Browsing by Author "Cesur, Yaşar"
Now showing 1 - 20 of 26
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Affecting Factors and Malnutrition Prevelance of 0-5 Year-Old Group Children in Van(2010) Sönmez, Bülent; Cesur, YaşarBu çalışmada, Van il merkezinde 0-5 yaş grubu çocuklarda malnütrisyon prevalansının belirlenmesi ve malnütrisyonun bazı değişkenlerle olan ilişkisinin incelenmesi amaçlandı. Kesitsel nitelikte olan bu çalışmaya 0-5 yaş grubundan 702 çocuk alındı. Çocuklar, ailelerin beyanına göre; düşük, orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzey olmak üzere üç gruba ayrıldı. Düşük, orta ve yüksek sosyo-ekonomik düzeye göre gruplardaki sayılar sırasıyla 152, 329 ve 222 idi.Gomez sınıflaması kullanılarak yapılan değerlendirmede; 702 çocuğun %26.2'sinin hafif, %7.1'inin orta ve % 1.2'sinin ağır derecede malnütrisyonlu olduğu tespit edildi. Z skoru kullanılarak -2SD ve altında kalan değerler ölçüt alınarak bakıldığında boya göre ağırlık (zayıf), yaşa göre ağırlık (düşük kiloluk) ve yaş göre boy (bodurluk) oranları; sırasıyla %16.2, % 19.7 ve %17.7 idi. Bu oran; Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2008 verilerine göre bölgesel oranlarla örtüşürken, Türkiye geneline göre yüksekti. Bu durum, Van'ın son yıllarda çok göç almasına, düşük sosyoekonomik koşullara, anne ve/veya babanın eğitim seviyesinin düşüklüğüne ve coğrafik şartlara bağlanabilir.Gebelikler arasındaki süre, prematür doğum, ilk 4 ay içerisinde formül mama veya inek sütü başlama, anne sütünü 4 aydan az alma, ek besinlere erken başlama, gebelik sayısının fazla olması, düzenli multivitamin ve D vitamini almama, kronik hastalığa sahip olma, sosyo-ekonomik durumun düşük olması, anne-baba akrabalığı olması, babanın eğitim seviyesinin düşük olması ve babanın işsiz olması değişkenlerinin malnütrisyon gelişimi ile istatistiksel olarak anlamlı ilişkisi olduğu tespit edildi.Malnütriyon gelişimi ile kardeş sayısı, ailenin kaçıncı çocuğu olduğu, ölen ve/veya düşük kardeş öyküsü, evde yaşayan kişi sayısının çokluğu (iki ve daha fazla ailenin beraber yaşaması), bağışıklanma, sağlık çalışanlarının ziyaret sayısı, annenin yaşı, eğitim durumu ve mesleği, annenin sigara kullanımı, annenin alkol ve madde bağımlılığı, ailenin sosyal güvencesinin olması ile babanın yaşı arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı.Bir çocuğun büyümesinin normal olması, onun sağlıklı olduğunun bir göstergesidir. Çocukların büyümesinin izlenmesinde ve beslenme durumlarının değerlendirilmesinde antropometrik ölçümler önemli yer tutmaktadır.Bu çalışma ile, ilimizin de içinde bulunduğu düşük sosyo-ekonomik göstergelere sahip bölgelerde malnütrisyonun önlenmesinde anne sütü alımının, aile planlamasının ve büyümenin düzenli takibinin önemi saptandı.Article Boy Kısalığı Şikayeti ile Başvuran Bir Erkek Hastada Makroprolaktinoma(2010) Arslan, Mehmet; İzmirli, Mustafa; Cesur, Yaşar; Akgün, Cihangir; Peker, Erdal; Doğan, MuratBoy kısalığı ve müphem baş ağrısı şikâyeti ile polikliniğimize başvuran 156/12 yaşında erkek hastanın 10 yaşından itibaren akranlarına göre kısa kaldığı ve son iki aydır hemen hemen her gün olan ancak hastayı fazla rahatsız etmeyen hafif şiddette müphem bir baş ağrısı şikâyeti olduğu, görme bozukluğu olmadığı öğrenildi. Fizik muayenede boy 144.9 cm (-3;-4 SD arasında) idi. Nörolojik defisit yoktu. Görme alanı ölçümünde bilateral periferal görme alanı defekti mevcuttu. Diğer sistem muayeneleri normaldi. Laboratuar incelemelerinde, Prolaktin:8400 ng/ml idi. L-Dopa ve Klonidin ile yapılan iki büyüme hormonu uyarı testlerine yetersiz cevap alındı. Hipotalamus-hipofiz MR incelemesinde 3x1cm boyutunda, suprasellar sisternayı dolduran, üçüncü ventriküle uzanım gösteren, düzgün lobüle kontürlü ‘sellar kitle lezyon (makroadenom)’ tespit edildi. Bu vaka ile izole boy kısalığı şikâyeti ile getirilen vakalarda büyüme hormon eksikliği tespit edilmiş ise diğer hormon eksiklikleri açısından olguların tetkik edilmesi ve anormallik saptanması durumunda görüntüleme yöntemlerinin uygulanmasının önemini bir kez daha vurgulamak istedik.Other Çocuklarda Brusellozis: 103 Vakanın Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi(1999) Atas, Bulent; Abuhandan, Mahmut; Öner, Ahmet