Browsing by Author "Üner, Abdurrahman"
Now showing 1 - 17 of 17
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akut Batın Nedeniyle Opere Edilen Akut Romatizmal Ateş Olgusu(2011) Kaya, Avni; Üner, Abdurrahman; Temel, Hayrettin; Üstyol, Lokman; Sal, Ertan; Bektaş, Mehmet SelçukAkut romatizmal ateş bir çok sistemi tutan otoimmun bir bağ dokusu hastalığıdır. Streptokoksik bir üst solunum yolu enfeksiyonunu takiben 10-14 günlük sessiz bir devreden sonra ateş, halsizlik ve solukluk semptomları ile hastalık başlar. Akut romatizmal ateşte küçük eklem tutulumu nadirdir. Ondört yaşındaki erkek hasta her iki el ve ayak bileklerinde ağrı ve şişlik nedeniyle getirildi. Olgu dış merkezde ateş, karın ağrısı ve kusma şikayetleri ile akut apandisit ön tanısı ile opere edilmiş. Hastaya artrit, kardit, sedimantasyon ve C-reaktif protein yüksekliği, elektrokardiyogramda PR uzaması ve antistreptolisin O yüksekliği bulgularıyla modifiye Jones kriterlerine göre Akut romatizmal ateş tanısı kondu. Akut romatizmal ateşin akut batın tablosunda gelip majör bulgularının yanı sıra nadirde olsa küçük eklem tutulumuna olabileceğine dikkat edilmelidir.specialization-in-medicine.listelement.badge Asymmetric Dimethylarginine, Hs-CRP and NT-ProBNP Levels Evalulation in Pediatric Patients With Eisenmenger Syndrome(2012) Ebiri, Can; Üner, AbdurrahmanEisenmenger Sendromu (ES); artmış pulmoner vasküler direnç ve sistemik-pulmoner dolaşım bağlantısı aracılığıyla kanın kalbin sağından soluna şantıyla karakterize bir klinik durumdur. Tanı konulduğu anda geri dönüşümsüz olan bu hastalığın tanı ve takibinde çeşitli prognostik faktörlere ihtiyaç duyulmuştur. Kardiyovasküler hastalıkların gelişiminde rol oynayan risk faktörleri bulunan kişilerde asimetrik dimetilarjinin (ADMA) düzeyleri yüksek bulunmuştur. Son yıllarda kardiyovaskuler sistemin çesitli patolojilerinde prognostik olarak natriuretik peptidler (NT-proBNP) ve high sensitif C-reaktif protein (Hs-CRP) düzeylerinin ölçümüne dayalı araştırma çalışmaları da giderek artmaktadır.Bu tez çalışmasında yaşları 3?18 yaş arasında değişen toplam 20 Eisenmneger sendromu olan hasta ve kontrol grubu olarak herhangi bir kronik hastalığı olmadığı bilinen, fizik muayene ve laboratuvar bulguları bakımından sağlıklı 21 çocuk dahil edilerek serum asimetrik dimetilarjinin, Hs-CRP ve NT-proBNP düzeyleri incelendi.Yaş ortalama olarak hasta grubunda 9,35 ± 4,76 yıl, kontrol grubunda 9,76 ± 2,68; ADMA ortalama olarak hasta grubunda 1,94 ± 2,18 µM, kontrol grubunda 1,10 ± 0,81 µM; NT-proBNP ortalama olarak hasta grubunda 864,18 ± 3072,34 pg/ml, kontrol grubunda 26,41 ± 80,33 pg/ml; Hs-CRP ortalama olarak hasta grubunda 4,06 ± 2,27 mg/l, kontrol grubunda 3,34 ± 1,08 mg/l olarak bulundu.Hasta ve kontrol grupları arasında yaş açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). NT-proBNP değerleri hasta grupta sağlıklı kontrollere göre anlamlı yüksek bulunurken (p<0,05) ADMA ve Hs-CRP düzeyleri bakımından anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05).Bu sonuçlar literatür ışığında kronik hipoksi ile ilişkilendirilmiştir. NT-proBNP özellikle hasta grubunda anlamlı olarak yüksek bulunduğu için bu sonuç net olarak görülmekteyken ADMA ve Hs-CRP için daha fazla çalışma ve daha fazla hastaya ihtiyaç olduğu görülmüştür. Gelecekte ES'nin klinik yönetiminde ADMA, NT-proBNP ve Hs-CRP'nin mevcut stratejileri değiştirebileceği ancak bu parametrelerin tanı ve tedavi yönetimi sırasında yol gösterici olarak kullanılabilmeleri için daha çok çalışmaya ihtiyaç olduğu görülmektedir.Anahtar Kelimeler: ES, ADMA, NT-proBNP, Hs-CRPArticle Beta Talesemi Major Tanılı Çocuk Hastalarda Kardiyak Fonksiyonların Değerlendirilmesi(2018) Epçaçan, Serdar; Ece, İbrahim; Üner, Abdurrahman; Acar, Onur Çağlar; Öner, Ahmet FaikGİRİŞ ve AMAÇ: Talasemiler, globulin zincir sentezindedefektler sonucu oluşan kalıtsal hastalıklardır. Bu hastalarda,şelasyon tedavisine rağmen demir birikimi sonucu oluşankardiyak disfonksiyon önemli mortalite ve morbidite nedenidir.Kardiyak disfonksiyonun nedenleri kronik hemolitik anemiilişkili ventrikül kaslıma