Browsing by Author "Berktaş, Mustafa"
Now showing 1 - 20 of 57
- Results Per Page
- Sort Options
Article 1999 ve 2001 Yıllarında İzole Edilen Klebsiella Pneumoniae Suşlarının Antibiyotik Direnç Oranlarının Karşılaştırılması(2005) Hamza, Bozkurt; Kurtoğlu, M. Güzel; Guducuoglu, Huseyin; Berktaş, Mustafa; Andiç, Şafak; Yaman, GörkemAmaç: Çalışmada, 1999 ve 2001 yıllarında çeşitli klinik örneklerden izole edilen Klebsiella pneumoniae suşlarının örneklere ve kliniklere göre dağılımı ile antibiyotiklere direnç oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Metot: Bu yıllarda laboratuarımıza gelen klinik örneklerden K. pneumoniae suşlarının izolasyonunda klasik kültür yöntemleri kullanılmış, izole edilen suşların identifikasyonu ve antibiyotiklere duyarlılıklarının tanımlanmasında ise Şceptor (Becton Diçkinson-USA) panelleri kullanılmıştır. Bulgular: Çalışma sonucunda laboratuvarımıza gönderilen klinik örneklerden 1999 yılında 210, 2001 yılında ise 247 K. pneumoniae suşu izole edilmiştir. Antibiyotiklere direnç durumları irdelendiğinde; K. pneumoniae suşlarının aztreonam (p<0,001), sefotaksim (p<0,01) ve trimetoprim-sulfametaksazole (pspecialization-in-medicine.listelement.badge Aktif Tüberkülozlu Hastalarda Tedavi Öncesi ve Tedavi Süresince IFN-Gamma ve IL-2 Düzeylerinin Araştırılması(2000) Güdücüoğlu, Hüseyin; Berktaş, Mustafa2. ÖZET Bu çalışma aktif tüberkülozlu hastalarda, hastaların klinik seyri sırasında hücresel immunite göstergeleri olan sitokinlerin nasıl bir değişim gösterdiğini incelemek amacıyla planlanmıştır. Bu nedenle 18 aktif tüberküloz hastasından, tedavinin başında ve iki aylık süre sonunda, kan örnekleri alınarak, ELISA yöntemiyle serumlarında IL-2 ve IFN-y seviyelerine bakılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda; hastalardan tedavi öncesi alınan ilk serum örneklerinde IL-2'nin 15-980 pg/ml, ikinci serum örneklerinde ise 15-490 pg/ml arasında olduğu, IFN-y için ilk serumlarda 15-22,2 pg/ml, ikinci serumlarda ise 15-28.5 pg/ml arasında olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlara göre, iki sitokinden IFN-y' nın tedavi öncesi ve iki aylık tedavi sonrası ölçülen değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken (p> 0.05), IL-2 değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0.01). Aktif tüberkülozlu hastalarda IL-2 seviyelerinde tedavinin ikinci ayında alınan değerlerin, tedavi öncesi değerlere göre bariz olarak azaldığı; fakat IFN-y seviyesinde, tedavi öncesi ve iki aylık tedavi sonrasında anlamlı bir değişikliğin olmadığı sonucuna varılmıştır.Article Beden Eğitimi Bölümü Öğrencilerinin Yüzeyel Mantar Hastalıkları Açısından Değerlendirilmesi(2006) Akdeniz, Necmettin; Guducuoglu, Huseyin; Hamza, Bozkurt; Aygül, Kumru; Berktaş, Mustafa; İzci, HicranDermatofitler canlılarda keratinize dokuya saldıran, deri, saç ve tırnakta enfeksiyon yapan keratinofilik mantarlardan olup Epidermophyton, Microsporum ve Trichophyton olmak üzere 3 cinse ayrılmaktadır. Bu çalışmada üniversitemizin beden eğitimi bölümünde okuyan öğrencilerin dermatofit açısından tüm vücut bölgelerinin (cilt, tırnak ve saç) değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Olguların değerlendirilmesinde; direkt bakı (%15' lik KOH kullanılarak lam-lamel arası preparatlar) ve kültür [Sabouraud Dekstroz Agar (SDA) besiyeri, Patates-Dekstroz Agar (PDA) ve Mycobiotic agar besiyerleri] yapılmıştır. Toplam 40 öğrencinin yapılan genel cilt, tırnak ve saçlı deri muayenesi sonucunda yüzeyel mantar enfeksiyonları açısından şüpheli 27'sinden yapılan incelemeye göre direkt bakıda 17 örnekte mantar elemanlarına rastlanmış olmasına rağmen, toplam 4'ünde (%10) mikroskobik olarak Malessezia furfur, kültür sonucuna göre ise 3'ünde (%7.5) Trichophyton rubrum tespit edilmiştir. Hedef kitlelerden biri olan sporcuların taranması ile onlarda olabilecek mantar enfeksiyonlarına karşı nasıl korunabileceklerinin anlatılmasının mantar infeksiyonlarından korunmada ve erken tanıda önemli olduğunu düşünmekteyiz.Article Çeşitli Örneklerden İzole Edilen Vibrio Metschnikovii Suşlarının Biyokimyasal Özellikleri ve Antibiyotiklere Duyarlılıkları(2003) Hamza, Bozkurt; Berktaş, Mustafa; Yaman, Görkem; Bayram, Yasemın; Kurtoğlu, M. Güzel; Guducuoglu, HuseyinAmaç: Çalışmada, 1999-2001 tarihleri arasındaki iki yıllık süreçte Mikrobiyoloji Laboratııvan'na gönderilen örnekler ile