Browsing by Author "Özkaçmaz, Ayşe"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Detection of Streptococcus Pneumoniae Carriage in Adult Patients and Determination of Serogroups(2024) Tufanoğlu, Sevgi Bakan; Özkaçmaz, AyşeStreptococcus pneumoniae (pnömokok) dünya çapında morbidite ve mortalitenin önemli bir nedenidir. Pnömokokal hastalıklardan korunmada KPA13 (13 bileşenli konjuge pnömokok aşısı)'ün kullanımının yaygınlaşması ile serotiplerin dağılımında kaymalar ve aşı dışı suşlarda artış gözlenmiştir. Bu sebeple İPH (invaziv pnömokok hastalığı) ve pnömokok taşıyıcılığının sürveyansının ve serotip izleminin sürdürülmesi ile mevcut aşıların kapsayıcılığının belirlenmesi, aşı etkinliğinin değerlendirilmesinde oldukça önemlidir. Bu çalışma ile hastanemiz polikliniklerine başvuran erişkin hastalarda Streptococcus pneumoniae taşıyıcılık oranı ile taşıyıcılığı etkileyen risk faktörlerinin belirlenmesi, saptanan suşların serogrup/serotip dağılımı, antibiyotik dirençleri ile pnömokokal aşıların bu serotipleri kapsama oranlarının ortaya konulması amaçlanmıştır. Şubat 2022-Ağustos 2022 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi polikliniklerine başvuran 17-91 yaş arası 1004 erişkin hastadan orofarengeal sürüntü alındı. Alınan örneklerden konvansiyonel yöntemlerle pnömokok tanımlandı. Pnömokok taşıyıcılık oranı ile taşıyıcılık için risk faktörleri belirlendi. Latex aglütinasyon yöntemi kullanılarak izole edilen pnömokokların serogrupları/serotipleri belirlendi. Kirby-Bauer disk difüzyon metodu ve E-test metodu kullanılarak izole edilen pnömokok suşlarının antibiyotik dirençleri belirlendi. Çalışmaya katılan 1004 kişiden 27'sinde pnömokok izole edildi ve pnömokok taşıyıcılık oranı %2.68 olarak hesaplandı. Belirlenen risk faktörleriyle pnömokokal taşıyıcılık arasında anlamlı bir ilişki kurulamadı. Büyük bir oranla aşı dışı serogrup/serotipler (%56) saptandı. Serotip 3, 20, 14 ile serogrup 17, 11, 23, 15, 18 ve 9 saptanan serogrup/serotiplerdi. Serotip 3 en sık saptanan serotip olarak tespit edildi. Aşıların saptanan serogrup/serotipleri kapsama oranları hakkında net bilgi verilememekle birlikte;KPA13 ve KPA15 (15 bileşenli konjuge pnömokok aşısı)'in serotip kapsama oranları aynı olup %14,8-25,9 aralığında; KPA20 (20 bileşenli konjuge pnömokok aşısı) ve PPA23 (23 bileşenli polisakkarit pnömokok aşısı)'ün kapsama oranları ise sırasıyla %14,8-37 ve %18,5-44,4 aralığında saptanmıştır.Penisiline (menenjit) %80.9, trimetoprim-sulfametoksazole %38, tetrasikline %38, eritromisine %28.5, klindamisine %28.5, rifampine %4.7 oranında direnç saptandı. En yüksek direnç oranları penisilin (menenjit), trimetoprim-sulfametoksazol ve tetrasiklinde görüldü. MDR ( Multi Drug Rezistance) oranı %38 olarak bulundu. Makrolid direnci bulunan 5 (% 23.8) suşta cMLSB (yapısal Makrolid-Linkozamid Streptogramin B) fenotipi, 1 suşta (% 4.8) M (Makrolid) fenotipi direnç saptanmış olup iMLSB (indüklenebilir MLSB) fenotipi direnç saptanmadı. Bu çalışma, sınırlı bir bölgede, sınırlı bir grupta yapılmış olup nüfusun tamamını temsil etmeyebilir. Pnömokok taşıyıcılığı oranı yetişkinlerde yapılmış benzer çalışmalarda saptanan oranlarla uyumludur (%1 - %10). Taşıyıcılıkta belirlenen risk faktörleriyle anlamlı bir ilişki kurulmasa da aşı dışı serogrupların/serotiplerin ağırlıkta olması önemli bir bulgudur. KPA13 aşı kapsamımız düşük bulunmuş, aşı dışı suşlardaki bu artış ve yüksek antibiyotik direnç oranları daha geniş suş kapsamına sahip yeni aşılara olan ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca sonuçlarımız ülkemizde kullanımda olmayan yeni aşılardan KPA20'nin KPA13 ile karşılaştırıldığında daha geniş kapsama alanı sağlayabileceğini göstermiştir. Anahtar Kelimeler: Erişkin, Pnömokok Aşısı, Serotip, Streptococcus pneumoniae, TaşıyıcılıkMaster Thesis Determination of Colistin Resistance in Acinetobacter Species and Investigation of Mcr Resistance Genes(2024) Şengül, Semra; Özkaçmaz, AyşeDoğada oldukça yaygın bulunan Acinetobacter türleri birçok ortamda ve besinde yaşayabilen, sağlık sistemi ile ilişkilendirilen ve salgınlara yol açan ciddi bir patojendir. Acinetobacter spp. hastane enfeksiyonlarının en önemli etkenlerinden olup, hem hastane ortamında uzun süre kalabilmesi hem de antibiyotiklere hızlı direnç kazanabilmesi sebebiyle endişelere yol açmaktadır. Çoklu ilaca dirençli Acinetobacter spp. enfeksiyonlarının hızla yaygınlaşması kolistin kullanımını gündeme getirmiştir. Güncel çalışmalarda, Acinetobacter spp. izolatlarında, kolistine karşı artan direnç oranları dikkat çekmektedir. Kolistin direnci plazmid kaynaklı kolistin direnç (mcr) genleri ile ya da kromozomal olarak aktarılabilmektedir. Çalışmamızda Acinetobacter spp. İzolatlarında sıvı disk elüsyon ve broth mikrodilüsyon yöntemleri kullanılarak kolistin direncinin belirlenmesi ve PCR yöntemiyle mcr (1-5) direnç genlerininin saptanması amaçlanmıştır. Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi'ne başvuran hastalardan alınan çeşitli klinik örneklerden izole edilen 49 Acinetobacter spp. suşu çalışmaya dâhil edilmiştir. Suşların identifikasyonu ve diğer antibiyotiklere direnç durumları Phoenix M50 (Becton Dickinson, ABD) otomatize sistemi ile belirlenmiştir. Kolistin direnci için, Disk Elüsyon ve Broth Mikrodilüsyon Yöntemi ile çalışılarak sonuçlar karşılaştırılmıştır. 49 Acinetobacter spp. suşunda plazmidle aktarılan mcr (1-5) genlerinin varlığı PCR yöntemiyle araştırılmıştır. Sonuç olarak Acinetobacter spp. suşlarında, amikasin, gentamisin, levofloksasin, siprofloksasin, trimetoprim-sülfometoksazol, imipenem ve meropeneme direnç oranlarının yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kolistin direnci referans yöntem olan broth mikrodilüsyon ile %12,2 olarak bulunmuştur. Sıvı disk elüsyon yöntemi ile suşların tamamı duyarlı buulunmuştur. Sıvı disk elüsyon yöntemi BMD ile kıyaslandığında kolistin direncini belirlemede başarısız olmuştur. Kolistin direncinin plazmid aracılığıyla aktarıldığı mcr (1-5) direnç genlerine 49 suşun hiçbirinde rastlanmamıştır.Master Thesis Determination of Phosphomyine Resistance in Escherichia Coli and Klebsiella Pneumoniae Isolated From Urinary Cultures by Agar Diluation Method(2022) Polat, Funda; Özkaçmaz, Ayşeİdrar yolu enfeksiyonlarında en sık izole edilen bakteriler arasında E.coli ve K.pneumoniae bulunmaktadır. Son yıllarda artan antibiyotik direncine bağlı olarak idrar yolu enfeksiyonlarının tedavisi sorun haline gelmiştir. Bu nedenle geçmiş dönemlerde sıklıkla kullanılmış olan fosfomisinin yeniden kullanımı gündeme gelmiştir. Çalışmada; idrar kültürlerinden izole edilen E. coli ve K. pneumoniae suşlarının fosfomisine karşı direnç durumlarının referans yöntem olan agar dilüsyon ve disk difüzyon metodlarıyla belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya 2020-2021 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Mikrobiyoloji Laboratuvarına gönderilen idrar örneklerinden izole edilen 50 adet E.coli ve 50 adet K. pneumoniae izolatı dâhil edilmiştir. Agar