Browsing by Author "Ekinci, Ömer"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akut Lenfoblastik Lösemi Tanılı Hastada Gelişen Mukormikozis: Olgu Sunumu(2019) Ekinci, Ömer; Demir, Cengiz; Dogan, Ali; Düzenli, Ufuk; Demircioğlu, Sinan; Baran, Ali Irfan; Bayram, İrfanMukormikoz, yüksek morbidite ve mortaliteye sahip, nadirgörülen bir mantar enfeksiyonudur. Rino-orbito-serebralformu sık görülmektedir. Bu formun tedavisinde amfoterisinB ve cerrahinin birlikte uygulanması önerilmektedir. Ancak butedavilere rağmen mortalitesi oldukça yüksektir. Bizde akutlenfoblastik lösemi tanılı hastamızda gelişen 3 kez cerrahiuyguladığımız eş zamanlı hem intravenöz hemde burun içilipozomal amfoterisin B uygulayarak başarılı bir şekilde tedaviettiğimiz mukormikozis olgusunu sunduk.Article Bone Marrow Metastasis of Alveolar Rhabdomyosarcoma Mimicking Burkitt’s Lymphoma(2018) Demircioğlu, Sinan; Dogan, Ali; Bayram, İrfan; Demir, Cengiz; Ekinci, ÖmerSome rare malignant diseases exhibit clinical features and bone marrow aspirate morphology similar to that of acute leukemia. For instance, rhabdomyosarcoma, neuroblastoma, medulloblastoma, anaplastic oligodendroglioma, small cell carcinoma, Ewing’s sarcoma and neuroendocrine tumors have been reported to display an acute leukemia-like morphology in bone marrow aspirates after metastasizing to the bone marrow. Rhabdomyosarcoma (RMS), a malignant tumour of mesenchymal origin which can occur at various sites in the body, is one of the most common soft tissue sarcomas in both children and adolescents, but is rare in adults with a prevalence of less than 1 %. Bone marrow metastases associated with this condition may be readily confused with acute leukemia or lymphoma. Diagnostic confirmation requires immunohistochemical and flowcytometric examinations. In patients with positive CD56 and negative CD45, rhabdomyosarcoma should be included in the differential diagnosis. Here, we report an unusual case of RMS confined to the bone marrow in an older adult.Article Correlation Between Red Cell Distribution Width and Grade of Hepatic Steatosis and Liver Enzymes in Patients With Non-Alcoholic Steatohepatitis(2018) Doğan, Narin Yıldırım; Dogan, Ali; Ekinci, Ömer; Karincaoglu, MelihRed cell distribution width (RDW) is a marker of chronic inflammation. Hepatic diseases are often associated with several hematological complications; therefore, high levels of RDW are seen in hepatic diseases. Given the fact that factors which cause non-alcoholic steatohepatitis such as inflammation, oxidative stress, free oxygen radicals, and inflammatory cytokines may have a role in the discrepancy in the erythrocyte volume, we aimed to investigate the relationship between RDW and hepatic enzymes and Grade of hepatic steatosis. A total of 120 patients with non-alcoholic steatohepatitis using abdominal ultrasonography which was performed by a gastroenterology specialist, were included in the study. Biochemical analysis, complete blood count, other blood tests were performed. Spearman’s Rho correlation test was used to analyze the relationship between the parameters and p value was accepted significant if it’s <0.05. As a result of our study, there was no significant relationship between RDW and liver steatosis degree (p: 0.704). Also, significant relationship was not found between RDW and alanine aminotransferase (ALT), aspartate aminotransferase (AST), alkaline phosphatase (ALP), gamma glutamyl transferase (GGT) and lactate dehydrogenase (LDH) ( p values were 0,223, 0,856, 0,318, 0,597, 0,195 consecutively). In our study, we tried to find an answer to if there is a relationship between RDW alterations and inflammation which takes place in the pathogenesis of non-alcoholic steatohepatitis. As a result, we found no significant correlation between the RDW values and the degree of steatosis of liver and also liver enzymes.