Browsing by Author "Şahin, Güler"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Other Bir Olgu Nedeniyle Antikolinerjik Sendrom(1999) Onbaşı, Töre Kevser; Şahin, Güler; Onbaşı, Okan; Üstün, Yusuf; Şahin, İdris; İnan, KadriyeAntikolinerjik sendrom, bazı göz damlaları, uyku ilaçları, antidepresanlar, antiemetikler, antihistaminikler, kas gevşetici ilaçlar, antipsikotikler, karbamezepin gibi antikonvülzanlar, benztropin ve triheksifenidil gibi antiparkinson ilaçların fazla dozda kullanımının yanı sıra hyoscyamus niger gibi bazı otların yenilmesiyle de oluşabilir. Antikolinerjik sendrom, asetilkolinin santral ve periferik etkilerinin blokajı sonucu oluşur: Psikoz, delirium, nöbet, yüzde kızarıklık, müköz membranlarda ve ciltte kuruluk, hiperpireksi, taşikardi, azalmış gastrointestinal motilite, dilate pupiller ve üriner retansiyonla karakterizedir. Antidotu fizostigmindir. Bu yazıda Tip II diyabetli bir hastanın kan şekerini düşüreceği ümidiyle yemiş olduğu \"Hireberg Otu\"nun (Hyoscyamus Niger) hastada yaptığı klinik tablo sunulmuştur.Article Fetal Cinsiyet ve Maternal Obesitenin Preeklampsi ile İlişkisi(2003) Şahin, Güler; Zeteroğlu, Şahin; Üstün, Engin Yaprak; Üstün, Yusuf; Kamacı, MansurAMAÇ: Çalışmanın amacı fetal cinsiyet ve maternal obesitenin preeklampsinin gelişiminde rolünü tespit etmek. Normal ve preeklamptik gebelerde fetal cinsiyet oranı ve vücut kütle indeksinde farklılık olup olmadığını araştırmak. MATERYAL ve METOD: Prospektif çalışma düzeni içinde bir yıllık sürede normal komplikasyonsuz her 10 gebelikten biri (n=59) ve tüm preeklamptik gebeler (n=42) çalışmaya dahil edildi. Yaş, vücut kütle indeksi, gravide, parite, tahmini gebelik yaşı, doğum şekli, yenidoğan ağırlığı, cinsiyeti kaydedildi. BULGULAR: Gruplar arasında yaş, gravide ve parite açısından farklılık saptanmadı. Vücut kütle indeksi preeklamptik grupta istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha yüksekti (p=0.001). Bebek cinsiyetinin preeklamptik ve normal gebelerde farklılık göstermediği tespit edildi. SONUÇ: Maternal obesitenin preeklampsi fizyopatolojisinde rolü olması muhtemeldir. Fetal cinsiyetin ise preeklampsi patogenezinde önemli bir rolü yok gibi gözükmektedir.Article Fetüsü Sezaryenle Doğurtulan Maternal Ölüme Neden Olan Serebral İnfarkt Olgusu(2004) Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Yiğit, Altınok Filiz; Harman, Mustafa; Şahin, Güler21 yaşında, G.2, P.O, A. 1, Y.O ve 35 haftalık gebe olarak şiddetli baş ağrısı ve anlamsız konuşma yakınması ve intrakranial kitle ön tanısı ile Beyin Cerrahi kliniğine yatırılan Bilgisayarlı Beyin Tomografisi (BBT)'nde sol parietalde 3x2cm.lik akut infarkt alanının, ertesi gün yapılan Magnetik Rezonans Görüntüleme (MRG)'sinde ise sol parietotemporooksipital lopta infarkt sabitlendiğinden medikal tedavi için Nöroloji kliniğine taburcu edildiği ve obstetrik muayene ve ultrasongrafısinde 35 haftalık ınakad prezentasyonlu canlı gebeliği saptanan olgunun, izlemi sırasında pulmoner arrest olması üzerine mekanik ventilasyon için Yoğun bakım ünitesine yatırıldı. Obstetrik rekonsültasyon sonrası sezaryen yapılarak makadi prezentasyonlu 1640 gram ağırlıklı I -5.dakika Apgar skoru 7-9 olan canlı erkek çocuk duğurtuldu. Postoperatuvar 2. gün kardiyak arrest gelişen olgu resusitasyon girişimlerine rağmen exitus önlenemedi. MRI, serebral