disfonksiyonu ve kardiyak output artışıile birlikte ventriküler dilatasyon ve demir birikimidir. Buçalışmanın amacı oral şelasyon tedavisi alan beta talasemimajör tanılı hastalarda kardiyak fonksiyonların Dopplerekokardiyografi ile incelenmesidir.YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu çalışmada, Ocak-Eylül 2014tarihleri arasında, beta talasemi major tanılı, 2-16 yaşarasında 49 hasta ve kontrol grubu olarak da aynı sayıda 49sağlıklı hasta incelendi. Tüm hastalara ayrıntılı fizik muayanesonrasında elektrokardiyografik ve ekokardiyografik incelemeuygulandı.BULGULAR: Hasta grubunun ortalama ferritin değeri1275+904 ng/ml idi. Grupların ekokardiyografik bulgularıkarşılaştırıldığında, hasta grubunda miyokardiyal performansindeksi istatistiksel olarak yüksek bulundu (p=0.017). Ekolarak, hasta grubunda sol ventrikülde tip 1 diyastolikdisfonksiyon saptanırken, sol ventrikül sistolik, sağ ventrikülsistolik ve diyastolik disfonksiyon görülmedi.TARTIŞMA ve SONUÇ: Talasemi majör tanılı hastalardabaşta kardiyovaskuler sistem olmak üzere birçok sistemdedemir birikimi toksik etki göstermektedir. Demir şelasyontedavisi ile hastalığın prognozu düzelse de yüksek morataliteve morbidite halen önemli bir problem olarak kalmaktadır.Çalışmamız beta talasemi majorlu hastalarda erken dönemdesubklinik sol ventrikül diyastolik disfonksiyonu geliştiğini, bunakarşın sağ ventrikül fonksiyonlarının ve sol ventrikül sistolikfonksiyonlarının bozulmadığını göstermektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge Carina Angle Measurements for Diagnosis of Patent Ductus Arteriozus in Newborn Infants(2012) Karaman, Serap; Üner, AbdurrahmanDuktus Arteriosus'a (PDA) yatak başında tanı konulması, özellikle hâlihazırda ekokardiyografi çekme imkânının olmadığı durumlarda önemini korumaya devam etmektedir. Bu çalışmamızın amacı; bir akciğer grafisindegörülen,sol ana bronkusun çıktığı yerde genişlemiş olan Karina Açısının (KA) muhtemel bir PDA varlığını destekleyip desteklemediğini değerlendirmekti. Klinik ve ekokardiyografik olarak PDA tanısı almış olup, hemodinamik olarak anlamlı olan ve 37 hafta altındaki 69 infantdan çalışma grubu oluşturuldu. Çalışma grubundaki 40 infant retrospektif, 20 infant prospektif olarak incelendi. Kontrol grubu 60 vakadan oluşturuldu. 69 PDA'lı ve 60'ında herhangi bir duktus bulgusu olmayan infantta, her iki ana bronş arasındaki açının karina seviyesinde ölçülmesi suretiyle sol bronkusun yerleşimi değerlendirildi.Her iki gurup karşılaştırıldığında; PDA grubunda anlamlı derecede bir Karina Açısı (KA2) genişlemesi mevcuttu, bu grupta çeyrek değer genişliği (IQR) 69-108 º, ortanca değer (median) 89º ve ortalama değer (mean) 87.26 º (± 7.01 º) iken kontrol gurubunda bu değerler sırasıyla 57-89º, 66.5º ve 67.4º (± 7.33º) idi (P < 0.001). Cut-off noktası 73.5 º olarak kabul edildiğinde, en yüksek sensitivite (%97) ve spesifite (%55) değerini ifade etmektedir. Biz, artmış olan KA değeri ile PDA'nın ortaya çıkışı arasında anlamlı ve pozitif bir ilişki tespit ettik (P< 0.01). PDA yokken olan karina açısı (KA1) çeyrek değer genişliği (IQR) 58-85 º, ortanca değer (median) 73 º ve ortalama değer (mean) 72,2 º (± 4.9 º), PDA saptandağında çeyrek değer genişliği (IQR) 69-108 º, ortanca değer (median) 89º ve ortalama değer (mean) 87.2 º (±7.01 º) , PDA kapandığında bu değerler sırasıyla 63-88º, 74.5 º ve 74.7º (± 6.4 º) idi (P< 0.001). PDA' rezolüsyonundan sonra KA'da meydana gelen değişiklikleri de inceledik. DA'nın patent durumdayken ölçülen 87.2 º (± 7 º) değeri ile karşılaştırıldığında, KA'nın 74.7 º (± 6.4 º) değerine gerilediği görüldü (P< 0.001).Biz, olası bir PDA varlığının göğüs grafisinde KA genişlemesi şeklinde ortaya çıkma ihtimalinin arttığını ortaya koyduk. Benzer şekilde, KA'nın 73.5 º'den daha dar olması %93 NPD (Negatif prediktif değer) ihtimali ile PDA tanısını ekarte etmektedir. PDA tanısının konmasında; KA değeri, güvenilir kolay ulaşılabilen ve bir araçtır.Anahtar Kelimeler: PDA, Karina açısı değeri, Prematürite, EkokardiografiArticle Çocuk Kardiyoloji Polikliniğine Göğüs Ağrısı ile Getirilen