Browsing by Author "Özkan, Cumali"
Now showing 1 - 14 of 14
- Results Per Page
- Sort Options
Article Bir Kınalı Keklikte (Alectoris Chukar) Askaridiozis ve Koksidiozis Olgusu(2006) Özkan, Cumali; Altuğ, Nuri; Yuksek, Nazmi; Kaya, Abdullah; Göz, YaşarBu olgunun materyalini sinirsel semptom, tortikollis ve ishal sikayeti ile klinigimize getirilen 5 yasında erkek kınalı bir keklik olusturdu. Yapılan klinik muayenede tortikollis, kendi etrafında dönme ve düsüp ayaga kalkamama, halsizlik, tüylerde karısıklık ve matlık, ishal, asırı kilo kaybı gibi semptomlar saptandı. Parazitolojik bakı sonucunda hastaya askaridiozis ve koksidiozis tanısı konuldu. Hastanın etkenlere yönelik spesifik tedavileri sonrasında iyilestigi belirlendi.Article Deneysel Nefrotoksisite Oluşturulan Tavşanlarda Nitrik Oksit Donörü (L-arginin) ve Nitrik Oksit Sentaz İnhibitörlerinin (Aminoguanidin, L-name) Bazı Biyokimyasal Parametrelere Etkileri(2010) Özkan, Cumali; Akgül, YakupBu çalışma tavşanlarda deneysel gentamisin nefrotoksisitesinde nitrik oksit donörü (L-arginin) ile selektif ve nonselektif (AG, L-NAME) nitrik oksit sentaz inhibitörlerinin oral kullanımlarının bazı biyokimyasal parametrelere olan etkisinin belirlenmesi amacıyla yapıldı. Bu çalışmada 48 adet sağlıklı Yeni Zelanda beyaz tavşanı materyal olarak kullanıldı. Tavşanlar 8 gruba [I. grup (Kontrol), II. grup (L-arginin), III. grup (Aminoguanidin (AG)), IV. grup (L-NG-nitro arginin metil ester (L-NAME)), V. grup (Gentamisin (GM)), VI. grup (GM+L-arginin), VII. grup (GM+AG) ve VIII. grup (GM+L-NAME)] ayrıldı. Hayvanlara nefrotoksisite oluşturmak amacıyla 10 gün süreyle (10 mg/kg dozda günde 3 defa) kas içi gentamisin sülfat uygulandı. Ayrıca L-arginin (2gr/L), AG (1gr/L) ile L-NAME (100 mg/L) oral olarak 10 gün süreyle verildi. Bütün gruplardaki hayvanlardan çalışmanın 0., 1., 3., 5., 7., 10. ve 15. günlerinde kan ve idrar örnekleri alındı. Serum örneklerinde; Tp, albümin, BUN, Scr ve nitrit değerleri, idrar örneklerinde ise; idrar protein, glikoz, GGT, kreatinin ve nitrit ile kreatinin klirensi değerleri belirlendi. I., II., III. ve IV. gruplarda biyokimyasal parametrelerde önemli bir değişim belirlenmemesine rağmen, sadece serum ve idrar nitrit konsantrasyonları bakımından II. grupta artış, III. ve IV. grupta ise düşüşler belirlendi. Gentamisin verilen V., VII. ve VIII. gruplarda serum BUN ve Scr seviyelerinde artış, kreatinin klirensi değerlerinde ise önemli düşüşler belirlendi. Ancak VI. grupta bu parametrelerde önemli bir değişim gözlenmedi. Gentamisin uygulanan tüm gruplarda (V., VI., VII. ve VIII. grup) idrar GGT, protein ve glikoz düzeylerinde artış olduğu ancak en erken değişimin idrar GGT düzeylerinde olduğu tespit edildi. Serum ve idrar nitrit konsantrasyonlarında V. ve VI. grupta artış olmasına karşın VII. ve VIII. gruplarda ise düşüş belirlendi. Sonuç olarak; gentamisin ilişkili nefrotoksisite olgularında nitrik oksit uyarımının yararlı, nitrik oksit inhibisyonunun ise zararlı etkilerinin olduğu, bu nedenle uzun süreli gentamisin tedavisi gereken durumlarda L-arginin verilmesinin nefrotoksisitenin şiddetinin azaltılmasında yararlı olacağı kanısına varıldı.Article Devekuşu Yavrularında Görülen Sarıkese Enfeksiyonu ve Sağaltımı Üzerine Araştırmalar(2008) Aslan, Logman; Karasu, Abdullah; Özkan, Cumali; Kaya, AbdullahBu çalışmada devekuşu yavrularında görülen sarı kese enfeksiyonun sağaltımında farklı sağaltım seçeneklerinin etkinliği araştırıldı. Bu enfeksiyon, deneme kapsamına alınan 120 yavrunun 36 tanesinde (%30) belirlendi. Hasta yavrular iki farklı tedavi grubuna ayrıldı. Birinci gruptaki (n=18) hasta yavrulara Amoksisilin+klavulonik asit ve B kompleks vitamin 5 gün süreyle kas içi yolla uygulandı. ikinci gruptaki (n=18) hasta yavrulara ise kese punksiyonla boşaltıldıktan