Browsing by Author "Dülger, Ahmet Cumhur"
Now showing 1 - 20 of 24
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akalazya(2015) Dülger, Ahmet Cumhur; Suvak, Özlem; Suvak, BurakAkalazya primer özofagus motor hastalığıdır. Disfaji, göğüs ağrısı, regürjitasyon ve kilo kaybına nedenolmasının yanında prekanserözdür. Etyolojisi hala bilinmediğinden tüm tedavi seçenekleri alt özofagussfinkterinin zayıflatılmasına yönelik palyatiftir. Medikal, endoskopik, cerrahi tedavi seçenekleri vardır. Yakınzamanda peroral endoskopik myotomi diye adlandırılan yeni bir teknik tanımlanmıştır.Article Case Report: Budd–chiari Syndrome and Esophageal Variceal Bleeding Due To Alveolar Echinococcosis(2010) Dülger, Ahmet Cumhur; Avcu, Serhat; Akdenız, Hüseyın; Kemik, Özgür; Küçükoğlu, Mehmet EminKaraciğerin alveoler ekinokoku Echinococcus multilocularis'e bağlı nadir bir sestod hastalığıdır. Bu sestod, larval dönemini etobur hayvanlarda kistler içinde tamamlar. İnsanlar rastlantısal ara konaklar olup vahşi etoburların yumurtaları ile bulaşmış yiyecekler aracılığıyla veya tilkilere dokunmakla hastalığı edinirler. Hastalık malign karaciğer tümörleri gibi seyir gösterir ve çok nadiren de Budd- Chiari sendromu ve özofagus varis kanamasına neden olur. Budd–Chiari sendromu hepatik venlerin tıkanması ve karın ağrısı, hepatomegali ve asitle ortaya çıkan bir hastalıktır. Paraziter kistler hepatik venöz sisteme dıştan bası yolu ile veya tromboza neden olarak bu hastalığa neden olurlar. Bazen de portal hipertansiyon ve özofagus varis kanamasına neden olabilir. Bizler; daha önceden bilinen bir karaciğer hastalığı olmayan 47 yaşındaki bir kadın hastada Alveoler ekinokok hastalığına bağlı gelişen bir Budd–Chiari sendromu ve varis kanaması olgusunu sunuyoruz. Hastalığın seyri önemli laboratuar, serolojik ve radyolojik ölçütlerle gösterilmiştir.Article Celiac Disease Prevalence in Patients With Hydatid Cyst(2017) Arikan, Turkmen Bahadir; Dönder, Yunus; Dülger, Ahmet Cumhur; Poyrazoglu, Omer BilgehanAim: Hydatid cyst (HC), which is localized in the liver and lungs in most cases, has been associated with a variety of hematologic and biochemical manifestations. Celiac disease (CD) is a small-intestinal malabsorption syndrome caused by hypersensitivity to gluten in subjects who carry the HLA haplotypes HLA DQ2 and DQ8. This study has attempted to show the connection between CD and HC.Material and Methods: We prospectively analyzed data from 211 HC patients, 62 of whom had extrahepatic involvement of HC; in addition, we also classified the patients' hydatid cysts by their radiologic features. All patients tested positive for HC by ELISA. Sera from the study population were also analyzed for IgA and IgG with ELISA using human recombinant tTG (AESKU. Diagnostics, Germany); the data were then analyzed statistically.Results: Twelve cases of seropositivity of TTG IgA were found among patients with HC. In the control group, the rate of TTG IgG seropositivity was only 2 out of 211 patients (~2%), which was lower than those with HC. In patients with HC, the mean WBC level was higher in patients with TTG IgA seropositivity compared with those without TTG IgA seropositivity. Younger ages were independently associated with TTG IgA seropositivity in the HC group.Conclusion: This study furthers the understanding of CD risk in HC. If confirmed by future studies, the study's data will assist in developing optimal strategies for the detection of CD in patients with HC. Understanding the infectious factors involved in CD is important for identifying new approaches to the early detection of CD.specialization-in-medicine.listelement.badge Comparison of Tumor Markers in Differential Diagnosis of Patients With Ascites(2013) Aytemiz, Enver; Dülger, Ahmet CumhurBu çalışma assitli hastaların laboratuvar özelliklerini ortaya çıkarmak amacıyla yapılmıştır. Assit; fizik muayene, ultrasonografi ve bilgisayarlı tomografi ile teşhis edilen, periton boşluğunda bulunan serbest sıvıdır. En sık görülen hepatik nedenler siroz, ağır etanol-ilişkili hepatit ve hepatik vasküler trombozdur. Ekstrahepatik nedenler çoğunlukla; kalp yetmezliği, nefrotik sendrom, hipoalbuminemi, peritoneal karsinomatozis, tüberküloz peritonit ve böbrek yetmezliğidir. Assitli hastalarda tanı; asidik sıvı analizleri ile yapılabilir.Retrospektif olarak yapılan bu çalışmada, Ocak 2009 ve Kasım 2012 arasındaki süreci kapsayan dönemde, assitli yetişkin hastalardaki epidemiyolojik ve klinik özellikler üzerinde çalışılmıştır. Bu çalışmada 96 assitli hastanın epidemiyolojik ve laboratuvar bulgularını değerlendirmek amaçlanmıştır. Çalışma konusu grup 50 bayan ve 46 erkekten oluşmaktadır. Yaş ortalaması 58.96±15.96 ve yaş aralığı 17-90 arasında değişmektedir. Klinik veriler hastane kayıtlarından elde edilmiştir. Hastalar ilk olarak; sirozlu, kardiyak ve malignite ilişkili assitli hastalar olmak üzere üçe ayrılmıştır. D-dimer, fibrinogen seviyeleri, biyokimyasal analizler, tümör markerleri gibi laboratuvar sonuçları ve glukoz, albumin, LDH gibi assit biyokimyasal analiz değerleri kaydedilmiştir. Ortalama serum-asit albümin gradiyenti; siroz grubunda 2.13±0.49, kardiyak grubunda 1.95±0.52 ve malign ilişkili grupta ise 0.72±0.28 olarak bulunmuştur.Kardiyak assit grubunda, serum albumin değerleri sirozlu gruptan yüksek, malign grupla benzer bulunmuştur (sırasıyla; 3.11±0.56, 2.62±0.54 ve 2.87±0.67). Serum globulin, serum glukoz ve serum LDH düzeylerinde gruplar arasında fazla bir farklılık görülmemiştir.Kardiyak assit grubundaki ortalama assit albumin düzeyi (1.16±0.4) siroz grubundan(0.48±0.36) fazla iken ; malign gruptan (2.16±0.6; p<0.001) daha düşüktür. Siroz grubundaki assit glukoz değerleri (145.45±51.44) diger gruplardan (114.4±31.1 ve 94.75±38.2; p<0.001) daha yüksek olduğu bulunmuştur. Çalışmamız ayrıca malign assit grubuna ait assit LDH düzeyi (491.36±501.4) siroz grubundan (206.75±341.59) anlamlı derecede yüksek olduğunu ortaya çıkarmıştır.Ayrıca; malign assit grubundaki CEA, CA-125, CA15-3 ve CA19-9 değerleri; diğer iki grupla kıyaslandığında daha yüksek olduğu tespit edilmiştir. (sırasıyla 215.5±489, 840.3±241.9, 143.26±243.6, 223.14±383, p<0.01)Malign grupta ortalama serum fibrinogen düzeyi (414.69±176.66 mg/dl) diğer iki grup olan kardiyak grup (333.45±175.34 mg/dl) ve siroz grubundan (206.85±113.92 mg/dl) anlamlı derecede yüksek olduğu bulunmuştur.Sonuçlar serum fibrinogen seviyesinin; malign grupta periton hasarına bağlı olarak yükseldiğini göstermektedir. Assit vakalarında bu bulgu; malignite teşhisinin laboratuvar belirteci olarak kullanılabilir. Mevcut çalışmada ayrıca; assit sıvısı globulin düzeyi ve malign ilişkili assitler arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Malign assit içerisindeki LHD konsantrasyonu, sirozlu assit grubundaki değerlerden yüksek olduğu görülmüştür. Bu veriler, başkaları tarafından daha önce yayınlanmış bilgilerle uyuşmaktadır ve assit sıvısı hiperglobulinemi varlığı inflamasyon belirtisi veya malign assitle bağlantılı olduğu fikrini uyandırmaktadır.İlginç bir şekilde, kardiyak assit grubundaki serum fibrinogen düzeyleri, siroz grubuyla karşılaştırıldığında, daha yüksek olduğu görüldü. Bugüne kadar kardiyak assit ve serum fibrinogen düzeyleri arasındaki ilişkiyi saptama noktasında yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışma ilk defa; serum fibrinogen düzeyinin, yüksek gradiyentli assitlerde olduğu gibi, kalp yetmezliği hastalıklarında da teşhis edici belirti olarak kullanılabileceğini ortaya çıkarmıştır.Özet olarak; yetişkinlerde assitli hastalıkların birçok nedenleri vardır. Laboratuvar testleri genellikle altta yatan rahatsızlıkları ve nedenlerini açığa çıkarmaktadır. Bu çalışma assitlerin naturünün tam olarak anlaşılmasında ve karaciğer hastalıkları alanında teşhis stratejilerinin belirlenmesinde yardımcı olabilir.Article Covıd-19 ve Düşük Ürik Asit Seviyeleri(2021) Dülger, Ahmet Cumhur; Aydın, Mesut; Dirik, Yaren; Tolunay, Harun Egemen; Gül, Alev-Article Dekompanse Karaciğer Sirozlu Hastalarda Hepatoselluler Kanser (Hsk) Açısından Tanısal Değerler(2006) Türkdoğan, Kürşat; Dülger, Ahmet Cumhur; Esen, Ramazan; Tuncer, İlyasAmaç: Hepatosellüler kanser (HSK) karaciğerin en sık görülen primer malign tümörüdür. Hepatit B'nin yöremizdeki yüksek prevalansı nedeniyle HSK da oldukça sıktır. Bu çalışmada HSK'nın ve dekompanse karaciğer sirozunun özelliklerini araştırmayı ve karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem: Çalışmada 2002- 2005 yılları arasında Gastroenteroloji kliniğimizde izlenen HSK'lı ve kronik viral hepatitlere bağlı dekompanse karaciğer sirozlu hastalar prospektif olarak incelendi. Hasta sayısı 75 olup yaş ortalaması 