Browsing by Author "Şahin, Musa"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Aortic Valve Involvement and Premature Coronary Artery Disease in Heterozygous Familial Hypercholesterolemia(2011) Eryonucu, Beyhan; Gümrükçüoğlu, Ali Hasan; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Şimşek, HakkıAilesel hiperkolesterolemi (AH) arterlerde, ciltte ve tendonlarda aşırı kolesterol birikimine yol açan plazma kolesterol yüksekliği ile karakterize otozomal dominant bir hastalıktır. Multipl ksantomlar nedeniyle cildiye polikliniğine başvuran 34 yaşında bayan hasta için aterosklerotik hastalık açısından kardiyoloji konsültasyonu istendi. Hastanın herhangi bir kardiyak şikayeti yoktu. Koroner arter hastalığı (KAH) açısından risk faktörü olarak ailede erken KAH öyküsü mevcuttu. Fizik muayenede aort odakta 3/6 sistolik üfürüm saptandı. Yapılan ekokardiyografide ciddi aort darlığı saptandı. Yapılan koroner anjiografide 3 koroner damarın etkilendiği yaygın KAH saptandı. Biz bu yazıda aort kapak tututulumu ve erken yaşta KAH nın eşlik ettiği heterozigos AH vakasını sunduk. Klin Deney Ar Derg 2011; 2 (3): 308-311.Article Demir Eksikliği Anemisi ve Tedavisinin P Dalga Süreleri ve Diyastolik Fonksiyon Parametreleri Üzerine Etkileri(2010) Kaya, Yüksel; Gunes, Yilmaz; Demir, Cengiz; Şahin, Musa; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Tuncer, Mustafa; Şimşek, HakkıAmaç: Bu makalenin amacı kronik demir eksikliği anemisinin (DEA) hastaların sol ventrikül (SV) diyastolik fonksiyon parametreleri ile P dalga sürelerine etkisi ve anemi tedavisinin bu parametreler üzerinde yapabileceği değişiklikleri araştırmaktır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya kalp-damar hastalığı olmayan 56 kronik DEA hastası ve 50 sağlıklı birey alındı. Vakalar başlangıçta ve anemi tedavi edildikten sonra anamnez, fizik muayene, elektrokardiyografi (EKG) ve transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile değerlendirildi. TTE ile konvansiyonel parametrelerin yanı sıra doku doppler yapıldı. 12 derivasyonlu EKG de en uzun P dalga süresinden (Pmaks) en kısa P dalga süresi (Pmin) çıkarılarak P dalga dispersiyonu (PDD) hesaplandı.Bulgular: Kontrol grubuna göre, DEA hastalarında sol atriyum (SA) çapı (p=0.02), sol ventrikül diastol sonu çapı (LVDÇ) (p=0.001), diastolik disfonksiyon sıklığı (p=0.02), Pmaks (p=0.002) ve PDD (p=0.001) anlamlı derecede artmıştı. Korelasyon analizi ile diastolik disfonksiyon sıklığının (r=0.231, p=0.02) ve PDD’nin (r=0.367, p=0.001) anemi derinliğiyle anlamlı derecede ilişkili olduğu saptandı. Tedavi öncesiyle kıyaslandığında tedavi sonrasında SA çapı (p=0.001), LVDÇ (p=0.001), diastolik disfonksiyon sıklığı (p=0.001), Pmaks (p=0.001), Pmin ( p=0.001) ve PDD (p=0.001) anlamlı derecede azalmıştı.Sonuç: DEA’nin şiddetine paralel olarak PDD, sol kalp boyutları ve SV diyastolik disfonksiyon sıklığının arttığı gözlendi. Aneminin tedavisiyle bozulan bu değişkenlerde düzelme sağlandı.Article Electrocardiographic Parameters in Coronary Slow Flow(2010) Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Batyraliev, Talantbek; Akdag, Serkan; Şimşek, HakkıKoroner yavaş akım, epikardiyal okluziv hastalıklar yokluğunda, koroner arterlerin gecikmiş görüntülenmesi ile karakterizedir. Uzamış QT dispersiyonu (QTD) genellikle ventriküler repolarizasyon heterojenitesi ile birliktedir