dilüsyon ve disk difüzyon testleri EUCAST (European Committee on Antimicrobial Susceptibility Testing) önerilerine göre yapılmıştır. Değerlendirmeler için EUCAST 2022 v12 rehberinde agar dilüsyon için ≤8mg/L MİK değerleri duyarlı, >8 mg/L MİK değerleri dirençli olarak disk difüzyon için ise zon çapları ≥ 24 mm duyarlı < 24 mm dirençli olarak dikkate alınmıştır. Tüm çalışma boyunca kontrol suşu olarak E.coli ATCC 25922 kullanılmıştır. Agar dilüsyon metoduyla E.coli izolatlarında MİK değerleri >8 mg/L olan 2 suş fosfomisine dirençli bulunmuştur. K.pneumoniae izolatlarında ise MİK değerleri >8 mg/L olan 32 suş dirençli bulunmuştur. E.coli için MİK değerleri 0.5-32 arasında, MİK50 ve MİK90 değerleri sırasıyla 1 mg/L ve 2 mg/L; K.pneumoniae için ise MİK değerleri 1-128 arasında, MİK50 ve MİK90 değerleri sırasıyla 16 mg/L ve 128 mg/L olarak bulunmuştur. Disk difüzyon metodu ile E.coli izolatlarında fosfomisine direnç saptanmazken K. pneumoniae izolatlarının 15'inin fosfomisine dirençli olduğu belirlenmiştir. Referans yöntem olan agar dilüsyon yöntemine göre disk düfüzyon yönteminin E. Coli ve K. pneumoniae suşlarında sırasıyla kategorik uyumu %96 ve %50, çok büyük hata oranları %0 ve %42, büyük hata oranları %4 ve %8 olarak tespit edilmiştir. Sonuç olarak E. coli'ye bağlı idrar yolu enfeksiyonlarının ampirik tedavisinde fosfomisinin uygun bir ajan olabileceği fakat K. pneumoniae'ye bağlı enfeksiyonlarda direncin referans yöntem olan agar dilüsyon metodu ile test edilerek kullanılmasının uygun olacağı görülmüştür. Ayrıca EUCAST rehberinde K. pneumonia suşları için fosfomisin standart zon çapı değerlerinin olmaması nedeniyle laboratuvarlar tarafından E. coli standart verilerinin kullanımı, kategorik uyumu düşük olduğu için hatalı sonuçlara sebep olabilir.Master Thesis Frequency of Mycoplasma and Ureaplasma in Urinary System Infections(2022) Göl, Eren; Özkaçmaz, AyşeÇalışmamızda, laboratuvarımıza mikoplazma kültür istemiyle gönderilen idrar örneklerinde Mycoplasma hominis (M. hominis) ve Ureaplasma urealyticum (U. urealyticum) üreme durumuna ait bölgesel verilerin ortaya konması, etkenlerin sık kullanılan antibiyotiklere karşı direnç oranlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya; 01.01.2011-01.04.2021 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezinin çeşitli kliniklerine başvuran ve idrarda mikoplazma kültür istemi bulunan 695 hasta dahil edilmiştir. Çalışmaya dahil edilen hastalara ait demografik bilgilere, kültürde üreme ve antibiyotik duyarlılık sonuçlarına retrospektif olarak hastane bilgi sisteminden ulaşılmıştır. Çalışmaya dahil edilen süreler içerisinde laboratuvarımızda M. hominis/U. urealtyticum kültürü için iki farklı ticari kit kullanılmıştır. Bunlar; Mycoplasma IES kiti (Autobio, Zhengzhou, Çin Halk Cumhuriyeti) ve Mycoplasma IST 2 kitidir (BioMérieux, Marcy l'Etoile, Fransa). 695 hastaya ait idrar örneğinin 228'inde (%32,8) M. hominis ve/veya U. urealyticum pozitifliği gözlenmiştir. Çalışmaya dahil edilen idrar kültürlerinin 4'ünde (%0,58) yalnızca M. hominis ürerken, 208'inde (%29,9) ise yalnızca U. urealyticum üremiştir. 