Çocukların Değerlendirmesi(2010) Çağan, Eren; Doğan, Sait Murat; Çaksen, Hüseyın; Üner, Abdurrahman; Odabaşı, Dursun; Peker, ErdalAmaç: Göğüs ağrısı, çocukluk yaş grubunda sıkgörülen bir şikayet olup, fizik ve emosyonel açıdanrahatsız edici bir semptom olabilmektedir. Göğüsağrısı çocuklarda nadiren ciddi bir kardiyakproblemi göstermekle birlikte, çocuklar ve ailelertarafından kalp ağrısı olarak algılanır ve hekimlereayırıcı tanı yönünden davetiye çıkarır. Buçalışmadaki amacımız, çocuklarda göğüs ağrısıetiyolojisinde kardiyak nedenlerin oranınıbelirlemektirGereç ve yöntem: Çalışmaya Yüzüncü YılÜniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı veHastalıkları kardiyoloji polikliniğine Nisan 1999 ileNisan 2004 tarihleri arasında göğüs ağrısı şikâyetiile başvuran toplam 63 hasta alındı..Bulgular: Çalışmamızda olguların yaşları 5 yıl ile16 yıl (ortalama 10.92±2.33 yıl) arasındadeğişmekteydi. Hastaların 39’u (%61,9) erkek, 24’ü(%38,1) kız idi. Fizik muayenede 21 (%33,3) olgudakardiyak üfürüm, 2 (%3,1) olguda S2 de çiftleşeme,1 (%1,5) olguda splenomegali, 1 (%1,5) olgudapostnazal akıntı ve 1 (%1,5) olguda pektuskarinatus tespit edildi. Teleradyografide 4 (%6,3)olguda pulmoner arter konusunda hafif belirginleşme, 1 (%1,5) olguda pulmonervaskülaritede hafif artma, 1 (%1,5) olgudakardiomegali, 1 (%1,5) olguda damla kalpgörünümü, 1 (%1,5) olguda kalbin mezokardiyakpozisyonda olduğu tespit edildi.Elektrokardiyografide 23 (%36,5 ) olguda sinüzalartimi, 1 (%1,5) olguda ise sol aks tespit edildi.Olguların hepsine ekokardiyografi yapılmıştı.Ekokardiyografi yapılan hastaların 7’sinde (%11.1)eser triküspit yetersizliği, 1’inde (%1.6) minimaltriküspit yetersizliği, 4’ünde (%6.3) hafif triküspityetersizliği, 2 (%3.2) olguda 1. derece triküspityetersizliği, 1 ( %1.6) olguda patent foremen ovaleveya çok küçük atriyal septal defekt, 3 (%4.6)olguda eser pulmoner yetersizliği, 1 ( %1.6) olgudahafif mitral valv prolopsusu, 1 (%1.6) olguda esermitral yetersizlik tespit edildi. Kırk yedi (%74.6)olguda ekokardiyografi normal olarakdeğerlendirildi. Çalışmamızda 63 olgunın sadecebirinde (ki bu hastamızda mitral valv prolopsususaptanmıştı) göğüs ağrısının kardiyak nedene bağlıolduğu tespit edildi.Sonuç: Bulgularımız çocukluk çağında göğüsağrısının olguların çoğunda kardiyak dışı nedenlerebağlı olduğunu göstermektedir. Ancak yine degöğüs ağrısıyla getirilen çocukların kesin tanıamacıyla bir pediatrik kardiyolojist tarafındandeğerlendirilmesinin mutlaka gerekli olduğunudüşünüyoruz.Article Çocukkardiyolojipolikliniğinebaşvurandownsendromlu Hastalardaekokardiyografibulguları(2015) Epçaçan, Serdar; Üner, Abdurrahman; Ece, İbrahim; Acar, Onur ÇağlarAMAÇ: Down sendromu kromozom 21'de trizomi nedeniyle meydan gelen insanlardaki en yaygın otozomal anöploidi sendromudur. Görülme sıklığı toplumlara göre 319 canlı doğumda bir ile 1000 canlı doğumda bir arasında değişmektedir. Down sendromu'nda kalpte özellikle endokardiyal yastıkçıkların anormal gelişimi nedeniyle kalp ve büyük damarların konjenital anomalileri sağlıklı topluma göre daha sık görülmektedir. Bu çalışmada Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Kardiyoloji polikliniğine müracaat eden Down sendromu tanısı almış hastalarda doğumsal kalp hastalığı sıklığını saptamak amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Bu prospektif araştırma Ağustos 2010-Eylül 2012 tarihleri arasında ileri tetkik için Çocuk Kardiyoloji polikliniğine gönderilen Down sendromu tanısı karyotip analizi ile konmuş 198 olguda yapılmıştır. Tüm hastalar ekokardiyografi ile değerlendirilmiştir. BULGULAR: Hastaların yaş aralığı 1 ay ile 13 yaş arasındadır. Down sendromu tanısı alan hastalarda doğumsal kalp hastalığı oranı %54 saptanmıştır. Doğumsal kalp hastalığı olarak %49.9 görülme oranıyla en sık atriyoventriküler septal defekt görülmüştür. Atriyoventriküler septal defekti sırasıyla atriyal septal defekt (%14.1), ventriküler septal defekt (%11.3) ve patent duktus arteriyosus (%8.5) izlemiştir. SONUÇ: Van ve çevresindeki Down sendromlu hastalarda doğumsal kalp hastalığı sıklığı ve atriyoventriküler septal defekt oranı literatürle uyumlu bulunmuşturArticle Çocuklarda İntrakraniyal Apse(2015) Arslan, Mehmet; Ece, İbrahim; Gulsen, İsmail; Demirören, Kaan; Üner, Abdurrahman; Garipardıç, Mesut; Bulut, Mehmet DenizAmaç: Bu çalışmanın amacı çocukluk çağının nadir görülen hastalıklarından biri olan intrakraniyal apselere dikkat çekmek ve alta yatan predispozan durumları irdelemekti. Yöntem: Pediatri kliniğimizde yatırılıp intrakraniyal apse tanısı konan 10 çocuk olgunun verileri retrospektif olarak elde edildi. Bulgular: Olguların yaş ortalaması 51±44 ay (4 ay-9 yıl) olup kız/erkek oranı 1/1 idi. En sık başvuru semptomu nöbet idi. İntrakraniyal apse %60 olguda parenkimal iken, %40 olguda subdural yerleşimliydi. 8 (%80) olguda predispozan faktör varlığı tespit edildi. Bunlar iki olguda menenjit, birer olguda pnömoni, Fallot tetralojisi, Fallot tetralojisi zemininde infektif endokardit, akut lenfoblastik lösemi, orbital selülit ve Brusella enfeksiyonu idi. Olguların 9'una hem medikal (antibiyoterapi), hem cerrahi tedavi, 1'ine yalnızca medikal tedavi uygulandığı ve apse sıvısından yapılan kültürlerin %40'ında Gram pozitif aerop bakteriler ürediği belirlendi. Hastaların %40'unda nörolojik sekel gelişti, ancak hiç ölüm gerçekleşmedi. Sonuç: Nöbet, baş ağrısı, kusma gibi uyarıcı semptomlar ile başvuran çocuklarda ayırıcı tanıda beyin apsesi varlığı akılda tutulmalıdır. Hızlı tanı ve uygun tedavi, nörolojik sekel ve ölüm gibi hastayı bekleyen ciddi komplikasyonları önleyecektir.Article Çocukta Adenotonsiller Hipertrofiye Bağlı Kor Pulmonale(2006) Okyay, Rezan; Kıroğlu, A. Faruk; Yuca, Köksal; Çankaya, Hakan; Üner, AbdurrahmanPediatrik havayolu tıkanıklıklarının en sık sebebi tonsillerin ve adenoidin büyümüş olmasıdır. Üst solunum yollarındaki tıkanıklık giderilmez ise çocukta obstriiktif uyku apnesî (OUA) ve buna bağlı komplikasyonlar gelişebilir.KorpulmonalevesağkalpyetmezliğiOUA'nınyaşamıtehditedebilecekkardiyovasküler komplikasyonlardır. Bu olgu sunumunda adenotonsiller hipertrofiye bağlı olarak gelişen ve cerrahi eksizyon ile tedavi edilen bir pediyatrik kor pulmonale vakasını sunmak istiyoruz.specialization-in-medicine.listelement.badge Comparison Nifedipine and Captopril Usage in Pulmonary Hypertansion Secondary To Pneumonia(2006) Demirtaş, Mehmet Maşuk; Üner, Abdurrahman; Ceylan, Abdullah; Arslan, Şükrü41. ÖZETYüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve HastalıklarıAnabilim Dalı servisinde Eylül 2003 ile Temmuz 2005 tarihleri arasında klinik veradyolojik olarak pnömoni tanısı alan çocuklarda pulmoner hipertansiyon tedavisineyönelik çalışmamızda toplam 40 vakadan oluşan hasta grubu alındı. Pnömoni ile birliktekonjenital kalp hastalığı, sistemik hipertansiyon, böbrek veya karaciğer hastalığı olanvakalar çalışmaya dahil edilmedi.Vakaların tümünde kan gazları ve pulse oksimetre ile oksijen satürasyonlarıölçüldü. Ayrıca akciğer grafisi çekilip, elektrokardiyografik ve ekokardiyografik incelemeyapıldı.Ekokardiyografik değerlendirme M mode, 2 boyutlu ekokardiyografi ve renkliDoppler, pulse ve continius wave (CW) ile yapıldı. Ekokardiografik incelemede pulmonerarter basıncı 35 mmHg'nın üzerinde olan vakalar PH olarak kabul edildi. Ekokardiyografikincelemede PH tesbit edilen vakalar iki gruba ayrıldı. Birinci gruba kaptopril 2mg/kg/günüç dozda, ikinci gruba nifedipin 0.5 mg/kg/gün 3 dozda başlandı.. PH normal sınırlaradönünceye kadar hastalara her gün ekokardiografik ile inceleme yapıldı. Tedavide,vakaların hepsine başlangıçta ampirik olarak ikili antibiyotik tedavisi başlanıp, takiptekültür sonuçlarına göre gerekli görülen vakalarda antibiyotik değişimi yapıldı. Akciğerenfeksiyonu ile birlikte kalp yetmezliği olan vakalarda digoksin uygulandı.Çalışmanın istatistiksel olarak değerlendirilmesinde SPSS (Statistical Package forSocial Sciences) programında Bağımsız İki Örnek t testi, Bağımlı İki Örnek t testi, Ki-karetesti kullanıldı.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluatıon of Serum Nt-Probnp, Troponin-I and Hs-Crp Levels in Children With Congenital Heart Dısease(2011) Ay, Metin; Üner, AbdurrahmanKonjenital kalp hastalıkları; gelişmiş tanı ve tedavi yöntemlerine rağmen, halen doğum sonrası ilk bir yıl içerisindeki ölüm nedenleri arasında önemli yer tutan bir hastalık grubudur. Bundan dolayı bu hastaların tanı ve takibinde çeşitli prognostik faktörlere ihtiyaç duyulmuştur. Son yıllarda kardiyovasküler sistemin çeşitli patolojilerinde prognostik olarak natriüretik peptidler, kardiyak troponinler ve high sensitif C-reaktif protein (Hs-CRP) düzeylerinin ölçümüne dayalı araştırma çalışmaları giderek artmaktadır.Bu tez çalışmasında yaşları 3ay?16 yaş arasında değişen toplam 66 konjenital kalp hastası ve kontrol grubu olarak herhangi bir kronik hastalığı olmadığı bilinen 38 sağlıklı çocuk dahil edilerek serum kardiyak troponin I (cTnI), Hs-CRP ve NT-proBNP düzeyleri incelendi. Çalışmaya alınan konjenital kalp hastalıklı olgulardan 16'sı siyanotik ve 50'si asiyanotik grupta değerlendirildi. Solunum sıkıntısı, siyanoz, pulmoner hipertansiyon, kardiyomegali ve kalp yetmezliği gibi şikayet ve klinik bulguları olan hastalar semptomatik grupta (n=23), herhangi bir şikayet ve klinik bulgusu olmayan hastalar asemptomatik grupta (n=43) değerlendirildi. Sadece 3 semptomatik ve 2 asemptomatik hasta digoksin tedavisi almaktaydı. Ayrıca izole olarak VSD bulunan hastalar VSD grup, izole olarak ASD bulunan hastalar ASD grup olarak ayrıldı. Çalışma sonucundaki veriler kullanılarak siyanotik grup asiyanotik grup ile, semptomatik grup asemptomatik grup ile ve VSD grup ASD grup ile istatistiksel olarak karşılaştırıldı.Yaş ortalama olarak siyanotik grupta 3,34 ± 3,43 asiyanotik grupta 2,89 ± 3,72 kontrol grubunda 4,44 ± 2,82; semptomatik grupta 2.03 ± 3.39 asemptomatik grupta 3,51 ± 3,68; VSD grubunda 3,47±3,72 ASD grubunda 2,53 ± 3,23 bulundu. NT-proBNP ortalama olarak siyanotik grupta 1535,42 ± 2887,28 asiyanotik grupta 715,60 ± 1247,84 kontrol grubunda 45,29 ± 46,11; semptomatik grupta 2016,26 ± 2572,03 asemptomatik grupta 324,94 ± 708,57; VSD grubunda 555,41 ± 1283,05 ASD grubunda 417,60 ± 561,26 bulundu. Troponin I ortalama olarak siyanotik grupta 0,04 ± 0,12 asiyanotik grupta 0,08 ± 0,14 kontrol grubunda 0,01 ± 0,04; semptomatik grupta 0,053 ± 0,111 asemptomatik grupta 0,080 ± 0,145; VSD grubunda 0,050 ± 0,079 ASD grubunda 0,061 ± 0,076 bulundu. Hs-CRP ortalama olarak siyanotik grupta 1,017 ± 0,801 asiyanotik grupta 1,458 ± 2,357 kontrol grubunda 0,32 ± 0,43; semptomatik grupta 1,84 ± 2,43 asemptomatik grupta 1,07 ± 1,84; VSD grubunda 1,08 ± 2,14 ASD grubunda 1,03 ± 0,88 bulundu. Siyanotik, asiyanotik ve kontrol grupları arasında; semptomatik ve asemptomatik gruplar arasında; VSD ve ASD grupları arasında yaş açısından anlamlı fark bulunmadı (p>0,05). NT-proBNP sırasıyla siyanotik grupta asiyanotik ve kontrol grubuna göre, asiyanotik grupta kontrol grubuna göre, semptomatik grupta asemptomatik gruba göre, hasta grupta sağlıklı kontrollere göre anlamlı yüksek bulunurken (p<0,05) VSD ile ASD grupları arasında fark yoktu (p>0,05). Troponin I sırasıyla siyanotik grup ile asiyanotik grup, semptomatik grup ile asemptomatik grup, VSD ile ASD grupları arasında anlamlı fark yok iken (p>0,05), hasta grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Hs-CRP sırasıyla siyanotik grup ile asiyanotik grup, semptomatik grup ile asemptomatik grup, VSD ile ASD grupları arasında anlamlı fark yok iken (p>0,05), hasta grupta kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05).Sonuçlar istatistiksel olarak değerlendirildiğinde özellikle hasta grupta sonuçlar sağlıklı kontrollere göre anlamlı yüksek bulunmuştur. Bu sonuç literatür ışığında hipoksi ile ilişkilendirilmiştir. NT-proBNP özellikle siyanotik ve semptomatik gruplarda anlamlı olarak yüksek bulunduğu için bu sonuç net olarak görülmekteyken Hs-CRP ve troponin I için daha fazla çalışma ve daha fazla hastaya ihtiyaç olduğu görülmüştür. Gelecekte KKH' nın klinik yönetiminde NT-proBNP, Hs-CRP ve troponinin mevcut stratejileri değiştirebileceği ancak bu parametrelerin tanı ve tedavi girişimleri sırasında yol gösterici olarak kullanılabilmeleri için de daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğu görülmektedir.Anahtar Kelimeler: Konjenital kalp hastalıkları, NT-proBNP, cTnI, Hs-CRPspecialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Ventricule Functions by Conventional and Tissue Doppler Echocardiography in Children and Adolescents With Type 1 Diabetes(2013) Acar, Onur Çağlar; Üner, AbdurrahmanTip 1 diyabet çocukluk çağının en sık rastanılan kronik hastalıklarındandır. Bu çalışmada tip 1 diyabetli çocuk ve adölesanlarda glisemik kontrolün kardiyak fonksiyonlara etkisi konvansiyonel ve doku doppler ekokardiyografi ile incelendi. HbA1c düzeyine göre diyabetik hasta grubu orta-iyi ve kötü kontrollü olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Diyabetik gruplarla yaş, cinsiyet, boy ve kilo bakımından benzer özelliklere sahip kontrol grubu oluşturuldu. 24 saatlik idrarında mikroalbuminüri saptanan diyabetik hastalar çalışmaya alınmadı. Tüm olgulara M mod, 2B, Doppler ve doku Doppler ekokardiyografi yapılarak sağ ve sol ventrikülün sistolik ve diyastolik fonksiyonları değerlendirildi. Tüm çalışma ve kontrol grubundaki hastalara pulse wave Doppler ölçümü sırasında valsalva manevrası yaptırılarak yalancı normal dolum örneği araştırıldı. Gruplar arası değerlerin araştırılmasında One Way Annova testi, gruplar arası bazal değerlerdeki farklılıkların sonuca etkisini engellemek için ?univariate covariance? analiz yapıldı. Tip 1 diyabetli gruplar ve kontrol grubu cinsiyet, yaş, boy, ağırlık bakımından benzerdi. Diyabetli gruplar arasında hastalık süresi bakımından fark saptanmadı (sırasıyla 4.4+2.5, 4.1+2.6 yıl; p>0.05). M-mod ölçümlerinde gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Mitral kapak pulse wave Doppler ölçümlerinde E akım hızı, E/A oranı kötü kontrollü grupta iyi kontrollü grup ve sağlıklı çocuk grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). A akım hızı, DZ, İVGZ, MPİ kötü kontrollü grupta diğer 2 gruba göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0.05). İVKZ ve EZ değerleri arasında 3 grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Triküspit kapak pulse wave Doppler ölçümlerinde 3 grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Mitral kapak lateral anülüs PW doku Doppler ölçümlerinde Em ve Em/Am orta-iyi kontrollü grupta kontrol grubuna göre, kötü kontrollü grupta orta-iyi kontrollü gruba göre anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Am, İVGZ ve MPİ kötü kontrollü grupta diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0.05). İVKZ ve Sm değerleri arasında 3 grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Triküspit kapak lateral anülüs pulse wave doku Doppler ölçümleride üç grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). TAPSE değerleri arasında gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı.. E/Em orta-iyi ve kötü kontrollü gruplarda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (p<0.05). E/Et bakımından gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Pulse wave Doppler sonuçlarına göre orta-iyi kontrollü grubun %13.6?sında, kötü kontrollü grubun %31?inde tip 1 diyastolik disfonksiyon saptandı. Mitral anulus doku Doppler sonuçlarına göre orta-iyi kontrollü grubun %18?inde, kötü kontrollü grubun %40.4?ünde tip 1 diyastolik disfonksiyon tespit edildi. Tip 1 diyabetin çocuk ve adölesanlarda erişkinlerde olduğu diyastolik fonksiyonlarda bozulma yaptığını saptadık. Sol ventrikül diyastolik fonksiyonlardaki bozulmanın glisemik kontrolle direkt ilişkili olduğu ve kötü metabolik kontrollü çocuklarda diyabetik kardiyomiyopatinin çok daha fazla oranda görüldüğü tespit edildi. Çocuk ve adölesan hastalarda uzun süre HbA1c?nin takibinin yapıldığı, ventrikül fonksiyonlarının belli zaman aralıklarında değerlendirildiği ve hasta sayısının fazla olduğu çalışmalara ihtiyaç vardır. Anahtar kelimeler: Tip 1 diyabetes mellitus, HbA1c, diyastolik disfonksiyon, miyokardiyal performans indeksi, TAPSEArticle Fetal Ekokardiyografi Yapılan Hastalarımızın Özellikleri ve Postnatal Ekokardiyografi ile Prenatal Tanı Doğruluğunun Araştırılması(2015) Ece, İbrahim; Ceylan, Nesrin; Demir, Nihat; Üner, Abdurrahman; Aydın, İlyas; Epçaçan, SerdarAmaç: Bu çalışmada, kliniğimizde fetal ekokardiyografi yapılan gebelerin; başvuru nedenleri, fetal ekokardiyografi ve postanal ekokardiyografi sonuçları değerlendirilmiştir. Yöntem: Çalışmaya Ocak 2013 ile Şubat 2014 arasında herhangi bir nedenle fetal ekokardiyografi yapılan 326 olgu alındı. Bulgular: En sık başvuru nedeni obstetrik USG de konjenital kalp hastalığı şüphesi idi (%30.6). Gebelerin ortalama yaşları 27.8±6.1 , ortalama gebelik haftası 26.03±5.02 idi. Fetal ekokradiyografi ile hastaların %62.3' ü normal saptandı. Ventriküler septal defekt (%12.2) en sık saptanan fetal kardiyak anomali iken ikinci sıklıkta ise %7.4 ile hidrops fetalis izlemekteydi. Postnatal ekokardiyografi 192 (%58.9) yenidoğana yapılabildi. Bu hastaların %64.1'i normal bulunurken, en sık saptanan konjenital kalp hastalığı ventriküler septal defekt (%8.3) idi. Çalışmamızda doğumsal kalp hastalığı prevelansı %37.7 olarak tespit edilmiştir. Sonuç: Doğumsal kalp hastalıklarının erken tanınması gerekli tıbbi veya cerrahi tedavi yöntemlerinin önceden belirlenmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Günümüzde doğumsal kalp hastalıklarının prenatal tanısında fetal ekokardiyografi giderek artan sıklıkta kullanılmaktadır. Fetal ekokardiyografi ile tespit edilen doğumsal kalp hastalığı varlığında gerekli tedavi, aileye gerekli danışmanlık verilebilmekte ve doğum sonrası kardiyak açıdan yapılabilecekler için önceden tedbirler alınabilmektedirspecialization-in-medicine.listelement.badge İlköğretim Çağı Çocuklarında Konjenital Kalp Hastalığı ve Masum Üfürüm Sıklığı(2004) Çakın, Caner; Üner, AbdurrahmanVan il merkezinde sosyo-ekonomik düzeyi farklı 6 ilköğretim okulunda yaşları 6- 15 arasında 3306'sı erkek, 2729'u kız, toplam 6035 öğrenci kalp üfürümleri yönünden incelendi. Aralık 2003 ve Mart 2004 tarihleri arasında okullara gidilerek yapılan tarama sonunda 243 öğrencide kalpte değişik şiddetlerde ürürüm duyuldu. Üfürüm duyulan tüm öğrenciler pediatrik kardiyolog tarafından değerlendirildi. Bu öğrencilerin ayrıntılı fizik muayeneleri, elektrokardiyografik, telekardiyografık ve ekokardiyografik incelemeleri ve kan sayımları sonucunda 27 öğrencide (%0.44) konjenital kalp hastalığı, 7 öğrencide (%0.01) romatizmal kalp hastalığı saptandı. Romatizmal kalp hastalığı saptanan olguların %57.2'sinde mitral yetersizlik (MY), %28.6'sında mitral yetersizlik (MY) ve aort yetersizliği (AY), %14.2'sinde aort yetersizliği (AY) bulundu. Konjenital kalp defekti saptanan olguların %59.25'inde tek defekt, %40.74'ünde iki defekt bulundu. Konjenital kalp defekti saptanan olguların % 7.40'ında ventriküler septal defekt (VSD), %7.40'ında patent duktus arteriyozus (PDA), %7.40'ında atriyal septal defekt (ASD), %14.80'ninde pulmoner stenoz (PS), %7.40'ında aort darlığı (AD), %48.4'ünde mitral valv prolapsusu (MVP), %37.03'ünde triküspid valv prolapsusu (TVP), %3.70'inde A-P windov, %3. 70' inde biküspid aortik valv bulundu. 209 öğrencide (%3.46) duyulan üfürüm masum üfürüm olarak değerlendirmeye alındı. Masum üfürüm olarak değerlendirilen olguların %26.79'da tek (Triküspid yetersizliği (TY) veya pulmoner yetersizliği (PY) ) ve-veya iki kapak (TY-PY) yetersizliği saptandı. Masum üfürümlerin % 48.8'i mezokardiyak odakta, %29.1 triküspid odağında, %22'si pulmoner odakta duyuldu. Masum üfürümler şiddetine göre değerlendirildiğinde %62.2 öğrencide I/VI, %37.3 öğrencide II/VI, %0.4 öğrencide III/VI şiddetinde idi. Anemiye bağlı üfürüm duyulmadı.Other Perinatal Kazanılmış Suçiçeği Enfeksiyonu: Olgu Sunumu(2000) Atas, Bulent; Arslan, Şükrü; Üner, Abdurrahman; Cesur, Yaşar; Çaksen, Hüseyın; Kırımi, ErcanBu makalede oldukça nadir rastlanan perinatal dönemde kazanılmış bir suçiçeği olgusu sunulmaktadır. Hamilelik sırasında geçirilen enfeksiyon fetüste spontan düşüklere, çeşitli anomalilerle seyreden konjenital varisella sendromuna veya sadece cilt döküntüleriyle karakterize klinik tabloya neden olabilmektedir. Bu makalede, döküntü, ateş ve emmeme şikayetleriyle getirilip, perinatal suçiçeği tanısı alan ve asiklovirle