Browsing by Author "Erdem, Mehmet"
Now showing 1 - 12 of 12
- Results Per Page
- Sort Options
Article Adrenal İnsidentalomalı Hastalarda Klinik Radyolojik Değerlendirme(2019) Yıldız, Saliha; Erdem, MehmetAmaç: Merkezimize adrenal kitle ile başvuran hastalarınklinik ve radyolojik değerlendirmesini yapmak.Gereç ve Yöntem: 01.01.2015–01.01.2017 tarihleri arasındaAdrenal insidentaloma tanısı alan 139 hastanın demografikverilerini, görüntülemelerdeki adrenal insidentalomakarakterini, sağ-sol tutulumunu, hormonal olarakfonksiyonel-nonfonksiyonel olup olmadığını, adrenalektomiolanların patoloji sonuçlarını ve kliniklerini retrospektifolarak inceledik.Bulgular: Vakaların %69’u kadın (n:95), %31’i erkekti(n:44). Bu hastalardan 99’u BT, 38’i MRG ve 2’si PETsonuçlarına göre değerlendirilmiştir. Görüntülemelerde%39,6 sağ, %67,6 sol ve %7,2 bilateral sürrenal tutulumgözlendi. Adrenal insidentalomaların kitle çapı 1-90 mm idi.Adrenal insidentalomalı hastaların %23’ü (n:32) opereedilmişti. Patoloji sonuçlarına göre insidentalomalar; 14(%43,75) adrenal kortikal adenom, 8/139 inde (%5,8)feokromasitoma, 4 (%12,5) bilateral adrenal hiperplazi, 2(%6,25) adrenal kortikal karsinom, 1 (%3,12) lipom, 1(%3,12) matür kistik teratom, 1 (%3,12) ganglionöroma ve 1(%3,12) kollizyon tümörü olarak değerlendirilmiştir.Klinikopatolojik değerlendirme sonucu; adrenalinsidentalomalı hastalardan 46/139 sında (%33,1)hipertansiyon, 18/139 inde (%12,9) Diyabetes Mellitus (9unda hipertansiyon birlikte), 16/139 sında (%11,5) Cushingsendromu (4 ünde hipertansiyon, 3 ünde diyabet vehipertansiyon), 8/139 inde (%5,8) feokromasitoma, 5/139inde (%3,5) adrenal hiperplaziye bağlı hiperaldosteronizm ve3/139 ünde (%2,1) Conn sendromu (1 inde diyabet) olduğugörüldü. Patoloji sonucu Kortikal adrenal hiperplazi ilesonuçlanan 4 hastanın ikisi Cushing sendromu, biri Primerhiperaldosteronizm tanılıydı. Adrenal kortikal adenomluhastaların %85.7’si hormonal olarak aktifti.Fonksiyonel adrenal kitle olarak değerlendirilen 18 hastanınlezyon çapı 40 mm den az, çap ortalaması 23.1 mm idi.Diğerlerinin lezyon çapları 44 mm ve 60 mm idi. Conn sendromutespit edilen 11 mm’lik lezyon görüntülemede kalsifik olarak tespitedilmişti. Opere edilen 2 nonfonksiyonel kortikal adenomunçapları ise 40 mm ve 90 mm idi. Görüntülemelerde 4 hastadakalsifikasyon tespit edildi. Bu hastalardan 2’si opere oldu. Patolojisonucu biri adenom diğeri adrenal kanser olarak geldi.Sonuç: Serimizdeki adrenal insidentaloma vakalarının çoğunon fonksiyone adenomdur. Fonksiyone adenomlar içindeklinik olarak en çok Cushing sendromu ve daha sonra isehiperaldosteronizm tespit edilmiştir. Kitlelerin cerrahiyegidişinde fonksiyon görmeleri ve boyutları belirleyicidir.Article Cardiovascular Risk Assessment With Oxidised Ldl Measurement in Postmenopausal Women Receiving Intranasal Estrogen Replacement Therapy(informa Healthcare, 2011) Kurdoglu, Mertihan; Yildirim, Mulazim; Kurdoglu, Zehra; Erdem, Ahmet; Erdem, Mehmet; Bilgihan, Ayse; Goktas, BulentObjective. To investigate the effect of intranasal estrogen replacement therapy administered to postmenopausal women alone or in combination with progesterone on markers of cardiovascular risk. Methods. The study was conducted with 44 voluntary postmenopausal women. In group I (n = 15), the patients were treated with only intranasal estradiol (300 mu g/day estradiol hemihydrate). In group II (n = 11), the patients received cyclic progesterone (200 mg/day micronized progesterone) for 12 days in each cycle in addition to continuous intranasal estradiol. Group III (n = 18) was