Browsing by Author "Ekim, Hasan"

Now showing 1 - 20 of 62

Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Kanamaya Bağlı Revizyon Operasyonları
(2004) Kutay, Veysel; Hazar, Abdüssemed; Karadağ, Melike; Ekim, Hasan; Başel, Halil; Turan, Erdal
Amaç: Açık kalp cerrahisini takiben, en sık revizyon gerektiren komplikasyon erken postoperatif dönemde olan kanamadır. Bu çalışmamızda erken postoperatif kanama nedeniyle revizyon operasyonu yapılan hastaları retrospektif olarak değerlendirdik. Yöntem: Ana bilim dalımızda Ocak 2000 ile Mart 2004 tarihleri arasında 520 hastaya açık kalp cerrahisi uygulandı. Bu hastalardan sekizine postoperatif kanama nedeniyle re-eksplorasyon yapıldı. Re-eksplore edilen hastaların; yaşları, primer operasyon tipleri, kardiyopulmoner bypass süreleri ve kanama odakları analiz edildi. Bulgular: Re-eksplorasyon nedenleri, 1 hastada kardiyak tamponad, 2 hastada LİMA yatağından kanama, 1 hastada LİMA yan dalından kanama ve 1 hastada sternum arka yüzünden kanama idi. Geri kalan üç hastada ise bir aktif kanama odağı bulunamadı. Bir hastada revizyon sonrası cerrahi debridman gerektiren sternal yara infeksiyonu gelişti. Biri hariç revizyon yapılan tüm hastalarda kardiyopulmoner bypass zamanı 120 dakikanın üzerinde idi. Sonuç: Serimizde kanama nedeniyle yapılan revizyon operasyonlarının oranı düşük bulunmuştur.Bunda uygulanan cerrahi tekniğin ve kanama riskini artıran aspirin gibi ilaçların operasyondan önce kesilmesinin rolü olabilir.
Acute Mesenteric Ischemia Due To Left Atrial Movable Thrombi in a Patient With Mitral Valve Replacement
(int Scientific Literature, inc, 2008) Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa
Background: Mesenteric ischemia associated with left atrial thrombosis is a serious complication that can occur after a mechanical mitral valve replacement. We performed an operation to remove the atrial thrombi leading to acute mesenteric ischemia. Possible cause of this thrombi formation is discussed. Case Report: A 47-year-old woman was transferred to our hospital for investigation of mesenteric ischemia thought to be cardiogenic in origin, 3 years after mitral valve replacement. She was initially admitted to Department of General Surgery after sudden abdominal pain and a diagnosis of mesenteric ischemia was made. The transesophageal echocardiogram showed a mechanical mitral valve and oscillating thrombi on the left atrium. The patient subsequently underwent an urgent open heart operation. The left atrial thrombi were removed without valve re-replacement. Histopathological study results of the operative specimen were consistent with thrombus. She had an uneventful postoperative recovery and was discharged from hospital 16 days after operation in good condition. Conclusions: We believe that the mesenteric thromboembolism was most likely caused by oscillating atrial thrombi due to inappropriate warfarin use and atrial fibrillation. Therefore, life-time follow-up and appropriate anticoagulant therapy is recommended to prevent thromboembolic events after the mechanical mitral valve replacement.
