Browsing by Author "Dirik, Deniz"
Now showing 1 - 13 of 13
- Results Per Page
- Sort Options
Article Clinical and Perinatal Outcomes in Eclamptic Women With Posterior Reversible Encephalopathy Syndrome(Springer Heidelberg, 2015) Kurdoglu, Zehra; Cetin, Orkun; Sayin, Refah; Dirik, Deniz; Kurdoglu, Mertihan; Kolusari, Ali; Sahin, H. GulerPurpose To compare the clinical and perinatal outcomes in eclamptic women with and without posterior reversible encephalopathy syndrome (PRES). Methods This single-center, retrospective, cohort study was conducted between 2008 and 2013. The clinical and perinatal outcomes of eclamptic patients were obtained from hospital records. Magnetic resonance imaging was used for the diagnosis of PRES. Eighty-one eclamptic women were divided into two groups: 45 and 36 patients were included in the PRES and non-PRES groups, respectively. Results In the PRES group, headache and visual impairment together (60.0 %) were the most common presenting symptoms. In the non-PRES group, only headache was the most common (50 %) presenting symptom. Occipital and parietal lobes were the most frequently affected areas in the PRES group. Women in the PRES group had a higher body mass index value (p = 0.005), longer hospitalization time (p = 0.001), and higher level of proteinuria (p = 0.012) than those in the non-PRES group. Women in the non-PRES group had higher Apgar scores (p = 0.002) than those in the PRES group. Conclusions This study indicates that PRES manifests predominantly with headache and visual impairment together. Adverse neonatal outcomes are also common in these patients.Doctoral Thesis Comparison of Spinal Curvatures of Women Had Given Multiple Times and Never Given Birth(2022) Sarğın, Gülüm; Karadağ, Hüseyin; Dirik, DenizYapılan bu çalışmada, 2021 yılı içerisinde Van YYÜ Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğine gelen kadınlar üzerinde Spinal Mouse cihazı vasıtasıyla omurgaları incelendi. Postür analizinde Spinal Mouse ile elde edilen ölçümlerin sonuçlarının değerlendirmesi amaçlandı. Hiç doğum yapmamış kadınlardan 50, çok doğum yapmış kadınlardan (en az üç doğum yapmış kadın) 50 olmak üzere 30-35 yaş aralığında toplamda 100 kadın çalışmaya dâhil edildi. Postür, SM cihazı ile tek araştırmacı tarafından fleksiyon, dik ve ekstansiyon olmak üzere üç farklı pozisyonda ölçümler alınarak değerlendirildi. Kadınların ayakta durma sırasında alınan ölçümlerde torakal kifoz (TK), lumbal lordoz (LL), sakral kifoz (SK) açı değerleri ile tüm omurganın sagittal dik pozisyon (SDP) duruşu değerlendirildi. Omurga ölçümlerinin dışında katılımcıların yaş, boy, vücut ağırlığı ölçümleri alındı. Ayrıca doğum yapmış kadınlarda son doğum yılı da öğrenildi. Çalışmadaki sürekli ölçümlerin normal dağılımları Shapiro-Wilk (n<50) testi ile saptandıktan sonra ölçüm değerlerine parametrik testler uygulandı. Sürekli değişkenler bakımından grup ortalamalarını karşılaştırmada T-Testi, normal dağılım koşulu sağlanmayan durumlarda Mann Whitney U testi kullanıldı. Ölçümler arası ilişkileri belirlemek için Pearson korelasyon katsayıları hesaplandı. Hesaplamalarda istatistik anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak alındı ve hesaplamalar için SPSS (ver:13) paket programı kullanıldı. Elde edilen bulgular sonucunda doğum yapmış kadınlar ile hiç doğum yapmamış kadınların ağırlık ortalamaları istatistiksel analiz sonucunda p=0,001 olup, anlamlı bulunmuştur. İki grup arasında açısal değerlerde farklılık olduğu, ekstansiyon pozisyonda alınan ölçümlerde LL (p=0,001) ve SK (p=0,003) ile dik pozisyonda alınan ölçümlerde de TK (p=0,040) ve LL (p=0,001) değerlerinde anlamlı bir sonuç elde edilmiştir.Article Compassion Fatigue Among Obstetricians and Gynecologists(Springer, 2021) Dirik, Deniz; Sak, Ramazan; Sahin-Sak, Ikbal TubaObstetricians and gynecologists are likely