the controls. Serum lipid profiles, oxidised low-density lipoprotein (LDL) and other markers of cardiovascular risk were assessed at baseline and at the 3rd month of the treatment. Results. Lipid profile, LDL apolipoprotein B, lipoprotein a, homocysteine, oxidised LDL values and oxidised LDL/LDL cholesterol ratio were not observed to change after 3 months compared to baseline values within each group (p > 0.016). In comparison to changes between the groups after the treatment, only oxidised LDL levels and oxidised LDL/LDL cholesterol ratios of group II were increased compared to control group (p < 0.05). Conclusions. Intranasal estradiol alone did not appear to have an effect on markers of cardiovascular risk in healthy postmenopausal women. However, the addition of cyclic oral micronized progesterone to intranasal estradiol influenced the markers of cardiovascular risk negatively in comparison to non-users in healthy postmenopausal women.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Carotid Intima Media Thickness in Patients With Nephrotic Syndromethe Relationship Between Mean Platelet Volume(2023) Yücel, Berfin; Erdem, MehmetNefrotik Sendrom (NS), son dönem böbrek yetmezliğine yol açabilen önemli bir hastalıktır. NS hastalarda da hiperkoagülopati, proteinüri, düşük serum albümin seviyesi, dislipidemi ile ilişkili olarak kardiyovasküler hastalık sıklığı artmıştır. Ateroskleroz kardi yovasküler, serebral ve periferik arterler hastalığına neden olan patolojik bir süreçtir. Karotis arter intima media kalınlığı (KİMK), aterosklerozun değerlendirilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Ortalama trombosit hacmi (MPV), aterotromboz ile ilişkili yeni bir belir teçtir. Bu çalışmamızda, kliniğimizdeki nefrotik sendrom hastalarında ateroskleroz göster gesi olabilecek ortalama trombosit hacmi değerinin karotis arter intima media kalınlığı ile ilişkisinin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Van YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Kli niği'ne başvuran hastaların 01.01.2021-01.12.2022 tarihleri arasındaki verileri retrospektif olarak incelendi. Nefrotik sendrom tanısı olan (n: 30) olmak üzere toplam 30 hasta üzerinde çalışma yapıldı. Hastaların demografik özellikleri, kan basıncı, serebrovasküler hastalık, ko roner arter hastalık, periferik arter hastalık, kreatinin,,immunsüpresif tedavi kullanımı, fibrat kullanımı hemoglobin, hematokrit, trombosit, ortalama trombosit hacmi değerleri dosyala rından retrospektif olarak elde edildi. Çalışma retrospektif olarak planlandığı için örneklem büyüklüğü hesaplanmamıştır. Bütün verilere ulaşılmaya çalışıldı. Elde edilen tüm bilgiler bilgisayar ortamına taşındı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Tanım layıcı istatistiklere bakıldığında; ortalama, standart sapma, minimum, maksimum, sayı (n) ve yüzde (%) olarak ifade edildi. Bütün analizlerde SPSS (IBM SPSS for Windows, ver.25) istatistik paket programı kullanılmış ve anlamlılık düzeyi için p <0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Retrospektif olarak yaptığımız çalışmamızda toplam 30 hastanın 14'ü (%46) erkek, 16'sı (%54) kadındı. Bu 30 hastanın 7'sinde (%23) plak olup,23'ünde (%77') plak tespit edilmedi. Yaş değişkeninde plak varlığı olan grup ile olmayan grup arasında an lamlı fark saptandı (p<0,05). Plak varlığında yaş ortalaması 52.8 iken olmayan grupta 38.5 tur. Plak bulunan grupta ortalama 9.8 iken olmayan grupta mpv 10,08 olarak ölçüldü. MPV değerlerinde gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı. Plak bulunan grupta sol KİMK 