hastane enfeksiyonlarının önlenmesi ve kontrolü amacıyla çeşitli servislerden alınan örneklerden üretilen Vibrio ınetschnlkovii (F. metschnikovii) suşlarının biyokimyasal özellikleri ile antibiyotik hassasiyet testi sonuçları irdelenmiştir. Yöntem: Kliniklerden gönderilen 137 örnek, Kanlı ve Eozin Metilen Blue (EMB) Ağar besiyerlerine ekildikten sonra, kolonilerin tanımlanması ve antibiyotik duyarlılık testlerinde \"Sceptor Gram Negative Enterik MIC/ID Panel\" ile \"Sceptor Gram Negative Urine MIC/ID Paneller\" (Becton Dickinson-USA) kullanıldı. Bulgular: Laboratuvara gönderilen klinik örneklerinl4 (% 61)'ünde vè kontrol amaçlı olarak çeşitli servislerden alınan örneklerin 9(%39)'ıından olmak üzere toplam 23 örnekte V. metschnikovii izole edilmiştir. Antimikrobiyal ajanlara karşı yapılan duyarlılık testi sonucunda imipenem ve amoksisilin-klavulanatın %100, ampisilin-sulbaktam, gehtamisin ve amikasinin % 95, tetrasiklinin % 92, sefazolin ve tikarsilin-klavulanatın % 90 oranları ile en etkili ajanlar oldukları gözlenmiş; en yüksek direnç gelişimi saptanan ajanlar ise % 8.0 oranı ile aztreonam, % 60 oranı ile seftazidinı, % 52 oranı ile sefotaksim ve % 48 oranı ile trimetpprim-sulfametoksazol olarak saptanmıştır. V. metschnikovii suşlarının ampisilin, sefoperazon, sefotetan, seftriakson, sefuroksinı, siprofloksasin, piperasilin, tikarsilin ve tobramisine karşı % 13 ile % 45 arasında değişen oranlarda direnç geliştirdikleri tespit edilmiştir. Sonuç: V. metschnikovii'nin bir dönem hastanemiz bünyesindeki bulunan çeşitli cihaz ve ortamlarda kolonize olduğu gözlenmektedir ve çalışmada buna dikkat çekilmiştir. Giderek daha sık olarak karşımıza çıkan bu bakteri ile ilgili veriler yine de sınırlıdır ve özellikle su kaynakları başta olmak üzere, ülkemizde konu ile ilgili daha geniş çalışmalar yapılması gerekmektedirArticle Çocuk Yaş Grubu İdrar Kültürlerinin Değerlendirilmesi(2004) Hamza, Bozkurt; Guducuoglu, Huseyin; Gülmez, Selma; Berktaş, Mustafa; Bozkurt, Edibe Nurzen; Kurtoğlu, M. GüzelAmaç: Çalışmada çocuk yaş grubundaki üriner infeksiyon etkenlerinin dağılımı ve bu etkenlere karşı antimikrobiyallerin duyarlılıklarının araştırılması amaçlanmıştır. Metod: Ocak 1997 ile Nisan 2001 tarihleri arasında pediatri servisi ve polikliniğinden gönderilen toplam 22.298 idrar örneği değerlendirmeye alınmıştır. Ahnanjdrar örneklerinin % 5 Koyun Kanlı Ağar (Difco) ve Eozin Metilen Blue Ağara (Difco) ekimleri yapılmış, izole edilen patojen bakterilerin identifikasyonları ve antibiyogramları ise Sceptpr panelleri (Becton Diçkinson-USA) kullanılarak yapılmıştır. Bulgular: Çalışmaya alınan 22.298 idrar örneğinde %23.8 oranında (5311 hasta) kültür pozitifliği saptanmıştır. Bu mikroorganizmaların %41.8'inin Escherichia coli, %13.18'inin Klebsiella pneumoniae, %13.07'sinin Staphylococcus epidermidis, %9.77'sinin Proteus mirabilis, %3.65'inin Enterobacter cloacae, %3.65'inin Klebsiella oxytoca, %2.29'unun Staphylococcus aureus, %1.71'inin Enterobacter aerogenes, %1'inin Proteus vulgaris, %9.86'sının ise diğer Gram pozitif ve Gram negatif mikroorganizmalar oldukları tespit edilmiştir. İzole edilen bakterilere uygulanan antimikrobiyal hassasiyet testi sonucunda; E. coli'ye karşı siprofloksasinin %94, gentamisin, norfloksasin ve amikasinin %93, sefotaksimin %89, seftriaksonun %88 oranları ile, K. pneumoniae'ye karşı siprofloksasinin %95, norfloksasinin %94, amikasinin %82 oranları ile, P. vulgarisJe karşı norfloksasinin %100, siprofloksasinin %95, gentamişinin %91 ve amikasinin %90 oranları ile, P. mirabilis'ti karşı siprofloksasinin %95, norfloksasinin %93, sefotaksimin %84, amikasinin %83 oranları ile, E. eloacae'ye karşı norfloksasinin %97, siprofloksasinin %96, amikasinin %90 oranları ile, E. aerogenes'e karşı siprofloksasinin %97, norfloksasinin %96 oranları ile, S. epidermidis'e karşı mtrofurantoinin %93, amikasinin %88, sefuroksimin %85, tikarsilinin %83 oranları ile, S. aureus`a karşı ise amikasın ve sefuroksimin %100 oranları ile en etkili antibiyotikler oldukları saptanmıştır. Sonuç: Bu çalışmanın bölgemizdeki ve yurdumuzdaki çocuklarda görülen üriner sistem infeksiyonlarının ampirik tedavisinde yol gösterici olacağı düşünülmektedir.Doctoral Thesis Comparison of Dna Profiles of Motile Aeromonas Strains Isolated From Human, Animal and Drinking Water(2006) Körkoca, Hanifi; Berktaş, MustafaHareketli