to be at risk of occupational distress because their quality of life is affected as a result of their experiences of assisting with traumatic births and/or providing abortions, among others. Nevertheless, there have been few studies of this group of doctors' compassion fatigue. This study aimed to examine obstetricians and gynecologists' compassion fatigue. This survey-based quantitative study examined 107 obstetricians and gynecologists' compassion fatigue. Data were collected using a demographic information form and the Compassion Fatigue Short Scale. This established that had low levels of compassion fatigue related to secondary trauma and job burnout, but moderate levels of it overall. Among female obstetricians and gynecologists, compassion fatigue was higher than among their male counterparts, and respondents who worked at private hospitals had higher compassion fatigue related to secondary trauma than those who worked in state-run hospitals. The data also revealed that obstetricians and gynecologists with 11-15 years' seniority scored higher on the job-burnout subdimension of compassion fatigue, and overall, than their more senior counterparts. Interestingly, however, no statistically significant differences in the participants' compassion fatigue were found to be associated with their ages, marital statuses, numbers of children, number of patients seen per day, or number of daily operations performed. Professional sharing groups that allow doctors to share their experiences and to gain awareness about their colleagues' traumas should be organized. Teamwork should also be encouraged; and various prevention strategies should also be considered.Article The Impact of Low Molecular Weight Heparin on Obstetric Outcomes Among Unexplained Recurrent Miscarriages Complicated With Methylenetetrahydrofolate Reductase Gene Polymorphism(Via Medica, 2017) Cetin, Orkun; Karaman, Erbil; Cim, Numan; Dirik, Deniz; Sahin, Hanim Guler; Kara, Erdal; Esen, RamazanObjectives: The association between methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphisms and unexplained recurrent miscarriage is elusive. The recommendations for improving pregnancy outcomes in these patients keep changing based on the available evidence. The aim of this study is to analyze the impact of low molecular weight heparin on obstetric outcomes of recurrent miscarriage patients complicated with methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphism. Material and methods: We reviewed medical records of 121 patients with a history of recurrent miscarriage complicated by methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphisms, retrospectively. From among them, 68 patients were treated only with folic acid and iron. The remaining 53 patients were treated with folic acid, iron and prophylactic doses of low molecular weight heparin. The subsequent pregnancy outcomes of these patients were noted. Results: The live birth rate was higher in patients with anticoagulant therapy than in patients without anticoagulant therapy (48.5% vs. 69.8%, respectively, p: 0.015) and the congenital anomaly rate was lower in anticoagulant therapy group (17.6% vs. 3.8%, respectively, p: 0.022). The other obstetric outcomes were found to be similar between the two groups. Conclusions: The current study demonstrated that low molecular weight heparin improved the live birth rates among unexplained recurrent miscarriage patients complicated with methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphisms. However, the routine use of low molecular weight heparin did not improve the late pregnancy complications in these selected patients in the eastern region of our country. Further studies are needed to discriminate the effect of anticoagulation on the live birth rate of each of methylenetetrahydrofolate reductase gene polymorphism type.