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of General Clinical Features and Treatment Response in Chronic Lymphocytic Leukemi̇a Patients(2018) Turgut, Ergin; Ekinci, ÖmerAmaç: Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) değişken klinik özeliklere sahip, daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkmakla birlikte genç hastalarda da görülebilen lenfoproliferatif bir hastalıktır. KLL hastalarında risk durumunun ve prognozun optimal düzeyde tespiti için geleneksel prognostik faktörlerin yanında son yıllarda prognozu tahmin etmede yeni prognostik faktörler ve skorlama sistemleri araştırılmaktadır. Yeni moleküller ve tedavi rejimleri ile sağkalım ve mortalite oranlarında anlamlı iyileşmeler gözlenmektedir. Biz bu çalışmada KLL tanısı ile takipli hastalarda prognostik faktörlerin hastalarda prognoz ve risk durumunun tespitindeki etkinliğini ve uygulanan tedavi rejimlerinin sağkalım ve mortalite üzerine etkinliğini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Hematoloji Kliniğince Ocak 2006 - Ocak 2018 yılları arasında takip edilen 131 KLL tanılı hastanın dosyaları retrospektif olarak incelendi. Hastaların klinik ve laboratuvar özellikleri ile akım sitometri analizleri (CD38 ve CD5), sitogenetik analizleri (del(17p) ve del(11q)), kemik iliği tutulum paterni, laktat dehidrogenaz (LDH) ve β2 (beta2) mikroglobulin düzeyleri ve tedavi yanıt durumlarına göre mortalite, tedavisiz sağkalım (TFS) ve total sağkalım (OS) analizi yapıldı. Bulgular: Hastaların erkek/kadın oranının 2,5/1, ortanca yaşının 62 olduğu ve hastaların %25'inin 55 yaş altındaki bireylerden oluştuğu saptandı. Hastaların %73,3'ünün yaşamakta olduğu görüldü. Yapılan mortalite analizinde yaşın 64'ten büyük olması, hemoglobin düzeyinin ≤13,8 g/dL, trombosit düzeyinin ≤130000/mcL, albumin düzeyinin ≤4,1 g/dL olması, LDH yüksekliği, hepatosplenomegali, B semptomu varlığı ve OİHA varlığı artmış mortalite ile ilişkili bulundu. Univariate sağkalım analizlerinde ise yaşın 64'ten büyük, hemoglobin düzeyinin ≤13,8 gr/dL, trombosit düzeyinin ≤130000/mcL, albumin düzeyinin ≤4,1 g/dL, LDH yüksekliği, hepatosplenomegali, B semptomu ve OİHA varlığının tedavisiz sağkalım süresini anlamlı düzeyde kısalttığı tespit edildi. Toplam sağkalım süresini anlamlı düzeyde kısaltan faktörler ise hemoglobin düzeyinin ≤13,8 gr/dL, trombosit düzeyinin ≤130000/mcL, albumin düzeyinin ≤4,1 g/dL, LDH yüksekliği, hepatosplenomegali, B semptomu varlığı olduğu saptandı. Rai, Modifiye Rai ve Binet evrelemesine göre evre arttıkça mortalitenin anlamlı düzeyde arttığı, tedavisiz ve toplam sağkalım sürelerinin anlamlı düzeyde kısaldığı tespit edildi. Cox multivariate modeline göre tedavisiz sağkalımı bağımsız olarak belirleyen faktörler yaş (≤64), Binet evresi (evre A ve B) iken toplam sağkalımı bağımsız olarak belirleyen faktörler ise yaş (≤64), Binet evresi (evre A ve B), B semptomlarının varlığı olarak saptandı. Evre olmadan yapılan Cox multivariate modeline göre ise tedavisiz sağkalımın bağımsız belirleyici faktörleri yaş (≤64), albumin