infarkt tanısında ilk tercih edilen görüntüleme yöntemi olmalı ayrıca anjiyografı yardımıyla trombolitik tedavi seçeneğinin de bundan sonraki akut serebral infarktlı olguların medikal tedavisinde yer alması düşünülmektedir.Article Gebelik Sırasında Saptanan Adneksiyal Kitle Olgularında Maternal ve Fetal Sonuçlar(2003) Şahin, Güler; Şengül, Muzaffer; Göktolga, Ümit; Kamacı, Mansur; Zeteroğlu, ŞahinAMAÇ: Gebelik kontrolleri sırasında adneksiyel kitle tespit edilerek takip ve tedavi edilen olgularda maternal ve fetal sonuçların değerlendirilmesi amaçlandı. MATERYAL ve METOD: Aralık 1994 ile Temmuz 2002 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde gebelik takipleri sırasında adneksiyal kitle tanısı konulan 19 hasta oran, gebelik haftası, ultrasonografi bulguları, biyokimyasal parametreler, tanı, uygulanan tedavi ile takipleri sonucunda gebelik prognozu açısından değerlendirildi. BULGULAR: Gebelik sırasında adneksiyal kitle tespit edilen 19 olgunun bu dönemde takip edilen gebelere oranı % 0.39 (19/4803) olarak tespit edildi. Olguların yaş ortalaması 29.41±6.24, gebelik haftası ortalaması 23.11±13.75 olarak saptandı. Kitlelerin çapları 5 ile 12 cm arasında olup 12 olguda 6 cm'den büyük kitle tespit edildi. Basit kist özelliğinde ultrasonografik bulguları olan 6 (% 31.58) olguda spontan takip sonrasında gerileme izlenirken, 13 (% 68.42) olgu operasyona alındı. 8 (% 42.11) olguda basit kist, 4 (% 21.05) olguda seröz papiller kist adenom, 3 (% 15.79) olguda matür kistik teratom, 2 (% 10.53) olguda myoma uteri, 1 (% 5.26) olguda pelvik kist hidatik ve 1 (% 5.26) olguda heterotopik gebelik saptandı. Heterotopik gebelik olgusuna 1. trimestirde laparoskopik salpenjektomi yapıldı ve takip sırasında 14. haftada ölü fetus saptanarak gebelik sonlandırıldı. Diğer olgularda fetal kayıp gözlenmedi. 8 cm boyutunda kitle ve akut batın semptomları nedeniyle 2. trimestirde laparotomi yapılan 1 olguda 34. haftada erken doğum eylemi gelişti. 5 olgu sezeryan, 14 olgu ise normal vajinal yolla doğum yaptı. SONUÇ: Altı cm'den küçük komplike olmayan kistlerin spontan olarak gerilediği görüldü. Adneksiyal kitle tanısı alan 2 olguda ise myoma uteri saptandı. Solid karakterdeki kitlelerin myom ile ayrımı konusunda dikkat edilmelidir. Adneksiyal kitlelerde malignite ihtimali göz önünde bulundurulmak koşulu ile gebeliği komplike etmediği sürece terme kadar beklenebilmektedir.Article Gebelikte Demir Preparatı Kullanma Durumunu Etkileyen Faktörler(2004) Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Şahin, Güler; Tümerdem, NazmiAmaç: Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne başvuran gebeler arasında demir (Fe) preparatı kullanım sıklığını ve bu durumu etkileyen faktörleri saptamak. Materyal ve Metot: Tanımlayıcı olarak planlanan bu araştırma, 2002 Temmuz- Ekim aylarıda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’ne doğum amacıyla başvuran 154 kadın, geriye dönük olarak gebelik süresince Fe preparatı kullanma durumu ve sosyodemografik özellikleri sorgulanarak yapıldı. Elde edilen veriler SPSS 9.05 paket programında değerlendirildi. İstatistiksel analizler sırasında c2, ANOVA, Kruskal-Wallis, t-testi ve Mann Whitney-U testleri kullanıldı. Sonuçlar: Yaş ortalamasının 27.8±5.2 oldu¤u çalışma sonucunda kadınların %72.1’inin gebelik süresince Fe preparatı kullandığı, ancak