5)'ünün kız olduğu saptandı. HH ve NHL tanılı çocukların tanı aldıkları yaş, güncel yaş ve cinsiyet dağılımları açısından istatistiksel düzeyde anlamlı fark saptanmadı (sırasıyla; p=0,347, p=0,389 ve p=0,095). Çocukların 26 (%60,5)'sı Burkitt Lenfoma, 5 (%11,6)'inde T-hücreli lenfoma, 4 (%9,3)'ünde pre-B-hücreli lenfoma, 3 (%7)'ünde B-hücreli lenfoma, 2 (%4,7)'sinde DBBHL saptandı. Diğer dört çocukta ise yüksek dereceli NHL (n=1, %2,3), histiyositik lenfoma NHL (n=1, %2,3) ve anaplastik lenfoma NHL (n=1, %2,3) saptandı. Çalışmamızda yer alan lenfoma tanılı çocukların tanı aldığı dönemdeki hastalık evrelerinin dağılımı benzerdi. Hastaların en sık Evre-3'te yer aldığı (HL için n=42, %42,9); NHL için n=17, %39,5) saptandı. Çalışmamızdaki 98 çocuktan 4 [%4 (3 HL ve 1 NHL)] 'ünde relaps izlendi. Çalışmamızdaki 98 çocuktan 79 (%80,6) çocukta remisyona ulaşıldığı saptandı. Çalışmamızdaki 98 çocuktan HL tanılı 45 (%81,8) çocukta remisyon sağlanır iken NHL tanılı çocuklardan 34 (%79)'unda remisyon sağlandı. Lenfoma tanılı 98 çocuktan 6 (%6,1)'inde hastalık ilişkili mortalite saptandı. HL tanılı çocuklardan 4 (%7,2)'ü ve NHL tanılı çocuklardan 2 (%4,6)'sinde mortalite gelişti. Çalışmamıza alınan çocukların ortanca LDH düzeyleri 397 (175-5113) IU/L olup bu değer HH grubunda 340 (175-1272) ve NHL grubunda 873 (185-5113) IU/L saptandı. NHL grubunda LDH düzeyleri HH grubundan istatisiksel açıdan daha yüksekti (p<0.001). NHL grubunda ve HH grubunda bakılan TSH (KT öncesi ve sonrası) ile Dvit düzeyleri benzerdi (sırasıyla; p=0,241, p=0,399 ve p=0,187). Çalışmamızdaki çocukların 5 (%5,1)'inde KT-RT öncesinde hipotirodi olduğu saptandı. HL tanılı çocuklardan 4 (%,3)'ünde ve NHL tanılı çocukların 1 (%2,3)'inde hipotiroidi tanısı olduğu saptandı. HL tanılı 21 (%84) çocukta ve NHL tanılı 10 (%71,4) çocukta vitD eksikliği saptandı. Çalışmamıza katılan 2 (2%) çocukta büyüme ve gelişme geriliği saptandı. 4 (4,1%) çocukta erken puberte geliştiği gözlenir iken 3 (%5,5) çocukta ise gecikmiş puberte saptandı. Sonuç: Sonuç olarak, HL ve NHL tanılı çocuklardaki tanı dağılımları, tedavi rejimleri ve sağkalım (PFS, OS) durumları, relaps ve remisyon oranları literatüre benzer özelliklerde saptanmıştır. Hastalarda RT sonrası hipotiroidi gelişimi beklenenden daha düşük oranda olmakla birlikte vitD eksikliğinin oldukça yaygın görüldüğü saptanmıştır. Bu çalışmanın sonuçlarından yola çıkarak lenfoma tanılı hastaların tedavi öncesi TFT, raşitizm paneli, pubarj ve telarj durumlarının değerlendirilmesi önemli bir yere sahiptir. Tedavi sürecinde ve uzun dönem takiplerde hastaların KT ve RT ilişkili endokrinolojik ve metabolik yan etkiler açısından düzenli aralıklar ile değerlendirilmesinin önemli olduğunu düşünmekteyiz.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Investigation of the Relationship Between Bone Mineral Density and Dynamic Stability in Children With Hemophilic Arthropathy(2019) Çeçen, Elif Yücel; Öner, Ahmet FayikGiriş ve Amaç: Bu çalışmada amacımız, çocuk hematoloji bölümümüz tarafından takip ve tedavi edilen ağır hemofili A tanılı hastalarımızda meydana gelen eklem kanamaları sonucu oluşan hemofilik artropatinin MRI ile skorlanması, dinamik denge ve kemik mineral yoğunluğu arasındaki ilişkiyi araştırmak ve hasta grup içinde ev ve hastanede egzersiz programı verdiğimiz gruplarda mevcut patolojilerdeki değişiklikleri karşılaştırmaktır. Olası denge bozukluklarının belirlenmesi, eklemlerin içindeki kanamaların dinamik denge üzerindeki etkilerini daha iyi anlamayı ve daha etkili bir koruyucu ve rehabilite edici tedavi planlamayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: ÇalışmamızaYüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Çocuk Hematoloji polikliniğinde hemofili A (faktör VIII eksiliği) tanısı ile takip edilen yaşları 8-17 arasında değişen ve profilaksi tedavisi alan 16 ağır hemofili A erkek hasta dahil edildi. Bu grup ev ve hastanede egzersiz programı yapmak üzere iki gruba ayrıldı. Egzersiz programı haftada 3 gün, toplam 5 hafta uygulandı. Ev grubuna egzersizlerin ayrıntılarının olduğu bir broşür verildi ve programı evde uygulamaları istendi. Hastane grubuna ise fizyoterapist eşliğinde aynı egzersizler aynı süre ile hastanede yaptırıldı. Hastalara egzersiz programı öncesi ve sonrasında her yöne salınımlı statik, dinamik denge ve propriosepsiyon duyusunun test edilebildiği, bu duyuları geliştirmek amacıyla rehabilitasyon ile ilgili egzersizlerin yapılabildiği posturografik denge platformu olan cihaz ile dinamik denge testi yapıldı. Bu testte ATE ve tur sayısı bilgileri elde edildi. Tüm hastalara yine egzersiz programı öncesi ve sonrası kalça, diz ve ayak bileklerine çekilen MRI ile IPSG Hemofilik artropati skorlaması ve DEXA ile Z skorları ölçülerek KMY durumları belirlendi. İki grubun sonuçları karşılaştırılarak egzersiz programı ile hemofilik artropati skorları, dinamik denge duyusu için ATE ve tur sayıları ve kemik mineral yoğunlukları değişimleri için de Z skorlarındaki değişimler değerlendiridi. Bulgular:. Hastalarımızın KMY ölçümleri için bakılan Z skoru değerlerinde egzersiz programı sonrasında görece olarak düzelme saptanmıştır. Dinamik dengenin hastalarımızda etkilenmediği gözlenmiş olup egzersiz sonrasında ATE değerlerinde azalma tespit edilmiş, tur sayılarında değişiklik gözlenmemiştir. Hastalarımızda değişen düzeylerde hemofilik artropati saptanmış, egzersiz programı sonrasında ev ve hastane grubunda sol ayak bileği eklemi, hastane grubunda sağ ayak bileği artropati skorlarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. Sonuç: Çalışmaya dahil edilenhemofili hastalarında dinamik dengenin etkilenmediği gözlenmiştir. Bunun da hasta grubunun pediatrik yaş grubunda olması, ilerleyen yaşlarda bozulabileceği öngörülmüştür. KMY'lerinde düşüklük saptanan hastaların etyolojik olarak araştırılması planlanmıştır. Egzersiz programı ile göreceli olarak DEXA ile bakılan Z skorlarında ve hemofilik artropati skorlarında düzelme olduğu gözlenmiştir. İstatistiksel olarak anlamsız çıkan parametreler göz önüne alındığında egzersiz programının kısa süreli olması ve kontrol değerlendirmelerin de kısa süre aralıklarıyla yapılması bir neden olarak düşünülebilir. Bu sonuçlar, hemofilik artropatili hastalarda dengelerini iyileştirmek, korumak, kemik mineral yoğunluğu ve eklem sağlığını korumak için fiziksel egzersiz programlarına, fizyoterapi ve rehabilitasyona gereksinim olduğunu göstermektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Endocrinological Parameters of Acute Lymphoblastic Leukemia Patients Who Were Followed Up in Van Yüzüncü Yil University Medical Faculty Pediatric Hematology Unit and Whose Treatment Was Completed(2020) Oğuz, Mehmet Mehdi; Öner, Ahmet Fayik; Bitkin, Uzman Eda ÇelebiAmaç: Bu çalışmada Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Hematoloji Ünitesi'nde izlenen ve tedavisi bitmiş olan akut lenfoblastik lösemi hastaların endokrinolojik parametrelerinin retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışma Van Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Hastanesi Pediatrik Hematoloji Ünitesi'nde 1 Ocak 2007- 31 Aralık 2019 tarihleri arasında ALL tanısı alan ve tedavisi tamamlanan hastalar ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Olguların %51,1'i (n=23) erkek, %48,9'u (n=22) kız, yaş ortalaması 12,9±4,0'dır. ALL tipi incelendiğinde %75,6 (n=34) pre B cell ALL, %24,4 (n=11) T cell ALL'dir. Puberte evresi incelendiğinde olguların %24,4'ü (n=11) prepubertal idi. Hastaların %2,2'si (n=1) bodur, %44,52'si (n=20) kısa, %8,9'u (n=4) çok zayıf ve %20'si (n=9) zayıftı. Çalışmamızda puberte durumu değerlendirilen hastaların hiç birinde puberte prekoks veya puberte tarda saptanmadı. Çalımamızda TSH >10 olan ve TSH 5-10 arası olan hastamız yoktu. Olguların %13,3'ü (n=6) osteoporotik, %44,4'ü (n=20) osteopenik %42,2'si (n=19) idi. Sonuç: ALL olgularında antropometrik ölçümler cinsiyetten, hastalık tipinden ve puberte evresinden bağımsız olarak olumsuz şekilde etkilenmektedir. Bu konuda düzenli izlem ile destekleyici tedavilerin sağlanması, ALL olgularında antopometrik değerleri daha iyi bir seviyeye getirebilir. Özellikle erkek ALL olgularında olmak üzere her iki cinsiyette de malnütrisyon gelişebileceği için beslenmenin düzeninin sağlanması önemlidir. Anahtar Kelimeler. Çocuk Hastalıkları, Hematoloji, Endokrinoloji, Akut Lenfoblastik Lösemispecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Patients Diagnosed With Hemophagocytic Lymphohistiocytosis in Van Yüzüncü Yil University Faculty of Medicine, Department of Pediatric Hematology(2020) Aslantatar, Handan Özdemir; Öner, Ahmet FayikAmaç: Bu çalışmada Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Hematoloji Ünitesi'nde hemofagositik lenfohistiyositoz (HLH) tanısı konan hastaların klinik ve laboratuvar bulgularının incelenmesi, hastaların tedavi yanıtı, prognoz ve sağkalımlarına etki edebilecek faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya Van Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Hastanesi Pediatrik Hematoloji Polikliniği'nde 1 Ocak 2011- 30 Kasım 2019 tarihleri arasında hemofagositik lenfohistiyositoz tanısı almış ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan 0-18 yaş arasında hastalar dahil edilmiştir. p değerinin 0,05'in altında olması sınır kabul edilmiştir. Bulgular: Olguların %34,1'i (n=14) PHL, %65,9'u (n=27) SHL, %54,7'si (n=22) erkek, ortalama yaşı 85,8±67,0 aydır. PHL ve SHL hastalarının cinsiyet dağılımı istatistiksel olarak farklı değilken PHL hastalarının yaşı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha azdır (p=0,001). Hastaların %48,8'inin (n=20) anne-babası akraba, %7,3'ünün (n=3) kardeşinde ex olma öyküsü vardır. PHL grubundaki hastaların anne-baba akrabalık sıklığı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazladır (p=0,037). Hastaların %80,5'inde (n=33) tedaviye yanıt alınırken, %19,5'i (n=8) ex olmuştur. Hastalık tipine göre tedaviye yanıt sıklığı değişmemektedir (p=0,411). Tedavinin başlangıcında hastaların %82,9'unda (n=34) ateş, %75,6'sında (n=31) hepatomegali, %73,2'sinde (n=30) splenomegali, %26,8'sinde (n=11) LAP, %24,4'ünde (n=10) döküntü ve nörolojik bulgu saptanmıştır. Tedavinin 1.haftasında ateş anlamlı düzeyde düşmüştür (p>0,05). PHL ve SHL hastalarında semptomların görülme sıklığı farklılık göstermemektedir. Genel olarak HLH ve SHL hastalarında tedavinin 1. haftasında Plt, Na, Ca, total protein ve albümin değerleri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmış, CRP, LDH, AST, trigliserid ve ferritin değerleri anlamlı düzeyde azalmıştır (p<0,05). PHL hastalarında tedavi başlangıcı ile karşılaştırıldığında, tedavinin 1. haftasında Hb değeri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde artmış (p=0,041), CRP değeri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde azalmıştır (p=0,016). PHL hastalarının %42,9'unun (n=6) nedeni bilinmiyorken, %28,6'sı (n=4) perforin gen mutasyonu, %21,4'ü (n=3) Chediak-Higashi Sendromu, %7,1'i (n=1) Griscelli Sendromu nedenlidir. SHL'de en sık 3 neden; %18,5 (n=5) brusella, %14,8 (n=4) EBV, %7,4 (n=2) ALL'dir. Sonuç: HLH'de tanı anında akut faz reaktanları yüksek olmakla beraber, tedavinin 1. haftasında hem ateş düşmekte hem de akut faz reaktanlarının seviyesi azalmaktadır. Ayrıca trombositopeni tablosu düzelmektedir. HLH hastalarının erken tanısı ve tedavisi oldukça önemli olup akut tabloyu düzeltmektedir. Yapılacak kapsamlı ve çok merkezli çalışmalar ile prognoza etki edebilecek değişkenlerin belirlenmesi ve tedavinin bu doğrultuda şekillendirilmesi faydalı olabilir.Master Thesis Van Yuzuncu Yil University Dursun Odabaşi Medical Centre paediatric haematology clinic's granulocyte suspension transfusion experiment(2019) Altın, Ümit; Öner, Ahmet FayikKan Bankacılığı ve Transfüzyon Tıbbı Yüksek Lisans Tezi, Van, 2019.Bu çalışmada Yüzüncü yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Çocuk Hematoloji Kliniği'nde 2017-2018 yılları arasında tedavi gören, ateşi ve nötrofil sayısı 500/µl'nin altında olan, , uygun antibiyotik veya diğer tedavilere cevap alınamayan, bu nedenle granülosit tranfüzyonu yapılan 0-18 yaş arasındaki 9 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Granülosit toplanması için alloimmünüzasyondan sakınmak amacıyla sağlıklı ve akraba dışı donörlerden granülosit toplandı. Donörlere bir gün önceden oral yolla tek doz 8 miligram metil prednizolon ve aferez işleminden 12 saat önce akşam 5 mikrogram/kg dozunda granulosit-koloni stimüle edici faktör (G-CSF) subkutan olarak verildi. Donörlerden aferez işlemi ile granülosit toplandı ve ürünler 25 Gy radyasyon dozunda ışınlanarak hastalara verildi. Transfüzyon öncesi hastaların ortalama Mutlak nötrofil sayısı (MNS): 52,2 hücre/mikromolL, ortalama beyaz küre sayısı (BKS): 260 hücre/mikromolL idi. Transfüzyon sonrası 24. saatte tüm hastaların mutlak nötrofil sayısı ve beyaz küre sayısı arttı. 9 hastaya toplam 45 ünite granülosit süspansiyonu transfüze edildi.. Bir hasta dışında tüm hastalarda tam klinik yanıt saptandı. Çalışmamızdaki ölüm hızı %11,1 oldu. Transfüzyonla ilişkili hastalarda ve ürün toplanan donörlerde herhangi bir komplikasyon gözlemlenmedi. Bu çalışmamız geleneksel tedaviye dirençli nötropenik ateşli çocuklarda granülosit transfüzyonunun güvenilir ve etkili bir destek tedavisi olduğunu göstermiştir. Bu tedavinin etkinliğine ilişkin ilave çok merkezli klinik çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar Sözcükler: Granülosit, Nötrofil, Transfüzyon,