Browsing by Author "Arslan, Halil"
Now showing 1 - 20 of 21
- Results Per Page
- Sort Options
Article Adrenal Yetmezlik Ile Seyreden Bilateral Adrenal Bez Primer Non-Hodgkin Lenfoması(2006) Demir, Cengiz; Arslan, Halil; Dilek, İmdat; Erkoç, Reha; Gökdeniz, ErdemAdrenal glandın primer malign lenfoması oldukça nadirdir. Tanı histopatolojik olarak konulur. En sık şekli diffüz büyük hücreli formudur. Adrenal lenfomalar genellikle tesadüfen saptanırlar. Adrenal yetmezlik primer adrenal lenfomalı hastaların 1/3 ünden fazlasında görülmesine rağmen yetmezlik genellikle subkliniktir ve sadece laboratuvar testleri ile tespit edilir. Burada, primer adrenal yetmezlik ve batın tomografisinde bilateral adrenal kitle tespit edilen ve ultrason eşliğinde kitleden alınan biyopsi ile diffüz büyük B hücreli lenfoma tanısı konulan 52 yaşında bir erkek olgu sunduk.Other Akkiz Hepatoserebral Dejenerasyonda T1-ağırlıklı Mr Görüntülerinde Bilateral Hiperintens Bazal Ganglion Görünümleri(1999) Tombul, Temel; Sakarya, M. Emin; Ünal, Emel Özkan; Arslan, HalilHepatik disfonksiyonlu bit olguda kraniyal manyetik rezonans (MR) bulgulart rapor edildi. Tl-agirhkh MR in-celemede globus palliduslarda ve subtalamik nukleuslarda simetrik sinyal artislan izlendi. Hastanin T2-agir-hkh MR ve bilgisayarh tomografi (BT) incelemeleri normaldi. Klinik olarak belirgin hepatik ensefalopatt bulgu¬lart yoktu. Kronik karaciger hastahgi bilinmemesine ragmen yalnizca MR inceleme tie hastada hepatoserebral sendrom du§uniildu ve daha sonra karaciger biyopsi ile dogrulandi. MR inceleme, hastada karaciger fonksi-yon bozuklugu bilinmese bile hepatoserebral dejenerasyon tanismda cokfaydah bir tani yontemidir.Article Cine Phase-Contrast Mri Evaluation of Normal Aqueductal Cerebrospinal Fluid Flow According To Sex and Age(Aves, 2009) Unal, Ozkan; Kartum, Alp; Avcu, Serhat; Etlik, Omer; Arslan, Halil; Bora, AydinPURPOSE The aim of this study was cerebrospinal flow quantification in the cerebral aqueduct using cine phase-contrast magnetic resonance imaging (MRI) technique in both sexes and five different age groups to provide normative data. MATERIALS AND METHODS Sixty subjects with no cerebral pathology were included in this study. Subjects were divided into five age groups: <= 14 years, 15-24 years, 25-34 years, 35-44 years, and >= 45 years. Phase, rephase, and magnitude images were acquired by 1.5 T MR unit at the level of cerebral aqueduct with spoiled gradient echo through-plane, which is a cine phase-contrast sequence. At this level, peak flow velocity (cm/s), average flow rate (cm/s), average flow (L/min), volumes in cranial and caudal directions (mL), and net volumes (mL) were studied. RESULTS There was a statistically significant difference in peak flow between the age group of <= 14 years and the older age groups. There were no statistically significant differences in average velocity, cranial and caudal volume, net volume, and average flow parameters among different age groups. Statistically significant differences were not detected in flow parameters between sexes. CONCLUSION When using cine-phase contrast MRI in the cerebral aqueduct, only the peak velocity showed a statistically significant difference between age groups; it was higher in subjects aged <= 14 years than those in older age groups. When performing age-dependent clinical studies including adolescents, this should be taken into consideration.Article Çocuk Yaş Grubu Böbrek Parankim Hastalıklarında Ultrasonografi Kılavuzluğunda Yapılan Kesici İğne Biyopsilerinin Tanı Değeri(2001) Arslan, Şükrü; Arslan, Halil; Ünal, Özkan; Harman, MustafaAmaç: Bu çalışmada