Browsing by Author "Öztürk, Mustafa K."
Now showing 1 - 3 of 3
- Results Per Page
- Sort Options
Other Parapnömonik Plevral Effüzyon ve Ampiyem: 68 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1999) Öztürk, Mustafa K.; Uzum, Kazim; Üstünbaş, Hasan Basri; Yüksel, Şaban; Çaksen, HüseyınBu çalışmada hastanemizde parapnömonik plevral effüzyon veya ampiyem tanısıyla izlenen 68 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız parapnömonik plevral effüzyon ve ampiyemde antibiyotik tedavisiyle birlikte uygulanan kapalı göğüs tüpü drenaj işleminin faydalı olup olmadığını belirlemektir. Çalışmaya alınan 68 vakadan 42'si (%61.7) erkek, 26'sı (%38.3) kız olup, erkek/kız oranı 1.6/1 idi. Vakalarımızın yaşları 2.5 ay ile 16 yıl (6.20 ± 4.20 yıl) arasında değişmekteydi. Öksürük, ateş, nefes darlığı, yan ağrısı ve terleme en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Vakalarımızın hiçbirinde altta yatan kronik bir hastalık öyküsü yoktu. Plevral sıvı 33 (%48.5) vakada sağda, 33 (%48.5) vakada solda, 2 (%2.9) vakada ise bilateraldi. Antimikrobiyal tedaviye ek olarak 68 vakanın 65'inde tanı ve/veya amacıyla torasentez yapılmıştı. Plevral sıvı vakaların 30'unda (%44.1) eksüdatif effüzyon, 25'inde (%36.7) ampiyem niteliğinde olup, 13 (%19.1) vakada ise biyokimyasal ve/veya mikrobiyolojik inceleme yapılmamış olduğundan sıvının plörezi veya ampiyem niteliğinde olup olmadığı konusunda yorum yapılamadı. En sık S.aureus olmak üzere 68 vakanın 36'sında (%52.9) etyoloji belirlenmişti. Kırk bir (%60.2) vakada (25'i ampiyemli, 16'sı plevral effüzyonlu) kapalı göğüs tüpü drenaj işlemi, ampiyemli dört vakaya ek olarak torakotomi uygulanmıştı. Hastanede yatış süresi sadece antibiyotik tedavisi alan grupta (26 vaka) 25.3 ± 19.4 gün, antibiyotik tedavisi + kapalı göğüs tüpü drenajı uygulanan grupta (41 vaka) 27.9 ± 17.2 gün idi ve iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu (p>0.05). Mortalite oranı %2.9 olup, 68 vakadan ikisi eksitus olmuştu. Ölüm nedeni vakaların birinde yaygın S.aureus sepsisine bağlıydı, diğer vakamız ise ampiyemli plevral boşluk gentamisinli serum fizyolojikle yıkanırken eksitus olmuştu. Sonuç olarak, parapnömonik plevral effüzyon veya ampiyem saptanan tüm vakalarda antimikrobiyal tedavinin yanı sıra tanı ve/veya tedavi amacıyla torasentez yapılması gerektiğini, dispne ve ortopne ile birlikte solunum yetersizliği gelişen ve mediastende itilme bulunan plevral effüzyonlu vakalarda ve ampiyemlilerde kapalı göğüs tüpü drenaj işlemi uygulamasının önemli olduğunu, göğüs tüpü drenajıyla yeterli klinik cevap alınamayan vakaların bilgisayarlı göğüs tomografisiyle yeniden değerlendirildikten sonra yeterli drenaj sağlayabilmek amacıyla gerekirse ikinci bir göğüs tüpü takılması veya torakotomi yapılmasının uygun olacağını ve antibiyotik tedavisiyle birlikte kapalı göğüs tüpü drenaj uygulamasının hastanede yatış süresi üzerinde etkili olmadığını vurgulamak isteriz.Other Septik Artritli 40 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1998) Öztürk, Mustafa K.; Yüksel, Şaban; Uzum, Kazim; Üstünbaş, Hasan Basri; Çaksen, Hüseyın; Per, HüseyinBu çalışmada hastanemizde septik artrit (SA) tanısıyla izlenen 40 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız, SA'lı vakaların yaşlara göre dağılımını belirlemek, SA'ya en çok yol açan bakterileri saptamak ve SA'da prognostik faktörleri ortaya koymaktır. Çalışmamızda 40 vakadan 22'si erkek, 18'i kız olup, erkek/kız oranı 1.2/1 idi. Vakalarımızın yaşları altı ay ile 14 yıl (8.44+4.18 yıl) arasında değişmekteydi; iki yaş ve altında üç (% 7.5), 3-5 yaş arasında yedi (% 17.5), 6-10 yaş arasında 5 (% 37.5) ve 10 yaşından büyük 15 (% 37.5) vaka vardı. Ateş (% 52.5), eklem ağrısı (% 50) ve eklem şişliği (% 45) en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Vakaların 21'inde (% 52.5) sadece artrit, 19'unda (% 47.5) ise artritle birlikte osteomiyelit vardı. Otuz dört (% 85) vakada tek, altı (% 15) vakada ise birden fazla eklemde olmak üzere, toplam 49 eklemde artrit vardı. Artrit saptanan eklemler sıklık sırasına göre diz (18), kalça (12), ayak bileği (12), dirsek (3), omuz (2), el bileği (1) ve interfalangeal eklem (1) idi. Yirmi iki (% 55) vakada eklem sıvısı kültürü pozitifti; 20 vakada S.aureus, birer vakada ise psödomonas ve S.epidermidis üretilmişti. Vakalarımızın birinde ise artrit meningokoksik menenjit sırasında ortaya çıkmıştı. Kırk vakanın 28'inde (% 70) kan, eklem sıvısı, püy veya kemik kültürlerinden birinde veya birden fazlasında çeşitli mikroorganizmalar izole edilmişti. SA ve SA + osteomiyelitli vakalarımız hastanemize getiriliş semptomları, travma ve antibiyotik kullanım öyküsü, cinsiyet, yaş, ateş, eklem tutulumunun yeri ve sayısı, anemi, lökositoz ve eklem sıvısı ve kandan izole edilen mikroorganizmalar açısından istatistiksel olarak karşılaştırıldığında, iki grup arasında bu parametreler yönünden anlamlı fark bulunmadığı saptandı (p>0.05). Ayrıca yaşla tutulan eklemin yeri ve sayısı arasında ilişki bulunmadığı; yaş, tutulan eklemin yeri ve bakteriyel patojenlerin prognoz üzerinde etkili olmadığı saptandı. Mortalite oranı % 7.5 olup, 40 vakadan üçü eksitus olmuştu. Sonuç olarak, SA'nın % 85 vakada tek eklemde ve sıklıkla diz, kalça ve ayak bileği ekleminde yerleşim gösterdiğini, % 55 vakada eklem sıvısı kültürünün pozitif bulunduğunu ve en sık izole edilen ajanın S.aureus olduğunu, ayrıca iki yaş ve altındaki çocuklarda SA oranı beklenenden düşük (% 7.5) saptandığından, klinikte ateş, pozitif travma öyküsü ve/veya anormal eklem bulgusu belirlenen bu yaş grubundaki vakaların SA yönünden dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ve hastalığın prognozu üzerinde yaş, eklem tutulumu ve bakteriyel patojenlerin etkili olmadığını vurgulamak isteriz.Article Tiroglobulin Ölçümlerinin Düşük Titrelerdeki Anti-tiroglobulinle İnterferansının Araştırılması(2019) Öztürk, Mustafa K.; Bati, Bedia; Çokluk, Erdem; Şekeroğlu, Mehmet RamazanGirişTiroglobulin (Tg), tiroid follikülü için spesifik bir marker olarak kullanılır. Ancak Tg ölçümlerinde ve dolayısıyla klinik olarak değerlendirilmesindeki en önemli zorluk tiroglobulin antikorlarının (TgAb) sebep olduğu interferanstır. Yüksek konsantrasyondaki TgAb’ların serum Tg ölçümünü interfere ettiği bilinmektedir. Buçalışmada; düsük konsantrasyonda TgAb bulunan serumların ve negatif TgAb’lu otoimmun tiroiditli hasta serumlarının Tg standartlarına ilavesinin Tg ölçümü üzerine interferansının araştırılması amaçlandı.Gereç-YöntemBu amaçla düsük ve yüksek TgAb konsantrasyonuna sahip serum havuzlarından alınan örnekler Tg standartları içerisine ilave edilerek 1/2, 1/10 ve 1/20 dilüsyonla TgAb konsantrasyonu 5, 10, 20, 40, 60, 80 ve 100 IU/ml olan numuneler hazırlandı. Aynı sulandırma işlemi TgAb negatif serum havuzları için de yapıldı veörneklerde Tg ölçümleri yapılarak geri kazanımlar (recovery) hesaplandı.BulgularTgAb pozitif numunelerdeki recovery sonuçları % 21- % 56 oranında değisirken, TgAb negatif numunelerininki % 88 - % 96 arasında bulundu.SonuçBu çalışmanın sonuçları TgAb mevcudiyetinin düsük titrelerde bile Tg ölçümlerini önemli oranda interfere ettiğini, dilüsyon oranın bu etkiyi değiştirmediğini göstermektedir. Ayrıca TgAb dışındaki diğer otoimmun antikorların Tg ölçümlerinde interferansa sebep olmadığı ya da çok az olabileceğini söyleyebiliriz.