Browsing by Author "Ciğerim, Levent"
Now showing 1 - 16 of 16
- Results Per Page
- Sort Options
Doctoral Thesis Comparison of I-Prf Impregnated Collagen With L-Prf in Terms of Postoperative Complications and Wound Healing After Sub-Embedded Twenty-Year Surgery(2022) Güzel, Mehmet; Kaplan, Volkan; Ciğerim, LeventÇalıĢmada alt gömülü yirmi yaĢ diĢi cerrahisi sonrasında IPRF emdirilmiĢ tip I kollajenin, L-PRF ile postoperatif komplikasyonlar ve yara iyileĢmesinde olası etkilerinin karĢılaĢtırılarak değerlendirilmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢma, randomize, prospektif, split mouth ve çift kör olarak yapılmıĢtır. ÇalıĢmada iki grup oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢmamızda bireylerden alınan kan, santrifüj edilerek iki çeĢit plazma (leukocyte platelet–rich fibrin (L-PRF, 2 700 rpm, 12 dk), injectable platelet–rich fibrin (I-PRF, 700 rpm, 3 dk)) elde edilmiĢtir. Plazmalardan biri (Ġ-PRF) 1*2 cm boyutlarında tip I kollajen tıpa ile (ACE RCP, Resorbable Collagen Plug, Collagen Matrix, Inc. Oakland, New Jersey USA), diğeri(L_PRF) tek baĢına soket içine uygulanmıĢtır. Her iki iĢlem arasında 5 hafta bırakılmıĢtır. Post-op 2. gün,7. gün, 2. hafta ve 4. hafta da hastalar kontrollere çağrılmıĢ, değerler her defasında ölçülmüĢtür. Toplamda 54 hasta 108 adet alt gömülü yirmi yaĢ diĢi çekimi yapılmıĢtır. Tek taraflı ya da çift taraflı alveolit veya enfeksiyon görülen 25 birey postoperatif kontrollere dahil edilmemiĢtir. Grup 1'in %61,1'i ve Grup 2'nin %64,8'i hiç sorun olmadan iyileĢmiĢtir. Grup 1'in %20,4'ünde ve Grup 2'nin %7,4'ünde alveolit görülmüĢken grup 1'in %18,5'inde ve grup 2'nin %27,8'inde enfeksiyon görülmüĢtür. Katılan 54 hastada, yaĢ ortalama değeri 23,37 yıldı. Guruplar ile dahil edilmeyen hastalar arasında demografik bilgiler açısından fark yoktu. DiĢ çekimleri en çok ağrı ve proflaktik sebeplerle olmuĢtur. Bu çalıĢmada L-PRF'nin daha çok alveolite, I-PRF'nin ise daha çok enfeksiyona neden olduğu görülmüĢtür. Gruplar arasında istatistiksel olarak fark bulunmamasına rağmen, Grup 1'de sütur üstü plak birikimi, plak indeksi, ĢiĢlik, ataçman kaybı, ağrı ve ağız açıklığındaki azalma Grup 2'den fazlaydı. Anahtar kelimeler: Gömülü DiĢ, PRF, Tip I Kollajen, Yara ĠyileĢmesiArticle Cone-Beam Computed Tomography Evaluation of Bone Height and Width in 7 Different Tooth Regions of Totally Edentulous Maxilla(2024) Talmaç, Ayşe Gül Öner; Orhan, Zeynep Dilan; Ciğerim, Levent; Kahraman, Nazlı Hilal; Husseın, Abdalrahım; Doğru, İbrahim; Galayene, AbdurrahmanAims: The aim of this study was to evaluate the residual alveolar bone height and bone width at different depths from the central tooth region to the second molar tooth region in maxillary totally edentulous individuals. Methods: This retrospective observational radiographic study was performed on cone beam computed tomography images of patients who presented to the department of oral and maxillofacial surgery for dental implant evaluation between January 2010 and March 2023. Horizontal measurements were taken on sagittal cross-sectional images at vertical depths of 1 mm, 3 mm, 5 mm and 7 mm from the alveolar crest. Vertical measurements were made by measuring the distance between the crest of the alveolar ridge and the base of the nose or the base of the maxillary sinus. The results were evaluated with 95% confidence interval and significance at p<0.05 