16 (%2,3) kültürde ise M. hominis ve U. urealyticum'un birlikte ürediği gözlenmiştir. M. hominis ve/veya U. urealyticum üremesi saptanan 228 hastanın 149'unu (%65,3) kadın cinsiyet oluştururken, 79'unu (%34,7) unu erkek cinsiyetin oluşturduğu görülmüştür. M. hominis ve/veya U. urealyticum üremesi saptanan hastaların %89'unun (202/228) 17-49 yaş aralığında olduğu görülmüştür. Tek başına M. hominis üremesi olan suşlarda direnç oranının en düşük olduğu antibiyotiklerin doksisiklin, pristinamisin, josamisin, minosiklin, levofloksasin, tetrasiklin (%0) olduğu görülmüştür. M. hominis ve U. urealyticum'un birlikte ürediği kültürlerde ise en duyarlı antibiyotiklerin; minosiklin (%0), levofloskasin (%0), doksisiklin (%13) olduğu görülmüştür. Tek başına U. urealyticum üremesi olan şuşlarda direnç oranının en az olduğu antibiyotiklerin; azitromisin (%9), minosiklin (%5), doksisiklin (%3), josamisin (%3), pristinamisin (%1) olduğu görülmüştür. Sonuç olarak; idrar kültürlerinde M. hominis ve/veya U. urealyticum varlığının, erkeklere oranla kadınlarda daha sık olduğu ve cinsel yaşamın aktif olduğu 20-49 arasındaki yaş grubunda daha fazla görüldüğü saptanmıştır. M. hominis ve/veya U. urealytıcum'un sebep olduğu enfeksiyonlarda en etkili antibiyotikler; doksisiklin ve minosiklin olarak bulunmuştur. Artan antibiyotik direnci göz önünde bulundurulduğunda, genital mikoplazma enfeksiyonlarının tedavisi için gerekli kültür incelemelerinin yapılması ve antibiyotik seçimine duyarlılık test sonuçlarına göre karar verilmesi hastalığın teşhisi ve tedavi başarısı açısından önem arz etmektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Investigation of Mcr Resistance Genes by Determining Colistin Resistance in Klebsiella Pneumoniae Isolats by Different Methods(2024) Tutan, Kübra Nur; Parlak, Mehmet; Özkaçmaz, AyşeTutan KN.Klebsiella pneumoniae izolatlarında kolistin direncinin farklı yöntemlerle belirlenerek mcr direnç genlerinin araştırılması. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Tıpta Uzmanlık Tezi, Van, 2024. K.pneumoniae enfeksiyonlarında çoklu antibiyotik direncinin gelişmesi karbapenemlerin ilk seçenek olarak kullanılmasını yaygınlaştırmıştır. Kolistinin karbapenem dirençli K.pneumoniae'da tek seçenek tedavi olması ile birlikte kullanımı yaygınlaşmış ve kolistin direnci dünya çapında artmaya başlamıştır. Kolistin direnci, kromozomal mekanizmalar veya plazmid kaynaklı hareketli kolistin direnç genlerinden (mcr) kaynaklanabilmektedir. Çalışmamızda K.pneumoniae suşlarında; broth mikrodilüsyon, otomatize sistem, disk difüzyon, gradient test, disk elüsyon yöntemiyle kolistin direncinin belirlenmesi, PCR yöntemiyle mcr(1-10) direnç genlerininin tespit edilmesi ve suşlar arasındaki klonal ilişkinin ortaya konması amaçlanmıştır. Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi'ne başvuran hastalardan alınan çeşitli klinik örneklerden izole edilen kolistine duyarlı 45 ve dirençli 36 olmak üzere toplam 81 K.pneumoniae suşu çalışmaya dâhil edilmiştir. Suşların identifikasyonu ve diğer antibiyotiklere direnç durumları Phoenix M50 (Becton Dickinson, ABD) otomatize sistemi ile belirlenmiştir. Kolistin direnci için Otomatize sistem, Disk Elüsyon, Gradiyent test ve Disk Difüzyon yöntemleri referans yöntem olarak önerilen Broth Mikrodilüsyon Yöntemi ile karşılaştırılmıştır. K. pneumoniae suşları PCR yöntemi ile doğrulandıktan sonra tüm suşlarda plazmidle aktarılan mcr (1-10) genlerinin varlığı PCR yöntemiyle araştırılmıştır. Suşlar arası klonal ilişkinin belirlenmesi için ERIC primerleri kullanılmıştır. Antibiyotik duyarlılık testlerine göre; kolistine duyarlı suşların en duyarlı oldukları antibiyotikler; amikasin, gentamisin, levofloksasin ve siprofloksasin bulunurken kolistine dirençli saptanan suşların en duyarlı oldukları antibiyotikler; amikasin, gentamisin, trimetoprim-sülfometoksazol, levofloksasin ve