düzeyi (>4,1 g/dL), B semptomu, hepatomegali ve OİHA'nın görülmemesi, toplam sağkalımın bağımsız belirleyici faktörleri ise yaş (≤64), albumin (>4,1 g/dL) ve hepatomegalinin görülmemesi olarak tespit edildi. Tedavi rejimine göre yapılan mortalite analizinde FCR rejimi dışındaki tedavi rejimleri ile mortalite artışı arasında anlamlı ilişki saptandı. Tedavi yanıtı ile mortalite ilişkisi incelendiğinde ise birinci ve ikinci basamak tedavilerine yanıtsız veya progresyon (R) gelişen hastalarda mortalitenin anlamlı düzeyde arttığı görüldü. Hastaların birinci basamakta aldıkları kür sayısının ≤4, ikinci basamakta aldıkları kür sayısının ≤2 olmasının da mortaliteyi anlamlı düzeyde arttırdığı, toplam sağkalımı da anlamlı düzeyde kısalttığı saptandı. Sonuç: KLL'de tanı aşamasında prognostik faktörler ve risk durumunun belirlenmesi ile optimal değerlendirme yapılabilmekte ve kontraendikasyonu olmayan ve tolere edebilen hastalarda FCR rejiminin ideal tedavi süresince verilmesi ile mortalitede anlamlı düzeyde azalma elde edilmektedir.Article Evaluation of Transfusion Transmitted Infections and Distribution of Abo and Rh Blood Groups in Donors in Eastern Turkey(2019) Demir, Cengiz; Dogan, Ali; Demircioğlu, Sinan; Gurbuz, Ali Fuat; Kara, Osman; Merter, Mustafa; Ekinci, ÖmerAim: Knowledge of blood group distribution and blood serology in a given region is critical for the proper functioning of blood banksand also for delivering the blood products to need owners. We aimed to determine the distribution rates of ABO and Rh blood groupsand the incidence of transfusion-transmitted infections in the healthy donors in our region.Materials and Methods: A total of 108,368 healthy individuals were participated in this study. Incidence of HBsAg, anti-HCV, anti-HIV-1/2 and syphilis along with blood group distribution were evaluated retrospectively.Results: Of the blood donors, 98,901(% 91.24) were male and 9,467 (%8.76) were female. Frequency of O, A, B, and AB blood groupdistribution in the donor population were 31.2%, 44.0%, 16.2%, and 8.6%, respectively. Of the blood donors, 95,039 (87.7%) were Rhpositive and 13,229 (12.3%) were Rh negative. A total of 1,685 donors (1.55%) tested positive for HBsAg, 102 (0.09%) for anti-HCV, 23(0.022%) for anti-HIV-1/2, and 58 (0.05%) tested positive for syphilis.Conclusion: The ABO and Rh blood antigens distribution rates found in our study were similar for male and female and resembledthe overall rates for Turkey. When looking at the annual analysis of the donor group, we observed a significant decrease of HbsAgtest positivity over a seven-year-period (p values for time periods 2008-2009, 2010-2011, 2012-2013, 2014-2015 were 0.016, 0.02,0.001, and 0.003 respectively). We believe that our results will be useful for the creation of a database on blood group distributionand the seroprevalence of infectious agents.Article Imatinib Mesylate in First-Line Treatment of Chronic Myeloid Leukemia(2019) Ekinci, Ömer; Kızılkaya, İsmetObjective: Chronic myeloid leukemia (CML) is a myeloproliferative disease characterized by clonal proliferation of myeloid cells. Inthis study we aimed to present our experience in patients with CML who used imatinib mesylate, a tyrosine kinase inhibitor (TKI).Aim: Sixty nine patients who were diagnosed with CML and were treated with first-generation TKI ( in the form of imatinib mesylate)as initial treatment between 2006 and 2018 were included in this retrospective study. The