Browsing by Author "Doğan, Ali"
Now showing 1 - 9 of 9
- Results Per Page
- Sort Options
Article Can Serum B12 Level Be Used as an Effective Differential Criterion in Differential Diagnosis of Primary and Secondary Polycythemia(2020) Doğan, Ali; Demircioğlu, Sinan; Budancamanak, SerkanAim: JAK2 V617F mutation is determined in 95% of polycythemia vera (PV) patients. However, this test is a high-cost and time-consuming examination. In this study, a rapid, inexpensive and easily available test that can be used in addition to JAK2 V617F mutation is planned to exclude secondary polycythemia (SP).Patients and Methods: A total of 39 PV patients and 51 SP patients, who were diagnosed according to 2016 diagnostic criteria of World Health Organization, have been included in this study. Demographics, physical examination findings and laboratory results of patients have been determined. A statistical analysis was performed between these two groups.Results: In PV group, serum vitamin B12 level, erythrocyte count, leukocyte count, neutrophil count, platelet count and lactate dehydrogenase levels were determined to be statistically significantly higher than SP group. Serum vitamin B12 level above 343 pg/mL has been determined as the threshold value for the differentiation of PV from SP.Conclusion: High serum vitamin B12 level was determined to be associated with PV. However, there is a need for prospective studies performed with larger patient series supporting the data obtained in this study in order for serum vitamin B12 level to be used in the differential diagnosis of primary and secondary polycythemia.Article Diffüz Büyük B Hücreli Lenfoma ve Kronik Lenfositer Lösemili Hastalarda Pd-1 / Pd-l1 Ekspresyonlarının Değerlendirilmesi(2024) Akkuş, Çiğdem; Erten, Remzi; Dağlı, Sinemis Çetin; Doğan, Ali; Demircioğlu, SinanAmaç: Programlanmış ölüm 1 (PD-1) / PD-ligandı (PDL) yolu, T hücresi aracılı immün yanıtlarının düzenlenmesi için önemli bir kontrol noktasıdır. Kanserler ne yazık ki PD-1/ PD-L1 yolunun immünsüpresif etkilerinden de yararlanmaktadır. Yaygın Büyük B Hücreli Lenfoma ( YBBHL) ve Kronik Lenfositer Lösemi (KLL)'de PD-1/ PD-L1’in önemi ile ilgili yeterli kanıt yoktur. Çalışmamızda YBBHL ve KLL’de PD-1/ PD-L1 ekspresyonun varlığını ve prognostik önemini değerlendirmeyi amaçladık. Gereçler ve Yöntem: Hematoloji Kliniğinde Ocak 2010 ile Eylül 2018 tarihleri arasında takip edilen 18-80 yaş arası 26 YBBHL hastası ve 27 KLL hastası çalışmaya dahil edildi. İmmunhistokimyasal boyama için Tıbbi Patoloji Anabilim Dalı arşivinde bulunan hastalara ait parafin blokları kullanıldı. YBBHL hastalarının lenf bezi biyopsi materyalleri ve KLL hastalarının kemik iliği biyopsi materyalleri değerlendirildi. PD-1 neoplastik olmayan dokularda boyandı ve PD-L1 neoplastik hücrelerde boyandı. Boyanma yüzdesi %5'in üzerinde olanlar pozitif kabul edildi. Bulgular: PD-1; YBBHL olgularının %65,4’ünde (n=17) pozitif, KLL olgularının %14,8’inde (n=4) pozitif saptandı. PD-L1; YBBHL olgularının %69,2’sinde (n=18) pozitif, KLL olgularının PD-L1 %3,7’sinde (n=1) pozitif saptandı. PD-1 ve PD-L1 ekspresyon ve boyanma sıklığı istatistiksel olarak anlamlı şekilde YBBHL’da daha yüksek bulundu (p=<0.001). PD-L1’de YBBHL tanılı olgularda evreler arasında ekspresyon açısında anlamlı fark bulundu (P=0,004). Sonuç: Çalışmamızda YBBHL’de literatürden daha yüksek oranda PD-1/ PD-L1 ekspresyonu tespit edildi. KLL’de diğer çalışmalara göre daha düşük oranda PD-1/PD-L1ekspresyonu saptandı. PD-1/ PD-L1 ekspresyonun YBBHL’de KLL’den daha fazla olduğu gösterildi.Article Kronik Lenfositik Lösemi Hastalarında Bruselloz ve Hepatit B Virüsü Seropozitiflik Sıklığı(2020) Ekinci, Omer; Doğan, Ali; Demir, Cengiz; Ebinç, SenarAmaç: Kronik lenfositik lösemi (KLL) hastalarında hücresel ve humoral immün yanıtta defektler görülmektedir. Bu immun yetmezlik durumda özellikle gram pozitif ve negatif bakteriyel enfeksiyon sıklığının arttığı bilinmekte, ancak bruselloz gibi zoonozların ve hepatit B virüsü (HBV) gibi viral enfeksiyonların artışı ile ilgili bilgiler net değildir. Bu çalışmada KLL tanılı hastalarda bruselloz ve HBV seropozitiflik sıklığını araştırmayı amaçladık. Yöntemler: 2005–2019 yılları arasında takip edilen KLL tanılı hastalar değerlendirildi. Tüm hastalar içerisinde; HBsAg ve anti–HBs serolojisi için ELISA testi, bruselloz için serum aglütinasyon (Wright) testi kullanılan hastaların test sonuçları kaydedildi. Çalışmaya alınan tüm hastaların demografik verileri ve laboratuvar sonuçları değerlendirildi. Bulgular: KLL tanılı 188 hasta çalışmaya dâhil edildi. Bunların 56 (%29,8)’sı kadın, 132 (%70,2)’si erkek idi. Hastaların medyan yaşı 62 (33–92) idi. Tanı anındaki tam kan sayım parametreleri olarak; medyan lökosit sayısı 54.4×109/L (5.1–312.3×109/L); medyan lenfosit sayısı 42.3×109/L (2.8–296.8×109/L); medyan trombosit sayısı 148×109/L (86.3–342.3×109/L); medyan hemoglobin düzeyi 13.4 g/dL (8.5-16.9 g/dL) idi. Hastaların 142’sine HBsAg ve anti–HBs bakılmıştı. HBsAg kadınların 5(%3,52)’inde, erkeklerin 11 (%7,75)’inde, toplamda 16 (%11,27) kişide pozitif idi. Anti–HBs antikoru kadınların 32 (%22,54)’sinde, erkeklerin 73 (%51,41)’ünde, toplamda ise 105 (73,95) kişide pozitifti. Wright aglütinasyon testi 82 kişide bakılmıştı. Kadınların 3 (%3,66)’ünde, erkeklerin 1 (%1,22)’inde, toplamda 4 (%4,88) kişide Wright testi pozitif saptandı. Sonuç: Aynı bölgede yapılan epidemiyolojik çalışmalar ile karşılaştırıldığında; Wright aglütinasyon testi pozitiflik oranı literatürde sunulan veriler ile uyumlu idi, ancak HBsAg pozitiflik oranı ise çalışmalarda sunulandan daha yüksek olarak izlendi. Bu durumun KLL nedeni ile oluşan immün defekt veya tedavide kullanılan ilaçların oluşturdukları immünsüpresif tablonun HBV bulaş riskini artırması veya viral reaktivasyon ile ilişkili olabileceği düşünüldü.Article Nadir Bir Pansitopeni Sebebi: Transfüzyona Bağlı Graft Versus Host Hastalığı(2020) Doğan, Ali; Demir, Cengiz; Demircioğlu, Sinan; Ekinci, Omer; Mamiş, YasinTransfüzyonla ilişkili greft versus-host hastalığı (Ta-GVHD) nadir görülen fakat mortal seyirli bir transfüzyon reaksiyonudur. Genellikle son bir ayiçinde kan transfüzyonu yapılmış kişilerde cilt döküntüleri, sarılık, ishal ve pansitopeni bulguları ile ortaya çıkar. Herhangi bir tedavisi olmadığı içingereksiz kan transfüzyonundan kaçınılması veya transfüze edilecek kan ürünlerini ışınlaması en önemli korunma yöntemleridir. Pansitopeni etyolojisinde transfüzyon öyküsünün sorgulanmasının önemini vurgulamak amacıyla vücudunda yaygın döküntüler, ateş, sarılık ve pansitopeni ile başvuran bir hastada tanı konulan Ta-GVHD olgusu sunulduspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Retrospective Evaluation of Patients Diagnosed With Diffuse Large B-Cell Lymphoma Followed in Van Yyu Dursun Odabaş Medical Center(2022) Kahraman, Suat; Doğan, AliAmaç: Bu çalışmada, Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi'nde takip edilen diffüz büyük B hücreli lenfoma (DBBHL) tanılı hastaların klinik özelliklerinin ve mortalite risk faktörlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Kesitsel tipte olan bu araştırma Eylül 2016 - Eylül 2021 tarihleri arasında Van YYÜ Dursun Odabaş Tıp Merkezi Hematoloji Kliniği'nde takip edilen 74 DBBHL olgusunun dosyalarının retrospektif incelenmesi ile gerçekleştirilmiştir. Bulgular: Olguların %59,5'i erkekti ve yaş ortalaması 53,99 ± 16,81 yıldı. Kişilerin %29,7'si kırsal alanda yaşıyordu, %66,2'si gelir getiren bir işte çalışıyordu. Başvuru şikayeti olguların %56,8'inde lenfadenopati iken %43,2'sinde B semptomlarıydı. Hastaların %32,4'ü evre III, %31,1'i evre IV'tü, %18,9'unda kemik iliği tutulumu vardı. IPI skor ortalaması 2,07±1,67 idi. Hastaların %85,1'ine R-CHOP, %14,9'una R-EPOCH tedavisi verildi, %5,4'ü sevk edildi. Takipler sonunda hayatta olan 49 olgu (%66,2) ile karşılaştırıldığında, exitus olan 25 olgu (%33,8) arasında kırsal bölgede yaşama, gelir getiren bir işte çalışmama, yaş, B semptomları ile başvuru, evre IV hastalık, kemik iliği tutulumu, triple hit ve IPI skoru istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha fazlaydı (p<0,05). Univariate analizlerde anlamlı çıkan parametrelerin dahil edildiği multivariable lojistik regresyon analizi sonuçlarına göre, DBBHL olguları arasında kırsal bölgede yaşamanın (OR: 93,706 [%95GA: 1,789-4908,115], p=0,025) ve IPI skorunun artışının (OR: 18,595 [%95GA: 2,761- 125,236], p=0,003) mortalite riskini diğer değişkenlerden bağımsız olarak arttırdığı belirlendi. Sonuç: Bu çalışmada DBBHL olgularında kırsal bölgede yaşamanın ve daha yüksek IPI skorunun mortalite için bağımsız risk faktörleri olduğu belirlendi. Bu konuda yapılacak çok merkezli, prospektif kohort çalışmaları ile daha fazla olgu ve klinik parametre incelenerek, mortalite açısından risk faktörleri daha detaylı olarak ortaya konabilir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Result of Treatment Pes Ekinovarus With Ponseti Method(2009) Sökmen, Ahmet Cemil; Doğan, AliÇalışmamızda 2005 ve 2008 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalında Ponseti yöntemi ile tedavi ettiğimiz Doğuştan Çarpık Ayaklı (DÇA) 32 hastanın 56 ayağını değerlendirdik. Hastalarımızın tedaviye başlamadan önce ve son muayenelerinde Dimeglio ve arkadaşlarının kullandığı dereceleme sistemi kullanılarak değerlendirme yapıldı. Hastaların ayaklarına ortalama 8 (dağılım 6 ? 