Browsing by Author "Beşiroğlu, Lütfullah"
Now showing 1 - 20 of 34
- Results Per Page
- Sort Options
Article Article Beyaz Ayı Supresyon Envanteri'nin Geçerlik ve Güvenilirliğine İlişkin Bir Ön Çalışma(2004) Kara, Hayrettin; Beşiroğlu, Lütfullah; Özer, Ömer Akil; Kıran, Ümit Kemal; Ağargün, Mehmet YücelAmaç: Bu çalışmada kişinin istemediği, benliğe yabancı (ego-distonik) olarak algılanan ve belirgin sıkıntıya neden düşünceleri baskılama eğilimini ölçen WBSI'nin (White Bear Supresyon Envanteri) Türk örnekleminde geçerlik ve güvenilirliğinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: DSM-IV kriterlerine göre OKB (Obsesif-Kompulsif Bozukluk) tanısı almış 30 hasta ve 47 sağlıklı denek çalış- maya alındı. Cronbach-α istatistiği ve Pearson bağıntı analizi uygulanarak ölçeğin iç tutarlılığı araştırıldı. İki farklı uygulama zamanında WBSI toplam puanlarının test-tekrar test güvenilirliği bağımlı gruplarda t testi ve Pearson bağıntı analizi uygulanarak değerlendirildi. OKB'si olan hastalar ve sağlıklı deneklere ait toplam puanlar bağımsız gruplarda t testi yardımıyla karşılaştırılarak ölçeğin geçerliğine ilişkin kanıtlar araştırıldı. Bulgular: Ölçek toplam puanı yeterli bir test-tekrar test güvenilirlik göstermiş ve iç tutarlılığı yüksek (α=0.92) bulunmuştur. Ölçeğe ait tek tek madde puanları pozitif yönde ve çok ileri düzeyde test-tekrar test tutarlılığı göstermiştir. geçerlilik analizinde, madde 5 dışındaki maddelerinin tümü ve toplam puanları açısından ölçeğin ayırt edici bir geçerliğe sahip olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu sonuçlar, WBSI'nin psikometrik özelliklerinin Türk örnekleminde istenmeyen düşünceleri bilinçli bastırma eğiliminin değerlendirilmesinde güvenilir ve geçerli bir ölçek olduğunu göstermektedir.Master Thesis Childhood Traumatic Experiences, Dissociation and Cognitive Processes in Obsessive-Compulsive Disorder(2009) Çelik, Cihat; Beşiroğlu, LütfullahBu çalışma obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) hastalarında çocukluk çağı travmatik yaşantıları, dissosiyatif yaşantılar ile bilişsel etmenler arasında ilişkileri incelemek amacıyla yapılmıştır. Örneklem grubunu psikiyatri polikliniğine başvuran ve DSM-IV kriterlerine göre OKB tanısı alan 40 hasta oluşmuştur. Verilerin elde edilmesi için hastalara, Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DES), Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (CTQ-28), Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (Y-BOKÖ), Beck Depresyon Envanteri, Thought-Action Fusion Scale (TAFS), Üst Biliş Ölçeği (ÜBÖ-30) ve White Bear Supresyon Envanteri (WBSI) uygulanmıştır. Çalışmada obsesif kompulsif belirtilerin şiddeti ile çocukluk çağı travmatik yaşantıları ve dissosiyasyon arasında anlamlı bir ilişki bulunmazken, patolojik kuşku ile hem travmatik yaşantılar hem de dissosiyatif yaşantılar arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. DEK, ÜBÖ ve WBSI ölçeği puanları ile OK belirti şiddeti arasında anlamlı bir ilişki bulunmadı. Travmatik yaşantılar ile bilişsel süreçler arasında anlamlı ilişki bulunmaz iken disosiyatif yaşantılar ile DEK ve ÜBÖ arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Bu sonuçlar OKB'de travmadan ziyade dissosiyasyonun bilişsel süreçlerle ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.Master Thesis Childhood Traumatic Experiences, Dissociation and Obsessive-Compulsive Symptoms in Non-Clinical Samples(2007) Çelikel, Hatice; Beşiroğlu, LütfullahBu çalışma üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmatik yaşantıları, dissosiyatif yaşantılar ve obsesif-kompulsif belirtiler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yürütüldü. Üniversite örneklemini temsil eden 139 kız ve 138 erkekten oluşan toplam 277 üniversite öğrencisi çalışmanın örneklemini oluşturdu. Verilerin elde edilmesi için katılımcılara, Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DES), Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (CTQ-53), Padua Envanteri (PE) ve Beyaz Ayı Supresyon Envanteri (BASE) uygulandı. OK belirtileri toplam, temizlik ve düşüncelere kapılma puanları kadınlarda anlamlı olarak daha yüksek bulundu. OK belirtileri ile çocukluk çağı travmatik yaşantıları arasında bulunan bağıntı katsayıları genel olarak değerlendirildiğinde, bu katsayılar dissosiyasyon ve OK belirtileri arasında bulunan değerlere oranla daha düşük bulundu. Yapılan regresyon analizleri sonucunda hem travma puanları hem de patolojik dissosiyasyon puanları OK belirtileri ile daha az ilişkili bulunurken, patolojik olmayan dissosiyasyon (soğurma) ile OK belirtileri arasında daha anlamlı düzeyde ilişkiler ortaya