Browsing by Author "Doğan, Murat"
Now showing 1 - 20 of 25
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akut Karın Şeklinde Prezente Olan Bir Salmonella Mezenter Lenfadenit Olgusu(2004) Köseoğlu, Burhan; Doğan, Murat; Bay, Ali; Temizöz, Osman; Etlik, Ömer; Öner, Ahmet FaikMezenter lenfadenit akut apandisiti taklit edebilir ve sağ alt kadran karın ağrısı nedeniyle acil servise başvuran çocuk hastalarda ayırıcı tanıda karışıklığa yol açarak gereksiz yere cerrahi girişim yapılmasına sebep olabilir. Bu çalışmada 7 yaşında şiddetli karın ağrısı, ateş ve kusma şikayetleri ile akut karın tablosu ile başvuran bir salmonella mezenter lenfadenit olgusunu sunduk. Olgumuzda büyümüş nıezenterik lenf bezleri apandisit benzeri tabloya neden olmuştu. Serolojik testlerde Salmonella O antijenine karşı oluşan antikor titresi 1:800 saptanan hasta, uygulanan seftriakson tedavisi ile cerrahi operasyona gerek kalmadan tedavi edildi.Article Akut Myeloblastik Lösemili Bir Hastada Atipik Klinik Prezentasyon Gösteren İzole Merkezi Sinir Sistemi Relaps Olgusu(2005) Etlik, Ömer; Doğan, Murat; İzmirli, Mustafa; Bay, Ali; Öner, Ahmet F.Kemoterapi ve destekleyici tedavi alanında meydana gelen gelişmeler sonucunda akut myeloblastik lösemide (AML) yaşam süresinin uzamasıyla beraber ekstramedüller rölapslarda da artış gözlenmiştir. Bununla beraber kemik iliği tutulumu olmadan izole santral sinir sistemi (SSS) rölapsı nadir görülen bir durumdur. Biz AML idame kemoterapi protokolünün 30. haftasında sadece dispne ile prezente olan ve izole SSS rölapsı tanısı konan 7 yaşında bir hasta sunduk. Olgumuz acil servisimize solunum sıkıntısı yakınması ile başvurdu. Fizik muayane, laboratuar ve radyolojik tetkiklerinde solunum yolu enfeksiyonu veya başka bir patoloji saptanamadı. Klinik takipte solunum sıkıntısı düzelmeyen hastaya santral sinir sistemi patolojisini ekarte etmek için lumber ponksiyon yapıldı (LP).Beyin omurilik sıvısı (BOS) incelemesinde çok sayıda blastik hücre görülmesi ile izole SSS rölapsı tanısı kondu. Beyin MRI incelemesinde bulbus ve ponsda tutulum saptandı. Reindüksiyon kemoterapisi ve İT tedavi başlanan olgumuzun solunum sıkıntısı kısa sürede düzeldi.Article Amniyotik Band Sendromu Olgusu(2011) Taşkın, Gökmen A.; Çaksen, Hüseyın; Aktar, Fesih; Temel, Hayrettin; Peker, Erdal; Doğan, Murat; Üstyol, LokmanAmniotik band sendromu (ABS), amniyondan yoksun plasenta, amniotik zar kalıntılarının fetusa yapışması ya da dolanması ile oluşan fetal deformasyon, malformas-yon veya amputasyon üçlüsü ile karakterize bir tablodur. Prevelansı 1.200 ile 15.000 canlı doğumda bir arasında değişmektedir. Altı yaşında erkek hasta doğuştan el ve ayaklarının olmaması şikayetleriyle getirildi. Fizik mua-yenede sağ diz 5 cm altı ve sol ayak bileğinin hemen altından itibaren, ayrıca sağ ve sol el ikinci, üçüncü ve dördüncü parmak metakarpofalangial eklem, sol el birinci ve beşinci parmak proksimal interfalangial eklem hizasında boğumlanma tarzında anomalileri vardı. Beyin manyetik rezonans incelemesi ve batın ultrasonografisi normal idi. Bu vaka dolayısıyla ekstremite anomalileriyle getirilen vakalarda ayırıcı tanıda ABS’nin de düşünülmesi gerektiğini vurgulamak isteriz.Article Arı Sokmasını Takiben Konvulziyon Geliştiren İki Olgu Sunumu(2010) Bektaş, Selçuk; Sal, Ertan; Çağan, Eren; Kaya, Avni; Peker, Erdal; Çaksen, Hüseyın; Doğan, MuratArı