level. Results: Of the 104 patients included in the study, 42 were male and 62 were female and their age ranged from 36 to 90 years with a mean age of 50.88±10.28 years. The mean change of 0.46±1.83 units in the vertical measurements on the left side compared to the right side in the lateral region was statistically significant (p<0.05). Bone height was greater in the right and left central regions than in the 2nd premolar, 1st molar and 2nd molar regions (p<0.05). Bone width was greater in the 2nd premolar, 1st molar and 2nd molar regions and on the left side at depths of 1, 3 and 5 mm (p<0.05). Conclusion: This study was the first to compare residual bone height and width at 1, 3, 5 and 7 mm depth from the central region to the second molar region in individuals with complete maxillary edentulism. The study showed that the loss of horizontal bone width as a result of alveolar crest resorption in edentulous patients was advanced and the need for horizontal augmentation was very high in this group of patients being considered for dental implant surgery.Article Dental Ağrı ve Enfeksiyon Tedavisinde Tercih Edilen İlaçların Belirlenmesi(2018) Orhan, Zeynep Dilan; Kaplan, Volkan; Ciğerim, Levent; Ciğerim, Saadet ÇınarsoyDental ağrı hastaların diş hekimine başvurmasına sebep olanen önemli şikayetlerden biridir ve tedavisinde sıklıkla tercihedilen tedavi seçeneği ilaç tedavisidir. Bu çalışmanın amacıdental ağrı ve enfeksiyon tedavisinde en sık tercih edilen ağrıkesici ve antibiyotik grubu ilaçların belirlenmesidir. VanYüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız,Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalına başvuran hastalardan18 yaş ve üzeri, dâhil edilme kriterlerine uygun 558 hasta ileVan ili ve ilçelerinde özel veya kamu kuruluşunda çalışan 80diş hekimi çalışmaya dâhil edilmiştir. Hastalara ve dişhekimlerine anketler uygulanmıştır. Elde edilen veriler analizistatistiki olarak incelenmiştir. Çalışmaya 204’ü erkek ( %36,6),354’ü (%63,4) kadın olmak üzere 558 hasta dahil edilmiştir.Çalışmaya 54’ü (% 67,5) erkek, 26’sı (%32,5) kadın 80 dişhekimi dâhil edilmiştir. En sık kullanılan ağrı kesicilerdeksketoprofen (%29), parasetamol (%28,5), flurbiprofen(%20) olarak tespit edilmiştir. En sık kullanılan antibiyotiklerise amoksisilin+klavulanik asit (%51,4), amoksisilin (%14,3),sefalosporin (%7) olarak tespit edilmiştir. En sık reçete edilenağrı kesiciler deksketoprofen (%33,75), naproksen sodyum(%17,5), flurbiprofen (%17,5), parasetamol (%16,25), etodolak(%11,25) olarak bulunmuştur. En sık reçete edilenantibiyotikler ise amoksisilin+klavulonik asit (%66,25),amoksisilin (%16,25), sefalosporin (%5) şeklinde tespitedilmiştir. Bu çalışmada deksketoprofen veamoksisilin+klavulonik asit’in en sık tercih edilen ilaçlarolduğu görülmüştür ve dental ağrı ve enfeksiyon tedavisindeilaç tercihinde göz önünde bulundurulmalıdır.Article Dental İmplant Cerrahisinde Anksiyete: Literatür(2017) Ciğerim, Saadet Çınarsoy; Ciğerim, LeventAnksiyete yaklaşan bir tehdit veya tehlike durumunda vücudun bir cevabı olarak otonom sinir sisteminin aktive olması ile oluşan stres, sinirlilik, endişe hali olarak tanımlanır. Dental tedaviler değişen miktarlarda anksiyeteye sebep olur ve bu tedaviler arasında ağız cerrahisi işlemleri genellikle yüksek anksiyeteye sebep olur. Dental implant ameliyatları günümüzde sık gerçekleştirilen ağız cerrahisi işlemlerinden