Faik; Cesur, Yaşar; Arslan, Şükrü; Çaksen, Hüseyın; Ceylan, AbdullahBu çalışmada hastanemizde brusellozis tanısıyla izlenen 103 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları retrospektif olarak incelenmiştir. Amacımız ülkemizde çocukluk çağı brusellozisinde ilk önce tercih edilmesi gereken ilaç kombinasyonunu belirlemek ve hastalığın ülkemiz ve özellikle de bölgemiz için halen önemli bir halk sağlığı problemi olduğunu vurgulamaktır. Çalışmamızda 103 vakadan 52'si kız, 51'i erkek idi. Yaşları 20 ay ile 16 yıl (8.3 ± 3.6 yıl) arasında değişmekteydi. Ateş (%55.3), eklem ağrısı (%53.3), halsizlik (%41.7) ve iştahsızlık (%30) en sık getiriliş şikayetleri arasındaydı. Sırasıyla hepatosplenomegali (%22.5), hepatomegali (%20.5), artrit (%17.4) ve splenomegali (%15.5) en sık saptanan bulgulardı. Vakaların 18'inde (%17.4) anemi, sekizinde (%7.7) lökopeni, 15'inde (%14.5) ise lökositoz vardı. Sedimentasyon düzeyi vakaların 84'ünde (%81.5) çalışılmıştı; 52'sinde (%61.9) 20 mm/saat'in üzerindeydi. Serum AST (aspartat aminotransferaz) ve ALT (alanin aminotransferaz) düzeyi 55 (%53.3) vakada çalışılmıştı; 31 'inde (%56.3) AST, 17'sinde (%30.9) ise ALT yüksekliği vardı. Brusella aglütinasyon titrasyonu vakaların tümünde 1/160 veya 1/160'ın üzerindeydi. Vakaların çoğunda (%83.5) titrasyon oranı 1/320 ve üzerindeydi. Tedavide en fazla rifampisin + kotrimoksazol, rifampisin + tetrasiklin ve streptomisin + kotrimoksazol olmak üzere toplam 12 tipte ilaç kombinasyonu kullanılmıştı. Vakaların yedisi dışında tümü ilk başlanılan ilaç kombinasyonuyla tamamen iyileşmişti; tedaviye cevap vermeyen bu yedi vakada ilk kullanılan ilaçlar farklı bir ilaç rejimiyle değiştirilmişti. Kullanılan ilaç kombinasyonuyla iyileşme oranı arasında anlamlı fark olmadığı belirlendi (p>0.05). Vakaların hiçbirinde rölaps görülmemişti.Article Çocuklarda Obezite İlişkili Kardiyovasküler Risk Faktörlerini Öngörmede Antropometrik Ölçümlerin Önemi(2016) Başaranoglu, Murat; Arı, Sevil Yuca; Kaba, Sultan; Sal, Ertan; Bala, Keziban Aslı; Kocaman, Selami; Cesur, YaşarAmaç: Çocuklarda obezite ilişkili kardiyovasküler risk faktörlerini öngörmede antropometrik ölçümlerin prognostik önemini saptamak. Gereç ve Yöntem: Obezitesi olan 6-17 yaşlarındaki 100 çocuk vaka grubuna dahil edildi. Yaş ve cinsiyet bakımından benzer 100 sağlıklı çocuk kontrol grubuna dahil edildi. Vaka ve kontrol grubundaki çocukların antropometrik ölçümleri yapıldı ve kan basınçları ölçüldü. Kan lipidleri, HbA1c, açlık glukozu ve insülin düzeyleri hem vaka hem kontrol grubunda ölçülürken, oral glukoz tolerans testi sadece vaka grubunda yapıldı. Vücut yağ oranı bioimpedans vücut analizörü kullanılarak ölçüldü. Antropometrik ölçümlerin prognostik önemi ROC eğrisi kullanılarak değerlendirildi. Bulgular: Vaka grubundaki çocukların ortalama yaşları 11.44 ± 2.38 (48 kız 52 erkek), kontrol grubundaki çocuların yaş ortalamaları ise 11.46 ± 2.33 (48 kız 52 erkek) idi. Vaka grubundaki antropometrik ölçümlerin hepsi, kontrol grubundan daha yüksek bulundu. Obezite grubunda hipertansiyon, dislipidemi ve bozulmuş OGTT sırasıyla 26, 33, 37 çocukta bulundu. Herhangi bir kardiyovasküler risk faktörünü gösteren kesim noktası değeri vücut ağırlığı standart deviasyon skoru (SDS) için +2.6, vücut kitle indeksi (VKİ) SDS için +1.98, vücut yağ oranı için %27.1, subskapular deri kalınlığı için 29 mm, bel/boy oranı için 0.59 ve kalça/ boy oranı için 0.93 olarak bulundu. Sonuç: Antropometrik ölçümlerden subskapular deri kalınlığı ve bel/boy oranı obezite ilişkili kardiyovasküler risk faktörlerini öngörmede kullanılabilecek en iyi parametrelerdir.Article Çocukluk Çağı Akut Lenfoblastik Lösemi Olgularında L-asparajinaz'a Bağlı Toksisite(2005) Mukul, Yurdagül; Öner, Ahmet Faik; Acikgoz, Mehmet; Demir, Cengiz; Cesur, Yaşar; Bay, AliL-Asparajinaz yüksek oranda toksisiteye sahip olmakla birlikte çocukluk çağı akut lenfoblastik lösemi (ALL) tedavisinde vinkristin ve prednizon ile başlama tedavisinin standart bileşenidir ve başarıyı önemli oranda artırır. Bu çalışmada indüksiyon kemoterapisinde L-asparaginaz kullandığımız 85 ALL'Ii olguda gelişen yan etkiler ye tedavileri incelendi. Olgularımızın 28 (%32.9) tanesinde L-aşparaginaza bağlı yan etki gelişti. Olgularımızda en sık görülen yan etkiler allerji, hiperglisemi ve hipertrigliseridemi idi. Daha az görülen yan etkiler ise pankreatit, parotitis ve trombozdu. Sonuç olarak, olgularımızdaki L-asparaginaza bağlı toksisite görülme sıklığı ve tipi ülkemizde diğer merkezlerden bildirilen oranlara benzer olarak izlendi.Other Çocukluk Çağında Görülen Bir Kutanöz Miliyer Sarkoidoz Olgusu(2002) Çalka, Ömer; Uğraş, Serdar; Cesur, Yaşar; Metin, AhmetSarkoidoz nedeni tam bilinmeyen multisistemik, nonkazeöz granülomatöz bir hastalıktır. Çocuklarda ender olup klinik bulgu ve prognozu bakımından yetişkinlere göre bazı farklılıklar sergileyebilir. Artralji nedeniyle pediyatri kliniğine yatırılan ve rutin incelemeleri normal bulunan 3.5 yaşındaki bir erkek hastanın konsültasyonunda deride iktiyoziform kuruluk ve yaygın, kırmızı ve kahve renkli makülopapüler lezyonlar vardı. Deriden alınan biyopsinin histopatolojik incelemesinde küçük nonkazeöz granülomları bulunan hasta literatürde çocuk bir hastada ikinci kez görüldüğü kanısına varılan kutanöz miliyer sarkoidoz olarak değerlendirildi.Other Diafragma Disgenezisli Bir Goldenhar Sendromu Vakası(1997) Bekerecioglu, Mehmet; Odabaş, Dursun; Kan, M. Cengiz; Cesur, Yaşar; Ozkaya, EminGoldenhar sendromu veya oküloaurikülovertebral displazi, birinci ve ikinci brankial arkları tutan heterojen bir alan defektidir. Vertebral anomalilere ek olarak epibulber dermoid, unilateral kapak kolobomu ve seyrek olarak mikroftalmi, katarakt veya iris atrofisi gibi göz defektleri, kulak anomalileri ve mandibular hipoplazi ile karakterizedir. Bu makalede ağır kulak anomalisi ve mandibula hipoplazisi ile literatürde daha önce tanımlanmamış diafragma disgenezisi olan Goldenhar sendromlu bir vaka sunularak ilgili literatür gözden geçirilmiştir.specialization-in-medicine.listelement.badge Examination of Oxydant and Antioxydant System Markers and Trace Elements Levels in Children With Nutritional Rickets(2011) Doğan, Murat; Cesur, YaşarAmaç: D vitamini eksikliğine bağlı nutrisyonel raşitizmli hastalarda oksidatif stres ve eser element düzeylerini in vivo olarak belirlemekGereç ve Yöntem: Çalışmaya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı'nda Ağustos 2011- Ekim 2011 tarihleri arasında nutrisyonel raşitizm tanısı alan yaşları 3 ay ile 15 yıl arasında değişen 18'i erkek 12'si kız toplam 30 hasta alındı. Tüm hastaların başvuru anındaki yaş, cinsiyet, öykü, yaşamsal ve fizik muayene bulguları kaydedildi; serum elektrolitleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, serum kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon ve 25-OH vitamin D düzeyleri ile oksidan ve antioksidan sistem parametreleri ve eser element düzeyleri çalışıldı. Hastalara raşitizm tanısı konduktan sonra 300.000 IU tek doz D vitamini tedavisi intramüsküler enjeksiyon şeklinde uygulandı. Tedaviden 1 ay sonra tüm hastalar kontrole çağrıldı. Kontrole çağrılan hastalardan tedavi sonrası aynı tetkikler yinelendi. Kontrol grubu olarak antropometrik ölçümleri normal olan, herhangi bir enfeksiyonu veya kronik hastalığı bulunmayan 15'i kız, 15'i erkek toplam 30 çocuk alındı. Bu çocuklarda ise yukarıdaki tetkikler sadece bir kez yapıldı.Bulgular: Çalışmaya alınan hasta ve kontrol gruplarının yaşları sırasıyla 7,5 ± 4,9 ve 7,8 ± 3,8 yıl idi. Gruplar arasında yaş ve cinsiyet açısından fark yoktu (P > 0.05). Kontrol grubundaki çocuklar ile hasta grubundaki vakalar karşılaştırıldığında: başvuru anındaki serum kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon ve 25-OH vitamin D düzeyleri farklıydı (p <0.001). Eser element düzeyleri açısından incelendiğinde hasta grubunda tedavi öncesi çinko değerleri kontrol grubuna göre belirgin olarak düşük olduğu görüldü. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p = 0.001). Hasta grubunda tedavi öncesi oksidan ve antioksidan sistem belirteçleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ise vitamin C, ß-karoten, redükte glutatyon (GSH), süperoksit dismutaz (SOD) özellikle kontrol grubunda yüksek iken, MDA (malondialdehit) hasta grubunda yüksekti. Hasta grubunda tedavi öncesi ve sonrası aynı parametreler karşılaştırıldığında katalaz haricindeki tüm parametrelerde değişiklikler (özellikle vitamin C, ß-karoten, GSH, SOD, vitamin E değerlerinde yükselme olduğu, MDA düzeyinde ise düşme) olduğu görüldü; ancak istatistiksel olarak anlamlı yükselme sadece vitamin C düzeylerinde görülmekteydi. GSH, retinol düzeyleri, hasta grubunda tedavi sonrası döneme göre kontrol grubunda daha yüksekti.Sonuç: Bu çalışmada nutrisyonel raşitizmli çocuklarda oksidatif stresin arttığı, antioksidan savunma sisteminin azaldığı; vitamin D tedavisi ile oksidatif streste azalma olduğu, antioksidan sistem de ise belirgin düzelme olduğu görüldü. Nutrisyonel raşitizmli çocuklarda çinko düzeyinin düşük bulunabileceği, çinko düzeyi düşüklüğünün raşitizm ağırlığını artırmadığı bulundu.Article Hastaneye Başvuran Malnutrisyonu Ve/veya Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu Olan Çocuklarda Kistik Fibrozis Sıklığı Araştırılması(2010) Doğan, Şekibe Zehra; Peker, Erdal; Okur, Mesut; Akbayram, Sinan; Doğan, Murat; Arıyuca, Sevil; Cesur, YaşarKistik fibroz (KF), transmembran ileti regülasyonu genindeki mutasyon sonucu oluşur ve otozomal resesif kalıtım gösteren beyaz ırkın en sık rastlanan ölümcül hastalığıdır. Hastalığın sıklığı beyaz ırkta 1/2500-1/3500, Afrika kökenli Amerikalılarda 1/1700 civarındadır. KF’nin ülkemizdeki sıklığı ise bilinmemektedir. Bu çalışmada, hastaneye başvuran tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve/veya malnutisyonu olan çocuklarda Kistik fibrozis sıklığının bulunması amaçlanmıştır. Çalışmaya Şubat 2007 ile Ocak 2010 tarihleri arasında kliniğimize başvuran tekrarlayan akciğer ve/ veya malnutrisyonu olan vakalar alındı. Vakalarda kistik fibrozis tanısı, kistik fibrozis kliniği ile uyumlu bulgulara sahip olma, diğer hastalıkların dışlanması ve ter testi pozitifliği esaslarına göre kondu. Çalışmaya 491 çocuk vaka alındı. Vakaların yaşları minimum 2, maksimum 216 ay olup ortalama 26,1±35.01 ay idi. Vakaların 335 (%68.3)’si erkek, 156 (%31.7)’ü kız idi. Çalışmaya alınan vakalar ter testi sonucuna göre değerlendirildiğinde pozitif ter testi vaka sayısı 35 (%7.1) idi. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan çocuklarda KF sıklığı %5.3, malnutrisyonu olanlarda %8.8, malnutrisyonu ve/ veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan çocuklarda ise %7.1 (%95 Confidence interval 3.9 -9.2) olarak bulundu. Bu çalışma ile biz hastaneye başvuran malnutrisyon ve/veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan olgularda Kistik Fibrozis tanısının erken konulması ve geç komplikasyonlarının önlenmesi için mutlaka akılda tutulması gerektiğini vurgulamak istedik.Article Hepatit A Nın Eşlik Ettiği Bir Denys-drash Sendromu Vakası(2010) Cesur, Yaşar; Akgül, Necip; Doğan, Murat; Arslan, ŞükrüDenys-Drash sendromu ambiguous genitalia,nefropati ve Wilms tümörü ile karakterize, ilk 2-3yıl içinde nefrotik sendrom, son-dönem böbrekyetmezliği geliştirebilen bir klinik antitedir. HepatitA geçiren kişilerin %3-20 sinde vakalar klinik vebiyokimyasal olarak remisyona girdikten 4-16 haftasonra serum transaminazlarında yükselme ve anti- hepatitis A virus immünglobulin M (anti-HAV IgM)pozitifliğinin devam etmesi şeklinde viral hepatit Atablosunda yenileme gösterebilmektedirler. Bu vakanedeniyle nadir görülen Denys-Drash sendromunungözden geçirilmesi ve eşlik eden hepatit Aenfeksiyonunun seyrindeki farklılığa dikkatlerinçekilmesi istenmiştir.Other The Incidence of Idiopathic Hypercalciuria in School Children in Van(1997) Topal, Selim; Odabaş, Dursun; Öner, Ahmet Faik; Şekeroğlu, Mehmet Ramazan; Aydın, Sabahattin; Tarakcioglu, Mehmet; Cesur, YaşarUrine calcium-creatinine ratios (UCa/UCr) in 930 elementary school children in Van were determined to find out the epidemiology and etiopathogenesis of hypercalciuria in children. At least two determinations of calcium-creatinine ratios above 0.21 were accepted as criteria for hypercalciuria. Those who fit the hypercalciuria criteria were further examined. The hypercalciuria incidence in our area came out to be 6.23%. Seventeen of the 58 hypercalciuric children could be examined thoroughly. Although of those children had a family history of urolithiasis, the x-ray and laboratory examinations