Aeromonas' lar başlıca su ortamlarında olmak üzere doğada yaygın olarak bulunmakta, insan ve hayvanlarda enfeksiyonlara neden olmaktadırlar. Bu çalışmayla hareketli Aeromonas'ların bölgemiz içme sularından izolasyonunu gerçekleştirmek, insan, hayvan ve içme sularından izole edilen Aeromonas'ların PFGE profillerini ortaya koymak ve izolatlar arasında baskın bir klon olup olmadığını tespit etmek, ayrıca bölgemizden izole edilen bakteriler için fenotipik ve moleküler tipleme sonuçlarını karşılaştırmak amaçlanmıştır. Çalışmada 52 Aeromonas suşu çalışmanın materyalini oluşturmuştur. Çalışmada daha önce izole edilen 14 suşun dışında, 38 suş yeni bir çalışmasıyla izole edilmiştir. İdentifikasyon işlemleri BD phoenixTM (Becton, Dickinson and Company, Sparks, Maryland 21152 USA) cihazında gerçekleştirilmiştir. Toplam 52 adet suşun DNA paternleri Pulsed-field gel electrophoresis'le ortaya konulmuştur. Yedi suşa ait DNA profili elde edilememiştir. İnsanlardan izole edilen bir suşla sığırlardan izole edilen bir suş, iki balık suşu; martı suşu ile içme suyu suşu ve martı izolatı ile sığır izolatının klonal ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak; bu çalışmada insanlarda ve çevresel kaynaklarda baskın bir klon tespit edilememiştir. Ayrıca bu çalışmada bölgemizde içme suyu ile insan gastroenteriti arasında klonal ilişki tespit edilememiş, bununla birlikte daha önce hayvanlarda Aeromonas'ların varlığı insanlar için potansiyel bir risk olarak düşünülmesine rağmen çalışmamızda bu yönde genotiplendirme seviyesinde pozitif bir bulgu elde edilmiştir. Ayrıca bir martı izolatı ile içme suyu izolatı arasında klonal ilişkinin tespit edilmesiyle, kuş gribinin de görüldüğü bölgemizde, içme suyu kaynaklarının güvenliği açısından gerekli tedbirlerin alınması gereği, bununla birlikte Aeromonas'ların epidemiyolojisinin aydınlatılmasına ve özellikle çevresel izolatların biyokimyasal identifikasyonuna yönelik daha kapsamlı çalışmaların yapılması gereği ortaya konulmuştur. Anahtar Sözcükler: Aeromonas spp., insan, içme suyu, hayvan, PFGE.Master Thesis Comparison of Ehrlich-Ziehl-Neelsen and Auramine-Rhodamine Staining Techniques Used in Diagnosis of Tuberculosis(2010) Demirol, Meryem; Berktaş, MustafaDemirol M, Tüberküloz tanısında Ehrlich-Ziehl-Neelsen ve Auramine-Rhodamine boyama yöntemlerinin karşılaştırılması, Y.Y.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Van, 2010. Bu çalışmada, 2009-2010 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na direkt mikroskopi ve kültür işlemleri için gönderilen 197 balgam örneği ile Van Verem Savaş Dispanseri'ne başvuran hastalardan alınan 94 balgam örneği olmak üzere toplam 291 balgam örneği alınarak, Ehrlich-Ziehl-Neelsen (EZN) boyama yöntemi, Auramine-Rhodamine (A-R) boyama yöntemi, Bact/Alert 3D sıvı besiyeri kültür sistemi ve Löwenstein-Jensen katı besiyeri kültür yöntemi ile çalışılmış ve aside dirençli basilleri saptamada bu testlerin etkinliği araştırılmıştır. 291 balgam örneğinden 19 (% 6.5) tanesi kültür, 18 (% 6.1) tanesi Auramine-Rhodamine boyama yöntemi, 13 (% 4.9) tanesi ise EZN boyama yöntemi ile pozitif olarak saptanmıştır. Boyama yöntemlerinin her ikisinin de kültür yöntemi referans test alınarak yapılan karşılaştırılmasında, EZN boyama yöntemi için duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değer sırasıyla % 68.4, % 99.6, % 92.8 ve % 97.7 olarak bulunmuştur. Auramine-Rhodamine boyama yöntemi için duyarlılık, özgüllük, pozitif prediktif değer ve negatif prediktif değeri ise sırasıyla % 94.7, % 98, % 78.2 ve % 99.6 olarak bulunmuştur. Sonuç olarak her iki yöntemin birlikte kullanılmasının pozitif örneklerin hızlı ve doğru tespitinde avantaj sağlayacağı düşünülmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge Discussion of Pandemic Influenza a (H1N1) Cases in Our Region(2011) Çıkman, Aytekin; Berktaş, Mustafaİnfluenza virüsleri, parçalı RNA yapısının sık genetik değişime uğraması sonucu pandemiler oluşturarak tarih boyunca önemlerini korumuşlardır. 