Browsing by Author "Algün, Ekrem"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Other Gastrointestinal Kanserlerde Fibrinojenin Belirleyici Olarak Değeri(1997) Akman, Nevzat; Tuncer, İlyas; Ercan, Muhterem; Algün, Ekrem; Türkdoğan, M. KürşadGastrointestinal kanserlerde bazı koagülasyon faktörlerinde artış ve venöz tromboza eğilim bildirilmiş¬tir. Çalışmamızda mide özofagus ve pankreas kanseri teşhisleri konan toplam 24 vakada plazma fibrinojen düzeyleri araştırılmış ve özofagus kanseri grubunda an¬lamlı fibrinojen yüksekliği bulunmuştur(p<0.Ol).Pank¬reas kanserli iki hastada da fibrinojen düzeyleri yüksek-ti(9.52 ve 6.45 gri it).Mide kanseri grubunda ise fibrino¬jen düzeyleri normal sınırlarda idi (p>0.05).Bu sonuç¬lar fibrinojenin bazı gastrointestinal kanserlerde mar¬ker olma özelliğini göstermekte ve daha geniş sayıda hasta gruplarında konunun araştırılmasını önemli kıl¬maktadır.Article Hemodiyaliz Hastalarında Antikardiyolipin Igg ve Antikardiyolipin Igm'nin Anti Hcv Pozitifliği ile İlişkisi(2005) Erkoç, Reha; Dilek, İmdat; Alıcı, Özlem; Doğan, Ekrem; Algün, Ekrem; Topal, Cevat; Alıcı, SüleymanKronik böbrek yetersizliği olan hastalarda antikardiyolipin antikor (AKA) pozitifliği daha sık olarak bulunmaktadır. Hepatit C hastalarında da AKA pozitifliği sık olarak bulunmaktadır. Bu çalışmada hemodiyaliz hastalarında AKA ( Ig G ve Ig M) düzeylerinin anti-HCV pozitifliği ile ilişkisi olup olmadığını araştırıldı. Çalışmaya alınan 30 hemodiyaliz hastasının (17 erkek, 13 kadın) yaş ortalaması 43.4±12.4 yıl ve ortalama hemodiyalize giriş süreleri 17.4 ± 8.1 aydı. Anti HCV antikorları 18 hastada pozitif 12 hastada ise negatif bulundu. Anti-HCV Makro ELİSA tekniği ile ve antikardiyolipin düzeyleri immünometrik enzim yöntemiyle çalışıldı. Sonuçlar ortalama ± SD hesaplandı. AKA pozitif ve negatif gruplar student's t test ve Ki kare testi ile karşılaştırıldı. Anti-HCV pozitif olan 18 hastanın ortalama AKA Ig G ve IgM düzeyleri sırasıyla 4.9 ± 2.6 GPL U/mL ve 5.9 ± 6.5 MPL U/mL bulunurken anti-HCV negatif olan 12 hastanın işe AKA Ig G ve IgM düzeyleri sırasıyla 4.4 ±2.8 GPL U/mL ve 9,4 ±6.4 MPL/mL olarak bulundu (P > 0.05). Her iki grupta AKA pozitifliği bakımından anlamlı bir fark yoktu. Sonuç olarak anti-HCV AKA pozitifliği oranlarını etkilemediği kanaatine varıldı.Other Hemodiyaliz Hastalarında Serum Leptin Düzeyinin Beslenme Durumu, Vücut Kitle İndeksi ve Vücut Yağ Oranıyla İlişkisi(2000) Tarakcioglu, Mehmet; Dülger, Haluk; Algün, Ekrem; Uygan, İsmail; Aksoy, Halis; Topal, Cevat; Erkoç, RehaLeptin yakın zamanda tanımlanmış, vücut ağırlığı, iştah ve ısı üretimi ile ilgili bir hormondur, adipositler tarafından üretilir, vücut yağ kitlesi ile korelasyon gösterir ve katabolizmasında böbreğin rolü vardır. Hemodiyaliz hastalarında leptin düzeyinin nasıl etkilendiğini ve beslenme durumunu etkileyip etkilemediğini araştırmak amacıyla kesitsel bir çalışma planladık. Çalışmaya 46 hemodiyaliz hastası (28 erkek, 18 kadın, ortalama yaş 42.5 +/- 15.9) ve 25 