Browsing by Author "Dündar, İlyas"
Now showing 1 - 11 of 11
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akciğer Bilgisayarlı Tomografisinde Sık Görülen Mozaik Perfüzyon Etyolojisinderadyolojik İpuçları(2020) Sünnetçioğlu, Aysel; Dündar, İlyas; Göya, Cemil; Özgökçe, Mesut; Durmaz, FatmaAmaç: Bu çalışmamızda günlük radyoloji pratiğinde akciğer bilgisayarlı tomografide (BT) sık karşılaştığımız mozaik atenuasyon (MA) paterni olan hastalarda altta yatan süreci tanımlamaya yönelik, görüntüleme bulgularının radyolojik ipuçlarını literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: MA paterni olan 400 hastanın toraks BT’si retrospektif olarak incelendi. Görece lüsen alanların mı (mozaik perfüzyon); yoksa görece opak alanların mı (buzlu cam) anormal olduğunu belirlemek için öncelikle damar çaplarına bakıldı. Damar çapı lüsen alanda daha küçük ise bu alan patolojik kabul edildi. Sonra mozaik perfüzyon nedenleri vasküler mi küçük hava yolu hastalığı mı diye direkt ve indirekt bulgulara bakıldı. Mozaik perfüzyonun havayolu hastalığı bulgularından bronş duvarı kalınlaşması, tomurcuklanmış ağaç görünümü ve bronşektazi direk; santral yerleşim, lobüler görünüm, küçük ve keskin kenarlı lüsen alanlar ise indirekt bulgular olarak kabul edildi. Vasküler nedenli MA’nun direk bulguları trombüs ve pulmoner arter genişlemesi iken periferal yerleşim, daha büyük ve sınırları net olmayan lüsen alanlar ise indirek bulgular olarak kabul edildi. Daha sonra bulgular klinik sonuçlar ile de korele edildi.Bulgular: MA’nın nedeni 190 (%47.5) hastada buzlu cam olarak tespit edildi. Lüsen alanların patolojik olduğu 210 hastanın 140’ı (%67) küçük hava yolu ve 70’i (%33) vasküler nedenli idi. Hava yolu hastalığına bağlı mozaik perfüzyon olan hastalarda toraks BT’de en sık tomurcuklanmış ağaç, bronş duvarında kalınlaşma ve bronşektazi izlendi. Vasküler hastalığa bağlı mozaik perfüzyonda ise kronik pulmoner emboli ve pulmoner hipertansiyon bulguları eşlik etmekteydiSonuç: Mozaik atenuasyon paterni düşünüldüğü kadar nonspesifik bir bulgu olmayıp radyologlar tarafından sistematik bir yaklaşım ile BT bulguları değerlendirilerek ayırıcı tanıya ve tedaviye katkı sunulabilir.Article Böbrek Kitlelerinin Benign-malign Ayırıcı Tanısında Bilgisayarlı Tomografi Dansite Değerlerinin Etkinliği(2021) Özgökçe, Mesut; Kankılıc, Nazım A; Aslan, Rahmi; Gul, Abdullah; Özkaçmaz, Sercan; Dündar, İlyasAmaç: Benign ve malign böbrek kitlelerinin ayrımında kontrastlı ve kontrastsız Bilgisayarlı Tomografi imajlar üzerinde lezyonlardan ölçülen ortalama Hounsfield Unit (HU) değerinin rolünü araştırmayı amaçladık.Araçlar ve Yöntem: Bu retrospektif çalışmada böbrekte kitle nedeniyle biyopsi yapılan hastaların histopatolojik sonuçları, demografik özellikleri ve Bilgisayarlı Tomografi incelemeleri hastane veritabanından tarandı. Hastaların patoloji sonuçları benign ve malign olarak gruplara ayrıldı. Kontrastlı ve kontrastsız bilgisayarlı tomografi imajlarda lezyonlardan ortalama dansiteler HU olarak ölçüldü. Benign ve malign gruplar arasında ölçülen HU değerleri açısından