biridir ve yaygın bir şekilde uygulanmaktadır. Cerrahlar için nispeten kolay bir işlem olması sebebiyle, implant cerrahisinin hastalarda daha az stres ve anksiyete oluşturması beklenir. Ancak var olan bilgiler implant yerleştirmenin yüksek anksiyete ile ilişkili olduğunu ve bunun da beklenen, deneyimlenen ve hatırlanan ağrı üzerinde yakından ilişki olduğunu göstermektedir. Anksiyetenin değerlendirilmesinde sıklıkla anket ve skalalar kullanılmaktadır. Bu yöntemler ile gerek dental anksiyete gerekse durum ve süreklilik anksiyetesi değerlendirilebilmektedir. Çalışmamızda, hastalardaki implant cerrahisiyle ilişkili anskiyetenin şiddeti ve sıklığının belirlenmesi amaçlanmıştır. İmplant cerrahisiyle ilişkili anksiyete değerlendirmelerinde anksiyetenin ameliyat öncesinde yüksek olduğu görülmektedir ve genel olarak kadınlarda anksiyete erkeklere göre daha yüksektir. İmplant cerrahisi zorunlu bir işlem olmayıp hasta isteği ve tercihine bağlıdır. Günümüzde çok sık uygulanan, güncel bir tedavi seçeneği olması sebebiyle hekimin veya cerrahın implant ameliyatı öncesinde bireylerin anksiyetelerini minimuma indirecek bir protokol izlemesi hastanın uyumunu en yüksek seviyeye çıkaracaktır. Bu da işlemin başarısı, hasta-hekim memnuniyeti ve ilişkisi açısından önemlidir.Article Diş Hekimliği Fakültesine Başvuran Bireylerin Kan Basıncı ve Nabız Değerlerinin Belirlenmesi(2018) Kaplan, Volkan; Ciğerim, LeventAmaç: Bu çalışmanın amacı diş hekimliği fakültesinebaşvuran bireylerin ortalama kan basıncı ve nabızdeğerlerinin belirlenmesidir.Gereç ve Yöntem: 18 yaş ve üzeri bireylerden, VanYüzüncü Yıl Üniversitesi Diş Hekimliği FakültesineMayıs-Eylül 2017 tarihleri arasında başvuran gönüllü1598 kişi çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalara ait yaş,cinsiyet, meslek, boy, kilo, kan basıncı ve nabız bilgileriformlara kaydedilmiş ve elde edilen veriler istatistikiolarak analiz edilmiştir.Bulgular: Çalışmaya katılan 1598 bireyin %54,7’si(n=874) kadın, %45,3’ü (n=724) erkek olarak tespitedilmiştir. Bireylerin yaşları 18 ile 91 arasında değişmekteolup, ortalama yaş 37,24±13,37 yıl olarak saptanmıştır.Yaşı 18-35 arasındaki bireylerin sistolik ve diyastolik kanbasıncı değerleri, 36-50 yaş, 51-65 yaş ve 66 ve üzeri yaşgrubundaki bireylerinkine göre anlamlı düzeyde düşükbulunmuştur (p<0,01). Erkek bireylerin diyastolik kanbasıncı değerleri kadınlara göre istatistiksel olarak anlamlıdüzeyde yüksek tespit edilmiştir (p<0,05). Erkekbireylerin nabız değerleri kadınlara göre istatistikselolarak anlamlı düzeyde yüksek saptanmıştır (p<0,01).Vücut Kitle İndeksi normal olan bireylerin sistolik vediyastolik kan basıncı değerleri fazla kilolu ve obezbireylerinkine göre anlamlı düzeyde düşük bulunmuştur(p<0,01).Sonuç: Diş hekimliğine fakültesine başvuran bireylerinkan basıncı değerleri yaş ve vücut kitle indeksi iledoğrudan ilişkilidir. Erkek bireylerin diyastolik kanbasıncı ve nabız değerleri daha yüksektir. Girişimsel işlemgerektiren durumlarda olası riskler göz önündebulundurulmalıdır.Article Diş Hekimliği Fakültesine Başvuran Bireylerin Medikal Profili(2019) Ciğerim, LeventAmaç: Diş hekimine başvuran hastalarda sistemik hastalıklarınvarlığı diş tedavilerinin planlanmasında büyük bir önemesahiptir. Bu çalışmanın amacı diş hekimliği fakültesinebaşvuran hastalarda sistemik hastalık görülme sıklığınınbelirlenmesidir.Gereç ve Yöntem: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi DişHekimliği Fakültesi Ağız Diş ve Çene Cerrahisi AnabilimDalına Mayıs-Eylül 2017 tarihleri arasında başvuran 1590hasta çalışmaya dahil edilmiştir.Bulgular: Hastaların yaşları 18-91 arasında değişmekteydi.Hastaların %54,7’si (n=870) kadın, %45,3’ü (n=720) erkekti.413 hasta (%26) da sistemik hastalık mevcuttu. Sistemikhastalık türleri incelendiğinde; en yüksek %14,8 (n=236)oranla kardiyovasküler sistem hastalıkları saptanmış ve buoranı %8,1 (n=129) ile endokrin sistem hastalıkları takipetmiştir. 66 yaş ve üzeri grupta sistemik hastalık oranı, 18-35,36-50 ve 51-65 yaş gruplarından anlamlı düzeyde yüksekbulunmuştur (p<0,01). Kadınların %21,9’unda (n=158),erkeklerin ise %29,3’ünde (n=255) sistemik hastalıkgözlenmiştir. Erkeklerde sistemik hastalık görülme oranıkadınlardan anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p=0,001;p<0,01).Sonuç: Diş hekimine başvuran bireylerde detaylı bir tıbbihikaye alınması önemlidir. Kişilerin sistemik hastalığı olmasabile rutin kan basıncı, nabız ve kan şekeri değerlerinin kontroledilmesi olası komplikasyonların önlenmesi açısındanönemlidir.Doctoral Thesis Evaluation of Pain Relief Efficacy of High Phenolic Olive Oil in Individuals With Myofascial Pain(2024) Sarice, Ömer; Ciğerim, LeventTemporomandibular eklem düzensizlikleri; çiğneme kasları, temporomandibular eklem ve bu yapıların kombinasyonlarının klinik problemlerini içermektedir. Semptomları arasında temporomandibular eklem ve ilişkili yapılarda ağrı, eklem sesleri, mandibular hareketlerde kısıtlanma, çene açıklığında kısıtlanma veya sapma yer almaktadır. Çoğu hasta farmakoterapi, fizik tedavi ve oklüzal splintler dahil olmak üzere invaziv olmayan tedavilerin bir kombinasyonu ile iyileşmektedir. Bu çalışmada miyofasiyal ağrılı bireylerde yüksek fenolik zeytinyağının ağrı kesici etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya yaşları 18-40 arasında değişen miyofasiyal ağrı şikâyeti ile kliniğimize başvuran 98 katılımcı ile tamamlanmıştır. Katılımcılar naturel sızma zeytinyağı (NSZY) ve yüksek fenolik zeytinyağı (YFZY) alan hastalar olmak üzere randomize 2 gruba ayrılmıştır. Tüm katılımcılar tedavi süreleri boyunca oklüzal splint kullanmışlardır. Tedavi başlangıcı, tedavi sonrası 1. hafta, 2.hafta, 3.hafta ve 4.hafta klinik parametreler DC/TMD formu kullanılarak teşhis ve takip için değerlendirilmiştir. Ayrıca hastaların ağrıyan kas bölge sayısı, maksimum yardımsız ağız açıklığı, VAS (vizüel analog skala /görsel ağrı ölçeği) ve kullanılan parasetamol ilaç sayısı tedavinin başlangıç randevusunda ve tedavi sonrası 1.hafta, 2. Hafta, 3.hafta ve 4.hafta kontrol randevularında takip formuna kaydedilmiştir. Her iki grupta da 4.hafta kontrollerinde ağrıyan kas bölge sayısında ve VAS değerinde düşüş, maksimum yardımsız ağız açıklığında artış görülmüştür. Ağrıyan kas bölge sayısı, maksimum yardımsız ağız açıklığı ve VAS değişim değerleri bakımından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamaktadır (p>0,05). Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar dikkate alındığında her ne kadar YFZY'nın NSZY'na kıyasla az da olsa daha etkili olmakla beraber gruplar arasında anlamlı bir fark olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla TMB tedavisinde YFZY güvenilir bir şekilde kullanılabilir.Doctoral Thesis Evaluation of the Effectiveness of Polybutester Suture on Postoperative Complications in Lower Impacted Third Molar Operation(2021) Orhan, Zeynep Dilan; Ciğerim, LeventGömülü alt yirmi yaş diş çekimi, yaygın olarak uygulanan bir oral cerrahi prosedürdür. Operasyon sonrası dönemde oluşabilen ağrı, şişlik ve ağız açılmasındaki kısıtlılık hastaların günlük yaşamlarını etkileyen faktörlerdir. Bu tez çalışmasında alt gömülü yirmi yaş dişi cerrahisinde polibutester süturun postoperatif komplikasyonlar üzerine etkinliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya dahil edilen bilateral gömülü alt yirmi yaş dişi bulunan 35 hasta üzerinde; grup 1 de polibutester sütur, grup 2 de ise poliprolen sütur olacak şekilde 2 farklı sütur materyali kullanılmıştır. Hastaların operasyon öncesi ödem ve trismus değerlendirmesi için ölçümler yapılmıştır, hastalara operasyon sonrası doldurması için ağrı skalası (VAS) verilmiştir. Diş çekimi yapılıp bölge primer olarak süture edilmiş, hastalar operasyon sonrası 2. gün ve 7. gün kontrollere çağırılmıştır. Kontrollerde ödem ve trismus değerlendirmeleri için ölçümler tekrarlanmış, yara iyileşmesi, sütura bağlı yaralanma, hastada sütura bağlı rahatsızlık hissi bulguları not edilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, postoperatif 2. günde polibutester sütur kullanılan tarafta hissedilen ağrı polipropilen sütur kullanılan tarafa göre daha azdır (p<0,05). Postoperatif 2. günde polibutester sütur kullanılan tarafta süturun, polipropilen sütur kullanılan tarafa göre hastaları daha az rahatsız ettiği görülmüştür (p<0,05). Kadınların erkeklere göre operasyon sonrası daha çok ağrı (p<0,01) ve daha çok trismus (p<0,05) yaşadığı görülmüştür. Bu sonuçlar polibutester süturun gömülü yirmi yaş dişi ameliyatlarında kullanımını desteklemektedir.Doctoral Thesis Evaluation of the Effects of Black Seed Oil on Pain, Swelling, and Trismus After Lower Impacted Wisdom Tooth Surgery(2023) Galayene, Abdurrahman; Ciğerim, LeventGALAYENE AB, Alt Gömülü Yirmi Yaş Dişi Ameliyatı Sonrası Çörek Otu Yağının Ağrı, Ödem ve Şişlik Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Van, 2023. Gömülü mandibular üçüncü molar diş çekimi oral cerrahinin en yaygın prosedürlerindenbiridir. Operasyon sonrası ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlargörülmektedir. Bu komplikasyonlar sonucu hastaların yaşam kalitesi ciddi oranda düşebilmektedir. Bu çalışmada operasyon sonrası ağız antiseptiği olarak kullanılan çörek otu yağı ile gargaranın ağrı, ödem ve trismus gibi postoperatif komplikasyonlar üzerine etkinliği değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Çalışmaya bilateral gömülü üçüncü molar dişi bulunan sağlıklı 30 hasta dahil edilmiştir. 1. Gruba klorheksidin glukonat etken maddeli gargara, ikinci gruba ise çörek otu yağı kullandırılmıştır. Hastaların preoperatif ağız açıklığı ölçümü ve kraniometrik noktalar ilefasiyal ölçümleri yapılmıştır. Hastalara postoperatif dönemde doldurmaları için ağrı skalası (VAS) verilmiştir. Diş çekimi yapıldıktan sonra 2. 