53'dü. Bunların 39'u HSK'li ve 36'sı ise dekompanse karaciğer sirozluydu. İki grubun demografik verileri kaydedilerek; hematolojik, biyokimyasal, serolojik ve radyolojik incelenmeler yapıldı. Verilere Anova analizi ve ki kare testi uygulandı. Bulgular: HSK' lileri Grup1, dekompanse sirozluları grup 2 olarak sınıflandırdık. Grup 1'de erkek/kadın oranı 4.5; grup 2'de 3 idi. Her iki grubun büyük kısmı kırsal kesimde yaşıyordu. Grup 1'in %82'sinde grup 2'nin %92' sinde etyolojik ajan HBV idi. Grup 1'de trombosit sayısı, sedimentasyon, alfa fetoprotein, alkalen fosfataz oranları grup 2'ye göre istatistiksel olarak anlamlı oranda yüksekti (p<0,001; p<0,005; p<0,001; p<0,05). HSK'lı olgularda serum demir ve protrombin zamanı grup 2'ye göre anlamlı derecede düşüktü (<0.05). HSK'li olguların %51.2'sinde tümör sağ lobda yerleşimliydi; tümör çapı olguların %61.5'inde 5 cm'nin üzerinde idi. Sonuç: Çalışmamız özellikle dekompanse sirozlu hastalarda HSK taraması için trombosit sayısı, eritrosit sedimentasyon hızı, alfa fetoprotein, alkalen fosfataz ile serum demir düzeylerinin ve protrombin zamanının önemini ortaya koymaktadır.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Non-Alcoholic Liver Cirrhosis in Hypothalamic Pituitary Adrenal Axis Tients and Growth Hormone, Somatomedin C(2010) Yılmaz, Mustafa; Dülger, Ahmet CumhurNon-alkolik karaciğer sirozu tanısı ile takip edilen 20' si kadın, 39' u erkek toplam 59 hasta çalışmaya alındı. Yaş ortalaması kadın 48.2±15,3, erkek 52.2±15,5 idi. Hastalarımızda en sık karaciğer sirozu nedeni, Van yöresi için viral nedenler %72,87 ile ilk sırada idi. Genel olarak bakıldığında en sık neden bölgemiz için HDV (%35.59) iken, ikinci sırada HBV (%28.81), üçüncü sırada HCV (%6.78) idi.Çalışmamızda karaciğer sirozu ağırlaştıkça, GH düzeyinde artış ve İGF-1 düzeyinde düşüş saptandı. İGF-1 düzeyi ile albümin pozitif, GH ile albümin arasında negatif korelasyon vardı. GH ile ensefalopati arasında anlamlı pozitif bir korelasyon vardı. GH ile ensefalopati ve Child grupları arasında pozitif korelasyon vardı. Çalışmamızda assit ağırlığı ile GH pozitif , İGF-1 ile negatif korelasyon saptandı. Ayrıca assit miktarı ile albümin arasında negatif korelasyon mevcuttu. Karaciğer sirozlu hastalarımızda GH / IGF-1 oranı, yaş ile negatif, ensefalopati şiddeti ve CTP puanı ile pozitif korelasyon vardı. Özellikle hastalardaki bu oranın ensefalopati ile anlamlı pozitif korelasyonu dikkat çekici idi. Asit miktarı ile kortizol, GH pozitif korele, DHEAS ve IGF-1 ile negatif korele idi.. Hastalarımızı GH 5ng/dl altında ve üstünde olmak üzere iki guruba ayırdığımızda, GH düzeyi ile ACTH arasında pozitif korelasyon saptandı. Siroz ağırlaştıkça, GH ve ACTH artışı olmakta bu artış da kortizol yanıtının korunmasında etkili olmaktadır. Bu çalışmada, elde ettiğimiz bulgulara göre assit miktarı ile İGF-1 ve GH arasında indirek bir ilişki olabileceği sonucuna varılabilir ancak GH'nun doğrudan ensefalopati ve assit ağırlığına etkisini desteklemek için daha geniş bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Hormonal dengede İGF-1 ve GH arasındaki değişiklikler göz önüne alındığında hastalarda GH direncinden ziyade İGF-1 sentezindeki azalmaya bağlı arttığını düşüncesindeyiz ve beklide siroz hastalarında komplikasyonları azaltmada ve albümin sentezinde ve barsaklardan emiliminde İGF-1 verilmesinin daha yaralı olabileceği düşüncesindeyizKaraciğer sirozlu hastalarımızda GH / IGF-1 oranı yapıldı parametreler arasındaki korelasyonu incelendi. Yaş ile negatif korele, ensefalopati şiddeti ve CTP puanı ile pozitif korelasyon vardı. Özellikle hastalardaki bu oranın ensefalopati ile anlamlı pozitif korelasyonu dikkat çekici idi. GH / IGF-1 oranı literatürde yeni tanımladığımız bir parametre idi ve bu oran ensefalopatili hastaların değerlendirilmesinde önemli bir parametre olarak kullanılabilir. Bu korelasyon GH-İGF sistemimin ensefalopatiye direk etkisini destekleyebilecek bir veri olarak görünmekte idi.Non alkolik sirozlu hastalarda Child sınıfları arasında 250 mcgr synacten testine kortizol yanıtı açısından anlamlı bir farklılık yoktu. Araştırmamızda, tüm hastalar synacten testine yanıtlı bulunmuştur. Dolayısı ile terminal dönemdeki Child C hastalarında bile glukokortikoid sekresyon fonksiyonu korunmaktadır.Yaptığımız çalışmada Child grupları arasında fibrinojen düzeyi arasında