student t testi ile karşılaştırmalar yapıldı.Bulgular: Kontrastlı BT’si olan ve histopatoloji sonucu malign çıkan hastaların (17 erkek,11 kadın hasta) ölçülen HU değerlerinin ortalaması 83,7± 39,4 benign çıkanların (5 erkek,4 kadın) ortalaması ise 81,0± 52,9 olup iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmadı (p:0.8704). Kontrastsız BT’si olup histopatoloji sonucu malign çıkan hastaların (12 erkek,9 kadın hasta) ölçülen HU değerlerinin ortalaması 29,3± 8,1, benign çıkanların (1 erkek, 4 kadın) ortalaması ise 9,4± 42,0 olup benign grupta HU değeri anlamlı olarak düşük bulundu. (p:0.0426). Sonuç: Kontrastlı BT imajlarında (70. Saniye) renal kitlelerden ölçülen ortalama HU değerlerinin çalışmamızda malign-benign kitle ayrımına katkı sağlamadığı saptanmıştır ancak kontrastsız imajlarda ölçülen değerler bu ayrım için faydalı olabilir.Article Çölyak Hastalarında Pelvik Venöz Dilatasyonunun Bilgisayarlı Tomografi İle Değerlendirilmesi(2022) Ayyıldız, Veysel Atilla; Özgökçe, Mesut; Özkaçmaz, Sercan; Durmaz, Fatma; Göya, Cemil; Dündar, İlyas; Türko, EnsarAmaç Çölyak hastalığı (ÇH), genetik olarak glutene duyarlı bireylerde, ince bağırsağın enflamatuar hasarına yol açan bir immün yanıt ile karakterizedir. Pelvik venöz dilatasyonun (PVD) radyolojik olarak tanımlanması, pelvik ve sistemik hastalıkların farklı spektrumlarının teşhisine katkıda bulunabileceğinden önemlidir. Çalışmamızda ÇH olanlarda PVD prevalansını belirlemeyi ve bulgularımızı literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem Bu retrospektif gözlemsel çalışma, kurumumuzdaki etik kurulu tarafından onaylandı. ÇH tanısı alan tüm hastalar, klinik değerlendirme, serolojik veriler ve bağırsak biyopsisi olan ve Ekim 2011-Mart 2020 tarihleri arasında tıp merkezimizde Bilgisayarlı Tomografisi (BT) çekilen hastalardı. Kontrastlı BT yapılan ÇH olanlar (n=149) ve kontrol grubu (n=250) PVD açısından değerlendirildi. Hasta ve kontrol grubundaki tüm hastalarda PVD prevalansı incelendi. Pelvik damarların çapı ölçüldü ve not edildi. Hastaların şikayetleri hastane kayıtlarından not edildi. Bulgular Histopatolojik olarak kanıtlanmış toplam 149 hasta grubunda, yaş ortalaması sırasıyla 35,11 ± 13,03 ve 36,23 ± 15,06 yıl olan 93 kadın ve 56 erkek hasta vardı. Toplam 250 kontrol grubu arasından; yaş ortalaması sırasıyla 38,65 ± 15,38 ve 37,25 ± 13,56 yıl olan 145 kadın ve 105 erkek vardı. Kadın ve erkekte PVD prevalansı ÇH’larında sırasıyla %60,22 (n=56) ve %41,07 (n=23) idi. ÇH’nın %46,75’inde (n=36) karın ağrısı vardı ve PVD ile korele idi (p < 0.05). Mezenterik engorjman ve ince bağırsak kıvrım anormallikleri PVD ile korele idi (p < 0,05). Sonuç Pelvik konjesyon sendromu, kadınlarda çok yaygın olan ve potansiyel olarak önemli sakatlıklara yol açabilen PVD'nin neden olduğu düşünülen kronik pelvik ağrının nedenlerinden biridir. Karın ağrısı, ÇH'de görüntüleme yöntemlerinin uygulanmasının önemli bir nedenidir. Çalışmamızda ÇH hastalarında karın ağrısı PVD ile korele idi. Ayrıca, PVD prevalansı oldukça yüksekti. Dolayısıyla, ÇH olanlarda kontrastlı BT'de görülen artmış