Browsing by Author "Demir, Feyza"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Article Carbamazepine-Induced Dress Syndrome Leading To Reversible Myocarditis in a Child(Termedia Publishing House Ltd, 2019) Cetin, Mecnun; Mis, Mevsim Demir; Karaman, Kamuran; Yavuz, Ibrahim H.; Geylan, Hadi; Tuncdemir, Perihan; Demir, FeyzaDRESS (drug reaction with eosinophilia and systemic symptoms) syndrome is a rare type of delayed drug hypersensitivity reaction characterised by fever, skin rash, lymphadenopathy, and visceral involvement, which can be life threatening and is a childhood event. An eight-year-old boy was admitted with complaints of extensive rash and fever three weeks after the onset of treatment with carbamazepine for a diagnosis of epilepsy. Fever, as well as patches and plaques with indeterminate limits that tended to merge and were non-blanchable on a widespread erythematous layer, were revealed in physical examination. Extensive cervical, submandibular, and inguinal lymphadenopathy was observed. We present ours as the second case of myocarditis secondary to DRESS syndrome after carbamazepine use in the literature.Article Eritem Anuler Santrifuj: Olgu Sunumu(2020) Aksaç, Sema Elibüyük; Demir, FeyzaEritema annulare sentrifigum en sık görülen figüre eritemdir.Yavaş büyüyen, gövde ve ekstremite proksimallerine yerleşenanüler veya polisiklik lezyonlarla karakterizedir. Etyolojisindeenfeksiyonlar, ilaçlar, diyet ve nadiren maliniteler yer almaklaberaber büyük çoğunluğu idyopatiktir. Histopatolojik olarakderin ve süperfisyel formlara ayrılır. Kliniğimize eritemaannulare sentrifigum lezyonları ile başvuran 46 yaşında kadınhastanın etyolojisinde dermatofit enfeksiyonu saptandı veantifungal tedavi verildi. Olguyu eritema annulare sentrifigumetyolojisini iyi araştırmak gerekliliğini vurgulamak amaçlısunmayı uygun bulduk.Article Neurotrophic Tyrosine Receptor Kinase (Ntrk) 1 and 2 Expression in Squamous Cell Carcinoma and Squamous Intraepithelial Lesions of the Cervix Uteri(Mre Press, 2021) Erten, Remzi; Demir, Feyza; Alp, Hamit Hakan; Bayram, Irfan; Aras, IbrahimBackground: Selective tropomyosin receptor kinase (Trk) inhibitors are known to provide promising outcomes in selected tumor pa-tients with neurotrophic tyrosine receptor kinase (NTRK) gene fu-sions. In the present study, we aimed to determine whether there was a NTRK1 and NTRK2 expression in cervical squamous cell car-cinoma (SCC) and precursor lesions. Materials and methods: A total of 92 formalin-fixed paraffin-embedded tissue samples of cervical SCC, squamous intraepithelial lesion (SIL) and non-neoplastic cervi-cal tissue (NCT) were subjected to immunohistochemical (IHC) stain-ing with NTRK1 and NTRK2 antibodies. These stainings were com-pared with p16/Ki-67 (IHC) and the low-risk/high-risk Human papillo-mavirus (HPV) in situ hybridization stainings that were previously ad -ministered. Results: In IHC analysis, NTRK1 expression was detected in 3.2% and 12.5% of SCC and cervical intraepithelial neoplasia (CIN)-2 samples, respectively. In addition, NTRK2 expression was detected in 6.5% and 6.3% of SCC and CIN-2 samples, respectively. However, NTRK1/NTRK2 expression was not detected in samples of NCT, CIN-1, and CIN-3. The p16 and Ki-67 expression and high-risk HPV posi-tivity increased as the grade of the lesion increased. Conclusions: The results indicated that both NTRK1 and NTRK2 had no contributory ef-fect on the grading and differentiation of cervical SCC and SIL. We