imipenem olarak tespit edilmiştir. Kolistin direncini belirleme açısından otomatize sistemin duyarlılığı %72,2, özgüllüğü %100, doğruluk oranı %87 şeklinde bulunmuştur. Disk elüsyon 24-28. saatlik okumalarında duyarlılığı %66,7, özgüllüğü %100, doğruluk oranı % 85 şeklindedir. Disk elüsyon için önerilen 16-20. saatlerdeki oranlar daha düşük olarak tespit edilmiştir. Gradiyent test yönteminin duyarlılığı %5,6, özgüllüğü %100, doğruluk oranı % 58 olarak; Disk difüzyon yönteminin ise dirençlilik sınırı zon çapı 14 mm olarak alındığında; duyarlılığı %55, özgüllüğü %91, doğruluk oranı %75 şeklinde bulunmuştur. Kolistin direncinin plazmid aracılığıyla aktarıldığı mcr(1-10) direnç genlerine suşların hiçbirisinde saptanmamıştır. K. pneumoniae izolatları arasında 25 farklı genotip tespit edilmiş olup kümeleşme gösteren izolatlar 13 farklı küme içerisinde toplanmıştır. İzolatların 69'u herhangi bir küme içerisinde yer almakta olup, kümeleşme oranı %85.2 bulunmuştur. BMD referans yöntemi ile kolistin direncinin belirlendiği diğer yöntemlerin karşılaştırıldığında; duyarlılığı ve doğruluk oranı en yüksek yöntemin otomatize sistem olduğu bunu 24-28. Saatlerde okuması gerçekleştirilen disk elüsyon yönteminin takip ettiği görülmüştür. Kolistin direncinin plazmid aracılığıyla aktarıldığı mcr (1-10) direnç genleri 81 suşun hiçbirinde saptanmamıştır. Anahtar Kelimeler: K.pneumoniae, kolistin direnci, PCR, mcr genlerispecialization-in-medicine.listelement.badge The Seroprevalence of Tularemia in the Risk Groups of Human and Animal in Van Around(2014) Özkaçmaz, Ayşe; Bayram, YaseminTularemi, oldukça virülan bir bakteri olan F. tularensis tarafından oluşturulan zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. F. tularensis son yıllarda Türkiye'de yeniden önem kazanan zoonotik bir enfeksiyon etkeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Çalışmamızda Van ilininin kırsal kesiminde yaşayan insan ve evcil hayvanlarda (koyun, keçi, sığır) tularemi seroprevalansı ve risk faktörlerini ortaya koyarak hastalığın ilimizi ne ölçüde tehdit ettiğini ve alınabilecek önlemlerin neler olduğunun tespit edilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya Van ili ve ilçelerine ait köylerden toplanan 495 insan ve 171 hayvan serumu dâhil edildi. Serumlarda tularemi antikorlarının varlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumundan temin edilen tularemi antijeni kullanılarak mikroaglütinasyon yöntemi ile araştırıldı. Ayrıca Brucella spp.tarafından oluşabilecek çapraz reaksiyonların varlığını araştırmak için pozitif bulunan örneklere Brucella antijeni (Bacterial antigen, Tube agglutination, Spinreact, S.A./S.A.U., Spain) kullanılarak, brusella mikroaglutinasyon testi uygulandı. Tularemi mikroaglütinasyon titresine eş değer ve daha yüksek titrelerde pozitiflik veren brusella antikor titreleri brusella lehine yorumlandı. Sonuç olarak, 495 insan serum örneğinden toplam 18 (%3.6) örnek, 171 hayvan serum örneğinden toplam 16 (%9.4) örnek, tularemi hastalığı açısından seropozitif olarak kabul edildi. Ev içi veya çevresinde fare varlığını bildirenler, fare teması olanlar, doğada uğraş ve ev içi hayvan besleme (kedi) hikayesi bulunma durumunda tularemi seropozitifliği açısından istatistik olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. Av hayvanı yiyen ve yemeyen kişiler arasında tularemi seropozitifliği açısından bulunan fark istatistik açıdan anlamlı görülmüştür (p<0.050). Hayvan cinslerine göre tularemi seropozitifliği açısından