Browsing by Author "Aşker, Müntecep"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Article Covid-19 Pnömonisi ile Karışan Kronik Eozinofilik Pnömoni Olgusu(2021) Aşker, Müntecep; Yıldız, Hanifi; Aşker, Selvi; Esen, NevzatKronik eozinofilik pnömoninin (KEP) etiyolojisi tam olarak bilinmemektedir. KEPi, alveollerde ya da kanda eozinofili ile seyreden,subakut veya kronik solunumsal ya da genel semptomları olan ve akciğer radyolojisinde periferik tutulumla karekterize bir hastalıktır. Yeni koronavirüs (2019-nCoV) ile enfekte olmuş birçok pnömoni olgusu, Aralık 2019'dan beri\rÇin'in Wuhan şehrinde tespit edildi. HRCT, 2019 -nCoV için çok hassas ve kullanışlı bir tarama aracıdır. Yeni koronavirüs pnömonisinin radyolojik görünümü kendine has özellikleri olmakla birlikte yaygın viral pnömoniden çok farklı değildir. Genellikle buzlu cam (% 85.7) ve düzensiz konsolidasyona (% 19.0) benzeyen yamalı ya da bölgesel opasiteler ile kendini gösterir. Lezyonlar esas olarak subplevral bölgede bulunur. Burada nefes darlığı, öksürük, ateş ve COVID-\r19'a benzer klinik ve radyolojik tablo ile başvuran bir KEP olgusu sunulmaktadır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Incidence of Ischemic and Hemorrhagic Stroke in Patients Undergoing Percutaneous Coronary Intervention in Our Clinic(2020) Özbek, Emrah; Aşker, MüntecepDünyada ve Türkiye'de ölümün başlıca sebepleri arasında yer alan kronik iskemik kalp hastalığı, aynı zamanda hayat kalitesinde de düşüşe yol açmakta ve kronik bir hastalık olarak hastaların uzun süreli ilaç kullanmasına sebep olmaktadır. Koroner kalp hastalığının tedavisinde uygulanan girişimsel yöntemlerden biri olan perkütan koroner girişim oldukça başarılı sonuçlar veren bir yöntemdir. Ancak PKG sonrasında hastaların bazı ilaçları kullanması gerekmektedir. Bu ilaçların başlıcaları kan sulandırıcı olarak bilinen ilaçlardır. Bu ilaçlar kanın viskositesini azaltarak başta kanama olmak üzere çeşitli komplikasyonlara neden olabilmektedirler. PKG ve ardından kullanılan ilaçların komplikasyonları oldukça önemlidir. Bu komplikasyonlardan biri de serebrovasküler olay olarak da isimlendirilen, beyin damarlarında meydana gelen kanama ya da tıkanmaya bağlı görülen ve uzun vadede felçle sonuçlanan inme durumudur. Bu çalışmada, PKG yapılan hastalarda, işlemden sonraki dönemde, sonuçları itibariyle yıkıcı niteliğe sahip bir komplikasyon olarak inme gelişimi ele alınmıştır. Hastalar PKG işleminden sonra takip edilmiş ve inme (hem hemorajik hem iskemik) gelişen hastalar belirlenerek bu hastalar analiz edilmiştir. Böylece bu hastalarda olası risk faktörlerinin tespit edilerek önlenmesi için neler yapılabileceğinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmamız, retrospektif bir çalışma olup; Kasım 2016 - Eylül 2019 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi, Kardiyoloji Kliniğine başvurup tüm sebeplerle (elektif ve acil) perkutan koroner girişim yapılan toplam 3.811 hasta dahil edilmiştir. Bu hastaların dosyaları geçmişe yönelik olarak taranmış ve PKG sonrası dönemde tomografi ve/veya MR ile inme tanısı konan hastalar belirlenmiştir. Bu hastaların dosyasından elde edilen demografik veriler ve laboratuar verileri istatistiksel olarak analiz edilmiştir. Çalışma bulgularına göre PKG yapılan 3.758 hastanın toplam 49'unda (%1.3) işlem sonrası süreçte serebrovasküler olay (SVO) geliştiği saptanmıştır. 49 hastanın 43'ünde (%87.8) iskemik inme (infarkt) saptanırken, 6 hastada (%12.2) hemorajik inme saptanmıştır. Hastalara uygulanan işlemden sonra SVO gelişene kadar geçen ortalama süre ortalama 115.88 gün olup, ortalama LVEF de % 43.88 olarak kaydedilmiştir. SVO gelişen hastaların gelişmeyenlere kıyasla yaşlarının daha ileri olduğu, ayrıca kandaki beyaz küre (WBC) sayısı, kan üre düzeyi, kreatin düzeyi ve kan glukoz düzeyi SVO gelişmeyenlere kıyasla anlamlı oranda daha yüksek saptandığı belirlenmiştir. İki grup arasında kan lipid parametreleri ve diğer bakılan laboratuvar değerler ix açısından anlamlı