revealed no urinary stone, urinary infection or metabolic disorders.Article İzovalerik Asidemi: Bir Olgu Sunumu(2010) Karaman, Kamuran; Doğan, Ş. Zehra; Üstyol, Lokman; Cesur, Yaşar; Bektaş, M. Selçuk; Peker, Erdal; Doğan, MuratBu çalışmada kusma ve ateş şikâyeti ile acil polikliniğimize başvuran 18 aylık kız hasta sunuldu. Dört gündür ateşi ve iki gündür kusması olan hastanın fizik muayenesinde asidotik solunumu, cilt ve skleralarının soluk olduğu belirlendi. İshal ve ilaç alım öyküsü bulunmayan vakanın laboratuar incelemelerinde metabolik asidoz, pansitopeni, hiperamonemi tespit edildi. Hastanın inatçı kusma ataklarının olması, ilaç ya da toksik ajan alım öyküsünün olmaması, kardeş ölüm hikâyesi, anne baba arasında birinci dereceden akrabalık olması nedeni ile doğumsal metabolik hastalık taraması yapıldı. Tandem mass metabolik hastalık tarama panelinde \"izovalerik asidemi\" tanısı kondu. Bu çalışma, sadece yenidoğan döneminde değil, tüm çocukluk yaş grubunda genel durumda ani bozulma olan olgularda, kardeş ölüm hikâyesi olan ve anne- baba arasında akrabalık da mevcut olan hastalarda metabolik hastalık olasılığının her zaman akılda tutulması amacıyla sunulmuştur. Ayrıca şehrimiz gibi kısıtlı olanakları bulunan yerlerde megadoz vitamin tedavisinin, tetkikler için kan ve idrar örnekleri alındıktan sonra sonuçları beklenmeksizin vakit geçirilmeden başlanmalıdır. Bu tedavinin hayati derecede önemli olduğu vurgulanmıştır.specialization-in-medicine.listelement.badge MRI Findings in Children With Hypoglycemia(2007) Güven, Ahmet Sami; Çaksen, Hüseyin; Cesur, Yaşar; Arslan, ŞükrüBu çalışmada hipoglisemisi olan çocuklarda beyin manyetik rezonans görüntülemesi (MRG) çalışıldı. Amacımız, beyin gelişiminin hızlı olduğu yaşamın ilk üç yılında hipoglisemi atağı geçiren çocuklarda santral sinir sisteminde (SSS) oluşabilecek anormal bulguları belirlemektir. Çalışmaya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniğine Kasım 2005 ile Mayıs 2007 tarihleri arasında hipoglisemiyle (Kan şekeri 50 mg/dL'nin altında) getirilen veya izleminde hipolisemi saptanan ve daha önce hipoglisemi tanısı ile takip edilen ve çocuk nöroloji polikliniğimize başvuran 3 yaşın altında 36'sı (%.32.7) kız, 74'ü (%67.3) erkek toplam 110 hasta alındı. Adrenal yetmezlik, hipofizer yetmezlik, büyüme hormonu eksikliği, glikojen depo hastalığı, hiperinsülinizm ve diyabetes mellitus gibi tekrarlayıcı hipoglisemi yapabilecek primer hastalığı olan çocuklar çalışmaya alınmadı. Hastaların hastanede yattıkları dönemde ve izlemlerinde ayrınıtılı nörolojik muayeneleri yapıldı. Tüm hastalara hipoglisemi atağından en az iki ay sonra MRG incelemesi yapıldı. Hipoglisemi saptanan hastalar, preterm yenidoğan, term yenidoğan ve daha büyük çocuklar olmak üzere üç grupta değerlendirildi. Hastaların başvuru yaşları 1 gün ile 22 ay (ortalama ± SS 41.83 ± 101.62 gün) arasında olup hipogliseminin saptandığı yaşları 1 gün ile 18 ay (ortalama ± SS 32.11 ± 77.53 gün) arasında ve beyin MRG incelemesi esnasındaki yaşları 2 ay ile 5 yıl (ortalama ± SS 0.79 ± 78.13 yıl) arasında değişmekte idi. Hastaların kan glukoz konsantrasyonları 0-49 mg/dL (ortalama ± SS 24.41 ± 13.72 mg/dL) arasında idi. Hastaların 47'si (%42.7) preterm yenidoğan, 40'ı (%36.3) term yenidoğan ve 23'ü (%21) daha büyük çocuklardı. Çalışmamızda yer alan 110 hastadan 25'inde (%22.7) anormal beyin MRG bulguları saptandı. Anormal beyin MRG bulguları bulunan hastaların %48'i term yenidoğan, %44'ü üç yaşından küçük daha büyük çocuklar, %8'i preterm yenidoğan idi. Anormal beyin MRG olan 1 hastaların hipoglisemiye eşlik eden primer hastalıkları (sıklık sırasına göre); serebral palsi, sepsis veya sepsis şüphesi, epilepsi, hipoglisemik konvülsiyon, mikrosefali, metabolik hastalık şüphesi, hiperbilirubinemi, protein enerji malnütrisyonu, prematürite, uzamış membran rüptürü, akut gastroenterit, Reye-like sendromu, gestasyon yaşına göre küçük yenidoğan, pnömoni, rikets, respiratuvar distres, diyabetik anne bebeği, mekonyum aspirasyon sendromu ve asfiksi, yenidoğanın geçici takipnesi, omfalit, tetanoz şüphesi, metabolik hastalık [yağ asidi oksidasyon defekti? (glutarik asdidüri tip 2?), mitokondriyal üç fonksiyonlu protein