ki, çeşitli durumlarda gelişen ciddi ve fatal aritmilerde anahtar rol oynar. P dalga dispersiyonu (PWD) otonomik tonus tarafından etkilendiği son zamanlarda bildirilen elektrokardiyografik bir belirteçdir. Bu çalışmada, P dalga süresi PWD ile düzeltilmiş QT süresini (QTc) mukayese ettik ve CSF ve kontrol grubu arasındaki dispersiyonu kıyasladık. Çalışmaya CSF si olan 50 hastada ve koroner anjiyografide koroner arterleri normal olan 40 kişi alındı. Hastalar 12 derivasyonlu elektrokardiyografi ile değerlendirildi, maksimum, minimum QT süresi manuel olarak ölçüldü, QTc süresi Bazett formülü ile hesaplandı. Koroner yavaş akım, 24 hastada (%48) sol ön inen arterde (LAD), 12 hastada (%24) Cirkumflex (Cx) ve 14 hastada (%28) sağ koroner arterde gözlendi. Bazal klinik özellikler Table 1 de göste¬rilmiştir. Maksimum P dalga süresi ve PWD, CSF grubunda çok yüksekti ((94.7±7.5 msec vs 105.1±10.8 msec, p<0.001, 25.4±6.2 msec vs34.8±9.7 msc p<0.001, herbirisi için). Ayrıca, QTc max ve QTcD CSF grubunda çok uzundu (405.2±24.6 msec vs 435.3±27.1, p<0.001, 36.7+10.4 msec vs 63.7±14.8 msec, p<0.001 her¬birisi için). CSF fenomeni uzun P dalga süresi ve artmış PWD QT süresi ve QTD ile birlikte bulundu. Muhtemelen mekenizma mikrovasküler işlemi ve/veya kardiyovasküler sistemin otonomik kontroluna bağlı olabilir.Article Kliniğimizde Kardiyak Kateterizasyon Uygulanan Hastaların İki Yıllık Sonuçlarının Değerlendirilmesi(2005) Eryonucu, Beyhan; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Gümrükcüoğlu, Hasan AliAmaç: Koroner hastalıkların tanı ve tedavisinde kardiyak kateterizasyon işlemi son yıllarda önemli bir yer tutmaktadır. Çalışmamızın amacı kliniğimizde kardiyak kateterizasyon uygulanan hastaların iki yıllık sonuçlarının değerlendirilmesidir. Gereç ve yöntem: Koroner arter hastalık tanısı konan ve/veya şüphelenilen hastalara Iaboratuvarımızda Seldinger yöntemi ile sağ femoral arterden kateterizasyon yapıldı. Bulgular: Nisan 2003 ile Mart 2005 tarihleri arasında kateter Iaboratuvarımızda 221'ikadın, 449'u erkek olmak üzere toplam 670 hastaya kateterizasyon işlemi yapıldı. 11 hastaya pace-maker işlemi uygulandı. Koroner anjiografi yapılan hastaların 176'sının (%26.3) koroner arterleri normal olarak değerlendirildi. Hastalarımızın 494'ünde (%73.7) koroner arter hastalığı mevcuttu. Koroner arter hastalığı bulunan hastaların 310 (%62,9) unda ise kritik koroner arter hastalığı tespit edildi. Kateter laboratuvarının açıldığı iki yıllık süre içinde, 114 (%17.01) hastaya koroner girişim önerildi, 73 (%10.8) hastaya girişim uygulandı. 105 (%15.8 ) hastaya koroner cerrahi, 17 (%2.6) hastayakapak cerrahisi önerildi. 14 hastaya renal, 20 hastaya periferik anjiografi ve 8 hastaya da sağ kalp kateterizasyonu yapıldı. Majör komplikasyon gelişmedi. 19 hastamızda morbitide ve mortaliteyi etkilemeyen minör komplikasyonlar gelişti. Sonuç: Tüm dünya ve ülkemizde olduğu gibi kliniğimizde de kardiyak kateterizasyon işlemleri koroner arter hastalığının teşhis ve tedavisinde önemli yer teşkil etmektedir.Article Kliniğimizde Kardiyak Kateterizasyon Uygulanan Hastalıkların Üç Yıllık Sonuçlarının İstatistiksel Analizi(2006) Şimşek, Hakkı; Güler, Niyazi; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Akyol, Aytaç; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Eryoncu, BeyhanAmaç: Koroner arter hastalıkların tanı ve tedavisinde