demographic characteristics, responserates (hematologic, cytogenetic and molecular), adverse events and overall survival (OS) rates were retrospectively analyzed.Results: There were 28 male and 41 female patients with a median age of 49.3. Hematologic, cytogenetic and molecular responsesto TKI treatment were evaluated according to the 2013 guidelines of European Leukemia Net (ELN). The complete hematologicresponse (CHR) rate at three months was 97.1%, the complete cytogenetic response (CCR) rate at 12 months was 73.4%, and themajor molecular response (MMR) at 18 months was 77.8%. The most common adverse events were cytopenia (13%), edema (10.1%),nausea/vomiting (7.2%), and musculoskeletal pain (5.8%). The mean follow-up period was 40.4 months for all CML patients, with anoverall survival (OS) rate of 84.6% during follow-up.Conclusion: As a real life data in our population, our results were consistent with those reported in the literature. Drug-relatedadverse events were minimal and tolerable. Long-term survival and disease-free survival can be achieved with proper cytogeneticand molecular monitoring under imatinib treatment and, if necessary, a change in medication.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Kronik Miyeloid Lösemi Tanılı Hastaların Klinik ve Prognostik Özellikleri ile Tedavi Yanıtlarının Değerlendirilmesi(2018) Kızılkaya, İsmet; Ekinci, ÖmerKRONİK MİYELOİD LÖSEMİ TANILI HASTALARIN KLİNİK VE PROGNOSTİK ÖZELLİKLERİ İLE TEDAVİ YANITLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. İsmet Kızılkaya Uzmanlık Tezi Van, 2018 AMAÇ: Kronik miyeloid lösemi (KML) pluripotent kök hücrenin anormal klonal çoğalması ile karakterize olup erişkin lösemilerinin %15'ini oluşturur. İnsidansı 1-2/100.000'dir. Tirozin kinaz inhibitörlerinden imatinibin KML tedavisinde kullanılmaya başlanmasından sonra kronik bir hastalık şeklinde uzun dönem takibinin yapılması sağlanmıştır. Çalışmamızda kronik miyeloid lösemi tanılı hastaların klinik ve prognostik özellikleri ile tedavi yanıtlarının değerlendirilmesi ve literatür verileri ile karşılaştırılması hedeflenmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Hastanemizde 2006 ve 2018 yılları arasında takipli 69 KML tanılı hasta retrospektif olarak incelenmiş olup bunların klinik ve prognostik özellikleri ile tedavi yanıtları değerlendirilmiştir. Çalışmada hastaların klinik ve laboratuvar özellikleri, tedavi seçenekleri, tedavi sırasında gözlenen yan etkiler, tedavi yanıt oranları, sağ kalım analizleri değerlendirildi. Hastaların tanı anındaki demografik verileri, hastalığın evresi, dalak boyutları (kot kavsinden cm olarak palpe edildiği uzaklık), laboratuvar bulguları kaydedilmiştir. Hematolojik, sitogenetik ve moleküler yanıtlar ELN-2013 kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Hastaların TKİ tedavisi altında 3.ay, 6.ay, 12.ay ve 18.ayda bakılan hematolojik, sitogenetik ve moleküler yanıtları değerlendirilmiştir. Hastaların risk durumları Sokal ve Hasford risk skoruna göre belirlenmiştir. Çalışmamızda üzerinde durulan özelliklerden sürekli değişkenler için tanımlayıcı istatistikler; ortalama, standart sapma, minimum ve maksimum değerler olarak ifade edilirken, kategorik değişkenler için sayı ve yüzde olarak ifade edilmiştir. Hesaplamalarda istatistik anlamlılık düzeyi p değeri 0,05 olarak alınmıştır. BULGULAR: Çalışmamızda yer alan hastalarımızın ortalama yaşı 49.3 yıl, ortalama izlem süresi 40.4 ay olup, genel sağ kalımları %97.1 dir. Hastalarda tanı sırasında en sık görülen hematolojik parametre lökosit yüksekliği idi. Hastaların laboratuvar tetkiklerinin korelasyon analizinde; LDH ile lökosit sayısı arasında pozitif anlamlı ilişki görülürken, LDH ile hemoglobin arasında negatif anlamlı ilişki tespit edildi. İmatinib ve dasatinib tedavi yanıtlarının literatür verileri ile benzer olduğu ancak nilotinib tedavi yanıtının yüksek olduğu tespit edildi. Hasford risk skoru oranı ile imatinib tedavi yanıtı arasında anlamlı ilişki olduğu görüldü. SONUÇ: KML tanı, takip ve tedavisinde güncel çalışmalar ışığında izlem yapılmalıdır. Hastalarda tedavi yanıt değerlendirilmesinde laboratuvar, sitogenetik ve moleküler incelemeler bir bütün olarak ele alınmalıdır. Hastaların tanı sırasında risk skorları hesaplanmalı ve buna göre tedavileri boyunca olası olumsuz durumlar önceden öngörülmeye çalışılmalıdır. Hastalarda tedaviye direnç durumunda uygun zamanda, hastaların komorbid durumları, olası ilaç yan etkileri gözetilerek tedavi değişikliği yapılmalıdır. Günümüzde KML'de mevcut tedavi algoritmaları ile uzun dönem sağkalım mümkün olabilmektedir. Anahtar kelimeler: kronik miyeloid lösemi, tirozin kinaz inhibitörleri, imatinib, dasatinib, nilotinibArticle Lenfadenopatinin Nadir Bir Nedeni Olarak Kimura Hastalığı: Olgu Sunumu(2017) Ekinci, Ömer; Dogan, Ali; Demir, CengizKimura Hastalığı (KH); etiyolojisi bilinmeyen, çok nadir görülen, bening karekterli kronik inflamatuvar bir hastalıktır. Klinik olarak genellikle baş-boyun bölgesinde görülür. Çok seyrek olarak da oral mukozada, diğer yüzeyel lenf nodu bölgelerinde ağrısız subkutan nodül veya kitleler şeklinde bölgesel lenf nodlarının tutulumuyla seyredebilir. Tanı laboratuvar, görüntüleme ve patolojik incelemeler ile diğer lenfadenopati ve eozinofili nedenlerinin dışlanması sonucu konulur. Olgumuzda 5-6 aydır giderek artan bölgesel lenfadenopati, yaygın vücut kaşıntı şikayetleri ve eozinofili mevcuttu. Ayırıcı tanısı yapılan ve Kimura Hastalığı tanısı konulan olgumuzu literatür eşliğinde sunmayı amaçladık.Article Megaloblastik Anemi Tanılı 34 Hastanın Laboratuvar Parametreleri Açısından Değerlendirilmesi(2016) Demir, Cengiz; Kara, Erdal; Ebinç, Senar; Ekinci, ÖmerAmaç: Çalışmamızda megaloblastik anemili olgularımızın başvuru sırasındaki demografik, hematolojik ve biyokimyasal parametrelerine ait özellikleri sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya megaloblastik anemi tanılı 34 olgu dâhil edildi. Olguların yaşı, cinsiyeti, kemik iliği biyopsi sonuçları, kan sayımı parametreleri (hemoglobin, lökosit sayısı, trombosit sayısı, MCV, RDW), laktat dehidrogenaz, vitamin B12, folik asit, bilirubin değerleri retrospektif olarak incelendi. İstatistik analiz için SPSS istatistik paket programı kullanıldı. Bulgular: 34 olgumuzun 24'ü kadın, 10'u erkek idi. Olguların yaş ortalaması 52 yıl idi. Olguların hepsinde anemi, vitamin B12 eksikliği ve LDH yüksekliği mevcuttu. MCV değeri 14 olguda (%38.2), indirekt bilirubin değeri ise 17 olguda (%50) normal aralıkta idi. RDW değeri 21 olguda (%64.7) normalden yüksek saptandı. Sonuç: Megaloblastik anemide sıklıkla MCV ve indirekt bilirubin yüksekliği olmakla birlikte olguların önemli bir kısmında bu değerler normal aralıkta bulunabilir. Makrositoz ile seyreden aplastik anemi ve MDS'nin aksine megaloblastik anemide RDW normalden daha yüksek görülebilmektedirArticle Multipl Miyelom Hastalarında Ekstramedüller Miyelom Görülme Sıklığı(2019) Ekinci, Ömer; Sönmez, Gülçin