consider that the IHC method is likely to be used for the screening of NTRK gene fusions in patients with cervical SCC. Trk inhibitors are likely to be a favorable therapeutic alternative for this low number of SCC cases with positive NTRK1/NTRK2 staining. Further studies are needed to confirm these ideas.Specialist Thesis Prevalence of Skin Tumors and Non-Tumoral Skin Diseases Determined Van Lake Around(2021) İlaiz, Nuh; Demir, FeyzaDeri hastalıkları fizyolojik, sistemik, hormonal, metabolik, estetik, psikolojik ve sosyal sorunlara yol açabilen veya bu sorunların sonucu olarak karşımıza çıkabilen sık görülen hastalıklardır. Ayrıca bir bölgede koruyucu sağlık hizmetlerinin planlanıp uygun sağlık politikalarının belirlenebilmesi için epidemiyolojik verilerin bilinmesi önem arz etmektedir. Çalışmada yaş-hastalık-cinsiyet dışlanmaksızın geniş bir perspektifte, yöremiz deri hastalıklarının prevelansını ve sosyodemografik özelliklere göre dağılımını belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada Haziran 2010-Haziran 2019 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van YYÜ) Tıp Fakültesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Patoloji Anabilim Dalı'ında histopatolojik tanı almış tüm deri tümörleri ve non-tümöral deri hastalıkları retrospektif olarak analiz edildi. Raporlama çalışmalarında gereklilik halinde histokimyasal, immünhistokimyasal ve/veya immünfloresan bulgular kullanıldı. Olguların hastalık tanıları, yaşları, cinsiyetleri, başvuru yılları, istem yapan bölümler ve biyopsi türleri kaydedildi. Çalışmamızda yaş sınırlaması yapılmadığı için hastalar öncelikle 18 yaş altı ve 18 yaş üstü olarak iki ana gruba ayrıldı. Bu iki ana yaş gurupları da kendi içlerinde üç'er gruba ayrıldı. Başlangıçta hastaların demografik verileri ve tanıları çalışmaya dahil edilen hasta sayısı üzerinden genel bir değerlendirmeye alındı. Daha sonra tanılarla ilgili veriler, demografik veriler eşliğinde, hastalıklar ve genel hastalık grupları üzerinden ayrı ayrı analiz edildi. Ayrıca çalışmada kullanılan tüm histopatolojik ve immünfloresan şekiller bölümümüz arşiv verilerinden elde edilmiştir. Bulgular: Yaş sınırlaması yapılmaksızın sürdürülen arşiv taramasında toplam 7248 hasta girişi tespit edildi. Toplamda 219 hastalık, 26 genel hastalık grubu altında sınıflandırıldı. Hastaların 3616'sı (%49,9) erkek, 3632'si (%50,1) kadın'dı. Kadın ve erkek hastaların başvuru sayıları arasında istatistiksel olarak herhangi bir fark yoktu (p=0,860). En çok hasta sayısının 2016 yılına ait olduğu izlendi. Hastaların ortalama yaşı 38,41±21,40; ortanca yaşı 37(<1-94) olarak hesaplandı. Yaş, cinsiyet gibi demografik parametreler hesaba katılmaksızın en sık tanı alan üç genel hastalık grubu; epidermisin kist ve tümörleri (%18,5), noninfeksiyöz vezikülobüllöz ve vezikülopüstüler hastalıklar (%15,8), noninfeksiyöz eritematöz-papuler ve skuamöz hastalıklar (%14,7)' idi. Hastalık gruplarından ve yine demografik verilerden bağımsız olarak en sık görülen ilk üç hastalık tanısının ise; melanositik nevüs (%9,0), bazal hücreli karsinom (%5,4) ve kontakt dermatit (%5,0) olduğu tespit edildi. Cinsiyet grupları ön plana alınarak yapılan incelemeye göre erkeklerde en sık görülen hastalık tanı grubu epidermisin kist ve tümörleri (%22,9); kadınlarda ise noninfeksiyöz eritematöz, papuler ve skuamöz hastalıklar (%16,1) olarak saptandı. Erkeklerde en sık görülen üç hastalık tanısının melanositik nevüs (%7,6), bazal hücreli karsinom (%6,3) ve kontakt dermatit (%5,0); kadınlarda ise en sık görülen üç hastalık tanısının melanositik nevüs (%10,3), kontakt dermatit (%4,9) ve eritema diskromikum perstans (%4,7) olduğu izlendi. Yaş grupları ön planda tutulduğunda, 18 yaş altı pediatrik olgularda en sık görülen hastalık tanı grubu noninfeksiyöz vezikülobüllöz ve vezikülopüstüler hastalıklar (%18,3) olup; en çok görülen üç hastalık tanısının lökositoklastik vaskülit (%10), melanositik nevüs (%7,3) ve atopik dermatit (%4,8) olduğu saptandı. Yaş grupları ön planda tutulduğunda, 18 yaş ve üzeri grupta ise en sık görülen hastalık tanı grubu epidermisin kist ve tümörleri (%21,5) olup; en sık görülen üç hastalık tanısının melanositik nevüs (%9,4), bazal hücreli karsinom (%6,5) ve kontakt dermatit (%5,3) olduğu saptandı. Hastalıklar ayrıca neoplastik ve non-neoplastik deri hastalıkları olarak da sınıflara ayrılıp değerlendirilmeye tabi tutuldu. Yaş ve cinsiyetten bağımsız olarak çalışmaya dahil edilen 7248 hastanın %64,6'sı non-neoplastik deri hastalıkları grubunda iken %35,4'ü neoplastik deri hastalıkları grubunda yer almaktaydı. Neoplastik deri hastalıklarının %32,3'ünün malign neoplazi, %62,9'unun benign neoplazi ve %4,8'inin prekanseröz ya da borderline lezyonlar olduğu görüldü. Neoplastik deri hastalıkları oranı erkeklerde %37,7 ve kadınlarda %33,1 olduğu saptanırken; cinsiyete göre deri hastalıkları gruplarının istatistiksel olarak anlamlı derecede farklılık gösterdiği saptandı (χ2=17,160; p=<0,001). Ayrıca deri malign neoplazi oranı erkeklerde (%36,5) daha yüksek olduğu saptandı (χ2=24,052; p=<0,001). Yaş sınırlaması yapılmaksızın derinin tüm malign neoplazi grubunda en çok görülen üç hastalık tanısının 'bazal hücreli karsinom' (%46,7), 'skuamöz hücreli karsinom' (%21,8) ve 'mikozis fungoides' (%6,7) olduğu saptanırken; tüm benign neoplazi grubunda en çok görülen beş hastalık tanısının 'melanositik nevüs' (%40,3), 'seboreik keratoz' (%9,7), 'fibroepitelial polip' (%7,6), 'lipom' (%7) ve 'trikilemmal kist' (%6,4) olduğu saptandı. 6 yaş altı ve 6-11 yaş grubunun en sık görülen malign neoplazi hastalık tanısı 'mastositoz' olarak saptanırken; 12-17, 18-40, 41-60 yaş aralıkları ve 60 yaş üstü gruplarında en sık görülen malign neoplazi hastalık tanısı ise 'bazal hücreli karsinom' olduğu görüldü. Van gölü çevresinde histopatolojik tanısı konulmuş 7248 deri hastalığı üzerinden prevelans çalışması yapıldı. Yaptığımız literatür taramasında bu konuda yapılan çalışmaların çok büyük bir oranının poliklinik verilerinden yapılmış klinik çalışma olduğunu tespit ettik. Elde ettiğimiz verileri bu klinik çalışmalar ile karşılaştırdığımızda belirgin farklılıklar mevcuttur. Ancak patoloji arşiv verilerinden yapılan çok sınırlı sayıda çalışma ile karşılaştırdığımızda verilerin çok büyük benzerlik oranına sahip olduğu dikkatimizi çekti. Literatürde deri tümörleri ve non-tümöral deri hastalıklarının tümünü kapsayan, yaş-cinsiyet gibi hiçbir demografik veri kısıtlaması yapılmaksızın yüksek hasta sayısına sahip, ayrıca histopatolojik olarak tanısı kesinleştirilmiş patoloji arşiv verileri ile yapılan çok sınırlı sayıda çalışma mevcuttur. Çalışmamızın, yapılacak olan benzer çalışmalara değerli katkılar sunacağı aşikardır.Article Renal Alveolar Echinococcosis Mimicking Renal Neoplasm With Brain Metastasis(Springer india, 2021) Dundar, Ilyas; Ozgokce, Mesut; Durmaz, Fatma; Demir, FeyzaAlveolar echinococcosis is a rare parasitic disease that is endemic to the northern hemisphere in many parts of the world. Humans are coincidental