çıktı. Bu sonuçlar, patolojik olmayan dissosiyasyonun OK belirtileri ile, çocukluk çağı travmatik yaşantıları ve onun beklenen sonucu olan patolojik dissosiyasyondan daha fazla ilişkili olduğu sonucunu ortaya koymaktadır.specialization-in-medicine.listelement.badge Circadian Rhythms and Suicidality in the Patients With Major Depressive Disorder(2009) Aydın, Adem; Beşiroğlu, LütfullahBu çalışmada depresyonu olan hastaların sirkadyen tiplerine göre özkıyım riskini incelemek ve sirkadyen tiplerin uyku ve depresyon belirtileri üzerine etkilerini değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışma major depresif bozukluk tanı ölçütlerini karşılayan 80 hasta ile demografik olarak eşleştirilmiş 80 sağlıklı gönüllü ile tamamlanmıştır. Her bireye Sosyodemografik Veri Formu, BDE (Beck Depresyon Envanteri), PUKİ (Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi), MEQ (Sabahlılık-Akşamlılık Ölçeği), MINI (MINI İntihar Eğilimi Alt Ölçeği) ve İDÖ (İntihar Düşüncesi Ölçeği) uygulanmıştırDepresyon grubun BDE, PUKİ, MINI ve İDÖ puanları kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Depresyon ve kontrol grubu birlikte tüm örneklemde sirkadyen tercihlere göre yapılan karşılaştırmalarda akşamlılık tipi olan bireylerin (n= 21) depresyon düzeyleri, uyku kalitesi, intihar düşüncesi ve intihara yatkınlık punları sabahlılık tipi (n= 45) olanlardan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Akşamlılık tip ile ara tip arasında tüm ölçeklerde anlamlı farklılık bulunmamıştır. Grup ve sirkadyen ritmin birlikte değerlendirildiği iki yönlü varyans analizleri sonucunda depresyon puanları için anlamlı fark bulunurken, uyku kalitesi ve intihar ölçekleri açısından farklılık bulunamamıştır. Hasta grupta akşamlılık tipin BDE puanları hem ara tipten hem de sabahlılık tipinden anlamlı olarak yüksek bulunurken, ara tipin BDE puanları sabahlılık tipinden anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Kontrol grubunda sirkadyen tercihe göre depresyon puanlarında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Sirkadyen tercihin depresyon düzeyinden bağımsız olarak intihar puanları ile ilişkisini incelemek amacıyla yapılan kısmi korelasyon analizleri sonucunda her iki grupta da MEQ ile intihar ölçekleri arasında anlamlı farklılık olmadığı bulunmuşturSonuç olarak major depresif bozukluğu olan hastalarda sirkadyen tercihin akşamlılık olması durumunda depresif belirtiler daha şiddetli yaşanmaktadır. Çalışmanın sonuçları sirkadyen tercihin tek başına bağımsız olarak intihara yatkınlığı belirleyen bir etmen olmadığını düşündürmektedir.Anahtar sözcükler: Depresyon, sirkadyen tercihler, özkıyım, uyku kalitesiArticle Clark-beck Obsesyon-kompulsiyon Ölçeği’nin Türk Toplumunda Psikometrik Özellikleri(2007) Gulec, Mustafa; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Eryonucu, Buket; Boysan, MuratAmaç: Bu çalışmada obsesif kompulsif belirtileri sıklık ve şiddet açısından değerlendirmek üzere geliştirilmiş olan Clark-Beck Obsesyon-Kompulsiyon Ölçeği’nin (CBOKÖ) psikometrik özelliklerinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) tanısı konmuş 52 hasta, majör depresyonu olan 36 hasta ve OKB dışında başka bir anksiyete bozukluğu olan 32 hasta, 278 öğrenci ve 75 sağlıklı erişkin denek örneklem grubunu oluşturdu. Ölçeğin iç tutarlılığı, test-tekrar test güvenilirliği, eş zaman ve ayırt edici geçerliliği araştırıldı. Sonuçlar: Cronbach α katsayısı obsesyon, kompulsiyon ve toplam puan için tüm örneklemde sırasıyla 0.86, 0.83 ve 0.91 olarak bulundu. İki ayrı zaman diliminden elde edilen puanlar arasındaki bağıntı katsayıları obsesyon puanı için 0.81 (p<0.001), kompulsiyon için 0.85 (p<0.001) ve toplam puan için 0.85 (p<0.001) olarak hesaplandı. OKB olan grubun obsesyon, kompulsiyon ve toplam puanları tüm gruplardan anlamlı olarak yüksek bulundu. Hem OKB grubunda, hem de sağlıklı kişilerde CBOKÖ obsesyon, kompulsiyon ve toplam puanları obsesif kompulsif belirtileri ölçen diğer ölçeklerle (Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği ve Padua Envanteri) anlamlı derecede bağıntı göstermiştir. Tartışma: Sonuçlar, CBOKÖ’nin Türk örnekleminde obsesif-kompulsif belirtilerin değerlendirilmesinde güvenilir ve geçerli bir ölçek olduğunu göstermektedir. (Anadolu Psikiyatri Dergisi 2007; 8:197-205)Article Cope (Başa Çıkma Tutumlarını Değerlendirme Ölçeği): Psikometrik Özelliklere İlişkin Bir Ön Çalışma(2005) Özer, Ömer Akif; Kara, Hayrettin; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Kıran, Ümit KemalBaşa çıkma tutumları, stres doğurucu olaylar ya da etkenlerin olumsuz etkileri ile mücadele etmek için kullanılan özgül davranışsal ve psikolojik