sağlıklı gönüllü (15 erkek, 10 kadın, ortalama yaş: 32.8 +/- 12.5) alındı. Hastalarda ve kontrol grubunda boy ve kilo ölçümü, \"Holtain skinfold caliper\" ile dört bölgeden cilt altı yağ dokusu kalınlığı ölçümü, yapıldı ve \"radioimmunoassay\" ile serum leptin düzeyleri (Linco Research, St Louis, Mo, USA) saptandı. Hemodiyaliz hastalarında diyaliz öncesi serum albumin, kolesterol ve BUN değerlerine bakıldı. Vücut kitle indeksi (VKİ) hemodiyaliz grubunda (21.7 +/- 4.0 kg/$m^2$) kontrol grubuna göre (24.1 +/- 4.4, p:0.027) anlamlı olarak düşüktü, yağ oranı (YO) (sırası ile % 21.0 +/- 6.49'ye karşı 21.7 +/- 9.8, p>0.05), yağ kitle indeksi (YKİ) (% 4.71 +/- 2.13'e karşı 5.52 +/- 3.11, p>0.05), leptin düzeyi (2.38 +/- 2.00 ng/ml'ye karşı 3.49 +/- 2.42, p>0.05) ve leptin/yağ kitle indeksi (L/YKİ) (0.51 +/- 0.41 ng/ml'ye karşı 0.62 +/- 0.34, p>0.05) açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. Hemodiyaliz ve kontrol gruplarının her ikisinde de leptin düzeyi ile VKİ, YO, YKİ ve L/YKİ değerleri arasında pozitif anlamlı korelasyon saptandı. Ancak hemodiyaliz grubunda leptin ile serum BUN, kolesterol ve albumin değerleri arasında anlamlı bir korelasyon saptanmadı. Sonuç olarak serum leptin düzeyi hemodiyalize giren son dönem böbrek yetersizlikli hastalarda ve sağlıklı bireylerde farklılık göstermemekte, vücut kitle indeksi ve yağ oranı ile pozitif ve anlamlı korelasyon göstermektedir. Leptinin hemodiyaliz hastalarında BUN, kolesterol ve albumin değerleri ile belirlenen beslenme durumu ile korelasyonu yoktur. Leptinin üremik anoreksi ve beslenme yetersizliğindeki rolünün açıklığa kavuşturulması ve bunun da ötesinde üremik bir toksin olarak kabul edilip edilemeyeceğinin anlaşılabilmesi için ileri çalışmalara gereksinim olduğu açıktır.Other Mide ve Özofagus Kanserlerinde Serum ve Dokuda A ve E Vitamini Düzeyleri(1996) Testereci, Haluk; Algün, Ekrem; Tuncer, İlyas; Kahraman, Tahir; Yörük, İbrahim H.; Türkdoğan, M. KürşadA ve E vitaminleri antioksidan özellikleri nedeniyle gastrointestinal sistem kanserlerinin lipid peroksidasyon yolu ile gelişiminin önlenmesinde önemli role sahiptirler. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Gastroenteroloji Bilim Dalında özofagus kanserli 7 hasta ile mide kanserli 12 hastanın serum ve biyopsi örneklerinde A vitamini esteri (retinol asetat) ve E vitamini izomerleri (alfa, gamma ve total tokoferoller) araştırıldı. Mide kanseri grubunda serum ortalama retinol asetat düzeyi anlamlı şekilde yüksekti. Her iki kanser grubunda serum ortalama tokoferol düzeyleri anlamlı olmamakla beraber düşük bulundu. îlginç olarak, her iki kanser grubunun doku örneklerinde retinol asetat ve tokoferol düzeyleri belirgin derecede düşük bulunmuştur (p<0.03, p<0.08). Bu sonuçlar özofagus ve mide kanserlerinde özellikle doku düzeyinde antioksidan özellikteki A ve E vitaminlerinin eksikliğinin kan¬ser etyopatogenezi ile ilişkili olabileceğini düşündürmektedir.Other Nörobruselloz (Olgu Sunumu)(1997) Aksoy, Halis; Alıcı, Süleyman; Akdeniz, Hayrettin; Algün, Ekrem'Polikliniğimize fizik tedavi ve nöroloji kliniklerinden nakledilen ve yapılan tetkikler sonucu coombs' lu brusella aglutinasyon testi serumda pozitif gelerek kliniğimize yatırılan hastanın commbs 'lu brusella aglutinasyon testi beyin omurilik sıvısında (BOS) pozitif bulundu. Başlangıç tedavisinde seftriakson ve rifampin, idamede rifampin ve Y' doksisiklin kullanıldı. 