Browsing by Author "Bilgili, Serap Güneş"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akne Vulgariste Etyopatogenez(2018) Aksaç, Sema Elibüyük; Yavuz, İbrahim Halil; Bilgili, Serap Güneş; Yavuz, Göknur ÖzaydınAkne vulgaris genellikle adölesan dönemde görülen pilosebaseünitenin bir hastalığıdır. Klinik olarak lezyonlar yüz, göğüs vesırtta hafif komedonal formdan kistik akneye kadar değişkenlikgösterebilir. Aknenin primer lezyonu komedondur. Aşırısebum üretimi, anormal foliküler keratinizasyon,Propionibacterium acnes kolonizasyonu ve inflamatuvarmedyatörlerin salınımı aknenin patogenezinde rol oynar.Sebase bezler ve bu bezlerin aktivitesini düzenleyenperoksizom proliferatör aktivasyon reseptörleri, büyümehormonu ve insülin benzeri büyüme faktörü akne gelişiminderol oynar. Ayrıca sebase bez, stres ve normal fonksiyonlarayanıt olarak kortikotropin salan hormonları aktive edereknöroendokrin-inflamatuvar bir organ gibi davranır. Buderlemede akne etyopatogenezi ile ilgili teoriler sunulmuştur.specialization-in-medicine.listelement.badge Assessment of Biochemical and Histopathological Effect of Acitretin Which Is a Derivate of Vitamin a on Epiphyseal Growth Plate in Rats(2014) Önder, Sevda; Bilgili, Serap GüneşGiriş: A vitamini ve türevlerinin iskelet sistemi üzerine etkileri bilinmekle beraber henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. Asitretin kullanımında sıklıkla mukokütanöz yan etkiler gözlenirken nadiren laboratuvar anormallikleri ve kemik değişiklikleri olabilir. Amaç: Asitretin ile yapılmış histopatolojik ve immunhistokimyasal çalışma sayısı yok denecek kadar azdır ve birçoğu olgu sunumu şeklinde bildirilmiştir. Dermatoloji servislerinde çok yaygın kullanım alanına sahip bu retinoidin epifizyal plak üzerine olan etkilerini aydınlatabilmek, kemik turnover markerları üzerine olan etkilerini anlayabilmek ve daha güvenle bu ilacı kullanabilmek için bu çalışmayı yaptık. Materyal ve Metod: Çalışmada 4-8 haftalık 30 adet Wistar albino türü 15 erkek ve 15 dişi rat kullanıldı. Her grupta 10 adet rat olacak şekilde 3 grup oluşturuldu. 1. gruba (n:10, 5 erkek, 5 dişi rat) 10 mg/kg/gün oral asitretin çözeltisi verildi, 2. gruba (n:10, 5 erkek, 5 dişi rat) 3 mg/kg/gün oral asitretin çözeltisi verildi. Kontrol grubu normal standart yem ve su ile beslendi. 4 hafta sonunda ratlar sakrifiye edildi. Daha sonra proximal tibialar eksize edilerek histopatolojik ve immunohistokimyasal olarak değerlendirildi. Biyokimyasal değerlendirmede serumda 1,25(OH)2 vitamin D, 25 (OH) vitamin D, parathormon (PTH), kemik alkalenfosfataz (ALP), osteokalsin, kalsiyum, fosfor, magnezyum değerleri çalışıldı. Bulgular: Hematoksilen-eozin ile yapılan boyamada kontrol grubu, düşük doz asitretin çözeltisi verilen ve yüksek doz asitretin çözeltisi verilen gruplar kendi aralarında karşılaştırıldığında düşük doz ve yüksek doz çözelti verilen gruplarda kontrol grubuna göre hipertrofik zonda istatistiksel olarak anlamlı azalma vardı. Yüksek doz verilen grupla düşük doz verilen grup arasında istatistiksel olarak hipertrofik zonda anlamlı fark yoktu. Diğer zonlarda istatistiksel anlamlı bir azalma görülmedi. Büyüme plağının tüm kalınlığında kontrol grubuna göre düşük doz çözelti verilen grupla yüksek doz çözelti verilen grupta azalma olmakla beraber bu durum istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Biyokimyasal parametrelere baktığımızda 3 grup karşılaştırıldığında 1,25 (OH) vitamin D, osteokalsin, kemik ALP, fosfor ve magnezyum seviyelerinde istatistiksel anlamlı fark yoktu. 