çabaları içerir. Bu çalışmada başa çıkma tutumlarını değerlendirmek amacıyla geliştirilen COPE’nin (Başa Çıkma Tutumlarını Değerlendirme Ölçeği) Türkçe`ye çevrilerek psikometrik özellik-lerinin araştırılması amaçlanmıştır. Kırk yedi sağlıklı denek (21 erkek, 26 kadın) çalışmaya alındı. Deneklerin yaş ortalaması 26.0±4.8 idi. Cronbach α istatistiği ve Pearson bağıntı analizi uygulanarak ölçeğin iç tutarlılığı sınandı. İki farklı uygulama zamanında COPE alt ölçek ve toplam puanlarının test-tekrar test güvenirliği bağımlı gruplarda t testi ve Pearson bağıntı analizi uygulanarak araştırıldı. Cronbach α değeri 0.79 ve alt ölçeklere ait puanların COPE toplam puanıyla bağıntısı pozitif yönde ve anlamlı bulundu. Ölçeğe ait tek tek madde puanları pozitif yönde ve ileri düzeyde test-tekrar test güvenirliği göstermiştir. Bu sonuçlar COPE’nin psikometrik özelliklerinin Türk örnekleminde başa çıkma tutumlarının değerlendirilmesinde güvenilir bir ölçek olduğunu göstermektedir. Ölçeğin geçerliğine ilişkin kanıtların farklı psikopatoloji gruplarıyla yapılacak karşılaştırmalarla elde edilmesi yararlı olacaktır.specialization-in-medicine.listelement.badge Effectiveness of Aripiprazole in Ocd Patients With Sri Treatment-Refractory; Comperative Study With Risperidone(2010) Atli, Abdullah; Beşiroğlu, LütfullahSGİ'ler obsesif-kompulsif bozukluk (OKB) tedavisinde en sık kullanılan ve en etkili olan ilaçlardır. Fakat OKB hastalarının %40-60'ı SGİ tedavisine yeterli yanıt vermemektedir. OKB tedavisinde SGİ'lerin antipsikotiklerle güçlendirilmesi ile ilgili kanıtlar giderek artmaktadır. Olanzapin, ketiapin, risperidonla ile yapılan çalışmalarda OKB hastalarının obsesif-kompulsif semptomlarının atipik antipsikotiklerle azaldığı gösterilmiştir. Bu çalışmada SGİ tedavisine yetersiz yanıt veren OKB hastalarında yeni bir antipsikotik olan aripiprazolün etkinliğinin risperidon ile karşılaştırılması amaçlandı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Psikiyatri Polikliniğine ardışık başvuran 69 erişkin OKB hastası çalışmanın örneklemini oluşturdu. Bu hastalardan SGİ'ye az yanıt veren 34 hasta, iki gruba ayrılarak tedavilerine atipik antipsikotikler eklendi. Bu şekilde aripiprazolün OKB'nin güçlendirme tedavisindeki etkinliği risperidonla karşılaştırarak değerlendirildi.Başvuru sırasında farmakoterapi almamış OKB'li hastalardan seçilen bireylere birer SGİ olan flouksetin, sertralin ya da paroksetin'den herhangi biri rastgele bir biçimde başlandı ve tedricen en OKB için etkili olduğu bilinen en yüksek doza çıkıldı. Hastalar 12 haftalık takiplerinin ardından klinik olarak tekrar değerlendirilip, tedaviye yetersiz yanıt veren 41 hasta aripiprazol ve risperidon alan hastalar olmak üzere iki gruba ayrıldı. Aripipirazol grubunda 16, risperidon grubunda 18 hasta çalışmayı tamamladı. DSM IV-TR Eksen-I Bozuklukları İçin Yapılandırılmış Klinik Görüşme Aracı (SCID-I) ile tanıları konan olgular tedavi öncesi, antipsikotik tedavinin başlandığı 12. haftada ve 20. haftada olmak üzere üç ayrı zamanda Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Derecelendirme Ölçeği (Y-BOKÖ), Hamilton Depresyon Ölçeği (HDÖ) ve Klinik Global İzlenim (KGİ) ölçekleri ile değerlendirildi.Yaptığımız çalışmada her iki grupta da Y-BOKÖ obsesyon, Y-BOKÖ kompulsiyon, Y-BOKÖ toplam ve içgörü puanlarında istatiksel olarak belirgin azalma tespit edilmiştir. Hem aripiprazol hem de risperidon OKB'nin güçlendirme tedavisinde etkin bulunmuştur. Aripiprazol ve risperidon uygulanan gruplar arasındaki fark Yale Brown Obsesyon alt ölçeği puanları ve Yale Brown toplam puanlarında anlamlı bulunmuştur (p<.01). Risperidon grubundaki hastaların obsesyon puanlarında [F(1, 32) = 6.782; p<.05] ve toplam puanlarındaki [F(1,32) = 6.311; p<.05] azalma aripiprazol uygulamasına göre anlamlı düzeyde daha fazla bulunmuştur. İçgörü ve depresyon puanlarında iki antipsikotik uygulaması arasında önemli bir farka rastlanmamıştır.Sonuç olarak OKB'nin güçlendirme tedavisinde hem aripiprazol hem de risperidone etkin bir tedavi seçeneği olarak görülmüştür. SGİ monoterapisine yetersiz cevap veren hastalarda aripiprazol eklenmesinin tedaviye cevabı artırması ile birlikte risperidonun daha etkin bulunmuş olması; OKB'nin etyopatogenezinde artmış dopamin nörotransmisyonu yönündeki literatür bilgilerini desteklemektedir.Anahtar sözcükler: Obsesif-kompulsif bozukluk, atipik antipsikotikler, aripiprazol, tedaviye direnç, risperidon, seçici serotonin geri alım inhibitörleriArticle Geç Başlangıçlı ve Atipik Seyirli Bir Sspe Olgusu(2005) Tombul, Temel; Anlar, Ömer; Dizkırıcı, Aysel; Sayın, Refah; Beşiroğlu, LütfullahÇalışmamızda hızlı ve atipik klinik seyir gösteren 19 yaşındaki subakut sklerozan panansefalitli (SSPE) bayan olguyu sunuyoruz. Olgu, akut psikotik semptomlar ve deliriumla seyreden bir klinik tablo ile başvurdu. Üç yaşında geçirilen kızamık öyküsü vardı. Miyoklonik jerkler belirgin değildi. SSPE tanısı beyin omurilik sıvısında yükselmiş kızamık antikor titreleri ile doğrulandı. Beyin MR görüntülemesinde paryeto-oksipital bölgelerde diffuz ak madde anormallikleri saptandı. EEG'de senkron, bilateral, yüksek amplitüdlü monomorfik yavaş-keskin dalga kompleksleri izlendi. Olgu başlangıç yaşı ve atipik klinik tablosu ile ilginç bulunarak sunuldu ve EEG'nin tanıdaki önemi vurgulandı.Article Karpal Tünel Sendromunda Uyku Kalitesi ile Depresyon ve Anksiyete Bulguları(2008) Yazmalar, Levent; Beşiroğlu, Lütfullah; Sayın, Refah; Tekeoglu, Ibrahım; Gülcü, ElifAmaç: Bu çalışmanın amacı, KTS’li hastalarda KTS sebebiyle ortaya çıkan uyku bozuklukları, tasalanma ve depresyonu incelemek ve hastalardaki bu belirtilerin şiddetinin elektrodiagnostik çalışma bulguları ile bağlantısını saptamaktır. Gereç ve Yöntem: Olgu-kontrol yöntemi kullanılarak, elektrofizyolojik olarak doğrulanmış yaş ortalaması 45±13 (27-62) yıl olan (%86,9 kadın, n=73) 87 KTS hastası ve yaş ortalaması 40±9,2 (21-56) yıl olan (%54 kadın, n=27) 50 kontrol olgusu muayene edildi. Olgu hikayelerinin bilgilerinin gizliliğinin sağlanması ve KTS hastalarının klinik nörolojik muayenelerin yapılmasına ek olarak, hastaların kendi beyanından derlenerek Uyku Kalite İndeksi (UKİ), Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ) ve Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ)’nin onaylanmış Türkçe versiyonları kullanıldı. Bulgular: KTS grubundaki hastaların büyük çoğunluğunun, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında (p<0,05), daha kötü depresyon ve anksiyete semptomları gösterdiği gözlemlendi. KTS’nin şiddeti, sağ-sol el kullanımı ve hasta tarafından beyan edilmiş uyku bozukluğu, anksiyete ve depresyon ölçeklerindeki semptomların şiddeti ile açık bir şekilde bağlantılı değildi. Elektrodiagnostik bulgularla, hastanın fonksiyonel durumu ve semptomların şiddeti arasında istatistiksel olarak kayda değer herhangi bir bağlantı bulunamadı. Sonuç: Elektodiagnostik bulgular, hastanın KTS-ilişkili semptomları ile uyku, anksiyete ve depresyonun bağımsız ölçütler olduğu anlaşıldı. KTS sonuçları ile ilgilenen klinisyen ve araştırmacılar ikisini de değerlendirmek durumundadırlar. KTS’de depresyon ve anksiyete seviyeleri yüksek olmakla birlikte uyku kalitesi nispeten düşüktür. Bununla birlikte, hastalığın şiddeti ve semptom sayısı ile bu değişkenler arasında bağlantı olmadığı göz önünde bulundurulursa, hastalığın şiddetinin öznel olarak algılandığı düşünülür. Bu sebeple, hastalığın fiziksel etkileri de öznel olarak değerlendirilmelidir.Article Klinik Olmayan Örneklemde Çocukluk Çağı Travmatik Yaşantıları, Dissosiyasyon ve Obsesif-kompulsif Belirtiler(2008) Beşiroğlu, Lütfullah; Çelikel, HaticeAmaç: Çocukluk çağı travmatik yaşantıları, obsesif-kompulsif (OK) belirtilerin başlangıcında tetikleyici bir rol üstlenebilir. Ayrıca, çocukluk çağı travmatik yaşantıları ile ilişkilendirilen dissosiyasyon da OK belirtiler üzerinde etkili olan bir durum olabilir. Bu çalışma üniversite öğrencilerinde çocukluk çağı travmatik yaşantıları, dissosiyatif yaşantılar ve obsesif-kompulsif belirtiler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Üniversite örneklemini temsil eden 139 kız ve 138 erkekten oluşan toplam 277 üniversite öğrencisi çalışmanın örneklemini oluşturdu. Verilerin elde edilmesi için katılımcılara, Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DES), Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği (CTQ-53), Padua Envanteri (PE) ve Beyaz Ayı Supresyon Envanteri (BASE) uygulandı. Bulgular: Obsesif Kompulsif (OK) belirtiler ile çocukluk çağı travmatik yaşantıları arasında bulunan bağıntı katsayıları genel olarak değerlendirildiğinde, dissosiyasyon ve OK belirtileri arasında bulunan değerlere oranla daha düşük bulundu. Regresyon analizleri sonucunda hem travma puanları, hem de patolojik dissosiyasyon puanları OK belirtiler ile daha az ilişkili bulunurken, patolojik olmayan dissosiyasyon (soğurma) ile OK belirtiler arasında daha anlamlı düzeyde ilişkiler ortaya çıktı. Tartışma: Bu sonuçlar, patolojik olmayan dissosiyasyonun OK belirtiler ile çocukluk çağı travmatik yaşantıları ve onun beklenen sonucu olan patolojik dissosiyasyondan daha fazla ilişkili olduğu sonucunu ortaya koymaktadırArticle Obsesif İnanışlar Ölçeği-44'ün (Oi̇ö-44) Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirliği(2010) Atli, Abdullah; Beşiroğlu, Lütfullah; Çetinkaya, Nuralay; Aydın, Adem; Boysan, MuratAmaç: Obsesif kompulsif bozukluğun (OKB) etiyolojisinde ve süreğenliğinde bilişsel faktörler merkezde yer almaktadır. Bu çalışmada OİÖ-44’un Türkçe formunun psikometrik özelliklerinin araştırılması amaçlanmıştır. Türk örnekleminde OİÖ-44’ün orijinal faktör yapısı ve ölçme aracının OKB hastaları ve klinik olmayan bireyleri ayırt edebilme özelliğinin ayrıntılı bir değerlendirmesi yapılmıştır.Yöntem: Çalışmanın verileri 175 sağlıklı birey ve Y.Y.