sonra, kese içerisine % 0,1 rivanol solüsyonu ile lavaj yapıldı. Bunu takiben kese içerisine kristalize penisilin (20.000 IU) uygulandı. Aynı hayvanlara kas içi yolla da Amoksisilin+klavulonik asit ve B kompleks vitamin 5 gün süreyle uygulandı. Bu sağaltım uygulamaları sonucunda birinci grupta yer alan 16 hayvan tedaviye rağmen ölürken, ikinci grupta tedavi edilen hayvanlardan 12 tanesi öldü. Bu gruptaki 5 hayvan kombine uygulanan tedaviye olumlu cevap vererek iyileşti. Her ne kadar ölen hayvan sayısı çok görülse de ikinci tedavi grubunda 5 yavrunun tedaviye bağlı iyileşmiş olması önemlidir.Bu çalışma ile devekuşu yavrularında sarı kese enfeksiyonun morbidite ve mortalite oranın yüksek olduğu, devekuşu çiftliklerinde önemli bir yetiştirme sorunu olduğu ve hasta hayvanlarının tedavilerinde kombine ilaç kullanımının yanında kesenin lokal tedavisinin başarı şansını artıracağı ortaya konulmuşturArticle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde Çalışan Serbest Veteriner Hekimlerin Mesleki Değerlendirmeleri: Bir Anket Çalışması(2008) Özkan, Cumali; Altuğ, Nuri; Yuksek, Nazmi; Küçük, MürselDoğu ve güneydoğu Anadolu bölgesinde il ve ilçelerde (Van, Hakkari, Ağrı, Iğdır, Kars, Bitlis, Muş, Diyarbakır, Batman ve Şırnak) serbest çalışan 42 veteriner hekim (2 bayan, 40 erkek) çalışmaya dahil edilmiştir. Bu çalışmada; kişisel bilgiler, tarım il/ilçe müdürlüğü, Veteriner Hekimler Odası, ilaç firmaları, yetiştiricilerle ilişkiler, bilimsel gelişmeler ve hastalık dağılımları ile ilgili sorular yöneltildi. Bu sorulara verilen cevaplar değerlendirildiğinde, mesleğin aktif olarak 15-25 yıl yapılabileceği, kamuda iş olanağı olursa bu işi bırakabilecek hekimlerin olduğu, aylık ortalama gelir seviyelerinin 1000-4000 TL olduğu, ayrıca serbest klinik açmak için uzmanlığın gerekli olduğu ve bölgede çalışan çok sayıda ampirik bulunduğu bildirildi. Veteriner Hekimler Odalarının bölgedeki hekimlere katkılarının az ve ilişkilerinin zayıf olduğu, ilaç firmaları-hekim ilişkilerinin daha iyi olduğu ve mümessillerle fazla sorun yaşamadıkları, hayvan yetiştiricileriyle ise özellikle maddi konularda sorun yaşadıkları ifade edildi. Ayrıca bölgede hayvancılık yapan kişilerin hayvan yetiştiriciliği ve beslenmesi ile ilgili olarak ciddi eğitilmeleri gerektiği, fakülteden branşlaşarak mezun olmanın daha iyi olabileceği ve fakültede okutulan dersler içerisinde özellikle iç hastalıkları konularının pratikte daha yararlı olduğu belirtildi. Sonuç olarak, elde edilen verilerin ilgili kurum ve kuruluşlarca değerlendirilmesinin mesleki gelişime yararı olacağı kanısına varıldı.Article Dose Dependent Effectiveness of Topical Selamectin on Puppies With Ascaridiosis(2006) Göz, Yaşar; Özkan, Cumali; Altuğ, Nuri; Kaya, Abdullah; Yuksek, Nazmi; Ağaoğlu, Tevfik ZahidBu çalısmada, askaridiozisli yavru köpeklerde selamektin’in farklı dozlarda topikal uygulamasının etkinligi arastırıldı. Çalısma 40-60 günlük yaslarda 12 yavru kopek üzerinde yapıldı. Hayvanlar iki esit gruba bölündü. Birinci grup köpeklere (grup I) 6 mg/kg/CA dozunda, diger gruba (grup II) ise 12 mg/kg/CA dozunda topikal selamektin uygulandı. Askarit yumurtaları Mc Master teknigi ile tedavi öncesi (0. gün) ve tedavi sonrası (7. ve 14. gün) sayıldı. Klinik, hematolojik ve biyokimyasal bulgular 0., 7. ve 14 günlerde incelendi. Tedavi öncesiyle karsılastırıldıgında grup II’deki yavru köpeklerde 14. günde eritrosit sayıları (p<0.05) ve her iki grupta hematokrit deger (p<0.01) önemli derecede arttı. Total lökosit sayıları II. grupta tedavi öncesine göre 7.gün (p<0.05) ve 14. günlerde (p<0.01) azaldı. Formül lökosit incelendiginde, her iki grupta tedavi sonrası 14. günde eozinofil oranlarında önemli bir azalma (p<0.01) belirlendi. Total protein konsantrasyonları her iki grupta tedavinin 7. (p<0.05) ve 