Browsing by Author "Baran, Ali İrfan"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Specialist Thesis Acute Hepatitis Due To Brucellosis: 13 Years of Experience(2020) Arslan, Yusuf; Baran, Ali İrfanBruselloz neredeyse her organ sistemini tutabilen zoonotik bir enfeksiyondur. Karaciğer (KC) tutulan organların başında gelmektedir. KC tutulumu genellikle hafif derecede aminotransferaz yükseklikleri ile kendini göstermekledir. KC fonksiyonu ise sıklıkla normaldir ve klinik hepatit gelişimi nadirdir. Bu çalışma ile 13 yıl boyunca yatırılarak takip edilen bruselloza bağlı akut hepatit kliniği olan olgular değerlendirmiş, kliniğimizin takip ve tedavi deneyimi sunulmuştur. Materyal ve Metod: Bu çalışmaya Ocak 2008 ile Haziran 2020 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji servisinde yatan ve yaşı 18'den büyük bruselloz hepatit tanılı hastalar dahil edilmiştir. Çalışmada 61'i erkek, 42'si erkek olmak üzere 103 erişkin hasta retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Bruselloz tanısı için klinik şüphe varlığında; bruselloz standart tüp agglütinasyon (STA) titresinin 1/160 ve üzerinde olması ve/veya kan ve doku kültürlerinde Brucella spp. üremesi ve/veya bruselloz polimeraz zincir reaksiyonu (PCR) testinin pozitif olması kriterlerinden en az birinin olması baz alındı. Hepatit varlığı için aminotransferazların normal üst sınırının (NÜS) ≥ 5 katı olması ve/veya total bilirubin seviyesinin ≥2 mg/dl olması ve/veya lokal hepatik lezyonun gösterilmiş olarak kabul edildi. Hepatik tutulum tipi laboratuvar ve radyolojik bulgularına göre yapıldı. Laboratuvara göre ayırımda klinik hepatit için alanin aminotransferaz (ALT) ve/veya aspartat aminotransferaz (AST) ≥ 5 kat NÜS olması, kolestaz (kolestatik hepatit) için alkalen fosfataz (ALP) ≥ 3 kat NÜS ve/veya gama glutamil transferaz (GGT)≥1,5 kat NÜS ve/veya total bilirubin≥2 mg/dl olması baz alındı. Radyolojik ayırımda ultrasonografi (USG) bulgularına göre; granülomatöz hepatit: USG ile KC'de granülomatöz lezyonları bulunması ve diffüz hepatit: USG'de granülomatöz lezyonun bulunmaması şeklinde belirlendi. Bulgular: Biyokimyasal laboratuvar düzeylerine göre olguların %35,9'unda klinik hepatit, %17,5'inde kolestatik hepatit ve %46,6'sında bu iki durumun birlikteliği vardı. Radyolojik değerlendirmede tüm olguların %88,3'üne USG yapılmış olup bunların %5,5'inde granülomatöz hepatit saptandı. Olguların 91'ine (%88,3) batın USG yapılmış olup 24'ünde (%26,4) USG'de herhangi bir bulgu yoktu. 46 olguda (%50,5) hepatosplenomegali (HSM), 15 olguda (%16,5) hepatomegali (HM), 5 olguda (%5,5) ise splenomegali (SM) saptandı. Olguların %83,5'i akut, %14,6'sı subakut ve %1,9'u kronik bruselloza sahipti. Olguların en sık yakınmaları ateş (%85,4), terleme (%84,5), halsizlik (%84,5), iştahsızlık (%79,6) ve kas eklem ağrıları (%72,8) idi. Hemogram incelemelerinde olguların 10'unda (%9,7) lökositoz, 47'sinde (%45,6) lökopeni, 57'sinde (%55,3) anemi, 55'inde (%53,4) trombositopeni ve 35'inde (%34,0) pansitopeni görüldü. En sık kullanılan tedavi rejimi bir aminoglikozidin (AG) doksisiklin (DOX) ve rifampisin (RIF) ile üçlü kombinasyonuydu. Sonuç: Çalışmamız hepatit varlığında dahi tedavi ile klinik yanıtın ve laboratuvarda düzelmenin yüksek oranlarda olduğu gösterildi. Çalışmamızda hastaneye yatış süresine etki eden bir parametre saptanmadı fakat ALT, AST ve total bilirubin değerlerinde düzelmenin kan kültüründe pozitifliğinde, sekonder organ tutulumu varlığında ve ALT/AST>1 olması durumunda daha geç olduğu gözlendi. Verdiğimiz tedavi rejimlerin bu süre üzerine bir etkisi bulunmadı. Literatürde tedavide AG'li rejimlerin seçilmesi durumunda daha hızlı düzelme sağladığını bildiren retrospektif çalışmalar olsa da daha büyük hasta gruplarında yapılacak prospektif çalışmalara ihtiyaç vardır.Specialist Thesis Evaluation of Nesfatin-1, Irisin and Ghreline Levels in Carriers of Inactive Hepatitis B Virus and