kardiyak kateterizasyonu, perkütan koroner arter girişimi (balon ve stent) işlemleri son yıllarda klinik pratikte artan sayıda uygulanmaktadır. Çalışmamızın amacı kliniğimizde kardiyak kateterizasyon uygulanan hastaların üç yıllık sonuçlarının istatistiksel analizini yapmaktır. Gereç ve yöntem: Koroner arter hastalık tanısı konan ve/veya şüphelenilen hastalara kateter laboratuarımızda seldinger yöntemi ile kateterizasyon yapıldı. Bulgular: Nisan 2003 ile Mart 2006 tarihleri arasında kateter laboratuarımızda 437'si kadın, 769'u erkek olmak üzere toplam 1206 hastaya kateterizasyon işlemi yapıldı. 8 hastaya geçici pace-maker işlemi uygulandı. Koroner anjiografi yapılan hastaların 316'sının (%26,2) koroner arterleri normal olarak değerlendirildi. Hastalarımızın 890 tanesinde (%73,8) koroner arter hastalığı mevcuttu. Koroner arter hastalığı tespit edilen olguların % 80,3'unda ise kritik koroner arter hastalığı tespit edildi. Kateter laboratuarının açıldığı üç yıllık süre içinde, 231 hastaya koroner girişim önerildi, 186 hastaya girişim uygulandı. 193 (%16) hastaya koroner cerrahi, 28 (%2,3) hastaya kapak cerrahisi önerildi. 21 hastaya renal, 27 hastaya periferik anjiografi ve 15 hastaya da sağ kalp kateterizasyonu yapıldı. Majör komplikasyon gelişmedi. 32 hastamızda morbitide ve mortaliteyi etkilemeyen minör komplikasyonlar gelişti. Sonuç: Tüm dünya ve ülkemizde olduğu gibi kliniğimizde de kardiyak kateterizasyonu, perkütan koroner arter girişimi işlemleri koroner arter hastalığının teşhis ve tedavisinde önemli yer teşkil etmektedir.Article Perikart Efüzyonu Olan Hastaların Klinik ve Laboratuvar Özellikleri(2010) Gunes, Yilmaz; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Şimşek, Hakkı; Akdag, Serkan; Şahin, Musa; Tuncer, Mustafa; Ağırbaşlı, MehmetAmaç: Bu çalışmada dört yıllık sürede perikart efüzyonu (PE) tanısı ile takip ettiğimiz hastalarda PE nedenleri, klinik ve laboratuvar özellikler ve tedavi stratejileri geriye dönük olarak incelendi.Çalışma planı: Çalışmada Ağustos 2005 ile Ağustos 2009 tarihleri arasında PE tanısı ile takip edilen 136 hastanın (81 kadın, 55 erkek; ort. yaş 55.8±18.7; dağılım 8-90) kayıtları geriye dönük olarak gözden geçirildi. Perikart efüzyonu tanısı transtorasik ekokardiyografi ile kondu. Hastaların özgeçmiş, fizik muayene, elektrokardiyografi, ekokardiyografi, laboratuvar bulguları ve uygulanan tedavi yöntemleri kaydedildi.Bulgular: Perikart efüzyonu olan hastalarda en sık karşılaşılan yakınma nefes darlığı (%86.8), fizik muayenede en sık bulgu ise jügüler venöz dolgunluk (%47.1) idi. Elektrokardiyografide en sık taşikardi (%47.8), ekokardiyografide ise hafif düzeyde (<1 cm) PE (%63.2) saptandı. Kronik böbrek yetersizliği (%25) ve kanserler (%22.8) PE’nin en sık nedenleriydi, bunları idiyopatik PE (%14) takip etmekteydi. Otuz dört hastada (%25) perikart tamponadı saptandı. Perikart tamponadı gelişen hastaların büyük bölümü (%53) kanser hastalarıydı. Otuz sekiz hastaya (%27.9) girişimsel tedavi (27 perikardiyosentez, 11 cerrahi drenaj) uygulandı; 98 hasta (%72.1) ise medikal tedavi ile takip edildi. Perikart tamponadı gelişen üç hasta takipler sırasında yaşamını yitirdi.Sonuç: Çalışma grubumuzda PE’nin en sık nedeni kronik böbrek yetersizliği ve kanserlerdi. Toplumun yaşlanması ile kanser hastalıklarına bağlı PE sıklığı da artmaktadır. Ekokardiyografi PE tanısı