2009 yılında CDC, domuz kaynaklı İnfluenza A (H1N1) virüsünü belirlediğini açıkladıktan sonra kısa sürede dünyanın birçok yerine yayıldığı anlaşılmış ve DSÖ İnfluenza A (H1N1) virüsü için 6. evre pandemi olduğunu açıklamıştır. Çalışmada, bölgemizde tespit edilen Pandemik İnfluenza A (H1N1) olgularının irdelenmesi amaçlanmıştır.Bölgemizdeki beş farklı hastaneye, 15 Ekim 2009 - 15 Ocak 2010 tarihleri arasında Pandemik İnfluenza A (H1N1) enfeksiyonu ön tanılı 570 hasta başvurmuştur. Hastalardan nazofaringeal/boğaz sürüntü örnekleri alınmış, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi'ne biyogüvenlik kuralları içerinde ulaştırılarak Real-Time PCR yöntemi ile etkenin ?Pandemik İnfluenza A (H1N1)v 2009? olup olmadığı araştırılmıştır.RSHSM tarafından yapılan PCR testi ile 220 hastada Pandemik İnfluenza A (H1N1) pozitif bulunmuştur. Bu hastaların 36'sı yoğun bakım şartlarında olmak üzere 85'i hastaneye yatırılmış ve 16'sı yaşamını yitirmiştir. Pandemik İnfluenza A (H1N1) tanısı alan hastaların 109'unun 6-25 yaş aralığında olduğu görülmüştür. Bu yaş aralığında tüm hastalar tedavi edilerek şifa ile taburcu edilmiştir. Ancak yatan hastalar, yoğun bakım gereksinimi duyulanlar ve ölen hastaların en çok 26-35 yaş aralığında olduğu bulunmuştur. Yatarak tedavi gören hastalarda öksürük ve ateş en sık bulunan semptomlar olarak belirlenmiştir. Yatan hastalarda <5 yaş, kardiyovasküler hastalık, immünsupresif ilaç kullanımı ve akciğer hastalığı en sık rastlanan risk faktörleri olarak gözlenmiştir.Pandemik influenza A (H1N1) enfeksiyonu, mevsimsel gribin aksine genç erişkin ve risk faktörü olmayan hastalarda daha sık oranda görülmektedir. Genel olarak, mevsimsel gripte olduğu gibi pandemik influenzada hafif semptomlar görülmekle birlikte, özellikle altta yatan hastalığı olanlarda daha ciddi klinik tablolara ve ölümlere neden olmaktadır.specialization-in-medicine.listelement.badge Distribution and Prevalence of Bacterial and Viral Meningitidis Agents in the Medical Faculty Hospital of Yyu(2011) Gültepe, Bilge Sümbül; Berktaş, MustafaMenenjit hızlı tanı ve erken tedavi yapılması gereken, morbiditesi ve mortalitesi yüksek bir infeksiyon hastalığıdır. Menenjitlerin çoğunda tedavi etiyoloji bilinmeden başlanmaktadır. Ampirik antimikrobiyal tedavi seçimi coğrafi bölgedeki yaygın olan patojenlere, hastanın yaşına ve o bölgedeki patojenlerin antibiyotik duyarlılıklarına göre yapılmaktadır.Çalışmamızda çeşitli kliniklerden menenjit ön tanısı ile gönderilen BOS örneklerinde bakteriyel menenjit etkenleri NHS Meningitis Real-TM (Sacace, Italy) ve Speed-Oligo Bacterial Meningitis Test (Vircell, Spain) yöntemleri ile HSV varlığı ise HSV I/II Typing Real-TM (Sacace, Italy) ve Attomol®HSV 1,2 differentiation-DNA-LINA (Vircell, Spain) yöntemleri ile araştırılmıştır.NHS Meningitis Real-TM yöntemi ile BOS örneklerinde 10 S. pneumoniae, 2 N. meningitidis ve 1 H. influenzae izole edilmiştir. Aynı zamanda Speed-Oligo Bacterial Meningitis yöntemi kullanılmış; 4 örnekte S. pneumoniae ve 1 örnekte ise N. meningitidis izole edilmiştir. Bu yöntem ile H. influenzae belirlenmemiştir. HSV I/II Typing Real-TM ile 5 BOS örneğinde HSV pozitifliği belirlenmiştir. Tespit edilen HSV'ün 3'ü HSV tip 2 bulunmuş, 2'si ise HSV tip 1 olarak saptanmıştır. Ayrıca Attomol HSV 1-2 yöntemi kullanılmış ve 3 örnekte HSV belirlenmiştir. Bu yöntem ile belirlenen tüm HSV'ler, HSV tip 1 olarak saptanmıştır.Menenjit hastalarında uygun ve yeterli antimikrobiyel tedavi için öncelikle etkenin belirlenmesi gerekmektedir. PCR gibi moleküler yöntemlerle etkenlerin erken saptanması mümkün olmaktadır. Ortamda bulunan inhibitörler, kontaminant maddeler ve DNA izolasyonundan kaynaklanan hatalar ile yöntemin standardize olmaması gibi nedenlerden kaynaklanan yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara rağmen moleküler yöntemlerin önemini koruduğu düşünülmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge Distribution of Hepatitis C Virus Genotypes in Patients With Chronic Hepatitis C Infection in Eastern Turkey(2010) Özer, Türkan Toka; Berktaş, MustafaViral hepatitler gerek dünyada gerekse Türkiye'de en önemli karaciğer hastalıklarından biridir. Hepatit C enfeksiyonunun süresi ve standart tedaviye verilen yanıt, HCV genotipleri ile yakından ilişkilidir. Bunun yanı sıra HCV genotiplerinin coğrafik dağılımlarının bilinmesi epidemiyolojik çalışmalar açısından da oldukça önemlidir. Bu çalışmada; bölgemizde HCV genotip dağılımını gösterecek bir çalışma bulunmaması nedeniyle Van bölgesinde HCV genotiplerinin saptanması amaçlanmıştır.