14. (p<0.01) günlerinde arttı. Fakat, albumin ve globulin konsantrasyonları sadece II. grupta tedavinin 14. gününde arttı (p<0.05). Gram dıskıdaki yumurta sayısı tedaviden sonra her iki grupta azaldı. Fakat II.grupta daha çok belirgindi. Sonuç olarak; klinik, hematolojik ve biyokimyasal bulgular ile dıskıdaki yumurta sayısı degerlendirildiginde, 12 mg/kg selamektinle tedavi edilen grubun (grup II) tedaviye daha kısa sürede cevap verdigi belirlendi.Master Thesis The Effects of Different Oxygen Application Methods on Arterial and Venous Blood Gases in Respiratory System Diseased Calves(2019) Dalğa, Sakine; Özkan, CumaliBu çalışmanın amacı, solunum sistemi hastalıklı ve yapılan kan gazları analizlerine göre oksijen tedavisi ihtiyacı olan buzağılarda, rutin solunum sistemi tedavisine ilave olarak maske ve intranazal kateter ile oksijen uygulamalarının, klinik ve hematolojik bulgular ile arteriyel ve venöz kan gazları üzerine etkilerini belirlemektir. Bu çalışmanın hayvan materyalini; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı kliniğine getirilen, farklı yaş (1 gün-3 aylık), ırk ve cinsiyete sahip 18 adet buzağı oluşturdu. Hayvanların yapılan klinik muayeneleri sonucu solunum sistemi problemi olan ve yapılan kan gazları analizleri sonuçlarına göre oksijen tedavisine ihtiyaç duyan buzağılar çalışmaya dâhil edildi. Buzağılar kendi aralarında eşit sayıda (n=6) 3 ayrı gruba ayrıldı. 1. grup (kontrol), 2. grup (Maske) ve 3. grup (İntranazal kateter) grubu olarak belirlendi. 1. grup hayvanlara rutin solunum sistemi hastalığı tedavisi, 2. grup hayvanlara rutin solunum sistemi hastalığı tedavisinin yanı sıra maske ile oksijen tedavisi, 3. grup hayvanlara ise rutin solunum sistemi tedavisine ilave olarak intranazal kateter ile oksijen verildi. Çalışma süresince tüm gruplardaki buzağıların klinik muayeneleri yapıldı ve kayıtlar tutuldu. Ayrıca kan gazları ölçümleri için çalışmanın 0., 3., 5. ve 24. saatlerinde arteriol ve venöz, hematolojik analizler için ise 0. ve 24. saatlerde venöz kan örnekleri alındı. Klinik olarak hayvanlarda solunum güçlüğü olduğu, ağızdan solunum yaptıkları, burun akıntısı, emme refleklerinde azalma, depresyon, beden ısısında artış, mukozalarda siyanotik tablo ve bazı hayvanlarda ise öksürük gibi klinik semptomlar olduğu tespit edildi. Oksijen verilen 2. ve 3. grup hayvanlarda oksijen uygulamasına paralel olarak tespit edilen klinik semptomların hafiflediği ve normale döndüğü belirlendi. Hematolojik parametrelerden 1. grup buzağıların % monosit değerlerinin, 2. grup buzağıların monosit sayılarının, 3. grup buzağıların ise yüzde eozinofil ve eozinofil sayıları ile RBC değerlerinde istatistiksel olarak önemli değişimler belirlendi. Solunum güçlüğü bulunan buzağılarda, venöz ve arter pH, pCO2, pO2, laktat, sO2 ve solunum sayılarında genel olarak grup içi karşılaştırmalarında istatistiksel bazı farklılıklar gözlendi. Genel olarak bakıldığında rutin tedavi uygulanan 1 grup hayvanlarda bu parametrelerde pek bir değişim görülmezken, rutin tedaviye ilave olarak oksijen tedavisi yapılan 2. ve 3. grup hayvanlarda, özellikle pCO2 seviyelerinin zamanla normale döndüğü, laktat değerlerinin azaldığı ve sO2 ile pO2 değerlerinin ise artış gösterdiği belirlendi. Oksijen uygulaması yapılan buzağıların klinik ve laboratuar bulgularındaki iyileşmenin daha belirgin olduğu tespit edildi. Oksijen uygulaması yapılan yöntemlerden intranazal kateter ile uygulamanın maske ile uygulamaya göre kan gazları üzerinde daha belirgin değişimler yaptığı ve klinik olarak daha etkili olduğu belirlendi. Sonuç olarak buzağılarda solunum sistemi hastalıklarında rutin tedaviyle birlikte oksijen tedavisi uygulanmasının arteriyel ve venöz kan gazları üzerine etkili olduğu ve solunum güçlüğü olan buzağıların klinik iyileşmesinde faydalı olduğu