Miyase; Demircioğlu, Sinan; Demir, Cengiz; Dogan, AliAmaç: Ekstramedüller miyelom (EMM), multipl miyelom(MM) hastalarında kemik iliği dışındaki plazma hücrelerininvarlığı ile tanımlanır. Daha duyarlı görüntüleme tekniklerininkullanılması ile EMM, tüm hastalık seyri boyunca MMhastalarının % 30'una kadar saptanabilmektedir. Biz dekliniğimizdeki MM hastalarında EMM sıklığını araştırmayıamaçladık.Gereç ve Yöntem: Ocak 2010-Ağustos 2018 tarihleri arasındakliniğimizde multipl miyelom tanısı alan hastaların dosyalarıretrospektif olarak incelenip, EMM sıklığı araştırıldı. Hastalarekstramedüller miyelomu olanlar ve olmayanlar olarak ikigruba ayrıldı. Bu iki grup üzerinde etkili olabilecek faktörleranaliz edildi.Bulgular: Çalışmaya alınan 67 hastanın 37’si erkek, 30’ukadındı ve yaş ortalaması 59,9 ±11,2 idi. Ekstramedüllermiyelom 31 (% 46.3) hastada tespit edildi. Bu hastaların 28 (%41.8)’inde kemik ilişkili plazmasitom, 4 (% 6)’ündeekstramedüller hastalık saptandı. En sık kemik ilişkiliplazmasitom vertebra da görülürken en sık ekstramedüllerhastalık ise akciğerde görüldü.Sonuç: Ekstramedüller miyelom oranı hastapopülasyonumuzda literatüre göre yüksek bulunmuştur.Article Relapse of Multiple Myeloma Presenting as Extramedullaryplasmacytoma Surrounding the Aorta: a Rare Case Report(2020) Demir, Cengiz; Aslan, Mehmet; Ekinci, Ömer; Ebinç, Senar; Dogan, Ali Nazmi CanMultiple myeloma (MM) is a hematological disease characterized by the malignant proliferation of plasma cells. MM can be concomitant with plasmacytoma, at diagnosis or during relapse. Extramedullary plasmacytoma (EMP) is rare and is encountered most frequently in the upper respiratory tract and nasopharynx. It is of much less frequent occurrence in the intraabdominal and thoracic regions. EMPs tend to have a poor prognosis with a characteristic of high relapse/refractory disease rates and a relatively short overall survival, despite the use of various novel medications. Here, we present a case of relapse of MM concomitant with a large EMP surrounding the aorta, which is an extremely rare pattern of involvement. Our case showed nearly complete remission with an aggressive chemotherapy regimen. MR imaging served as a guidepost in both the diagnosis and the post-treatment follow-up.Article Sorumlu Yazar: Dr. Ömer Ekinci, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı-van(2017) Turgut, Ergin; Kızılkaya, İsmet; Dogan, Ali; Demir, Cengiz; Ekinci, Ömer; Kayran, Mehmet MarufRomatoid artrit (RA) etiyolojisi tam olarak bilinmeyen, eklemlerde sinoviyal hücre çoğalması ve inflamasyona bağlı eklem harabiyeti ile karakterize sistemik inflamatuar bir hastalıktır. Metotreksat (MTX) romatoid artrit tedavisinde düşük dozlarda ve haftalık periyotlarla kullanılan hastalık modifiye edici bir anti-romatizmal ajandır (DMARD). Yüksek dozlarda MTX kullanımına bağlı toksisite tablosu olarak kemik iliği süpresyonu, mukozit, karaciğer ve böbrek fonksiyon bozukluğu gibi ciddi yan etkiler ortaya çıkabilir. MTX'in toksik etkisi ile meydana gelen pansitopeni ve mukozit tablosu filgrastim ve kalsiyum folinat tedavisi ile düzeltilebilir. Düşük doz olarak haftalık 15 mg MTX kullanması gerekirken, yanlışlıkla günlük olarak 15 mg kullanmaya bağlı pansitopeni ile mukozit tablosu gelişen olgumuzu sunduk. Özellikle dikkatli kullanım gerektiren ilaçlar için hasta ve hasta yakınlarına uygun eğitim verilmesi ve hastaların sık aralıklı takibe alınması gerektiğine inanıyoruz