sokmasına bağlı genelde aşırı duyarlılıkbelirtileri ortaya çıkar. Konvülziyon nadir olarakgörülebilen bir bulgudur. Burada arı sokmasınıtakiben nöbet geçiren ve etiyolojide başka nedensaptanamayan 2 olgu sunulmaktadır.Article Biotinidaz Enzim Eksikliği: Üç Vakanın Sunumu(2005) Köse, Yurdagül; Bay, Ali; Doğan, Murat; Çaksen, Hüseyın; Acikgoz, Mehmet; Yılmaz, CahideBiotinidaz eksikliği, proteine bağlanmış biotininin ayrılıp tekrar kullanılamaması ile karakterize kalıtsal bir hastalıktır. Otozomal resesif geçiş gösterir. Yaklaşık olarak 60.000 doğumda bir görülür. Çok farklı klinik tablolarla neden olabilen biotinidaz eksikliği genellikle seboreik dermatit, alopesi, ataksi, konvülsiyonlar, hipotoni, gelişme geriliği, işitme kaybı, kronik laktik asidoz ve immün yetmezlik bulguları ile karşımıza çıkar. Bu çalışmada nörolojik bulguların ön planda olduğu 3 biotinidaz enzim eksikliği olgusunu sunduk. Olgularımızın birinde daha önce biotinidaz eksikliği ile birlikte literatürde hiç bildirilmemiş olan ödem klinik bulgulara eşlik ediyordu.Article Boy Kısalığı Şikayeti ile Başvuran Bir Erkek Hastada Makroprolaktinoma(2010) Arslan, Mehmet; İzmirli, Mustafa; Cesur, Yaşar; Akgün, Cihangir; Peker, Erdal; Doğan, MuratBoy kısalığı ve müphem baş ağrısı şikâyeti ile polikliniğimize başvuran 156/12 yaşında erkek hastanın 10 yaşından itibaren akranlarına göre kısa kaldığı ve son iki aydır hemen hemen her gün olan ancak hastayı fazla rahatsız etmeyen hafif şiddette müphem bir baş ağrısı şikâyeti olduğu, görme bozukluğu olmadığı öğrenildi. Fizik muayenede boy 144.9 cm (-3;-4 SD arasında) idi. Nörolojik defisit yoktu. Görme alanı ölçümünde bilateral periferal görme alanı defekti mevcuttu. Diğer sistem muayeneleri normaldi. Laboratuar incelemelerinde, Prolaktin:8400 ng/ml idi. L-Dopa ve Klonidin ile yapılan iki büyüme hormonu uyarı testlerine yetersiz cevap alındı. Hipotalamus-hipofiz MR incelemesinde 3x1cm boyutunda, suprasellar sisternayı dolduran, üçüncü ventriküle uzanım gösteren, düzgün lobüle kontürlü ‘sellar kitle lezyon (makroadenom)’ tespit edildi. Bu vaka ile izole boy kısalığı şikâyeti ile getirilen vakalarda büyüme hormon eksikliği tespit edilmiş ise diğer hormon eksiklikleri açısından olguların tetkik edilmesi ve anormallik saptanması durumunda görüntüleme yöntemlerinin uygulanmasının önemini bir kez daha vurgulamak istedik.Article Brusellozda Akciğer Tutulumu(2010) Bektaş, M. Selçuk; Peker, Erdal; Akbayram, Sinan; Doğan, Murat; Öner, A. FaikBruselloz, gram-negatif bakteri ailesinden Brusella türü bakterilerle oluşan zoonotik bir hastalıktır. Bruselloz, dünya genelinde özellikle gelişmekte olan ülkelerde bir halk sağlığı sorunu olarak görülmeye devam etmektedir. Bakteri başta retiküloendotelyal sistem olmak üzere eklem, kalp, böbrek gibi pek çok sistemi tutabilir. Solunum sistemini tuttuğu bilinmesine rağmen akciğer tutulumu nadirdir. Akciğer tutulumu olan hastalarda klinik bulguların ve komplikasyonların nonspesifik olması tanı koymayı zorlaştırmaktadır. Bu olgu sunumunda, ateş yüksekliği, öksürük, balgam çıkarma, hemoptizi, halsizlik, istahsızlık, dizlerde ağrı şikâyetiyle başvuran 6 yaşındaki erkek hasta pnömoni ve plevral efüzyon tanılarıyla yatırıldı. Yapılan tetkiklerinde hepatosplenomegali ve bisitopeni saptanan olgunun alınan kan ve plevral efüzyon mayisinden Rose- Bengal testi (+++) ve