0.9 fl iken plak olmayan grupta 0.88 fl ölçüldü.Sağ KİMK plak olan grupta 1.03 fl ölçülürken plak olmayan grupta 0.86 fl ölçüldü.Sağ ve sol KİMK değerlerinde gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı fakat sağ Kimk sola göre daha kalın olarak tespit edildi. Plak olan grupta ortalama tansiyon 121/74 mmHg, olmayan grupta ise 123/76 mmHg olarak ölçüldü. Kreatinin vi ortalaması plak varlığında 1.1 mg/dliken plak olmayan grupta 0.96 mg/dl 'dir. Diğer değiş kenlerde gruplar arasında anlamlı fark saptanmadı. Sonuç: Aterokleroz belirteci olan karotis arter intima media kalınlığı ile ortalama trombosit hacmi arasında ilişki tespit edilmemiştirspecialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Clinical Radiological Assesment in Patients With Adrenal Incidentaloma(2018) Erdem, Mehmet; Yıldız, SalihaMehmet ERDEM: Adrenal insidentalomalı hastalarda klinik radyolojik değerlendirme. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları A.D. Tıpta Uzmanlık Tezi / Van / 2018. AMAÇ: Çeşitli sebeplerle uygulanan batın görüntüleme yöntemleri sonucu saptanan insidental adrenal kitlelerin klinik ve radyolojik özelliklerini tespit ve analiz etmektir. YÖNTEM: Yaptığımız bu çalışmada 01.01.2015 ile 01.01.2017 tarihleri arasından Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları polikliniğine başvuran adrenal insidentalomalı 139 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Hastaların %69'u kadın (n:95), %31'i erkekti (n:44). Bu hastalardan 99'u BT, 38'i MRG ve 2'si PET sonuçlarına göre değerlendirilmiştir. SONUÇ: Görüntülemelerde %39,6 sağ sürrenal tutulum, %67,6 sol sürrenal tutulum ve %7,2 bilateral sürrenal tutulum gözlendi. Aİ'lerin kitle çapı 1-90 mm arasında idi. Aİ'li hastaların %23'ü (n:32) opere edildi. Patoloji sonuçlarına göre insidentalomalar; 22 (%68,75) adrenal kortikal adenom, 4 (%12,5) BAH, 2 (%6,25) ACC, 1 (%3,12) lipom, 1 (%3,12) matür kistik teratom, 1 (%3,12) ganglionöroma ve 1 (%3,12) kollizyon tümörü olarak değerlendirilmiştir. Opere edilmeyen %77 hastanın takipleri devam etmektedir. Fonksiyonel adrenal kortikal adenom ile sonuçlanan 20 hastanın 9'unda CS, 3'ünde Conn sendromu ve 8'inde feokromasitoma tespit edildi. Fonksiyonel adrenal kortikal adenom ile sonuçlanan 18 hastanın lezyon çapı 40 mm den az, çap ortalaması 23,1 mm idi. Diğerlerinin lezyon çapları 44 mm ve 60 mm idi. Adrenal kortikal adenomlu hastaların %8,7'si hormonal olarak aktifti. Conn sendromu tespit edilen 11 mm'lik lezyon görüntülemede kalsifik olarak tespit edilmişti. Opere edilen 2 nonfonksiyonel kortikal adenomun çapları ise 40 mm ve 90 mm idi. Feokromasitoma tanısı alan hastaların görüntülemelerde lezyon çap ortalaması (en küçük çap 25 mm, en büyük çap 90 mm) 49,25 mm ve birinde nekroz vardı. BAH tanılı hastaların lezyon çap ortalaması 21 mm, ACC tanılı hastaların lezyon çapları 35 mm, 60 mm ve biri kalsifikti. Lipom tanılı hastanın lezyon çapı 23 mm, matür kistik teratom tanılı hastanın lezyon çapı 75 mm, ganglionöroma tanılı hastanın lezyon çapı 70 mm ve kollizyon tümörü tanılı hastanın lezyon çapı 45 mm idi. Lipom boyutunun izlemde 15 mm'den 28 mm'e hızla arttığı tespit edildi. Patoloji sonucu BAH ile sonuçlanan 4 hastanın ikisi CS, biri Conn senromu dışı Primer hiperaldosteronızm tanılıydı. Diğer hasta lezyon çapı 43 mm olduğundan opere oldu. Hastaların %75'i hormonal olarak aktifti. Opere olmamış izlemde Primer hiperaldosteronizm 4 ve SCS 8 hasta tespit edildi. Primer hiperaldosteronizm tanısı alan 8 hastanın 5'inde hipokalemi tespit edilmiştir. Görüntülemelerde 4 hastada kalsifikasyon tespit