Ü. Tıp Fakültesi psikiyatri kliniğine başvuran 62 OKB hastasından elde edildi. Çalışmaya katılan kişilere SCID-I, Obsesif İnançlar Ölçeği-44 (OİÖ-44), Padua Envanteri (PE-41), Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Üst Biliş Ölçeği – 30 (ÜBÖ-30), Düşünce Eylem Kaynaşması Ölçeği (DEKÖ), Beyaz Ayı Supresyon Envanteri (BASE), Dini Kaygılar Ölçeği (DKÖ), Penn State Endişe Ölçeği (PSEÖ) ve Beck Depresyon Envanteri (BDE) uygulanmıştır. OBQ-44 toplam ve alt ölçekleri için geçerlik ve güvenirlik düzeylerini gösteren istatistikler hesaplanmıştır.Bulgular: Doğrulayıcı faktör analizi kullanılarak test edilen üç faktörlü orijinal yapının çalışmanın verilerle (VERILERIYLE?)uyumu yüksek bulunmuştur. OKB hastaları sağlıklı kontrollere göre önemli düzeyde daha yüksek ÖİÖ-44 puanları bildirmiştir. OİÖ-44 puanları ve diğer ölçekler arasında genel olarak önemli bağıntı düzeyleri elde edilmiştir. OİÖ-44 için iç turtalılık katsayısı a0,95 ve 30 günlük test tekrar test korelasyonu r=0.79’dur. Sonuç: OİÖ-44’ün Türkçe formu klinik ve klinik olmayan Türk örnekleminde yeterli geçerlilik ve güvenilirliğe sahip bir ölçme aracıdır.Article Obsesif Kompulsif Bozuklukta Psikofarmakolojik Tedavinin Yaşam Kalitesine Etkisi(2008) Aydın, Adem; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Uguz, Faruk; Aşkın, Rüstem; Yilmaz, ErtanAmaç: Obsesif-kompülsif bozukluk (OKB) kişinin aile ile ilgili, akademik, mesleki ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir hastalıktır. Bu çalışmada psikofarmakolojik tedavinin hastaların yaşam kalitesine olan etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.Yöntem: DSM-IV tanı ölçütlerine göre OKB tanısı konan 53 erişkin hasta Yale-Brown Obsesyon Kompülsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ), Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe Versiyonu (WHOQOL-BREF TR) ile değerlendirildi. Hastaların her birine geliş sırasına göre sertralin 100-200 mg/gün, fluvoksamin 200-300 mg/gün ya da paroksetin 40?80 mg/gün tedavilerinden biri 12 hafta boyunca uygulandı. Hastaların %68'i (n=36) 12 hafta sonra YBOKÖ, HDDÖ ve WHOQOL-BREF TR ile tekrar değerlendirildi. Bulgular: Tedavi sonrası obsesyon, kompülsiyon ve depresif belirtilerin şiddeti tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yaşam kalitesi ile ilgili analizlerde tedavi öncesi psikolojik sağlık, fiziksel sağlık, sosyal ilişkiler ve çevre alanı puanları ile tedavi sonrası puanlar arasında anlamlı fark bulunmadı. Tedavi sonrası psikolojik sağlık alan puanı tedavi öncesi depresyon şiddeti ile anlamlı derecede ilişkili bulunurken (r=-0.35, p<0.05) sosyal ilişkiler puanı ise tedavi öncesi aynı alan puanı (r=0.63, p<0.001) ve kompülsiyon şiddeti (r=-0.37, p<0.05) ile ilişkili bulundu. Çoklu regresyon analizleri ile tedavi sonrası sosyal ilişkiler puanı tedavi öncesi kompülsiyon şiddeti ile ilişkili bulunurken, diğer tedavi sonrası yaşam kalitesi alan puanları ile ilişkili tedavi öncesi bir değişken bulunmadı. Sonuç: Tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinde klinik bakış açısı ve nesnel değerlendirmelerin esas alınması, yaşam kalitesi değerlendirmelerinden ise bu yaklaşımlara destek olarak yararlanılması gerekmektedir.Article Obsesif Kompulsif Bozuklukta Sağlık Yardımı Arama Davranışı ile İlişkili Etmenler: Hastalık ile İlişkili ve Genel Etmenlerin Rolü(2006) Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, LütfullahObsesif-kompulsif bozukluk (OKB) kişinin aile, akademik, mesleki ve sosyal işlevselliğini olumsuz yönde etkileyen süregen bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından en fazla yeti yitimi oluşturan 10 hastalık içinde OKB da tanımlanmıştır. Bununla birlikte hastalığın oluşturduğu önemli işlevsellik kaybına ve mevcut tedavi seçeneklerine rağmen hastaların önemli bir kısmı sağlık yardımı arama davranışında (SYAD) bulunmamaktadır. Literatürde OKB için SYAD?nın oluşmasında merkezi rol oynayan etmenler yeterince aydınlatılmamıştır. Hastalık için SYAD?nın ortaya çıkmasını en iyi yordayan etmenin hastalık şiddeti olduğu düşünülmekle birlikte hastalar, kendilerini SYAD?nda bulunmaktan