Chronic Hepatitis B Patients(2021) Altındağ, Deniz; Baran, Ali İrfanKronik hepatit B enfeksiyonu, özellikle karaciğer tutulumuyla seyreden; yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, kilo kaybı ve hepatosteatoza neden olabilen viral bir hastalıktır. Çalışmamızda amacımız kronik hepatit B enfeksiyonu olan hastalarda, nesfatin-1, ghrelin ve irisin belirteçlerinin hastalıkta görülebilen semptomlar, hepatosteatoz ve hastalığın aktivasyon derecesi ile ilişkisini, tedavi öncesi ve tedavi sonrası, sağlıklı gönüllüler ile hastalığın kendi alt grupları arasında belirteçlerin düzeylerinde farklılık bulunup bulunmadığını araştırmak ve klinik pratikte hastalık aktivasyonunu göstermede kullanılabilirliğinin araştırılmasıdır. Materyal ve Metod: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji ABD polikliniğine Ağustos 2020- Mart 2021 tarihleri arasında başvuran sağlıklı gönüllüler (n=30), inaktif HBV taşıyıcıları (n=45), kronik hepatit B hastaları (n=30) ve tedavi almakta olan HBV hastaları (n=45) olmak üzere toplamda 150 katılımcının dahil edildiği prospektif bir çalışmadır. Katılımcıların serumlarında nesfatin-1, ghrelin, irisin düzeylerine bakıldı. Bulgular: İnaktif HBV taşıyıcısı, tedavi almakta olan HBV hastaları, kronik hepatit B gruplarında nesfatin-1 ve ghrelin değeri kontrol grubundan anlamlı olarak daha düşüktü. Tedavi almakta olan HBV hastaları ve kronik hepatit B gruplarında bu iki parametre inaktif taşıyıcı gruptan anlamlı olarak daha düşüktü. Tedavi almakta olan HBV hastaları ve kronik hepatit B grupları arasında nesfatin-1, ghrelin değeri anlamlı farklılık göstermemiştir. İrisin değeri ise inaktif taşıyıcı, tedavi almakta olan HBV hastaları, kronik Hepatit B gruplarında kontrol grubundan anlamlı olarak daha düşüktü. Kronik Hepatit B grubunda İrisin değeri diğer tüm gruplardan anlamlı olarak düşük tespit edildi. Sonuç: Sonuç olarak nesfatin-1, ghrelin, irisin düzeyinin kronik hepatit B hastalarında hastalığın aktivitesi ile ilişkili fazların değerlendirebilmesinde kullanılabileceği düşünülmektedir. Aynı zamanda hepatit B de fizyopatolojisi aydınlatılamamış semptomlarla ilişkili olabileceği düşünülmekle birlikte daha geniş popülasyonlu ve daha fazla sayıda randomize kontrollü prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu açıktır.Specialist Thesis Giant Applications in Van Following Hospitals Rubella, Cytomegalovirus, Toxoplasma Gondii Seroprevalence, Death Birth and Early Birth Ratios, Igg Positive Immediate Igg Aviditycomparison(2018) Hazan, Esra; Baran, Ali İrfanGebelik, anne ve fetüs sağlığının çeşitli enfeksiyonlar ile tehdit edildiği ve birçok fizyolojik değişimin gerçekleştiği bir dönemdir. Gebelikte geçirilen ve konjenital anomalilere sebep olan enfeksiyonlar, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, mortalite ve perinatal morbiditenin en önemli sebeplerinden biridir. Gebelik döneminde geçirilen ve düşük veya ölü doğumlara sebep olan TORCH grubu enfeksiyonlarınaRubella, Cytomegalovırus, Toxoplasmagondii ve diğer etkenlerin sebep olduğu bilinmektedir. Gebelik döneminde geçirilen bu enfeksiyonların mümkün olduğu kadar erken teşhisi özelikle fetüs sağlığı açısından oldukça önem arzetmektedir. Bu çalışmanın amacı, gebelerde Rubella, Cytomegalovırus ve Toxoplasmagondii seroprevalansını belirlemek, ölü doğum ve erken doğum oranlarının saptanması ayrıca IgG antikorları pozitif olan gebe hastalarda avidite bakılarak IgG avidite değerlerinin karşılaştırılmasıdır. Çalışma Van ilinde Eylül 2015 - Eylül 2017 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine başvuran 18-48 yaş aralığındaki 300 gebe hasta üzerinde yürütüldü. Yaş aralığı 18-48 ve yaş ortalaması 29 ± 6,9 olan gebelerin gebelik haftası 11-32 hafta aralığında ve gebelik haftası ortalaması 21,5 ± 3,4 olarak belirlendi. Toplam gebelik sayısı (gravide) ortalaması 3,2 ± 1,6 olarak saptandı. Gebeler ikamet yerlerine göre incelendiğinde 