anlamlı bir ilişki yoktu. CTP evresi ile D-dimer seviyeleri arasında anlamlı bir artış vardı. Karaciğer sirozu ağırlaştıkça fibrinojen arasında anlamlı bir ilişki olmamasına rağmen, D-dimer miktarında anlamlı bir artış vardı.D-dimer / fibrinogen oranı hesaplandı ve D-dimer /fibrinogen oranı CPT puanı ile anlamlı bulundu. D-Dimer / fibrinogen oranı ayrıca GH/IGF-1 oranı, INR, ensefalopati şiddeti, total bilirübin, GH ile korele idi. Bu oran karaciğer sirozu ağırlaştıkça artmakta idi. Bu oranının CTP evrelemesinde kullanılan INR assit miktarı, ensefalopati şiddeti, total bilirübin ile korele olması bu oranın CTP evrelemesinde çok önemli bir parametre olabileceğini göstermektedir.Çalışmamızda karaciğer sirozlu hastalarda assit ile D-dimer korelasyonu saptanmıştır. Karaciğer sirozlu hastalarda D-Dimer düzeyi dekompansasyonun bir bulgusu gibi görünüyordu. Asitli olan siroz hastalarında assit takibinde veya asiti olmayan karaciğer sirozunda HCC markerı olarak kullanılabilir. Ayrıca asitsin miktarının azaltılması assitin fibrinolitik etkisi azaltarak koagülopatiye bağlı kanama komplikasyonlarını azaltabilir. Siroz hastalarındaki hematolojik değişikliklerden en önemlisi fibrinojen sentezinin siroz hastalarının son evresine kadar korunma çalışılması fibrinojen yıkımınında muhtemel asitsin fibrinolitik özelliğinde dolayı yıkımının artması idi. Hastalarda DiC tablosu gibi görünsede gerçek bir DİC tablosu olmadığı idi. D-dimer hastaların kompanze dekompanze ayrımı ve assit tedavisine yanıtı değerlendirmede önemli bir parametre olabileceği düşüncesindeyiz.Siroz hastalarının değerlendirilmesinde yeni parametre olarak öne sürdüğümüz D-dimer/ fibrinojen oranın ve GH/ İGF-1 oranının hastaları değerlendirmede daha etkin olabileceğini düşünmekteyiz. Çalışmamızı desteklemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. GH/IGF-1 oranı literatürde yeni tanımladığımız bir parametre idi ve bu indeks ensefalopatili hastaların değerlendirilmesinde önemli bir parametre olarak kullanılabilir. Bu korelasyon GH-İGF sistemimin ensefalopatiye direk etkisini destekleyebilecek bir veri olarak görünmekte idi.Sonuç olarak, non alkolik sirozlu hastalarda hormonal ve hematolojik değişiklikler karaciğer hasarı ile anlamlı olarak değişmektedir ve fizyolojik denge karaciğer sirozunun son evresine kadar korunmaktadırspecialization-in-medicine.listelement.badge Examination of Viral and Biochemical Parameters at Initial Admission in Patients With Hepatitis B(2012) Dede, Mahmut; Dülger, Ahmet CumhurDünyada 450 milyondan fazla hastada kronik Hepatit B enfeksiyonu vardır. Hastalık prevelansı dünyanın coğrafi bölgelerine göre değişiklik göstermektedir. Ortadoğu ülkeleri yüksek prevelanslı ülkeler arasındadır. Ortadoğu ülkelerindeki Hepatit B oranının yüksek olmasına rağmen Türkiye'nin İran sınırında hastalığın epidemiyolojik ve laboratuvar özellikleri halen belirsizdir.Çalışmamız, Van ili ve çevresindeki Hepatit B olgularının epidemiyolojik, biyokimyasal ve virolojik özelliklerinin ortaya konulması amacıyla yapılmıştır. Bu retrospektif çalışmada hastanemizin gastroenteroloji kliniğine Haziran 2009 ile Ağustos 2011 tarihleri arasında başvuran olgular incelendi. Veriler hastane kayıtlarından elde edildi. Çalışmaya 1102 hasta alındı. Bu hastaların 375'i (%34) kadın, 727'si (%66) erkekti. Hastaların ortalama yaşı kadınlarda 39,71±14, erkeklerde 40,85±14,5 idi. Hepatit B enfeksiyonunun laboratuvar bulgularından HBsAg, HBeAg, DeltaAg ve DeltaAb rutin ELİZA metoduyla, HBV-DNA ise PCR ile çalışıldı. HBs Ag pozitifliği Hepatit B enfeksiyonu olarak kabul edildi. Olgular 45 yaş ve altı ile 45 yaş üstü olarak iki gruba ayrıldı.177 hastada (113 erkek, 64 kadın) HBeAg pozitifti. Cinsiyetler arasında HBeAg pozitifliği açısından anlamlı farklılık yoktu (p=0,478). Genç hastalarda HBeAg pozitifliği anlamlı olarak daha fazla bulundu (p<0,001).HBV-DNA düzeyleri 45 yaş ve altı grupta daha yüksekken (p<0,001), DeltaAg pozitifliği 45 yaş üstü grupta daha fazlaydı (p=0,016). Yaşlı hastalar daha düşük HBeAg titrelerine sahipti (p=0,001). Tahmin edileceği üzere HBeAg pozitif olgular daha yüksek karaciğer transaminaz düzeylerine sahipti (p=0,002). Yine HBeAg pozitif hastalar, HBeAg negatif hastalara göre daha yüksek HBsAg titrelerine sahipti (p<0,001).DeltaAb pozitifliği çalışma grubunun %10'unda gözlendi. HBV-DNA değeri negatif olan hastalar ile pozitif olan hastalar arasında DeltaAb pozitifliği anlamlı değil iken (p=0,052), DeltaAg pozitifliği HBV-DNA negatif grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksekti (p<0,001). Karaciğer enzim düzeyleri DeltaAg pozitif ve negatif gruplar arasında farklı değildi (p>0,05).DeltaAg pozitifliği yüksek İNR ve düşük albümin düzeyleri ile ilişkili bulundu (sırasıyla, p=0,002 ve p<0,001). Çalışmamızda aynı zamanda Delta Hepatitiyle ileri yaş arasında anlamlı ilişki bulduk. Cinsiyete göre Delta Hepatit oranları benzer bulundu (p>0,05).