engelleyen çeşitli etmenlerle karşılaşabilirler. Hastalık ve hastalık dışı etmenler karşılıklı etkileşim içerisinde SYAD üzerinde etkili olmakla birlikte her bir etmen diğerlerinden bağımsız olarak tek başına SYAD ile ilişkili olabilir. Bu gözden geçirme yazısında OKB?ta hastalık ve genel etmenlerin SYAD üzerine etkisi tartışılacaktır. Bu şekilde toplumda OKB olan hastalar arasında ruh sağlığı hizmetlerinin kullanımını artırmak için hedeflerin belirlenmesi açısından yeni bilgiler sağlanabilir.Article Obsesif Kompulsif Bozuklukta Yaşam Kalitesi ile İlişkili Etkenler(2007) Uguz, Faruk; Aşkın, Rüstem; Ağargün, Mehmet Yücel; Beşiroğlu, Lütfullah; Sağlam, Mürsel; Yilmaz, ErtanAmaç: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) kişinin aile, meslek ve sosyal işlevselliğini belirgin olarak etkileyen bir bozukluk olduğu için OKB ve yaşam kalitesi arasındaki ilişki giderek daha çok önem kazanmaya başlamıştır. Bu çalışmada OKB'ta en çok etkilenen yaşam kalitesi alanlarını ve OKB'ta azalmış yaşam kalitesi ile ilişkili etkenleri araştırmak amaçlanmıştır. Yöntem: Yetmiş üç OKB hastası ve 69 sağlıklı katılımcının yaşam kalitesi puanları Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (WHOQOL-BREF) aracılığıyla karşılaştırıldı. Ayrıca regresyon analizleri aracılığıyla yaşam kalitesi ve olası klinik değişkenler arasındaki ilişkiler araştırıldı. Sonuçlar: Kontrol grubuna göre, OKB grubunun psikolojik sağlık ve sosyal ilişkiler puanları anlamlı olarak daha düşük bulundu. Yapılan çoklu regresyon analizleri sonucunda depresif belirtilerin şiddeti hem fiziksel sağlık, hem de psikolojik sağlık alanı ile en fazla ilişkili olarak bulundu. Kişilik bozukluğu eş tanısının varlığı psikolojik sağlığı yordayan ikinci önemli etken olarak bulundu. Kompulsiyonların şiddeti sosyal ilişki alanı ile ilişkili tek değişken olarak bulunurken, ikinci bir modelde depresif belirtilerin şiddeti de denkleme eklendi. Çevre alanı ile ilişkili tek etken hastalık süresi olarak bulundu. İkili bağıntı analizlerinde ise obsesyonların ve depresif belirtilerin şiddeti psikolojik sağlık ile ilişkili bulunurken, kompulsiyon şiddeti ile anlamlı bir ilişki saptanmadı. Tartışma: OKB'ta yaşam kalitesi değerlendirmesinde depresif belirtilerin etkisi belirgin olarak ortaya çıktığı için OKB'a özgü bir değerlendirme aracı geliştirilme zorunluluğu doğmaktadır.Article Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu Ek Tanısı Konan ve Konmayan Obsesif Kompulsif Bozukluk Hastalarında Sosyodemografik ve Klinik Özellikler(2009) Beşiroğlu, Lütfullah; Uguz, Faruk; Aşkın, RüstemAmaç: Bu çalışmada obsesif kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB) ek tanısı konan ve konmayan obsesif kompulsif bozukluk (OKB) hastalarında sosyodemografik ve klinik özelliklerin karşılaştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: Bu çalışma iki üniversite hastanesi psikiyatri polikliniğine başvuran hastalarla yürütüldü. Çalışmanın örneklemi eksen II bozukluklarından sadece OKKB’si olan 30 OKB, ve herhangi bir eksen II bozukluğu olmayan 38 OKB hastasından oluştu. Eksen I tanıları DSM-IV Eksen I Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme/Klinik Versiyon (SCID-I/CV), eksen II ek tanıları DSM-III-R Kişilik Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-II) ile kondu. Obsesif kompulsif belirtilerin türleri ve şiddetini saptamak için Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (Y-BOKÖ) kullanıldı. Hastaların obsesif kompulsif belirtilere yönelik içgörü düzeyi YBOKÖ’nün 11. maddesi ile değerlendirildi. Bulgular: Çalışma grupları yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, medeni durum ve çalışma durumu yönünden benzer özelliklere sahipti. OKKB’siz OKB hastaları ile karşılaştırıldığında, OKKB’li hastalarda simetri/kesinlik obsesyonu, düzenleme/sıralama kompulsiyonu ile majör depresyon, distimik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu ve sosyal fobi ek tanıları anlamlı derecede daha sık bulundu. Gruplar arasında obsesif kompulsif belirtilerin diğer türleri ve şiddeti, diğer eksen I ek tanıları, OKB’nin başlama yaşı ve süresi ile hastaların içgörü düzeyi yönünden anlamlı fark yoktu. Sonuç: Çalışma bulguları OKKB ek tanısı olan ve olmayan OKB’li hastalarda genelde benzer sosyodemografik ve klinik özelliklerin olduğunu göstermektedir.Article Obsesif-kompulsif Belirti Kategorileri Hakkında Ruh Sağlığı Bilgisi(2010) Beşiroğlu, Lütfullah; Aydın, Adem; Özbebit, Özgür; Boysan, Murat; Selvi, Yavuz; Akman, NevzatAmaç: Obsesif kompulsif bozukluğu olan hastaların (OKB) önemli bir kısmı hastalığın oluşturduğu sıkıntı ve işlevsellik kaybına rağmen, yetersiz ruh sağlığı