kanısına varıldıDoctoral Thesis Evaluation of Oxidative Stress Parameters and Serum Immunoglobulin Levels in Calves With Enzootic Pneumonia(2019) Özbek, Mustafa; Özkan, CumaliBu çalışma enzootik pnömonili buzağılarda oksidatif stres parametreleri [total oksidan seviyesi (TOS), nitrik oksit (NO), malondialdehit (MDA), sialik asit (SA), total antioksidan seviyesi (TAS), süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPx), katalaz (CAT), oksidatif stres indeksi (OSI)] ve immunglobülin [immunglobülin A (IgA), immunglobülin G (IgG), immunglobülin M (IgM)] düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla yapıldı. Bu çalışmanın hayvan materyalini Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı kliniklerine getirilen, 2-6 aylık, farklı ırk ve cinsiyetlerde, hayvan sahibinden alınan anamnez bilgileri ve yapılan klinik muayeneler neticesinde 'enzootik pnömoni' teşhisi konulan 80 adet buzağı ile kontrol grubu olarak aynı yaş grubunda, farklı ırk ve cinsiyetlere sahip, klinik muayeneleri sonucunda herhangi bir hastalığı bulunmayan 10 adet sağlıklı buzağı oluşturdu. Klinik muayeneleri yapılan bu buzağıların klinik bulguları kayıt altına alındı. Hematolojik ve biyokimyasal ölçümler amacıyla bu buzağılardan kan örnekleri elde edildi. Hematolojik parametrelerden RBC, Hct, MCV ve THR değerleri enzootik pnömonili buzağılarda kontrol grubu buzağılara göre düşük tespit edildi. Enzootik pnömonili buzağılarda Hb, WBC, MCH ve MCHC değerlerinin ise kontrol grubu buzağılara göre yüksek olduğu gözlendi. Ancak, hematolojik parametrelerdeki bu değişimler istatistiksel olarak anlamlı değildi. Biyokimyasal analizler sonucunda oksidatif stres parametrelerinden TOS, NO, MDA, SA, OSI düzeyleri enzootik pnömonili hayvanlarda kontrol grubu hayvanlara göre yüksek tespit edildi. Bu parametrelerden NO ve OSI düzeylerinde gözlenen artışlar anlamlı değilken, MDA, SA ve TOS düzeylerindeki artışların istatistiksel olarak önemli olduğu gözlendi. Çalışmada ölçümü yapılan diğer oksidatif stres parametrelerinden TAS, SOD, GPx ve CAT düzeyleri enzootik pnömonili buzağılarda, kontrol grubu buzağılara göre istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük tespit edildi. İmmunglobülinlerden IgA, IgG ve IgM seviyeleri ise istatistiksel olarak anlamlı olmasa da, enzootik pnömonili buzağılarda kontrol grubu buzağılara göre düşük tespit edildi. Sonuç olarak, enzootik pnömonili buzağılarda oksidatif stresin önemli ölçülerde geliştiği ve hastalığın oluşumunda katkısının olabileceği, hastalığın ortaya çıkmasında ise immunglobülin seviyelerindeki azalmanın önemli etkilerinin olabileceği kanısına varıldı. Ayrıca enzootik pnömonili buzağılarda oksidatif stresin ortadan kaldırılması amacıyla antioksidan uygulamalarının yapılmasının ve buzağıların bağışıklık sistemlerinin güçlendirilmesinin hastalığın oluşma riskini azaltabileceği düşünülmektedir.Doctoral Thesis Evaluation of Urinary Glycosaminoglycan (gag) Levels and Ultrasonographic Findings in Lower Urinary System Diseases (flutd) of Van Cats(2025) Altan, Yıldırım; Özkan, CumaliAltan Y, Van Kedilerinin Alt Üriner Sistem Hastalıklarında (FLUTD), İdrar Glikozaminoglikan (GAG) Düzeyleri ve Ultrasonografik Bulguların Değerlendirilmesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Veteriner İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Van 2025. Bu çalışma; FLUTD'lu Van kedilerinde, anamnez, klinik muayene, hematolojik, biyokimyasal, idrar analizleri, radyografik ve ultrasonografik muayene bulgularının belirlenmesi ve özellikle idrar GAG düzeyleri ve USG bulgularının hastalığın tanısındaki rolünün belirlenmesi amacıyla yapıldı. Çalışmanın hayvan materyalini; FLUTD ön tanısı konulan, toplam 25 adet, kontrol grubunu ise sağlıklı 10 adet Van kedisi olmak üzere toplam 35 adet Van kedisi