için öncelikle kullanılan tanı yöntemidir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Comparision of the Treatment Strategies Prefered in the Patients Admitted To Our Clinic Due To the Myocardial Infarction With St Elevation(2013) Özdemir, Mahmut; Şahin, MusaAmaç: Kliniğimize ST elevasyonlu miyokard infarktüsü ile başvuran hastaların hastaneye başvuru zamanı ile müdahale arasındaki süreyi tespit etmek, başvuru anındaki klinik durumunu değerlendirmek, seçilen tedavi metodlarını irdelemek, tedavi metodu seçilmesinde etkili olan parametreleri değerlendirmek ve tedavi stratejilerini karşılaştırmaktır.Metod: Fakültemize ST segment elevasyonlu miyokard infarktüsü tanısı ile başvuran 165 hastanın reperfüzyon stratejisi belirlendi. İlk tıbbi temas anından TIMI 3 (Miyokard infarktüsünde tromboliz) akımın sağlandığı zamana kadar geçen süre kapı-balon süresi, ilk tıbbi temas anından fibrinolitiğin başlandığı zamana kadar geçen süre ise kapı-iğne süresi olarak belirlendi. Trombolitik tedavi verilen hastaların trombolitik başlama anı kaydedildi. Trombolitik tedavi verilen hastalardaki tedavinin etkinliği reperfüzyon kriterleri temel alınarak başarılı ya da başarısız şeklinde kaydedildi. Primer perkütan koroner girişim (balon anjiyoplasti ve/veya stent yerleştirme) lezyon tipine göre yalnızca infarktüsle ilişkili artere uygulandı. Akut fazdaki işlem başarısı, her bir girişim sonucunda enfarktüsle ilişkili arterde darlığın %50'nin altına düşmesi ve TIMI III akımın sağlanması olarak tanımlandı.Bulgular: Kapı-balon süresi sevk edilen hastalarda ortalama 240 dk, doğrudan acilimize başvuran hastalarda ise ortalama 64,6 dk olarak hesaplandı. Sevk edilen hastaların mekanik reperfüzyon süreleri AHA (Amerıcan Heart Association) kılavuzuna göre sadece %7 hastada uygunken, ESC (European Society of Cardiology) kılavuzuna göre %26 hastada uygundu. Doğrudan acilimize başvuran hastalarda ise bu oranlar AHA kılavuzuna göre %86 iken ESC kılavuzuna göre %97 idi. Çalışmamızda dış merkezlerde trombolitik tedavi verilen hastalarda ortalama kapı-iğne zamanı 41,3 dakika iken, trombolitik tedavi verilen 20 hastadan 10'unda kapı-iğne süresinde hedefe ulaşılabildiği tespit edildi. Bizim merkezimizde trombolitik tedavi uygulanan hastalarda ortalama kapı-iğne süresi 35 dakika saptanmış olup, kapı-iğne süresinde trombolitik tedavi verilen 19 hastadan 10'unda hedef değer olan 30 dakikanın altında kalınabilmiştir. Primer perkütan koroner girişim için başarı oranının %93 olduğu, trombolitik tedavi başarı oranının ise %84,6 olduğu saptanmıştır.Sonuç: Kliniğimize ST segment elevasyonlu miyokard infarktüsü tanısı ile dış merkezlerden merkezimize sevk edilen ve fakültemize direkt başvuran hastaların hastaneye başvurma süreleri değerlendirildiğinde güncel kılavuzlara düşük oranda uyulduğu ortaya çıkmıştır. Aslında çok iyi organize edilmiş çalışmalar dışında gelişmiş ülkelerde de bu oranlar düşüktür. Özellikle dış merkezlerden hastanemize sevk edilen hastaların %74,7'sine reperfüzyon stratejisinin uygun şekilde gerçekleştirilemediği tespit edilmiştir. Bu bulgu uygun zamanda trombolitik tedavi verilebilecek çok sayıda hastanın yanlış olarak sevk edildiğini göstermektedir. Bu uygulamanın sebebi kılavuzların takip edilmemesinin yanında hekimin sorumluluk almaktan kaçınması ya da hastaların ısrarla fakültemize sevk istemesine bağlı olabilir. Ayrıca