Çalışmaya Mart 2008 - Mayıs 2009 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne başvuran, anti-HCV (AXSYM, Abbott) ve LIA doğrulama (INNOLIA, Innogenetics) ve HCV-RNA'sı (Real time PCR, COBAS TAQMAN 48, Roche) pozitif 58 hasta (35 erkek, 23 kadın) dahil edilmiştir. QIAGEN (QIAamp MinElute Virus Spin Ekstraksiyon kiti) marka kit ile HCV RNA izolasyonu yapılmış, daha sonra reverse dot-blot hibridizasyon (LIPA, AB-Analitica) yöntemiyle genotipler tesbit edilmiştir.Çalışmada 58 hastanın servislere göre dağılımı incelendiğinde; hastaların 37'si (% 63,8) diyaliz hastası, 21'i (% 36,2) diğer servislere (Enfeksiyon Hastalıkları, Gastroenteroloji polikliniği) başvurmuş hastalardı. Genotiplendirme yapılan 58 hastanın 2'sinde (% 3,4) genotip belirlenememiştir. Subtipleri değerlendirdiğimizde 58 hastadan 31'inde (% 53,4) genotip 1b, 21'inde (% 36,2) genotip 1a, 1'inde (% 1,7) genotip 1, 1'inde(% 1,7) genotip 3, 1'inde (% 1,7) genotip 4, 1'inde (% 1,7) genotip 1a/1b saptanmıştır. Toplam 54 hastada (% 93,2) genotip 1 baskın olan tip olarak belirlendi.Sonuç olarak; bölgemizde saptanan en yaygın genotipin ülkemiz verileri ile uyumlu olarak 1b (% 53,4) olduğu görülmektedir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda genotip 1b'nin baskın olmasına karşın, bölgemizde % 36,2 oranında genotip 1a saptanmış olması Kronik HCV enfeksiyonunun tedavisinde genotip tayininin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bölgemizdeki HCV hastalarının izlenmesi ve tedavi başarısı açısından genotip tayini klinisyenlere yol gösterici olacaktır.Anahtar Kelimeler: Hepatit C virüs, Hepatit C virüs genotipleri, Kronik Hepatit C, Van.Other Eklem Yakınması Olup Romatoid Faktör Negatif Olgularda Parvovirüs B 19 Igm Seropozitifliği(2000) Hamza, Bozkurt; Kurtoğlu, M. Güzel; Andıç, Ş.; Berktaş, Mustafa; Guducuoglu, Huseyin; Dalkılıç, A. EnesEritema infeksiyozum etkeni olarak bilinen Parvovirus B19 (PVB19), sıklıkla çocukluk yaş grubunda rastlanılmakta olup erişkin yaş grubundaki kişilerde artropati, kronik hemolitik anemili hastalarda geçici aplastik kriz, AIDS' li hastalarda ise kronik anemiye neden olabileceği belirtilmiştir(l). Bu çalışma, erişkin yaş grubunda görülen romatizmal şikayetlerin, bir viral ajan olan Parvovirus B19'a bağlı olarak oluşabileceğini kanıtlamak amacıyla ele alındı. Bu amaçla erişkin yaş grubunda romatoid faktör (RF)'ü negatif 100 hasta ele alınarak Parvovirus 579-IgM ELISA (IBL-Hamburg, Almanya) kitleri kullanıldı ve %6 oranında Parvovirus B19-lgM pozitifliği saptandı. Çalışmada saptanan %6'lık pozitiflik oranın, romatizmal şikayeti olan hastalar için önemli olabileceği düşünülmüştür.Other Enterobacter'lerin Çeşitli Enfeksiyonlardaki Rolü ve Antimikrobiklere Duyarlılıkları(2000) Kurtoğlu, M. Güzel; Hamza, Bozkurt; Guducuoglu, Huseyin; Berktaş, Mustafa; Dalkılıç, A. EnesÇalışmada son yıllarda Enterobacter' ler tarafından oluşturulan enfeksiyonların öneminin giderek artması nedeniyle, 2 yıllık bir süreçte Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı laboratuvarına gönderilen çeşitli klinik materyallerden ürettiğimiz 85 Enterobacter susunun retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır. 85 Enterobacter susunun; 38(%44.7)'i Pediatri, 11(%12.9)'i Üroloji, 7(%8.2)'si Ortopedi, 6(%7.1)'sı Göğüs Hastalıkları, 5(%5.9)'i KBB, 5(%5.9)'i Genel Cerrahi, 5(%5.9)'i Dahiliye, 4(%4.7)'ü Kadın Doğum, 3(%3.5)'ü FTR ve l(%1.2)'i Çocuk Cerrahisi klinik veya polikliniklerinden gönderilen materyallerden üretilmiştir. Suşların 55(%64.7)'ini E. cloacae, 14(%16.5)'ünü E.aerogenes, 11(%12.9)'ini E.agglomerans, 4(%4.7)'ünü E. sakazakii ve l(%1.2)'ini E. asburiae oluşturduğu, sistem olarak en fazla solunum ve üriner sistemlerde, daha sonra yara, kan, kulak ve batın içi materyalde, nadir olarak da BOS, göz ve vagende bulundukları tespit edilmiştir. Antimikrobiklere olan etkileri incelendiğinde; ampicillin ile sefalosporinlerin çoğuna dirençli oldukları, amikacin, imipenem, norfloxacin ve ciprofloxacine karşı genelde duyarlı oldukları saptanmıştır.Article Erişkin Yaş Grubu İdrar Kültürlerinden İzole Edilen Escherichia Coli Suşlarının Antimikrobiyallere Duyarlılıkları(2005) Hamza, Bozkurt; İzci, Hicran; Gülmez, Selma; Aygül, Kumru; Berktaş, Mustafa; Guducuoglu, HuseyinÇalışmamızdaerişkinpopulasyondaürinerinfeksiyonetkeniolarakizoleedilenE.coli suşlarının antimikrobiyal ajanlara duyarlılıklarının araştırılması amaçlamıştır. Üriner sistem infeksiyonu ön tanılı hastaların idrar kültürlerinden izole ettiğimiz suşların identifikasyonu