intermediate hosts infected after eating contaminated food, including fruits and vegetables or being in contact with foxes or dogs. Although most alveolar echinococcal infections are localized to the liver, the larvae may spread to other organs by regional extension or distant metastasis along hematogenous or lymphatic pathways. The liver and lungs are the most commonly affected organs. Alveolar echinococcosis involving the kidneys is very rare. Parasitic infection causes granulomatous response on the host immune system. These lesions may be misdiagnosed as malignant neoplasms. Imaging modalities such as MRI provide useful diagnostic information for the accurate diagnosis of alveolar echinococcosis. In this case, we aimed to present radiological imaging and pathological findings of alveolar echinococcosis mimicking renal cell carcinoma of the right kidney with brain metastasis in a 40-year-old male patient with right lumbar pain.Article S100 Calcium Binding Protein Expression in Nasopharyngeal Carcinoma, Sinonasal Papilloma and Upper Respiratory Tract Mucosa(Kuwait Medical Assoc, 2022) Erten, Remzi; Demir, Feyza; Bayram, IrfanObjectives: The S100 calcium binding protein P (S100P) is a small member of the S100 protein family that is considered to play a role in carcinogenesis and has been shown to be overexpressed in some carcinomas. In this study, we aimed to evaluate an immunohistochemical (IHC) analysis of S100P expression in nasopharynx carcinoma (NPC), sinonasal papilloma (SNP) and upper respiratory mucosae. Design: Prospective cross-sectional study Setting: Department of Pathology, Faculty of Medicine, University of Van Yuzuncu Yil, Van, Turkey Subjects: Sixty-eight samples including NPC, SNP and nonneoplastic upper respiratory tract epithelia were included in the study. Interventions: Samples stained with the S100P primary antibody using the IHC method. Main outcome measures: The staining scores and intensities were calculated based on nuclear or nuclear/cytoplasmic staining. Results: S100P staining was not detected in 17 out of 19 NPC cases but was detected in the epithelium of all cases of SNP and non-neoplastic upper respiratory tract. A significant difference was found among the groups regarding staining score and intensity. Conclusion: Considering that S100P was not expressed in NPC but was expressed in the epithelium of normal nasopharynx, it can be asserted that our results indicated the loss of S100P expression in NPC. Our results also indicated that S100P, which is known to be expressed in urothelium, was also expressed in the upper respiratory tract epithelia.Article Serum Total Sialic Acid and Lipid-Linked Sialic Acid May Be the New Potential Biomarkers in Paracetamol Nephrotoxicity(Aves, 2020) Oksuz, Ersoy; Bugday, Muhammet Serdar; Demir, Feyza; Ekin, Suat; Arihan, Okan; Oto, GokhanObjective: In recent years, paracetamol has been shown to have toxic effects on the kidneys. Sialic acid (SA), an important component of the cell membranes, increases in many pathological conditions. This study aimed to investigate the effects of different doses of paracetamol on the kidney tissue and serum total SA (TSA) and lipid-bound SA (LSA) levels. Materials and Methods: A total of 5 different groups were formed, with 8 rats in each group; 20 and 500 mg/kg/intraperitoneal paracetamol was applied to the groups once daily for 1 and 3 days, respectively. Renal pathology was evaluated with hematoxylin and eosin. TSA/LSA levels and