Alt Ekstremite Derin Ven Trombozlarında Kısa ve Uzun Süreli Antikoagülan Tedavilerin Karşılaştırılması
(2000) Kirali, Kaan; Ekim, Hasan; Özkökeli, Mehmet
Derin ven trombozunda rekürenslerin ve postfilebitik sendromun önlenmesiyle antikoagülan tedavinin süresi arasındaki ilişkiler tartışma konusu olmuştur. Amacımız alt ekstremite derin ven trombozunda kısa süreli antikoagülan tedavinin uzun süreli tedavi kadar etkili olup olmayacağını tesbit etmektir. Alt ekstremite derin ven trombozu tanısı konulan 84 hasta çalışma kapsamına alındı. Tanıda venografi ve/veya dubleks ultrasonografi kullanıldı. 43 hastada (grup A) Uzun süreli antikoagülan tedavi uygulandı. Önce heparinizasyon yapılarak 4., 5. ve 6.günler coumadin tedavisi eklendi. 7. Günden itibaren heparin kesilerek yalnız coumadin ile tedaviye 3 ay devam edildi. 41 hastada ise kısa süreli antikoagülan tedavi uygulandı. Yine heparin ile tedaviye başlanarak 2.,3. ve 4. Günler tedaviye coumadin eklendi. 5. Günden itibaren yalnız coumadin ile tedaviye 45 gün devam edildi. İlk 3 ayda 45 gün aralıklarla sonrada 3 ay aralıklarla dubleks Doppler ultrasonografi incelemesi yapıldı.Her iki grup arasında risk faktörleri, lokalizasyon ve ortalama yaş bakımından anlamlı fark yoktu. A grubundaki hastaların yaşı 27 ile 73 arasında değişmekte ortalama yaş 50 ± 4,5 idi. B grubundakilerin ise 32 ile 80 arasında değişmekte ortalama yaş ise 52 ± 3 idi. A grubunda l olguda pulmoner emboli, 2 olguda aşırı kanama; B grubunda l olguda pulmoner emboli, l olguda aşırı kanama oldu. A grubunda 18 (%41,8), B grubundaysa 19 (%46) olguda postflebitik sekel gelişti. A Grubunda 9 (%22), B Grubunda 10 (%23) hastada rekürens gelişti. 45 günlük kısa süreli antikoagülasyon, uzun süreli antikoagülasyon kadar etkili olmakta, reflü, rekürens ve kanama gibi komplikasyonların gelişmesi bakımından her iki grup arasında anlamlı bir fark yoktur.
The Analyses of Arteriovenous Fistula Complication in Short and Long Term in Our Clinic
(Karger, 2010) Basel, Halil; Odabasi, Dolunay; Ekim, Hasan
Aort Darlığı Olan Hastalarda Aort Kapak Replasmanının Klinik Sonuçları
(2005) Kutay, Veysel; Tuncer, Mustafa; Ekim, Hasan; Mustafaoğlu, Faik; Yakut, Cevat
Amaç: Çalışmamızın amacı aort kapak replasmam sonrası sol ventrikül sistol ve diyastol sonrası çaplarında olan değişiklikleri değerlendirmektir. Metot: Ocak 2000 ile Aralık 2003 tarihleri arasında Anabilim Dalımızda aort darlığı nedeniyle aort kapak replasmam yapılan hastalardan 20'si çalışma kapsamına alınmıştır. Hastalardan 16'sı erkek, 4'ü kadın olup yaşları 18 ile 70 arasında değişmekte ve ortalama yaş ta 36,51±18,10 yıl idi. Tüm hastalarda ameliyat öncesi ve sonrası ekokardiyografik değerlendirmeler yapıldı. Bulgular: Aort kapak replasmam sonrası tüm hastalarda hemodinami anlamlı olarak düzeldi. Sol ventrikül sistol ve diyastol sonrası çapları ile interventriküler septum kalınlığı azaldı. Ayrıca ameliyat sonrası sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ameliyat öncesine göre anlamlı olarak yükseldi. Sonuç: Aort kapak replasmanı sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu artırır ve miyokardiyal hipertrofinin gerilemesini sağlar.
Atrial Septal Defect Presenting With Brucella Endocarditis
(Japanese Circulation Soc, 2008) Tuncer, Mustafa; Ekim, Hasan; Gunes, Yilmaz; Guntekin, Unal
Brucellosis is a zoonosis that behaves as a systemic infection with various clinical signs and symptoms. Brucella endocarditis, although a rare complication of Brucella infection, is nevertheless responsible for the majority of deaths related to this illness. Brucella endocarditis was associated with an atrial septal defect (ASD) in a 45-year-old woman. Echocardiography showed a secundum ASD with vegetations of 0.5x8cm arising from the border of the defect, and serologic analysis was positive for Brucella agglutinin, thus confirming the diagnosis. She was initially treated with a 1-month preoperative course of antibiotics. At Surgery, the vegetations were excised and the defect was closed with polypropylene. Postoperative recovery was uneventful and she was discharged on the 10(th) postoperative day. (Circ J 2008; 72: 2096-2097)
Basilic Vein Transposition Fistulas Versus Prosthetic Bridge Grafts in Patients With End-Stage Renal Failure
(Elsevier Science inc, 2011) Basel, Halil; Ekim, Hasan; Odabasi, Dolunay; Kiymaz, Adem; Aydin, Cemalettin; Dostbil, Aysenur
Background: Basilic vein transposition fistulas (BVTFs) and prosthetic bridge grafts (PBGs) provide good vascular access for hemodialysis. To evaluate the patency and complication rates after arteriovenous fistula formation, a concurrent series of patients was reviewed. Methods: Between September 2003 and September 2009, 147 hemodialysis access procedures were performed in 147 consecutive patients at Van Research and Training Hospital and Yuzuncu Yil University Hospital, Van, Turkey. All access procedures were planned on the basis of preoperative duplex scans of arm and forearm veins. Functional patency was defined as the ability to cannulate hemodialysis patients successfully. Primary and secondary cumulative functional patency rates of BVTFs and PBGs were determined with life-table analysis and differences were analyzed with retrospective study. Differences in revision rates, including thrombolysis thrombectomies and operative revisions, were analyzed with the Fisher exact t-test. Results: Mean follow-up was 15 months (range, 3-24 months). Risk factors were similar between the two groups. BVTFs had better patency at 15 months. The dialysis access complications were higher in the PBG group versus BVTF group, and the PBG group had a higher infection rate than the BVTF group. Conclusion: The primary and secondary patency rates were superior in the BVTF group. Our data strongly support the contention that as long as the patient is a candidate for an upper arm BVTF based on anatomical criteria, BVTF always be considered before a PBG.
Biocompatibility of Heparin-Coated Cardiopulmonary Bypass Circuits in Coronary Patients With Left Ventricular Dysfunction Is Superior To Pmea-Coated Circuits
(Wiley, 2006) Kutay, Veysel; Noyan, Tevfik; Ozcan, Sedat; Melek, Yasin; Ekim, Hasan; Yakut, Cevat
Background: Several coating techniques for extracorporeal circulation have been developed to diminish the systemic inflammatory response during cardiopulmonary bypass (CPB). The aim of this study was to evaluate the clinical effectiveness and biocompatibility of heparin-coated and poly-2-methoxyethylacrylate (PMEA)-coated CPB circuits on coronary patients with left ventricular systolic dysfunction. Methods: Thirty-six patients who underwent elective coronary artery bypass grafting were divided into two equal groups: group H (n = 18), heparin-coated; group P (n = 18), PMEA coated. Clinical outcomes, hematologic variables, cardiac enzymes, malondialdehyde (MDA), and acute phase inflammatory response (including myeloperoxidase (MPO), catalase, hsCRP, and IL-8) were analyzed perioperatively. Results: Demographic, CPB, and clinical outcome data were similar for both groups. Plasma fibrinogen, total protein, albumin, and platelet count decreased, neutrophil count, MDA, IL-8, MPO, and catalase levels increased during CPB. During CPB, MPO and catalase values were significantly higher in group P (p = 0.02 and p = 0.01) and postoperative MDA concentration was lower in group H (p = 0.03). Platelet counts were better preserved in group H during and after CPB but neutrophil count and IL-8 level did not differ between the groups. Postoperative total protein, albumin, and fibrinogen levels were higher in group H (p < 0.05). The postoperative first day levels of troponin-I, CK-MB, and CRP increased in both groups without any significant differences between the groups. Conclusions: Heparin-coated circuit provided better suppression of perioperative inflammatory markers and exhibited more favorable effects on hematologic variables than PMEA-coated circuit.
Clinical Characteristics and Outcome of Brucella Endocarditis
(Royal Soc Medicine Press Ltd, 2009) Gunes, Yilmaz; Tuncer, Mustafa; Guntekin, Unal; Akdag, Serkan; Gumrukcuoglu, Hasan Ali; Karahocagil, Mustafa; Ekim, Hasan
Brucella endocarditis, a rare complication of brucellosis, is the main cause of death attributable to this disease. There are difficulties in the diagnosis and uncertainty regarding many aspects of the treatment of Brucella endocarditis. We retrospectively examined the clinical characteristics and outcome of patients diagnosed with Brucella endocarditis. Of the six patients diagnosed as having Brucella endocarditis, four had valvular disease, one had aortic and mitral mechanic valve prosthesis (AVR + MVR) and one had secundum type atrial septal defect. Transesophageal echocardiography showed vegetations in four patients. Blood culture grew Brucella mellitensis only in two patients. Standard agglutination tests were elevated in all patients (range 1/320-1/10240). Four patients were managed with combined antibiotherapy and surgery. One refused further treatment and one refused an operation and follow-up was lost for that patient. Two patients died during follow-up; one having had a previous AVR + MVR operation refused further treatment and the other suffering renal failure. Due to the fulminant course of the disease, treatment should be initiated when there is a clinical suspicion, even if the culture results are unknown or negative. Agglutination titres aid in the diagnosis. A combination of antibiotherapy and surgery seems to be preferable treatment modality.
