Browsing by Author "Ebinç, Senar"
Now showing 1 - 4 of 4
- Results Per Page
- Sort Options
Article Kronik Lenfositik Lösemi Hastalarında Bruselloz ve Hepatit B Virüsü Seropozitiflik Sıklığı(2020) Ekinci, Omer; Doğan, Ali; Demir, Cengiz; Ebinç, SenarAmaç: Kronik lenfositik lösemi (KLL) hastalarında hücresel ve humoral immün yanıtta defektler görülmektedir. Bu immun yetmezlik durumda özellikle gram pozitif ve negatif bakteriyel enfeksiyon sıklığının arttığı bilinmekte, ancak bruselloz gibi zoonozların ve hepatit B virüsü (HBV) gibi viral enfeksiyonların artışı ile ilgili bilgiler net değildir. Bu çalışmada KLL tanılı hastalarda bruselloz ve HBV seropozitiflik sıklığını araştırmayı amaçladık. Yöntemler: 2005–2019 yılları arasında takip edilen KLL tanılı hastalar değerlendirildi. Tüm hastalar içerisinde; HBsAg ve anti–HBs serolojisi için ELISA testi, bruselloz için serum aglütinasyon (Wright) testi kullanılan hastaların test sonuçları kaydedildi. Çalışmaya alınan tüm hastaların demografik verileri ve laboratuvar sonuçları değerlendirildi. Bulgular: KLL tanılı 188 hasta çalışmaya dâhil edildi. Bunların 56 (%29,8)’sı kadın, 132 (%70,2)’si erkek idi. Hastaların medyan yaşı 62 (33–92) idi. Tanı anındaki tam kan sayım parametreleri olarak; medyan lökosit sayısı 54.4×109/L (5.1–312.3×109/L); medyan lenfosit sayısı 42.3×109/L (2.8–296.8×109/L); medyan trombosit sayısı 148×109/L (86.3–342.3×109/L); medyan hemoglobin düzeyi 13.4 g/dL (8.5-16.9 g/dL) idi. Hastaların 142’sine HBsAg ve anti–HBs bakılmıştı. HBsAg kadınların 5(%3,52)’inde, erkeklerin 11 (%7,75)’inde, toplamda 16 (%11,27) kişide pozitif idi. Anti–HBs antikoru kadınların 32 (%22,54)’sinde, erkeklerin 73 (%51,41)’ünde, toplamda ise 105 (73,95) kişide pozitifti. Wright aglütinasyon testi 82 kişide bakılmıştı. Kadınların 3 (%3,66)’ünde, erkeklerin 1 (%1,22)’inde, toplamda 4 (%4,88) kişide Wright testi pozitif saptandı. Sonuç: Aynı bölgede yapılan epidemiyolojik çalışmalar ile karşılaştırıldığında; Wright aglütinasyon testi pozitiflik oranı literatürde sunulan veriler ile uyumlu idi, ancak HBsAg pozitiflik oranı ise çalışmalarda sunulandan daha yüksek olarak izlendi. Bu durumun KLL nedeni ile oluşan immün defekt veya tedavide kullanılan ilaçların oluşturdukları immünsüpresif tablonun HBV bulaş riskini artırması veya viral reaktivasyon ile ilişkili olabileceği düşünüldü.Article Megaloblastik Anemi Tanılı 34 Hastanın Laboratuvar Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi(2016) Demir, Cengiz; Kara, Erdal; Ebinç, Senar; Ekinci, ÖmerAmaç: Çalışmamızda megaloblastik anemili olgularımızın başvuru sırasındaki demografik, hematolojik ve biyokimyasal parametrelerine ait özellikleri sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya megaloblastik anemi tanılı 34 olgu dâhil edildi. Olguların yaşı, cinsiyeti, kemik iliği biyopsi sonuçları, kan sayımı parametreleri (hemoglobin, lökosit sayısı, trombosit sayısı, MCV, RDW), laktat dehidrogenaz, vitamin B12, folik asit, bilirubin değerleri retrospektif olarak incelendi. İstatistik analiz için SPSS istatistik paket programı kullanıldı. Bulgular: 34 olgumuzun 24'ü kadın, 10'u erkek idi. Olguların yaş ortalaması 52 yıl idi. Olguların hepsinde anemi, vitamin B12 eksikliği ve LDH yüksekliği mevcuttu. MCV değeri 14 olguda (%38.2), indirekt bilirubin değeri ise 17 olguda (%50) normal aralıkta idi. RDW değeri 21 olguda (%64.7) normalden