farklılık tespit edilmemiştir. Özellikle yaş ve kreatin değerlerinin yüksekliği, SVO gelişimi açısından bağımsız birer risk faktörü olarak belirlenmiştir. Çalışma verilerimize göre PKG yapılan hastaların küçük bir bölümünde görülen inme, sonuçları itibariyle ölümcül etkiler doğurabilmektedir. Bu nedenle inme açısından öngörücü olabilecek risk faktörlerinin belirlenmesi ve bunlara yönelik önlem alınması önem arz etmektedir. Gelecekte yapılacak çalışmalarla bu verilerin doğrulanması ve PKG yapılacak hastalarda inmeyi öngörmek açısından önemli olabilecek diğer risk faktörlerinin saptanması, bu yıkıcı komplikasyonun ve olumsuz sonuçlarının minimalize edilmesine katkı sağlayacaktır.Article Merkezimizde Miyokardiyal Köprüleşmenin Anjiyografik Sıklığı(2017) Babat, Naci; Akdag, Serkan; Öztürk, Fatih; Aşker, Müntecep; Demirel, Koray Celal; Akyol, AytaçAmaç: Koroner arter anomalisi olan Myokardiyal köprüleşme (MB), epikardiyal koroner arterlerden birinin bir segmentinin miyokardiyum içerisinde seyretmesi ile karakterize bir durumdur. MB tarafından oluşturulan koroner obstrüksiyonun derecesi, MB'nin yerleşimine, kalınlığına, uzunluğuna ve kardiyak kontraktilitenin derecesine bağlıdır. Otopsi çalışmalarında prevalansı %80 kadar yüksek bulunmasına rağmen, koroner anjiografi çalışmalarında prevalansı %0,5 ile %16 arasında değişmektedir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız retrospektif olarak yapıldı. 2006 Kasım ve 2015 Eylül tarihleri arasında yüzüncü yıl üniversitesi tıp fakültesinde koroner anjiografi yapılan 18500 hastanın anjiografik kayıtları MB'nin prevalansını araştırmak için retrospektif olarak tarandı. Bulgular: Koroner anjiografi yapılan toplam 18500 hastanın 203'ünde MB bulundu ve anjiografik prevalansı %1,11 olarak hesaplandı. Hastaların yaş ortalaması 59,3 iken, en küçük yaş 28, en büyük yaş 84 olarak bulundu. Toplam hastaların 163'ü (%80) erkek iken, 40'ı (%20) kadın olarak bulundu. MB en sık olarak sol ön inen (LAD) arterde bulundu. Distal LAD'de 59 hastada (%29), midLAD'de 142 hastada (%70), sirkumfleks (Cx) arterde 2 hastada (%1) olarak tespit edildi. Sonuç: Çalışmamızda MB'nin prevalansı literatürdeki anjiografi çalışmalarına benzer olarak bulundu. Erkeklerde belirgin olarak daha yaygın tespit edildi. Ayrıca MB en sık olarak LAD arterde tespit edildi.Article Van ve Yöresinde Yaşayan Koroner Arter Hastalarında Aspirin Direnci(2015) Keskin, Sıddık; Akdag, Serkan; Akyol, Aytaç; Aşker, Müntecep; Babat, NaciBölgemizde yaşayan, aterosklerotik kalp hastalığı olan hastalarda aspirin direnci sıklığını ve buna neden olabilecek klinik ve biyokimyasal faktörlerin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya anjiyografik olarak koroner arter hastalığı tanısı konmuş, en az bir aydır ve en az 100 mg/gün aspirin kullanan 89 (57 erkek, 32 kadın) hasta dahil edildi. Hastalardan alınan kan örneklerinden PFA-100 sistemi kullanılarak aspirin direnci araştırıldı. Bulgular: Onsekiz hastada aspirin direnci saptandı (%20.2). Aspirin direnci diyabetik ve sigara içen hastalarda belirgin olarak yüksekti (sırasıyla p=0.009 ve p=0.018). Aspirine direnç, kadınlarda oransal olarak yüksek olmasına karşın istatistiksel açıdan anlamlı çıkmamıştır (dirençli hastaların %44.4'ü erkek; %55.6'sı kadın p=0.052). Laboratuar parametreleri, aspirine dirençli ve hassas hastalar arasında istatistiksel açıdan farklı değildi. Sonuç: Aspirin, kardiyovasküler hastalıklarda antitrombosit tedavinin temelini oluşturur. Çalışmalar, hastalar arasında aspirine yanıtın değişken olduğunu göstermiştir. Aspirine dirençli hastalarda tromboembolik vasküler olayların oluşması veya tekrarlaması riski oldukça yüksektir. Bu nedenle koroner arter hastalığı olan ve düzenli aspirin kullanan hastalarda aspirin etkinliğinin ölçülmesi kardiyovasküler olayların önlenmesi açısından yaşamsal önem taşımaktadır. Bu amaçla PFA-100 sisteminin koroner arter hastalarında aspirin etkinliğinin araştırılması için güvenli bir test olabileceğini düşünmekteyiz