oluşturdu. Kedilerin detaylı anamnez bilgileri ve genel klinik muayene bulguları kaydedilip değerlendirildi. Hasta grubunun %24'ünde üretral tıkanma olduğu ve bu kedilerin tümünün erkek kedi olduğu belirlendi. Bu gruptaki hayvanlarda beden ısısı, solunum ve kalp frekansının yüksek olduğu, beden ısısı ve solunum frekansındaki değişimlerin istatistiksel olarak anlamlı (p<0.05) olduğu tespit edildi. Hematolojik parametrelerden WBC, %Eo, RBC ve Hb değerlerinin yüksek ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu, diğer hematolojik parametrelerde ise istatistiksel olarak anlamlı bir farkın gözlenmediği belirlendi. Serum Alb düzeylerinin yüksek, Na, Cl ve Mg düzeylerinin ise düşük olduğu, bu artış ve azalmaların istatistiksel olarak anlamlı olduğu, diğer biyokimyasal parametrelerdeki farklılıkların istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edildi. Hayvanlarda; idrarın fiziksel, kimyasal ve mikroskobik muayeneleri ile idrar GAG düzeylerine de bakıldı. İdrar mikroskobik muayenesinde; hasta grubunun %64'ünde kristal tespit edildi. Kristal tespit edilen bu kedilerin %68.75'inde strüvit, %12.5'inde kalsiyum okzalat, %18.75'inde ise hem strüvit hem de kalsiyum okzalat kristali tespit edildi. Direkt grafik muayenede 1 kedide üretrada ve 2 kedide idrar kesesinde olmak üzere toplam 3 kedide üriner taş tespit edildi. Ultrasonografik muayenede idrar kesesinde kedilerin % 32'sinde herhangi bir patolojik bulgu tespit edilemedi. % 44'ünde idrar kesesinde kristal varlığı, % 12'sinde kan pıhtısı, % 24'ünde idrar kesesi duvarında kalınlaşma, % 12'sinde üretrada plak ve % 12'sinde idrar kesesi ve üretrada ürolit tespit edildi. Hasta grubu hayvanlarda idrar GAG değerlerinin istatistiksel olarak da önemli oranda (p<0.001) düşük olduğu belirlendi. Sonuç olarak; bu çalışmanın FLUTD hastalığı ile ilgili Van kedilerinde yapılan ilk detaylı çalışma olduğu, materyal teminindeki sıkıntılar ve yapılan gözlemler neticesinde Van kedilerinde FLUTD hastalığının daha seyrek görüldüğü, erkek ve kısır kedilerde hastalığın daha çok görüldüğü, hematolojik ve biyokimyasal parametreler ile idrar analizlerinde bazı değişimler belirlenmesine rağmen, bu parametrelerdeki değişimlerin hastalığın kesin tanısı için önemli ipuçları vermediği, özellikle ultrasonografik muayene bulgularının FLUTD hastalığının bazı etiyolojik faktörlerinin belirlenmesinde yararlı olduğu, hastalık tespit edilen hayvanlarda, idrar GAG düzeylerinde önemli düşüşler olduğu ve bu parametrenin hastalığın varlığı için önemli bir belirteç olabileceği sonucuna varıldı.Master Thesis Investigation of Serum Cathelicidin, Procalcitonin and Vitamin D Levels in Calves With Pneumonia(2022) Koçer, Mehmet; Özkan, CumaliBu çalışma pnömonili buzağılarda serum katelisidin, prokalsitonin, D vitamini ve bazı biyokimyasal parametre düzeylerindeki değişimlerin belirlenmesi ve bu parametrelerin hastalıkla olan ilişkilerinin araştırılması amacıyla yapıldı. Hayvan materyalini Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı kliniklerine getirilen ve muayene sonucunda pnömoni teşhisi konulan, farklı yaş (0-6 ay), ırk ve cinsiyete sahip 30 adet buzağı oluşturdu. Kontrol grubunu ise kliniklerimize genel muayene amaçlı getirilen ve herhangi bir hastalığı bulunmayan 10 adet buzağı oluşturdu. Hayvanların genel klinik muayeneleri yapıldı ve elde edilen bulgular değerlendirilmek üzere kaydedildi. Hematolojik ve biyokimyasal analizler için yöntemine uygun şekilde kan örnekleri alındı. Hasta grubu hayvanlarda kontrol grubu hayvanlara göre; vücut sıcaklığı ve RBC değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı derecede artış gösterdiği, bazı hematolojik (Hct, Hb, WBC, MCH ve MCHC) parametre değerlerinin yüksek, bazılarının (MCV, THR) ise düşük olduğu, ancak bu parametrelerdeki