istatistik olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır. İnsanlarda tularemi seropozitifliği açısından bulunan oran ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla kıyaslandığında benzer olarak bulunmuştur. Bunun yanında hayvanlarda elde ettiğimiz oran ülkemizde kısıtlı sayıda yapılmış olan çalışmalarla kıyaslandığında yüksek olarak bulunmuştur. Çalışmada elde edilen risk faktörleri de dikkate alınarak hastalığın önüne geçebilmek için klorlanmamış içme suyu kullanımı, çevreden toplanan çeşitli otların tüketimi, tavşan eti yenmesi, ev içi ve çevresinde kemirici varlığı açısından gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.Article Van İli ve Çevresinde Risk Altındaki İnsan ve Hayvan Gruplarında Tularemi Seroprevalansı(2015) Özkaçmaz, Ayşe; Başbuğan, Yıldıray; Guducuoglu, Huseyin; Parlak, Mehmet; Bayram, Yasemın; Kılıç, SelçukTularemi, son yıllarda Türkiye'de yeniden önem kazanan zoonotik bir enfeksiyondur. Bu çalışmada, bölgemizde F.tularensis açısından risk oluşturabilecek kırsal alanda yaşayan insanlar ve bu insanlara ait evcil hayvanlarda tularemi seroprevalansının belirlenmesi ve risk faktörlerinin saptanması amaçlanmıştır. Çalışmaya, Ocak-Temmuz 2012 tarihleri arasında Van merkezi ve bağlı bulunan yerleşim merkezlerinde yaşayan kişiler ve bu kişilere ait hayvanlar dâhil edilmiştir. Örneklem büyüklüğü, prevalansı bilinen bir olayda küme örnekleme yöntemi kullanılarak belirlenmiş ve kesitsel tipte epidemiyolojik bir araştırma olarak planlanmıştır. Çalışmaya alınacak bireylerin belirlenmesinde orantılı rastgele örneklem yöntemi kullanılmıştır. Buna göre, gönüllü 495 kişi (343 kadın, 152 erkek; yaş aralığı: 18-79 yıl, ortalama yaş: 40.61) ve bu kişilere ait 171 hayvandan (40 sığır, 124 koyun ve 7 keçi) alınan serum örneklerinde tularemi antikorlarının varlığı, safranin O ile boyalı F.tularensis antijeni (Türkiye Halk Sağlığı Kurumu) kullanılarak mikroaglütinasyon yöntemi ile araştırılmıştır. Brucella spp. ile oluşabilecek çapraz reaksiyonların varlığını araştırmak için, pozitif bulunan örneklere brusella mikroaglütinasyon testi uygulanmıştır. İnsan serumlarının %11.9'u (59/495), hayvan serumlarının ise %44'ünde (76/171) tularemi mikroaglütinasyon testi ile >= 1/20 titrelerde pozitifl ik saptanmıştır. Pozitif insan serumlarının %69.5'inde (41/59) ve hayvan serumlarının %78.9'unda (60/76) brusella titreleri, tularemi titrelerine eşit veya daha yüksek bulunmuş; bu örnekler çapraz reaktif olarak değerlendirilmiştir. Bu örneklerin değerlendirme dışı bırakılmasıyla, F.tularensis seropozitifl iği insanlarda %3.6 (18/495), hayvanlarda ise %9.4 (16/171) olarak hesaplanmıştır. Pozitifl iğin saptandığı 16 hayvanın 12'si koyun, üçü sığır ve biri de keçidir. Alınan örnek sayılarına göre, seropozitifl ik açısından hayvan türleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p> 0.05). Böcek ısırığı, kene ısırığı, fare teması, av hayvanı (tavşan) eti yenmesi ve ev içi hayvan besleme (kedi) gibi risk faktörlerine maruziyetler arasında tularemi seropozitifl iği açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark tespit edilmemiştir (p> 0.05). İnsanlarda saptanan seroprevalans, ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla benzer olmakla birlikte, hayvanlarda saptanan oranın, ülkemizde kısıtlı sayıda yapılmış olan çalışmalarla kıyaslandığında yüksek olduğu izlenmiştir. Sonuç olarak, hastalığın yayılımının önlenmesinde risk faktörleri açısından gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir