Browsing by Author "Demirbag, Recep"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Article Association of Resting Heart Rate and Arterial Stiffness in Healthy Adults(Pera Yayincilik Hizmetleri, 2016) Altiparmak, Ibrahim Halil; Erkus, Muslihittin Emre; Kocaarslan, Aydemir; Gunebakmaz, Ozgur; Kaya, Zekeriya; Sezen, Yusuf; Demirbag, RecepIntroduction: The arterial stiffness and resting heart rate (HR) are independent predictors of cardiovascular diseases. There are a few data about the association of HR with arterial stiffness in healthy men subjects. We aimed to evaluate this relationship in healthy male adults in the present study. Materials and Methods: A total of 50 volunteer healthy-nonsmoking male individuals (mean age: 40 +/- 12 years) enrolled in this observational study. According to the HR, the individuals were classified as group I, who have HR 50-70 beats/min (n=25) and group II, who have HR 71100 beats/min (n=25). History of the enrolled adults was recorded and they were physically examined. Blood pressure, body mass index and waist/hip ratio were measured in accordance with standard protocol. Arterial age and aortic pulse wave velocity (aPWV)indicating direct measurement of arterial stiffness were calculated by TensioMed (TM) Arteriograph. Results: There were no statistically significant differences between two groups with regard to age, body mass index, waist/hip ratio, systolic and diastolic blood pressure (for all p>0.05). The arterial age and aPWV were significantly higher in group II than group I (both; p<0.001). HR shows significant positive correlation with systolic blood pressure, body mass index, arterial age and aPWV (for all p<0.001). Conclusion: We conclude a relation between the HR and the increased arterial age and aortic pulse wave velocity levels in healthy male individuals. However, further studies are needed to clarify the pathophysiologic mechanisms responsible for the association between high HR and arterial stifness.Article İnternal Torasik Arterin Anatomisi ve Diseksiyon Tekniklerinin Sternal Dolaşıma ve Solunum Fonksiyonuna Etkisi(2003) Kutay, Veysel; Demirbag, Recep; Ekim, HasanAmaç: Uzun süre açık kaldığı için İMA (internal mammarian - torasik - arter) grefti koroner arter cerrahisinde tercih edilmektedir. Ancak, geniş pediküllü İMA grefti hazırlanmasının ameliyat sonrası solunum komplikasyonlarını arttırdığı ileri sürülmüştür. Sternal kenar boyunca plevranın açılarak İMA grefti hazırlanan hastaların, plevra açılmadan İMA grefti hazırlanan hastalarla karşılaştırarak pulmoner komplikasyonlara etkisini araştırmak için çalışmamızı yaptık Materyal ve Metod: Çalışmamız iki gruba ayrılan toplam 51 hastayı kapsamaktadır. İMA'nın plevranın açılmadan mobilize edildiği 25 hastayı A Grubunda, sternumun sol kenarı boyunca plevranın açılarak İMA'nın mobilize edildiği geri kalan 26 hastayı B Grubunda değerlendirdik. Bulgular: Her iki grupta da postoperatif zorlu vital kapasite değerleri azalmakla beraber her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Sonuç: Sonuç olarak sternum kenarı boyunca plevranın açılarak İMA'nın mobilize edilmesi basitliği nedeniyle tercih edilebilecek bir teknik olabilir.Article Koroner Arter Cerrahisi Sonrası Atrial Fibrilasyon Gelişiminde Rol Oynayan Faktörler(2004) Turan, Erdal; Karadağ, Melike; Hazar, Abdussamet; Kutay, Veysel; Demirbag, Recep; Ekim, HasanAmaç: Koroner arter cerrahisi sonrası en sık görülen aritmi atriyal fibrilasyondur (AF). Bu çalışmada amacımız koroner cerrahisi sonrası gelişen AF insidensini ve oluşumunda etkin olan faktörleri belirlemektir. Metod: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında Ocak 2000 ile Kasını 2003 tarihleri arasında koroner bypass cerrahisi uygulanan hastalardan 245'i çalışma kapsamına alınmıştır. Kronik böbrek hastası hikayesi olanlar, redo koroner operasyonlar, kapak hastalığı olanlar, tiroid hastalığı olanlar, yentrikül anevrizması olanlar ve beta-bloker kullananlar AF çalışma kapsamına alınmadı. Bulgular: Hastaların 19.4'ü erkek, 52'si kadın olup yaşları 28 ile 90 arasında değişmekte olup ortalama yaş 58±3 idi. Hastalardan 68'inde atan kalpte, diğerlerinde ise kardiyopulmoner bypass (CPB) ile ameliyat yapıldı. AF gelişen hasta grubunda ileri yaş, erkek cinsiyet ve hipertansiyon hikayesi daha fazla idi. Sol atriyum çapı, ejeksiyon fraksiyonu (EF), CPB zamanı, kros klemp zamanı bakımından AF gelişen grupla diğer grup arasında bir fark yoktu. Sonuç: İleri yaş, erkek cinsiyet, hipertansiyon ve P dalgasının süresinin uzaması koroner cerrahisi sonrası AF gelişiminde rol oynayan faktörlerdir. CPB'dan sakınmak AF oluşumunu azaltmamaktadır.Other Koroner Arter Dominansı ve Qt Dispersiyonu(2001) Turan, Fikret; Demirbag, Recep; Ekim, HasanAmaç: Koroner arter hastalığı (KAH) olanlarda QT dispersiyonunun (QTD) arttığı ve tutulan damar ile ilgisi olmadığı gösterilmiştir. Bununla birlikte, dominant koroner arter ile QTD arasında ilişki bulunup bulunmadığı bilinmemektedir. Bu çalışmada, sağ koroner dominantlığı, sol koroner arter dominantlığı olanlar ve belirsiz dominant olgularda, QTD ile damar dominantlığı arasındaki ilişki egzersiz testi (ET) ile araştırıldı. Metod: Çalışmaya, koroner anjiyografi ile, sağ koroner arteri dominant (RCAD) 35 (yaş ört. 47 ± İO yıl, % 34'ü kadın ), sol koroner arter dominant (LCA) 40 (yaş ört. 50 ± 9 yıl, % 37'si kadın) ve belirsiz dominant (BD) 30 (yaş ört. 54±13 yıl, % 36.6'sı kadın) olgu alındı. Her üç gruptaki ilaç almayan olgulara anjiyografiden bir gün sonra ET uygulandı. Asetil-salisilik asid ve nitrat dışında ilaç alan hastaların ilaçları kesildikten bir hafta sonra efor testi yapıldı. Bulgular: İstirahat QTD değerleri sağ koroner arter dominant grupta 30 - 90 ms (ortalama 45 ± 9 ms), sol koroner arter dominant grupta 26 - 83 ms (ortalama 40 ± 14 ms) ve belirsiz dominant grupta 25 - 90 ms (ortalama 42 ± 11 ms) bulundu. Gruplar arasında istatiksel olarak bir farklılık yoktu (p>0.05). Efor sonrası QTD değerleri ise RCAD olanlarda 35 - 109 ms (ortalama 57±15 ms), LCAD olanlarda 33 - 84 ms (ortalama 50±13 ms) ve 29 - 88 ms (ortalama 55±11 ms) olarak hesaplandı. Her üç grupta da istirahat halindeki kalp hızına göre düzeltilmiş QT dispersiyonu (QTcD) arasında istatiksel olarak anlamlı fark olmadığı gözlendi (RCAD grupta 45±9 ms, LCAD grupta 44±11 ms, BD grupta 43±10 ms, p>0.05). Toparlanma dönemi 3. dakikasında yapılan ölçümlerde ise QTcD değerlerinin her üç grup arasında benzer oranda artma gösterdiği ve anlamlı farklılık olmadığı (RCA dominant grupta 67±16 ms, LCX dominant grupta 60±19 nıs, BD dominant grupta 62±17 ms, p>0.05), saptandı. Sonuç; RCA veya LCA dominantlığı ile BD olan hastalar arasında QTD ve QTcD değerlerinin istirahat ve efor sonrası 3. dakika ölçümleri arasında anlamlı bir farklılık olmadığı gözlendi. Bu bulgular QT dispersiyonu üzerine koroner arter hastalığı dominantlığından çok, koroner tutulumun etkili olduğunu savunan görüşleri desteklemektedir.Article Metoprolol ve Diltiazemin Mitral Darlıklı Olgularda P Dalga Dispersiyonuna Etkisi(2003) Eryonucu, Beyhan; Gunes, Ahmet; Güler, Niyazi; Demirbag, Recep; Sinci, AyhanAtriyum büyümesi ve kalp debisinin azalmasına bağlı artmış sempatik aktivite sonucu mitral darlığında P dispersiyonu (P dis) artmaktadır. P diş artması ile atriyal jibrilasyon gelişimi arasında yakın bir ilişki olduğu bilinmektedir. Bu çalışmada ise mitral darlıklı olgularda P dis maksimum P dalga süresi (P max) ve minimum P dalga süresi (P min) üzerine metoprolol ve diltiazemin etkisi araştırıldı. Metoıl: Mitral darlıklı 84 olgu metoprolol grubu 44 hasta (36 sı kadın, yaş ortalaması 38+12 yıl) ve diltiazem grubu 40 lias ta (35 kadın, yaş ortalaması 40±9 yıl) olarak iki gruba randomize edildi. Tedavi öncesi ve sonrası transtorasik ekokardiyorafik inceleme ile sol atriyum boyutu, sol ventrikül çapları, mitral kapağa ait zirve ve ortalama gradiyentler mitral kapak alanı ve sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonları hesaplandı. Elektrokardiyografilerde tedavi öncesi ve sonrasında P dalga süreleri büyüteç yardımıyla ölçüldü. Bulgular: Her iki grubun başlangıç ekokardiyografik değerleri ile P max. P min ve P dis değerleri arasında anlamlı fark yoktu (p>0.05). Bir aylık metoprolol tedavisi ile P max. Pmin ve P dis ile transmitral ortalama gradiyentte (TMOG) belirgin azalma gözlendi (p<0.01). Diltiazem grubunda ise P max. P dis ve TMOG değerlerinde anlamlı azalma görülürken P min değerinde anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). İki grup karşılaştırıldığında ise metoprolol grubunda P max ve P dis ile TMOG de anlamlı derecede azalma saptandı (pArticle Relationship Between Slow Coronary Flow and Left Atrial Appendage Blood Flow Velocities(Blackwell Publishing, 2007) Demirbag, Recep; Gur, Mustafa; Yilmaz, Remzi; Arslan, Sukru; Guler, NiyaziAims: This study was undertaken to assess whether slow coronary flow (SCF) is related to low left atrial appendage (LAA) blood flow velocities. Methods: Study subjects consist of 44 patients with SCF and 11 volunteer subjects with normal coronary angiogram. The diagnosis of SCF was made using the TIMI frame count method. The blood flow velocities were obtained by placing a pulsed-wave Doppler sample volume inside the proximal third of the LAA. Results: The mean LAA emptying velocities (MEV) were significantly lower in patients than control subjects (34.5 +/- 9.9 cm/sec vs 84.0 +/- 12.1 cm/sec; P < 0.001). In bivariate analysis, significant correlation was found between MEV, and systolic pulmonary venous flow, mean TIMI frame count, deceleration time, and isovolumetric relaxation time (P < 0.05). By multiple linear regression analysis, mean TIMI frame count (ss =-0.865, P < 0.001) was identified as independent predictors of MEV. Conclusion: This study indicates that SCF phenomenon may be related to low LAA blood flows.Article Turkish Registry for Diagnosis and Treatment of Acute Heart Failure: Taktik Study(Turkish Soc Cardiology, 2016) Eren, Mehmet; Zoghi, Mehdi; Tuncer, Mustafa; Cavusoglu, Yuksel; Demirbag, Recep; Sahin, Mahmut; Yilmaz, YucelObjective: The goal of this study was to develop a national database of patients hospitalized in Turkey with acute heart failure (AHF) using evaluations of diagnostic and therapeutic approaches. Methods: Patient data were collected using an Internet-based survey. A total of 588 patients were enrolled from 36 participating medical centers across the country. Results: Mean age was 62 +/- 13 years and 38% of the patients were female. Ratio of de novo AHF to study cohort was 24%. Coronary heart disease and hypertension were found in 61% and 53% of the patients, respectively. Valvular heart disease was the underlying cause in 46% of heart failure patients. The most frequent factor associated with decompensation was noncompliance with treatment, observed in 34% of patients. Systolic blood pressure was 125 +/- 28 mmHg and heart rate was 93 +/- 22 beats/minute in the cohort. The most common findings on physical examination were inspiratory fine crackles (84%), peripheral edema (64%), and cold extremities in 34%. Mean ejection fraction (EF) measured at admission was 33 +/- 13%. Preserved EF (>=%40) was present in 20% of patients. On admission, 60%, 46%, and 40% of patients were using angiotens-in-converting enzyme inhibitor/angiotensin receptor blocker, beta-blocker, or aldosterone antagonist, respectively. In-hospital events were reported as 3.4% death, 1.6% stroke and 2% myocardial infarction. Conclusion: Compared to previous data collected around the world, AHF patients in Turkey were younger, had more frequently valvular heart disease as the underlying cause, and were more noncompliant with medical treatment, but overall mortality was lower. Drugs shown to reduce mortality, and which also form the basis of guideline-directed medical therapy, are still used inadequately.