Fe kullanma süresinin 3.0±1.8 ay olduğu görülmüştür. Fe kullananların oranı okur-yazar olmayan grupta %51.1, yüksekokul mezunlarında %95.8 (c2=23.411, p<0.001), antenatal bakım alanlarda %87.7, almayanlarda %33.3 olarak saptanmış (c2=43.234, p<0.001) ve gruplar arasındaki farklılık istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur. Bu arada Fe kullanan gebelerin yaş ortalamasının (27.0±4.8), kullanmayanlardan (29.8±5.8) anlamlı derecede düşük olduğu (p=0.002) ve kullananları n doğum sayısının (2.8±1.7) kullanmayanlardan (3.9±2.2) anlamlı derecede az olduğu saptanmıştır. (p=0.001). Bunun yanı sıra, yüksekokul mezunlarında Fe kullanma süresinin (4.2±1.5 ay), okur-yazar olmayanlardan (2.2±1.3 ay) ve ilkokul mezunlarından (2.6±2.1 ay) anlamlı derecede uzun olduğu görülmüştür. (F=6.358, p=0.001). Tartışma: Araştırma sonucunda genç, yükseköğrenim düzeyine sahip, antenatal bakım alan kadınların daha sıklıkla ve daha yüksek oranda Fe kullandığı, ana sağlığı hizmetlerinin geliştirilmesi ve gebelik sırasında eğitim verilmesi ile bu konuda önemli ilerlemeler sağlanacağı görülmüştür.specialization-in-medicine.listelement.badge Kontraseptif Yöntemlerden Ciltaltı İmplantın Etkinliği ve Hasta Uyumu(2005) Yıldızbaş, Beyhan; Şahin, GülerAMAÇ: Bu çalışmada İmplanon kullanımının ilk altı ayında görülen menstrüel venonmenstrüel yan etkiler, kan basıncı, BMI, biyokimyasal, hematolojik, hemostatik vehormonal, ultrasonografik olarak endometrium kalınlığı, over folikül sayısı ve maksimumfolikül çapı gibi parametrelerdeki değişiklikleri saptamak amaçlanmıştır.GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma Nisan 2004 ve Mayıs 2005 tarihleri arasındaVan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve DoğumPolikliniğinde gerçekleştirildi. Çalışmaya kontraseptif yöntem olarak subdermal implantıtercih eden ve ekteki araştırma kriterlerine uyan 41 bayan dahil edildi. Subdermal implantadetin 1-5. günleri arasında uygulandı. Uygulamadan önceki bazal ve altıncı aydakibulgular olgu formuna kaydedildi ve sonuçların istatistikse karşılaştırmalıdeğerlendirilmeleri SPSS paket programı ile Paried-Samples T Testi kullanılarak yapıldı.BULGULAR: Çalışmaya katılan 41 olguda ortalama yaş 29.32±4.80, ortalamagravida 3.66±2.45, ortalama parite 3.02±1.94 ve ortalama yaşayan çocuk sayısı 2.95±1.86idi. Uygulama yapılan kadınların %85.4'ü sigara içmiyordu ve hiçbiri alkol kullanmıyordu.Kadınların %48.80'i uygulama öncesinde herhangi bir kontrasepsiyon yöntemikullanmazken; %17.10'u oral kontraseptif, %17.10'u RİA, %14.60'ı prezervatif, %2.40'ıenjektabl yöntemler ile korunmaktaydı. Kadınların %80.5'i bu yöntemi daha güvenilirolduğunu öğrenmiş oldukları için tercih etmişti ve uygulamanın altıncı ayında yapılankontrllerimizde hiç birinde gebelik tesbit edilmedi. Baş dönmesi ve bulantı şikayetlerinde,uygulamanın altıncı ayındaki artış istatistiksel olarak anlamlıydı. Ayrıca uygulamanınaltıncı ayında hastaların %17.10'undaki duygu durum değişiklikleri istatistiksel olarakanlamlı bulundu. Kadınların yüz ve sırttında daha belirgin olmak üzere %26.80'inde akneşikayeti ortaya çıktı ve bu oran istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Çalışmanın altıncı ayında, 90 günlük referans periyot esas alındığında, hastaların%7.30'unun adetleri düzenli iken; %34.10'unda amenore, %4.90'ında enderKanama/Lekelenme, %7.30'unda sık kanama, %17.10'unda düzensiz kanama ve%29.30'unda uzamış Kanama/Lekelenme şikayetleri vardı. Uygulamanın altıncı ayında%41.50'den %2.40'a düşen dismenore şikayeti istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Uygulamanın altıncı ayında %12.20 oranında izlenen mastalji şikayeti istatistiksel olarakanlamlıydı.