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge In Case of Unexplained Infertility; Researching the Effectiveness of Usingaromatase Inhibitor and Clomyphen Citrate Together(2022) Okyay, Tuba Yangılar; Dirik, DenizAmaç Çalışmamızda açıklanamayan primer infertilite tanılı hastaların tedavisinde; üç hasta grubu karşılaştırıldı. Bu gruplar klomifen sitrat (CC) ile ovulasyon indüksiyonu (O.İ) ve intrauterin inseminasyon (İUİ) yapılan, aromataz inhibitörü (letrozol) ile O.İ ve İUİ yapılan, letrozol ve CC birlikte kullanılarak O.İ. ve İUİ yapılan hasta gruplarıydı. Gruplarda; gelişen follikül sayıları, ovulasyon dönemi endometrium kalınlıkları, östrojen değerlerindeki değişim ve gebelik oranları karşılaştırılarak; aromataz inhibitörü ve klomifen sitratın ovulasyon indüksiyonunda birlikte kullanımının etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık. Materyal Metod Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği'ne Kasım 2020 - Aralık 2021 tarihleri arasında çocuk istemiyle müracaat eden, açıklanamayan infertilite tanısı konmuş 90 primer infertil çift ile yapılan randomize prospektif bir çalışmadır. Aydınlatılmış onamları alınarak çalışmaya dahil edilen bütün hastaların yaşları, vücut kitle indeksleri (V.K.İ), infertilite süreleri, adetin 2-4. gününde alınan FSH, LH, E2, TSH ile adetin 22. gününde alınan progesteron değerleri, adetin 2-4. gününde yapılan transvajinal ultrasonografi (TV-USG) ile endometrium kalınlıkları (E.K) ve antral folikül (A.F) sayıları, foliküler fazda çekilen histerosalpingografi (HSG)' leri ve eşlerinin spermiyogramları değerlendirildi. Bu değerlendirme sonucunda 18-35 yaş arası, açıklanamayan infertilite tanısı alan çiftler çalışmaya dahil edildi. İnfertilite süresi 6 yıldan uzun olan ve 6 siklus ve üzerinde O.İ. tedavisi almış çiftler çalışmaya dahil edilmedi. Hastalar ovulasyon indüksiyonunda kullanılacak ajana göre 3 gruba ayrıldı. 1. grup; CC 50 mg 1×1 ve letrozol 2,5 mg 1×1 kullanılan, 2. grup; letrozol 2,5 mg 2×1 kullanılan, 3. grup; CC 50 mg 2×1 kullanılanlar olarak belirlendi. Adetin 3.gününde hastalara seçilen ajanlarla O.İ. tedavisine başlandı. Tedavi süresi 5 gün gün olarak belirlendi. Tedaviye başlanan hastalar TV-USG ile takibe alındı. Bir veya daha fazla dominant folikülü (D.F: >18mm) gelişen hastalarda 6500 IU koryogonadotropin-alfa ile III ovulasyon tetiklendi. Hastaların gelişen 14-18mm arası folikül sayıları, D.F sayıları, koryogonadotropin uygulanacağı zaman TV-USG ile bakılan E.K'ları ve E2 seviyeleri, tedaviye başlama ve İUİ arasında geçen süreler kayıt altına alındı. Ovulasyondan yaklaşık 36-38 saat sonra İUİ işlemi yapıldı. Takiplerde b-hcg değeri pozitif gelen ve fetal kalp atımı olan gebelikler kaydedildi.. Bulgular Araştırmaya açıklanamayan infertilite (A.İ) tanısı alan 90 primer infertil çift dahil edildi. Hastalar randomize olarak 30 kişilik gruplara ayrıldı. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası belirtilen değerleri kayıt altına alındı. Hastaların demografik ve klinik verileri karşılaştırıldı. Yapılan istatistiksel analizde; grup I, grup II, grup III arasında hastaların ortalama yaş, VKİ (kg/m2), ortalama infertilite süresi, tedavi-İUİ arası geçen süre, ortalama A.F. (adet), FSH (mIU/ml), LH (mIU/ml), adet 22. gün progesteron (ng/ml), toplam sperm sayısı (T.S.S) (milyon) ve % A+B (ileri hızlı, ileri yavaş hareketli) değerleri açısndan istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p> 0.05). Grup 1' de O.İ. tedavisi başlanan 30 hastadan 6'sında, grup 2'de 30 hastadan 5' inde ve grup 3'te 30 hastadan 7'sinde D.F gelişimi olmadığı için İUİ yapılmadı. D.F. gelişimi olmayan hastalarda b-hcg pozitifliği, İUİ günü E.K ve tedavi sonrası E2 düzeyi bakılmadı ve istatistiksel çalışmada bu veriler grup 1 için 24 hasta, grup 2 için 25 hasta, grup 3 için 23 hasta üzerinden değerlendirildi. Grup I, grup II, grup III arasında İUİ günü estradiol artış miktarlarında anlamlı fark bulunmadı (p> 0.05). Grup I, grup II, grup III arasında İUİ günü E.K artış miktarlarında anlamlı fark bulunmadı (p> 0.05). Grup I de HCG günü ortalama 14-18 mm arası folikül sayısı 2, grup II'de 1 ve grup III'te 1 olarak bulundu. Grup I de HCG günü 14-18mm arası folikül sayısı grup II ve grup III den istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p <0.05). Grup II ve grup III arasında HCG günü 14-18 mm arası folikül sayısı anlamlı farklılık göstermemiştir. Grup I, grup II, grup III arasında HCG günü ortalama D.F. sayılarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p> 0.05). O.İ. başarılı olup D.F. gelişen ve İUİ yapılan hastalarda grup I'de klinik gebelik oranı 24 hastada %16,7, grup II'de 25 hastada %24 ve grup III'te 23 hastada %30,4 olarak bulundu. Gebelik oranları arasında fark izlense de grup I, grup II, grup III arasında b- IV hcg pozitif klinik gebelik oranlarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı (p > 0.05). Sonuç Sonuç olarak CC/İUİ ve letrozol/İUİ tedavileri kıyaslandığında çoğu çalışmada aralarında gebelik oranları ve canlı doğum oranları açısından anlamlı fark bulunamamış olup, iki tedavi modeli de açıklanamayan infertilitede önerilebilir. Bizim çalışmamızda literatürü destekler nitelikte olup CC ile O.İ. ve İUİ, letrozol ile O.İ ve İUİ, CC ve letrozol birlikte kullanımı ile O.İ. ve İUİ rejimlerinin klinik gebelik oranları açısından birbirlerine üstünlükleri görülmemiştir. Açıklanamayan infertilite tedavisinde kullanılacak uygun dozaj, fayda ve yan etkilerinin daha net olarak ortaya konulabilmesi için daha çok randomize kontrollü çalışmalara gerek duyulmaktadır. Anahtar Kelimeler: Gebelik, İnfertilite, Ovülasyon İndüksiyonu, Klomifen Sitrat, Letrozol, Açıklanamayan İnfertiliteArticle Intracranial Meningioma Diagnosed During Pregnancy Caused Maternal Death(Hindawi Ltd, 2014) Kurdoglu, Zehra; Cetin, Orkun; Gulsen, Ismail; Dirik, Deniz; Bulut, M. DenizBrain tumors are rarely diagnosed during pregnancy. Accelerated growth of intracranialmeningiomas during pregnancy sometimes requires urgent surgical intervention. We describe a 41-year-old pregnant woman with severe neurological decompensation requiring immediate neurosurgery. Cesarean section resulted in maternal death. Meningioma diagnosed during a viable pregnancy should be managed according to the severity of maternal neurological symptoms and gestational age of pregnancy. Early intervention for intracranial tumors during pregnancy may save maternal and fetal lives.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Investigation of Serum Cyclophilin a Levels in Patients With Gestational Diabetes(2022) Çelik, Leyla; Dirik, DenizBu çalışmada, gestasyonel diabetes mellitus (GDM) tanısı almış ve öglisemik olan gebelerin klinik özelliklerinin karşılaştırılması ve serum siklofilin A düzeyinin GDM'yi öngörmede yerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Bu vaka kontrol çalışmasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi Kadın Doğum ve Hastalıkları Polikliniklerinde Nisan 2021-Mart 2022 tarihleri arasında tanı alan 90 GDM olgusu ve 90 öglisemik gebenin sonuçları değerlendirilmiştir. Olguların yaşı, beden kitle indeksi, obstetrik özellikleri ve siklofilin A dahil laboratuvar sonuçları kaydedilmiştir. Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, GDM olguları arasında üre, kan glikoz düzeyleri ve HbA1c değeri istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,05). Kontrol grubunda ortalama siklofilin A düzeyi 23,88 ± 6,51 ng/mL, GDM grubunda ise 28,79 ± 6,17 ng/mL idi. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında GDM olguları arasında siklofilin A düzeyi istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,001). Serum siklofilin A düzeyinin ideal olarak 24,14 ng/mL kesim noktasında GDM olgularını %84,3 sensitivite ve %72,6 spesifite ile saptayabildiği belirlendi (AUC: 0,813 [0,746 - 0,879], p<0,001). Siklofilin A düzeyi ile serum glikoz düzeyleri arasında düşük düzeyde pozitif yönde korelasyon ilişkisi gözlendi (p<0,05). Sonuç: Sonuç olarak, öglisemik gebelerle GDM'li gebeleri ayırt etmede serum siklofilin A düzeyinin 24,14 kesim noktasında kabul edilebilir bir prediktif değeri olduğu belirlenmiştir. Çalışmamızın bulguları ışığında, daha fazla gebenin dahil edildiği, çok merkezli, prospektif ve gebeliğin erken dönemlerinde siklofilin A düzeyinin kaydedildiği gelecek çalışmalarla serum siklofilin düzeyinin klinik pratikte GDM tanısı açısından kullanılabilirliği daha detaylı olarak ortaya konabilir.Article Letrozol ve Klomifen Sitrat Birlikteliğinin Açıklanamayan İnfertil Hastalardaki Etkinliği(2023) Giray, Burak; Okyay, Tuba Yangılar; Sağlam, Ceren; Purut, Yunus Emre; Dirik, DenizAmaç: Çalışmamızda açıklanamayan primer infertilite tanılı hastaların tedavisinde klomifen sitrat (CC), aromataz inhibitörü (letrozol) ve letro- zol ile CC birlikte kullanılarak ovulasyon indüksiyonu ve intrauterin inseminasyon (IUI) yapılan hasta gruplarının karşılaştırılması hedeflenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Çocuk istemiyle müracaat eden, açıklanamayan infertilite tanısı konmuş 90 primer infertil çift ile yapılan bir çalışmadır. Hastalar ovulasyon indüksiyonunda kullan ılacak ajana göre 3 gruba ayr ıldı. 1. grup; CC ve letrozol; 2. Grup yaln ızca letrozol ve 3. Grup ise yalnızca CC ile tedavi edildi. Dominant follikül geli şen hastalarda 6500 IU koryogonadotropin-alfa ile ovulasyon tetiklendi. Ovulasyondan yaklaşık 36-38 saat sonra IUI i şlemi yapıldı. Takiplerde β-hCG değeri pozitif gelen ve fetal kalp at ımı olan gebelikler kaydedildi. Bulgular: Gruplar arasında IUI günü bakılan estradiol artış miktarlarında ve endometrial kalınlıklarında anlamlı fark bulunmadı. Ovulasyon indüksiyonu zamanında kombine tedavi alan ilk grupta 14-18 mm arası folikül sayısı 2, diğer iki grupta ise 1 olarak bulundu ancak dominant follikül sayısına bakıldığında (>18 mm) gruplar aras ında istatistiksel fark bulunmad ı. Gebelik oranlar ı bakımından 3 grup aras ında istatistiksel olarak anlaml ı fark saptanmadı. Sonuç: CC ve letrazol ile kombine, yalnız CC ve yalnız letrozol ile ovulasyon indüksiyonu ve IUI yapılmış hastalarda gruplar arasında gebelik oranları açısından birbirlerine üstünlükleri görülmemiştir.Article A Practical Fist Maneuver To Minimize the Bleeding During Cesarean Hysterectomy for Placenta Percreta: a Retrospective Comparative Study(Taylor & Francis Ltd, 2022) Karaman, Erbil; Karaaslan, Onur; Dirik, Deniz; Kolusari, AliBackground Placenta percreta (PP) is a life-threatening condition and its surgery poses a very high potential for bleeding. The recommended treatment is a cesarean hysterectomy. There are several techniques reported in the literature to reduce the bleeding during percreta operations. Objective To show and describe a practical and novel intraoperative maneuver to minimize the hemorrhage during cesarean hysterectomy for PP. Methods The patients who were diagnosed with PP and underwent cesarean hysterectomy (CH) in our unit between 2016 and 2020 were retrospectively evaluated. These patients were divided into two groups. Group A included patients who underwent hysterectomy with intraoperative FIST maneuver. Group B included patients with ordinary cesarean hysterectomy. The groups were compared with regards to the intraoperative bleeding, surgical complications, and perioperative outcomes. Results Seventy-two patients who had a cesarean hysterectomy and diagnosed with PP during the study period were included in this retrospective cohort. 22 patients underwent intraoperative FIST maneuver with CH as Group A and 50 patients underwent ordinary CH as Group B. The demographic variables including maternal age, gravida, number of previous cesarean sections, and body-mass index were not statistically different between the two groups. Intraoperative FIST maneuver was significantly associated with reduced operative hemorrhage, the need for transfusion of erythrocyte suspension, admission to intensive care unit, and hospitalization days (p < .005). The operative time was statistically significantly shorter in Group A than Group B, respectively (90 +/- 18.6 vs 120 +/- 20.5 min) (p < .05). Conclusion FIST maneuver is a very practical, easy to apply, and effective method that reduces the obstetrical bleeding during cesarean hysterectomy in placenta percreta cases.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Protective Effect of Silymarine in Rat Model Experimentally Formed Overian Hyperstimulation Syndrome(2021) Onat, Ersin; Dirik, Denizover hiperstimülasyon sendromunun (OHSS) yönetimi ve öngörülmesinde ilerlemeler sağlanmış olsa da, OHSS'yi önlemek henüz mümkün değildir. Anjiyogenezisin, OHSS etyolojisinde yer aldığı gösterilmiştir. Silimarin geniş spektrumlu etkiye sahip bitkisel kaynaklı bir bileşendir. Bu çalışma da ki amacımız silimarinin OHSS'nin gelişme riskine karşı korumada kullanılıp kullanılamayacağını araştırmayı amaçladık. Çalışmamızda 22 günlük, 32 adet Wistar Albino cinsi dişi rat kullanılarak OHSS modeli oluşturuldu. Bunun için ratlar 15 günlük iken alındı 7 gün labaratovar şartlarında 22 günlük ve ortalama ağırlıkları 40-50 gr olan kadar standart diet ve sınırsız su ile beslendi ve 12 saat aydınlık, 12 saat karanlık olacak şekilde ve uygun nem ortamında bakıldı. Ratlar her grupta 8 tane olacak şekilde rastgele 4 guruba ayrıldı. Grup 1: Kontrol (n=8) Grubu; Postnatal 22-26 günler arası: %0,9 NaCl intraperitoneal (i.p.) Grup 2: OHSS Grubu (n=8); Postnatal 22. günden itibaren 4 gün boyunca 10 IU PMSG s.c. ve postnatal 26. gün: 30 IU hCG s.c. Grup 3: silymarin uygulanmış OHSS Grubu (n=8) (OHSS+S); Postnatal 22. günden itibaren 4 gün boyunca 10 IU PMSG s.c. ve postnatal 26. Gün 30 IU hCG s.c., hCG'den 30 dk önce ve 8 saat sonra 50mg/kg dan 2 doz silymarin oral gavaj şeklinde verildi. Grup 4: Silymarin (n=8) Grubu; Postnatal 26 günde 50mg/kg 8 saat ara ile 2 doz olarak oral gavaj şeklinde verildi. Peritoneal sıvı ve serum örnekleri 900 X g' de 12 dakika santrifuj edildildi. VEGF, TNF-α, ANGPT1, ANGPT2 ölçümleri kantitatif olarak 'Enzymelinked immunosorbent assay' (ELISA) kiti kullanılarak ölçüldü. OHSS grubu serum VEGF-A ve ANGPT-1 seviyeleri kontrol ve silimarin gruplarından anlamlı olarak yüksekken (p<0.05), ANGPT-2 seviyesi anlamlı olarak düşüktü (p<0.05). OHSS +S grubu, OHSS grubu ile karşılaştırıldığında VEGF-A ve ANGPT-1 seviyeleri düşük olmasına rağmen anlamlı değildi (p>0.05). ANGPT-2 seviyesi OHSS grubu ile karşılaştırıldığında OHSS-S grubunda anlamlı olarak yüksek bulunmuştur (p<0.05). TNF-α seviyeleri gruplar arasında farklı değildi. OHSS'nin gelişmesinde önemli aracılar olabilen VEGF-A ve ANGPT-1 seviyesinde düşmeye neden olarak ve ANGPT-2 seviyesinde artmaya neden olduğundan OHSS gelişmesini önlemede kullanıbileceğini düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: OHSS, Silimarin, VEGF-A, ANGPTArticle Protective Effects of Chrysin in Rats With Ovarian Torsion(Kafkas Univ, veteriner Fakultesi dergisi, 2021) Dirik, Deniz; Komuroglu, Ahmet Ufuk; Kosal, Volkan; Basbugan, Yildiray; Ozdek, Ugur; Kolusari, Pinar; Keles, Omer FarukThe objective of this study is to assess the protective effect of chrysin (CH) against ovarian torsion-detorsion injury. Thirty-two female albino rats were divided into 4 groups as Control, Torsion/Detorsion (T/D), TD-CH, and CH. Ovarian torsion was done for 3 hours on TD and TD-CH groups and then detorsion was performed. 50 mg/kg of CH was administered to the TD-CH group via oral gavage half an hour before the detorsion. Subsequently, 50 mg/kg of CH was administered via oral gavage to TD-CH and CH groups for 14 days. At the end of the experiment, blood samples were collected and ovarian tissue were taken. SOD and GPx activities and GSH and 8-OHdG levels were studied in serum and ovarian tissue. Also, IL-18, KIM-1, NGAL, Cys-C levels were studied in serum samples. GSH levels and GPx, SOD activities in both serum and ovarian tissue were significantly lower in TD group compared to the control and TD-CH groups (P<0.05), whereas the 8-OHdG level was significantly higher (P<0.05). Treatment with CH resulted in a decrease in 8-OHdG level and an increase in GSH level, GPx and SOD activities in both serum and ovarian tissue in the TD-CH group compared to TD group (P<0.05). Chrysin could ameliorate ovarian injury. Essentially, this outcome is thanks to the antioxidant, anti-inflammatory, and antiapoptotic effects of chrysin. Furthermore, it also has significant effects on DNA oxidative damage.Article Sezaryen Miyomektomi; Üçüncü Basamak Bir Merkezin Beş Yıllık Deneyimi(2021) Dirik, DenizAmaç: Uterin miyomlar, kadınlarda en sık görülen genital sistemin iyi huylu tümörüdür. Bu çalışmada kliniğimizde sezaryen operasyonu s ırasında miyomektomi uygulanan hastaların dosyalar ını retrospektif olarak inceleyerek, miyom boyutunun hastaların klinik sonuçlar ını üzerine etkisini değerlendirmeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Bu çal ışmada Ocak 2016- Ocak 2021 tarihleri arasında XXXXX Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği’nde sezaryen operasyonu sırasında miyomektomi de yapılan 65 hastanın dosyalar ı retrospektif olarak incelendi. Hastalar miyom boyutuna göre 2 gruba ayrıldı; miyom boyutu 5 cm’den küçük olan hastalar grup 1’i oluşturdu; miyom boyutu 5cm ve üzerinde olan hastalar grup 2’yi oluşturdu. Bulgular: Hastaların ya ş, parite, abortus öy küsü, gestasyonel hafta, preoperatif hemoglobin dü zeyleri, operasyon süreleri ve hastanede yat ış süreleri açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Grup 1’in postoperatif hemoglobin değeri grup 2’den anlamlı olarak yüksekti (sırasıyla 10.67 ±1.34 g/dL ve 9.84±1.38 g/dL; p = 0.017). Sonuç: Çalışmamız miyom boyutunun artmas ı ile kanama miktarının ve transfüzyon ihtiyacının arttığını göstermektedir. CS sırasında miyomektomi yapmanın gelecekte miyomektomi veya histerektomi yapma ihtiyacını azaltmaya yard ımcı olacağını düşünüyoruz. Yukarıda belirtilen nede nlerden hareketle çalışmamızın sonuçları, maliyet-etkinlik açısından sezaryen miyomektomiyi desteklemektedir.Article An Unusual Cause of Abdominal Mass in Pregnancy: Dolichomegacolon(Carbone Editore, 2014) Kurdoglu, Zehra; Dirik, Deniz; Kurdoglu, Mertihan; Iliklerden, Umit HalukIntroduction: Dolichomegacolon is a clinical entity that may cause acute abdominal symptoms such as volvulus and dells. In this case report, we present a pregnant woman with dolichomegacolon that mimics an abdominal mass. Case: A 30-year-old woman was admitted to our clinic in active labor. We realized an abdominal mass in the abdomen 10 cm. in diameter. Abdominal ultrasound demonstrated a 12x10 cm sonolucent mass at the left side of the uterus. The patient had a history of previous cesarean sections, so she was delivered by cesarean section. On exploration, a 30-cm segment of descending colon was abnormally enlarged, with a width greater than 12 cm. The colon was waved aside, and a healthy newborn weighing 2850 g. was delivered by cesarean section with inferior transverse incision. The patient was discharged uneventfully on postoperative day 5. Conclusion: Dolichomegacolon should be kept in mind as a possible benign cause of an abdominal mass in pregnant women presenting with abdominal mass.