30 gün yatarak tedavi gördü ve şifa ile taburcu edildi.Other Pansitopeni Etyolojisinde Bruselloz:3 Olgu Sunumu(1997) Buzgan, Turan; Tuncer, İlyas; Türkdoğan, Kürşad; Irmak, Hasan; Algün, Ekrem; Akdeniz, HayrettinKliniğimize pansitopeni ön tanısıyla tetkik amacıyla yatırılan ve bruselloz olduğu anlaşılan 3 olgu sunuldu, tik olgu her iki dizinden aşağı bölgede döküntü şikayeti nedeniyle yapılan tet¬kikler sonucu pansitopeni ve bruselloz tanısı konan bir hasta olup, bruselloz tedavisi ile pansito¬peni tablosu gerilemiştir. Ateş etyolojisi araştırılırken pansitopeni tespit edilen ikinci olguda, bru¬selloz tanısı konulup tedaviye başlandıktan sonra kan tablosu düzelmiştir. Son olguda ise yine pansitopeni nedeni olarak bruselloz kabul edilmişse de, hasta kontrole gelmediği için tedavi son¬rası durum bilinmemektedir.Article Paratiroid Adenomu Tanısında Çok Dedektörlü Bt: Kontrast Tutulum Paterninin Tanıya Katkısı(2004) Sakarya, Mehmet Emin; Harman, Mustafa; Etlik, Ömer; Algün, Ekrem; Ayakta, HayatiAMAÇ Paratiroid adenomlarının arteryel ve venöz fazda kontrast tutulum paterni çok dedektörlü bilgisayarlı tomografi ile değerlendirildi ve yöntemin lezyonu karakterize etmedeki duyarlılığı araştırıldı. GEREÇ VE YÖNTEM Paratiroid adenomlu oniki hastaya ait kontrastlı çok dedektörlü bilgisayarlı tomogafi bulguları retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların tümünde adenomlar cerrahi yolla çıkarılarak tanı histopatolojik olarak doğrulandı. Bilgisayarlı tomografi incelemede mandibula angulusundan, üst mediastende arkus aorta düzeyine kadar mesafe taranarak 1.5 mm’lik kesitler elde edildi. Aynı işlem hastaya 50 ml kontrast madde bolus tarzında verildikten sonra 20. (arteryel faz) ve 70. saniyede (venöz faz) tekrar edildi. Bu üç inceleme sonunda elde edilen görüntülerden paratiroid adenomuna ait kitle lezyonun arteryel ve venöz fazdaki boyanma paternleri aksiyel ve rekonstrükte koronal imajlarda değerlendirildi.BULGULAR Oniki paratiroid adenomundan 10’unda (%83.3) arteryel fazda santral veya parasantral küçük nodüler bir alan dışında tiroid bezine yakın yoğunlukta minimal heterojen boyanma, venöz fazda ise santraldaki alan da dahil tüm lezyonun homojen boyandığı görüldü. Boyutları 4 ve 5 mm olan iki lezyonun ise hemen arteryel fazda tiroid bezi ile eş zamanlı olarak santral bölge dahil tamamen homojen olarak boyandığı görüldü.SONUÇ Paratiroid adenomlarının tanısında çok dedektörlü bilgisayarlı tomogafi cihazı ile yapılacak kontrastlı dinamik inceleme lezyonu karakterize etmede tanıya yardımcı bir modalite olarak kullanılabilir.Other Paratiroid Bezlerinin Sayı ve Lokalizasyon Anomalileri(2001) Arslantürk, Hasan; Kotan, Çetin; Algün, Ekrem; Bayram, İrfan; Özen, Süleyman; Harman, Mustafa; Şekeroğlu, Mehmet RamazanPrimer hiperparatiroidi (P-HPT), bir veya daha fazla sayıda bezin aşırı parathormon salgılaması ile oluşan, hiperkâlsemi ile karakterize bir tablodur. Soliter paratiroid adenonıu ve diffuz hiperplazi, daha nadiren multipl adehom, ve karsinonı, P-HPT nedeni olan patolojilerdir. P-HPT tedavisi cerrahidir, semptomların bir çoğu yeterli bir cerrahi tedavi sonrası düzelir. Paratiroid bezlerinin sayı ve lokalizasyon anomalileri, cerrahi tedavinin başarısını etkileyen, persistant ve reküren primer hiperparatiroidiye neden olan en önemli faktörlerdir. Gerçek intratiroidal lokalizasyonlu (paratiroid bezinin çevresel olarak tiroid parenkimi ile sarılmış olması) paratiroid bezi oldukça nadir görülen bir durumdur. Beş veya daha fazla paratiroid bezinin bulunması, özellikle multipl endokrin neoplazi sendronilarında, daha sık görülebilmektedir. Bu çalışmada fakültemiz Genel Cerrahi Anabilim Dalında 19 P-HPT olgusunda uyguladığımız 20 boyun eksplorasyonunda rastlanılan persistan primer hiperparatiroidiye yol açan gerçek intratiroidal lokalizasyonlu l paratiroid hiperplazisi olgusu ve 4 ten fazla paratiroid bezi saptadığımız 2 olgu sunulmuştur.Article Tip 1 Diabetli Hastalarda Antitiroid Antikor Düzeyleri(2003) Dülger, Haluk; Yalçınkaya, A. Sadık; Balaharoğlu, Ragıp; Noyan, Tevfik; Şekeroğlu, M. Ramazan; Algün, Ekrem; Ayakta, HayatiBu çalışma, tip 1 diabetik hastalarda antitiroid antikorlardan anti-tiroglobulin antikor (anti-TG ab) ve anti-peroksidaz antikor (anti-TPO ab) düzeylerini araştırmak amacıyla yapıldı. Bu amaçla, Tip 1 diabetli glisemik kontrol altındaki 20 hasta (12'si kadın, 8'i erkek) çalışma grubu olarak alındı. Bu hastalarla karşılaştırma yapmak amacıyla Tip 2 diabetli 20 hasta (14'ü kadın, 6'sı erkek) ile 20 sağlıklı birey (15'i kadın, 5 'i erkek) kontrol grubu olarak alındı. Her üç grupta da serum glukoz, T3, T4, TSH, FT3, FT4, anti-Tg ab, anti-TPO ab ölçümleri yapıldı. Kontrol ve hasta gruplarına ait bulgular istatistiksel olarak karşılaştırıldığında her üç grup arasında serum T3, T4 ve FT4'te istatistiksel açıdan önemli bir fark tespit edilemedi. Tip 1 diabet grubunun anti-Tg ab ve anti-TPO ab seviyeleri, kontrol grubuna ve tip 2 diyabet grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunurken(p<0.05); tip 2 diabet grubunun anti-Tg ab ve anti-TPO ab seviyeleri kontrol grubuna göre yüksek bulunmuş fakat istatistiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Yine tip 1 diabet grubunun TSH seviyeleri, kontrol grubu ve tip 2 diabet grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulunurken (p<0.05); tip 1 diabet FT3 seviyeleri kontrol grubu ve tip 2 diabete göre anlamlı derecede düşük bulunmuştur(p<0.05). Tip 1 diabetik grupta anti-Tg ab sıklığı % 25, anti-TPO ab sıklığı ise % 45 olarak bulunmuştur. Bulgularımızdan, Tip I diabetik hastalarda tiroid otoantikor prevalansının ve hipotiroidi riskinin arttığı görülmüştür. Tip 1 diyabetik hastalarda yüksek serum anti-Tg ab ve anti-TPO ab'na sahip hastaların tiroid fonksiyonlarının yakından takip edilmesinin uygun olacağı kanısındayız.Other Tiroid Nodüllerinin Tanı ve Tedavisinde İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi ve Frozen-section'ın Yeri(2000) Algün, Ekrem; Barut, İbrahim; Söylemez, Ömer; Kotan, Çetin; Bayram, İrfan; Sönmez, ReşitBu çalışmada tiroid nodüllerinin malinite açısından değerlendirilmesinde preoperatif ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) ve intraoperatif frozen section'in (FS) etkinlikleri araştırıldı. Retrospektif olarak Eylül 1994-Eylül 1999 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı'nda tiroid nodülü nedeniyle opere edilen 196 hastanın dosya bilgileri incelenerek İİAB, FS ve son histopatolojik tanıları değerlendirildi. Malin ve şüpheli olgular pozitif malinite, benin ve foliküler lezyonlar negatif malinite kabul edilerek hesaplanan İİAB'nin sensitivitesi % 83, spesifisitesi % 93 ve doğruluk oram % 92 olarak bulunurken; FS'nin sensitivitesi % 81, spesifisitesi % 97 ve doğruluk oram % 94 olarak bulundu. Şüpheli lezyonlar çalışma dışı bırakıldığında İİAB'nin sensitivitesi % 75, spesifisitesi % 100 ve doğruluk oranı % 98; FS'nin sensitivitesi % 80, spesifisitesi % 100 ve doğruluk oranı % 97 olarak bulundu. İİAB tekniğine uygun olarak yapılıp ve deneyimli bir patolog tarafından değerlendirildiğinde, tiroid nodüllerinin malinite açışından değerlendirilmesinde etkin bir tanı yöntemidir. İİAB sonucu şüpheli ve negatif olan fakat klinik olarak malinite şüphesi olan vakalarda intraoperatif FS doğru tanı olasılığını artırır.Other Trombositopeni Ayırıcı Tanısında Psödotrombositopeni ( Olgu Sunumu )(1998) Algün, Ekrem; İlhan, Mahmut; Aksoy, Halis; Alıcı, SüleymanPsödotrombositopeni nedeniyle troınbosit sayımları düşük olduğu zannedilen hastalara gereksiz tetkik ve tedaviler yapılmakladır. Bir olgu nedeniyle bu konudaki literatür bilgisi taranarak ayırıcı tanıya nasıl gidileceği konusundaki görüşler sunuldu.Article Van ve Çevresinde Yaşayan Sağlıklı Yetişkin Bireylerde Tiroid Hormonlarının Referans Değerleri(1997) Şekeroğlu, M. Ramazan; Tarakcioglu, Mehmet; Aslan, Recep; Algün, Ekrem; Topal, Selim; Akman, Nevzat; Tuncer, İlyasAmaç: Bu çalışma, Van bölgesinde yaşayan tiroid hormonu değerlerini elde etmek amacıyla yapıldı. Yöntem: Çalışmaya yaşları 21-63 arasında olan tiroid hastalığını düşündüren herhangi bir şikayeti olmayan ve fizik muayenesi normal olan 596 sağlıklı kişi alındı. Tiroid hormon tayinleri serum örneklerinde radioimmunoassay (RİA) yöntemiyle gerçekleştirildi. Bulgular: Çalışma sonunda, normal değer ortalamaları total T3 için 1.92± 0.44 nmol/L, total T4 için 117.03± 22.71 nmol/L, serbest T3 için 5.20± 0.60 pmol/L, serbest T4 için 17.06± 2.96 pmol/L ve TSH için 1.33± 0.73 m IU/ml olarak bulundu. Sonuç: Tiroid değerlerinin normal sınırlarda, TSH değerlerinin ise düşük olduğu sonucuna varıldı.