Browsing by Author "İncecik, Şaban"
Now showing 1 - 2 of 2
- Results Per Page
- Sort Options
speacialist-thesis.listelement.badge The Relationship Between Serum Ischemia Modified Albumin and Score Categories in Individuals Living With Hiv(2023) Karaduman, Zekiye Hakseven; İncecik, ŞabanKronik bir hastalık olarak anılmaya başlanan Human Immunodefiency Virus (HIV) enfeksiyonu birçok sistemi etkileyerek renal, pulmoner, metabolik, kardiyovasküler hastalık (KVH) ve malignite prevalansını artırmaktadır. Bunlar içerisinde KVH morbidite ve mortaliteyi artıran önemli nedenlerden biridir. Genel topluma göre 1,5-2 kat artmış olan KVH riskini değerlendirmek önemlidir. Ancak yapılan çalışmalarda mevcut KVH risk algoritmalarının HIV ile yaşayan bireylerde KVH riskini olduğundan daha az tahmin ettiği bildirilmiştir. HIV enfeksiyonu belirgin oksidatif strese neden olarak reaktif oksijen türlerini arttırır ve antioksidan kapasiteyi azaltır. Biz çalışmamızda iskemi ve oksidatif stresle ilişkili olan serum iskemi modifiye albümin (sİMA) biyobelirtecini HIV ile yaşayan bireylerde değerlendirdik. KVH risk algoritmalarından olan Sistematik Koroner Risk Değerlendirmesi (SCORE) kategorileriyle sİMA düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki olup olmadığını araştırmayı amaçladık. Gereç yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp merkezi etik kurulundan onay alındıktan sonra 60 HIV ile yaşayan bireyle 25 tane sağlıklı gurup çalışmaya dahil edildi. Hastaların enfeksiyon polikliniğinde genel muayene ve tetkikleri yapıldı. Alınan kanlar sİMA çalışmak için -80 derecede saklandı. Saklanan kanlar daha sonra biyokimya laboratuvarında ELİSA yöntemi ile çalışıldı ve sonuçlar yazıldı. Her hastanın KVH risk oranı European Association of Preventive Cardiology (EAPC) derneğinin internet sitesinde HEARTSCORE sistemi ile hesaplandı ve yazıldı. Bulgular: Kontrol ve vaka grubu arasında hastaların yaş, cinsiyet dağılımı, bel çevresi, BKI değeri, sigara kullanımı ve sistolik kan basıncı anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir. Vaka grubunda HDL değeri kontrol grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. Vaka grubunda TG değeri kontrol grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Vaka grubunda IMA>3000 oranı ve IMA değeri kontrol grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. IMA>3000 grubunda, IMA<3000 grubuna göre HDL değeri anlamlı (p<0.05) olarak daha düşükken, TG değeri ise anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. IMA>3000 grubunda orta-yüksek SCORE risk oranı IMA<3000 grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. IMA>3000 grubunda vaka grubu orta-yüksek SCORE risk oranı IMA<3000 grubundan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti Kontrol grubunda ise IMA>3000 ve IMA<3000 olanlar arasında SCORE risk oranı anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir. SCORE risk orta-yüksek olan grupta CD4 değeri SCORE risk düşük olan gruptan anlamlı (p<0.05) olarak daha düşüktü. IMA ile HEARTSCORE risk oranları arasında anlamlı (r=0.387/ p=0.000) pozitif korelasyon gözlenmiştir. Tartışma ve sonuç: Çalışmamız, tespit edebildiğimiz kadarıyla, HIV ile yaşayan bireylerde serum İMA düzeylerinin değerlendirildiği ilk çalışmadır. HIV ile yaşayan bireylerde, 10 yıllık ölümcül veya ölümcül olmayan, SCORE algoritmasında ölçülen düşük ve orta-yüksek KVH risk kategorileriyle sİMA düzeyleri arasında anlamlı bir korelasyon tespit ettik. Ayrıca çalışma ve kontrol grubunun SCORE kategorileri benzer ağırlıkta olmasına rağmen, HIV ile yaşayan bireylerdeki genel sİMA düzeylerini de kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek saptadık. Çeşitli hastalıklarda, farklı parametrelerle anlamlı ilişkisi saptanmış olan sİMA molekülüyle yapılan çalışma sonuçları bize, bu molekülün kontrolsüz HIV enfeksiyonu, tedavi uyumsuz hastalar, akut veya kronik dönemlerle ilgili gelecekte yapılabilecek çalışmalarda, ek bilgiler sağlayabileceğini düşündürmektedir. Çalışmamızda SCORE risk kategorileriyle serum İMA değerleri arasındaki anlamlı ilişkiyi, kontrol grubunda saptayamamamıza rağmen HIV ile yaşayan bireylerde bulduk. Özellikle KVH riski yüksek olan bu grupta mevcut KVH risk tahmin algoritmalarına ek olarak, sİMA'nın biyobelirteç olarak kullanımının ne düzeyde değerli olabileceği, gelecekteki çok merkezli ve daha çok sayıda olgu içeren çalışmalarla incelenmesi, bu molekülün önemi konusunda daha fazla bilgi sağlayacaktır. Genel toplum için uyarlanan KVH risk algoritmalarının bu popülasyonda KVH riskini olduğundan daha az düzeyde tahmin ettiği ve bu algoritmaların 40 yaş altında kullanımının uygun olmadığı göz önüne alındığında KVH doğru risk tahmininde fayda sağlayabilecek biyobelirteçlerin önemi