PVD prevalansı pelvik şikayetlerin bir bileşeni olabilir.Article Covıd-19 Tanılı Hastalarımızın Bilgisayarlı Tomografi Sonuçları: Tipik ve Atipik Bulgular(2020) Dadalı, Yeliz; Alpaslan, Muhammed; Özkaçmaz, Sercan; Dündar, İlyasAmaç: Bu çalışmada COVID-19 tanısı alan hastaların toraks bilgisayarlı tomografi (BT) sonuçlarını inceleyip, tipik ve atipik bulguları literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Araçlar ve Yöntem: Hastanemize mart ve nisan aylarında başvuran ve reverse transkriptaz-polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PZR) ile COVID-19 tanısı alan hastaların toraks BT’leri retrospektif olarak değerlendirildi. Akciğer parankim bulgularından buzlu cam sahaları, konsolidasyon, vasküler genişleme, fibrozis, nodül, septal kalınlaşma (crazy paving), ters halo, plevral effüzyon ve mediastinal LAP bulguları araştırıldı. Parankimdeki tutulum yerine göre bilateral-unilateral, periferik-santral, üst-orta-alt loblardaki odak sayılarına göre lezyonların dağılımı değerlendirildi. Bulgular: PCR pozitif olan 53 hastanın (ortalama yaş 48,38±20,97) 14’ünde (% 26) toraks BT’de bulgu yoktu. BT’de bulgusu olan 39 hastada (%74), tipik bulgulardan buzlu cam sahası (%85), konsolidasyon (%56), buzlu cam ve konsolidasyon birlikteliği (%59), vasküler genişleme (%28) izlendi. Atipik bulgulardan nodül (%20), septal kalınlaşma (%30), fibrozis (%10), plevral efüzyon (%8), hava bronkogramı (%18), ters halo bulgusu (%5) saptandı. Hastalarımızda mediastinal LAP saptanmadı. Toraks BT’de bilateral, orta ve alt zonlarda periferik yerleşimli multifokal odaklar tipik tutulum şekliydi. 14 hastada toraks BT negatif olup herhangi bir bulguya rastlanmadı. Sonuç: Toraks BT, COVID-19 hastaları için tanıya yardımcı çok önemli bir yöntem olup parankim tutulumunun tipik ve atipik bulgular şeklinde kategorize edilerek değerlendirilmesi tanı sürecini kolaylaştırabilir.Article Hepatik Epiteloid Hemanjiyoendotelyomanın Radyolojik Bulguları: Nadir Bir Olgu Sunumu(2023) Dündar, İlyas; Özgökçe, Mesut; Durmaz, Fatma; Ayyıldız, Veysel Atilla; Özkaçmaz, SercanHepatik epiteloid hemanjioendotelyoma, klinik seyri öngörülemeyen, nadir görülen, düşük dereceli, vasküler bir tümördür ve genellikle radyolojik karakteristik özelliklere dayanarak diğer karaciğer tümörleri gibi yanlış teşhis edilir. En yaygın tutulum bölgeleri karaciğer, akciğer ve kemiktir. Genellikle asemptomatik seyirli olması ve diğer hepatik malignitelere kıyasla daha nadir görülmesi nedeniyle bu tümörün teşhisinde hala zorluklar bulunmaktadır. Bu hastalığın erken teşhisinde radyolojik görüntüleme yardımcı olabilir. Bu olguda ayırıcı tanıyı genişletmek ve doğru tanı koymak için olası akciğer metastazlı hepatik epiteloid hemanjioendotelyomanın görüntüleme bulgularını sunmayı amaçladık. Sağ üst kadran ağrısı olan 38 yaşında bir kadın hastayı bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) ve pozitron emisyon tomografisi (PET-BT) görüntüleme modaliteleri ile değerlendirdik. Kesin tanı lezyonun biyopsisi sonrasında histopatolojik değerlendirme sonrasında konuldu.Article Orta