sevk ve ulaşıma bağlı süre uzamasından kaynaklandığını düşündüğümüz primer perkütan koroner girişim için dış merkezlerden sevk edilen hastalarda kapı-balon süresinde kılavuzlarda belirtilen değerlerin çok altında kalınması uyguladığımız reperfüzyon stratejilerini tekrar gözden geçirmemiz, özellikle bölgemiz koşullarınıda gözönüne alarak trombolitik tedaviyi daha fazla kullanım konusunda ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir. Çalışmamız sırasında tespit ettiğimiz gecikme sebeplerine bakacak olursak gerek sağlık camiası bakımından gerekse ülke politikası bakımından ciddi derecede tedbirler almamız gerektiği ortadadır.Anahtar Kelimeler: ST segment elevasyonlu miyokard infarktüsü, Reperfüzyon stratejileri, Kapı-iğne ve kapı-balon zamanı.specialization-in-medicine.listelement.badge The Comparison of Arterial Stiffness Among the Patients Treated With Hemodialysis or Peritoneal Dialysis(2009) Şahin, Musa; Güneş, YılmazAmaç: Aterosklerozun bir belirteci olan arteriyel sertlik kardiyovasküler mortalite ve morbidite için önemli bir risk faktörüdür. Son dönem böbrek yetmezliği (SDBY) arteriyel sertliği arttırmaktadır. Hemodiyaliz (HD) veya periton diyalizi (PD) ile renal replasman tedavisi (RRT) alan hastalar arasında arteriyel sertliği aortik gerilme (strain), distensibilite ve aortofemoral nabız dalga hızı parametrelerini kullanarak karşılaştırmayı amaçladık.Materyal ve Metod: Çalışmaya hemodiyaliz (n: 25) ve periton diyalizi (n: 30) ile RRT alan toplam 55 hasta dahil edildi. Hastaların tamamı sistemik fizik muayene sonrası 12 derivasyonlu elektrokardiyografi (EKG) ve transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile değerlendirildi, hemogram, biyokimyasal parametreler ve kan gazı bakıldı. Parasternal uzun eksende M-mod görüntüleme ile sistolik ve diastolik aort çaplar ölçüldü. Diastolik ve sistolik aort çapları farkının değişim yüzdesi ile aortik strain ve bunun nabız basıncına bölünmesi ile de distensibilite hesaplandı. Supin pozisyonda suprasternal pencereden subklavian arter çıkışı hizasında desendan torasik aortadan ve sol femoral arterden sürekli doppler akımları alındı. İki referans nokta arası mesafenin nabız dalga geçiş süresine bölünmesi ile nabız dalga hızı (NDH) hesaplandı. Elde edilen veriler ile PD ve HD hasta grupları arasında arteriyel sertlik parametreleri karşılaştırıldı.Bulgular: HD ve PD hasta grupları arasında temel klinik özellikler, sistolik ve diastolik kan basıncı, kalp hızı ve TTE ölçümleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı. HD hastalarında DM anlamlı olarak daha sık (% 32'ye karşı %10 ; p= 0.042), HT ise daha sık olma eğilimindeydi (%60'a karşı %36,7 ;p=0.084). PD hastalarında dislipidemi daha sık olup (% 40'a karşı %16 ;p=0.047) total kolesterol (203.96±59.33'e karşı 162.00±43.79 ;p=0.005), düşük dansiteli lipoprotein (LDL) (118.36±38.97'ye karşı 95.44±31.11;p=0.021) ve trigliserid (258.73±200.80'e karşı 174.20±76.02 ;p=0.050) düzeyleri daha yüksekti. Aortik strain (8.72±4.17'ye karşı 9.65±5.54 ;p=0.478), distensibilite (0.45±0.26'ya karşı 0.39±0.21 ;p=0.329) ve NDH (13.7±0.41'e karşı 12.9±0.47 ;p=0.512) açısından PD ile HD hasta gurupları arasında anlamlı fark saptanmadı.Sonuç: PD veya HD ile RRT alan hasta grupları arasında arteriyel sertlik parametreleri olan aortik strain, distensibilite ve NDH arasında fark saptanmadı.