daha da artmaktadır.speacialist-thesis.listelement.badge Use of Soluble Urokinase Plasminogen Activator and Thiol Disulfide Hemoastasis Levels in the Follow-Up of Brucellosis Patients(2023) Atay, Hüsameddin; İncecik, ŞabanGiriş ve Amaç: Bruselloz dünya çapında mevcut olan sistemik bir zoonotik hastalıktır. Hastalık, sığır, koyun, keçi, deve gibi hayvanlardan elde edilen gıdaların tüketilmesi ile insanları enfekte eden bir zoonozdur. Bakterinin önde gelen virülans faktörleri arasında fagolizozomların birleşmesini, miyeloperoksidaz salınımını ve TNF (Tümör Nekroz Faktör) salınımını engelleyen adenin ve guanin monofosfat sistemleri gösterilebilir. Süperoksit dismutaz enzimi, reaktif oksijen ara maddelerinin detoksifikasyonunu sağlar. Hastalığın takibinde ise akut faz reaktanlarından C-reaktif Protein (CRP), prokalsitonin gibi belirteçler kullanılmaktadır. SuPAR düzeyi enflamatuvar ve enfeksiyöz hastalıklarda artar. Tiyol-disülfid dengesi oksidatif stresten korunma, apoptozis, sinyal iletimi ve enzimatik aktivitelerin düzenlenmesi ve hücresel haberleşme mekanizmalarında önemli rol oynar ve bu dengedeki bozuklukların birçok kronik enflamatuvar ve dejeneratif hastalığın patogenezinde rol aldığı düşünülmektedir. Bu çalışmada amacımız kategorilere ayrılmış bruselloz hastalarında suPAR, total tiyol ve native tiyol düzeylerini tespit etmek ve prokalsitonin ve CRP gibi belirteçler ile karşılaştırıp; morbidite tayinini ve diagnostik önemlerini araştırmaktır. Ayrıca takip, tedavi ve hastalığın prognozu hakkında öngörüye sahip olmayı amaçlamaktayız. Gereç ve yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp merkezi etik kurulundan onay alındıktan sonra, servis veya poliklinikte takip edilen çalışma kriterlerimize uyan, brusella tanısı konan 58 hasta ve 30 tane sağlıklı grup çalışmaya dahil edilmiştir. Alınan kanlar suPAR, total tiyol ve native tiyol çalışmak üzere -80 derecede saklandı. Saklanan kanlar daha sonra biyokimya laboratuvarında ELİSA yöntemi ile çalışıldı ve sonuçlar not edildi. Bulgular: Vaka ve kontrol grubu'nun lenfosit, platelet, monosit, immünglobülin A ve prokalsitonin değerleri anlamlı (p>0.05) farklılık göstermemiştir. Vaka grubunda suPAR, total tiyol, native tiyol değeri kontrol grubundan (p<0.05) anlamlı olarak daha düşüktü. Ayrıca vaka grubunda beyaz küre, nötrofil ve hemoglobin değeri kontrol grubundan (p<0.05) anlamlı olarak daha düşüktü. Vaka grubunda C-Reaktif protein (CRP), sedimentasyon, ferritin, Alanin Aminotrasferaz (ALT) ve Aspartat Aminotransferaz (AST) değeri kontrol grubundan (p<0.05) anlamlı olarak daha yüksekti. Kan kültürü üremesi olan grupta prokalsitonin değeri kan kültürü üremesi olmayan gruptan anlamlı (p<0.05) olarak daha yüksekti. Akut ve subakut grubunda CRP, ALT, AST değerleri kronik grubundan anlamlı (p< 0.05) olarak daha yüksekti. Tartışma ve Sonuç: Çalışmamızda bruselloz hastalarında; vaka-kontrol grupları, klinik alt gruplar ve kültür pozitif-kültür negatif gruplar arasında suPAR, total tiyol ve native tiyol değerleri karşılaştırılmıştır. Literatür çalışmalarına benzer şekilde bizim yapmış olduğumuz çalışmada; total tiyol seviyeleri vaka grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde azalmıştır (p=0,001). Benzer şekilde native tiyol seviyeleri de vaka grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde azalmıştır (p=0,026). Bu sonuca göre; brusella hastalarında tiyol disülfid homeostazı parametrelerinin serumda seviyelerinin düştüğü ve hastaların tanısında ve hasta izleminde serumda total tiyol ve native tiyol değerinin ölçülmesinin yararlı olacağını söyleyebiliriz. Alt grup analizlerine baktığımızda; akut, subakut ve kronik gruplarda total tiyol ve native tiyol seviyeleri arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Ayrıca kültür pozitif ve negatif gruplar kıyaslandığında da gruplarda total tiyol ve native tiyol seviyeleri arasında anlamlı farklılık saptanmadı. Kültür üremesi olan ve olmayan alt gruplarda bu moleküllerin tanı ve takip açısından olası değerlerini belirlemek açısından total tiyol ve native tiyol'le yapılabilecek daha geniş çaplı çalışmalara gereksinim vardır. Çalışmamızda literatürdeki birçok çalışmanın aksine suPAR düzeyleri vaka grubunda kontrol grubuna göre anlamlı bir şekilde düşük olduğu saptanmıştır (p <0,001). Akut, subakut ve kronik klinik formlar arasında anlamlı bir fark izlenmedi (p=0,291). Alt grup analizinde de benzer şekilde, kültür üremesi olan ve olmayan grup arasında anlamlı bir fark izlenmemiştir (p=0,247). Kültür üremesi olan ve olmayan grupta ve klinik formlar arasında suPAR'ın klinik tanı ve takipteki değerini saptamak açısından, olası daha yüksek sayıda hasta, kontrol grubu ile yapılabilecek ve daha geniş çaplı çalışmalara gereksinim vardır.