edildi. Bu hastalardan 2'si opere oldu. Patoloji sonucu biri adenom diğeri adrenal kanser olarak geldi. Opere edilen Aİ'li hastaların 5'inda (%15,6) steroid kullanımına devam edildi. Beş hastanın dördünde steroid kullanımı ortalama 18 ay devam edildi. Hepsi CS idi. 11 CS'li hastanın 5'inde uzun dönem kortizol ihtiyacı oldu. Aİ'li hastaların tümü söz konusu olduğunda %33,1 HT, %12.9 DM, %11,5 CS, %3,5 Conn sendromu dışı Primer Hiperaldosteronizm, %2,1 Conn Sendromu ve %5,5 feokromasitoma saptanmıştır. Opere edilenlerin 12'sine (%37,5) HT, 5'ine (%15,6) DM eşlik ediyordu.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Comparison of Laboratory Parameters in Predialysis Stage 3-4 and Routine Hemodialysis Chronic Kidney Patients(2023) Demirkol, Yunus; Erdem, MehmetAmaç: Kronik böbrek hastalığındaki (KBH) inflamatuar süreci ve progresyonu gösterecek kolay ulaşılabilir, ucuz ve güvenilir yeni parametrelere ihtiyaç vardır. Bu çalışmada, KBH'si olan hastalarda; hemogram ve biyokimya tetkiklerinden elde edilen; nötrofil/lenfosit oranı (NLO), platelet/lenfosit oranı (PLO), MPV/Platelet oranı, MPV/Albumin oranı, MPV/Lenfosit oranı, RDW/Platelet oranı, nötrofil yüzdesi/albümin oranı (NYAO) ve monosit/lenfosit oranı (MLO) parametreleri hesaplandı. Bu parametrelerin KBH evreleri arasındaki değişimi ve glomerül filtrasyon hızı (GFH) düzeyiyle aralarındaki ilişkinin araştırılması amaçlandı. Yöntem: Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi nefroloji polikliniğinde eylül 2020 – eylül 2022 tarihleri arasında düzenli takip ve tedavisi yapılan 18 yaş üzeri; Evre 3 KBH grubundan 130, evre 4 KBH grubundan 84, evre 5 KBH grubundan 75 olmak üzere toplamda 289 prediyaliz ve 68 rutin hemodiyaliz olmak üzere toplamda 357 hasta çalışmaya dahil edildi. Dosyalardan hastaların hemogram ve biyokimya parametreleri ile birlikte; yaş, cinsiyet, etiyoloji ve hastalık süreleri kaydedildi. Bulgular: Çalışmamıza dahil edilen 357 hastanın 179'u (%50.1) erkek, 178'i (%49.9) kadındı. Hastaların primer hastalıkları toplam altı grupta toplandı. En yüksek oranı diyabetes mellitus (%36.13; n=129) ve sonrasında hipertansiyon (%30.25; n=108) ile KBH primeri bilinmeyenler (%12.32; n=44) oluşturdu. Prediyaliz hasta grubunda korelasyon analizinde; GFH ile NLO, PLO, NYAO, MLO, MPV/Albumin oranı ve MPV/Lenfosit oranı arasında ters yönlü düşük düzeyde anlamlı ilişki mevcuttu (p<0.05). MPV ile GFH arasında ise, pozitif yönlü, düşük sayılabilecek düzeyde bir ilişki mevcuttu (p<0.05). Sonuç: NLO, PLO, NYAO, MLO, MPV/Albumin oranı ve MPV/Lenfosit oranı parametrelerinin KBH progresyonunda yeni inflamatuar belirteçler olarak kullanılabileceğini düşünmekteyiz. Anahtar Kelimeler: Hematolojik parametreler, inflamasyon, kronik böbrek hastalığıEditorial Comparison of the Clinical Value of Ca 19-9 Versus Ca 125 for the Diagnosis of Endometriosis(Elsevier Science inc, 2009) Kurdoglu, Zehra; Gursoy, Rifat; Kurdoglu, Mertihan; Erdem, Mehmet; Erdem, Ozlem; Erdem, AhmetPreoperative blood samples and intraoperative tissue specimens were obtained from 101 patients with endometriosis and 78 patients without endometriosis referred for benign gynecologic operations to investigate the clinical value of serum and tissue CA 19-9 levels in the diagnostic evaluation of endometriosis as compared to CA 125. Our prospective cohort study showed that serum CA 19-9 is a valuable marker in the diagnosis of endometriosis, and it may be used to predict the patients with severe endometriosis when used with CA 125. (Fertil Steril (R) 2009;92:1761-3. (C) 2009 by American Society