25 OH vitamin D, PTH ve kalsiyum seviyelerinde ise istatistiksel olarak yüksek doz verilen grupta kontrol grubuna göre anlamlı yükselme tespit edildi. Düşük doz verilen grupla kontrol grubu arasında anlamlı fark görülmedi. Toluidin-blue ile yapılan değerlendirmede epifizyal büyüme plağındaki kondrositlerin kolumnar dizilimi kontrol grubunda % 90.9, düşük doz verilen grupta %9.1 ve yüksek doz verilen grupta %0 şeklinde belirgin azalmış ve kaybolmuştu. Yapılan immünhistokimyasal çalışmalarda kontrol grubu, düşük doz asitretin çözeltisi verilen grup ile yüksek doz asitretin çözeltisi verilen gruplarda Tip 2 kollajene epifizyal kemikte, proliferatif zon ve hipertrofik zonda rastlanmadı. Osteoid ve osteoblastlarda Tip 2 Kollajen görülmedi. Tip 1 Kollajen ise tüm gruplarda hipertrofik zonda ve proliferatif zonda hiç görülmedi. Tüm gruplarda epifizyal kemikte, osteoid ve osteoblastlarda tip 1 kollajen 4 (+++) yaygınlığında tespit edildi. Gruplar arasında Tip 1 kollajen boyanma yaygınlığı ve yoğunluğu bakımından anlamlı farklılık tespit edilmedi. Sonuç: Elde ettiğimiz veriler bize asitretinin epifiz plağında dejenerasyon yapmasına rağmen belirgin bir incelme yapmadığını ve düşük doz verilen tedavilerin hem epifiz plağı üzerindeki etkiler hem de kemik mineralizasyonu üzerindeki etkiler açısından daha güvenli olduğunu göstermektedir. Anahtar sözcükler: asitretin, epifiz plağı, kemik mineralizasyonu, ratArticle Bir Folikülitis Dekalvans Olgusu(2007) Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Özen, Süleyman; Bilgili, Serap GüneşFolikülitis dekalvans, nadir görülen, saçlı deride skatrisyel alopesiye yol açan, kıl folikülünün inflamatuar bir reaksiyonudur. Çok nadir görülen bir hastalık olduğundan folikülitis dekalvans tanısı koyduğumuz 18 yaşındaki bayan bir hastayı sunmayı uygun gördük.Article Deri Kanseri Hastalarının Serum Oksidatif Stres Parametrelerinin Değerlendirilmesi(2018) Bilgili, Serap Güneş; Yavuz, İbrahim Halil; Yavuz, Göknur Özaydın; Demir, Halit; Demir, CananGiriş ve amaç: Deri kanserleri en sık görülen kanserlerden biridir. Bu kanserler non melanomve melanom olarak genellikle iki grup altında incelenir ve çoğu nonmelanomadır. Deri kanserlerinin insidansı ve mortalite oranları tüm dünyada giderek artmaktadır. Bu çalışmada hücre içiantioksidanlar olan superoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT), redükte glutatyon (GSH), glutatyonredüktaz (GR), glutatyon peroksidaz (GPx) gibi moleküller ile oksidatif stres belirteci olan malondialdehit (MDA) değerlerini deri kanseri hastalarında incelemek istedik.Materyal ve metod: Prospektif çalışma modifiye edilen Dünya Helsinki Deklarasyonu'na göreuygulandı. Bu çalışma üniversite hastanesinin dermatoloji departmanında yapıldı. Çalışmaya 30deri kanseri hastası ve 30 sağlıklı gönüllü alındı. Çalışmaya katılanların serumlarında hücre içiantioksidantlar ve malondialdehit seviyeleri değerlendirildiBulgular: Çalışma 33 erkek (%55), 27 kadın (%45) olmak üzere toplam 60 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılan kişilerin hasta ve kontrol grubuna göre yaş ve cinsiyet değişkenlerikarşılaştırılmış aralarında anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05). GPx, GR, GSH, SOD, MDA,CAT değerlerinin, hasta