değişimlerin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edildi. Hasta grubu hayvanlarda kontrol grubu hayvanlara göre; serum katelisidin, prokalsitonin ve LDH değerlerinin istatistiksel olarak anlamlı artış gösterdiği belirlendi. D vitamini, Ca, P, Mg ve ALP değerlerinin ise daha düşük olduğu, bu değerlerden D vitamini ve P'un istatistiksel olarak önemli olduğu, diğerlerinde ise anlamlı bir farkın olmadığı tespit edildi. Sonuç olarak; bu çalışmada pnömonili buzağılarda katelisidin, PCT ve LDH düzeylerinde artış olduğu; D vitamini, Ca, Mg, P ve ALP seviyelerinde ise azalma olduğu belirlendi. Böylece pnömonili buzağılarda katelisidin, PCT, D vitamini ve LDH'de meydana gelen değişimlerin hastalıkla ilişkili olduğu ve hastalığın prognozunun belirlenmesinde yardımcı olabileceği düşünüldü. Ayrıca pnömonili buzağılarda rutin tedavilere ek olarak D vitamini, Ca, Mg ve P takviyelerinin yapılmasının hastalığın seyrinde yararlı olabileceği kanısına varıldı.Master Thesis Measurement of Kidney Dimensions by Ultrasonography and Investigation of the Incidence of Polycystic Kidney Disease in Van Cats(2024) Işık, Muhammed; Özkan, CumaliBu çalışma van kedilerinde ultrasonugrafi ile böbrek boyutlarının ölçümü ve polikistik böbrek hastalığının insidansının araştırılması amacıyla yapıldı. Çalışmanın hayvan materyalini, farklı yaş, farklı cinsiyet ve farklı göz renklerine sahip 80 adet Van kedisi oluşturdu. Hayvanların genel klinik muayeneleri yapıldıktan sonra, ultrasonografi cihazı ile sağ ve sol böbrek ölçümleri (böbrek uzunluğu, böbrek yüksekliği, böbrek genişliği, böbrek hacmi, böbrek korteks uzunluğu, böbrek medulla uzunluğu, abdominal aort ve resitive indeks) yapıldı. Elde edilen bulgular değerlendirilmek üzere kaydedildi. Kedilerde sağ ve sol böbrek USG ile muayene edilerek, polikistik böbrek hastalığı olup olmadığı araştırıldı. Farklı yaş gruplarına ait kedilerin yapılan böbrek ölçümlerinde, hem sağ hem de sol böbrekte ölçümlerin gruplar arası istatistiksel açıdan farklılıklar gösterdiği belirlendi. Bu değerlerin genelde 1. gruptan 4. gruba doğru gidildikçe artış gösterdiği ve yaşa göre böbrek boyutlarında değişiklik olduğu görüldü. Aort çapı ve böbrek resistive indeks değerlerinin ise gruplar arası karşılaştırmalarında istatistiki açıdan önemli değişimlerin olmadığı gözlendi. Ayrıca farklı yaş gruplarında cinsiyet ve göz renklerine göre yapılan ölçümlerin istatistiksel olarak farklılık göstermediği tespit edildi. Bu çalışmada Van kedilerde sağ ve sol böbrek USG ile incelenmiş, hiçbir kedide Polikistik böbrek hastalığı varlığı tespit edilmemiştir. Sonuç olarak; bu çalışmada ilk defa Van kedilerinde ultrasonografi ile polikistik böbrek hastalığının varlığı araştırıldı, çalışmaya dâhil edilen Van kedilerinde hastalığa rastlanmadığı, Van kedilerinde hastalık insidansının çok düşük olduğu belirlendi. Ayrıca bu çalışma ile Van kedilerinde, farklı yaş, cinsiyet ve göz renklerine göre ultrasonografik muayene ile normal böbrek boyutlarının ölçümü tespit edildi. Yaş gruplarına göre böbrek boyutlarının değiştiği, ancak cinsiyet ve göz renklerinin böbrek boyutlarına etkisinin olmadığı sonucuna varıldıArticle Neonatal İshali Buzağılarda Hamatolojik, Biyokimyasal ve Elektrokardiyografik Bulgular(2004) Özkan, Cumali; Akgül, YakupBu çalışmada neonatal ishalli buzağılarda klinik, hematolojik, biyokimyasal ve elektrokardiyografik bulguların belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma farklı ırk ve cinsiyette 2-60 günlük yaslarda 33 ishalli buzağı üzerinde yapıldı. Buzağılar hafif, orta ve şiddetli dehidrasyonlu olmak üzere 3 gruba ayrıldı. Tedavi öncesi ve sonrası EKG’leri alınan hayvanlardan kan örnekleri de alınarak laboratuar muayeneleri yapıldı. Hematolojik parametrelerden Hct ve Hb değerleri orta ve şiddetli dehidrasyonlu grupta TÖ önemli