Lob Sendromlu Olgularda Bilgisayarlı Tomografi Bulguları(2018) Alagöz, Sümeyra Demirkol; Havan, Nuri; Üney, İbrahim; Yıldız, Hanifi; Durmaz, Fatma; Aslan, Harun; Dündar, İlyasAmaç: Orta lob sendromu (OLS), sağ akciğer orta lobunun kronik veya tekrarlayan atelektazileri ile karakterize bir tablodur. Spesifik birklinik bulgusu yoktur. OLS tanısında Bilgisayarlı Tomografi (BT) en sık kullanılan modalitedir. Kliniğimizde son iki yılda OLS tanısı almışhastaların BT bulgularını literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Mayıs 2015- Mayıs 2017 tarihleri arasında hastanemiz radyoloji kliniğine başvuran ve OLS tanısı alan 29 hastanın, BT veklinik bulguları retrospektif olarak iki radyolog ve bir göğüs hastalıkları uzmanı tarafından incelendi.Bulgular: OLS tanısı alan 29 hastanın 17’si (%58,6) kadın, 12’si (%41,4) erkek hastaydı. Kadın/erkek oranı 1.42 idi. Bu olguların yaş ortalamasıise 59,4±17,01 (8-84 yaş) olarak hesaplandı. Klinik değerlendirmede en sık semptom öksürük, nefes darlığı ve balgam olarak saptandı.Radyolojik görüntülemede tüm hastaların BT tetkiklerinde sağ akciğer orta lobda atelektazi mevcuttu. Atelektazi ile birlikte diğer en sık eşlikeden bulgular ise 11 hastada mediastinal ve/veya hiler patolojik görünümde lenfadenopati, 6 hastada bronşektazi, 4 hastada enfeksiyon ileuyumlu parankimal bulgular, 3 hastada parankimal nodüller, 3 hastada peribronşial kalınlaşma, 2 hastada operasyon sonrası değişiklikler, 2hastada diafragmaevantrasyonu, 2 hastada mukus tıkacı, 1 hastada squamöz hücreli kanser, 1 hastada da pulmoneremboli idi. Dört hastadaherhangi bir ek akciğer patolojisi saptanmadı.Sonuç: OLS, sağ akciğer orta lobun total atelektazisi olup spesifik klinik bulguları olmaması nedeniyle kronik ve tekrarlayan akciğer şikayetleriolan her hastada özellikle sağ akciğerde yerleşim gösteren lezyonlarda ayırıcı tanılar arasında göz önünde bulundurulmalıdır. BT’nin rutinegirmesi ile de radyolojik olarak görülme sıklığı artmıştır. BT, OLS tanısında etkin ve noninvaziv bir görüntüleme yöntemidir.Article Ortalama ve Maksimum Üreter Duvar Kalınlığı Üreteroskopi Sonuçları için Öngörücüfaktör Müdür(2022) Durmaz, Fatma; Ertaş, Kasım; Aslan, Rahmi; Taken, Kerem; Demir, Murat; Dündar, İlyas; Sevim, MehmetAmaç: Çalışmamızın amacı operasyon öncesi bilgisayarlı tomografi ile ölçülen ortalama ve maksimum üreter duvar kalınlıklarının üreteroskopi sonuçları üzerindeki etkisini araştırmaktır.Materyal ve Metot: Bu prospektif çalışma Temmuz-Aralık 2021 tarihleri arasında üreter taşı nedeniyle üreteroskopi yapılan 103 hasta ile yapılmıştır. Kontrastsız bilgisayarlı tomografi ile üreter taşının olduğu bölgedeki maksimum üreter duvar kalınlığı ve 3-6-9-12 hizalarından ölçülen üreter duvar kalınlıkları ortalaması alındı. Ortalama üreter duvar kalınlığı ve maksimum duvar kalınlığına göre operasyon süresi, rezidü taş ve double j takılma durumu ve intraoperative komplikasyon durumu incelendi.Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 103 hastanın 77’si erkek, 26’sı kadındı. Hastaların yaş ortalaması 43,83±15,11 yıl idi. Ortalama taş uzunluğu 10,76±3,84 mm idi. Maksimum üreter duvar kalınlığı 4,9±1,8 mm iken ortalama üreter duvar kalınlığı 3,81±1,24 mm idi. Maksimum ve ortalama üreter duvar kalınlığı artıkça operasyon süresi, rezidü taş ve double takılma oranı, post üreteroskopik lezyon skala derecesinin arttığı görüldü (p<0,05).Sonuç: Maksimum ve ortalama üreter duvar kalınlıkları üreteroskopi sonuçlarını öngörmede prediktif faktörlerdir.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Pharmacokinetic Analysis of Prostate Malignant Lesions on Multiparametric Magnetic Resonance Imaging and Correlation With Gleason Score(2024) Sonkaya, Muhammed; Dündar, İlyasAmaç: Çalışmamız prostat glandı malign lezyonlarını ayırt etmede farmakokinetik değerleri ölçmeyi ve sonuçların Gleason skoruyla ilişkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Mayıs 2021-Nisan 2024 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Radyoloji Anabilim Dalı'nda yüksek PSA değerleri ve/veya şüpheli DRM bulguları sebebiyle multiparametrik prostat MRG (mpMRG) çekilen 813 hasta retrospektif olarak tarandı. Görüntüler PIRADS v2.1 kılavuzuna uygun olarak, hastaların yaş ve PSA(ng/ml) değeri bilinerek, biyopsi öncesinde birlikte değerlendirildi. Biyopsi ve/veya radikal prostatektomi yapılan ve Gleason skoru 6 ve üzeri olan 51 hasta listelendi. Çalışmaya uygun kriterleri sağlayan, yaşları 47-85 arasında olan 43 hasta çalışmaya dahil edildi. PI-RADS skoru, yaş, PSA, prostat volümü, PSA dansitesi ve lezyon uzunluğu kaydedildi. Görüntüler iş istasyonuna aktarılıp otomatik olarak lezyon volümü ve prostat volümü ölçüldü. Ayrıca lezyona ve aynı kesitteki sağlam dokuya ROI çizilerek farmakokinetik analiz yapıldı. Elde edilen tüm veriler istatistiksel olarak analiz edildi. Bulgular: GS≥8 olan hastalarda PSA, PSA-D ve lezyon uzunluğu GS<8 hastalara göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Lezyonda ölçülen farmakokinetik parametreler (Ktrans, Kep, iAUC, Ve, chi2) lezyon dışında kalan sağlam dokuda ölçülen parametrelere göre anlamlı olarak yüksek bulundu (p<0,05). Sonuç: Bu çalışmada sunulan sonuçlar, prostat DKG'den elde edilen kantitatif ve semikantitatif parametreler için tümör ve normal prostat dokusundaki değerlerin standardizasyonuna katkıda bulunmaktadır. Gelecekteki çalışmalara katkı sağlamak için bu parametrelerin daha geniş hasta gruplarında, farklı cihazlar ve görüntüleme merkezleri arasında karşılaştırılması ve tekrarlanabilirliklerinin araştırılması prostat kanseri tanısını kolaylaştırmada faydalı olabilirArticle Primer Tümör Spektrumu ve Bilgisayarlı Tomografi Bulgularına Göre Lenfanjitis Karsinomatozanın Retrospektif Analizi(2017) Yavuz, Alpaslan; Dündar, İlyas; Aslan, Harun; Bora, Aydın; Batur, Abdussamet; Havan, Nuri; Bulut, Mehmet DenizAmaç: Lenfanjitis karsinomatoza (LK) pulmoner lenfatik kanalların ve perilenfatik bağ dokunun primer tümör hücreleri tarafından metastatik infiltrasyonunu tanımlar ve sıklıkla meme, akciğer ve gastrointestinal sistem kaynaklı genelde adenokarsinomlar olmak üzere çoğu primer tümöre sekonder oluşabilir. Bilgisayarlı