A Comparison Between Minilaparotomy and Conventional Approach for the Surgical Therapy of Aortailiac Occlusive Disease
(Professional Medical Publications, 2010) Odabasi, Dolunay; Ekim, Hasan; Kiymaz, Adem
Objective: To search for less traumatizing measures for Aortic Occlusive Disease (AOD) surgeries to improve the recovery from surgery. Another objective was comparison of retroperitoneal minilaparotomy (RML) with conventional transperitoneal classic median laparotomy (TCML) with respect to per-operative and post-operative outcome and complications. Methodology:. It was a retrospective comparative study. All patients undergoing AOD surgery were enrolled. Our comparative data of 20 patients who had AOD surgery by TCML (TCML group) performed from January 2003 to December 2006 and 20 cases of patients who had AOD surgery by RML (RLM group) performed from January 2006 to December 2009 is presented. Chi-square and Fischer test with significance of p value being taken at 0.05 were used for categorical data, while student's t test was used for continuous data. Results: Mean age, gender, the operation and aortic occlusion time was similar between the TCML and RLM groups. The length of stay in the intensive care unit (ICU) and total hospital stay in the RLM group was statistically shorter compared to the TCML group(p<0.05). Major complications were rare in both the groups. Conclusion: During AOD surgery, RLM appears to be an attractive alternative to traditional TCLM with fewer complications.
Constrictive Pericarditis Associated With a Mass Mimicking Pericardial Cyst
(int Scientific Literature, inc, 2008) Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Basel, Halil; Gunes, Yilmaz
Background: Constrictive pericarditis can be defined as a syndrome resulting from compression of the heart caused by rigid, thickened, and frequently fused pericardial membranes, and represents the end stage of any inflammatory process involving the pericardium. We present a rare case of chronic calcified constrictive pericarditis associated with a calcified mass mimicking pericardial cyst. Case Report: A 55-year-old man was admitted to our hospital due to shortness of breath, cough, chest pain, abdominal swelling, and edema of lower extremities. Computed tomography (CT) demonstrated a thickened calcified pericardium associated with a pericardial mass with a thick calcified shell (8x6x4.5 cm) compressing the right ventricle. Results of thoracic magnetic resonance imaging (MRI) were in compliance with the CT results. Based on these findings, a diagnosis of chronic calcified constrictive pericarditis associated with a pericardial cyst was made. At the time of surgery, extensive pericardial calcifications and a cystic mass containing only hematoma were found. The calcified pericardial sac was decorticated laterally at a level just above the course of the phrenic nerve on both sides. A pathological diagnosis of idiopathic constrictive pericarditis was made. The postoperative recovery was uneventful. Ten days after the operation, he was discharged in good condition. Conclusions: Presentation of constrictive pericarditis associated with a cystic mass consisted of hematoma and compressing the right ventricle is extremely rare but does occur. It should be operated on with CPB on standby, especially if erosion of the right ventricle has suspected.
Değişik Yaş Gruplarındaki Hastalarda Atriyal Septal Defekt Onarımının Erken ve Orta Dönem Sonuçları
(2004) Kutay, Veysel; Karadağ, Melike; Başel, Halil; Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Hazar, Abdüssemed
Amaç: Atriyal septal defekt yetişkinlerde en sık görülen konjenital kalp hastalıklarındandır. Hasta yaşının cerrahi tedaviye etkisi tartışmalıdır. Burada amacımız değişik yaşlarda opere edilen ASD’li hastalarda cerrahi onarımı değerlendirmektir. Yöntem: Ocak 2000 ile Mart 2004 tarihleri arasında, hastanemizde 30 hastaya ASD nedeniyle cerrahi onarım uygulanmıştır. Hastalardan 23 kadın ve 7’si erkek olup, yaşları 4 ile 66 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 29,90±16,04 yıl idi. Bulgular: Operatif mortalite olmadı. Bir hastamızda ASD ile birlikte koroner arter hastalığı da vardı. ASD onarımı ve koroner bypass cerrahisi birlikte uygulandı. ASD’nin kapatılması sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunda artış, pulmoner arter basıncında ve kardiyotorasik oranda azalma ile sonuçlandı. Cerrahi sonrası NYHA göre fonksiyonel kapasitede düzelme oldu. Sonuç: Serimizde, değişik yaşlarda ASD’leri kapatılan hastalarda cerrahi sonuçlar olumlu idi.
Derin Ven Trombozundan Korunmada Akdeniz Diyetinin Rolü
(2022) Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Ekim, Meral
Hematolojik parametreleri etkileyerek yapılan antikoagülasyonun kanama gibi ciddi komplikasyonları olduğundan özellikle venöz tr omboembolizm (VTE) gelişmesi riskini azaltmak amacıyla profilaktik antikoagülan ilaçlar yerine diyetlerden faydalanmak amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Bu çalışmalardan henüz kesin bir sonuç al ınamamasına ra ğmen, amacımız derin ven trombozu (DVT) pr ofilaksisi ve tedavisinde Akdeniz diyetinin faydalarını gözden geçirmektir. Geleneksel Akdeniz diyeti, sebze, meyve, fındık, baklagiller ve işlenmemiş tahıllar gibi bitkisel gıdaların ve balık gibi deniz ürünlerinin tüketimi ile karakterizedir. Bu diyette et ve et ürünlerinin tüketimi düşüktür. Yo ğurt ve uzun süre korunabilen peynirler hariç süt ürünleri tüketimi de düşüktür. Akdeniz diyetinde bulunan meyveler, sebzeler ve meyve suları önemli miktarda flavonoid içerir. Ayrıca, içeriğindeki temel polifenolik bileşikleri nedeniyle Akdeniz diyetinin temel unsurlarından biri olan zeytinyağı antioksidan özellikler e de sahiptir. Tayland toplumunda sebze tüketiminin çok az olmas ının VTE s ıklığının artmasına katk ıda bulunduğu bildirilmiştir. Aksine bol miktarda bitkisel g ıda, bal ık ve az miktarda kırmızı et içeren Akdeniz diyeti VTE riskini azaltmaktadır. Sonuç olarak, sa ğlığımız için yararlı olan Akdeniz diyetinin ayn ı zamanda DVT riskini de azaltacağını düşünüyoruz. Ancak, DVT'li hastaların tedavisinde tıbbi tedavi gereklidir. Ba şta Akdeniz diyeti dahil olmak üzere beslenme yaklaşımları takviye olarak düşünülmelidir.
Echinococcal Tension Pneumothorax in a Pregnant Woman
(Professional Medical Publications, 2009) Ekim, Hasan; Ekim, Meral
Pulmonary hydatid cyst in pregnancy is a very rare pathology and its diagnosis and treatment is stilt a complex of problem. We report a rare case of ruptured giant pulmonary hydatid cyst presenting with tension pneumothorax during pregnancy. According to our knowledge this is the first report of such a case. A 21-year old pregnant woman was admitted to our hospital with complaints of left-sided chest pain, cyanosis and dyspnea. Chest radiograph showed tension pneumothorax, mediastinal shift, and tracheal displacement. Echocardiography revealed perforated hydatid cyst adjacent to pericardium. She was taken to the operating room immediately. During operation, a giant perforated hydatid cyst (12x10cm) was found, outside the pericardium displacing and compressing the left lower lobe. Histopathological examination confirmed the diagnosis. Approximately 5 months later she had a spontaneous vaginal delivery. Both the patient and her baby were healthy. Perforated pulmonary hydatid cyst should be kept in mind in the differential diagnosis of tension pneumothorax in a pregnant woman and surgical intervention should be performed promptly.
Effect of Levosimendan Injection on Oxidative Stress of Rat Myocardium
(Sage Publications inc, 2013) Basel, Halil; Kavak, Servet; Demir, Halit; Meral, Ismail; Ekim, Hasan; Bektas, Hava
This experiment was designed to investigate the effect of levosimendan injection on lipid peroxidation product malondialdehyde (MDA) and antioxidant glutathione (GSH) levels, and activities of antioxidant enzymes in myocardium of rats. Twenty male Wistar-albino rats were divided randomly into 2 study groups, each consisting of 10 rats. The animals in the first group were not treated with drug and served as control. It was found that the MDA and GSH levels decreased in levosimendan injected group. Superoxide dismutase, glutathione peroxidase, catalase and carbonic anhydrase enzyme activities were lower in levosimendan injected group than controls. It was concluded that lower tissue free radical level caused by levosimendan injection led to a lower antioxidant enzymes synthesis in the body and a decrease in the antioxidant enzyme activity and free radical scavenger level in myocardium of rat.