Wright agglütinasyon testi 1/1280 (+) saptandı. Olgu brusellaya bağlı pnömoni ve plevral effüzyon olarak kabul edildi. Olgu nadir görülmesi ve ülkemiz gibi brusellanın endemik olduğu ülkelerde brusellaya bağlı komplikasyonların geniş bir yelpazede olduğunu vurgulamak üzere sunuldu.Article Ekg’de Spesifik Değişiklik Gözlenmeyen Ağır Amitriptilin Zehirlenmesi(2010) Çağan, Eren; Doğan, Murat; Kuvandık, Güven; Duru, Mehmet; Peker, ErdalÇocuklarda amitriptilin ile zehirlenme acil servise en çok başvurulan zehirlenmelerden biridir. Amitriptilin zehirlenmesi, çeşitli sistemleri etkileyen yan etkileri nedeniyle önemli sorunlara yol açmakta ve hayatı tehdit edebilmektedir. Genellikle ölüm sebebi kardiyak etkilenmeye bağlı olmaktadır. Bu yazıda, yüksek dozda amitriptilin almasına rağmen EKG’de QRS değişikliği göstermeyen ve kardiyak etkilenmenin olmadığı bir olgu sunulmaktadır.Article Endemik Bölge Dışında (Patnos) Görülen Bir Kala-azar Olgusu(2005) Bay, Ali; Okur, Mesut; Öner, Ahmet Faik; Acikgoz, Mehmet; Doğan, MuratKala-azar tatarcıklar tarafından bulaştırılan, karaciğer, dalak ve kemik iliğinin makrofajlarmı infekte edip orada çoğalabilen intraselüler parazitik bir infeksiyondur. Hastalık düzensiz ateş, pansitopeni, hepatosplenomegali ve hipergamaglobulinemi ile karakterizedir. Burada 5 yaşında erkek kala-azar olgusu sunuldu. Hasta 2 aydan uzun süredir devanı eden ateş, solukluk ve karın şişliği öyküsü ile başvurdu. Endemik bölgelere seyahat öyküsü yoktu. Sonuç olarak endemik bölgelere seyahat öyküsü olmasa da uzamış ateş, hepatosplenomegali, ve sitopeni ile başvuran hastalarda kala-azar da ayırıcı tanıda dikkate alınmalıdır.Article Epilepsili Çocukta Hipereozinofili ile Seyreden Toxocariazis: Olgu Sunumu(2006) Yılmaz, Hasan; Odabaş, Dursun; Bay, Ali; Doğan, MuratToxocariasis, kedi ve köpeklerin barsaklarında yaşayan Toxocara cati ve canis'in neden olduğu parazitik bir hastalıktır. Bu makalede epilepsi tanısı ile takip edilen beş yaşında bir erkek çocukta hipereozinofilik sendrom şeklinde prezente olan bir Toxocariasis olgusu sunuldu. Bu olgu sunumu ile paraziter enfeksiyonların çok değişik şekillerde prezente olabileceği vurgulanmıştır.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Antioxydants Levels in Newborns With Hyperbilirubinemia and Kernicterus(2007) Doğan, Murat; Kırımi, ErcanÇalısmaya Yenidogan ünitesine hiperbilirubinemi ve/veya kernikterus tanılarıyla yatırılan ve miad gebelik sonrası dünyaya gelen vucud agırlıkları 2500 gr'ın üzerinde olan ve hiperbilirubinemi dısında baska hastalıgı olmayan bebekler alındı. Çalısma grubundaki bebekler kernikterus bulguları olan ve olmayanlar diye iki gruba ayrılarak arastırıldı. Kontrol grubu olarak da hastanemizde dogan ve fototerapi sınırında hiperbilirubinemisi olmayan miadında saglıklı yenidoganlar kontrol grubuna alındı. Kernikterus grubuna 33 vaka, hiperbilirubinemi grubuna 36 vaka alınırken, kontrol grubuna 25 vaka alındı. Ayrıca bilirubinin antioksidan ve oksidan sistem üzerine etkileri kan grubu uyusmazlıgı bulunan bebekler çıkarıldıktan sonra olusturulan 53 vakanın bulundugu Grup 0'da degerlendirildi. Fototerapinin antioksidan sistem üzerine etkisi ise bu gruptan fototerapi tedavisi almayanlar ve exchange yapılan bebekler çıkarılarak olusturulan yeni grupta degerlendirildi. Kan degisimi yapılan ve yapılmayan bebeklerin tedavi öncesi