10) alçı yapıldı. 42 ayakta, ameliyathane şartlarında lokal anestezi altında Doğan ve arkadaşlarının tarif ettiği mini open teknik ile Aşilotomi uygulandı. Alçılama sonrası 3-4 yıl ayaklara Stenback ortezi takıldı. Ortalama takip süresi 36 ay (dağılım 16 ? 59 ay ) idi.DÇA hastalarımızda tespit edilen en sık komplikasyon ayak önü adduksiyonu idi (%44). Orteze uyum gösteren 17 hastanın 3'ünde (%17), uyum göstermeyen 10 hastanın 9'unda (%90) ayak önü adduksiyonu vardı. İdiopatik DÇA'lı hastalarda Plantigrade yürüyebilen hasta oranı %96 idi. Kompleks DÇA hastalarda hepsinde ortez uyumunun tam olmasına rağmen tümünde nüks olduğu gözlendi ve bu hastalara ek tedavi edici girişimlere ihtiyaç duyuldu.Çalışmamızda DÇA tedavisinde Ponseti yöntemi ile yapılan manipülasyon ve alçı tedavisininde %78 oranında başarılı olduk. Bu hastalarda ortez uyumu tedavi sonucunu etkiliyordu. KÇA hastalarımızda Ponseti yöntemi ile düzelme oranımız %100 olarak gerçekleşdi, ancak uzun dönem takiplerinde hepsinde nüks görüldü.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Treatment and Clinical Evaluation of Patients Diagnosed With Acute Lymphoblastic Leukemia(2023) Akboya, Zeynep; Doğan, AliAmacımız, ALL tanısı ile takibi yapılan hastaların klinik özelliklerini retrospektif olarak analiz yapmak ve bunu Doğu Anadolu bölgesinin kapsamlı üçüncü basamak hastanesinin verileri ile katkıda bulunmaktır. Literatür verileri ile mukayese edildiğinde genel sağkalım (OS) ve progresyonsuz sağkalım sürelerine bölgesel olarak istatiksel olarak farklılık gösterip göstermediğini incelemek ve bu özellikleri hastaların tedavi yanıtlarına, genel ve hastalıksız sağkalım oranlarına inceleyerek literatüre katkı sunulması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ocak 2008-Aralık 2022 tarihleri arasında hastanemizde ALL tanısı ile izlenen 86 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların verileri retrospektif olarak hasta dosyalarından ve hastane yönetim bilgi sisteminden ulaşılmıştır. Bulgular: Çalışmamızdaki 86 hastanın 43'ü (%50) erkek ve 43'ü (%50) kadın cinsiyeti oluşturmuş ve yaş ortalaması 25 olarak saptandı. 61 hasta B-ALL (%71) , 23 hasta T-ALL (%27) ve 2 hasta Burkit tipi ALL (%2) olarak saptandı. 51 (%59) hasta standart risk grubunda iken 35 (%41) hasta yüksek risk grubunda saptandı. Birinci sıra indüksiyon tedavisi verilen 86 hastadan 74'ünde (%86) remisyon saptandı. 34 hastaya AKİT yapıldı, AKİT sonrası 11 hastada nüks gelişti. 14 hastada Philadelphia kromozomu pozitif saptandı. Hastalar genel olarak son klinik durumlarına göre incelendiğinde; 49 (%57) hastanın vefat ettiği, 37 (%43) hastanın hala hayatta olduğu görüldü, hayatta olan hastaların 4'ünde tedavisi devam etmektedir. Hastaların ortalama hastalıksız sağkalım süresi 98,9 ay olarak saptandı. Sağkalımı etkileyen durumlar; hastaların ECOG performans durumu, genetik panel (Ph+) durumu, AKİT sonrası nüks gelişmesi, AKİT için donörün kardeş veya akraba dışı olması, geniş spektrumlu antifungal alması, genel tedavi yanıtı ve kemoterapi tedavi yanıtı olarak belirlendi. Tartışma ve Sonuç: Akut lenfoblastik lösemi (ALL) kemik iliği ve periferik kanda B veya T hücre öncüllerinden oluşan lenfoblast veya lenfosit bulunması ile karakterize agresif bir lösemi türüdür. Hastaların uzun dönem izlemlerinde düzenli tedavi ve takibin sağkalım oranın yükselttiği görülmektedir. Çocuklarda verilen tedavi rejimlerinin yetişkin hastalarda da kullanılması sağkalım süresini artırmaktadır. Verilerimiz literatür verileri ile benzer noktalar görüldü. Genel sağkalım (OS) süresinin bölgesel olarak önemli çeşitliklere sahip olduğu literatürde gösterilmiştir. Bu durum ALL hastalığının geniş çaplı çalışmaların önemini ortaya koymaktadır. Çalışmamız retrospektif çalışmaların kısıtlılıklarına rağmen ALL'yi doğru anlamak ve ilerde yapılacak çalışmalara ışık olması açısından önemli bir rol üstlenmektedirspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Treatment and Clinical Evaluations of Patients With Acute Leukemia(2023) Savda, Serdar; Doğan, AliSAVDA S. Akut myleoid lösemi tanılı hastaların tedavi ve klinik değerlendirilmesi, Van, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Ġç Hastalıkları Anabilim Dalı, Uzmanlık Tezi, Van, 2023 Amaç: ÇalıĢmamızın amacı Literatüre Doğu Anadolu Bölgesi‟nin kapsamlı üçüncü ba-samak hastanesinde takip ve tedavi edilen AML hastalarının verilerini sunmaktır. AML hasta-larının genel sağkalım ve progresyonsuz sağkalımın sürelerini literatür verileyle karĢılaĢtırıl-ması planlandı. Ayrıca AML tanısı ile takibi yapılan hastaların klinik özelliklerini, yeni nesil tedavilerinin etkinlıklerinin analizinin yapılması planlandı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2012-Aralık 2022 tarihleri arasında merkezimizde AML tanısı ile takip edilen 150 hasta çalıĢmamıza dâhil edildi. Hastaların verileri retrospektif olarak hasta dosyalarından ve hastane bilgi sisteminden ulaĢıldı. Bulgular: ÇalıĢmamızdaki 150 hastanın 82‟i (%55) erkek ve 68‟sı (%45) kadın cinsiyeti oluĢturmuĢ ve yaĢ ortalaması 48,48±17,46 olarak saptandı. 138 hasta (%92) De novo AML ve 12 hasta (%8) sekonder AML olarak saptandı. Hastalar FAB sınıflamasına göre ayrıldığında 121 hasta (%81) AML-M3 dıĢı ve 29 hasta (%19) AML-M3 olarak saptandı. Ġndüksiyon te-davisi verilen 150 hastadan 104‟inde (%59) KR tam yanıt saptandı. Birinci indüksiyon sonrası remisyona giren hastarın 26‟sinde (%17) nüks görüldü. Hastalar genel olarak son klinik du-rumlarına göre incelendiğinde; 88 (%59) hastanın vefat ettiği, 62 (%41) hastanın hala hayatta olduğu görüldü. 