196'sı (%65,3) şehirde ikamet ederken 104'ünün (%34,6) kırsal bölgede ikamet ettiği görüldü. Eğitim durumlarına göre değerlendirilen gebelerin ise 122'sinin (%40,6) okur-yazar olmadığı 126'sının (%42) ilköğretim mezunu olduğu, 52'sinin (%17,3) ise lise ve sonrası okullardan mezun olduğu görüldü. Çalışmaya dahil edilen gebe hastalardan alınan 300 kan örneği Cytomegalovirus, Rubella ve T.gondii IgG ve IgM antikorlarının araştırılması amacıyla ELISA yöntemi kullanıldı. Gebelerden alınan kan örneklerinde Rubella IgG %96 ve Rubella IgM %4, CMV IgG %99 ve CMV IgM %1,3, T.gondii IgG %56,3 ve IgM %7,6 oranında seropozitiflik tespit edildi. Ölü doğum/erken doğum oranlarının sırasıylaRubella IgM 2 (%18,1) / 4 (%17,3), Rubella IgG 11 (%100) / 22 (%95,6), CMV IgM 1 (%9) / 2 (%8,6), CMV IgG 11 (%100) / 23 (%100), T.gondii IgM 1 (%9) / 3 (%13), T.gondiiIgG 4 (%36,3) / 8 (%34,7) olduğu saptandı.Avidite değerleri sırayla düşük/gri zon/yüksek değerlerin Rubella'da 3/0/2, Cytomegalovırus'te 0/0/3 ve T.gondii'de 8/1/12 şeklinde olduğu saptandı. Sonuç olarak düşük veya ölü doğumlara sebep olabilen Toxoplasma gondii, Cytomegalovırusve Rubella etkenlerinin bölgemizdeki gebe hastalarda halen önemini koruyan sağlık sorunları arasındadır. Serolojik yöntemlerin bu enfeksiyonların teşhisinde ve IgG avidite testi yapılarak şüpheli durumların netleştirilmesinde hekime yol gösterici bir yöntem olabileceği kanaatine varıldı. Ayrıca bu hastalıklardan korunma, bulaş yolları ve kontrolü konusunda toplumun eğitilmesinin toplum sağlığı açısından çok önemli olduğu sonucuna varıldı.Specialist Thesis Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Uygulayan Hastalarda Gelişen Peritonit Ataklarının ve Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi(2010) Baran, Ali İrfan; Karahocagil, Mustafa KasımPeriton Diyalizi (PD), son dönem böbrek yetmezlikli hastaların tedavisinde kullanılan renal replasman tedavi seçeneklerinden biridir. Peritonit, PD'nin en sık görülen komplikasyonlarındandır. PD tedavisinde ve teknolojisinde sağlanan gelişmeler nedeni ile sıklığında azalma olmasına rağmen peritonit hâlâ sorun olmaya devam etmektedir. Ayrıca peritonit, en sık hastaneye yatış sebebi olmasının yanında mortalite ve morbiditenin en önemli belirleyicisidir.Bu çalışmada hastanemiz PD uygulayan hastalardaki peritonit atakları değerlendirilerek, bu hastalarda peritonite yol açan risk faktörleri, etken mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları tespit edilmesi amaçlandı.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Kasım 2008-Haziran 2010 tarihleri arasında CAPD (continue peritonel dyalisis) ünitesinde tedavi programında bulunan ve peritonit semptomları ile başvuran olgular değerlendirildi. Hastaların demografik, klinik ve laboratuar sonuçları kaydedildi. Peritonit ataklarının üreme oranları etken mikroorganizma ve antibiyotik duyarlılık sonuçları değerlendirildi. Hastalar, peritonitsiz grup ve çalışma döneminde peritonit geçirenler peritonitli grup olmak üzere 2 gruba ayrıldı ve istatiksel olarak karşılaştırıldı. Takip edilen 63 hastanın 28' inde 47 peritonit atağı gelişti. Ortalama peritonit sıklığı 0.57 atak/hasta yılı ya da 20.9 ayda 1 atak tespit edildi (984 hasta ayında 47 atak). Kan kültür sistemi ile besiyerine santrifüj sonrası ekim yapılmış ve izolasyon oranları sırasıyla %51 ve %46.1 olarak saptanmış olup izolasyon açısından anlamlı fark bulunmadı. Kültür sonuçlarına göre %75 oranında Gram pozitifler ve bunlardan da en sık KNS etken olarak tespit edildi.Sonuç olarak çalışmamızda metisilin dirençli stafilokok türleri sık olduğundan ampirik başlanan vankomisin tedavisi uygun görülmektedir. Ayrıca peritonit gelişiminde düşük eğitim düzeyi, kırsalda ikamet etmek, hipoalbüminemi ve zorunlu olarak PD uygulamak risk faktörü olarak bulunmuştur. Bu olguların eğitiminin sağlanması, ayrıca hipoalbümineminin önlenmesi ve düzeltilmesi de önemli gözükmektedir.