yüksek saptandı. Sonuç: Megaloblastik anemide sıklıkla MCV ve indirekt bilirubin yüksekliği olmakla birlikte olguların önemli bir kısmında bu değerler normal aralıkta bulunabilir. Makrositoz ile seyreden aplastik anemi ve MDS'nin aksine megaloblastik anemide RDW normalden daha yüksek görülebilmektedirspecialization-in-medicine.listelement.badge Paroxysmal Nocturnal Hemoglobinuria in the the Patients Who Have Idiopathic Portal Vein Thrombosis(2014) Ebinç, Senar; Demir, CengizGiriş ve Amaç: Paroksismal noktürnal hemoglobinüri (PNH), hemolitik anemi ve trombozlarla seyreden klonal hematopoetik kök hücre hastalığıdır. Glikozilfosfatidilinozitol (GIP) çıpası yardımıyla, hücre zarına bağlanan bazı proteinlerin yokluğu eritrositleri kompleman aktivasyonuna ve hemolize karşı korumasız hale getirir. Ayrıca tromboz ile seyredebilen bu hastalık, intraabdominal venöz trombozlarında önemli sebeplerindendir. Fluorescent aerolysin (FLAER) testi, paroksismal noktürnal hemoglobinüri klonunu saptamada kullanılan yüksek sensitiviteye sahip güncel bir testtir. Biz bu çalışmada idiyopatik portal ven trombozu olan hastalarda paroksismal noktürnal hemoglobinüri varlığını FLAER testi ile araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 6 erkek (%22,2), 21 kadın (%77,8) olmak üzere toplam 27 idiyopatik portal ven trombozlu hasta alındı. Hastalarda Fluorescent aerolysin testi ile paroksismal noktürnal hemoglobinüri klon varlığını araştırdık. Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları erkek 38.5±11.9, kadın 43.7±14.4 yıl idi. Yirmi yedi hastanın sadece 1'inde (%3,7) paroksismal noktürnal hemoglobinüri klon varlığı tespit ettik. Paroksismal noktürnal hemoglobinüri klonu tespit edilen hasta 25 yaşında kadın olup, idiyopatik portal ven trombozu nedeni ile takip edilmekte idi. Bu hastanın geçmişe yönelik bakılan tetkiklerinde; anemi, indirek billirübin ve laktat dehidrogenaz (LDH) enzim yüksekliği mevcut idi. Bu hastada FLAER yöntemiyle granülositer seride %3 civarında PNH klonu tespit ettik. Sonuç: İdiyopatik portal ven trombozu olan hastalarda, anemi ve LDH yüksekliği varsa paroksismal noktürnal hemoglobinüri ayırıcı tanıda göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar sözcükler: Portal Ven Trombozu, Paroksismal Noktürnal Hemoglobinüri, FLAERArticle Relapse of Multiple Myeloma Presenting as Extramedullaryplasmacytoma Surrounding the Aorta: a Rare Case Report(2020) Demir, Cengiz; Aslan, Mehmet; Ekinci, Ömer; Ebinç, Senar; Dogan, Ali Nazmi CanMultiple myeloma (MM) is a hematological disease characterized by the malignant proliferation of plasma cells. MM can be concomitant with plasmacytoma, at diagnosis or during relapse. Extramedullary plasmacytoma (EMP) is rare and is encountered most frequently in the upper respiratory tract and nasopharynx. It is of much less frequent occurrence in the intraabdominal and thoracic regions. EMPs tend to have a poor prognosis with a characteristic of high relapse/refractory disease rates and a relatively short overall survival, despite the use of various novel medications. Here, we present a case of relapse of MM concomitant with a large EMP surrounding the aorta, which is an extremely rare pattern of involvement. Our case showed nearly complete remission with an aggressive chemotherapy regimen. MR imaging served as a guidepost in both the diagnosis and the post-treatment follow-up.