ve kontrol grup ortalamaları arasındaki fark istatistik olarak önemli bulunmuştur (p<0.05).Sonuç: Bu çalışma deri kanseri hastalarında antioksidan serum düzeylerinin azaldığını ve oksidatif stres belirteci olan MDA’nın yüksek olduğunu göstermiştir.specialization-in-medicine.listelement.badge Dermatological Disorders in and Around After the Van Earthquake(2012) Altun, Faruk; Bilgili, Serap GüneşGiriş: Van'da 23 Ekim 2011'de meydana gelen Richter ölçeğine göre 7,2 büyüklüğündeki ilk deprem ve 9 Kasım 2011'de meydana gelen 5.6 büyüklüğündeki ikinci deprem sonrası dermatoloji polikliniğimize başvuran hastaların dermatolojik şikayetleri ve deri hastalıklarının deprem ile olan ilişkisinin değerlendirilmesi, deprem sonrası görülen olumsuz yaşam koşulları ve stresin deri hastalıklarının ortaya çıkışına etkisini araştırmayı amaçladık.Metod: Çalışmaya deprem sonrası 1 Ocak 2012 - 29 Şubat 2012 tarihleri arasında dermatoloji polikliniğine başvuran 1122 hasta alındı. Hastaların yaş, cinsiyet, dermatolojik muayene, tanı ve tedavileri, mesleği, eğitim durumu, medeni hali, yerleşim yeri, deprem anında bulunduğu yer, depremden sonra kaldığı yer, maddi ve sağlık kaybı, depremden önce ve depremden sonra psikiyatrik tedavi alma durumları kaydedildi.Bulgu: Hastaların 566'sı (%50.4) kadın, 556'sı (%49.6) erkekti. Kadın hastaların yaşları 1-85 yaş arasında ve erkek hastaların yaşları 1-81 yaş arasında olup ortalama yaş 27,8±15,8 idi. En sık görülen ilk beş hastalık; ekzemalar (%20.1), fungal infeksiyonlar (%13.9), akneiform dermatozlar (%12.1), viral hastalıklar (%7.1) ve saç hastalıkları (%7.0) şeklinde idi. Diğer sık görülen hastalıklar eritemli-skuamlı hastalıklar (%6.1), bakteriyel hastalıklar (%4.1), ürtiker (%3.7), pigmentasyon bozuklukları (%3.6 ), benign-malign-premalign lezyonlar (%3.3) ve paraziter hastalıklar (%3.0) olarak saptandı. Kadınlarda akneiform dermatozlar ve saç hastalıkları erkeklere göre istatistiksel anlamlı olarak daha sık görülürken fungal hastalıklar erkeklerde istatistiksel anlamlı olarak daha sık görüldü.Tartışma ve Sonuç: Deprem sonrasında ekzemalar, fungal hastalıklar, akne, viral hastalıklar, saç hastalıkları ve bakteriyel infeksiyonlar en sık görülen hastalıklardı. Bu deri hastalıklarının sağlık eğitimi, erken medikal tedavi ile önlenebileceğini, yaşam kalitesinin arttırılabileceğini, dermatozların kronikleşmesinin engellenebileceğini düşünüyoruz.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Isotretinoin Usage on Hirsutism Development in Patients With Acne Vulgaris(2020) Aktar, Rojda; Bilgili, Serap GüneşGiriş ve Amaç: Akne vulgaris yağ bezi ile ilişkili kıl foliküllerini içeren pilosebase ünitenin kronik inflamatuvar bir hastalığıdır. Akne patogenezinde androjen hormonlar önemli rol oynarlar. Akne tedavisinde izotretinoin en etkin tedavi olarak göze çarpmaktadır. Ancak izotretinoin kullanımının akne patogenezindeki hormonal değişiklikler üzerine etkisi tam olarak bilinmemekle birlikte, hirsutizm gelişimi üzerine etkileri ile ilgili de kısıtlı sayıda çalışmalar mevcuttur. Bu çalışmada akne vulgaris nedeniyle takipli hastalarda izotretinoin kullanımının hirsutizm ve hormonal parametrelere etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma, Haziran 2018-Aralık 2019 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı'nda yapıldı. Akne vulgaris tanılı ve izotretinoin tedavisi alan 18-40 yaş arası 30 kadın hasta ile 30 sağlıklı gönüllü kontrol grubu olarak prospektif olarak alındı. Çalışmada hastalar için çalışmaya uygun olarak anamnez, fizik muayene ve laboratuvar testlerinin yer aldığı bir form oluşturuldu. Bulgular: Vakaların %30'unda ailede akne öyküsü pozitifliği, %30'unda şiddetli akne ve %33.3'ünde takiplerinin 3. ayında menstrüasyon düzensizliği vardı. Hasta grubunda takiplerin 3. ayında menstrüasyon düzensizliği kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p=001). Hastaların %16.7'sinde takiplerinin 3. ayında Ferriman-Gallwey hirsutizm skoru ≥8 idi. Hasta grubunda takiplerinin 3. ayındaki menstrüasyon düzensizliği (p<001) ile Ferriman-Gallwey hirsutizm skoru (p=0.023), ilk başvuruya göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti. Hastaların %10'nunda ise takiplerinin 3. ayında pelvik ultrasonografide anormal bulgular vardı. Hastaların ilk başvuruda progesteron düzeyi 3. ayda bakılan progesteron düzeyine göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p<0.001). Hastaların ilk başvuruda progesteron (p=0.007) ve östradiol (p=0.001) düzeyleri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha düşüktü. Tartışma ve Sonuç: Akne vulgaris etyopatogenezinde hormonlar, hormonların birbirleriyle etkileşimi ve moleküler düzeyde bir takım etkileşimler önemli rol üstlenmektedir. Akne vulgaris tedavisinde halen en etkin seçenek olarak görülen izotretinoinin hipofizer, adrenal hormonlar üzerinde ve insülin direnci üzerinde belirgin bir etkisi olduğu ortaya konulamamıştır. Çalışmamızda üç aylık izotretinoin tedavisinin menstrüasyon düzensizliği ve Ferriman-Gallwey hirsutizm skorunda artışa neden olduğunu saptadık. Hem akne vulgarisin etyopatogenezi hem de izotretinoinin etkilerine yönelik ileri aşamalarda çalışmalar gerekmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge Endocrinological and Histological Evaluation of the Effects of Optimum Dose Acitretin, Cyclosporine and Methotrexate on Spermatogenesis in Rats(2014) Demircan, Yuhanize Taş; Çalka, Ömer; Bilgili, Serap GüneşTaş Demircan Y, Ratlarda optimum dozdaki asitretin, siklosporin ve metotreksatın spermatogenezis üzerine olan etkilerinin endokrinolojik ve histolojik olarak değerlendirilmesi Giriş: Sperm hücrelerine geçici veya kalıcı zarar verebilecek sistemik tedaviler giderek artan oranda kullanılmaktadır. Asitretin, siklosporin (SsA) ve metotreksat (MTX) tedavileri dermatolojide en sık kullanılan ilaçlardan olup bu ilaçların spermatogenezis üzerine etklileri hakkında çelişkili bulgular sunan çalışmalar mevcuttur. Amaç: Bu çalışmada her üç ilacın spermatogenez üzerine etkilerinin histopatolojik ve endokrinolojik incelemesi ile yeni ve güncel veriler ortaya koymak amaçlanmıştır. Materyal ve Metod: Çalışmada ağırlıkları 150-300 gram arasında değişen standart laboratuvar yemi ile beslenen 40 adet Wistar albino türü erkek rat kullanıldı. Her grupta 10 adet rat olacak şekilde 4 grup oluşturuldu. 1. gruba (n=10 erkek): 5 mg/kg/gün asitretin, 2. gruba (n=10 erkek): 20 mg/kg/gün siklosporin, 3. gruba (n=10 erkek): 20 mg/hafta metotreksat verildi. 4. Gruba (n=10 erkek): sadece standart yem ve su verildi. 4.hafta sonunda tüm gruplar sakrifiye edildi. Daha sonra testisleri eksize edildi. Testisler histopatolojik kriterler kullanılarak değerlendirildi. Serumda FSH, LH ve Testesteron bakıldı. Bulgular: FSH değeri kontrol grubu ile SsA, MTX ve asitretin grupları arasında p<0.05 değerine göre anlamlı olarak farklı bulunurken MTX ve SsA grubunda düşük, asitretin grubunda yüksek olarak bulundu. LH değerleri kontrol grubu ile SsA, asitretin grupları arasında anlamlı bir fark bulunmazken, MTX grubunda p<0.05 değerine göre anlamlı olarak düşük bulundu. Testesteron değerinin gruplar arasında karşılatırılmasında asitretin ve SsA grubunda anlamlı bir fark bulunmazken MTX grubunda p<0.05 değerine göre anlamlı olarak düşük bulundu. Histopatolojik olarak bakılan Johnsen skoru siklosporin grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında p<0.01 değerine göre anlamlı olarak farklı bulunmasına rağmen kontrol grubuna göre belirgin bir düşüklük tespit edilmedi. Hücrede vakuolizasyonla tanımlanan apoptozisle hücre ölümü grubun %69.2'sinde fokal olarak tespit edildi. Johnsen skoru SsA ve MTX grubunda birbirine benzer olup kontrol grubu ile karşılaştırıldığında p<0.01 değerine göre anlamlı olarak farklı bulundu. Sonuç: Çalışmamızda her üç ilaçla asitretin, siklosporin ve asitretinle spermatosit ve spermatogoniumların hiçbirinin histopatolojik olarak etkilenmediği görüldü. Hormonal parametrelerdeki değişiklikler spermatogenezi etkileyecek düzeyde farklılığa yol açmadı. Her üç ilacın optimum tedavi dozlarında verildiği zaman histopatolojik olarak spermatogonyumların çoğunun sağlam görünmesi nedeniyle tedavi sonrası spermatogonyumların mitozla çoğalıp ilaçların etkisini geri döndürebileceği düşünülmektedir. SsA, asitretin ve MTX'ın spermatogenezis üzerine etkisini kesinleştirmek için elektron mikoroskopik daha ileri düzey çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır.Article Epidermodisplazya Verrüsiformisli İki Kardeş Olguda Erken Yaşta Skuamöz Hücreli Karsinom Gelişimi(2010) Bilgili, Serap Güneş; Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Bayram, İrfanEpidermodisplazya verrüsiformis (Lewandowsky-Lutz sendromu), multipl verruka plana, pitriyazis versikolor benzeri lezyonlar, hücresel immünitede bozukluk ve özellikle güneşe maruz kalan bölgelerde deri kanseri gelişimi ile karakterize nadir görülen bir hastalıktır. En sık otozomal resesif geçiş gösterir. Epidermodisplazya verrüsiformisli hastalarda en sık gelişen kanser türü skuamöz hücreli kanserlerdir. Deri kanserlerinin % 90’dan fazlasında human papilloma virüs bulunur. En sık tespit edilen human papilloma virusler 5,8 ve 47 tipleridir. Epidermodisplazya verrüsiformis tedavisi başlıca önleyici yöntemlerden oluşur. Fotokoruma tedavide önemlidir. Bu makalede, verruka plana, pitriyazis versikolor benzeri lezyonlar ve güneşe maruz kalan bölgelerde skuamöz hücreli karsinom gelişen iki kız kardeş hastalığın nadir görülmesi ve erken yaşta malinite gelişimi nedeni ile sunulmuştur.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of the Effects of Retinoids on Secondary Wound Healing in a Rat Model With Biometric Measurement and Histopathological Findings(2008) Bilgili, Serap Güneş; Çalka, ÖmerGüneş Bilgili S, Retinoidlerin Sekonder Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin Rat Modelinde Biyometrik Ölçüm Ve Histopatolojik Bulgularla Değerlendirilmesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı, Uzmanlık Tezi, VAN, 2008.Giriş: A vitamininin doğal ve sentetik anologları olan retinoidlerin yara iyileşmesini uyardığı uzun yıllardır bilinmektedir. Özellikle cerrahi prosedürlerden önce uygulanan tretinoin yara iyileşmesini hızlandırdığı ve yine diyabetik ayak yaraları ve kortikosteroidlerle baskılanmış yara iyileşme süreci üzerindeki olumsuz etkileri antagonize ettiği daha önce yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.Amaç: Klinikte sık karşılaşılan altta yatan bozukluk olmayan, sekonder iyileşmeye bırakılan yaralarda tretinoin uygulanması ve oral asitretin verilmesinin yara iyileşmesini hızlandırıp, yara iyileşmesine olumlu katkı sağlayabileceği düşüncesi ile bu çalışma planlandı. Kontrol grubuna ilaveten, pozitif kontrol grubu olarak da yara iyileşmesine olumlu katkı sağladığı bilinen dekspantenol uygulanan bir grup daha oluşturuldu.Materyal ve Metod: Çalışmada ağırlıkları 150?300 gram arasında değişen Spraque-Dawley cinsi 32 adet erkek rat 4 eşit gruba bölündü. Tüm ratların sırt derisinde 6mm'lik punch biyopsi ile sirküler tam kat yara oluşturuldu. Birinci grup (n=8), kontrol grubu olarak alındı ve hiçbir tedavi uygulanmadan izlendi. İkinci grup (n=8), pozitif kontrol grubu olup her gün günde bir defa dekspantanol yara bölgesine bir parmak ucu birimi uygulandı. Üçüncü grupa (n=8), günde bir defa %0.1'lik tretinoin krem bir parmak ucu birimi uygulandı. Dördüncü grupa (n=8) ise günde bir defa 2.5mg/kg/gün asitretin verildi. Her bir rat yaranın tamamen epitelize olup kapandığı gün sakrifiye edildi. Çalışma süresi boyunca yaralar günlük olarak dijital kumpas aleti ile milimetrik olarak ölçüldü. Ayrıca yara oluşturulduktan sonra 2., 4. ve 7. günlerde sağlam deriyi de içerecek şekilde yara kenarından 2mm punch biyopsi ile doku örneği ve yaranın tamamen epitelize olup kapandığı gün ise yeni oluşan doku 6mm punch biyopsi ile tamamen eksize edilerek histopatolojik inceleme için alındı. Alınan doku örnekleri gerekli işlemlerden geçirildikten sonra hematoksilen eozin ile boyandı.Bulgular: Dekspantenol uygulanan grupta yaraların tam kapanma günü literatür verileri ile uyumlu olarak kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşüktü (p<0.05). Tretinoin uygulanan grupta ortalama tam iyileşme günü kontrol ve dekspantenol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek idi (p<0.05). Asitretin verilen gruptaki ortalama tam iyileşme günü, kontrol ve dekspantenol grubundan istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek, tretinoin grubundan ise istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşük idi (p<0.05).Histopatolojik değerlendirmede vaskülarizasyon artışı ve epitelizasyon en fazla dekspantenol grubunda görülürken en az ise tretinoin grubunda saptandı.Diğer gruplarda irritasyon bulgusuna rastlanmazken tretinoin uygulanan grupta dört ratta ilacın uygulandığı bölgede irritasyon geliştiği izlendi.Sonuç: Topikal tretinoin ve oral asitretinin sekonder yara iyileşmesini ve epitelizasyonu geciktirdiği, anjiogenezi artırmadığı görülmektedir. Ancak bu amaçla yapılan çalışmalarda farklı sonuçlar çıktığı için daha detaylı ve ileri araştırmaların yapılmasına ihtiyaç vardır.Article Evaluation of Tissue Levels of Glutathione S-Transferases (Gst) Isoenzymes in Patients With Discoid Lupus Erythematosus(2019) Karadağ, Ayşe Serap; Yavuz, Göknur Özaydın; Erten, Remzi; Yavuz, İbrahim Halil; Oğuztüzün, Serpil; Bilgili, Serap GüneşAim: Cutaneous lupus erythematosus (CLE) has a multifactorial pathogenesis involving genetic and environmental triggers and congenital and acquired immune response. The aim