ve antibiyotik duyarlılık testleriSceptor(BectonDickenson-USA)cihazı veidentifikasyonpanelleriile yapılmıştır. Bu yaş grubunda 2003 yılı içinde 683 adet üriner infeksiyon etkeni tespitedilmiş olup, bunların 217(%31.8)'sinde E. coli saptanmıştır. Buna göre; %5.2 direnç oranı ile amikasin en duyarlı antimikrobiyal olup bunu %10.2 ile nedimisin, %10.5 ile sefoksitin, %11.3 ile seftazidim, %11.5 ile imipenem izlemektedir. En yüksek direncin ise ampisiline (%63.50), piperasiline %52.1, trimetoprim/sulfametoksazole %46.5 ve amoksisilin-klavulanata %39.2 olduğu saptanmıştır. Sonuç olarak; E. coli ile oluşan üriner sistem infeksiyonlarında ampiriktedavide, anıpisilin,trimetoprim/sulfametoksazol, amoksisilin-klavulanat,piperasilin, nitrofurantoin ve sefuroksinı gibi antimikrobiyaller tercih edilmemeli, giderek artan direnç oranları nedeniyle duyarlılık testi yapılmadan tedaviye başlanmamalı ve bu yolla tedavinin başarısız olmasına ve direnç gelişiminin artmasına engel olunmalıdır.Article Et ve Et Ürünlerinden Listeria Monocytogenes'in İzolasyonu(2006) Alişarlı, Mustafa; Berktaş, Mustafa; Hamza, Bozkurt; Guducuoglu, Huseyin; Bozkurt, Edibe N.Amaç: Çalışma, ilimizde et ve et ürünlerinde Listeria suşlarının ve bunların içinde Listeria monocytogenes suşunun bulunma oranını belirlemek amacıyla yapılmıştır. Yöntem: Bu amaçla 100 adet kıyma, 50 adet parça et, 25 adet sucuk, 25 adet salam, 25 adet sosis ve 25 adet pastırma örneği alınarak, United States Department of Agriculture (USDA)-Food Safety and Inspection Service (FSIS) tarafından önerilen yöntemle çalışılmıştır. Bulgular: Çalışma sonucunda, kıyma örneklerinin %73 (73/100)'ünde, parça et örneklerinin %74 (3750)'ünde, sucuk örneklerinin %76 (19/25)'sında, salam örneklerinin %16 (4/25)'sında, sosis örneklerinin %44 (11/25)'ünde ve pastırma örneklerinin %32 (8/25)'sinde Listeria suşu izole edilmiştir. Bu sonuçlarla; kıyma, sosis ve parça ette en sık L. innocua, sucuk ve pastırmada en sık L. monocytogenes, salamda ise en sık L. welshimeri ile kontaminasyonların oluştuğu saptanmıştır. Sonuç: Et ve et ürünlerinin çiğ olarak ya da yeteri kadar ısı işlemi görmeden tüketilmesi halinde sağlık açısından önemli bir potansiyel güç oluşturabilecekleri kanaatine varılmıştır.Master Thesis Evaluatıon Of Igg Avıdıty Results Of Pregnants Wıth Posıtıve Toxopasma Igg And Igm(2011) Kırak, Mehtap; Berktaş, MustafaBu çalışmada, Temmuz 2009-2010 döneminde Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı'na Toksoplasmozis şüphesi ile gönderilen toplam 104 kan örneği alınarak makroELISA yöntemi ile Architect i2000 cihazında Toksoplazma IgG ve IgM testleri çalışılmış pozitiflik saptanan 83 hastada avidite testi yapılmış ve toksoplazmozis prevalansı ile gebelerin klinik durumu araştırılmıştır. Araştırılan 83 hastadan 76'sında IgG pozitifliği ile beraber avidite değeri negatif tespit edilmiş olup akut toksoplazmoz açısından risk taşımadıkları düşünülerek hastalara herhangi bir üst tetkik önerilmemiştir. Sonuçları değerlendirilen hastalardan 4'ünde IgM ve IgG pozitifliği ile beraber avidite değeri pozitif olarak saptanmış ve bunlardan 3'ünde yapılan tekrar sonucu avidite değerlerinin negatif olduğu görülmüş ve akut toksoplazmozdan uzaklaşılarak yine bir üst tetkik önerilmemiştir. Ancak 1 gebede seroloji ile beraber avidite pozitifliğinin sürmesi neticesinde ileri tetkikler ve muayene bulguları sonucunda gebeliği sonlandırılmıştır. Son olarak 3 hastada ise avidite sonucu şüpheli bulunarak ileri tetkikler ve muayene bulguları sonucunda bir risk saptanmamış ve yakından takip edilen gebeler sağlıklı doğumlar yapmışlardır.1 yıllık dönemde laboratuarımıza gönderilen toplam 104 gebeye ait kan örneğinde yapılan serolojik çalışmalar sonucunda toxoplasma IgG seropozitifliğinin %80 olduğu görülmüş ve hastalığın bölgemiz için yüksek endemik olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla beraber toksoplazma infeksiyonu sonucunda IgM pozitifliğinin ve düşük avidite değerlerinin uzun süre devam edebilmesi gebelik döneminde akut toksoplazmozun ekarte edilebilmesini güçleştirdiği için serolojik olarak IgM ve IgG ile beraber aviditenin değerlendirilmesi doğru tanı açısından önemlidir.Anahtar sözcükler: Toxoplasma gondii, toksoplazmozis, avidite, seroloji.Article Gastrik Karsinomalı Hastalar ile Epigastrik Yakınmaları Olan Olgularda Helicobacterpylori