Çalışmaya dahil edilen tüm olguların uygulama öncesi ve altıncı aydakihematolojik, hemostatik, biyokimyasal ve hormonal parametreleri test edildi. Hemostatikparametrelerden protein C düzeyinin ortalama değerlerde olmasına karşın istatistikselolarak anlamlı farklılık saptandı. Hormonal parametrelerden östradiol düzeyindeuygulamanın altıncı ayında ortaya çıkan azalma istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Çalışmanın sonunda total kolesterol düzeyindeki azalış istatistiksel olarak anlamlıyken;HDL, LDL, VLDL ve trigliserid düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı fark tespitedilmedi. Altıncı ayda AKŞ düzeyindeki artış istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Ultrasonografi overlerdeki maksimum folikül çapı ve folikül sayısı ileendometrium kalınlığında altıncı aydaki artış istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.Uygulamanın altıncı ayından sonraki dönemde 41 hastadan 8'i (%19,5) implantıçıkarttırmak için başvurdu. Sekiz hastanın altısında (%75) implantı çıkarttırma nedenidüzensiz kanama; birinde (%12,5) antidepresan ilaç tedavisini gerektirecek düzeydedepresif şikayetlerin ortaya çıkması ve birinde ise kilo alma idi.SONUÇ: İmplanon, gebeliği önleyici etkisinin yüksek değerlerde ve yan etkilerininaz olması nedeni ile iyi bir alternatif kontrasepsiyon yöntemi olmakla birlikte; kullanımısırasında ortaya çıkan adet düzensizliği yakınması bölge kadınları tarafından yöntemin ensık terk edilme sebebi olarak karşımıza çıkmıştıOther Polikistik Over Sendromlu Olgularda Ovarian Morfoloji ile Hormonal Değerler(2000) Şahin, Güler; Harman, Mustafa; Gül, Abdulaziz; Zeteroğlu, ŞahinAmaç: Polikistik over sendromlu olgularda klinik, endokrinolojik, ultrasonografik bulgular ile Ferriman Gallway skorlarının herhangi bir jinekolojik yakınması olmayan kontrol grubu ile karşılaştırılması amaçlandı. Materyel ve Metod: Kasım 97 - Eylül 98 tarihleri arasında Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine başvuran klinik ve/veya endokrinolojik olarak Polikistik Over Sendromu ön tanısı konulan ve ultrasonografide polikistik over saptanan 112 hasta çalışma grubu olarak, herhangi bir obstetrik veya jinekolojik yakınması olmayan 91 hasta kontrol grubu olarak seçildi. Tüm hastalardan erken folliküler dönemde Follikül stimulan hormon, Luteinizan hormon, estradiol, Prolaktin, Dehidro-epiandrosteron sülfat, Testesteron ve seks hormon binding globulin çalışıldı. Hastalara erken folliküler dönemde ultrasonografi yapılarak over hacmi, alanı, çevresi ve kist sayıları değerlendirildi. Tüm inceleme ve ölçümler aynı uygulayıcı tarafından Toshiba SSA 270A Ultrasonografi cihazı ile gerçekleştirildi. Bulgular: Polikistik over sendromlu grupta Follikül stimulan hormon, Luteinizan hormon, Luteinizan hormon/Folikül stimülan hormon oranı, estradiol, prolaktin, testesteron ve dehidroepiandrosteron sülfat kontrol grubuna göre daha yüksek olarak saptanırken Seks hormon binding globulin daha düşük