böbrek parankim hastalığı olan çocuklarda ultrasonografi kılavuzluğunda yapılan kesici iğne biyopsilerinin sonuçları ve yöntemin etkinliği araştırıldı. Metod: Araştırmaya biyopsi endjkasyonu konulmuş yaşları 3-15 yıl (ört 10.7 ± 1.2 > arasında değişen 23'ü erkek, 14'ü kız toplam 37 çocuk alındı. Sedasyon, uygun saha temizliği ve lokal anesteziden sonra Ultrasonografi kılavuzluğunda sağ böbrek alt pol parankiminden kesici iğne biyopsisi yapıl.dı. İşlem sonrası böbrek ve perirenal alan olası komplikasyonlar bakımından renkli Doppler Ultrasonografi ile incelendi. Elde edilen doku histopatolojik olarak değerlendirildi. Tüm olgularda ortalama iki girişim uygulandı. Biri dışında tüm olgularda histopatolojik tanı için yeterli materyal elde edildi. Bulgular: Hastaların tamamında mikroskopik hematuri, 8 olguda (% 21.62) makroskopik hematuri görüldü. Ciddi komplikasyon hiçbir hastada gözlenmedi. Sonuç: Çocuk yaş grubunda böbrek parankim hastalıklarında yapılan kesici iğne biyopsilerini ucuz, güvenilir, tanı değeri yüksek, ciddi komplikasyon oranı düşük olan ultrasonografi kılavuzluğunda yapılmasını önermekteyiz.Article Detection and Quantification of the Parenchymal Abnormalities in Emphysema Using Pulmo-Ct(Pergamon-elsevier Science Ltd, 2007) Temizoz, Osman; Etlik, Omer; Sakarya, Mehmet Emin; Uzun, Kursat; Arslan, Halil; Harman, Mustafa; Demir, Mustafa KemalWe aimed to determine the degree and extent of parenchymal abnormalities on pulmo-CT in patients with emphysema. The study group consisted of 29 patients (18 male, I I female; mean age 57.9. L 13). The diagnosis was based on clinical symptoms, pulmonary function tests (PFT) values, and chest CT findings. All of the patients CT scans were obtained during suspended deep inspiration from the apices to the costophrenic angles. The mean lung attenuation (MLD) and parenchymal abnormalities related to emphysema were quantitatively calculated with tables, histograms and graphics at the whole lung. The lung density measurements revealed a mean density of -898.48 +/- 51.37 HU in patients with emphysema and -825.1 +/- 25.5 HU in control group. In addition, mean percentage of subthreshold attenuation values was found as 12.03 +/- 15.75 and 1.07 +/- 0.83 in patients with emphysema and control group, respectively. Compared with control group, the patients with emphysema had a significantly lower inspiratory MLD (p < 0.05). Additionally, statistically significant correlations were seen between the MLD and percentage of subthreshold values (r = 0.44, p < 0.05). In contrast, there was poor correlation between PFT measurements and the subthreshold values. In conclusion, pulmo-CT is a quick, simple method for quantitative confirmation of the presence of parenchymal abnormalities of lung as mosaic attenuation and should be used in combination with other radiological methods and PFT as it gives additional information to routine examinations in patients with emphysema. (c) 2007 Elsevier Ltd. All rights reserved.specialization-in-medicine.listelement.badge Diagnostic Contribution of Flexion Acquisitions in the Evaluation of Meniscal Tears With MRI(2007) Gündüz, Ali Mahir; Arslan, HalilAmaç: Meniskal lezyonlara ait klinik bulgular sıklıkla diz fleksiyonda iken ortaya çıkmaktadır. Bu düşünceden hareketle fleksiyon pozisyonunda yapılan diz MRG'nin menisküs lezyonlarının evresi, yırtık varlığı ve meniskokapsüler seperasyonu (MKS) saptamadaki etkinliği araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda 50 olguda nötral pozisyondaki rutin diz MRG sekanslarına ilave olarak fleksiyon pozisyonunda, sagital eksende TSE Pd/T2 ağırlıklı sekans elde