tomografide (BT) en sık interlobüler septal kalınlaşma ve retiküler/retikülonodüler dansite artışı şeklinde kendini gösterir. Bu çalışmamızda LK tanısı almış hastalarda primer tümör spektrumunu ve sık görülen akciğer BT bulgularını literatür bulguları amaçladık. eşliğinde sunmayı Gereç ve Yöntem: İki merkezli yapılan çalışmada LK ön tanısı almış 63 hastanın akciğer BT'leri retrospektif olarak incelendi. Pozitron emisyon tomografi/Bilgisayarlı tomografi (PET/BT), ultrasonografi (USG), endoskopi yada bronkoskopi tetkikleri, BT incelemeleri, sitopatolojik inceleme ve/veya klinik bulguları kullanılarak nihai LK tanısı almış 41 hasta çalışmaya dahil edildi. Bulgular: LK tanılı 41 hastanın 11'inde akciğer, 7'sinde özefagus, 6'sında kolon, 4'ünde mide, 3'ünde pankreas, 2'sinde meme, 2'sinde mesane, 2'sinde tiroid ve kalan 4 olguda ise sırasıyla larenks, böbrek, prostat ve kemik iliği primer tümör odağı olarak belirlendi. En sık saptanan akciğer BT bulguları retiküler, retikülonodüler ve/veya nodüler dansite artışları, interlobüler septal kalınlaşmalar, mediastinal ve hiler lenfoadenopatiler, plevral ve/veya perikardiyal effüzyon, atelektazi ve buzlu cam dansite artışları şeklindeydi. Ayrıca 14 olguda ekstrapulmoner tutulum mevcuttu. Sonuç: LK, primer malignitesi mevcut hastalarda özellikle adenokarsinomların varlığında pulmoner lenfatik yapıların metastatik tutulumu sonucu BT'de en çok retiküler, retikülonodüler, nodüler paternde akciğer parankim değişikliklerine ve mediastinal lenfoadenopatilere (LAP) neden olmakta olup, bulgularda ifade edilen primer tümör yayılım ve ve takibinde akciğer BT tetkiki önemli bir radyolojik modalite olarak kabul görmektedir.Article Renal Kitle Perkütan Biyopsi Sonuçlarımızın Retrospektif İncelenmesi(2021) Durmaz, Fatma; Özgökçe, Mesut; Kutluhan, Musab Ali; Kankılıc, Nazım A; Özkaçmaz, Sercan; Dündar, İlyasAmaç: Bu çalışmada kliniğimizde solid böb- rek lezyonlarına yapılan perkütan biyopsilerinin retrospektif sonuçlarını literatür eşliğinde sunma- yı amaçlıyoruz. Gereç ve Yöntemler: Kendi merkezimizde etik kurulunca onaylanan bu retrospektif tanımla- yıcı çalışmada 2017-2020 yılları arasında böbrek- te solid kitle tespit edilen ve girişimsel radyoloji kliniğimizde ultrasonografi eşliğinde perkütan böbrek biyopsisi yaptığımız 57 hastanın demogra- fik özellikleri ve histopatolojik sonuçları hastane veri tabanından taranarak elde edilen sonuçlar in- celendi. Patoloji sonucu olmayan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: Hastalarımız 35 erkek (%61,4) ve 22 kadından (%38,6) oluşmaktaydı. Yaş ortala- ması 59,02±15,33 (6-94) idi. 1 çocuk ve 56 erişkin hastamız mevcuttu. Böbrek lezyonlarının 29’u sol böbrek (%50,9), 28’i sağ böbrek (%49,1) yerleşimli idi. Patoloji sonuçları malign olan toplam 44 has- tada (%77,2); 41 renal hücreli karsinom (%93,2), 2 akciğer skuamöz hücreli karsinom metastazı (%4,5) ve 1 primeri bilinen tükrük bezinin metas- taz yapan pleomorfik adenomu (%2,3) ve sonucu benign olan toplam 13 hastada (%22,8) ise; 5 on- kositom (%38,5), 5 anjiomyolipom (%38,5), 2 kro- nik