bilgisi nedeniyle sağlık yardımı arama davranışında bulunmamaktadır. Ruh sağlığı bilgisi kavramı ruhsal hastalıkların tanınması, idaresi ve önlenmesi hakkında bilgi, inanç ve tutumlar olarak tanımlanmıştır. Bu çalışmada sağlıklı toplum örnekleminde farklı obsesif kompulsif belirti kategorilerine yönelik ruh sağlığı bilgisini araştırmak amaçlanmıştır.Yöntemler: Üç yüz yetmiş altı sağlıklı gönüllü çalışmanın örneklemini oluşturdu. Faktör analitik çalışmalar temelinde (1. kirlenme obsesyonları ve ilişkili kompulsiyonlar, 2. dini obsesyonlar ve ilişkili kompulsiyonlar, 3. saldırganlık obsesyonları ve ilişkili kompulsiyonlar ve 4. sıralama-düzenleme-sayma ihtiyacı ve ilişkili kompulsiyonlar) dört ayrı belirti kategorisinden birine sahip olarak öykülenmiş dört farklı OKB olgusu hakkında, psikiyatrik hastalıkları tanıma yeteneği, neden ve risk etkenleri, yardım olanakları, utanç ve damgalanmaya ilişkin bilgi, inanç ya da tutumlarını değerlendirmeye yönelik 17 soru katılımcılara soruldu.Bulgular: Saldırganlık kategorisi diğerlerine kıyasla anlamlı olarak daha fazla olağan dışı bir durum ve stresli yaşam olayları ile ilişkili olarak tanımlandı. Saldırganlık ve kirlenme kategorileri anlamlı olarak daha fazla oranda bir akıl sağlığı sorunu olarak ve tıbbi nedenlerle ilişkili olarak tanımlanmıştı. Katılımcılar dini kategoriyi dini nedenlerle anlamlı olarak en fazla ilişkili ve yardım için dinsel kişilerin daha çok tercih edileceği belirtiler olarak tanımladılar. Saldırganlık ve dini kategori belirtileri daha fazla saklanma eğiliminde idi ve sahip olunması durumunda diğerlerine oranla daha fazla utanç duymayı gerektirir olarak tanımlandılar. Katılımcılar kirlenme kategorisi belirtileri olan biri ile beraber yaşamayı anlamlı olarak daha az tercih edilir buldular.Sonuç: Bu sonuçlar hastalığın farklı görüngülerinin onlar hakkında farklı ruh sağlığı bilgisi nedeniyle, sağlık yardımı arama davranışını karmaşık bir şekilde etkileyecebileceğini düşündürmektedir. Sosyal çevre bir takım psikiyatrik problemler için daha uygun veya katlanılabilir bir ortam sağlarken, bazı psikiyatrik problemler ise sosyo kültürel bağlamda daha az tolere edilmektedir.Article Obsesif-kompulsif Belirtilerin Değerlendirilmesi: Padua Envanteri’nin Türk Toplumunda Geçerlik ve Güvenilirliği(2005) Gulec, Mustafa; Eryonucu, Buket; Ağargün, Yücel Mehmet; Selvi, Yavuz; Boysan, Murat; Beşiroğlu, LütfullahAmaç: Obsesif-kompulsif belirtilerin dağılım ve şiddetini değerlendiren Padua Envanteri’nin (PE) 60 soruluk özgün ve 41 soruluk uyarlama formunun psikometrik özellikleri araştırıldı. Yöntem: Obsesif kompulsif bozukluk (OKB) tanısı almış 43 hasta, majör depresyonlu 30 hasta ve OKB dışında anksiyete bozukluğu olan 30 hasta, 181 öğrenci ve 76 sağlıklı yetişkin örneklem grubunu oluşturdu. Ölçeğin iç tutarlılığı, test-tekrar test güvenilirliği, faktör yapısı, eş zaman ve ayırt edici geçerliği araştırıldı. Bulgular: PE her iki formunun tüm alt ölçek ve toplam maddeleri yüksek iç tutarlılık ve test-tekrar test güvenilirliği göstermiştir. Faktör analizi ile elde edilen altı faktörlü yapı, PE 41 soruluk form ile büyük oranda benzerlik gösterirken, özgün formun faktör yapısı doğrulanamamıştır. Her iki form için dürtüler alt-ölçeği dışında toplam ve tüm alt-ölçekler, Yale-Brown obsesyon, kompulsiyon ve toplam puanları ile anlamlı bağıntı göstermiştir. Her iki formun alt-ölçek ve toplam puanları OKB hastalarında sağlıklı kontrollerden anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Her iki form için OKB hastalarının toplam, kontrol, temizlik puanları diğer gruplardan anlamlı olarak yüksek bulunurken, dürtüler alt-ölçeği açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır. Düşüncelere kapılma alt-ölçeğinde PE kısa formun özgün forma oranla daha iyi ayırt edici geçerliliğe sahip olduğu görülmüştür. Sonuç: Bu sonuçlar, PE’nin Türk örnekleminde güvenilir ve geçerli bir ölçek olduğunu göstermektedir.Article Otojen ve Reaktif Obsesyonlara Sahip Obsesif Kompulsif Hastalarda Psikofarmakolojik Tedaviye Yanıt(2007) Sağlam, Mürsel; Beşiroğlu, Lütfullah; Aşkın, Rüstem; Ağargün, Mehmet Yücel; Uguz, Faruk; Çilli, Ali SavaşAmaç: Obsesyonların farklı bilişsel süreçlerden kaynaklanan otojen ve reaktif obsesyonlar olarak ayrılabileceği önerilmektedir. Bu çalışmada otojen ve reaktif obsesyonlara sahip OKB hastalarının ilaç tedavisine yanıt düzeyi karşılaştırılmıştır. Yöntem: DSM-IV tanı ölçütlerine göre OKB tanısı konan, otojen obsesyonlara sahip 20 erişkin hasta (Otojen grup, OG) ve reaktif obsesyonlara sahip 22 erişkin hasta (Reaktif grup, RG) Yale-Brown Obsesyon Kompulsiyon Ölçeği (YBOKÖ), Hamilton Depresyon