başarılı bir şekilde tedavi edilen 14 günlük bir olgu nadir görüldüğünden dolayı sunulmuştur.Other Respiratuvar Distres Sendromu ve Surfaktan Replasman Tedavisi(2000) Kırımi, Ercan; Üner, Abdurrahman; Cesur, YaşarBu çalışmada, hastanemizde respiratuvar distres sendromu (RDS) tanısıyla izlenen 48 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları incelenerek, surfaktan tedavisinin önemi üzerinde durulmuştur. Temmuz 1996 ile Mayıs 2000 tarihleri arasında Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine başvuran 48 RDS'li bebek çalışmaya dahil edilmiştir. Bunların 28'ine surfaktan replasman tedavisi uygulanırken, 21'ine uygulanamamıştır. Her iki grupta da mortalite oranı ve komplikasyonlar birbirine benzerdi (p>0.05). Çünkü surfaktan uygulanan grupta sepsis ve pnömoni oranlarımız oldukça yüksekti. Sonuç olarak RDS'li bebeklere surfaktan tedavisi uygulanmasına rağmen, bebeklerde sepsis ve pnömoni oranlarımız yüksek olduğundan dolayı mortalite oranı düşürülememiştir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Effect of Childhood Obesity on Cardiac Functions(2011) Epçaçan, Zerrin Karakuş; Üner, AbdurrahmanObezite, vücut yağ dokusunun aşırı artışı olarak tanımlanan, genetik, çevresel, metabolik ve hormonal faktörlerle oluşan, sosyal, psikolojik ve medikal komplikasyonları olabilen önemli metabolik bir bozukluktur. Çocukluk döneminde obezite gelişimi, ileriki yaşamda kardiyovasküler risk için önde gelen belirleyicidir.Bu çalışmanın amacı; obez çocuklarda kardiyak fonksiyonların, konvansiyonel ekokardiyografi, elektrokardiyografi ve treadmill testi ile değerlendirilmesidir.Çalışmaya 8-17 yaşlar arasında otuz obez hasta ve kontrol grubu olarak ta obez olmayan otuz hasta alındı. Tüm çocukların antropometrik ölçümleri alındı. Tüm çocuklara elektrokardiyografi, ekokardiyografi ve egzersiz testleri yapıldı. Elektrokardiyografik incelemede obez hastalarda P dalgası dispersiyonunun arttığı görüldü. Ekokardiyografik incelemede obez hastalarda sol ventrikül diyastol sonu çapı, sol ventrikül sistol sonu çapı, sol ventrikül arka duvar kalınlığı ve interventriküler septum çapının arttığı gözlendi. Egzersiz testinde ise efor kapasitesinin obez hastalarda belirgin şekilde azaldığı, bu hastalarda egzersize hemodinamik yanıtın bozulduğu görüldü.Obez çocuklarda kalpte yapısal ve fonksiyonel değişiklikler meydana gelebilmekte ve bu durum önemli kardiyovasküler riskler barındırmaktadır. Obezitenin erken dönemlerinde dahi elektrokardiyografide P dalgası dispersiyonu, ekokardiyografide sol ventrikül sistol ve diyastol sonu çapları, arka duvar kalınlığı, egzersiz testi ile hemodinamik ve elektrokardiyografik değişiklikler ve efor kapasitesi incelemeleri kardiyak disfonksiyon ve potansiyel aritmilerin saptanabilmesi için kullanılabilir. Kronik bir hastalık olan obezitenin özellikle çocukluk döneminde erkenden tanınması ve gerekli önlemlerin alınarak tedaviye başlanması, hem çocukluk döneminde hem de erişkin dönemde oluşabilecek komplikasyonların önlenmesi açısından önemlidir.Other Van İli Kırsalındaki Annelerin Çocuk Beslenmesindeki Alışkanlıkları ve Uygulamaları(2001) Kırımi, Ercan; Üner, Abdurrahman; Demirel, FatmaAmaç: Bu çalışma Van ili kırsalında yaşayan annelerin bebek beslenmesi konusundaki alışkanlıklarını saptamak amacıyla yapıldı. Metod: 12-24 ay arasında çocuğu olan 200 anne ile görüşüldü. Bulgular: Ailelerin sosyo ekonomik düzeyi kötüydü, annelerin %51'i hiç okula gitmemişti. Çocukların %70'i 25 persantilin altında idi. Annelerin %66'sı bebeğini 6 aya kadar emzirebilmişti. En sık sütten kesme nedeni yeni gebelik ve sütün yetersizliği idi. En sık başlanan ek gıdaların inek sütü, pirinç unu ve meyve suyu olduğu saptandı. Çocuk beslenmesinde en sık yapılan hatalar, erken ek gıda başlamak (%43), sütten erken kesmek (%47), bisküvi ve ekmek gibi tahıllı gıdaları fazla vermek (%68) ve inek sütünü fazla kullanmak (%64) şeklinde idi, Sonuç: Sonuç olarak daha sağlıklı ve iyi gelişen çocuklar için bölgede ekonomik, sosyal ve kültürel alanda ciddi ve köklü kalkınma çabalarına gereksinim olduğu kanısına varılmıştır.