29 hastanında Allojenik kök hücre transplantasyonu (AKĠT) yapıldığı görül-dü. Hastaların ortalama hastalıksız sağkalım süresi 66,5 ay olarak saptandı. Sağkalımı etkile-yen durumlar; hastaların ECOG performans durumu, AML M3 dıĢı, risk durumu, kemoterapi yanıtı ve genel tedavi yanıtı olarak belirlendi. TartıĢma ve Sonuç: Akut myeloid lösem (AML) diğer lösemi türlerinden en fazla görü-len bir kanser türü ve yüksek mortalite sahip önemli bir hastalıktır. Hastaların uzun dönem izlemlerinde düzenli tedavi ve takibin sağkalım oranın yükselttiği görülmektedir. Verilerimiz literatür verileri ile benzer olarak görüldü. Genel sağklalım (GS) süresinin bölgesel olarak önemli çeĢitliklere sahip olduğu literatürde gösterilmiĢtir. Bu durum AML hastalığının geniĢ çaplı çalıĢmaların önemini ortaya koymaktadır. ÇalıĢmamız, AML‟yi doğru anlamak ve gele-cekteki çalıĢmalara ıĢık tutması açısından örnek bir klinik çalıĢma arz etmektedir. Anahtar söcükler: Akut myeloid lösemi, prognostik faktörler, sitogenetik, tam remis-yon, ,genel sağkalım.specialization-in-medicine.listelement.badge Treatment and Results of Femoral Neck Fractures(2008) Kezer, Murat; Doğan, AliBu çalışmada Eylül-1994 / Haziran-2007 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Ortopedi ve Travmatoloji Kliniğine femur boyun kırığı nedeni ile başvuran 148 olgu değerlendirildi.Olgularımızın 79 (%53,4)'u erkek, 69 (%46,6)'u kadın olup, yaş ortalaması 50,47 (6-110 ) idi. 63 (%42,6)'ünde sağ, 82 (%55,4)'sinde sol ve 3 (%2)'ünde iki taraflı femur boyun kırığı vardı. Değerlendirilen erişkin hastalar Garden sınıflamasına göre sınıflandırıldığında; 1 (%0,8)'inde Garden tip-1, 18 (%15,3)'inde Garden tip-2, 46 (%39)'sında Garden tip-3 ve 53 (%44,9)'ünde Garden tip-4'tü. Yaş ortalaması 9,91 (6-18) olan, 25 çocuk hastanın kırık tipi Delbet sınıflandırılmasına göre sınıflandırıldığında; 2 (%8)'sinde Delbet tip-1, 13 (%52)'ünde Delbet tip-2 ve 10 (% 40)'unda Delbet tip-3 kırık idi. Hastalar acil polikliniğimize başvurduktan sonra ortalama 80 saat (2 saat-30 gün) içinde ameliyata alındı. Planlanan tedavinin uygulanabildiği 138 kalçasının 76 (%55)'sına açık veya kapalı redüksiyon sonrası tespit, 55 (%40)'ine artroplasti, 7 (%5)'sine ise koruyucu tedavi uygulandı. Kırık tespiti yapılan 76 kalçanın 30'una spongioz vida, 25'ine DHS,13'üne Knowles çivisi, 5'ine K-teli, 2'ine ekternal fiksatör ve 1'ine Gamma çivisi ile tespit uygulandı. 40 hastanın kırık redüksiyonu açık olarak yapıldı veya redüksiyonu kapalı olanlarda kapsül içi basıncı azaltmak için kapsülotomi yapıldı. 36 hastanın ise kırık redüksiyonu kapalı olarak gerçekleştirildi ve kapsülotomi yapılmadı. Artroplasti uygulanan 55 kalçanın 35'üne Thompson endoprotez, 11'ine bipolar endoprotez, 6'ına total kalça protezi ve 3'üne moduler başlı endoprotez uygulandı. 7 hastaya koruyucu tedavi uygulandı. Hastaların hastanede ortalama yatış süresi 12,2 (2-55 gün) gündü.İzleyebildiğimiz 82 olgunun, ortalama 56 ay (3 ay-156 ay) takipleri, Harris kalça sayısal değerlendirme cetveline göre değerlendirildiğinde; Kırık tespiti yapılan olguların %13'ünde kötü, %13'ünde orta, % 13'ünde iyi, %20'sinde çok iyi ve %40'ında mükemmel sonuç elde edildi. Artroplasti uygulanan hastalarda ise; % 22'sinde kötü, % 18'inde orta, %13'ünde iyi, % 27'sinde çok iyi ve % 18'inde mükemmel sonuç elde edildi. 18 çocuk hastanın kalçası ayrıca Ratliff ölçütlerine göre değerlendirildiğinde; %77 hastada iyi, %6 hastada orta ve %17 hastada ise kötü sonuç elde edildi.