ve sonrası verileri degerlendirilerek kan degisiminin antioksidan ve oksidan sistem üzerine olan etkileri incelendi. Kernikterus grubunun daha yüksek antioksidan kapasiteye sahip oldugu görüldü. Bunun artan bilirubinin antioksidan kapasiteye katkısı ile iliskili olabilecegi düsünüldü. Bununla birlikte kontrol grubuna göre belirgin TOS'da yükseklik mevcut iken bu yükseklik grup 1 ile karsılastırıldıgında istatistiksel olarak aralarında anlamlı farklılık olmadıgı görüldü. Ortalama MDA düzeyleri grup 1'e göre düsük iken yine iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi. Ancak kontrol grubuna göre belirgin ve anlamlı farklılık mevcuttu. Aynı iliski TTHI içinde geçerli idi. En yüksek OSI kernikterus grubunda mevcut iken grup 1 ile aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadıgı görüldü. Her üç grup arasında nitrat dısında NO, nitrit açısından anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak çalısmamızda serum TB ile antioksidan paneli ve oksidatif stres paremetreleri arasındaki iliskinin bilirubin düzeyine göre degistigi belirlendi. Yani lineer bir dogru degildi. Elde edilen bilgiler birlestirildiginde bilirubin ile TOS, MDA, OSI arasında quadratik bir korelasyon egrisi bulundugu görüldü. Hasta sayımızın az olması nedeni ile hangi bilirubin degerinden sonra TOS, MDA arasındaki geçisin oldugu bulunamadı ancak iliskinin lineer olmadıgı gösterildi. TB düsüsü ile birlikte TAK'ta istatistiksel olarak anlamlı olmasa da ortaya çıkan artıs yavas yavas artmaya baslayan serüloplazmin ve vucudun diger antioksidan mekanizmalarının devreye girmesi iliskili olabilecegi düsünüldü. Yenidoganın antioksidan kapasitesinin henüz tam olgunlasmadıgı ve sınırlı aktiviteye sahip oldugu, artmıs oksidatif strese karsı ilk cevabın bilirubin artısı olabilecegi, bilirubin düzeylerinin düsmesi ile MDA, TOS düzeylerinin hemen düsmemesi, bu antioksidan mekanizmalarının aktivasyonun yavas gerçeklestigi izlenimine neden olmaktadır. Kan degisimi yapılan bebekler ile yapılmayan bebekler karsılastırıldıgında tedavi sonundaki serüloplazmin düzeyleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (P<0.001). Benzer degisiklikler sadece fototerapi tedavisi alan bebeklerde gözlenmedi. Tedavi baslangıcında daha yüksek TOS, OSI düzeylerine sahip olan ve kan degisimi yapılan bu bebeklerin TOS, OSI'i düsük olan ve sadece fototerapi tedavisi olan grup 1'deki bebeklerle karsılastırıldıgında aralarında fototerapi süreleri açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmaması nedeniyle OSI ve serüloplazmin düzeylerinde görülen degisiklikler kan degisiminin bu çocuklarda oksidatif stresi azaltmada etkili oldugunu göstermektedir. Dolayısıyla, kan degisimi yapılan bebekler oksidatif stresi daha çabuk yeniyorlar gibi görünmektedir. Fototerapi tedavisi sonrasında artan nitrit degerleri ile fototerapinin oksidatif stresi artırdıgı seklinde yorumlanmıstır. Anahtar kelimeler: Yenidogan, hiperbilirubinemi, kernikterus, fototerapi, exchange, oksidan ve antioksidan sistemspecialization-in-medicine.listelement.badge Examination of Oxydant and Antioxydant System Markers and Trace Elements Levels in Children With Nutritional Rickets(2011) Doğan, Murat; Cesur, YaşarAmaç: D vitamini eksikliğine bağlı nutrisyonel raşitizmli hastalarda oksidatif stres ve eser element düzeylerini in vivo olarak belirlemekGereç ve Yöntem: Çalışmaya Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı'nda Ağustos 2011- Ekim 2011 tarihleri arasında nutrisyonel raşitizm tanısı alan yaşları 3 ay ile 15 yıl arasında değişen 18'i erkek 12'si kız toplam 30 hasta alındı. Tüm hastaların başvuru anındaki yaş, cinsiyet, öykü, yaşamsal ve fizik muayene bulguları kaydedildi; serum elektrolitleri, karaciğer ve böbrek fonksiyon testleri, serum kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon ve 25-OH vitamin D düzeyleri ile oksidan ve antioksidan sistem parametreleri ve eser element düzeyleri çalışıldı. Hastalara raşitizm tanısı konduktan sonra 300.000 IU tek doz D vitamini tedavisi intramüsküler enjeksiyon şeklinde uygulandı. Tedaviden 1 ay sonra tüm hastalar kontrole çağrıldı. Kontrole çağrılan hastalardan tedavi sonrası aynı tetkikler yinelendi. Kontrol grubu olarak antropometrik ölçümleri normal olan, herhangi bir enfeksiyonu veya kronik hastalığı bulunmayan 15'i kız, 15'i erkek toplam 30 çocuk alındı. Bu çocuklarda ise yukarıdaki tetkikler sadece bir kez yapıldı.Bulgular: Çalışmaya alınan hasta ve kontrol gruplarının yaşları sırasıyla 7,5 ± 4,9 ve 7,8 ± 3,8 yıl idi. Gruplar arasında yaş ve cinsiyet açısından fark yoktu (P > 0.05). Kontrol grubundaki çocuklar ile hasta grubundaki vakalar karşılaştırıldığında: başvuru anındaki serum kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz, parathormon ve 25-OH vitamin D düzeyleri farklıydı (p <0.001). Eser element düzeyleri açısından incelendiğinde hasta grubunda tedavi öncesi çinko değerleri kontrol grubuna göre belirgin olarak düşük olduğu görüldü. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p = 0.001). Hasta grubunda tedavi öncesi oksidan ve antioksidan sistem belirteçleri kontrol grubu ile karşılaştırıldığında ise vitamin C, ß-karoten, redükte glutatyon (GSH), süperoksit dismutaz (SOD) özellikle kontrol grubunda yüksek iken, MDA (malondialdehit) hasta grubunda yüksekti. Hasta grubunda tedavi öncesi ve sonrası aynı parametreler karşılaştırıldığında katalaz haricindeki tüm parametrelerde değişiklikler (özellikle vitamin C, ß-karoten, GSH, SOD, vitamin E değerlerinde yükselme olduğu, MDA düzeyinde ise düşme) olduğu görüldü; ancak istatistiksel olarak anlamlı yükselme sadece vitamin C düzeylerinde görülmekteydi. GSH, retinol düzeyleri, hasta grubunda tedavi sonrası döneme göre kontrol grubunda daha yüksekti.Sonuç: Bu çalışmada nutrisyonel raşitizmli çocuklarda oksidatif stresin arttığı, antioksidan savunma sisteminin azaldığı; vitamin D tedavisi ile oksidatif streste azalma olduğu, antioksidan sistem de ise belirgin düzelme olduğu görüldü. Nutrisyonel raşitizmli çocuklarda çinko düzeyinin düşük bulunabileceği, çinko düzeyi düşüklüğünün raşitizm ağırlığını artırmadığı bulundu.Article Hastaneye Başvuran Malnutrisyonu Ve/veya Tekrarlayan Akciğer Enfeksiyonu Olan Çocuklarda Kistik Fibrozis Sıklığı Araştırılması(2010) Doğan, Şekibe Zehra; Peker, Erdal; Okur, Mesut; Akbayram, Sinan; Doğan, Murat; Arıyuca, Sevil; Cesur, YaşarKistik fibroz (KF), transmembran ileti regülasyonu genindeki mutasyon sonucu oluşur ve otozomal resesif kalıtım gösteren beyaz ırkın en sık rastlanan ölümcül hastalığıdır. Hastalığın sıklığı beyaz ırkta 1/2500-1/3500, Afrika kökenli Amerikalılarda 1/1700 civarındadır. KF’nin ülkemizdeki sıklığı ise bilinmemektedir. Bu çalışmada, hastaneye başvuran tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve/veya malnutisyonu olan çocuklarda Kistik fibrozis sıklığının bulunması amaçlanmıştır. Çalışmaya Şubat 2007 ile Ocak 2010 tarihleri arasında kliniğimize başvuran tekrarlayan akciğer ve/ veya malnutrisyonu olan vakalar alındı. Vakalarda kistik fibrozis tanısı, kistik fibrozis kliniği ile uyumlu bulgulara sahip olma, diğer hastalıkların dışlanması ve ter testi pozitifliği esaslarına göre kondu. Çalışmaya 491 çocuk vaka alındı. Vakaların yaşları minimum 2, maksimum 216 ay olup ortalama 26,1±35.01 ay idi. Vakaların 335 (%68.3)’si erkek, 156 (%31.7)’ü kız idi. Çalışmaya alınan vakalar ter testi sonucuna göre değerlendirildiğinde pozitif ter testi vaka sayısı 35 (%7.1) idi. Tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan çocuklarda KF sıklığı %5.3, malnutrisyonu olanlarda %8.8, malnutrisyonu ve/ veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan çocuklarda ise %7.1 (%95 Confidence interval 3.9 -9.2) olarak bulundu. Bu çalışma ile biz hastaneye başvuran malnutrisyon ve/veya tekrarlayan akciğer enfeksiyonu olan olgularda Kistik Fibrozis tanısının erken konulması ve geç komplikasyonlarının önlenmesi için mutlaka akılda tutulması gerektiğini vurgulamak istedik.Article Hastaneye Yatırılarak Tedavi Edilen Çocukluk Çağı Pnomonilerinde Farklı Tedavi Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi(2009) Kaya, Ali; Acikgoz, Mehmet; Çakman, Hüseyin; Kaya, Avni; Odabaş, Dursun; Doğan, Murat; Bay, AliAmaç: Hastaneye yatırılarak tedavi edilen çocuklukçağı pnömonilerinde farklı tedavi yaklaşımlarınındeğerlendirilmesi.Materyal ve metod: Bu çalışmada bakteriyelpnömoni tanısı alan (pnömoniyle birlikte konjenitalveya kronik hastalığı olanlar çalışmaya dahiledilmedi) toplam 515 hasta retrospektif olarakincelenerek çalışmaya alındı. Hastalar yaşlarınagöre dört gruba ayrıldı. Grup I; 0-1 aylık, grup II;2–3 aylık, grup III; 4–59 aylık, grup IV; 5 yaş veüzeri hastalardan oluştu. Kliniğimizde yataraktedavi edilen bakteriyel pnömonili hastalara, yatıştauygulanan tedavi ve tedavi değişiklikleri, tedavihastanemize yatmadan kaç gün önce pnömonisemptomlarının başladığı, hastanemize yatmadanönce ayaktan veya yatarak başka bir merkezdetedavi alıp almadığı, yatışta tesbit edilenpnömoninin şekli (lober veya bronkopnömoni)hasta dosyalarındaki kayıtlardan elde edildi. İstatistik: Hasta verilerinin değerlendirilmesindeChi-square testi kullanıldı. P<0.05 değerleri anlamlıkabul edildi.Bulgular: Çalışmamızda, sultamisilin ve amikasintedavisi ile iyileşme oranı, grup I’de %84.7, grupII’de %98.3, grup III’de %100, sultamisilin vesefotaksim tedavisi ile iyileşme oranı, grup I’de%87.5, grup II’de %90, grup III’de %85.7,penisilin-G ve kloramfenikol tedavisi ile iyileşmeoranı, grup III’de %84.8, grup IV’de %90,vankomisin ve sefotaksim tedavisi ile iyileşmeoranı, grup III’de %93.7, grup IV’de %90 vepenisilin-G tedavisi ile iyileşme oranı, grup IV’de%75, olarak bulundu. Gruplardaki iyileşmeoranları istatistiksel olarakta anlamlı bulundu.Sonuç: Dirençli pnömokok ve stafilokok pnömonisidüşünülmüyorsa, 0–12 ay grubu hastalardasultamisilin ve amikasin, 4 ay–5 yaş grubuhastalarda, penisilin-G ve kloramfenikol tedavisigüvenle verilebilir.Article Hepatit A Nın Eşlik Ettiği Bir Denys-drash Sendromu Vakası(2010) Cesur, Yaşar; Akgül, Necip; Doğan, Murat; Arslan, ŞükrüDenys-Drash sendromu ambiguous genitalia,nefropati ve Wilms tümörü ile karakterize, ilk 2-3yıl içinde nefrotik sendrom, son-dönem böbrekyetmezliği geliştirebilen bir klinik antitedir. HepatitA geçiren kişilerin %3-20 sinde vakalar klinik vebiyokimyasal olarak remisyona girdikten 4-16 haftasonra serum transaminazlarında yükselme ve anti- hepatitis A virus immünglobulin M (anti-HAV IgM)pozitifliğinin devam etmesi şeklinde viral hepatit Atablosunda yenileme gösterebilmektedirler. Bu vakanedeniyle nadir görülen Denys-Drash sendromunungözden geçirilmesi ve eşlik eden hepatit Aenfeksiyonunun seyrindeki farklılığa dikkatlerinçekilmesi istenmiştir.Article Investigation of the Effect of Paracetamol Against Glutamate-Induced Cytotoxicity in C6 Glia Cells(2021) Doğan, Murat; Yıldızhan, KenanParacetamol is an active metabolite with analgesic and antipyretic properties of phenacetin, which is sold without a prescription in our country and in many countries. However, the effect of paracetamol on oxidative stress due to glutamate-induced cytotoxicity remains unclear. This study aims to investigate the effect of an appropriate dose of paracetamol on nitric oxide and increased oxidative stress as a result of glutamate-induced cytotoxicity in C6 cells. The cells were divided into 4 groups as Control group, Glutamate group, Paracetamol group, and Paracetamol+Glutamate group. Cell viability rate between groups was measured by XTT assay. Oxidative stress and antioxidant levels were measured with TOS and TAS elisa kits. Paracetamol at all concentrations significantly increased cell viability in C6 cells (p < 0.001). Paracetamol also increased TAS levels (p <0.01) while significantly decreased TOS levels (p < 0.001). In addition, paracetamol was observed to decrease TNF-α and NO levels (p <0.001). In conclusion, paracetamol has protective feature on glutamate-induced cytotoxicity in C6 glial cells by suppressing oxidative stress. The results of this study show that when the appropriate dose of paracetamol is used, it can be a crucial promoter agent in glutamate toxicity-induced neurodegeneration.Article İzovalerik Asidemi: Bir Olgu Sunumu(2010) Karaman, Kamuran; Doğan, Ş. Zehra; Üstyol, Lokman; Cesur, Yaşar; Bektaş, M. Selçuk; Peker, Erdal; Doğan, MuratBu çalışmada kusma ve ateş şikâyeti ile acil polikliniğimize başvuran 18 aylık kız hasta sunuldu. Dört gündür ateşi ve iki gündür kusması olan hastanın fizik muayenesinde asidotik solunumu, cilt ve skleralarının soluk olduğu belirlendi. İshal ve ilaç alım öyküsü bulunmayan vakanın laboratuar incelemelerinde metabolik asidoz, pansitopeni, hiperamonemi tespit edildi. Hastanın inatçı kusma ataklarının olması, ilaç ya da toksik ajan alım öyküsünün olmaması, kardeş ölüm hikâyesi, anne baba arasında birinci dereceden akrabalık olması nedeni ile doğumsal metabolik hastalık taraması yapıldı. Tandem mass metabolik hastalık tarama panelinde \"izovalerik asidemi\" tanısı kondu. Bu çalışma, sadece yenidoğan döneminde değil, tüm çocukluk yaş grubunda genel durumda ani bozulma olan olgularda, kardeş ölüm hikâyesi olan ve anne- baba arasında akrabalık da mevcut olan hastalarda metabolik hastalık olasılığının her zaman akılda tutulması amacıyla sunulmuştur. Ayrıca şehrimiz gibi kısıtlı olanakları bulunan yerlerde megadoz vitamin tedavisinin, tetkikler için kan ve idrar örnekleri alındıktan sonra