Derecelendirme Ölçeği (HDDÖ) ve Beyaz Ayı Supresyon Envanteri (BASE) ile değerlendirildi. Hastaların her birine geliş sırasına göre sertralin 100–200 mg/gün, şuvoksamin 200–300 mg/gün ya da paroksetin 40-80 mg/gün tedavilerinden biri 12 hafta boyunca uygulandı. Otojen grubun %80’i (n=16), RG’nin %68’i (n=15) 12 hafta sonra tekrar değerlendirildi. Bulgular: Her iki grupta tedavi sonrası YBOKÖ obsesyon, kompulsiyon, toplam puanları, HDDÖ ve BASE puanları, tedavi öncesi değerlerden anlamlı olarak daha düşük bulundu. Otojen grubun tedavi öncesi ve sonrası YBOKÖ obsesyon ve BASE değerlendirmeleri arasındaki fark ortancaları RG’den anlamlı olarak daha fazla bulundu. Tedavi öncesi ve sonrası YBOKÖ obsesyon, HDDÖ ve BASE puanları arasındaki fark ortalamaları OG’de anlamlı olarak birbirleri ile ilişki bulundu. Reaktif grupta ise obsesyon şiddetindeki azalma kompulsiyon şiddetindeki azalma ile ilişkili idi. Sonuç: Otojen obsesyonlara karşı reaktif obsesyonlar temelinde yapılan bir ayırımın OKB’de olası psikopatolojik mekanizmaların ve tedavi yanıtındaki farklılıkların anlaşılmasında yararlı olabileceği düşünülmektedir.(Klinik Psikofarmakoloji Bülteni Cilt 17, Sayı 1, 2007)Article Penn State Endişe Ölçeği Türkçe Formunun Hiyerarşik Faktör Yapısı, Geçerlik ve Güvenilirliği(2008) Keskin, Sıddık; Beşiroğlu, Lütfullah; Boysan, MuratAmaç: Aşırı, sürekli ve kontrol edilemeyen endişe yaygın anksiyete bozukluğu için tanı ölçütleri arasında yer almaktadır. Patolojik endişenin anksiyeteyle ilişkili bilişsel unsuru oluşturduğu ve uyumu bozucu bir savunma olarak kullanıldığı düşünülmektedir. Bununla birlikte, sürekli ve kontrol edilemeyen endişenin olumsuz sonuçları sadece anksiyete bozukluklarıyla sınırlı kalmamaktadır. Son zamanlarda patolojik endişenin panik bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, depresyon, uyku bozukluğu ve psikotik bozukluklarla ilişkisini gösteren çalışmaların sayısı hızla artmaktadır. Yine sürekli ve kontrol edilemeyen endişenin kalp hastalıkları, diyabet ve kanser gibi tıbbi problemlerle ilişkisini gösteren çalışmalar bulunmaktadır. Endişe düzeylerini değerlendirebilmek için Endişe Alanları Ölçeği (Tallis ve ark. 1992), Endişeli Düşünceler Envanteri (Wells 1994), Meta-Endişe Ölçeği (Wells 1995), Üst Biliş Ölçeği-30 (Wells ve Cartwright-Hatton, 2004) gibi pek çok ölçek geliştirilmiştir. Ancak Penn State Endişe Ölçeği (PSEÖ) patolojik endişeyi ölçmekte en yaygın kullanıma sahip tek ölçme aracıdır. Bu öz bildirim ölçeğinin pek çok farklı dillere çevirisi yapılmıştır. Uluslar arası örneklemde yapılan pek çok çalışmada klinik ve klinik olmayan grupta ölçeğin psikometrik özelliklerinin mükemmel olduğu görülmüştür. Bu çalışmayla ölçme aracının Türkçe’ye uyarlanması ve faktör yapısının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmanın örneklemini Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde lisans eğitimi almakta olan 651 öğrenci oluşturmaktadır. Katılımcılara Penn State Endişe Ölçeği, Beck Depresyon Envanteri, Beck Anksiyete Envanteri, Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği ve Genel Öz Yeterlilik Ölçeği uygulanmıştır. Faktör yapıları ana bileşenler analiziyle elde edilmiştir. Faktör yapılarının model uyumu yapısal eşitlik yöntemiyle değerlendirilmiştir. Schmid-Leiman dönüşümü yapılarak genel faktöre ait faktör yükleri hesaplanmıştır. Ölçme aracının ölçüt-bağıntı geçerliliğini belirleyebilmek için ölçek toplam ve alt ölçek puanlarıyla depresyon, anksiyete benlik saygısı ve öz yeterlilik algısıyla aralarındaki korelasyonlara bakılmıştır. Korelasyon katsayıları arasındaki farkların önemi Z testiyle değerlendirilmiştir. Bulgular: PSEÖ toplam puanlarının depresyon, anksiyete ve benlik saygısıyla korelasyonu önceki çalışmalarda bildirilen düzeylere yakındır. PSEÖ toplam puanlarının Beck Depresyon Envanteri puanlarıyla korelasyonu r=0.45, Beck Anksiyete Envateri puanlarıyla korelasyonu r=0.46 ve Rosenberg Benlik Saygısı Ölçeği’yle korelasyonu r=-0.36 olarak bulunmuştur. Ölçeğin iç tutarlılık katsayısı 0.88’dir. PSEÖ Genel Endişe Faktörü, Aşırı/Kontrol Edilemeyen Endişe ve Endişesizlik olmak üzere 3 faktörlü hiyerarşik bir yapıya sahiptir. Tartışma ve Sonuç: PSEÖ Türk örnekleminde patolojik endişe düzeylerini ölçmede geçerli ve güvenilir bir ölçme aracıdır. Elde edilen bulgular ölçeğin Türk örnekleminde uluslararası örneklemlerle benzer bir faktör yapısı gösterdiğini ortaya koymaktadır. Ölçeğin Türkçe çevirisinin yapılması psikopatolojinin ortaya çıkmasında önemli rol oynadığı düşünülen patolojik endişenin Türk toplumundaki sonuçlarının değerlendirildiği pek çok çalışmanın yapılmasına olanak sağlayacaktır.