bulundu. Ferriman Gallway skor ortalamasının Polikistik over sendromu grubunda 17.13±0.86, kontrol grubunda 2.98±0.19 olduğu görüldü. Sonuç: Polikistik over Sendromu tanısı klinik ve endokrinolojik karekteristiklerinin heterojen olması nedeniyle üzerinde çok tartışılan bir konudur. Tanı kriterleri üzerinde bir konsensus olmamasına rağmen klinik ile beraber büyümüş overlerde polikistik görünüm, lüteinizan hormon/follikül stimulan hormon oranının artması halen geçerli kriterler olarak gözükmektedir.Article Preeklamptik ve Normal Gebelerde Ferritin Düzeyinin Karşılaştırılması(2004) Üstün, Yusuf; Üstün, Engin Yaprak; Zeteroğlu, Şahin; Kamacı, Mansur; Şahin, Güler; Güvercinci, MehmetAmaç: Çalışmanın amacı, preeklamptik ve normal gebelerin kanındaki enzimatik olmayan endojen antioksidan düzeyinin (ferritin) incelenmesidir. Yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Servisinde yatırılarak takip ve tedavisi yapılan 83 preeklampsi olgusu ile sistemik hastalığı olmayan 30 kontrol olgusu çalışmaya dahil edildi. Çalışma grubunu oluşturan hastalardan hiçbiri gebelik süresince düzenli kontrole gelmemiş ve demir desteği almamıştı. Kontrol grubu gebeler de düzenli demir desteği almayan hastalardan seçildi. Çalışmaya dahil edilen olguların hemoglobin, hematokrit ve ferritin düzeyleri ölçüldü. Serum ferritin düzeyi Bio DPC firmasına (Los Angeles/USA) ait kitlerle (L2KFE2) IMMULITE 2000 cihazında Immunometric metoduyla değerlendirildi. Bulgular: Olguların hemoglobin ve hematokrit değerleri incelendiğinde her iki grubun benzer olduğu görüldü. Olguların ferritin değerlerine bakıldığında kontrol grubunda 11.5 (1-45.6) ng/ml, hasta grubunda 80 (12.5-1039) ng/ml idi ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p=0.001). Sonuç: Çalışmamız, preeklamptik gebelerde serum ferritin düzeyinin normal gebelere oranla anlamlı derecede yüksek olduğunu göstermiştir.Article Sezaryen Profilaksisinde Piperasilin ile Sefazolin Karşılaştırılması(2003) Şahin, Güler; Zeteroğlu, Şahin; Güvercinci, Mehmet; Kamacı, Mansur; Deveci, AydınAmaç: Sezaryen operasyonunun profılaksisinde sefazolin ile piperasilin etkinliğinin karşılaştırılması. ça ılışmanın Yapıldığı Yer: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği, Van, Türkiye. materyal ve Metod: Sezaryen ile doğum yapan 398 hasta çalışmaya alındı. Hastalar rasgele iki gruba ayrıldı. Birinci gruba (n:193) profilaksi olarak operasyondan 30 dakika önce ve bunu takiben 6 saat arayla toplam üç doz intravenöz l gram sefazolin uygulandı. İkinci gruba (n:205) aynı şekilde 2 gr piperasilin uygulandı. Hastalar febril morbidite, yara yeri infeksiyonu, endometrit, idrar yolu infeksiyonu ve akciğer infeksiyonu yönünden değerlendirildi. bulgular: Sefazolin alan grupta klinik olarak 14 (%7.25) hastaya endometrit tanısı konulurken, piperasilin alan grupta 25 (%12.20) endometrit tanısı konuldu (p<0.05). Sefazolin alan grupta febril morbidite oranı %13.47 saptanırken, piperasilin alan grupta %19.02 olarak saptandı (p<0.05). Sefazolin alan grupta 2 hastaya klinik olarak idrar yolu infeksiyonu tanısı konulurken, piperasilin alan grupta hastaların 5'inde idrar yolu infeksiyonu tanısı konuldu (p<0.05). Yara infeksiyonu ve akciğer infeksiyonu açısından iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Sefazolin profılaksisinin sezaryen operasyonlarında piperasiline