eksikliği?], idrar yolu enfeksiyonu, akut böbrek yetmezliği, konjestif kalp yetmezliği, dissemine intravasküler koagulasyon, hipokalsemi, demir eksikliği anemisi, enssefalit şüphesi, dismyelinizan hastalık şüphesi, hidranensefali, sağ tarafta hafif derecede hemiparezi idi. Çalışmamızda tespit edilen minör anomali dışındaki anormal MRG bulguları; %44'ü serebral atrofi, %32'si ventriküler dilatasyon, %28'i ensefalomalazik değişiklikler, %24'ü hiperintens lezyonlar, %25'i serebellar tutulum, %12'si lökomalazi, %12'si subdural effüzyon, %12'si kolposefali, %4'ü nekroz, %4'ü peteşial kanama idi. Anormal beyin MRG'lerinin tutulum yerine göre lezyonlar; %44'ünde oksipital tutulum, %25'inde serebellar tutulum, %16'sında frontal tutulum, %12'sinde fronto-temporal atrofi, %12'sinde pariyetal lob tutulumu, %12'sinde pariyeto-oksipital tutulum, %8'inde sentrum semiovalede tutulum, %4'ünde fronto-pariyeto-oksipital lobda subdural efüzyon ve kortikal atrofi, %4'ünde bazal ganglion ve putamende kistik nekroz ve %4'ünde talamusda peteşial kanama idi. Çalışmamızda ayrıca 110 hastadan 15'inde (%13.6) minör anomali tespit edildi. Beyin MRG'de minör anomali tespit edilen hastaların 6'sı (%40) term yenidoğan, 6'sı (%40) preterm yenidoğan, 3'ü (%20) daha büyük çocuklar idi. Beyin MRG'de tespit edilen minör anomaliler sırası ile, kavum septum pellusidum, korpus kallosum hipoplazisi, kavum septum pellusidum vergae, korpus kallosum disgenezisi, korpus kallosum agenezisi, araknoid kist ve mega sisterna magna varyasyonu idi. Çalışmamızda yenidoğan dönemi dışında beyin gelişiminin hızlı olduğu yaşamın ilk üç yılında da hipoglisemi atağı geçiren çocuklarda SSS'de hipoglisemiye sekonder lezyonların görülebileceğini, ayrıca serebellar tutulum olabileceğini ve prematüre bebeklerin hipoglisemiye daha dirençli olabileceğini vurgulamak isteriz.Article Nadir Bir Tip 1 Diyabet Sunumu; Şiddetli Hiperlipidemi Çocuklar ve Hiperlipideminin Yönetimi: Olgu Sunumu(2016) Kaba, Sultan; Ceylan, Nesrin; Doğan, Murat; Cesur, Yaşar; Bulan, KezibanDiyabetik ketoasidoz, diyabetin en sık, yaşamı tehdit eden, akut bir komplikasyonudur. Lipemik seruma yol açan şiddetli hiperlipidemi, nadiren diyabetik ketoasidoz vakalarında görülür. Burada, ketoasidoz ile başvuran ve sütlü plazma görünümü ve şiddetli hiperlipidemisi olan 10 yaşında bir kız sunulmuştur. Biyokimya çalışmaları için alınmış kan örneğinde süt görünümü vardı. Laboratuvarda, aşırı lipemik numune nedeniyle kan örneği değerlendirilemedi; bu nedenle, yenilenmiş ölçüm yapıldı. İkinci ölçümde, glukoz, trigliserid, toplam kolesterol, düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL-kolesterol) ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL kolesterol) seviyelerinin yükselmiş olduğu tespit edildi. Diyabetik ketoasidoz, asidotik solunum ve aseton kokusu olan bilinçsiz hastamızda ilk klinik tanı olarak kabul edildi. Bu olgu sunumu ile serum lipit düzeylerinin diyabetik ketoasidozda ve düşük glikoz kontrollü diyabetik çocuklarda ölçülmesi gerektiğini vurguladık. Ayrıca, bu vakada hiperlipidemi yönetimini paylaşmak istedik. Aynı zamanda, kan ölçümlerinin hiperlipidemi koşullarında hatalı olabileceği akılda tutulmalıdır; böylece, hiperlipidemi varlığında laboratuvarı stimüle etmek ikinci bir ölçüm gerektirebilirOther Perinatal Kazanılmış Suçiçeği Enfeksiyonu: Olgu Sunumu(2000) Atas, Bulent; Arslan, Şükrü; Üner, Abdurrahman; Cesur, Yaşar; Çaksen, Hüseyın; Kırımi, ErcanBu makalede oldukça nadir rastlanan perinatal dönemde kazanılmış bir suçiçeği olgusu sunulmaktadır. Hamilelik sırasında geçirilen enfeksiyon fetüste spontan düşüklere, çeşitli anomalilerle seyreden konjenital varisella sendromuna veya sadece cilt döküntüleriyle karakterize klinik tabloya neden olabilmektedir. Bu makalede, döküntü, ateş ve emmeme şikayetleriyle getirilip, perinatal suçiçeği tanısı alan ve asiklovirle başarılı bir şekilde tedavi edilen 14 günlük bir olgu nadir görüldüğünden dolayı sunulmuştur.Other Respiratuvar Distres Sendromu ve Surfaktan Replasman Tedavisi(2000) Kırımi, Ercan; Üner, Abdurrahman; Cesur, YaşarBu çalışmada, hastanemizde respiratuvar distres sendromu (RDS) tanısıyla izlenen 48 vakanın klinik ve laboratuvar bulguları