Antijenlerine Karşı Antikor Varlığının Saptanmasında Vvestern Blot Yönteminin Değerlendirilmesi(2010) Hamza, Bozkurt; Öztürk, Öznur; Özer, Toka Türkan; Guducuoglu, Huseyin; Berktaş, Mustafa; Bulut, Gülay; İlhan, MahmutHelicobacter pylori VacA (vacuolating cytotoxin A) ve CagA (cytotoxin associated gene A) proteinleri, bakterinin virülans faktörleri arasında yer almaktadır. Özellikle CagA geni taşıyan H.pylori suşlarının gastrik adenokarsinom gelişiminde potansiyel risk faktörü olduğu belirtilmektedir. Bu çalışmada, mide kanseri tanısı almış hastalarda ve malignansisi olmayan kontrol grubunda çeşitli H.pylori antijenlerine karşı özgül antikorların saptanmasında Western Blot (WB) yönteminin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya, kanserli 99 hasta (94 adenokarsinom, 2 adenoskuamöz hücreli karsinom, 3 non-Hodgkin lenfo-ma) ile kontrol olarak bulantı, kusma, ishal, regürjitasyon ve karın ağrısı gibi epigastrik şikayetleri olan 150 olgu alınmıştır. Hasta (yaş ortalaması: 56.7 ±1.2 yıl; 62'si erkek) ve kontrol (yaş ortalaması: 24.2 ± 1.3 yıl; 64'ü erkek) gruplarındaki tüm olgularda ELISA yöntemiyle H.pylori IgG pozitifliği mevcuttur. H.pylori CagA, VacA, OMP-67 (outer membrane protein), üreaz A, üreaz B, flajellin ve HSP (heat shock protein) antijenlerine karşı antikor varlığı, ticari bir test (RIDA Blot Helicobacter; R-Biopharm GmbH, Almanya) kullanılarak araştırılmıştır. Çalışmamızda, ilginç olarak hasta ve kontrol bireylerin hiçbirisinde an-ti-VacA pozitifliği saptanmamış; CagA, OMP, üreaz A, üreaz B, flajellin ve HSP'ye özgül antikor pozitiflik oranları hasta grubunda sırasıyla; %78, %54, %37, %60, %53 ve %82; kontrollerde ise sırasıyla %85,%71, %55, %43, %61 ve %75 olarak tespit edilmiştir. Hasta ve kontrol grupları arasında CagA, HSP ve flajellin antikorlarının pozitiflik oranları istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermezken (p> 0.05); anti-OMP67, anti-üreaz A ve anti-üreaz B pozitiflik oranları arasında anlamlı bir fark saptanmıştır (p< 0.01). Sonuç olarak, H.pylori antijenlerine karşı oluşan özgül antikorların saptanması ve ayırt edilmesinde WB temelli bu testin, özellikle vacA antikorlarını saptama açısından üretici firma tarafından bir kez daha değerlendirilmesinin gerekli olduğu kanaatine varılmış ve H.pylori'nm virülansını ve enfeksiyonun prognozunu belirlemede önemi olan faktörlerin aydınlatılmasında daha ileri moleküler ve klinik çalışmalara gereksinim olduğu düşünülmüştür.Article Genişlemiş Spektrumlu Beta-Laktamaz(gsbl) Üreten Escherichia Coli Ve Klebsiella Pneumoniae Suşlarinin Antibiyotiklere Direnci(2007) İzci, Hicran; Baykal, Senem; Guducuoglu, Huseyin; Berktaş, MustafaGenişlemiş spektrumlu beta-laktamazlar (GSBL), Gram negatif bakterilerde beta-laktam antibiyotiklere direncin en önemli mekanizmasıdır. Bu çalışmada, bir yıllık bir süre içerisinde laboratuvarımıza gönderilen örneklerden izole edilen hastane ve toplum kaynaklı Escherichia coli ve Klebsiella pneumoniae suşlarında GSBL pozitifliği, GSBL pozitif ve negatif suşlarda diğer antibiyotiklere direnç oranları belirlenmiştir. Klinik örneklerden izole edilen bakterilere konvansiyonel metodlarla tanı konmuş, otomatize sistemlerle (Phoenix-Becton Dickinson, USA) tanı doğrulanarak antibiyogram yapılmıştır. Bir yıllık bir süre içerisinde (Haziran 2005-Haziran 2006) izole edilen 672 E.coli suşunun 193’ü (% 29), 154 K.pneumoniae suşunun 75’i (% 49) GSBL oluşturmuştur (p<0.001). Yatan hastalardan izole edilen E.coli suşlarının % 47’si, poliklinik hastalarından izole edilen suşların % 18’i GSBL pozitif bulunmuştur (p<0.001). Aynı oranlar K.pneumoniae suşları için % 63 ve % 30 olmuştur (p<0.001). GSBL pozitif suşlarda, bu enzimler için substrat olmayan birçok antibiyotik için de direnç oranları, GSBL negatif suşlardan yüksek bulunmuştur. GSBL üreten E.coli ve K.pneumoniae suşlarının tanımlanması, bu suşlarla infekte hastaların tedavisinde antibiyotik seçimi için çok önemlidir ve bir bölgede GSBL pozitif E.coli ve K.pneumoniae suşlarının oranının bilinmesi empirik tedavide antibiyotik seçimi için yol göstericidir.Article Hamilelik Dönemindeki Kadınlarda Tetanoza Karşı Bağışıklık Durumunun Araştırılması(2004) Hamza, Bozkurt; Zeteroğlu, Şahin; Berktaş, Mustafa; Bayram, Yasemın; Andiç, Şafak; Bozkurt, Edibe Nurzen; Guducuoglu, HuseyinÇalışmada, ülkemizde ve dünyada insan sağlığını tehdit