edilidi. Dizi fleksiyona getirmek için non-ferromanyetik aparat kullanıldı. Ek sekansa bağlı tetkik süresi yaklaşık 5 dakika uzamış olup toplam inceleme zamanı 20-25 dakika arasında idi. Nötral pozisyon çekimlerinde (NPÇ) izlenen yırtık şüphesi, yırtık veya MKS fleksiyon pozisyon çekimlerinde de (FPÇ) değerlendirilerek ek tanısal bulgu araştırıldı. İlk aşamada meniskal lezyon evrelemesi ve meniskal yırtığı saptamada NPÇ ile FPÇ bulguları karşılaştırıldı. İkinci aşamada MKS'nin değerlendirilmesinde FPÇ'nin katkısı araştırıldı. İstatistiki değerlendirmede Chi-square ve medikal tanı testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışmamızda NPÇ ile 44 olguda, FPÇ ile 49 olguda, artroskopi ile 50 olguda meniskal yırtık saptandı. 50 olgunun 43'ünde (%86) NPÇ ile FPÇ bulguları paralellik gösterirken, 7 olguda (%14) FPÇ ile daha ileri evre meniskal lezyon saptandı. 7 olgunun 5'inde (%10) sadece FPÇ ile yırtık saptanabilirken, 2 olguda (%4) FPÇ ile meniskal yırtık evresinde artış izlendi. Meniskal lezyon evrelemesinde NPÇ ile FPÇ arasında istatistiksel olarak (Chi-square) anlamlı bir fark bulunmadı (p>0.05). Meniskal yırtık tanısında ise artroskopi baz olarak alındığında FPÇ ve NPÇ'nin duyarlılıkları sırasıyla %98-%88, doğruluk oranları sırasıyla %98-%88 olarak bulundu. MRG'de NPÇ ile 34 olguda (%68), FPÇ ile 35 olguda (%70) eklem yüzeyine uzanan sinyal artışı nedeniyle meniskal yırtık tanısı konuldu. 14 olguda ise sadece MKS nedeniyle meniskal yırtık tanısı konulmuş olup MKS, bu olgulardan 4'ünde (4/14=%28,6) sadece FPÇ'de izlenebilmekteydi. Eklem yüzeyine uzanan sinyal artışına bağlı yırtıklarda NPÇ ile FPÇ arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmazken, MKS'ye bağlı yırtıklarda FPÇ'nin katkı sağladığı (%28,6) görüldü. Sonuç: FPÇ kapalı sistem MRG cihazlarında uygulanabilen, hasta konforunu bozmayan ve fazla zaman kaybına yol açmayan bir yöntemdir. Bu yöntemle yüksek kontrast rezolüsyonlu görüntülerle ek tanısal bilgiler elde edilebilmektedir. FPÇ, meniskal yırtık şüphesi ve de özellikle MKS olgularında NPÇ'ye göre üstün bir yöntem olarak görülmektedir. Çalışmanın daha geniş hasta grubu ile yapılması sonuçların güvenirliğini arttıracaktır.Other Ektopik Paratiroid Adenomu(1997) Barut, İbrahim; Uğraş, Serdar; Arslan, Halil; Aydın, Metin; Güler, OsmanEktopik yerleşim gösteren bir paratiroid ade¬nomu olgusu sunuldu. Normal anatomik lo-kalizasy onunda patoloji saptanamayan primer hi-perparatiroidili olgularda, paratiroid glandların ektopik yerleşimli olabileceği ve bu anatomik var¬yasyonların tanıda gecikmeye ve cerrahi müdahale sırasında teknik zorluklara neden olabileceği be¬lirtildi.Article Evaluation of Dynamic Magnetic Resonance Imaging in Assessing Velopharyngeal Insufficiency During Phonation(Lippincott Williams & Wilkins, 2008) Atik, Bekir; Bekerecioglu, Mehmet; Tan, Onder; Eflik, Omer; Davran, Ramazan; Arslan, HalilBackground: Velopharyngeal insufficiency (VPI) expresses the structural and neuromuscular disorder of soft palate and pharyngeal walls inhibiting the normal functions of velopharyngeal (VP) sphincter mechanism. In this study, efficacy of dynamic magnetic resonance imaging in the diagnosis of VPI is investigated. Materials and Methods: A total of 32 cases, 16 controls and 16 cleft palates, were included in this study. T1 fast spin echo-weighted imaging during rest, dynamic investigations with True-fast imaging with steady-state precession sequence during /sss/ and /mmm/ phonations were performed. Results: During /sss/ phonation, complete closure was observed in the control group, whereas mean VP opening was 4.11 cm(2) preoperatively and 0.21 