göre daha etkili olduğu çalışmada gösterilmektedir. Bundan dolayı sezaryen profılaksisinde sefazolinin kullanılmasının daha uygun olacağı kanısına varıldı.Other Tubal Sterilizasyon Olgularının Değerlendirilmesi(2002) Şahin, Güler; Kamacı, Mansur; Güvercinci, Mehmet; Şengül, Muzaffer; Kahramanoğlu, İhsan; Zeteroğlu, ŞahinAMAÇ: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum kliniğinde yapılan tubal sterilizasyon olgularının değerlendirilmesi amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM: 14 Aralık 1994- 31 Temmuz 2001 tarihleri arasında tubal sterilizasyon yapılan olguların retrospektif olarak yaş, gebelik, parite ve yaşayan çocuk sayısı, sterilizasyon tipi, operasyon tekniği ve komplikasyonları değerlendirildi. Ana operasyona ek olarak yapılan, postpartum dönemde ve poliklinikten tüp ligasyonu amacıyla yatırılan hastalar karşılaştırıldı. BULGULAR: Toplam 630 tubal sterilizasyon yapılmış olup olguların ortalama yaşı 34.42±6.44, ortalama gebelik sayısı 6.81±2.93, parite 5.21±2.60, yaşayan çocuk sayısı 4.66±2.25 olarak saptandı. 413 olguya (%65.56) laparotomik, 217'ine (%34.44) ise laparoskopik yöntem uygulandığı tespit edildi. 358 (%56.82) olguya tubal sterilizasyon ek bir operasyon esnasında ikincil olarak yapılırken, 175 (%27.77) olgunun polikliniğe tubal sterilizasyon amacı ile başvurup opere edildikleri saptandı. 97 (%15.39) olguya postpartum tubal sterilizasyon yapıldığı görüldü. Laparotomik tüp ligasyonu olguların tümüne pomeroy metodu uygulanırken, laparoskopi yapılan olguların 5'ine (%2.30) parsiyel salpenjektomi, 212' sine (%97.70) bipolar koter+insizyon tekniği uygulandı. Laparoskopi yapılan hiçbir olguda erken dönem komplikasyon saptanmadı. Laparotomik tüp ligasyonu uygulanan olguların 2'sinde (%0.45) daha sonra gebelik tespit edildi. Bir olguda (%0.23) ise yara yeri enfeksiyonu ve açılması saptandı. SONUÇ: Ek bir operasyon esnasında ikincil olarak yapılan tubal sterilizasyon olguları oranının yüksek olduğu, tüp ligasyonu amacı ile yatırılıp opere edilen olgular oranının ise düşük olduğu göze çarpmaktadır. Yöremizde grandmultiparitenin yaygın olduğu dikkate alındığında özellikle elektif ve postpartum dönemdeki tubal sterilizasyonların özendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.Article Vaginal Akıntısı Olan Kadınlarda Mikrobiyolojik Bulgular(2003) Şahin, Güler; Deveci, Aydın; Andiç, Şafak; Zeteroğlu, Şahin; Güvercinci, MehmetAMAÇ: Vaginal akıntı şikayeti olan kadınlarda mikrobiyolojik ajanların saptanması amaçlandı. MATERYAL ve METOD: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine 01.06.2001 ile 15.11.2001 tarihleri arasında vaginal akıntı şikayetiyle başvuran cinsel yönden aktif, tek eşli 116 hasta çalışmaya alındı. Akıntı örneklerinden direkt mikroskopik inceleme ve kanlı agar, eosin metilen mavisi (EMB), Thayer Martin, sabouraud dekstroz (SDA), % 5 insan kanlı Tween (HBT) ve kan beyin infüzyon agarı besiyerlerine ekim yapıldı. Uroplasma ve Mycoplasma için Mycofast® Evalution 2 test kitleri kullanıldı. Chlamydia trachomatis direkt floresan antikor boyaması tekniğiyle (DFAT) araştırıldı. BULGULAR: Yapılan direkt mikroskopik incelemede 116 hastanın 48'inde (% 41.38) patolojik bulgu saptandı. Amsel kriterlerine göre 30 (% 25.86) hastaya bakteriyel vaginosis tanısı konuldu. İki (%1.72) hastada T.vaginalis ve 23 (%19.82) hastada hif, pseudohif ve mantar sporları saptandı. Üç (% 2.58) hastanın giemsa ve gram boyama örneklerinde N.gonorrhoeae ile uyumlu gram negatif diplokoklar ve yoğun inflamatuar hücre tebspit edildi. Onüç (% 11.21) hastada C. trachomatis için yapılan DFATtesti pozitif olarak bulundu. Yüz altmış altı hastanın vaginal akıntı örneklerinden besi yerlerine yapılan ekimlerde 61 (% 52.59) hastada üreme saptandı. Toplam 104 etken saptandı. Hastaların 28'inde (% 24.14) U. urealyticum, 20'sinde (% 17.24) G. vaginalis, 13'ünde (% 11.21) C.albicans, 12'sinde (% 10.34) M. hominis, 4'ünde (% 3.45) N. gonorrhoeae ve 27'sinde (23.288) normal vaginal flora türleri saptandı. Yüz on altı astanın 27'sinde (% 23.28) birden çok mikroorganizma izole edildi. SONUÇ: Vaginal akıntı şikayetinin başlıca nedeni alt genital yollarda oluşan infeksiyonlardır. Bu infeksiyonların önemli bir kısmı polimikrobiyaldir. Gardnerella vaginalis ve Candida türleri en sık karşılaşılan patojenlerdir.Other Yardımcı Üreme Tekniği ile Oluşan İkiz Gebelikte Görülen Bir Pruritik Ürtikaryen Papül ve Plaklı Olgu Sunumu(2002) Şahin, Güler; Gül, A. Aziz; Zeteroğlu, Şahin; Şengül, Muzaffer; Kamacı, MansurYardımcı Üreme Tekniği ile Oluşan İkiz Gebelikteki pruritik ürtikaryen papül ve plak lezyonları, etiopatogenezi tam olarak bilinmeyen genellikle üçüncü trimestirin sonlarına doğru ortaya çıkan, çok kaşıntılı, papül, ürtikaryen plak ve polimorf lezyonlarla karakterize ve %0.5 sıklıkta görülen bu hastalık bir olgu nedeniyle literatür ışığı altında tartışılmıştır.Article Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde Yapılan Tubal Sterilizasyon Olgularının Değerlendirilmesi(2000) Şahin, Güler; Gül, Abdulaziz; Şimşek, YalçınBu çalışmanın amacı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinde yapılan tubal sterilizasyon vakalarını tartışmaktır. Aralık 1994- Aralık 1998 tarihleri arasında yapılan tubal sterilizasyon olguların retrospektif olarak yaş, gebelik, doğum, abortus ve yaşayan çocuk sayıları; sterilizasyon işlemi için kullanılan insizyonlar, sterilizasyon tipi, operasyon tekniği ve komplikasyonları ele alındı. Tubal sterilizasyon sayısı; toplam doğum, sezaryen, ameliyat, yatan ve poliklinik hasta sayıları ile karşılaştırıldı. Toplam 276 tubal sterilizasyon yapılmış olup olguların ortalama yaşı, gebelik sayısı, doğum sayısı ve yaşayan çocuk sayısı sırasıyla 34.8, 7.4, 6.1 ve 5.4 olarak saptandı. Sterilizasyonların %41.3'ünün laparoskopik, %58.7'sinin ise laparotomik olarak yapılmış olduğu görüldü. Tubal sterilizasyonlar en çok gebelik dışı zamanda yapılmış olup bunu sezaryen esnasında ve postpartum yapılanlar takip etmekteydi. Sterilizasyon işlemi genelde Pomeroy veya koter + insizyon tekniğiyle yapılmıştır. Tubal sterilizasyonun, vaginal doğum yapan, sezaryen yapılan, ameliyat olan, yatan ve poliklinik hastalarına oranı sırasıyla; %4, %32, %33, %9 ve %1 olarak saptandı. Tubal sterilizasyon, laparoskopik veya minilaparotomi ile yapılabilen etkili ve kalıcı bir kontraseptif yöntemdir. Endike olan hastalarda alternatif bir kontrasepsiyon metodu olarak özellikle kırsal kesimde teşvik edilmelidir. Tubal sterilizasyon konusunda henüz arzuladığımız oranı yakalayamadığımız düşüncesindeyiz. Bu yöntemin yöremize özgü bazı sosyokültürel ve ekonomik sebeplerden dolayı daha yaygın uygulanması gerektiğine inanıyoruz.