Çalışmamızda cinsiyet ile HBeAg seropozitifliği arasında anlamlı fark bulunmadı (p=0,478). Yalnız HBeAg titreleri kadın hastalarda anlamlı olarak daha yüksekti (p=0,034).Yüksek endemik ülkelerde primer HBV enfeksiyonunun çoğunun erken çocukluk döneminde vertikal geçişle olduğu bilinmektedir. Verilerimiz kadın Hepatit B hastalarının yüksek HBeAg titrelerine sahip olmaları nedeniyle erkeklere göre hastalık bulaşında önemli bir rol oynadığını göstermektedir.DeltaAg pozitifliğinin negatif HBV-DNA düzeyleriyle birliktelik göstermesi, Delta hepatitinin HBV-DNA'yı baskıladığını göstermektedir. İlginç olarak DeltaAb pozitifliğinin Hepatit B viral yükünü baskılamada bir etkisi olmadığı gözlenmiştir. Bu nedenle klinisyenlerin, yaşlı HBV-DNA negatif hastalar karşısında dikkatli olmaları gerekir.Yine çalışmamızda çarpıcı bir bulgu olarak HBsAg titreleri HBeAg pozitif olan grupta HBeAg negatif gruba göre daha yüksekti. Bu sonuç Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yaşayan hastalarda hastalığın daha şiddetli seyretmesi ile açıklanabilir. Bu alanda daha ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu bir gerçektir.Article Kolanjiyokarsinom ile Karışan Rekürren Piyojenik Kolanjit(2016) Batur, Abdussamet; Arabul, Mahmut; Soysal, Dilek Ersil; Aydın, Mesut; Dülger, Ahmet Cumhur; Suvak, BurakRekürren piyojenik kolanjit, sosyoekonomik düzeyi düşük toplumlarda daha sık görülen, etyolojisi tam bilinmeyen fakat düşük protein içerikli beslenme, paraziter enfestasyonlar gibi faktörlerin suçlandığı, safra yolu destrüksiyonu, striktürler, tekrarlayan taş oluşumu ve kolanjit atakları ile seyreden ve bazen maligniteler ile karışabilen bir hastalıktır. Bu olgu sunumunda kolanjiyokar- sinom ön tanısı ile takip edilen ve rekürren piyojenik kolanjit olduğunu tes- pit ettiğimiz nadir rastlanan bir olguyu sunmayı amaçladık.Article Kolorektal Kanserli Hastalarda Doku İnhibitor Metalloproteinaz-3 Düzeylerinin Önemi(2010) Tüzün, Sefa; Purisa, Sevim; Dülger, Ahmet Cumhur; Kemik, Özgür; Hasırcı, İsmail; Beğendik, Hüseyin; Kemik, Ahu SarbayPek çok matriks metalloproteinaz düzeyleri, kolorektal kanserli hastalarda araştırılmış ve aralarında güçlü bir ilişki bulunmuştur. Ancak matriks metalloproteinazların doku inhibitörleri ile kanser arasında çok fazla araştırma yapılmamıştır. Biz bu çalışmamızda doku inhibitörü matriks metalloproteinaz-3 (TIMP-3) düzeylerini kolorektal kanserli hastalarda incelemeyi amaçladık. Çalışmamızda 100 kolorektal kanserli hastanın serum düzeyleri enzim bağlı immunosorbent ölçüm yöntemi ile analiz edildi. Kolorektal kanserli hastalarda serum TIMP-3 düzeyleri kontrollerimize göre, yüksek bulduk. Hastalarımızın serum CEA düzeyleri ile TIPM-3 düzeyleri arasında da pozitif korelasyon saptadık. Elde ettiğimiz sonuçlara göre, kolorektal kanserli hastalarda serum TIMP-3 düzeylerinin çok önemli bir prognostik markır olabileceğini düşünmekteyiz. Bizim bulduğumuz bu sonuçların, kanser araştırmalarına ışık tutacağını düşünmekteyizArticle Kronik Delta Hepatitli Hastaların Hbe Antijen Negatif Kronik Hepatit B Hastaları ile Karşılaştırılması(2010) Esen, Ramazan; Dülger, Ahmet CumhurAmaç: Hepatit D virüsü küçük bir defektif virüstür. Delta hepatiti kronik viral hepatitlerin enaz görülen formu olmasına rağmen ençok siroza yol açan etkendir. Bizler; çalışmamızda kronik karaciğer hastalarında hepatit delta virüs enfeksiyonunun Van Bölgesindeki rolünü ve HBe antijen negatif Kronik Hepatit B hastalarından farkını araştırmayı amaçladık. Materyal ve metodlar: Kronik Delta Hepatitli 17 hasta ( 16 erkek ve bir kadın ) ve HBe antijen negatif Kronik Hepatit B’li 30 hasta ( 21 erkek ve 9 kadın)prospektif olarak incelendi. Tüm hastalara karaciğer biyopsisi yapıldı. Karaciğer histolojisi Knodell sınıflaması temelinde tek