incelenerek, surfaktan tedavisinin önemi üzerinde durulmuştur. Temmuz 1996 ile Mayıs 2000 tarihleri arasında Yenidoğan Yoğun Bakım Ünitesine başvuran 48 RDS'li bebek çalışmaya dahil edilmiştir. Bunların 28'ine surfaktan replasman tedavisi uygulanırken, 21'ine uygulanamamıştır. Her iki grupta da mortalite oranı ve komplikasyonlar birbirine benzerdi (p>0.05). Çünkü surfaktan uygulanan grupta sepsis ve pnömoni oranlarımız oldukça yüksekti. Sonuç olarak RDS'li bebeklere surfaktan tedavisi uygulanmasına rağmen, bebeklerde sepsis ve pnömoni oranlarımız yüksek olduğundan dolayı mortalite oranı düşürülememiştir.specialization-in-medicine.listelement.badge Serum 25-Oh Vitamin D Levels and Prevalence of Vitamin D Deficiency in Children and Adolescences(2011) Özmen, Berfin Özgökçe; Cesur, YaşarAmaç: Çocukluk ve ergenlik çağında paratiroid hormon (PTH) ve kalsiyum düzeylerini normal tutan 25-OH vitamin D düzeylerinin tespit edilmesi, serum PTH, alkalen fosfataz (ALP) ile 25-OH vitamin D parametreleri arasındaki ilişkilerin ve D vitamini yetersizliği sıklığının belirlenmesi.Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya 0-18 yaşları arasında 614 `ü kız, 623'ü erkek toplam 1237 çocuk alındı. Çocuklar yaz ve kış mevsimlerinde üçer ayrı yaş gruplarına (süt çocukluğu, prepubertal ve pubertal) ayrıldı. Bütün vakalardan serum Ca, P, PTH, ALP, Mg ve 25-OH vitamin D düzeyleri çalışıldı.Bulgular: Kış mevsiminde alkalen fosfataz, PTH, Mg ve P değerleri artarken, serum 25-OH vitamin D düzeyi daha düşük bulundu. Serum 25-OH vitamin D düzeyleri sınır değerleri; prepubertal çocuklarda kış mevsiminde 12.10 ng/mL, yaz mevsiminde 20.55 ng/mL bulunurken pubertal çocuklarda kış mevsiminde 12.35 ng/mL, yaz mevsiminde 20.65 ng/mL saptandı. Süt çocuklarında ise, kış mevsiminde 7,05 ng/ml, yaz mebsiminde 10,85 ng/ml bulundu. Serum 25-OH vitamin D düzeyi ile parathormon ve alkalen fosfataz düzeyleri arasında negatif korelasyon saptandı. Serum 25-OH vitamin D düzeyleri açısından çocuk ve ergenler değerlendirildiğinde, %2,7'si ağır, %19,6'sında hafif, %15,8'sinde yetersizlik saptanırken, %61,6'sında yeterli bulundu.Sonuç: Çocukluk ve ergenlik çağında paratiroid hormon ve kalsiyum düzeylerini normal tutan serum 25-OH vitamin D düzeylerinin sınır değerlerinin kış mevsiminde daha düşük olduğu; PTH, alkalen fosfataz ile 25-OH vitamin D parametreleri arasındaki negatif korelasyon bulunduğu; sağlıklı çocuk ve ergenlerde D vitamini yetersizliğinin oldukça yüksek olduğu saptandı.Anahtar Kelimeler: kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon, 25-OH vitamin D, magnezyumOther Swyer-James Leod Sendromu Ile Henoch-Schönlein Purpurası Birlikteliği: Olgu Sunumu(1998) Odabaş, Dursun; Ozkaya, Emin; Ceylan, Nesrin; Cesur, YaşarSwyer-James-Mc Lcod Sendromu (SJS) radyolojik bir antite olup tek veya iki taraflı olmakla beraber genelde tek taraflı akciğer hiprlusensi ve tutulan taraftaki akciğer artériel ağının yetersiz izlenmesi ile karakterize bir hastalıktır. Hastalıkta obstruktif pulmoner arteriel hipoplazi esas olmakla beraber kesin defekt tam olarak bilinmemektedir. SJS ile Henoch-Schönlein Purpurası birlikteliğinin literatürde bildirilmemiş olması nedeniyle olgunun sunumu uygun görülmüştür.specialization-in-medicine.listelement.badge The Anthopometrıc Measurements And Percentıle Curves Of Chıldren Aged 0-5 Years In Center Van Cıty(2010) Sal, Ertan; Cesur, YaşarÇocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenmenin belirlenmesinde ve büyümenin izlenmesinde antropometrik ölçümler kullanılarak çeşitli hastalıkların erken dönemde tanımlanması ve önlenmesi mümkündür. Amacımız, ilimizdeki çocuklarının büyümelerinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek referans değerlerini saptamak, bu verileri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) çocuklarının güncel değerleri ve ülkemizdeki yerel değerler ile karşılaştırmaktır. Çalışmaya sosyoekonomik düzeyleri farklı, yaşları 0?5 yaş arasında değişen, 615 erkek ve 586 kız çocuğu alındı. Çocukların ağırlık, boy, baş çevresi, karın çevresi, kalça çevresi, üst orta kol çevresi ve alt segment uzunluğu ölçümleri alındı. Ölçümler antropometri kurallarına uygun olarak yapıldı. Ağırlık ölçümü için baskül, boy ölçümü için boy ölçer, diğer ölçümler için esnek olmayan mezura kullanıldı. Tüm ölçümler eğitimli aynı kişi tarafından yapıldı. Verilerin incelenmesinde ve persentil eğrilerin hazırlanmasında LMS yöntemi kullanıldı. Çalışmamız antropometrik ölçümler arasında anlamlı istatistiksel ilişki olduğunu gösterdi. Erkek çocukların, vücut ağırlığı, baş çevresi ve göğüs çevresi ölçümleri kızlardan anlamlı olarak yüksekti. Yüksek gelir grubundaki çocukların antropometrik ölçümleri, düşük gelir grubuna göre daha yüksekti. Multivitamin, D vitamini ve demir kullanan çocukların antropometrik ölçümleri, kullanmayanlardan anlamlı derecede yüksekti. Anne sütüyle birlikte formül süt alanların, üst orta kol çevresi dışındaki antropometrik parametrelerinin, sadece anne sütü ile beslenenlere göre yüksekti. Annenin eğitim düzeyi ile antropometrik parametreler arasındaki anlamlı fark yoktu. Kardeş sayısı ile antropometrik ölçümler arasında ilişki yoktu. Sonuçlar çocuklarımızın antropometrik ölçümleriyle gerek İstanbul çocuklarıyla gerekse ABD çocuklarının değerleri ile benzer olduğunu gösterdi. Diğer taraftan çocuklarımızın antropometrik ölçümlerinin diğer yerel değerlere göre daha yüksek olduğu görüldü. Görece yüksek boy uzunluğu değerleri genetik bir özellik olarak yorumlandı. Sonuç olarak bulgularımızın, Van ilinde okul öncesi çocuklarımızın büyüme, gelişme ve beslenmelerinin değerlendirilmesinde bir temel değer niteliğini oluşturduğu, büyüme ve gelişim takibinde referans bir çalışma olarak kullanılabileceği ve ülke standardı oluşturulmamış parametreler içinde yapılacak olan çalışmalara destek sağlayacağı düşünülmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Frequency of Hashimoto's Thyroiditis in Healthy Children Between the Ages of 11-18(2009) Açıkgöz, Mehmet; Cesur, YaşarÇocuk ve ergen yaş grubunda Hashimoto tiroiditinin görülme sıklığı % 0,3 ile % 9,6 arasında değişen oranlarda bildirilmektedir. Çocuk ve ergenlerdeki ötiroid guatrların % 55-65'inden Hashimoto tiroiditi sorumlu tutulmaktadır.Bu çalışma, 2008? 2009 yılı eğitim ve öğretim döneminde, Van ili merkez ilköğretim ve lise okullarında 11 ? 18 yaş grubunda, yaş ortalaması 14.57 ± 2.33 yıl olan, 500'ü kız, 500'ü erkek toplam 1000 öğrencide Hashimoto tiroiditi sıklığının saptanması amacıyla yapılan kesitsel bir çalışmadır. Bu amaçla Van iline ait üç ilköğretim ve üç lise okulu belirlendi. Bu okullarda öğrenciler rastgele örnekleme metoduyla seçildi.Serum tiroid peroksidaz antikoru ve/veya tiroglobulin antikor pozitif olan ve ultrasonografik olarak tiroid parankimi heterojen görünümde olan tespit edilen 36 (% 3,6) vaka otoimmün tiroidit olarak kabul edildi. Vakaların 32'si (% 88,8) kız, 4'ü (% 11,2) erkek olup kız / erkek oranı 8 idi. Vakaların yaş ortalaması 15.99 ± 2,1 yıl idi. Tiroid otoantikorlarından tiroid peroksidaz antikor pozitifliği % 88 olurken, tiroglobulin antikor pozitifliği % 61 bulundu. Otoimmün tiroiditli tüm vakalar ötiroidikti. Ultrasonografik olarak altı hastada (% 16,6) tek, dört hastada (% 11,1) multipl nodül saptandı.Otoimmün tiroiditli vakaların idrarla ortalama iyot atılımı 126.54 ± 65.54 ?g/l bulundu. Otoimmün tiroidit tanısı almayan çocukların ortalama iyot atılımı ise 93.03 ± 57.61 ?g/l idi. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p <0.01).Palpasyon yöntemi ile guatr tespit edilen 175 vakanın 103'ü (% 58,8) kız, 72'si (% 41,2) erkekti. Yaş ortalaması 15.84 ± 2.37 yıl, idrarla ortalama iyot atılımı 95.92 ± 70.79 ?g/l, kız/erkek oranı 1.43 idi. Guatr tespit edilen çocukların 109'unda (% 62,2) iyot eksikliği saptandı. Guatr tespit edilen vakaların 31'ine (% 17,7) otoimmün tiroidit tanısı konuldu. Guatrlı vakaların tümü ötiroidikti. Ultrasonografi ile tiroid bezi parankimi değerlendirilen hastaların % 41,2'sinde tiroid parankimi heterojen yapıda olup, 11 vakada tek nodül, beş vakada multinodüler görünüm saptandı.Otoimmün tiroidit sıklığı, çalışmaya katılan tüm vakalarda % 3,6 iken, guatrlı vakalarda % 17,7 bulundu. Sonuç olarak özellikle ergenlik çağında rutin muayene sırasında tiroid muayenesinin ihmal edilmemesi ve guatrlı vakalarda tiroid hormonlarının yanı sıra tiroid antikorlarınada bakılması gerektiği kanaatine varıldı.