7. ve 14. günlerde hastalar kontroleçağrılarak trismus ve ödem ölçümleri yapılmıştır. Aynı zamanda çekim bölgesindeki yaranın iyileşmesi de kaydedilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre gruplar arasında ağrı,ödem ve trismus değerlerinde istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmemiştir. Bu sonuçlar çörek otu yağı gargaraların altın standart olarak görülen klorheksidin glukonat gargaralara alternatif olarak kullanılabileceğini desteklemektedirDoctoral Thesis Evaluation of the Effects of Using Acellular Dermal Matrix in Patients Planned for Vestibuloplasty(2024) Baş, Hayrettin; Ciğerim, LeventÇalışma Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı'na yetersiz vestibül derinlik şikâyetiyle başvuran toplam 41 hasta üzerinde yapılmıştır. Hastalar kliniğe ilk başvurduklarında anamnezleri alınıp, klinik ve radyolojik değerlendirmeleri yapılmıştır. Çalışma prospektif bir şekilde rastlantısal, kontrollü ve çift kör olarak planlanmıştır. Hastalara 2 farklı tedavi yöntemi uygulanmıştır. Bu farklı tedavi yöntemi aynı anda anterior bölge orta hattan ikiye ayrılarak düzenlenmiştir. Birinci bölge: sekonder epitelizasyon; ikinci bölge: dermal matriks uygulaması yapılmıştır. Hastaların ağrıları; ilk günden itibaren 2.-7. günlerde, 1.-2. ayda görsel analog skalası (VAS) ve sulkus derinliği ile ölçülmüştür. Veriler kaydedilip, istatistiksel olarak değerlendirilmiştir.Doctoral Thesis Evaluation of the Efficacy of Different Drug Combinations in Individuals With Acute Dental Pain(2024) Doğru, İbrahim; Ciğerim, LeventBu araştırmanın amacı akut dental ağrı tedavisinde naproksen sodyum + kodein fosfat (550/30 mg) ve deksketoprofen trometamol + parasetamol (25/300 mg) ilaçlarının etkinliğini değerlendirmektir. Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı'na alt yarı gömülü yirmilik dişten kaynaklı akut perikoronitis şikayeti ile başvuran 62 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar randomize olarak iki gruba ayrılarak A grubuna naproksen sodyum + kodein fosfat (550/30 mg), B grubuna deksketoprofen trometamol + parasetamol (25/300 mg) verilerek ilk dozdan itibaren 6., 12., 18., 24. saatlerde ve 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. günlerde hissettikleri ağrıyı VAS skoruna kaydetmeleri istendi. Toplanan veriler SPSS programı kullanılarak istatistiksel olarak analiz edilip yorumlandı. Çalışmadaki bireylerin 51'i kadın, 11'i erkekti ve yaş ortalamaları 22,94'tü. A ve B gruplarında ise yaş ortalamaları sırasıyla 23,74±5.4 ve 22,45±5,6 idi. A grubundaki hastaların %12,9' u erkek iken, kadın sayısı oranı ise %87,1'di. Buna karşılık, B grubundaki erkek ve kadın sayısı oranları sırasıyla %22,6 ve %77,4' tü. Her iki grubun başlangıç VAS değerleri benzer bulundu. Zamanlara göre gruplar arası VAS değişimlerine bakıldığında 7. günde B grubunda istatiksel olarak anlamlı bir değişim olduğu görüldü. Sonuç olarak VAS değerlerinin benzer olması akut ağrı tedavisinde deksketoprofen trometamol+parasetamol kombinasyonunun da akut ağrı tedavisinde çözüm olarak tercih edilebileceğini göstermektedir.Doctoral Thesis Evaluation of the Efficacy of Ozonated Olive Oil and Low-Level Laser Therapy in the Treatment of Pain in Individuals With Temporomandibular Disorder(2022) Bsaıleh, Mohammad Abdel-qader Fahmı; Ciğerim, LeventBu çalışmanın amacı, TMB'li bireylerde ağrı tedavisinde ozonlanmış zeytinyağı ve düşük seviye lazer tedavisinin (LLLT) etkinliğini belirlemektir. Çalışmamız 14'ü erkek, 37'si kadın, yaşları 12 ile 50 arasında değişen, ortalama 26.18±8.47 olmak üzere toplam 51 hasta üzerinde yapıldı. Bu prospektif, randomize, bölünmüş ağızlı, çift kör çalışmada hastalara iki farklı tedavi yöntemi uygulanmıştır. Grup 1 (çalışma grubu, aynı hastanın bir tarafı): topikal ozonlanmış zeytinyağı + LLLT; Grup 2 (aynı hastanın diğer tarafı): Topikal