bir patolog tarafından değerlendirildi. Bulgular: Hepatit Delta virüs enfeksiyonu 47 HBe Antijen Negatif Kronik Hepatit B hastasının %36’sında (17 hasta) saptandı. Kronik Delta hepatiti erkeklerde baskındı. ( p<0.001) Kronik Delta Hepatiti yaş ortalaması 30.7±8 (14- 65) iken HBe Antijen Negatif Kronik Hepatit B hastalarında 32.4±13 (16- 52) idi. Hepatit B grubunda KnodellHAİ ortalaması10.7(4- 16) iken Delta hepatiti grubunda 11.5 (5- 17) idi. Heriki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu. ( p >0.005) Kronik Hepatit B hastalarında Delta virüs enfeksiyonu oranı Batı Anadolu bölgesine göre oldukça yüksektir. Sonuç: Hepatit delta virüs enfeksiyonu HBe Antijen Negatif Kronik Hepatit B hastalarında mortaliteyi artırdığından dolayı erkenden tanınması gereklidir. Özellikle genç, Asyalı ve erkek Hepatit B hastalarında PCR ve karaciğer biyopsisi yolgöstericidir.Article Kronik Hepatit C Genotip 1 de Güncel Tedavi(2018) Dülger, Ahmet Cumhur; Aydın, MesutHepatit C virüsü (HCV) hem akut, hem de kronik hepatitesebep olur. Akut enfeksiyondan sonra hastaların yaklaşık%80’inde kronik enfeksiyon gelişir. Kronik hepatit C (KHC)yıllar içinde ilerleyici bir seyir izleyerek siroz, hepatosellülerkarsinom (HCC) veya karaciğer transplantasyonu ilesonuçlanabilir. Dünyada karaciğer transplantasyonunun en sıknedenleri arasında yer alır. Son zamanlarda KHC tedavisindeveren baş döndürücü gelişmeler olmuştur. Yeni gelişmelerle%90 -95 in üzerinde başarı oranı sağlanmış olması gelecek içinümit vericidir.Article A Nasopharyngeal Human Infestation Caused by Linguatula Serrata Nmphs in Van Province: A Case Report(2011) Yılmaz, Hasan; Dülger, Ahmet Cumhur; Cengiz, Zeynep Taş; Çiçek, MutalipBu olgunun sunum nedeni insanlarda nadiren görülen Linguatula serrata’nın Van yöresinde bir hastada belirlenmesidir. Türkiye’nin doğusunda olan Van’ın, Erciş ilçesinde yaşayan vakamız 26 yaşındaydı. Hasta, öksürme ile yaklaşık 4 cm uzunluğunda ağızdan çıkan birkaç kurtçuk ve ayrıca boğaz ağrısı, ses kaybı ve kusma gibi şikayetlerle Erciş Devlet Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Polikliniğine başvurmuştur. Poliklinik doktoru kurtçuğun parazit olduğundan şüphelenmesine rağmen teşhis koyamamış ve hastayı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine sevk etmiştir. Parazit bu hastanenin Parazitoloji Laboratuarında incelendi ve ağız etrafında dört çengel ve küçük çengellere sahip yaklaşık 90 vücut segmenti olan bu parazitin, L. serrata’nın nimfi olduğu anlaşıldı. Hastaya ilaç tedavisi uygulanmadı ve sadece tuzlu su ile gargara önerildi. Sonuç olarak farengeal ağrının eşlik ettiği faranjitis, öksürük, hapşırma ve kusma gibi şikayetler ile sağlık kuruluşlarına başvuran hastalarda, doktorların L. serrata infestasyonunu da dikkate almaları gerektiği kanaatindeyiz.Article Olgu Sunumu: Ağır Anemi Tablosu Olan Bir Hastada Çengelli Solucan İnfeksiyonu(2009) Yılmaz, Hasan; Dülger, Ahmet Cumhur; Çiçek, Mutalip; Cengiz, Zeynep TaşBu çalışmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalına ağır anemi nedeni ile yatırılarak bir hafta süre ile izlenen bir hastanın durumu incelendi. Hastanın özgeçmişinde bir aydan beri halsizlik, solgunluk, baş dönmesi ve dört ayda yaklaşık 12 kg kilo kaybı vardı. Yapılan laboratuar tetkikleri sonucunda hastada derin demir eksikliği anemisi saptandı. Hastanın ağır anemi tablosunu açıklayacak hematolojik bir neden saptanamaması üzerine, hastanın dışkı incelemesi istendi. Parazitoloji Laboratuarında yapılan dışkı incelemesinde çok sayıda çengelli solucan yumurtasına rastlandı. Antiparaziter ve anemi tedavisi sonucunda hastanın kliniği düzeldi. Sonuç olarak, sağlık kuruluşlarında demir eksikliği anemisi teşhisi konulan hastalarda ender rastlanan bağırsak parazitleri de akla gelmelidir.Article Özellikli Hastalarda Endoskopik Retrograd Kolanjiopankreatografi İşlemleri, Tek Merkezli Klinik Tecrübe(2018) Aydın, Mesut; Kanat, Evren; Alper, Emrah; Dülger, Ahmet CumhurEndoskopik retrograd kolanjiopankreatografi, gastroenterolojinin en çok komplikasyona sahip işlemlerinden biridir. Klasik işlemin yanında bazı fark-lılıklar gösteren hasta ve hastalıklarda işlemde veya kullanılan malzemelerde bazı değişiklikler yapmak gerekebilmekte, deneyimli merkezlerde bu işlem-ler daha az komplikasyonla yapılabilmektedir. Biz de kendi merkezimizde yaptığımız bazı özellikli endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi işlem-lerini sunmayı amaçladıkspecialization-in-medicine.listelement.badge Prevalence of Peripheral Neuropathy in Liver Cirrhosis and Relationship Between Peripheral Neuropathy and Biochemical Parameters(2013) Taşdemir, Mehmet; Dülger, Ahmet CumhurKaraciğer sirozu genellikle hepatit B ve C gibi virüslerle ilişkilidir ve Türkiye de dahil olmak üzere çoğu batı toplumlarında prevelansı giderek artmaktadır. Siroz karaciğer parankimine hasar verir ve özofagus varis kanaması, hepatik ensefalopati ve hepatorenal sendrom gibi ölümcül komplikasyonlara neden olur. Siroz da dahil olmak üzere kronik karaciğer hastalıklarında periferik nöropati bildirilmiştir. Çalışmalarda karaciğer hastalığında nöropati insidansı %19 ile %100 arasında bildirilmektedir. Bu konudaki değişik yayınlara rağmen hepatik nöropatinin tipi ve yaygınlığı hususunda tam bir görüş birliği yoktur. Daha önceki çalışmalarda demiyelinizan nöropatinin üzerinde durulurken, sonradan yapılan bir çalışmada kronik karaciğer hastalığında aksonal duyu-motor polinöropati geliştiği bulunmuştur.Çalışmamız retrospektif bir çalışmaydı. Karaciğer sirozu ile periferik nöropati arasındaki ilişkiyi değerlendirmek için 22 karaciğer siroz tanılı hasta araştırmaya dahil edildi. Diyabetes mellitus, otoimmun hastalıklar, böbrek yetmezliği, tiroid hastalığı, malign hematolojik hastalıklar, HIV enfeksiyonu, ilaç bağımlılığı gibi periferik nöropatiye neden olabilecek ek hastalığı olan hastalar, alkol ilişkili sirotik vakalar ve evre 3-4 hepatik ensefalopati bulunan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Tüm çalışma hastalarına periferik nöropatiyi değerlendirmek için elektromiyografi yapıldı. Hastalar Child-Pugh evreleme sistemi kullanılarak sınıflandırıldı.Hastaların 17'si erkek, 5'i kadındı. Tüm hastaların yaş ortalaması 51±11,4 idi. Karaciğer sirozunda periferik nöropati prevalansını %72,7 (n:16) olarak tespit ettik. Polinöropati tespit edilen 16 hastanın 7'sinde (%43,8) sadece duyusal polinöropati varken, 9 hastada (%56,2) hem duyusal hem de motor polinöropati vardı. Asiti olan siroz hastalarındaki polinöropati oranı, asiti olmayan sirozlu hastalardan anlamlı derecede daha fazla idi (p=0,032). Duyusal ve motor polinöropati insidansında, Child-Pugh A, Child-Pugh B ve Child-Pugh C siroz evreleri arasında farklılık vardı, ancak bu farklılıklar istatistiksel olarak anlamlı değildi (sırasıyla p=0.508, p=0,164). D-dimer yüksekliği, lökosit ve trombosit sayısındaki artış, duyusal polinöropati sıklığında artışla ilişkilidir (sırasıyla p=0,011, p=0,038, p=0,025). Motor polinöropatinin ise D-dimer yüksekliği ve albumin düşüklüğü ile anlamlı ilişkisi vardı (sırasıyla p=0,020 p=0,047). Çalışmamız, siroz hastalarında artmış serum D-dimer seviyesinin polinöropatinin potansiyel bir belirteci olabileceğini gösteren ilk çalışmadır.Article Primary Biliary Cirrhosis Associated With Brucellosis Infection: a Case Report(2010) Yılmaz, Mustafa; Aytemiz, Enver; Güvendi, Bülent; Küçükoğlu, Mehmet Emin; Dülger, Ahmet Cumhur30 yaşında kadın hasta karın ağrısı, aralıklı ateş ve kusma ile başvurdu. İki yıl önce primer biliyer siroz tanısını alan hasta 15 mg/kg/gün dozunda ursodeoksikolik asit kullanıyordu. Hastanın ateşi 39ºC ve nabzı 70/ dakika idi. Laboratuar incelemesinde lökopeni ve trombositopeni saptandı. Karaciğer enzimleri ve C- Reaktif Protein düzeyleri yüksekti. Batın ultrasonografisinde splenomegali ve karaciğer sirozu vardı. Brusella serum aglütinasyon testi pozitif idi. 6 hafta boyunca siprofloksasin ve doksisiklinden oluşan Brusella tedavisi aldı. Tedavi sonunda ateş, ağrı ve laboratuar değerleri eski haline döndü.Article Proksimal Özofagus Perforasyonunun Hemo-klips ile Kapatılması(2017) Sayır, Fuat; Çobanoğlu, Ufuk; Dülger, Ahmet CumhurÖzofageal perforasyon yüksek morbidite ve mortaliteyle birlikte olan acil bir durumdur. En sık sebebi enstrümantasyondur. Transözofageal ekokardiyografi, kardiyoloji, kalp cerrahisi ve yoğun bakım ünitelerinde kullanımı giderek artan semi-invaziv güvenilir bir yöntemdir. Bu prosedürün nadir ancak korkutucu komplikasyonu özofagus perforasyonudur. Cerrahi tedavi, özofagus perforasyonu için çoğu bölüm tarafından tercih edilen tedavi olmasına rağmen, bazı hastalar geniş cerrahi işlemler için aday değildir. Bu kritik hastalarda endoskopik