eden ve aşı ile korunulabilir bir hastalık olan tetanozun bölgemizdeki gebe kadınlar arasındaki bağışıklık durumunun ortaya konulması amaçlanmıştır. Çeşitli gebelik dönemlerindeki 91 kadının kanları alınarak serumlarında ELISA yöntemiyle tetanoz toksinine karşı IgG tipi antikor düzeyleri araştırılmıştır. Çalışmada, 91 gebe kadının 48 (%53)'inin tetanoza karşı bağışık olduğu, 43 (%47) gebe kadının antikor düzeylerinin ise koruyucu düzey olarak kabul edilen 0.01 IU/ml'nin altında olduğu saptanmıştır. Çalışma ile elde edilen sonuçlara bakıldığında, bölgemizde gebe kadınların yaklaşık yarısının tetanoza karşı korunmasız oldukları ve bu grupta koruyucu amaçla yapılması gereken tetanoz aşısının daha büyük bir titizlikle uygulanması gerektiği görülmektedir.Article Hastane Kökenli Staphylococcus Aureus İzolatlarında Mlsb, Fusidik Asit ve Antibiyotiklere Direnç(2010) Karahocagil, Mustafa Kasım; Guducuoglu, Huseyin; Parlak, Mehmet; Çıkman, Aytekin; Yaman, Görkem; Berktaş, MustafaÇalışmada, hastane infeksiyonlarından izole edilen 100 Staphylococcus aureus suşunda makrolid-linkozamid-streptogramin B (MLSB) direnci ile fusidik asit ve diğer antibiyotiklere direnç oranlarının saptanması amaçlanmıştır. Konvansiyonel yöntemlerle tanımlanan ve CDC kriterlerine göre hastane kökenli olduğu kabul edilen 50 metisilin dirençli S.aureus (MRSA) ve 50 metisilin duyarlı S.aureus (MSSA) suşunun D-zon yöntemi ile MLSB direnci, Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile fusidik asit, penisilin, eritromisin, klindamisin, gentamisin, tobramisin, tetrasiklin, rifampisin, siprofloksasin, trimetoprim-sulfametoksazol, vankomisin ve teikoplanine karşı antibiyotik dirençleri araştırılmıştır. Çalışma sonucunda tüm S.aureus suşları için yapısal MLSB (cMLSB) direnci % 9, indüklenebilir MLSB (iMLSB) direnci % 22 olarak tespit edilmiştir. MRSA suşlarında cMLSB ve iMLSB direnci % 12 ve % 42 olarak saptanırken, MSSA suşlarında bu oranlar sırasıyla % 6 ve % 2 olarak bulunmuştur. Antibiyotik duyarlılık testi sonucunda fusidik asid direnci MSSA’larda % 4, MRSA’larda % 6 oranında bulunurken, MSSA ve MRSA suşlarında vankomisin ve teikoplanine direnç görülmemiştir. Diğer antibiyotiklerden MSSA ve MRSA için sırasıyla penisiline % 84 - 100, eritromisine % 20 - 70, tetrasikline % 10 - 90, rifampisine % 10 - 88, siprofloksasine % 6 - 88, klindamisine % 6 - 12, trimetoprim-sulfametoksazole % 6 - 6, gentamisine % 4 - 62, tobramisine % 2 - 26 oranlarında direnç saptanmıştır. Çalışmada S.aureus suşlarının hepsinin vankomisin ve teikoplanine duyarlı olduğu, ancak metisilin direnci ile birlikte diğer antibiyotiklere karşı da direnç gelişiminde artış olduğu gözlenmiştir. Özellikle MRSA suşlarında yüksek iMLSB direnç oranlarının görülmesi, tedavi başarısızlıklarının önlenebilmesi amacıyla, eritromisin direnci görüldüğünde MLSB direncinin araştırılmasını gerektirmektedir. Ayrıca S. aureus suşlarının fusidik aside yüksek oranlarda duyarlı olması, fusidik asidin bazı durumlarda alternatif olarak kullanılabileceğini göstermektedir. *Gülhane Mikrobiyoloji Günleri: Antimikrobik Kemoterapi, Laboratuvar Uygulamaları ve Yenilikler’de sunulmuştur. Poster No.60 (20-22 Nisan 2010, İstanbul)Article Helicobacter Pylori Stool Antigen Feco-Prevalence in Food Workers in Van,turkey(2015) Bayram, İrfan; Bayram, Yasemın; Körkoca, Hanifi; Berktaş, Mustafa; Dıcle, YalçınAmaç: Helicobacter pylori peptik ülser ve kanserin patogenezinde rol almakta, ayrıca ekstragastrik infeksiyonlara neden olabilmektedir. Bu bakteri infekte insanlar vasıtasıyla fekal-oral, oral-oral ve gastro-oral yolla bulaşabilmektedir. Bu çalışmayla, gıda sektöründe çalışan işçilerinin gaitalarında H.pylori antijenlerinin varlığını araştırmak amaçlanmıştır. Yöntemler: Gıda sektöründe çalışan kişilerin dışkılarında H.pylori dışkı antijeninin varlığı, dışkı antijen testi ile araştırıldı. Bulgular: Bu çalışmada yer alan 154 kişinin 74'ünde (%48.05) H.pylori dışkı antijeni tespit edildi. H.pylori dışkı antijeni varlığı ile iş kolları arasında istatistiksel bir fark tespit edilmedi.Sonuç: Gıda sektöründe çalışan işçilerde %48.05 oranında H.pylori dışkı antijeni tespit edilmiş olması, bu kişilerin H.pylori infeksiyonları açısından potansiyel önemini ve bu konuda daha detaylı çalışmaların yapılması gereğini ortaya koymaktadır
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »