Browsing by Author "Bilvanisi, Sevdegül"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Ecg Before and After Angio in Patients Diagnosed With Nste Mi Comparison of Their Changes(2024) Hergül, Nevzat; Bilvanisi, SevdegülGünümüzde elektrokardiyografi, kardiak şikayetleri ile başvuran hastalar için ilk değerlendirme ve ayrıcı tanının önemli bir parçasıdır. Spesifik olarak, aritmileri ve iskemik kalp hastalığını değerlendirmek için non- invaziv, uygun maliyetli bir tanı araç olarak önemli bir rol oynar. EKG ucuz, hızlı ve ulaşılabilir ve tekrarlanabilir bir tanı aracıdır. Bilhassa göğüs ağrısı şikâyeti ile gelen hastalarda, NSTE MI tanısı alan veya daha önceden çekilmiş bazal EKG'leri olan ve Acil serviste çekilen EKG'lerinde bazal EKG'lerine göre anlamlı QTc uzaması olan hastalar ve/veya aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonlarının hızlanması, koroner yoğun bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Yöntem: Bu araştırmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Acil Tıp Anabilim Dalı'na Haziran – Kasım 2023 tarihleri arasında NSTE MI tanısı ile koroner yoğun bakım servisine yatırılan 18 yaşını geçmiş 100 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaşı, cinsiyeti, tanıları, verilen ilaçlar ve çekilen elektrokardiyografileri; hemşire gözlem formları, hasta dosyaları ve veri kayıt sistemine bakılarak değerlendirildi. Hastaların ilk başvuru sırasında çekilen EKG, PCI yapıldıktan sonraki EKG'lerindeki QTc ,kalp aksı,ST segment depresyonu ve T dalga negatiflikleri ölçüldü.PCI öncesi ve PCI sonrası QTc,kalbin aksı, ST segment depresyonu ve T dalga negatifliği arasında olan değişim birbiri ile karşılaştırıldı. Bulgular: Araştırmaya 18 yaş üstü 100 hasta dahil edildi. Hastaların %58'i (n=58) erkek, %42'si(n=42) kadın idi. Tüm hastalarda PCI sonrasına göre QTc'de uzama vardı ve çalışmamızda tanı sırasındaki QTc ile PCI sonrası QTc arasında anlamlı farklılık vardı. ST depresyonunda da anlamlı farklılık saptanmasına rağmen T dalga negatifliğinde anlamlı farklılık saptanmadı. Sıklık oranına göre LAD (%34), CX (%17) ,RCA (%14), en sık işlem yapılan ilk damarlardı ve olguların %21'inde anjio sonucu medikal'di. LAD, CX, RCA, LAD-CX, medikal damar gruplarında birbiri ile karşılaştırıldığında anjiyo sonrası QTc uzamasında ve kalp aksının değişiminde anlamlı farklılık saptandı. İşlem yapılan damarlara göre QTc de farklılığın medikal-LAD,medikal-CX, medikal RCA,medikal-(LAD+CX) arasında olduğu tespit edildi.Ayrıca işlem yapılan damarlara göre kalp aksındaki farklılığın RCA-LAD,RCA-CX VE RCA-(LAD+CX) kaynaklandığı tespit edildi. QTc de uzama miktarının anjio işlemi yapılan damarlara göre sıraladığımızda ise RCA çıkanlarda ortalama olarak 73.9 ,LAD çıkanlarda 65.9 ,CX çıkanlarda ise 71.5 olarak tespit edilmiştir.Anjio sonucu medikal gelen olgulara bakıp incelediğimizde ise ortalama 7.2 olarak saptadık ve ortalama QTc değişimini LAD ve CX çıkanlarda ortalama olarak 72.7 olarak tespit edildi. Hastaların %65 'inde 40 msn< den daha fazla uzadığı gözlemlendi hastaların %14'ünde 21-40 msn uzadığı ve hastaların %21'inde 0-20 msn uzama tespit edildi. Hastalar tanı sırasındaki QTc anjio sonrası QTc ile çıkan anjio sonucu ile karşılaştırdığımızda hastalarda medikal tedavi çıkan hastaların %100'ü 0-20 msn aralığımda seyrettiği gözlemlendi geri kalan olguların %100'ü 20 msn den daha fazla uzadığı gözlemlendi. Sonuç: Akut miyokart enfarktüsü tanı ve tedavideki yeniliklere karşın dünyada önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olmaya devam etmektedir. Non invaziv, ucuz, kolay ulaşılabilir yöntemlerin efektif kullanılması hastalara tanı konulmasında ve etkin tedavinin erken başlanmasında önemli bir adımdır. Bu çalışmada NSTE MI hastaların elektrokardiyografilerinde tanı sırasındaki QTc ile PCI sonrası QTc arasında anlamlı farklılık olduğu tespit edilmiştir ayrıca bu çalışmada kardiyak akstaki değişim, PCI sonrasında PCI öncesine göre anlamlı farklılık olmuştur. Bu çalışmada altta yatan damar tıkanıklığı olan hastalarda QTc de altta yatan damar tıkanıklığı olmayan ve anjio sonucu medikal çıkan hastalara göre belirgin uzadığı tespit edilmiş ayrıca kalbin aksı işlem yapılan damar RCA ise sağa doğru kaydığı LAD ve/veya CX ise aksın sola doğru deviye olduğu saptanmış.Ayrıca kardiak olmayan semptomlarla gelenler ileri yaş ve diyabetik nöropatisi olanlarla kendini ifade yetisi olmayanlarda ve sekonder troponin yüksekliği yapan durumların ayırıcı tanısında bazal EKG'lerine göre QTc'yi değerlendirmek önemlidir;Eğer QTc de 20 msn den daha fazla bir uzama varsa bazal ekg'lerine göre ya da çekilen kontrol EKG'de 20 msn den daha fazla uzama varsa altta yatan damar tıkanıklığı düşünülebilir. NSTE MI tanısı alan veya kontrol EKG'lerde bazal EKG'lerine göre anlamlı QTc uzaması olan hastalar ile kardiyak aksta anlamlı değişiklik olan hastaların acildeki sirkülasyonların hızlanması, koroner yoğun bakıma yatışı ve anjiyo ünitesine varış süresinin kısalması önem arz etmektedir. Kalp krizi karmaşık ve dinamik süreçler olduğundan, erken kanlanmayı geri getirecek kurtarma yöntemleri ve perkütan koroner girişim adaylarının erken seçilmesi için invaziv olmayan yöntemlerin kullanılması yaygınlaştırılıp teşvik edilmelidir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Epidemiological Retrospective Analysis of Geriatric Patients Presenting To the Emergency Department Due To Maxillofacial Trauma(2022) Kına, Mesut; Bilvanisi, SevdegülGiriş: Travma dünyada önde gelen ölüm sebeplerinden biridir. Maksillofasiyal travma trafik ve iş kazaları, kişilerarası şiddet ve düşmeler gibi çeşitli yollarla günümüzde sıklığı artarak görülmektedir Amaç: Çalışmamızda maksillofasial travmaya maruz kalan geriatrik hastaların epidemiyolojik verilerini incelemeyi, detaylandırmayı ve maksifasial travmanın en sık nedenlerini, yattığı bölümleri ve yüz travmasının önemini göstermeyi hedefledik. Yöntem: Van YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi acil servisine Ocak 2011 – Aralık 2020 tarihleri arasında geriatrik hastalarda maksillofasial travma nedenli başvuran ve Beyin Cerrahisi, Plastik Cerrahisi ve Kulak Burun ve Boğaz bölümlerine konsülte edilen 2.858 hastadan 435 hastanın dosyası retrospektif olarak incelendi. Çalışmaya dahil edilen hastaların hastane otomasyon sisteminden; cinsiyet, yaş, travma oluş mekanizması, hastaların başvuru şekli, yıl, ay ve saatlere göre geliş zamanı, tanıları, takip ve tedavi edildiği bölümler, yapılan medikal tedavi, destek tedavi, cerrahi tedavi, ek yaralanmalar, fizik muayene bulguları ve travmaya bağlı mortalite incelendi. Bulgular: Çalışmaya 435 hasta dahil edildi. Çalışmaya dahil olan hastaların 287'si erkek, 148'i kadın hasta idi. Vakaların çoğunluğu 65-70 yaş arasındaydı. En sık travma oluş mekanizması düşme idi. Sonuç: MFT'lerin coğrafi ve sosyal koşullar, sosyoekonomik durum gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak farklı etiyolojilere sahip oldukları görülmektedir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Relationship Between Blood Lactate Level and Acef Score With In-Hospital Mortality After Cardiopulmonary Resusitation in Patients Diagnosed With Non-Traumatic Cardiopulmonary(2024) Ayseli, Heval; Bilvanisi, SevdegülAcil serviste Kardiyak Arrest hastalarında spontan dolaşımın geri dönüşü sonrası ölçülen kan laktat düzeyi ve ACEF skorunun birlikteliğinin mortaliteyi belirlemek hususunda literatüre katkı sağlayacak sonuçlar elde etmek. Gereç ve yöntem: Acil servis başvuru esnasında ve hastane dışında travmatik olmayan kardiyopulmoner arrest tanısı almış ve kardiyopulmoner resüsitasyon ile spontan dolaşımı geri dönen 18-100 yaş arası hastalar vaka grubu içine dahil edildi. Acil servis başvuru sırasında hastalarda kan laktat düzeyi, serum kreatinin düzeyi çalışılarak EKO ile EF ölçümü yapıldı. Başvuru sonrası 0-2 saat aralığında kan tetkiki alınmayan veya Exitus olan hastalar ile 24 saat içinde EF ölçülmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Çalışmamızın verileri acil servis takibi sırasında yapılan tetkiklerden elde edildi. Hasta acil servisten ilgili kliniğe yatışı yapıldığında hastanede yatışlı olduğu süre boyunca, hastanın exitus ve taburcu olup olmadığı takibi hastane bilgi sistemi üzerinden yapıldı. Çalışmanın sonlanma aşaması hastanın takip edildiği ilgili klinikte şifa ile taburcu ya da exitus olması parametreleri ile tamamlandı. Araştırmamızın süresi ve süreci ise 1 yıllık sürede her bir hastanın hastanede kalış süresi kadardır. Bulgular: Araştırmaya dahil ettiğimiz 32 hastanın ortalama laktat değeri 7,72, yaş ortalaması 69,81, ortalama ACEF değeri 2,11, ortalama kalış süresi 11,31 gün, ortalama CPR süresi ise 20,41 dakika olarak bulundu. Hastaların %56,3'ü erkek, %43,8'i ise kadın olarak tespit edildi. Hastaların %59,4'ü anesteziye %12,5'i dahiliye ve %28,1'i ise kardiyolojiye yatışı gerçekleşmiştir. Hastaların %81,3'ü ex olmuştur. CPR süresi %56,3'ünde kısa (20 dakika ve altında) sürmüşken %43,8'inde ise CPR uzun (20 dakika üstü) sürmüştür. Hastaların %68,8'i 65 yaş üstündeydi, %34,4'ü ACEF düşük (1,5 ve altı), %21,9'u ACEF orta (1,5-1,99), ve %43,8'inde ise ACEF yüksek (2 ve üzeri) tespit edildi. Hastaların %56,3'ü kardiyak dışı etiyoloji ile başvurmuşken %43,8'i ise kardiyak neden ile başvurmuştur. Sonuç: Yaptığımız bu çalışma kardiyak arrest sonrası spontan geri dönüşü olan hastaları kapsamaktadır. Bu hastalarda 65 yaş üstünde ACEF daha yüksek tespit edildi. Ex olan hastalarda taburcu olan hastalara göre laktat değeri anlamlı düzeyde yüksek bulundu. Ayrıca ex grubundaki hastalarda kalış süresi daha yüksek bulunarak taburcu olanlardan faklı bulunmuştur. CPR süre aralığı ile Ex sonucu arasında istatistik olarak anlamlı bir ilişki gözlenmiştir. Ex olanlarda CPR süresi anlamlı düzeyde daha yüksektir. Taburcu edilen hastaların 'CPR süresi' ile 'Kalış süresi' arasında istatistik olarak anlamlı bir negatif ilişki bulunmuştur. ACEF skorunun mortalite ve etiyoloji (kardiyak-nonkardiyak) ile ilişkisi bulunmadı. Yaş, cinsiyet, yatış yapılan klinik ve etiyoloji ile mortalite arasında ilişki bulunmadı. Laktat değeri ile mortalite arasında ise ilişki bulundu.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of Eye Trauma Patients Among Trauma Patients Admitted To Van Yüzüncü Yil University Emergency Service(2020) Kaplan, Yusuf; Bilvanisi, SevdegülAmaç: Acil servise göz travmasıyla başvuran olguların; taşıdığı bölgesel risk faktörlerini, tanı ve tedavileri ile morbidite üzerine etkili faktörlerin incelenmesi, toplumun hangi kesimlerinin etkilendiği ve travma nedenleri tanımlamak amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 01.01.2010 ile 31.12.2018 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı'na göz yaralanmaları nedeniyle başvuran hastalar dâhil edildi. Hastaların demografik özellikleri, başvurudaki şikayetleri, sevkli veya direkt gelişleri, olayın sebebinde travma faktörü olup olmaması, acil serviste aldıkları tanılar, eşlik eden sistem yaralanmaları, radyolojik tetkikler, hastanede izlem, hastaneye yatış, taburculuk ile ilgili durumlarını içeren bilgiler değerlendirildi. Hastaların bilgileri Yüzüncü Yıl Üniversitesi hasta kayıt ve işlem programı olan Enlil üzerinden göz acilleri ve göz travmaları tanılarını içeren ICD ( International Statistical Classification of Diseases and Related Health Problems, Türkçe karşılığı: Uluslararası Hastalık Sınıflaması) kodları kullanıldı. Bulgular: Sunulan çalışmada yer alan hastaların acil servise başvuran 2685 kişi dâhil edildi. Hastaların büyük çoğunluğu 20-49 yaş aralığındaydı(%77.16). %83.0'ü erkek, %97.8'i acil servise direkt başvuru biçiminde olup, %91.9'unun şikayetleri tek göz organı ile sınırlıydı. En sık göz travma mekanizması ise gözde yabancı cisim ile %52.7 oranındaydı(n:1416). Yalnızca %14.9'una acilde muayenenin yanında ek radyolojik tetkik istenip, %41,7'si kornea ve kornea dışı yabancı cisim tanısı aldı. %81,1'inin acil başvurusu, taburcu olarak sonuçlandırıldı. En sık karşılaşılan meslek grubu %43.1 oranı ile işçilerdi. Askeri personelin travma mekanizmaları içerisinde; Ağaç-Odun Travmaları, Darp, Düşme, Hayvan Travmaları, Künt Travma, Spor travmaları, Trafik kazası, Yakıcı ve Yanıcı Madde ile temas sonucu ve Yabancı cisimle oluşan yaralanmalara maruz kalmadığı görüldü. Öğrenciler Delici ve Kesici Alet ile Yaralanma, Spor aktiviteleri sırasında oluşan yaralanmalar, Düşme ve Patlayıcı Maddeyle ile oluşan yaralanmalarda en yüksek orana sahipti. Sonuç: Göz travmaları tanı ve tedavi yöntemlerinin gelişmesine rağmen görmede azalma ya da körlükle sonuçlanabilmektedir. Çalışmamızda epidemiyolojik açıdan katkıda bulunmayı, göz muayenesinin önemini, standart muayene yöntemlerinin uygulanabilirliğine dikkat çekmeyi amaçladık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Analysis of the Effects of Hemogram, Coagulation, Serology and Biochemistry Parameters on Prognosis in Patients Presenting To the Emergency Department With Ischemicstroke and Initiated Thrombolytic Treatment(2023) Altun, Bilal; Bilvanisi, SevdegülGiriş ve Amaç: Kalp hastalıkları ve kanserlerden sonra en sık ölüme neden olan hastalık akut iskemik