of this study was to investigate the effects of Glutathione S-Transferases (GST) isoenzymes including GSTT1, GSTM1, and GSTP1 in the CLE patients with an etiology of solar radiation exposure.Material and Methods: Paraffin-embedded skin biopsy sections from the patients were stained by immunohistochemical methods. The results were evaluated under a light microscope by a pathologist. The pattern, localization, and distribution of the immunohistochemical staining were recorded for each patient. Staining of the nucleus or cytoplasm was considered as positive staining. The accuracy of staining was determined based on the intensity and percentage of staining.Results: No significant difference was found between the patient and control groups regarding staining intensity. In terms of staining percentage, the prevalence of GSTP1-3 genotype was significantly lower in the patient group compared to the control group (25% vs. 63.33%) (p=0.002).Conclusion: No significant difference was observed in the staining intensity of GSTP1, GSTT1, and GSTM1 between the patient and control groups and the staining percentage in some genotypes was even higher in the control group compared to the patient group.Article Türkiyenin Doğusunda Kontakt Dermatitli Hastalarda Deri Yama Testi Sonuçları(2011) Akdeniz, Necmettin; Çalka, Ömer; Karadağ, Ayşe Serap; Bilgili, Serap GüneşAmaç: Allerjik kontakt dermatit (AKD), alerjen madde ile daha önceden duyarlanmış kişinin aynı madde ile sonraki temaslarında meydana gelen, Tip IV (gecikmiş tip) reaksiyondur. Deri yama testi AKD’li hastalarda tanıyı doğrulamakta kullanılan en önemli araçtır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmaya polikliniğimizde AKD tanısı konarak Avrupa standart yama testi serisi (ASYT) ile deri yama testi yapılan 115 hasta dahil edildi. Hastaların verileri retrospektif olarak incelenerek yaş, cinsiyet, lokalizasyon, ekzema tipi, meslek, atopi öyküsü, ailede atopi öyküsü, gıda alerjisi, ilaç alerjisi, yaşanılan yer (şehir veya köy) ve deri yama testinde gözlenen reaksiyon bilgileri kaydedildi. Bulgular: Yüz on beş hastadan 54’ü (%47) kadın, 61’i (%53) erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 33,42 yıldı (7-69 yıl). Hastaların meslek grupları incelendiğinde en büyük grubu ev hanımları (% 44,7) ve 2. olarak inşaat işçileri (%17,6) oluşturmaktaydı. Hastaların 65’inde (%56,5) 1 veya daha fazla maddeye karşı pozitif reaksiyon saptanırken, 50 hastada (%43,5) herhangi bir maddeye karşı reaksiyon saptanmadı. Hastaların lezyonları en sık ellerde görülmekteydi (%67,1). Hastaların deri yama test sonuçları şu şekildeydi: Nikel sülfat %24,3, potasyum dikromat 16,5, thiuram karışımı %13, kobalt klorid %12,3, paraben karışımı %6,1, kolofoni %4,4, peru balzamı %4,4, parfüm karışımı %3,5, quaternium-15 %2,7, merkaptobenzothiazole %2,6, mercapto karışımı %2,6, formaldehit %1,8, paraphenylenediamin (PPD) %1,8, epoksi resin %0,9 ve klormetilizotiazolinon %0,9 pozitifliği saptandı. Hastalarımızın hiçbirinde neomisin sulfat, butilfenolformaldehit reçineleri, yün alkolü, N-izopropil-N-Fenil P-Fenilendiamin (IPPD) ve benzokaine karşı reaksiyon saptanmadı. Sonuç: Bölgemizde daha önce benzer bir çalışma yapılmamış olması nedeni ile deri yama testi uygulanan hastalarda elde ettiğimiz bu sonuçların, bölgemizin alerjen özelliklerini ortaya çıkarması açısından yararlı olabileceğini düşünüyoruz.