piyelonefrit (%15,4) ve 1 metanefrik adenom (%7,6) olarak elde edildi. Tüm lezyonlar içerisinde renal hücreli karsinom oranı %71,9 olarak bulundu. Sonuç: Tıbbi görüntülemedeki son gelişme- lere rağmen solid renal kitlelerin ayırıcı tanısında radyolojik yöntemler yeterli tanısal veri sağla- mayabilir. Perkütan biyosi sonucunda literatüre kıyasla benign lezyon oranlarının çalışmamızda yüksek olması solid lezyonlarda cerrahi öncesi biyopsinin önemi açısından dikkat çekici olduğunu düşünüyoruz. Ülkemizde geleceğe dönük doğru yaklaşım geliştirebilmemize yar- dımcı olabilecek çok merkezli ve prospektif çalışmalara ihtiyaç ola- cağı kanaatindeyiz.Article Yoğun Bakım Hastası Takip Eden Uzmanlık Öğrencisi Hekimlerin Akciğer Grafisi Değerlendirme Konusundaki Bilgi Düzeylerinin Değerlendirilmesi: Kesitsel Bir Analiz(2021) Layık, Mehmet Emin; Havan, Nuri; Özkaçmaz, Sercan; Durmaz, Fatma; Demirkıran, Hilmi; Özgökçe, Mesut; Dündar, İlyasAmaçDirekt grafi kardiyopulmoner sistem değerlendirmesindeözellikle yoğun bakım ünitelerinde kullanılan ensık görüntüleme modalitesidir. Çoğu zaman acil kararvermek gerektiği için tetkik raporunu beklemeden klinisyentarafından değerlendirilmesi gerekir. Çalışmamızdaamacımız mevcut eğitim sistemimizde akciğergrafisi değerlendirmesine yönelik bilgi düzeyinin seviyesinibelirlemek ve bu konudaki eğitim programlarınıngerekliliğini ortaya koymaktır.Gereç ve YöntemÇalışmamızda hastanemizde yoğun bakım ünitesindehizmet veren anestezi uzmanlık öğrencisi hekimlerinve rotasyona gelmiş anestezi dışı uzmanlık öğrencisihekimler olmak üzere toplam 42 hekime yönelik buhekimlerin akciğer grafisi değerlendirme kabiliyetiniölçme konusunda doldurulmak üzere 3 adet soru-cevapformu hazırlanmıştır. İlk formda genel bilgiler veposteroanterior akciğer grafisi değerlendirme konusundakialdığı eğitim, 2. formda 12 adet vakadan oluşanve her vaka için 7 sabit soru içeren sorulardanoluşan vaka bazlı PA grafi değerlendirme ve teknikdeğerlendirme durumunu, 3. formda ise genel PA vegrafi bilgilerini değerlendirmek amaçlı toplam 10 soruolmak üzere sorular hazırlanmıştır. Sonuçların istatistikselanalizleri yapılmıştır.BulgularAkciğer grafisini değerlendirme konusunda uzmanlıköğrencisi hekimlerin %95,2’si (n=40) eğitim aldığınıbelirtmiştir. Çalışmamızda uzmanlık öğrencisi hekimlerin%80,1’i (n=34) akciğer grafisi eğitimini mezuniyetöncesi almıştır. İki uzmanlık öğrencisi hekim(%4,8) hiç eğitim almadığını ifade etmiştir. Uzmanlıkeğitimi tecrübe neticesinde akciğer grafisini doğrudeğerlendirme beceri oranlarına baktığımızda; bilgiseviyelerinin yoğun bakım tecrübesi fazla olanlardadaha iyi olduğu gözlemlenmiş olup istatistiksel olarakda anlamlı bulunmuştur(p<0,005).SonuçÇalışmamızda, yoğun bakım ünitesinde çalışan uzmanlıköğrencisi hekimlerin çoğu akciğer grafisi eğitiminitıp fakültesinde mezuniyet öncesi aldığı; teorikve teknik yeterlilik düzeyine bakıldığında eğitime ihtiyaçolduğu ortaya çıkmıştır. Bu konudaki teorik vepratik eğitimlerindeki eksikliklerinin tamamlanmasınınklinik uygulamalara ciddi oranda katkı sağlayacağınıdüşünmekteyiz.