inmedir. Türkiye dahil tüm dünyada morbiditenin ana sebepleri arasındadır. Bizim çalışmada, hızlı, maliyeti az ve basit bir tanıya gitme aracı olan kan parametreleri ile trombolitik tedavi sonrası hasta prognozunu öngörmek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Acil Servisinde 01.01.2015-30.08.2022 tarihleri arasında akut iskemik inme tanısı alıp trombolitik tedavi uygulanan hastaların prognozunun kan parametreleri ile ilişkisi retrospektif olarak incelendi. Hastaların demografik bulguları, kan parametreleri, prognozları not edildi. Bu şekilde toplanan veriler, istatistiksel analizler SPSS (ver. 20) paket programında incelenmiştir. Demografik sorulara ait verilerden kategorik değişkenler için tanımlayıcı istatistikler sayı ve yüzde; sürekli değişkenler için tanımlayıcı istatistikler ise minimum ve maksimum, medyan, ortalama standart sapma, olarak hesaplanmıştır. Gruplar ve kategorik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek için ise Ki-kare Testi yapılmıştır. İstatistiksel olarak önemlilik sınırı p<0,05 kabul edildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 165 kişi katıldı. Hastaların; 85'i (%51,5) erkek, 80'i (%48,5) kadın katılımcı idi. Hastaların yaş ortalaması 69,29±12,31 olarak tespit edildi. En küçük hasta 32 yaşında, en büyük hasta 95 yaşındadır. Çalışmamızın sonuçlarına göre; hastaların prognozu ile yaş ve kan parametrelerinden hgb, plt, wbc, inr, kreatinin, glukoz ve crp arasında anlamlı bir ilişki saptanamadı(p>0,05). Kontrol hgb, plt ve inr değerleri ile hastaların prognozu arasında anlamlı korelasyon elde edilemedi(p>0,05). Ayrıca hastaların cinsiyete göre prognozları incelendiğinde tam iyileşme oranı erkeklerde daha yüksek ve kadın hastaların eksitus (ex) oranı erkeklere göre yüksek olmasına karşın anlamlı bir fark tespit edilemedi (p>0,05). İntrakraniyal kanama geçirenlerden 14 kişi ex olup tam düzelme olan hasta olmamıştır. GİS kanaması geçiren hasta sayısı 3 kişi olup bir kişi ex, bir kişi düzelmemiş ve bir kişi tam düzelme grubundadır. Cinsiyet, Yaş ve kan parametreleri ile yapılan istatistik analizde anlamlı bir fark tespit edilemedi(p>0.05) Sonuç: Çalışmamızda; hastaların prognozu ile yaş ve kan parametrelerinden hgb, plt, wbc, inr, kreatinin, glukoz ve crp arasında anlamlı bir ilişki saptanamadı. Ayrıca kontrol hgb, kontrol plt ve kontrol inr değerleri ile hastaların prognozu arasında anlamlı korelasyon elde edilemedi. Cinsiyete göre iv prognozları incelendiğinde tam düzelme oranı erkeklerde daha yüksek ve kadın hastaların ex oranı erkeklere göre yüksek olmasına karşın anlamlı bir fark tespit edilemedi (p>0,05). Kanama geçiren hastaların; yaş, cinsiyet ve kan parametreleri ile yapılan değerlendirmede anlamlı derecede fark tespit edilemedi(p>0.05). Fakat yaş ilerledikçe kanama riskinde artış mevcuttu. İlk 4.5 saatte akut inme ile basvuran uygun hastalarda intravenöz trombolitik tedavi uygulaması güvenilir bir yöntemdir. Hastanın şikayetlerinin başlangıcından trombolitik tedavi verilen zamana kadar geçen sürede görev alan tüm sağlık ekibine eğitim verilmelidir. Bu sekilde uygun zaman aralığında basvuran hastalara bu tedavi uygulanabilir. İnme bir halk sağlığı sorunudur ve bu tedavi ile bağımsız olarak yaşamını sürdüren hasta sayısını arttırabileceğimiz için değerlidir.