ozonlu zeytinyağı + LLLT (aktif değil). Ozonlanmış zeytinyağı dört hafta boyunca günde üç kez topikal olarak uygulandı, LLLT temassız olarak 1 cm mesafede uygulandı ve hastalar dört hafta boyunca haftada üç seansa katıldı. Tedaviye başlamadan önce ve 6 seans lazer tedavisi sonrası hastalar değerlendirildi. (2 hafta), 12 lazer seansından sonra (1 ay) ve ilk seanstan 3 ay sonra. Çalışmanın sonuçlarına göre ikinci hafta puanlarında ozonlanmış zeytinyağı, LLLT ile ozonlanmış zeytinyağı kombinasyonundan daha etkiliydi (p=0,007; p < 0.01). Üçüncü ayın puanlarında, LLLT ve ozonlanmış zeytinyağı kombinasyonu, tek başına ozonlanmış zeytinyağından daha etkili ve dayanıklıydı (p=0.003; p < 0.01). Bu sonuçlar, tek başına veya LLLT ile birlikte ozonlanmış zeytinyağı ile tedavinin MP tedavisinde etkili olabileceğini göstermektedir.Article Evaluation of the Relationship Between Tmd Pain and Toothache and Dental Anxiety(2024) Orhan, Zeynep Dilan; Ciğerim, Levent; Güzel, Mehmet; Doğru, İbrahim; Kahraman, Nazlı Hilal; Husseın, Abdalrahım; Baş, HayrettinAims: The aims of the study were to evaluate the relationship between pain experienced and dental anxiety in patients presenting to the department of oral and maxillofacial surgery with tootache and TMD pain. Methods: This retrospective, observational study was conducted on patients who applied to the oral and maxillofacial surgery clinic between January and June 2022. Patients were divided into 2 groups according to the reason for visiting the clinic. Patients in group 1 had toothache and patients in group 2 had temporomandibular disorder pain. Pain was assessed by VAS and dental anxiety by MDAS. The statistical significance level was accepted as p<0.05. Results: Of the 108 patients included in the study, 56 were female and 52 were male, and the mean age was 34.71±14.66 years. It was found that the VAS scores were negatively and weakly correlated with age (r=-0.203, p=0.035), there was a positive and weak correlation between the patients’ VAS and MDAS scores (r=0.265, p=0.006), and the VAS scores of the patients with toothache were higher (p<0.05). Conclusion: In this study, it was observed that individuals presenting to the clinic with toothache had higher pain levels. It was found that as patients pain levels increased, so did their dental anxiety scores.Article Greftlenmiş ve Greftlenmemiş Kemikte İmplant Sağkalımının Değerlendirilmesi: 5 Yıllık Takip Çalışması(2024) Ciğerim, Levent; Tunç, Serap Keskin; Orhan, Zeynep Dilan; Galayene, Abdurrahman; Alsamadı, Mohammad; Kahraman, Nazlı HilalAmaç: Bu çalışmada doğal kemiğe yerleştirilen dental implantların greftlenmiş kemiğe yerleştirilenlere göre başarı oranlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, Ocak 2016-2018 tarihleri arasında dental implant uygulanan ve 5 yıllık takibi olan hasta kayıtlarının retrospektif ve gözlemsel olarak değerlendirilmesidir. Bu veriler, hastanın demografik bilgilerini, implantların sayısı ve bölgelerini, başarısız (fail) implantları, greft yapılıp yapılmadığını ve yapıldıysa greft tipi, tekniği ve iyileşme süresini içermektedir. Çalışmada kullanılan iki implant grubu bulunmaktadır: Grup 1, çalışma grubu, greftlenmiş kemikte yapılan implantlar; Grup 2, kontrol grubu, greftlenmemiş kemikte yapılan implantlar. Bulgular: Çalışma, 890 hastadan oluşan bir kohortta 3170 implantın yerleştirilmesini içermektedir. Çalışma