derecede artarken, TS azaldı. Her üç grupta TÖ biyokimyasal parametrelerden Tp, albumin, üre ve kreatinin konsantrasyonlarının arttıgı, glikoz, Na ve Cl konsantrasyonlarının azaldıgı, serum K konsantrasyonlarının ise hafif dehidrasyonlu grupta istatistiksel olarak azaldıgı, orta dehidrasyonlu grupta degismedigi, siddetli dehidrasyonlu grupta ise arttıgı saptandı. Bu parametrelerin TS normal düzeylere yaklastıgı görüldü. Hafif ve orta dehidrasyonlu gruplarda EKG bulgularında önemli bir degisim gözlenmezken, sadece serum K konsantrasyonlarının yüksek oldugu orta dehidrasyonlu bazı buzagılarda P dalgasının hafif yassılastıgı, T dalgasının ise süre ve amplitüdlerinin uzadıgı tespit edildi. Siddetli dehidrasyonlu grupta ise QRS ve T dalgalarının süre ve amplitüdlerinin uzadıgı, P dalgasının genisledigi ve/veya yassılastıgı, bazen de tamamen kayboldugu, QRS kompleksinin genisledigi, T dalgasının asırı sivrildigi, sinusal bradikardi, ventriküler ekstrasistol ve I. derece kalp blogu gibi kalp ritim bozukluklarının meydana geldiği belirlendi. Bu buzağılara yapılan sıvı-elektrolit tedavisinden sonra bu dalga degisikliklerinin düzeldiği gözlendi. Sonuç olarak; ishalli buzağılarda teshis, tedavi ve prognoza yardımcı olması nedeniyle klinik, hematolojik ve biyokimyasal bulguların, özellikle serum potasyum konsantrasyonları yüksek olan buzağılarda K+ düzeyleri ile elektrokardiyografik bulguların es zamanlı değerlendirilmesi gerektiği ve bu sonuçlara göre tedavinin yönlendirilmesinin yararlı olacağı kanısına varıldı.Article Some Hematological and Biochemical Parameter Levels in Healthy Van Cats at Different Age and Gender(2016) Kozat, Süleyman; Özkan, Cumali; Akgül, Yakup; Kaya, AbdullahAmaç: Bu çalışmada, farklı yaş ve cinsiyete sahip Van kedilerinde bazı hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin normal değerleri ve bu parametrelerde yaş ve cinsiyete bağlı meydana gelen değişimlerin ortaya konulması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada farklı yaş ve cinsiyete sahip 60 sağlıklı Van kedisi kullanıldı. Her iki cinsiyetteki kediler; yaşlarına göre kendi aralarında 3 farklı gruba ayrıldı. 6-12 aylık kediler 1. grup, 12-24 aylık kediler 2. grup, 24-yukarı aylık olan kediler ise 3. grup olarak çalışmaya alındı. Alınan kan örneklerinden; hematolojik ve biyokimyasal parametre değerleri belirlendi. Bulgular: Hematolojik parametrelerden hematokrit, hemoglobin ve platelet seviyeleri, biyokimyasal parametrelerden ise serum kreatinin seviyesi, laktat dehidrogenaz ve kreatinin kinaz-MB aktivitelerinde anlamlı farklılıklar tespit edildi.Doctoral Thesis The Effects of Nitric Oxide Donour (l-Arginine) and Nitric Oxide Synthase Inhibitors (Aminoguanidine, L-Name) in Experimentally Induced Nephrotoxicity in Rabbits.(2009) Özkan, Cumali; Akgül, YakupBu çalışmada gentamisin kullanarak oluşturulan nefrotoksisite olgularında nitrik oksit donörü (L-arginin) ile selektif ve nonselektif (AG, L-NAME) nitrik oksit sentaz inhibitörlerinin etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın materyalini her iki cinsiyetten 48 adet sağlıklı Yeni Zelanda ırkı tavşan oluşturdu. Tavşanlar 8 gruba [I. grup (Kontrol), II. grup (L-arginin), III. grup (Aminoguanidin (AG)), IV. grup (L-NG-nitro arginin metil ester (L-NAME)), V. grup (Gentamisin (GM)), VI. grup (GM+L-arginin), VII. grup (GM+AG) ve VIII. grup (GM+L-NAME)] ayrıldı. Hayvanlara nefrotoksisite oluşturmak amacıyla 10 gün süreyle (10 mg/kg dozda günde 3 defa) intramusküler gentamisin sülfat uygulandı. Ayrıca L-arginin (2gr/L), AG (1gr/L) ile L-NAME (100 mg/L) oral olarak 10 gün süreyle verildi. Deneme süresince (0., 1., 3., 5., 7., 10. ve 15. gün) hayvanların klinik muayeneleri yapılarak, hematolojik ve biyokimyasal analizler için kan ve idrar örnekleri alındı. 15. günde alınan böbrek doku kesitlerinde histopatolojik incelemeler yapıldı. Klinik olarak gentamisin verilen V., VII. ve VIII. grup hayvanlarda durgunluk, halsizlik, iştahsızlık, karın bölgesinde ağrı, kilo kaybı ve poliüri olduğu, VI. grupta ise bu semptomların daha hafif seyirli olduğu gözlendi. Hematolojik parametrelerden WBC değerleri III. ve VIII. gruplarda, Hct ve Hb değerleri V., VI. ve VIII. gruplarda, MCHC değerleri V., VII. ve VIII. gruplarda istatistiksel değişimler belirlendi. Trombosit sayılarında ise I., II. ve IV. gruplar hariç diğer gruplarda istatistiksel olarak önemli değişimler belirlendi. I., II., III. ve IV. gruplarda biyokimyasal parametrelerde önemli bir değişim belirlenmemesine rağmen, sadece serum ve idrar nitrit konsantrasyonları bakımından II. grupta artış, III. ve IV. grupta ise düşüşler belirlendi. Gentamisin verilen V., VII. ve VIII. gruplarda serum BUN ve kreatinin seviyelerinde artış, total protein, albümin ve kreatinin klirensi değerlerinde önemli düşüşler belirlendi. Ancak VI. grupta bu parametrelerde önemli bir değişim gözlenmedi. Gentamisin uygulanan tüm gruplarda (V., VI., VII. ve VIII. grup) idrar GGT, protein ve glikoz düzeylerinde artış olduğu ancak en erken değişimin idrar GGT düzeylerinde olduğu tespit edildi. Serum ve idrar nitrit konsantrasyonlarında V. ve VI. grupta artış olmasına karşın VII. ve VIII. gruplarda ise düşüş gösterdiği belirlendi. Histopatolojik bulguların en şiddetlisi VIII. grupta, en hafif olanı ise VI. grupta gözlendi. Sonuç olarak; gentamisin ilişkili nefrotoksisite olgularında nitrik oksit uyarımının yararlı, nitrik oksit inhibisyonunun ise zararlı etkilerinin olduğu, bu nedenle uzun süreli gentamisin tedavisi gereken durumlarda L-arginin verilmesinin nefrotoksisite şiddetinin azaltılmasında yararlı olacağı kanısına varıldı.Article Van Gölü Havzasında 2006 – 2008 Yılları Arasında Yabani Kuşlarda Yaralanma ve Kırık Olgularının Tedavileri(2009) Karasu, Abdullah; Durmuş, Atilla; Aslan, Logman; Adızel, Özdemir; Gençcelep, Musa; Özkan, Cumali; Akgül, YakupBu çalışma ile 2006–2008 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Cerrahi Kliniğine yaralanma ve kırık şikayeti ile getirilen yabani kuşların tedavileri ve alınan sonuçların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmanın materyalini 4 Puhu (Bubo bubo), 4 Flamingo (Phoenicopterus ruber), 4 Kaya Kartalı (Aquila chrysaetos,) 3 Kızıl Şahin (Buteo rufinus), 3 Çamurcun (Anas cerecca), 2 Kızıl Çaylak (Milvus milvus), 1 Kuzgun (Coracias garrulus), 1 Atmaca (Accipiter nisus), 1 Ötücü kuğu (Cygnus cygnus), 1 Kara Çaylak (Milvus migrans), 1 Kaya Güvercini (Columba livia), 1 İbibik (Upupa epops) olmak üzere toplam 26 yabani kuş oluşturmuştur. Kuşların klinik ve radyolojik muayeneleri sonucunda 14 olguda yara, 6 olguda açık kırık, 6 olguda ise kapalı kırık olduğu belirlenmiştir. Genel durumu kötü ve açık kırık bulunan 6 kuşa tedavi uygulanmadı. Diğer 20 kuşa yapılan tedaviler sonucunda, 16’ sının iyileştiği, 4 kuşun ise yapılan tedavilere cevap vermediği ve öldüğü belirlendi. İyileşen kuşlardan 14 tanesi doğal yaşam alanlarına geri bırakıldı. Uçma yeteneğini kaybeden ve doğal ortama bırakılamayan 2 yabani kuş ise istek üzerine hayvan severlere verildi. Çalışma sonucunda, yabani kuşlarda görülen yaralanma ve kırık olgularının başlıca nedenlerinin ateşli silahlar olduğu, kırık olgularının en çok kanatlarda şekillendiği, yabani kuşlarda yara ve kırık olgularında kuşlara ilk yardım uygulanmasının ve en kısa sürede müdahale edilmesinin tedavide başarı oranını artıracağı belirlendi. Ayrıca soyu tükenmekte olan çok sayıda yabani kuşu barındıran bölgemize, yabani kuşların tedavi ve rehabilitasyon merkezinin kurulması ve halkın bilinçlendirilmesi ile doğal hayatın korunmasına büyük katkı sağlanacağı kanaatine varıldı.