cm(2) postoperatively in the cleft palate group. In the postoperative period, only 3 patients did not have complete closure. In the second operations, performed 6 months later, only muscle repair was done. All 3 had complete closure. Conclusions: In cleft palate cases with delayed diagnosis, appropriate application of muscle repair will be sufficient for anatomic repair of VPI without any extra procedures. In addition, dynamic magnetic resonance imaging is an objective, noninvasive, reliable, and effective modality that may be used in the diagnosis and treatment of VPI without any extra investigations.Other Hemodinamik Yetmezliğe Bağlı Tek Taraflı Watershed İnfarktlar(1999) Arslan, Halil; Anlar, Ömer; Ünal, Özkan; Tombul, TemelWatershed infarktlar (WSİ) ön, orta ve arka serebral arterlerin sulama alanlarının sınır bölgelerinde görülen enfarktlardır. Tek taraflı watershed infaktlar, çoğunlukla önceden var olan ipsilateral vasküler hastalık zemininde sistemik hipotansiyon episodu sırasında oluşan fokal serebral hipoperfüzyona bağlı olarak gelişmektedir. Bu çalışmada ardışık olarak seçilen 156 iskemik strok hastasından bilgisayarlı tomografi görüntülerinde watershed infarkt saptanan 16 olgu dahil edildi (%10.6). Ön WSİ 4 olguda (%25), arka WSİ 5 olguda (%31) ve orta WSİ 7 olguda (%44) saptandı. Olguların 8'inde orta ve ciddi derecede karotis stenozu, 2'sinde karotis tıkanıklığı saptandı. Altı hasta hipotansiyona meyilli idi. Ortostatik hipotansiyon 4 olguda saptandı. WSİ'ların patogenezinden başlıca hemodinamik fenomen sorumlu tutulmaktadır. Hipotansiyona eğilimli, ciddi karotis stenozu olan, birlikte kalp hastalığı bulunan risk grubunda yeterli kan basıncı ve serebral perfüzyonun sağlanması hemodinamik yetmezlikten ve serebral iskemiden korunmak için önemlidir.Article Hypertrophic Pyloric Stenosis Mr Findings(Modestum Ltd, 2006) Arslan, Halil; Bay, Ali; Temizoz, Osman; Etlik, Omer; Koseeoglu, Burhan; Kisli, ErolInfantile hypertrophic pyloric stenosis (IHPS) is a condition affecting young infants, in which the antropyloric portion of the stomach becomes abnormally thickened and manifests as obstruction to gastric emptying. The clinical diagnosis hinges on palpation of the thickened pylorus, or "olive." Abdominal palpation is accurate but not always successful, in such cases, radiologic examinations including US or MRI can be performed. US is the first choice of imaging modality. Unfortunately, in case of difficulty by the sonographic diagnosis of IHPS such as overlying bowel gas, MRI could be useful for the diagnosis.specialization-in-medicine.listelement.badge Koroner İskemili Olgularda K-MRG ile Sol Ventrikül Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi(2007) Taşdemir, Nihat; Arslan, HalilAmaç: Koroner arter iskemisinde kalbin duvar hareketleri ve atım fonksiyonları bozulmakta olup günümüzde kalp fonksiyonları ekokardiyografi ile değerlendirilmektedir. Bu çalışmada sol ventrikül duvar hareket kusurlarının ve ejeksiyon fraksiyonunun (EF) değerlendirilmesinde Kardiyak Manyetik Rezonans Görüntüleme (K-MRG)'nin duyarlılığı araştırılmıştır. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda koroner arter hastalığı saptanan ekokardiyografik incelemeleri yapılmış 30 hastada ve kontrol grubu olarak sağlıklı 20 olguda K-MRG görüntülenmesi yapıldı. Kısa aks, 4 boşluk ve 2 boşluk görüntüler alındıktan sonra sine MR görüntüler, retrospektif ve EKG tetiklemeli olarak parelel görüntüleme tekniği eşliğinde bir kalp siklusunda ortalama 20 görüntü alabilen True-FISP sekansı ile alındı. Görüntüler iş istasyonunda kardiyak bir program olan ARGUS programına aktarılarak sol ventrikül EF ve duvar hareketleri değerlendirildi. K-MRG ve ekokardiyografi sonuçları istatistiksel olarak Student's-t paired testi ve Pearson korelasyon analizi ile karşılaştırılarak K-MRG'nin duyarlılığı ortaya konmaya çalışıldı. Bulgular: Tüm olgularda K-MRG incelemeleri 20?25 dakika içerisinde başarı ile gerçekleştirildi. Yapılan karşılaştırılmalarda kontrol grubunda EF'nu açısından istatistiksel bir fark saptanmadı (p>0.05). Hasta grubunda yapılan karşılaştırılmalarda hem EF değerleri, hemde duvar hareketlerinin skorlanmasında ortalama değerler arasında istatistiksel fark (p<0.001) mevcut olup K-MRG'nin daha duyarlı olduğu gözlendi. Sonuç: Koroner iskemili olgularda sol ventrikül EF ve duvar hareketlerinin değerlendirilmesinde K-MRG ekokardiyografiye göre daha duyarlıdır. Ekokardiyografi ile karar verilemeyen, akustik pencere problemi olan ve özellikle remodeling gelişen olgularda daha objektif ve doğru sonuçlar veren K-MRG tercih edilmelidir. Anahtar kelimeler: Koroner arter iskemisi, K-MRG, EkokardiyografiArticle Malign Bilier Obstrüksiyonlarda Preoperatif Perkütan Bilier Drenajın Prognoza Etkisi(2005) Başer, Murat; Arslan, Halil; Temizöz, Osman; Harman, Mustafa; Doğan, Ekrem; Etlik, ÖmerAmaç: Malign bilier obstrüksiyonlarda preoperatif prekütan bilier drenajın perioperatif mortalite ve morbitide üzerine olan etkilerini sunmak. Gereç ve yöntem: Malign bilier obstrüksiyonu olan (MBO), yaşları 45 ile 72 arasında değişen (ort.57.66) 32 hastaya (22 E, 10 K) ultrasonografi ve x-ray floroskopi rehberliğinde preoperatif PBD uygulandı. 14 olguya external, 18 olguya intexternal drenaj kateteri yerleştirildi. Hastaların PBD öncesi ve sonrasındaki bilirübin düzeyleri takip edildi. Genel durumunda düzelme olanlar ve bilirübin düzeyi 10 mg/dl'nin altına düşen olgular operasyona alındılar. Bulgular: Malign bilier obstrüksiyon nedeni pankreas başı karsinomu (n=13), kolangiokarsinoma (n=4), klatskin tümörü (n=7), metastatik kitle (n=2), safra kesesi tümörü (n=2) ve peri-ampüllerkarsinoma (n=4) idi. PBD öncesinde bilürubin düzeyleri ortalama 17.8 4 mg/dl üzerinde iken drenaj sonrasında ortalama 8.1 3 mg/dl düzeyine kadar düştü. PBD sonrası operasyona alı¬nan hastalardan 4'ü perioperatif 4 günlük periyotta ex oldular. Hastaların ölüm nedenleri multiorgan yetmezliği, sepsis, sklerozan kolanjit ve genel durum bozukluğu idi. Diğer hastalar da ise PBD'ye ait önemli bir komplikasyon izlenmeyip, hastalar operasyonu iyi tolere ettiler. PBD sonrası cerrahi uygulanan hastalarımızda mortalite oranı %12.5 idi. Sonuç: Preoperatif PBD, bozulmuş olan hepatik fonksiyonların düzelterek hastanın genel durumunun düzelmesine imkan vermekte böylece hastanın elektif şartlarda öpere edilerek cerrahi tedaviye bağlı morbidite ve mortalite oranlarında azalmalar olmaktadır. Malign bilier obstrüksiyonlarda preoperatif perkütan bilier drenaj, prognoza olumlu etkisi olan ve rutin olarak uygulanması gereken bir yöntemdir.Other Mide Divertikülü ve Klinik Önemi (Olgu ve Literatür Bildirisi)(1995) Dilek, Osman Nuri; Arslan, HalilBu makalede, bir gastrik divertikül olgusu sun¬duk. Gastrik divertiküller genellikle tek ve sıklıkla mi¬denin parakardiyal bölgesinde oluşurlar. Bu nadir has¬talığın teşhis ve tedavisindeki güçlükler tartışıldı. Radyografi ve endoskopinin preoperatif tanıdaki önemi vurgulandı.Article Mri of Omphalopagus Conjoined Twins With a Dandy-Walker Malformation: Prenatal True Fisp and Haste Sequences(Aves, 2010) Uenal, Oezkan; Arslan, Halil; Adali, Ertan; Bora, Aydin; Yildizhan, Recep; Avcu, SerhatConjoined twins are an extremely rare congenital malformation without any known genetic predisposition. Omphalopagus twins are the second most common variety of conjoined twins and usually are joined at the umbilicus. We present omphalopagus conjoined twins demonstrated with true FISP (fast imaging with steady-state procession) and HASTE (half-Fourier acquisition single-shot turbo spin-echo) magnetic resonance imaging (MRI) sequences, which showed Dandy-Walker malformation in one of the pair. To our knowledge, this is the first case of conjoined twins with this malformation, which was diagnosed with ultrafast MRI.Article Radiological and Clinical Course of Pneumonia in Patients With Avian Influenza H5n1(Elsevier Ireland Ltd, 2007) Bay, Ali; Etlik, Omer; Oner, A. Faik; Unal, Ozkan; Arslan, Halil; Bora, Aydin; Dogan, MuratIntroduction: We evaluated chest X-ray and clinical findings of patients with lower respiratory tract infection due to influenza H5N1 and presented the radiological findings and clinical course of the infection. Materials and methods: Between December 2005 and February 2006, eight hospitalized patients (median age 10, 5-15 years) with avian-flu were evaluated in this study. All patients were evaluated with chest X-ray and four of them with CT scan. Post mortem pathological characterization were also available for three of the patients. Results: A rapidly progressive pneumonia with high mortality rate was observed especially for cases with late admission. The major radiologic abnormalities were extensive pneumonic infiltration with segmental and multifocal distribution, mostly located in lower zones of the lung. No pleural effusion and hilar lymphadenopathy was noted. Conclusion: Avian flu may be presented as rapidly progressive pneumonia. The chest radiography has an important role in diagnosis and should be obtained daily because of rapid change of the findings that may necessitate prompt action. (c) 2006 Elsevier Ireland Ltd. All rights reserved.Article Radiological Findings in Hepatobiliary Fascioliasis(Ortadogu Ad Pres & Publ Co, 2009) Avcu, Serhat; Bora, Aydin; Arslan, Halil; Karahocagil, Mustafa K.; Sunnetcioglu, MahmutObjective: In this study, radiological findings of 24 relatives were evaluated who were diagnosed with hepatobiliary fascioliasis with serologic testing and examination of family members. Material and Methods: Twenty-four patients were evaluated by abdominal ultrasonography (US), 23 patients by computed tomography (CT) and 4 patients by magnetic resonance cholangiopancreatography (MRCP). Liver function tests, routine biochemistry, IgE and eosinophil levels were analysed in all patients. Ressults: Abdominal US detected pathology in 13 patients and no pathology in 11. CT was performed in 23 patients, and hepatobiliary lesions were detected in 20. Of the 6 cases with biliary dilatation, 4 peripheral enhancements of the bile ducts were noticed on CT examination. Mild biliary dilatation was observed in all of the 4 patients who were evaluated with MRCP and filling defects in the bile ducts were found in 2 of them. ELISA test for Fasciola hepatica was positive in all 24 patients. IgE level was elevated in 19 patients, and eosinophil level was elevated in 17 patients, Leucocyte level was elevated in 14 patients, and alcatene phosphatase level was elevated in 10 patients. Conclusion: In acute phase, CT is and high IgE and eosinophil levels with typical CT findings are significant in the diagnosis. The peripheral enhancement of extrahepatic bile ducts may be a clue for biliary involvement of the disease. MRCP is a useful method in demonstrating biliary dilatation and intraluminal filling defects, which correspond to parasites.Article Right Renal Stone on the Trajectory of Upper Left Ureter(Springer, 2006) Ceylan, Kadir; Arslan, Halil; Etlik, Ömer; Bayrakli, Hasmet; Yilmaz, Y. kselWe report a 52-year-old woman with a right renal pelvic stone, mimicking a left upper ureteral stone in a kidney-ureter-bladder film. Computed tomography detected the exact anatomical location of the stone, which was not possible by intravenous urography and ultrasonography. In this study, we discuss diagnostic modalities of the urinary calculi in the light of the literature.Article Rutin Bt İncelemelerinde İnsidental Olarak Saptanan Erişkin Tip Bochdalek Hernileri ve Klinik Önemi(2008) Arslan, Halil; Bora, Aydın; Arslanoğlu, Atilla; Avcu, SerhatBochdalek Hernisi (BH), diyafragmadaki posterior defektten abdominal organların toraks boşluğu içerisine girmesiyle karakterize doğumsal bir hastalıktır. Erişkin populasyonda nadir görülmektedir. Ancak çok detektörlü BT’nin yaygın kullanıma girmesiyle birlikte erişkinlerde insidental BH saptanabilirliği artmıştır. Burada rutin karın ve toraksın çok detektörlü BT incelemelerinde BH saptanan toplam 17 olguya ait radyolojik bulgular sunulmuş ve literatür eşliğinde tartışılmıştır.Article Travmaya Bağlı Uterus Rüptürü ve Batın İçine Migrate Ölü Fetüse Ait Radyolojik Bulgular(2008) Arslan, Halil; Bora, Aydın; Arslanoğlu, AtillaSezaryen haricinde, travmalara bağlı uterus rüptürü oldukça nadirdir. Etyolojide araç kazalarına bağlı travma ilk sırada gelmektedir. Burada daha önce sezaryen geçirmemiş 33 yaşındaki gebe kadında at tepmesi sonucu uterus rüptürü ve batın içine migrate fetüse ait radyolojik bulgular sunulmuşturArticle Uterin Leyomyom Embolizasyonu: Power Doppler Us'nin Rolü(2003) Zeteroğlu, Şahin; Şengül, Muzaffer; Etlik, Ömer; Arslan, Halil; Harman, MustafaAMAÇ Uterin leyomyomların vaskülarizasyonunu iki taraflı uterin arter embolizasyonu (UAE) öncesi ve sonrası power Doppler ultrasonografi (PDUS) ile değerlendirerek yöntemin etkinliği ve tedaviye katkısını araştırdık. GEREÇ VE YÖNTEM Semptomatik uterin leyomyomu bulunan 20 hastaya uterin arter embolizasyonu uygulandı. Hastalarda embolizasyon öncesi ve embolizasyon sonrası 6. ayda, MRG ve gri skala US yanında power Doppler US ile leyomyomların ve uterusun vaskülarizasyonunu değerlendirerek bulguları anjiyografi ile karşılaştırdık. Vaskülarizasyon düşük (5 olguda), orta (7 olguda) ve ileri derecede (8 olguda) olmak üzere üç grupta toplandı. Power Doppler US bulguları ile tedavi sonuçları arasındaki ilişki tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve posthoc Tukey testi ile istatistiki olarak araştırıldı. Embolizasyon öncesi power Doppler US'de leyomyomların periferde daha fazla santralde daha az olmak üzere kalsifikasyon ve dejenerasyon alanları dışında, farklı derecelerde boyandığı görüldü. 6. ay sonunda leyomyom hacmindeki azalma işlem öncesi power Doppler US'de düşük derece vaskülarizasyon görülen olgularda %37, orta derece vasküler leomyomlarda %44, ileri derece vasküler leyomyomlarda ise %59 olarak tespit edildi. Uterin arter embolizasyonu öncesi power Doppler US'de vaskülarizasyonu yüksek olan leyomyomların hacmindeki gerilemenin daha belirgin olduğu görüldü (p<0.05). SONUÇ Son yıllarda dünyada yaygınlaşmaya başlayan bir tedavi yöntemi olan uterin leyomyomların embolizasyonunda işlem öncesi ve sonrası power Doppler US, lezyonların vaskülarizasyonu hakkında değerli bilgiler verir. Embolizasyon uygulanacak hasta grubunun seçilmesinde uterus ve leyomyom vaskülarizasyonunu göstererek yardımcı olabilir. Yine embolizasyon sonrası erken ve geç dönemde işlemin etkinliğini göstermede kullanılabilecek non-invaziv, ucuz bir yöntemdir.