bulguları, implantların çoğunluğunun (%88’inin; n=2791) greftleme prosedürlerine tabi tutulmadığını göstermektedir. Bununla birlikte, implantların genel sağkalım oranının %98.8 olduğu kaydedilmiştir. İstatistiksel analiz, implant sağkalım oranının greftlenmemiş kemikte greftlenmiş kemiğe göre anlamlı derecede yüksek olduğunu ortaya koymaktadır (p=0.039; p<0.05). Sonuç: İmplantların sağkalım oranı, greftlenmemiş kemikte greftlenmiş kemiğe kıyasla nispeten daha yüksekti. Bulgular, implant cerrahisi öncesinde veya sırasında greftleme yaparak kemik genişliğini artırmanın, 5 yıllık bir takip süresinden sonra %97.62’lik implant sağkalım oranınından görüldüğü üzere, kemik genişliğinin yetersiz olduğu durumlar için geçerli bir prosedür olduğunu göstermektedir.Doctoral Thesis Sarı Kantaron Yağının Epulis Fissuratum Cerrahisi Sonrası Postoperatif Komplikasyonlar ve Yara İyileşmesi Üzerine Etkilerinin Değerlendirilmesi(2023) Alsmadı, Mohammad; Kaplan, Volkan; Ciğerim, LeventYöntem : Bu çalışmaya bilateral epulis fissuratum cerrahisi ihtiyacı olan toplam 37 hasta dahil edildi. Dahil edilen tüm hastalar rastgele 2 gruba ayrıldı. Grup 1'deki hastalara ilk epulis eksizyonundan sonra klorheksidin glukonat içeren gargara verildi; grup 2'deki hastalara ikinci epulis eksizyonu sonrasında sarı kantaron yağı verildi. Kendi bildirdiği ağrı, trismus, yüz şişmesi, ameliyat sonrası ilk hafta ve ameliyat sonrası yara iyileşmesi 2.,7.,14. ve ameliyattan 30. gün sonra Sonuçlar Çalışma değişkenleri açısından anlamlı bir farklılık bulunmadı. Sonuçlar Bu çalışmanın verileri, uçucu yağların kullanımının, epulis fissuratum'un cerrahi olarak çıkarılmasından sonra postoperatif komplikasyonları azaltmada ve yan etkiler olmaksızın iyileşme sürecini iyileştirmede altın standart klorheksidin glukonat gargaraya etkili bir alternatif sağladığını desteklemektedir.Article Üçüncü Molar Diş Cerrahisi Sonrası Şişlik Değerlendirilmesinde Çeşitli Ölçüm Yöntemlerinin Karşılaştırılması(2021) Kaplan, Volkan; Bazyel, Zeynep Dilan; Ciğerim, Saadet Çınarsoy; Ciğerim, Levent; Dinç, GönülAmaç: Bu çalışmanın amacı, gömülü alt yirmi yaş dişi operasyonu geçiren hastalarda eş zamanlı olarak farklı 12 çevresel şişlik değerlendirme yöntemi kullanılarak, bu yöntemler arasında fark bulunup bulunmadığının tespit edilmesidir. Gereç ve Yöntem: Bu çalışma, gömülü alt üçüncü molar dişlerin ortodontik nedenlerle çekilme endikasyonu olan hastalarda yapılmıştır. Çalışmaya 18-40 yaş arasındaki 26 hasta dahil edilmiştir. Operasyondan sonra şişlik seviyeleri anatomik noktalar arasındaki mesafeler, operasyondan önce ve operasyondan sonra 2. ve 7. günlerde ölçülmüştür. Değerlendirmeler milimetrik cetvel ile hastalar otururken yapılmıştır. Anatomik noktalar arasındaki mesafeler 12 farklı yöntemle değerlendirilmiştir. Bulgular: Yaş ortalaması 23,85±6,06 yıl olan 26 hastada (15 erkek ve 11 kadın) yapılan ölçüm sonuçlarına göre, erkeklerde (3,156±0,119) kadınlara (2,452±0,140) göre daha fazla ödem görülürken (p<0,05) yaş ve şişlik ölçüm yönteminin şişlik üzerinde anlamlı bir etkisi olmadığı görülmüştür. Sonuç: Bu çalışmada, 12 farklı çevresel ödem değerlendirme yönteminin benzer sonuçlar verdiği görülmüştür. Bu sebeple bu yöntemler arasında, daha az sayıda anatomik nokta arasındaki mesafenin ölçülmesini içeren yöntem 1 ve yöntem 5 klinik kullanım için daha kolay değerlendirme tekniği olarak önerilmektedir.