Browsing by Author "Berköz, Mehmet"
Now showing 1 - 19 of 19
- Results Per Page
- Sort Options
Master Thesis Evaluation of the Effect of Betulinic Acid Treatment on Inflammatory Response in Rat Adjuvant Arthritis Model(2025) Abukan, Elif; Berköz, MehmetYapılan bu çalışmada adjuvanla indüklenmiş deneysel artrite karşı betulinik asit (BET) uygulamasının antioksidan ve antienflamatuvar etkinğinin incelenmesi hedeflenmiştir. Çalışmamızda Wistar Albino cinsi, 56 adet dişi sıçan kullanılmıştır. Çalışmamızda toplam 8 deney grubu oluşturulmuş olup bu gruplar sırasıyla; kontrol, Freund's Complete Adjuvant (FCA), BET20 (20 mg/kg), BET40 (40 mg/kg), ibuprofen (IBP) (100 mg/kg), FCA+BET20 (20 mg/kg), FCA+BET40 (40 mg/kg) ve FCA+IBP (100 mg/kg) gruplarıdır. FCA (10 mg/mL) çalışmanın ilk günü hayvanların sol ayak pençelerine intradermal olarak uygulanmış olup betulinik asit ve ibuprofen çalışmanın 17.-27. günleri arasında her gün gavaj youyla uygulanmıştır. Çalışmanın 28. günü, ksilazin ve ketamin anestezisi altında tüm hayvanların kardiak punction ile kanları alınarak sakrifiye edilmiş ve sol gastroknemius kasları izole edilmiştir. Kas dokusunda malondialdehit (MDA) düzeyine, protein karbonil düzeyine, total ve serbest tiyol düzeylerine, 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyine, süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, paraoksonaz (PON), arilesteraz (ARE), glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyine, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), interlökin-6 (IL-6), nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeylerine bakılmıştır. Çalışmanın istatistiksel analizi SPSS v22.0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edilmiş ve p değeri 0,05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanılmıştır. FCA uygulamasının kas dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Özellikle yüksek doz betulinik asit uygulamasının kas dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği, antioksidan savunma sistemini ise indüklediği gözlendi. Dolayısıyla romatoid artritte artan enflamasyon ve oksidatif stresin bu fitokimyasalın kullanılmasıyla birlikte azaldığını söylemek mümkündür. Çalışmamızın sonucu olarak, betulinik asitin romatoid artritte oluşabilecek enflamasyonun ve oksidatif stresin baskılanmasında gıda destek ürünü olarak kullanılabileceği önerilebilir.Master Thesis Evaluation of the Effect of Bromelain on Renal Toxicity Induced by Doxorubicin in Rats(2024) Gürbüz, İbrahim; Berköz, Mehmet; Açıkgöz, GüneşBromelain (BRM), doğal bir antioksidan, serbest radikal süpürücü ve antienflamatuvar ajan olmasına rağmen doksorubisinin (DOX) oluşturduğu hücre hasarına karşı koruyucu rolü çok fazla araştırılmamıştır. Yapılan bu çalışmada deneysel olarak doksorubisinle oluşturulan nefrotoksisiteye karşı, bromelain uygulamasının ne derece etkili olduğu araştırıldı. Çalışmada 42 adet erkek sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek 6 gruba ayrıldı. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, DOX, BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.), BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.), DOX+BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.) ve DOX+BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.) gruplarıydı. Çalışma toplam 7 gün sürdü. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmadı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. DOX, DOX+BRM20 ve DOX+BRM40 gruplarına çalışmanın 5. günü 15 mg/kg/i.p. tek doz DOX uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Ayrıca kontrol ve DOX grupları haricindeki tüm gruplara çalışma boyunca her gün (7 gün boyunca) belirtilen konsantrasyonlarda BRM oral yolla uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Çalışma sonunda anestezi altında sıçanların kardiak punction ile kanları alınarak, böbrek dokuları izole edildi. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakıldı. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyi, protein oksidasyonunu belirlemek için protein karbonil düzeyleri, DNA oksidasyonunu belirlemek için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyi, antioksidan durumu belirlemek için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyi, enflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeyleri ölçüldü. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edildi ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanıldı. DOX uygulamasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Bromelain uygulamasının böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlendi. Sonuç olarak DOX tedavisinin böbrek dokusunda hasara yol açtığı, bromelain uygulamasının ise oluşan nefrotoksisitenin önüne geçebileceği görüldü. Anahtar Kelimeler: Doksorubisin, Nefrotoksisite, Antioksidan, Oksidatif stres, BromelainMaster Thesis Investigation of Anti-Inflammatory Activities of Some Lichen Secondary Metabolites in Lipopolysaccharide-Induced Raw264.7 Macrophage Cells(2022) Kaplan, Mesud; Berköz, MehmetEnflamasyon, romatoid artrit, kronik enflamatuvar bağırsak hastalıkları, nörodejeneratif bozukluklar, septik şok sendromu, kalp krizleri, Alzheimer hastalığı ve kanser gibi birçok hastalığın etiyolojisinde yer almaktadır. Enflamasyona bağlı olarak gelişen hastalıkların tedavisi için yeni ilaçların keşfine yönelik çalışmalar, antienflamatuvar potansiyele sahip etkin maddelerin tespiti üzerine yoğunlaşmıştır. Oluşabilecek yan etkinin de en aza indirgenmesini sağlamak adına, bu çalışmalarda yoğun olarak doğal kaynaklı etkin maddeler ele alınmaktadır. Likenler, mikobiyont fungal ortak ile fotobiyont bir ya da daha fazla sayıda alg ya da siyanobakterinin simbiyotik ortaklığı ile oluşan organizmalar olarak tanımlanmaktadır. Liken kaynaklı sekonder metabolitlerin antibakteriyel, antifungal, antioksidan, antiviral, antiinflamatuvar ve antikanser gibi biyolojik etkinliklerini ortaya çıkarmakta ve bu konuyla ilgilenecek araştırmacıların dikkatini çekmektedir. Yaptığımız çalışmada, ülkemizde yaygın olarak bulunan liken türlerindeki bazı sekonder metabolitlerin (atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit), lipopolisakkarit ile indüklenen makrofaj hücrelerindeki antienflamatuvar aktivitesini araştırdık. Yaptığımız çalışmada lipopolisakkrit (LPS) (1 µg/mL) indüksiyonu ile RAW264.7 makrofaj hücrelerinde enflamasyon modeli oluşturulmuş ve farklı konsantrasyonlardaki (200 µM, 100 µM, 50 µM, 25 µM ve 12,5 µM) çeşitli liken sekonder metabolitlerinin (atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit) antienflamatuvar etkinliği araştırılmıştır. Bu amaçla madde uygulanan ve uygulanmayan hücrelerdeki nitrik oksit, prostaglandin E2 (PGE2), tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α), interlökin-1 beta (IL-1β), IL-6 ve IL-10 düzeyleri ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Yapılan çalışma beş tekrar olarak dizayn edilmiştir. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapılmıştır. Tüm parametreler için gruplar arasındaki istatistiksel farklılıkların test edilmesinde ANOVA ve alt grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanılmıştır. Tanıtıcı istatistik olarak ortalama±standart sapma değerleri verilmiştir. Elde edilecek sonuçlarda p<0,05 ise fark veya ilişki istatiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Elde ettiğimiz bulgular, atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit sub-toksik konsantrasyonlarda bile LPS indüksiyonuyla aktive edilen makrofaj hücrelerdeki enflamatuvar yanıtı baskılayabildiğini ve antienflamatuvar etkinlik gösterebileceğini işaret etmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda liken sekonder metabolitlerinin LPS kaynaklı enflamatuvar hastalıkların tedavisinde önemli bir değere sahip olabileceğini söylemek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle, zengin bir liken florasına sahip olan ülkemizde liken sekonder metabolitlerinin LPS'nin neden olduğu enflamasyon hastalıklarının tedavilerine yönelik yeni ilaçların geliştirilmesinde daha ileri çalışmalara yön vereceğini ve özellikle antienflamasyon etkisi yüksek olan türlerin biyolojik kökenli ilaç hammaddesi olarak endüstriyel üretimlerinin gerçekleştirilmesi halinde ülke ekonomisine katkı sağlayabileceğini söylemek mümkündür.Master Thesis Investigation of Antiatherogenic and Antiinflammatory Activity of Betulinic Acid Applied Prophylactically and Therapeutically in Human Umbilical Vein Endothelial Cells Induced by Tumour Necrosis Factor Alpha(2024) Yen, Hatice; Berköz, MehmetEndotel hasarı sonrasında görülen lokal enflamasyon, aterosklerozun başlangıcıdır ve sadece başlangıçta değil, hastalığın her aşamasında enflamasyon önemli bir role sahiptir. Endotel hücresinin aktive olmasının ardından sitokinler, kemokinler ve adezyon molekülleri salgılanmaya başlamaktadır. Çeşitli fitokimyasallar ile monosit adezyonunu ve hücre hasarını azaltmak üzerine yapılan çalışmalarda; hücre içi adhezyon molekülü-1 (ICAM-1), vasküler hücre adhezyon molekülü-1 (VCAM-1) ve nükleer faktör kappa B (NF-κB) gibi moleküllerin düzeylerinde azalma olabileceği gösterilmiştir. İnsan umbilikal ven endotelyal hücrelerini (HUVEC) TNF-α ile indüklemek iyi bir koroner arter hastalığı modeli oluşturmaktadır. Bu çalışmada tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α) ile indüklenip enflamasyon ve ateroskleroz modeli oluşturulan HUVEC hücre hattında, yüksek antienflamatuvar etkiye sahip olan betulinik asitin, antienflamatuvar ve anti-aterosklerotik etkinliğinin biyokimyasal düzeyde araştırılması ve hedeflenmektedir. HUVEC hücre hattı TNF-α ile indüklenip enflamasyon ve ateroskleroz modeli oluşturulan insan umbilikal ven endotelyal hücre kültüründe, 10 ng/mL dozunda TNF-α uygulamasının 6 saat öncesinde, 10 ng/mL TNF-α uygulaması ile eş zamanlı ve 10 ng/mL TNF-α uygulamasından 6 saat sonra olmak üzere her gruba betulinik asitin LD50 konsantrasyonu uygulanmıştır. Toplamda 24 saat inkübasyondan sonra endotel hücrelerindeki nitrik oksit, TNF-α, interlökin 1-beta (IL-1β), IL-10, ICAM-1, VCAM-1 ve NF-κB düzeyleri ELISAmetrik olarak ölçülmüştür. Analizler SPSS for Windows v22.0 paket programında yapılmıştır. TNF-α uygulanan grupta, nitrik oksit, TNF-α, IL-1β, ICAM-1, VCAM-1 ve NF-κB düzeyleri artmıştır (p<0.05). TNF-α uygulanan gruba kıyasla, betulinik asit uygulanan her üç grupta da bu parametreler açısından istatistiksel olarak anlamlı düşüş gözlemlendi (p<0.05). IL-10 düzeyi ise TNF-α uygulanmasıyla değişiklik göstermemiş (p>0.05) ancak TNF-α ile birlikte betulinik asit uygulanmasıyla artış göstermiştir (p<0.05). TNF-α uygulamasının HUVEC hücrelerinde enflamatuvar parametrelerinin seviyelerini arttırması, endotel hasarı modelinin oluştuğunu göstermektedir. TNF-α ile birlikte betulinik asit uygulanmasının enflamatuvar parametrelerinin seviyelerini azaltması betulinik asitin, enflamasyon ve endotel hasarı gelişimi üzerine terapötik ve proflaktik etkisinin olabileceğini göstermektedir.Master Thesis Investigation of Antiinflammatory Activities of Punicalagin, Myricetin, Kaempferol and Fisetin in the Adjuvant-Induced Experimental Arthritis Model(2022) Gezici, Hava; Berköz, MehmetYapılan bu çalışmada adjuvanla indüklenmiş deneysel artrite karşı punicalagin (PUN), mirisetin (MYC), kaemferol (KMP) ve fisetin (FST) uygulamalarının antienflamatuvar etkinliklerinin incelenmesi hedeflenmiştir. Çalışmamızda Wistar Albino cinsi, 77 adet dişi sıçan kullanılmıştır. Çalışmamızda toplam 11 deney grubu oluşturulmuş olup bu gruplar sırasıyla; kontrol, Freund's Complete Adjuvant (FCA), FCA+PUN100 (100 mg/kg), FCA+PUN200 (200 mg/kg), FCA+MYC100 (100 mg/kg), FCA+MYC200 (200 mg/kg), FCA+KMP100 (100 mg/kg), FCA+KMP200 (200 mg/kg), FCA+FST100 (100 mg/kg), FCA+FST200 (200 mg/kg) ve FCA+IBP (100 mg/kg) gruplarıdır. FCA (10 mg/mL) çalışmanın ilk günü hayvanların sol ayak pençelerine intradermal olarak uygulanmış olup diğer maddeler çalışmanın 17.-27. günleri arasında her gün gavaj youyla uygulanmıştır. Çalışmanın 28. günü, ksilazin ve ketamin anestezisi altında tüm hayvanların kardiak punction ile kanları alınarak sakrifiye edilmiş ve sol gastroknemius kasları izole edilmiştir. Kas dokusunda malondialdehit (MDA) düzeyine, protein karbonil düzeyine, 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyine, süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyine, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), interlökin-6 (IL-6), nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeylerine bakılmıştır. Çalışmanın istatistiksel analizi SPSS v16.0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edilmiş ve p değeri 0,05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanılmıştır. FCA uygulamasının kas dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Özellikle punicalagin, mirisetin ve yüksek doz fisetin uygulamalarının kas dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği, antioksidan savunma sistemini ise indüklediği gözlendi. Dolayısıyla romatoid artritte artan enflamasyon ve oksidatif stresin bu fitokimyasalların kullanılmasıyla birlikte azaldığını söylemek mümkündür. Çalışmamızın sonucu olarak, bu fitokimyasalların romatoid artritte oluşabilecek enflamasyonun ve oksidatif stresin baskılanmasında gıda destek ürünü olarak kullanılabileceği önerilebilir.Master Thesis Investigation of Antiproliferative, Antimetastatic, Apoptotic and Anti-Inflammatory Activities of Artesunate, Diosmin and Arbutin on Laryngeal Cancer(2022) Erdil, Recep; Berköz, MehmetKanserle savaşmak için diyetsel kaynakların tüketilmesi ve bu sayede yeni kemopreventif ve antitümöral yaklaşımlarının geliştirilmesi son yıllarda oldukça önem kazanmıştır. Bu doğrultuda, fitokimyasallar son yirmi yılda artan bir ilgi görmüştür. Fitokimyasalların kemopreventif aktivitesi, hem doğrudan serbest radikal süpürücü hem de demir şelasyon aktivitelerine bağlı olarak gerçekleşmektedir. Enflamasyonun kanser gelişimine hem neden olması hem de kanser gelişimini hızlandırması, fitokimyasalların antienflamatuvar kapasitesinin onların kemopreventif ve antitümöral aktivitelerinin bir başka önemli sebebi olarak nitelendirilmektedir. Üzerinde nispeten en az çalışılan kanser türlerinden birisi olan larinks kanseri, dünyadaki en yaygın altıncı kanser türüdür. Arbutin, artesunat ve diosminin birçok kanser türünde antitümoral etkinliği gösterilmesine rağmen baş boyun kanserleri özellikle de larinks kanserine karşı antitümoral etkinliği araştırılmamıştır. Yaptığımız çalışamada baş boyun kanserinden larinks kanseri hücre hattı olan Hep-2 hücre hattı kullanılmış olup arbutin, artesunat ve diosminin Hep-2 hücreleri üzerindeki anti-proliferatif etkisi ile metastatik, apoptotik ve enflamatuar markerlar üzerindeki etkileri incelendi. Uygulanan fitokimyasalların anti-proliferatif etkilerini belirlemek için MTT testi yapıldı, ayrıca anti-metastatik etkinin belirlenebilmesi için vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) düzeyine, apoptotik etkinin incelenmesi için Kaspaz 3, 8 ve 9 düzeylerine, enflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise interlökin-1 beta (IL-1β), interlökin-6 (IL-6), tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), transforme edici büyüme faktör beta (TGF-β) ve granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktör (GM-CSF) düzeyleri ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Yapılan çalışma beş tekrar olarak dizayn edildi. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapıldı. Tüm parametreler için gruplar arasındaki istatistiksel farklılıkların test edilmesinde ANOVA ve alt grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanıldı. Tanıtıcı istatistik olarak ortalama±standart sapma değerleri verildi. Elde edilecek sonuçlarda p<0,05 ise fark veya ilişki istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Elde ettiğimiz bulgular, artesunat, diosmin ve arbutinin Hep-2 hücrelerinin proliferasyonu baskıladığı, enflamasyonu, metastazı ve anjiogeenezi baskıladığı, öte yadan apoptozu ise indüklediği gözlemlendi. Bu sonuçlar neticesinde artesunat, diosmin ve arbutinin umut vaat eden bir teropatik ajan olduğu ve kemoterapide kullanılabileceğine dair destekleyici sonuçlar elde edildi.Master Thesis Investigation of Antiproliferative, Antimetastatic, Apoptotic and Anti-Inflammatory Potentials of Some Natural Tyrosinase Inhibitors on Melanoma Cells(2022) Yiğit, Muhammed İkbal; Berköz, MehmetTirozinaz, melanin pigmentinin biyosentezinde katalizör olarak görev alan ve fenolik bileşiklerin kinonlara oksidasyonunu sağlayan bir enzimdir. Melanin pigmentin aşırı üretilmesi ve birikmesi hiperpigmentasyon, melazma, postinflamatuar pigmentasyon ve patolojik durumlarda melanomaya yol açmaktadır. Melanoma, melanosit hücrelerinden köken alarak primer şekilde ciltte oluşum gösteren bir deri kanseri türüdür. Melanoma erken evresinde sadece epidermiste görülürken, ilerleyen evrelerde yüzeyel papillar dermise kadar uzanabilen mikroinvazyonlar ve daha sonraki evrelerde ise dermisin derinlerine kadar invazyon ile metastazlar görülmesi kaçınılmazdır. Bu sonuçlar doğrultusunda melanin üretimini engelleyen veya azaltabilen tirozinaz inhibitörleri için yoğun bir ilgi oluşmaktadır. Günümüzde doğal veya sentetik kaynaklı birçok tirozinaz inhibitörü bulunmuştur. Tirozinaz inhibitörleri, etkili ve tersinir yarışmalı olarak insan melanosit tirozinazını inhibe eder ve böylece melanin oluşumunu önler. Karvakrol, sesamol, timol ve öjenol, doğal tirozinaz inhibitörleri olmanın yanı sıra güçlü birer antioksidan ve antienflamatuvar özellik gösteren fitokimyasallardır. Bu fitokimyasalların birçok kanser türünde antitümoral etkinliği gösterilmesine rağmen melanomaya karşı antitümoral etkinliği araştırılmamıştır. Yaptığımız çalışamada melanoma hücre hattı olan A375 hücre hattı kullanılmış olup karvakrol, sesamol, timol ve öjenolun A375 hücreleri üzerindeki anti-proliferatif etkisi ile metastatik, apoptotik ve enflamatuar markerlar üzerindeki etkileri incelendi. Uygulanan tirozinaz inhibitörlerinin anti-proliferatif etkilerini belirlemek için MTT testi yapıldı, ayrıca anti-metastatik etkinin belirlenebilmesi için vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) düzeyine, apoptotik etkinin incelenmesi için Kaspaz 3, 8 ve 9 düzeylerine, enflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise interlökin-1 beta (IL-1β), interlökin-6 (IL-6), tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), transforme edici büyüme faktör beta (TGF-β) ve granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktör (GM-CSF) düzeyleri ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Yapılan çalışma beş tekrar olarak dizayn edildi. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapıldı. Tüm parametreler için gruplar arasındaki istatistiksel farklılıkların test edilmesinde ANOVA ve alt grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanıldı. Tanıtıcı istatistik olarak ortalama±standart sapma değerleri verildi. Elde edilecek sonuçlarda p<0,05 ise fark veya ilişki istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Elde ettiğimiz bulgular, her dört tirozinaz inhibitörünün de A375 hücrelerinin proliferasyonu baskıladığı, enflamasyonu, metastazı ve anjiogeenezi baskıladığı, öte yadan apoptozu ise indüklediği gözlemlendi. Bu sonuçlar neticesinde karvakrol, sesamol, timol ve öjenolun umut vaat eden bir teropatik ajan olduğu ve kemoterapide kullanılabileceğine dair destekleyici sonuçlar elde edildi.Master Thesis Investigation of Antitumoral Potentials of Some Lichen-Derived Secondary Metabolites on A375 Melanoma Cells(2024) Kılıç, Samet; Berköz, MehmetMelanoma, melanosit hücrelerinden köken alarak primer şekilde ciltte oluşum gösteren bir deri kanseri türüdür. Melanoma erken evresinde sadece epidermiste görülürken, ilerleyen evrelerde yüzeyel papillar dermise kadar uzanabilen mikroinvazyonlar ve daha sonraki evrelerde ise dermisin derinlerine kadar invazyon ile metastazlar görülmesi kaçınılmazdır. Melonoma tedavisi sürecinde yararlanılan kemoterapi ve radyoterapi yöntemleri yeterince fayda göstermemesi nedeniyle doğal tamamlayıcı ve alternatif ürünlerin kullanılması yaygınlaşmıştır. Bu çalışmalarda kullanılan en dikkat çekici organizma grubu ise likenlerdir. Likenlerden elde edilen sekonder metabolitlerinin birçok kanser türünde antitümoral etkinliği gösterilmesine rağmen melanomaya karşı antitümoral etkinliği araştırılmamıştır. Yaptığımız çalışamada melanoma hücre hattı olan A375 hücre hattı kullanılmış olup diffraktaik asit, evernik asit, vulpinik asit, stiktik asit ve salazinik asitin A375 hücreleri üzerindeki anti-proliferatif etkisi ile metastatik, apoptotik ve enflamatuar markerlar üzerindeki etkileri incelendi. Uygulanan liken sekonder metabolitlerinin anti-proliferatif etkilerini belirlemek için MTT testi yapıldı, ayrıca anti-metastatik etkinin belirlenebilmesi için vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) düzeyine, apoptotik etkinin incelenmesi için Kaspaz 3, 8 ve 9 düzeylerine, enflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise interlökin-1 beta (IL-1β), interlökin-6 (IL-6), tümör nekroz faktör alfa (TNF-α), transforme edici büyüme faktör beta (TGF-β) ve granülosit makrofaj koloni uyarıcı faktör (GM-CSF) düzeyleri ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Yapılan çalışma beş tekrar olarak dizayn edildi. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapıldı. Tüm parametreler için gruplar arasındaki istatistiksel farklılıkların test edilmesinde ANOVA ve alt grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanıldı. Tanıtıcı istatistik olarak ortalama±standart sapma değerleri verildi. Elde edilecek sonuçlarda p<0.05 ise fark veya ilişki istatiksel olarak anlamlı kabul edildi. Elde ettiğimiz bulgular, liken sekonder metabolitlerinin A375 hücrelerinin proliferasyonu baskıladığı, enflamasyonu, metastazı ve anjiogeenezi baskıladığı, öte yadan apoptozu ise indüklediği gözlemlendi. Bu sonuçlar neticesinde diffraktaik asit, evernik asit, vulpinik asit, stiktik asit ve salazinik asitin umut vaat eden bir teropatik ajan olduğu ve kemoterapide kullanılabileceğine dair destekleyici sonuçlar elde edildi.Master Thesis Investigation of Possible Protective Roles of Myrisetin, Apigenin, Quercetin and Kaemferol Against Nephrotoxicity Caused by Malathion Intoxication(2021) Volkan, Davut; Berköz, MehmetYapılan bu çalışmada, deneysel olarak malathion indüksiyonu oluşturulmuş sıçanlarda, antioksidan ve antienflamatuvar etkileri bilinen mirisetin, apigenin, kuersetin ve kaemferol uygulamasının böbrek dokusundaki oksidatif stres ve enflamatuvar yanıtı ne ölçüde engelleyebileceği araştırılmıştır. Çalışmamızda 70 adet sıçan kullanılmıştır. Sıçanlar rastgele seçilerek 10 gruba ayrılmıştır. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, MLT (108 mg/kg), MLT+MYC100 (100 mg/kg), MLT+MYC200 (200 mg/kg), MLT+APG100 (100 mg/kg), MLT+APG200 (200 mg/kg), MLT+QRS100 (100 mg/kg), MLT+QRS200 (200 mg/kg), MLT+KMP100 (100 mg/kg) ve MLT+KMP200 (200 mg/kg) gruplarıdır. Çalışmamızda kullanılan tüm maddeler 28 gün boyunca her gün gavaj yoluyla verilmiştir. Çalışmanın sonunda tüm hayvanlar sakrifiye edilmiş, kardiak punction ile alınan kanlarından serum elde edilmiş, böbrek dokuları ise çıkartılmıştır. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakılmıştır. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyine, protein oksidasyonunu belirleyebilmek için protein karbonil, total ve serbest tiyol düzeylerine, DNA oksidasyonunun belirlenebilmesi için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyine, antioksidan durumun belirlenebilmesi için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px), glutatyon redüktaz (GSH-Rx), paraoksonaz (PON), aril esteraz (ARE) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyine, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeylerine bakılmıştır. Çalışmanın istatistiksel analizi SPSS v16.0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edilecek ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilecektir. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanılmıştır. Malathion uygulasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görülmüştür (p<0.05). Mirisetin, apigenin ve kuersetin uygulamasının ise böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlemlenmiştir (p<0.05). Sonuç olarak özellikle yüksek dozdaki miristein, apigenin ve kuersetin uygulamalarının oluşabilecek nefrotoksisitenin önüne geçebileceği, kaemferolun ise istenildiği kadar koruyucu bir etkiye sahip olmadığı görülmüştür. Ancak yine de malathion kullanımı mümkün olduğunca sınırlandırılmalı, şayet kullanılacaksa azami ölçüde gerekli önlemler alınarak kullanılmalıdır. Anahtar Kelimeler: Antioksidan, Flavonoidler, Malathion, Nefrotoksisite, Oksidatif Stres.Master Thesis Investigation of Protective Roles of Boswellic Acid, Betulinic Acid and Ursolic Acid Applications Against Cyclophosphamide-Induced Nephrotoxicity in Rats(2021) Çiftci, Oğuzhan; Berköz, MehmetÇalışmada, siklofosfamid (CP) tedavisi uygulanan sıçanlarda, antioksidan ve antienflamatuvar etkileri bilinen boswellik asit (BOSW), betulinik asit (BET) ve ürsolik asit (URS) uygulamalarının böbrek dokusundaki oksidatif stres ve enflamatuvar yanıtı ne ölçüde engelleyebileceği ortaya konulmaya çalışıldı. Çalışmada 56 adet sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek 8 gruba ayrıldı. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, CP (200 mg/kg), CP+BOSW20 (20 mg/kg), CP+BOSW40 (40 mg/kg), CP+BET20 (20 mg/kg), CP+BET40 (40 mg/kg), CP+URS20 (20 mg/kg) ve CP+URS40 (40 mg/kg) gruplardır. Çalışmamızda kullanılan fitokimyasallar 14 gün boyunca ve gavaj yoluyla sıçanlara verildi. Siklofosfamid ise çalışmanın sadece 4. günü ve intraperiteonal yolla verildi. Deney protokolü sonucunda deney hayvanları sakrifiye edilerek kanları alınarak serumları elde edildi, böbrek dokuları ise izole edildi. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakıldı. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyi, protein oksidasyonunu belirlemek için protein karbonil, toplam ve serbest tiyol düzeyleri, DNA oksidasyonunu belirlemek için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyi, antioksidan durumu belirlemek için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px), glutatyon redüktaz (GSH-Rx), paraoksonaz (PON), aril esteraz (ARE) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyi, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeyleri ölçüldü. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edildi ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanıldı. Siklofosfamid uygulamasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Her üç fitokimyasalın da böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlendi. Sonuç olarak siklofosfamid tedavisinin böbrek dokusunda hasara yol açtığı, boswellik asit, betulinik asit ve ürsolik asit uygulamalarının ise oluşan nefrotoksisitenin önüne geçebileceği görüldü. Anahtar Kelimeler: Siklofosfamid, Nefrotoksisite, Antioksidan, Oksidatif Stres, Triterpenler.Master Thesis Investigation of the Anti-Inflammatory Activities of Some Secondary Metabolites Isolated From Lichens on Lipopolysaccharide-Induced Bv2 Microglia Cells(2022) Tartık, Zeynep Dinler; Berköz, MehmetNörodejeneratif hastalıkların ortak mekanizmaları arasında enflamasyonun önemli bir yere sahip olmasından dolayı, nörodejeneratif hastalıkların tedavisi için yeni ilaçların keşfine yönelik çalışmalar, antienflamatuvar potansiyele sahip etkin maddelerin tespiti üzerine yoğunlaşmıştır. Oluşabilecek yan etkinin de en aza indirgenmesini sağlamak adına, bu çalışmalarda yoğun olarak doğal kaynaklı etkin maddeler ele alınmaktadır. Likenlerde bulunan sekonder metabolitler oldukça lipofilik yapıdaki moleküller olduklarından dolayı kan-beyin bariyerini kolaylıkla geçebildiği ve çeşitli deneysel beyin tümörlerinin ve nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde etkili olabileceği yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Bu nedenle güçlü antienflamatuvar etkinliği bilinen liken sekonder metabolitlerinin (usnik asit, atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit) mikroglia hücrelerindeki enflamasyonu da baskılayabileceğini ve bu sayede nörodejeneratif hasarın önüne geçebileceğini düşünmekteyiz. Yaptığımız çalışmada lipopolisakkrit (LPS) (1 µg/mL) indüksiyonu ile BV2 mikroglia hücrelerinde enflamasyon modeli oluşturulmuş ve farklı konsantrasyonlardaki (200 µM, 100 µM, 50 µM, 25 µM ve 12,5 µM) çeşitli liken sekonder metabolitlerinin (usnik asit, atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit) antienflamatuvar etkinliği araştırılmıştır. Bu amaçla madde uygulanan ve uygulanmayan hücrelerdeki nitrik oksit, prostaglandin E2 (PGE2), tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α), interlökin-1 beta (IL-1β), IL-6 ve IL-10 düzeyleri ELISA kit kullanılarak ölçüldü. Yapılan çalışma beş tekrar olarak dizayn edilmiştir. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapılmıştır. Tüm parametreler için gruplar arasındaki istatistiksel farklılıkların test edilmesinde ANOVA ve alt grup karşılaştırmalarında Tukey çoklu karşılaştırma testleri kullanılmıştır. Tanıtıcı istatistik olarak ortalama±standart sapma değerleri verilmiştir. Elde edilen sonuçlarda p<0,05 ise fark veya ilişki istatiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Elde ettiğimiz bulgular, usnik asit, atranorin, diffraktaik asit, evernik asit ve vulpinik asit sub-toksik konsantrasyonlarda bile LPS indüksiyonuyla aktive edilen mikroglial hücrelerdeki enflamatuvar yanıtı baskılayabildiğini ve antinöroenflamatuvar etkinlik gösterebileceğini işaret etmektedir. Bu sonuçlar doğrultusunda liken sekonder metabolitlerinin LPS kaynaklı nöroenflamatuvar hastalıkların tedavisinde önemli bir değere sahip olabileceğini düşündürtmektedir. Bu nedenle, zengin bir liken florasına sahip olan ülkemizde liken sekonder metabolitlerinin LPS'nin neden olduğu enflamasyon hastalıklarının tedavilerine yönelik yeni ilaçların geliştirilmesinde daha ileri çalışmalara yön vereceğini ve özellikle antienflamasyon etkisi yüksek olan türlerin biyolojik kökenli ilaç hammaddesi olarak endüstriyel üretimlerinin gerçekleştirilmesi halinde ülke ekonomisine katkı sağlayabileceğini söylemek mümkündür.Master Thesis Investigation of the Antioxidant and Anti-Inflammatory Effects of Myrisetin, Genistein, Hesperidin and Apigenin Administration in Renal Tissue in Mice With Sepsis Model Induced by Lipopolysaccharide Induction(2021) Aytin, Seda; Berköz, MehmetYapılan bu çalışmada deneysel olarak lipopolisakkarit (LPS) indüksiyonu ile oluşturulmuş sepsise karşı, antioksidan ve antienflamatuvar etkileri bilinen mirisetin (MYC), genistein (GNS), hesperidin (HSP) ve apigeninin (APG) böbrek dokusundaki oksidatif stres ve enflamatuvar yanıtı ne ölçüde engelleyebileceği araştırılmıştır. Çalışmamızda 60 adet fare kullanılmıştır. Fareler rastgele seçilerek 10 gruba ayrılmıştır. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, LPS (5 mg/kg), LPS+MYC100 (100 mg/kg), LPS+MYC200 (200 mg/kg), LPS+GNS100 (100 mg/kg), LPS+G200 (200 mg/kg), LPS+HSP100 (100 mg/kg), LPS+HSP200 (200 mg/kg), LPS+APG100 (100 mg/kg) ve LPS+APG200 (200 mg/kg) gruplarıdır. Çalışma toplam 7 gün sürmüş olup, LPS uygulaması çalışmanın 7. günü i.p. yolla, MYC, GNS, HSP ve APG ise belirtilen konsantrasyonlarda çalışma süresince hergün ve gavaj yoluyla uygulanmıştır. Çalışmanın sonunda tüm hayvanlar sakrifiye edilmiş, kardiak punction ile alınan kanlarından serum elde edilmiş, böbrek dokuları ise çıkartılmıştır. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu düzeyleri otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakılmıştır. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyine, protein oksidasyonunu belirleyebilmek için protein karbonil, total ve serbest tiyol düzeylerine, DNA oksidasyonunun belirlenebilmesi için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyine, antioksidan durumun belirlenebilmesi için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px), glutatyon redüktaz (GSH-Rx), paraoksonaz (PON), aril esteraz (ARE) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyine, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeylerine bakılmıştır. Çalışmanın istatistiksel analizi SPSS v16.0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edilmiş ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanılmıştır. LPS indüksiyonu sonucu oluşan sepsiste böbrek fonksiyon testlerinin bozulduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunun, protein ve DNA oksidasyonunun ve enflamatuvar yanıtın arttığı, antioksidan savunma sisteminin ise zayıfladığı görülmüştür (p<0.05). Mirisetin ve apigeninin ise böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlemlenmiştir (p<0.05). Yaptığımız bu çalışma, antioksidan, antikanser, antiproliferatif, antimetastatik, antiviral ve antimikrobiyal etkisi kanıtlanmış olan apigenin ve mirisetinin özellikle yüksek dozlarının LPS ile oluşturulan sepsiste profilaktik olarak kullanılabileceğini, antienflamatuvar ve antioksidan etki gösterebileceğini ve nefrotoksisitenin önüne geçebileceğini ortaya koymaktadır. Anahtar Kelimeler: Antienflamatuvar, Antioksidan, Flavonoidler, Lipopolisakkarit, Sepsis.Master Thesis Investigation of the Effect of Punicalin Administration on Secondary Kidney Injury in Experimental Rat Sepsis Model(2025) Öztürk, Ömer; Berköz, MehmetYaptığımız bu çalışmada deneysel olarak LPS indüksiyonu ile oluşturulmuş sepsise karşı, antioksidan ve antienflamatuvar etkileri bilinen punicalinin (PUN) böbrek dokusundaki oksidatif stres ve enflamatuvar yanıtı ne ölçüde engelleyebileceği ortaya konulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Deneysel Uygulama ve Araştırma Merkez Müdürlüğü'nden temin edilen en az 8 haftalık Wistar Albino cinsi, 42 adet dişi (150-200 gr) sıçan kullanılmıştır. Sıçanlar rastgele seçilerek her grupta 7'şer hayvan olacak şekilde 6 gruba ayrılmıştır. Bu gruplar sırasıyla; kontrol grubu, LPS grubu, PUN5 grubu, PUN10 grubu, LPS+PUN5 grubu ve LPS+PUN10 gruplarıdır. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmamış olup çalışma sonunda sakrifiye edilmiştir. LPS grubuna çalışmanın 7. günü % 0.9'luk NaCl içinde çözülerek hazırlanan 5 mg/kg LPS (i.p.) uygulanmış olup çalışma sonunda sakrifiye edilmiştir. LPS+PUN5 ve LPS+PUN10 gruplarına çalışma boyunca sırasıyla her gün 5 ve 10 mg/kg PUN oral yolla uygulanmıştır. Ayrıca bu gruptaki hayvanlara çalışmanın 7. günü % 0.9'luk NaCl içinde çözülerek hazırlanan 5 mg/kg LPS (i.p.) uygulanmış olup çalışma sonunda sakrifiye edilmiştir. Çalışma sonunda 10 mg/kg/i.p. ksilazin ve 50 mg/kg/i.p. ketamin anestezisi altında sıçanların kardiak punction ile kanları alınarak, böbrek dokuları çıkartılmıştır. Alınan kanlar vakit geçirilmeden santrifüj edilerek serum elde edilmiştir. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu düzeyleri otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakılmıştır. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyine, protein oksidasyonunu belirleyebilmek için protein karbonil düzeyine, DNA oksidasyonunun belirlenebilmesi için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyine, antioksidan durumun belirlenebilmesi için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyine, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeylerine bakılmıştır. Çalışmanın istatistiksel analizi SPSS v22.0 istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edilmiş ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edilmiştir. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanılmıştır. LPS indüksiyonu sonucu oluşan sepsiste böbrek fonksiyon testlerinin bozulduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunun, protein ve DNA oksidasyonunun ve enflamatuvar yanıtın arttığı, antioksidan savunma sisteminin ise zayıfladığı görülmüştür (p<0.05). Punicalinin ise böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlemlenmiştir (p<0.05). Yaptığımız bu çalışma antioksidan, antikanser, antiproliferatif, antimetastatik, antiviral ve antimikrobiyal etkisi kanıtlanmış olan punicalinin özellikle yüksek dozunun LPS ile oluşturulan sepsiste profilaktik olarak kullanılabileceğini, antienflamatuvar ve antioksidan etki gösterebileceğini ve nefrotoksisitenin önüne geçebileceğini ortaya koymaktadır.Master Thesis Investigation of the Effectiveness of Fisetin Administration on Antiatherogenic and Anti-Inflammatory Parameters in Tumour Necrosis Factor Alpha-Induced Endothelial Dysfunction Model(2024) Erad, Yunus; Berköz, MehmetEndotel hasarı sonrasında görülen lokal enflamasyon, aterosklerozun başlangıcıdır ve sadece başlangıçta değil, hastalığın her aşamasında enflamasyon önemli bir role sahiptir. Endotel hücresinin aktive olmasının ardından sitokinler, kemokinler ve adezyon molekülleri salgılanmaya başlamaktadır. Çeşitli fitokimyasallar ile monosit adezyonunu ve hücre hasarını azaltmak üzerine yapılan çalışmalarda; hücre içi adhezyon molekülü-1 (ICAM-1), vasküler hücre adhezyon molekülü-1 (VCAM-1) ve nükleer faktör kappa B (NF-κB) gibi moleküllerin ekspresyon düzeylerinde azalma olabileceği gösterilmiştir. İnsan umbilikal ven endotelyal hücrelerini (HUVEC) TNF-α ile indüklemek iyi bir koroner arter hastalığı modeli oluşturmaktadır. Bu çalışmada tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α) ile indüklenip enflamasyon ve ateroskleroz modeli oluşturulan HUVEC hücre hattında, yüksek antienflamatuvar etkiye sahip olan fisetinin, antienflamatuvar ve anti-aterosklerotik etkinliğinin biyokimyasal, moleküler düzeyde araştırılması ve hedeflenmektedir. HUVEC hücre hattı TNF-α ile indüklenip enflamasyon ve ateroskleroz modeli oluşturulan insan umbilikal ven endotelyal hücre kültüründe, 10 ng/mL dozunda TNF-α uygulamasının 6 saat öncesinde, 10 ng/mL TNF-α uygulaması ile eş zamanlı ve 10 ng/mL TNF-α uygulamasından 6 saat sonra olmak üzere her gruba fisetinin LD50 konsantrasyonu uygulanmıştır. Toplamda 24 saat inkübasyondan sonra endotel hücrelerindeki nitrik oksit, TNF-α, interlökin 1-beta (IL-1β) ve IL-10 düzeyleri ELISAmetrik olarak, ICAM-1, VCAM-1 ve NF-κB proteinlerinin ekspresyonları ise Western Blot yöntemiyle ölçülmüştür. Analizler SPSS for Windows v16.0 paket programında yapılmıştır. TNF-α uygulanan grupta, nitrik oksit, TNF-α ve IL-1β düzeyleri ile ICAM-1, VCAM-1 ve NF-κB proteinlerinin ekspresyonları artmıştır (p<0.05). TNF-α uygulanan gruba kıyasla, fisetin uygulanan her üç grupta da bu parametreler açısından istatistiksel olarak anlamlı düşüş gözlemlendi (p<0.05). IL-10 düzeyi ise TNF-α uygulanmasıyla değişiklik göstermemiş (p>0.05) ancak TNF-α ile birlikte fisetin uygulanmasıyla artış göstermiştir (p<0.05). TNF-α uygulamasının HUVEC hücrelerinde enflamatuvar parametrelerinin seviyelerini arttırması, endotel hasarı modelinin oluştuğunu göstermektedir. TNF-α ile birlikte fisetin uygulanmasının enflamatuvar parametrelerinin seviyelerini azaltması fisetinin, enflamasyon ve endotel hasarı gelişimi üzerine terapötik ve proflaktik etkisinin olabileceğini göstermektedir.Master Thesis Investigation of the Effects of Mk-801 on Oxidative Stres, Inflammation and Ghrelin Levels in Brain Tissue and the Scopolamine Induced Convulsions in Fasted Mice After Food Intake(2019) Akkuş, Yakup; Berköz, MehmetBu çalışmada deneysel olarak 48 saat aç bırakıldıktan sonra skopolamin (Skop) uygulanıp ardından yem verilen farelerde meydana gelen konvülsiyonlarda, MK-801'in, beyin dokusundaki oksidatif stres (OS), enflamasyon ve ghrelin (GHR) düzeylerine etkisinin araştırılması hedeflenmiştir. Çalışmamızda 36 adet, 25-30 gr ağırlığında Balb/C cinsi beyaz erişkin erkek fare kullanıldı. Fareler rastgele seçilerek 6 gruba ayrıldı. 1.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. serum fizyolojik (SF) enjeksiyonu yapıldı. 2.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. Skop enjeksiyonu yapıldı. 3.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. SF enjeksiyonu ve hemen ardından i.p. 0.17 mg/kg MK-801 enjeksiyonu yapıldı. 4.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. SF enjeksiyonu ve hemen ardından i.p. 0.51 mg/kg MK-801 enjeksiyonu yapıldı. 5.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. 3 mg/kg Skop enjeksiyonu yapıldı ardından i.p. 0.17 mg/kg MK-801 enjeksiyonu yapıldı. 6.Grup : 48 saat süresince aç bırakılan hayvanlara i.p. 3 mg/kg Skop enjeksiyonu yapıldı ardından i.p. 0.51 mg/kg MK-801 enjeksiyonu yapıldı. Tüm gruplara enjeksiyondan 20 dakika sonra yem verildi. Beyin dokularında malondialdehit (MDA), nitrik oksit (NO), prostaglandin E2 (PGE2), redükte glutatyon (GSH) ve protein karbonil (PCO) düzeylerine, süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px), paraoksonaz (PON) ve aril esteraz (ARE) aktivitelerine bakıldı. Ayrıca hayvanlardan toplanan plazma ve doku örneklerinde GHR miktarları belirlendi. Çalışmada MK-801'in konvülsiyonları baskıladığı, beyin dokusundaki SOD ve CAT aktivitelerini arttırdığı, GSH-Px, PON ve ARE aktiviteleri ile MDA ve GSH düzeyini değiştirmediğini, NO, PGE2 ve PCO düzeyini azalttığı, doku ve serum GHR düzeyini arttırdığı görülmüştür.Master Thesis Investigation of the Efficacy of Bromelain Treatment Against Cisplatin-Induced Nephrotoxicity(2023) Ceylan, Hacer; Berköz, MehmetSisplatin yapılan klinik ve deneysel çalışmalarla terapotik toksik etki oranına sahip olduğu belirlenmiş bir immunosüpresor ajandır. Organizmadaki birçok organ ve sistem sisplatin uygulaması sonucunda hasar görebilmektedir. Bu durumunun en önemli sebebi sisplatinin, organizmadaki oksidatif stresi arttırmasıdır. Bu durum, kemoterapotiklerin toksik etkilerinin de sorumlusudur. Sisplatin uygulaması sonucu oluşan sitotoksik etkiyi azaltmada birçok antioksidan bileşik kullanılmaktadır. Yapılan bu çalışmada şıçanlarda deneysel olarak sisplatinle (CSP) oluşturulan nefrotoksisiteye karşı, bromelain (BRM) uygulamasının ne derece etkili olduğu ortaya konulmaya çalışıldı. Çalışmada 42 adet dişi sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek 6 gruba ayrıldı. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, CSP, BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.), BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.), CSP+BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.) ve CSP+BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.) gruplarıydı. Çalışma toplam 7 gün sürdü. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmadı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. CSP, CSP+BRM20 ve CSP+BRM40 gruplarına çalışmanın 4. günü 10 mg/kg/i.p. tek doz sisplatin uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Ayrıca kontrol ve CSP grupları haricindeki tüm gruplara çalışma boyunca her gün (7 gün boyunca) belirtilen konsantrasyonlarda BRM oral yolla uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Çalışma sonunda 10 mg/kg/i.p. ksilazin ve 50 mg/kg/i.p. ketamin anestezisi altında sıçanların kardiak punction ile kanları alınarak, böbrek dokuları izole edildi. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakıldı. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyi, protein oksidasyonunu belirlemek için protein karbonil düzeyleri, DNA oksidasyonunu belirlemek için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyi, antioksidan durumu belirlemek için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyi, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeyleri ölçüldü. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edildi ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanıldı. Sisplatin uygulamasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Bromelain uygulamasının böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlendi. Sonuç olarak sisplatin tedavisinin böbrek dokusunda hasara yol açtığı, bromelain uygulamasının ise oluşan nefrotoksisitenin önüne geçebileceği görüldü.Master Thesis Investigation of the Efficacy of Bromelain Treatment Against Methotrexate Intoxication(2024) Çevik, Mehmet; Berköz, MehmetMetotreksat (MTX) nükleotit sentezinden sorumlu, çeşitli enzimleri inhibe ederek folik asit metabolizmasını antagonize eden bir antimetabolittir. MTX, tetrahidrofolat sentezini bloke ederek hücre bölünmesinin ve protein sentezinin durmasına yol açmaktadır. Bu etkisiyle tümör hücrelerinin gelişimini önlemek için sıklıkla kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Ayrıca ilacın immün sistemi baskılayıcı özellikleri olduğu için sedef hastalığı, romatoid artrit gibi hastalıkların tedavisinde de kullanılmaktadır. Kullanım alanları yaygın olmasına rağmen MTX tedavisi hepatoksisite ve nefrotoksisite gibi önemli yan etkilere sebep olmaktadır. Bu durumunun en önemli sebebi MTX'ın, organizmadaki oksidatif stresi arttırmasıdır. MTX uygulaması sonucu oluşan sitotoksik etkiyi azaltmada birçok antioksidan bileşik kullanılmaktadır. Yapılan bu çalışmada MTX indüksiyonu ile oluşturulan nefrotoksisiteye karşı, bromelain (BRM) tedavisinin ne derece etkili olduğu ortaya konulmaya çalışıldı. Çalışmada 42 adet dişi sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek 6 gruba ayrıldı. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, MTX, BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.), BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.), MTX+BRM20 (20 mg/kg/gün BRM, p.o.) ve MTX+BRM40 (40 mg/kg/gün BRM, p.o.) gruplarıydı. Çalışma toplam 5 gün sürdü. Kontrol grubuna herhangi bir uygulama yapılmadı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. MTX, MTX+BRM20 ve MTX+BRM40 gruplarına çalışmanın ilk günü 20 mg/kg/i.p. tek doz MTX uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Ayrıca kontrol ve MTX grupları haricindeki tüm gruplara çalışma boyunca her gün (5 gün boyunca) belirtilen konsantrasyonlarda BRM oral yolla uygulandı ve çalışma sonunda sakrifiye edildi. Çalışma sonunda anestezi altında sıçanların kardiak punction ile kanları alınarak, böbrek dokuları izole edildi. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakıldı. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyi, protein oksidasyonunu belirlemek için protein karbonil düzeyleri, DNA oksidasyonunu belirlemek için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyi, antioksidan durumu belirlemek için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz, glutatyon peroksidaz (GSH-Px) ve glutatyon redüktaz (GSH-Rx) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyi, enflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeyleri ölçüldü. Ayrıca böbrek dokusundaki interlökin 1-beta (IL-1β), tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α) ve nüklear faktör kappa beta (NF-κB) proteinlerinin ekspresyon seviyelerine immunoblot yöntemiyle bakıldı. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edildi ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanıldı. MTX uygulamasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü. Bromelain uygulamasının böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlendi. Sonuç olarak MTX tedavisinin böbrek dokusunda hasara yol açtığı, bromelain uygulamasının ise oluşan nefrotoksisitenin önüne geçebileceği görüldü.Master Thesis Investigation of the Protective Role of Myrisetin, Kaemferol, Fisetin and Galangin Against Nephrotoxicity Caused by Lead Acetate Exposure(2021) Yiğit, Ayhan; Berköz, MehmetÇalışmada; deneysel olarak kurşun asetat (LA) indüksiyonu oluşturulmuş sıçanlarda, antioksidan ve antienflamatuvar etkileri bilinen mirisetin, kaemferol, fisetin ve galangin uygulamasının böbrek dokusundaki oksidatif stres ve enflamatuvar yanıtı ne ölçüde engelleyebileceği ortaya konulmaya çalışıldı. Çalışmada 70 adet sıçan kullanıldı. Sıçanlar rastgele seçilerek 10 gruba ayrıldı. Bu gruplar sırasıyla; kontrol, LA (100 mg/kg), LA+MYC100 (100 mg/kg), LA+MYC200 (200 mg/kg), LA+KMP100 (100 mg/kg), LA+KMP200 (200 mg/kg), LA+FST100 (100 mg/kg), LA+FST200 (200 mg/kg), LA+GLG100 (100 mg/kg) ve LA+GLG200 (200 mg/kg) gruplardır. Çalışmada kullanılan tüm maddeler 28 gün boyunca her gün gavaj yoluyla verildi. Çalışmanın sonunda tüm hayvanlar anestezi altında, kardiak punction ile alınan kanlarından serum elde edildi, böbrek dokuları ise çıkartıldı. Serum örneklerinde üre, kreatinin ve kan üre azotu miktarları otoanalizörde ticari kit kullanılarak bakıldı. Böbrek dokularında ise lipid peroksidasyonunu belirlemek için malondialdehit (MDA) düzeyi, protein oksidasyonunu belirlemek için protein karbonil, toplam ve serbest tiyol düzeyleri, DNA oksidasyonunu belirlemek için 8-hidroksi deoksi guanozin (8-OH dG) düzeyi, antioksidan durumu belirlemek için süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GSH-Px), glutatyon redüktaz (GSH-Rx), paraoksonaz (PON), aril esteraz (ARE) aktiviteleri ile redükte glutatyon (GSH) düzeyi, inflamatuvar yanıtın gözlenmesi için ise nitrik oksit (NOx) ve prostaglandin E2 (PGE2) düzeyleri ölçüldü. Çalışmanın istatistik analizi SPSS v16.0 istatistik programı kullanılarak yapıldı. Elde edilen veriler ortalama±standart sapma şeklinde ifade edildi ve p değeri 0.05 ve daha küçük olan veriler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Biyokimyasal parametrelerin değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi (ANOVA) ve Tukey testi kullanıldı. Kurşun uygulasının böbrek fonksiyon testlerini bozduğu, böbrek dokusundaki lipid peroksidasyonunu, protein ve DNA oksidasyonunu ve enflamatuvar yanıtı arttırdığı, antioksidan savunma sistemini ise zayıflattığı görüldü (p<0.05). Mirisetin ve fisetin uygulamasının ise böbrek dokusundaki oksidatif stresi ve enflamasyonu önlediği gözlemlendi (p<0.05). Sonuç olarak özellikle yüksek dozdaki miristein ve fisetin uygulamalarının oluşabilecek nefrotoksisitenin önüne geçebileceği, kaemferol ve galanginin ise istenildiği kadar koruyucu bir etkiye sahip olmadığı görüldü. Ancak yine de kurşun kullanımı mümkün olduğunca sınırlandırılmalı, şayet kullanılacaksa azami ölçüde gerekli önlemler alınarak çevreye olan aşırı yayılımı asgari düzeye indirilmelidir.Master Thesis Investigation of the Role of Bromelain Administration in the Treatment of Cyclophosphamide-Induced Renal Injury in Rats(2024) Bican, Muhammed; Göz, Yaşar; Berköz, MehmetYapılan bu çalışma, bromaleinin ratlarda siklofosfamidin (CYP) neden olduğu oksidatif stress ve nefrotoksisite üzerindeki etkilerini araştırmak amacıyla gerçekleştirildi. Çalışmamızda 42 adet Wistar albino erkek rat kullanıldı ve her bir grupta 7 hayvan olacak şekilde 6 gruba ayrıldı. Kontrol grubuna tek doz serum fizyolojik, BRM20 grubuna 10 gün 20 mg/kg oral bromalein, BRM40 grubuna 10 gün 40 mg/kg oral bromalein, CYP grubuna tek doz 200 mg/kg siklofosfamid, CYP+BRM20 grubuna tek doz 200mg/kg siklofosfamid ve 10 gün 20 mg/kg oral bromalein, CYP+ BRM40 grubuna tek doz 200 mg/kg siklofosfamid ve 10 gün 40 mg/kg oral bromalein uygulamaları yapıldı. Siklofosfamid uygulaması çalışmanın 4. günü intraperitoneal olarak yapıldı. Çalışma sonrası alınan örneklerden tam kanda üre ve kreatinin düzeyleri, böbrek dokusunda ise malondialdehit, protein karbonil, 8-hidroksi deoksi guanozin, glutatyon, nitrik oksit ve prostaglandin E2 düzeylerine, katalaz, süperoksit dismutaz, glutatyon peroksidaz ve glutatyon redüktaz aktivitelerine bakıldı. Sonuçların değerlendirilmesinde tek yönlü varyans analizi ve çoklu varyans analizi olarak Tukey testi kullanıldı. Siklofosfamidin toksik etkilere neden olduğu oksidatif stress ve enflamatuvar parametrelerdeki artışın, glutatyon ve diğer antioksidan seviyelerindeki düşüşün tespitiyle anlaşılmıştır. Siklofosfamid ile birlikte 20 mg/kg bromalein uygulamasının siklofosfamidin toksik etkilerinde kısmi olarak iyileştirme gösterdiği, 40 mg/kg bromalein uygulamasının ise tüm oksidatif stress ve enflamatuvar parametrelerde iyileşmeye neden olduğu görülmüştür. Sonuç olarak siklofosfamid ile birlikte bromaleinin bir arada uygulanması siklofosfamidin toksik etkilerini iyileştirdiği tespit edilmiştir. Anahtar Kelimeler: Siklofosfamid, Böbrek hasarı, Oksidatif stress, Enflamasyon, Bromalein