urea/creatinine levels were measured from the blood samples taken from the rats. Results: TSA levels were significantly higher in the groups in which paracetamol was administered in a single dose and 500 mg/kg dose for 3 days than control (p<0.05 and p<0.001). LSA levels were significantly higher in the groups that received 1 and 3 doses of 500 mg/kg/day and 3 doses of 20 mg/kg than control (p<0.05, p<0.001, and p<0.05). Conclusion: SA levels may be a specific marker for kidney damage because of the increase in the SA levels in direct proportion to this level of renal degeneration.Article Van İli ve Çevresinde Tiroid Tümörlerinin Histopatolojik Dağılımı: 733 Olgunun Retrospektif Analizi(2019) Erten, Remzi; Keskin, Sıddık; Demir, Feyza; Aras, İbrahim; Bayram, İrfanAmaç: Tiroid kanserleri en sık görülen endokrin sistemmalignitesidir. Oldukça iyi bir prognoza sahip, tanımlanmış birçok varyantı bulunan papiller karsinom (PK) tiroidmalignitelerinin çok büyük bir kısmını oluştururlar. ÇalışmadaVan ili ve çevresindeki tiroid tümörlerinin histopatolojik tip,yaş ve cinsiyet dağılımının tespiti amaçlandı.Gereç ve Yöntem: Bölümümüzde 2010-2017 yılları arasındatiroid tümörü tanısı alan olguların histopatolojik tip, yaş vecinsiyet bilgileri patoloji raporlarından retrospektif olaraktarandı. Elde edilen bu veriler istatistiksel olarak analiz edildi.Bulgular: Tiroid tümörü tanısı alan 733 olgunun yaşortalaması 43.6±14.5 olup kadın/erkek oranı 5.3 olarakhesaplandı. Malign tiroid tümörü tanılı 635 olgunun %93.2’siPK, %3.3’ü foliküler karsinom, %2.2’si medüller karsinom,%0.6’sı anaplastik karsinom tanılarını içerdi. PK olgularının%39.5’i papiller mikrokarsinom (PMK), %33.3’ü folikülervaryant, %20.1’i klasik varyant, %5.2’si onkositik varyant,%1.5’i diffüz sklerozan varyant özelliğine sahipti.Sonuç: Çalışmamızdaki tiroid tümörlerinin histolojik tip, yaşve cinsiyet dağılımı literatür verileri ile büyük oranda benzerözelliklere sahipti. Ancak farklı olarak PMK olgularında kadınbaskınlığı ve PK’nin diffüz sklerozan varyantına sahipolgularda yüksek yaş ortalaması görüldü.Article Van İli ve Çevresindeki Meme Neoplazilerinde Epstein-barr Virüsünün Araştırılması(2021) Demir, Feyza; Erten, Remzi; Elasan, Sadi; Aras, İbrahimAmaç: Epstein Barr virüsü(EBV) insanda birçok kanser türüyle ilişkilendirilmiş bir virüs tipidir. EBV ile meme kanseri arasındaki ilişki birçok çalışmada değişkenlik göstermektedir. Biz de kendi bölgemizdeki meme neoplazilerinde EBV’nin varlığını araştırdık. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada 57 hastanın parafin bloklara gömülü meme biyopsi örnekleri kullanıldı. Bu hastaların 20’si fibroadenom tanısı, 37’si ise invaziv duktal karsinom tanısı almıştı. Bu 37 invaziv duktal karsinom hastası Bloom Richardson sisteminin Nottingham modifikasyonuna göre 13’ü grade 1, 12’si grade 2 ve 12’si grade 3 olarak derecelendirildi. Tüm biyopsilere EBV varlığını araştırmak üzere Epstein-Barr Virus Early RNA (EBER) in situ hibridizasyon yöntemi uygulandı. Bulgular: EBER in situ hibridizasyon yöntemi sonucunda 20 fibroadenomun 5’inde, 13 Grade 1 invaziv duktal karsinomun 4’ünde ve 12 Grade 2 invaziv duktal karsinomun 2’sinde pozitif boyanma izlendi. Grade 3 invaziv duktal karsinom tanılı vakaların tamamı negatifiti. Sonuç: Bizim çalışmamızda istatistiksel olarak anlamlı farklılık olmasa da bazı tümör hücrelerinde boyanma izlendiğinden, EBV varlığını göstermede daha sensitif olabileceği düşünülen ileri çalışmalara ihtiyaç olduğu düşünüldü.