tedavi uygulanabilmesi bir avantajdır. Endoskopik klipsler bu amaçla kullanılabilir. Minimal invaziv teknikler özofagus yaralanması tedavisinde önümüzdeki dönemde daha sıklıkla kullanılacaktır.specialization-in-medicine.listelement.badge Retrospectif Clinical and Epidemiologic Aspects of Tuberculous Peritonitis Patients(2009) Dülger, Ahmet Cumhur; Türkdoğan, M. KürşatPeriton tüberkülozu gelişmekte olan ülkelerde endemiktir ve Türkiye'de de görülmektedir. Hastalık herhangi bir sistemi ve karın organlarını tutabilir. Ayrıca inflamatuar barsak hastalığı, maligniteBu retrospektif çalışmada Haziran 2004 ile Mayıs 2008 arasındaki yetişkin tüberküloz peritonitlerinin epidemiyolojik ve klinik özellikleri araştırıldı. Bu araştırmada 21 tüberküloz peritonit hastasının klinik, laboratuar ve radyolojik özellikleri değerlendirildi.Bu zaman diliminde hastalar 17 kadın ve 4 erkekden oluşuyordu. Ortalama yaş 30 (18-60) idi. Klinik veriler hastane kayıtlarından elde edildi. Klinik bulgular, laboratuar testleri kaydedildi.Ateş, karın ağrısı ve iştahsızlık en sık görülen belirtilerdi. PPD deri testi sadece 15 hastaya yapılmıştı ve 8 tanesi pozitif bulundu.Asit analizinde lenfosit baskınlığı ve düşük albumin gradiyenti tüm hastalarda tespit edildi. Tüberküloz peritonitli hastaların ortalama asit sıvısı Adenozin Deaminaz ( ADA) düzeyleri 139 U/L (25-303) idi.Tüm hastalara abdominopelvik CT çekildi. Tüm hastalarda asitle birlikte periton tutulumu vardı. Kültür pozitifliği % 29 idi. Laparoskopi 6 hastaya yapıldı ve 4 tanesinde sonuç pozitif bulundu. Olguların yaklaşık yarısında tanı; klinik ve radyolojik bulgular ile ampirik anti-tüberküloz tedaviye yanıt ile konulabildi. Mortalite oranı yaklaşık % 4.6 idi.Sonuçta; tüberküloz peritonit düşük gradientli asitlerin ayırıcı tanısında ve yüksek riskli topluluklarda özellikle ön planda düşünülmelidir. Kesin tanı için pozitif kültür veya biyopsi örneklerinin histopatolojik analizi gereklidir. ADA tüberküloz peritonit tanısında ucuz ve güvenli bir yöntem olarak bulunmuştur. Bu konuda; klinik bulgu ve verilerin daha iyi anlaşılması amacı ile çeşitli merkezlerde ve daha ileri çalışmalara gereksinim olduğu açıktır.specialization-in-medicine.listelement.badge Retrospective Analysis of the Hepatocellular Carcinoma Patients; Clinical, Laboratory, Radiological(2012) Tanrıtanır, Müge Kara; Dülger, Ahmet CumhurAMAÇ: Hepatoselüler karsinom (HSK) ülkemizde sık görülen kanserler arasında yer almaktadır. Bu çalışmada HSK tanısı konulmuş hastaların epidemiyolojik, klinik, laboratuvar ve radyolojik bulguları geriye dönük (retrospektif) olarak incelenmiştir.HASTALAR VE YÖNTEM: Çalışmaya 2006-2011 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Hepatoloji Bölümünde HSK tanısı ile takip ve tedavi edilen 49 hasta (34'ü erkek, 15'i kadın) alındı. Hastalar yaş, cinsiyet, yerleşim yeri, hepatit B, C ve Delta virüsü işaretleyicileri, kriptojenik HSK, PBS, Otoimmün hepatit, rutin karaciğer testleri, hematolojik parametreler, serum alfa-fetoprotein (AFP)ve diğer tümör markerları, radyolojik özellikleri açısından değerlendirildi.BULGULAR: Demografik analizde HSK'nın başlıca erkeklerde olmak üzere yaşlı nüfusta ve köy yerleşimli hastalarda daha fazla görüldüğü saptandı. Hastalarda HBV enfeksiyon varlığı %44,8 oranında; HDV %26,5, HCV oranı ise %6,1 ,Kriptojenik HSK %20,4 olarak saptandı. Serum alkalen fosfataz düzeyi hastaların %83,7'sinde, gamma glutamil transferaz ise %89,8'inde normalin üzerinde bulundu. AFP düzeyi, hastaların %63,3'ünde normalin üzerindeydi. Radyolojik olarak hastaların %75,5'inde tümörün sağ lopta, %31'inde multifokal, %57'sinde tek odaklı tümör görüldü.SONUÇ: HSK için kronik hepatit B, en sık görülen etiyolojik neden olup, HDV %26,5, HCV'nin %6,1, Kriptojenik HSK'nın %20,4 gibi önemli bir oranda olduğu görüldü. Hastaların büyük bir bölümünde sirotik zeminde HSK geliştiği saptandı. Çoğu hasta yüksek AFP düzeylerine sahipti. Rutin karaciğer testleri ve klinik bulgular, hastalarda tanı konulduğu andaki sirozun evresi ile tümör çapına bağlı olarak değişmekteydi. Radyolojik olarak tümörün sıklıkla sağ lob yerleşimli olduğu ve gecikmiş tanı ve ileri evre ile başvurulduğu sonucuna varıldı.Anahtar Kelimeler: Hepatoselüler karsinom, hepatit B virüsü, hepatit C virüsü, hepatit D virüsü, kriptojenik HSK, alfa-fetoprotein, radyolojik bulgular.