Effects of Combined Mitral Valve Replacement and Radiofrequency Atrial Ablation in Chronic Atrial Fibrillation; Short and Midterm Results
(2009) Özcan, Sedat; Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Odabaşı, Dolunay
AMAÇÇalışmamızdan Kronik Atriyal Fibrilasyonlu, mitral kapak hastalığı bulunan ve kliniğimizde mitral kapak replasmanı yapılan olgularda intraoperatif uyguladığımız Radyofrekans Ablasyon'un (RF ) etkinliğinin belirlenmesi, kısa ve orta dönem sonuçlarının literatür ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır.ÇALIŞMANIN YAPILDIĞI YERYYÜ Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi AD ? VANMATERYAL VE METODHaziran 2004 ve Nisan 2009 Tarihleri arasında kliniğimizde kronik atriyal fibrilasyonlu 25 hastaya Meditronic cardioblade cerrahi ablasyon kalemi ile radyofrekans ablasyon tedavisi uygulandı. Olguların 12 (%48 ) si erkek 13 (%52 ) ü bayan olup, yaşları 23 ile 67 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 43,2 ± 10,6 idi. Hastaların fonksiyonel kapasiteleri NYHA sınıflamasına göre 6 sı (%24 ) sınıf II, 16 sı (%64 )sınıf III, 3 ü (12) ise sınıf IV idi. Bütün hastalara standart 12 derivasyonlu EKG ve Ekokardiyografi yapıldı. 40 yaş üzeri hastalara muhtemel bir koroner arter hastalığını saptayabilmek amacı ile koroner anjiyografi yapıldı. Hastalar taburculuklarından itibaren 1.ay, 3.ay, 6.ay ve 9.aylarda standart 12 Derivasyonlu EKG, Transtorasik Ekokardiyografi ile ve gereğinde Holter monitarizasyonu ile takip edildi.BULGULARUygulanan yöntem den kaynaklanan herhangi bir komplikasyon gözlenmedi. Ameliyat sırasında ve hastanede ölüm olmadı. Ameliyat sonrası 13 hastada sinüs ritmi sağlandı. Hastaların 3 ünde postoperatif dönemde SVT gelişti. Antiaritmik tedavi sonrası hastalarda sinüs ritmi tesis edildi. Hastalarımızın 16 sı sinüs ritmi ile taburcu edildi. Ortalama takip süresi 9 aydı.9 aylık takip sonunda 16 hastamız sinüs ritminde kaldı.SONUÇ: Radyofrekans Ablasyonu romatizmal kökenli mitral kapak hastalarında Mitral kapak cerrahisiSonrası sinüs ritminin ve atriyal fonksiyonların geri dönmesinde etkili ve yararlı bir yöntemdir.
Effects of Posterior Pericardiotomy on the Incidence of Pericardial Effusion and Atrial Fibrillation After Coronary Revascularization
(int Scientific Literature, inc, 2006) Ekim, Hasan; Kutay, Veysel; Hazar, Abduessemed; Akbayrak, Hakan; Basel, Halil; Tuncer, Mustafa
Background: The aim of this prospective, randomized study was to assess the efficacy of posterior pericardiotomy in decreasing the prevalence of pericardial effusion and postoperative atrial fibrillation (AF). Material/Methods: The study was performed in 100 patients who underwent elective coronary artery bypass grafting surgery (CABG) between October 2003 and July 2005. They were randomized to receive posterior pericardiotomy (Group A) or no posterior pericardiotomy (Group B). A 4-cm longitudinal incision was made parallel and posterior to the left phrenic nerve, extending from the left inferior pulmonary vein to the diaphragm in group A patients. Posterior pericardiotomy was not performed in group B patients. Results: Early pericardial effusion developed in 6 patients (12%) of group A and 21 patients (42%) of group B; no late pericardial effusion developed in group A, but did in 3 patients (6%) of group B. The number of patients who developed postoperative AF was significantly lower in the fenestration group compared with the control group (10% vs. 30%, p<0.010). The overall incidence of supraventricular tachycardia in patients with early pericardial effusion was significantly higher than in patients without early pericardial effusion (18 patients vs. 9 patients). Conclusions: These findings suggest that posterior pericardiotomy reduces the prevalence of early pericardial effusion and related AF by improving pericardial drainage in patients undergoing coronary artery bypass surgery.