sonuçları beklenmeksizin vakit geçirilmeden başlanmalıdır. Bu tedavinin hayati derecede önemli olduğu vurgulanmıştır.Article Kronik İmmün Trombositopenik Purpuralı Çocuklarda İntravenöz Anti-d Tedavisinin Etkinliği(2006) Bay, Ali; Dilek, İmdat; Doğan, Murat; Öner, Ahmet F.; Acikgoz, MehmetBu çalışmada steroid ve intravenöz immunoglobuline dirençli 11 kronik immun trombositopenik purpuralı (ITP) olguda Anti D ile tedavi sonuçları değerlendirildi. Olguların hepsi Rh + kan grubundandı ve hiç birisine splenektomi yapılmamıştı. Anti D 30 µg/kg/gün dozunda 0, 1, 7, 14, 21, 28. günlerde 1 saat içinde İV yavaş infüzyonla verildi. Olguların 3 tanesi (%27) tam cevap, 3 tanesi (%27) parsiyel cevap, 3 tanesi (%27) minor cevap verirken, 2 tanesi (%18) cevapsızdı. Cevap veren olguların sadece 1 tanesinde trombosit sayısı 1 yıldan daha fazla yüksek kaldı. Diğer olguların trombosit sayısı 1-3 ay içinde tedavi öncesi değerlerine düştü. Önemli bir yan etki saptanmadı. Dirençli kronik ITP li çocuklarda anti D tedavisinin de bir seçenek olarak dikkate alınması gerektiği sonucuna varıldı.Article Minor Kafa Travması Sonrası Gelişen Stroklu Bir Olgu Sunumu(2009) Tuncer, Oğuz; Atas, Bulent; Doğan, Murat; Yılmaz, Cahide; Çaksen, Hüseyın; Erdoğan, ErdalStrok, vasküler kökenli bir bozukluk sonucu ortaya çıkan ani veya akut başlangıçlı farklı nörolojik bulguların eşlik ettiği bir tablodur. Çocukluk çağında oklusiv damar hastalıklarının çok çeşitli sebepleri vardır. Bunlar arasında mitokondriyal hastalıklar, vaskülitler, kollajen doku hastalıkları, metabolik hastalıklar, migren, siyanotik konjenital kalp hastalıkları, enfeksiyonlar, dehidratasyon, nefrotik sendrom, malignensiler, hemoglobinopatiler, Moyamoya hastalığı ve travma sayılabilir. Bu çalışmada, daha öncesinde sağlıklı olup minor kafa travmasını (top çarpması) takiben strok gelişen 15 yaşında bir erkek olgu strokun etyolojisinde minor kafa travmasının önemini vurgulamak amacıyla sunuldu.Article Nadir Bir Tip 1 Diyabet Sunumu; Şiddetli Hiperlipidemi Çocuklar ve Hiperlipideminin Yönetimi: Olgu Sunumu(2016) Kaba, Sultan; Ceylan, Nesrin; Doğan, Murat; Cesur, Yaşar; Bulan, KezibanDiyabetik ketoasidoz, diyabetin en sık, yaşamı tehdit eden, akut bir komplikasyonudur. Lipemik seruma yol açan şiddetli hiperlipidemi, nadiren diyabetik ketoasidoz vakalarında görülür. Burada, ketoasidoz ile başvuran ve sütlü plazma görünümü ve şiddetli hiperlipidemisi olan 10 yaşında bir kız sunulmuştur. Biyokimya çalışmaları için alınmış kan örneğinde süt görünümü vardı. Laboratuvarda, aşırı lipemik numune nedeniyle kan örneği değerlendirilemedi; bu nedenle, yenilenmiş ölçüm yapıldı. İkinci ölçümde, glukoz, trigliserid, toplam kolesterol, düşük yoğunluklu lipoprotein (LDL-kolesterol) ve yüksek yoğunluklu lipoprotein (HDL kolesterol) seviyelerinin yükselmiş olduğu tespit edildi. Diyabetik ketoasidoz, asidotik solunum ve aseton kokusu olan bilinçsiz hastamızda ilk klinik tanı olarak kabul edildi. Bu olgu sunumu ile serum lipit düzeylerinin diyabetik ketoasidozda ve düşük glikoz kontrollü diyabetik çocuklarda ölçülmesi gerektiğini vurguladık. Ayrıca, bu vakada hiperlipidemi yönetimini paylaşmak istedik. Aynı zamanda, kan ölçümlerinin hiperlipidemi koşullarında hatalı olabileceği akılda tutulmalıdır; böylece, hiperlipidemi varlığında laboratuvarı stimüle etmek ikinci bir ölçüm gerektirebilir