The Efficiency and The Confidence of The Single Dose Outpatient Low Molecular Weight Heparin Treatment of Deep Vein Thrombosis
(Karger, 2010) Odabasi, Dolunay; Basel, Halil; Ekim, Hasan
The Efficiency of Radiofrequency Ablation Therapy for the Treatment of Atrial Fibrillation During Concomitant Mitral Valve Surgery; Short and Midterm Results
(2010) Odabaşı, Dolunay; Ekim, Hasan; Aydın, Cemalettin; Özcan, Sedat; Başel, Halil
Amaç. Kronik Atriyal Fibrilasyonlu, mitral kapak hastalığı bulunan ve kliniğimizde mitral kapak replasmanı yapılan hastalarda intraoperatif uyguladığımız Radyofrekans ablasyonunun (RF) etkinliğinin belirlenmesi, kısa ve orta dönem sonuçlarının literatür ile karşılaştırılarak değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem. Haziran 2004 ve Nisan 2009 tarihleri arasında kliniğimizde kronik atriyal fibrilasyonlu 25 hastaya Medtronic cardioblade cerrahi ablasyon kalemi ile radyofrekans ablasyon tedavisi uygulandı. Hastaların 12'si (%48) erkek 13'ü (%52) bayandı. Ortalama yaş 43,2 ± 10,6 (23-67) idi. Hastaların fonksiyonel kapasiteleri NYHA sınıflamasına göre 6'sı (%24) sınıf II, 16'sı (%64) sınıf III, 3'ü (12) ise sınıf IV idi. Bütün hastalara standart 12 derivasyonlu EKG ve ekokardiyografi yapıldı. Kırk yaş üzeri hastalara muhtemel bir koroner arter hastalığını saptayabilmek amacı ile koroner anjiyografi yapıldı. Hastalar taburcu edildiklerinden itibaren 1.ay, 3.ay, 6.ay ve 9.aylarda standart 12 Derivasyonlu EKG, Transtorasik Ekokardiyografi ile ve gereğinde Holter monitarizasyonu ile takip edildi. Bulgular. Uygulanan yöntemden kaynaklanan herhangi bir komplikasyon gözlenmedi. Ameliyat sırasında ve hastanede ölüm olmadı. Ameliyat sonrası 13 hastada sinüs ritmi sağlandı. Hastaların 3 ünde postoperatif dönemde SVT gelişti. Antiaritmik tedavi sonrası hastalarda sinüs ritmi tesis edildi. Hastalarımızın 16'sı sinüs ritmi ile taburcu edildi. Ortalama takip süresi 9 aydı. 9 aylık takip sonunda 16 hastamız sinüs ritminde kaldı. Sonuç. AF'nin eşlik ettiği romatizmal mitral kapak hastalarında mitral kapak cerrahisi sonrası radyofrekans ablasyon tedavisi sinüs ritminin ve atriyal fonksiyonların geri dönmesinde etkili ve yararlı bir yöntem olabilir ancak sonuçların doğrulanması için daha geniş vaka sayılı çalışmalar gerekmektedir..
Emergent Surgical Retrieval of an Embolized Septal Occluder From the Main Pulmonary Artery
(Professional Medical Publications, 2011) Ekim, Hasan; Odabasi, Dolunay; Gunes, Yilmaz; Basel, Halil
Surgical closure of ASD has been used for over 50 years and appears to be a safe and effective operation. However, over the past decade, transcatheter closure techniques have been increasingly practiced. We present a case of 51-year old woman with atrial septal defect (ASD). She presented with progressive decrease in exercise tolerance. Echocardiographic examination showed the ASD and a 26mm septal occluder device (Cardio-fix septal occluder) was successfully deployed under fluoroscopic and echocardiographic guidance. However, the patient suddenly complained of palpitation and sustained ventricular tachycardia thirty minutes after the procedure. A repeat echocardiographic examination confirmed embolization of the device into main pulmonary artery. Due to failure of capture of the device via multisnare, the patient was immediately taken to the operating room for removal of the device and surgical closure of the defect. The embolized device was grasped and retrieved from proximal pulmonary artery between index and middle fingers inserted into the main pulmonary artery via the tricuspid and pulmonary valves. The ASD was closed by running nonabsorbable polypropylene suture. Postoperative recovery was uneventful. The patient was discharged home after a total of six days of hospitalization.