for Reproductive Medicine.)specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Effect of Covi̇d-19 on Mortality and Morbidity in Kidney Transplant Patients(2023) Ertuş, Gıyasettin; Erdem, MehmetGiriş ve Amaç: 2019 yılı Aralık ayında ortaya çıkan SARS-CoV-2 virüsü ve meydana getirdiği COVID-19 pandemisi tüm dünyayı hızla ve genişçe etkisi altına almıştır. Pandemide solid organ alıcıları ayrı bir risk grubunu oluşturmuşlardır. Bu araştırmamızda böbrek nakilli hastalarda COVID-19'un mortalite ve morbidite üzerindeki etkisi incelendi. Gereç ve Yöntem: Araştırma gözlemsel kesitsel retrospektif bir çalışmadır. Mayıs 2020 –Şubat 2022 tarihleri arasında COVID-19 Yoğun Bakım Ünitesi ve COVID-19 kliniklerinde takip edilen 18 yaş üstü COVID-19 tanısı alan böbrek nakilli hastaların geriye dönük verileri incelendi. Çalışmaya 32 hasta dahil edildi. COVID-19 tanısı, RT-PCR, toraks BT ve klinik durum gözetilerek konuldu. Bu 32 hastanın akut böbrek hasarı (ABH), invaziv mekanik ventilasyon gereksinimi, rejeksiyon durumu, hemodiyaliz ihtiyacı, ölüm oranı açısından karşılaştırılması yapıldı. Ayrıca hastaların yaş, cinsiyet bilgileri ve yattığı klinik açısından da karşılaştırması yapıldı. Bulgular: Çalışmamıza böbrek nakilli olup COVID-19 tanısı ile yoğun bakım ünitesi ve klinik servislerine yatırılan 22'si (%68,8) erkek ve 10'u (%31,3) kadın olmak üzere toplam 32 hasta dahil edildi. Hastaların 27'sinde (%84,4) PCR pozitifliği mevcuttu. PCR negatif 5 (%15,6) hastanın görüntüleme bulguları COVID-19 ile uyumluydu. Hastaların 13'ü (%40,6) YBÜ'de takip gördü. Hastaların 19'u (%59,4) klinik servislerinde takip edildi. Hastaların 18'inin (%56,3) 2 ve daha fazla kronik hastalığı mevcuttu. Hastaların 9'unun (%28,1) noninvaziv mekanik ventilasyon, 8'inin de (%25) invaziv mekanik ventilasyon ihtiyacı oluştu. Hastaların 20'sinde (%62,5) ABH gelişti. ABH tanısı KDIGO kriterlerine göre tespit edilmiştir. 5 (%15,6) hastada nakil böbrek rejeksiyonu gelişti. Bu hastaların 5'inde de hemodiyaliz ihtiyacı gelişti. Hastaların 11'i (%34,4) ölümle sonuçlandı. Sonuç: COVID-19 tanısı alan ve yatırılıp takip ve tedavisi yapılan böbrek nakilli hastalarda ABH prezentasyonu olması, ek hastalık sayısı, yatış gün sayısının uzunluğu ve YBÜ takipli olmak mortalite ve morbidite üzerinde istatistiksel olarak anlamlı sonuç verdi. C0VİD-19 tanılı böbrek nakilli hastalarının takipleri nefrolojik açıdan dikkatle ve sıkıca izlenmeli ve pandemi sürecinde koruyucu sağlık hizmetleri açısından daha efektif yaklaşım sergilemelidir.Article Effects of Nutritional Protocol Changes on Hemodialysis Adequacy and Patient Health During the Covid-19 Pandemic(int Scientific information, inc, 2024) Karaca, Cebrail; Mirioglu, Safak; Alan, Aydan Mutis; Usakli, Saadet; Keskin, Beyza Nur Aydin; Erdem, Mehmet; Trabulus, SinanBackground: During the COVID-19 pandemic, strict feeding restrictions were implemented in many dialysis centers to minimize transmission between patients. This study aims to evaluate the effects of these feeding restrictions on dry weight, intradialytic hypotension (IDH), and dialysis adequacy in hemodialysis patients. Material/Methods: In this retrospective single-center study involving 76 hemodialysis patients, data from 2 consecutive 6-month periods were analyzed: the first before the COVID-19 pandemic when intradialytic nutrition was supported, and the second during the pandemic when intradialytic nutrition was restricted. Data from the patients' monthly visits during both periods were evaluated, averages were recorded, and a comparison was made between the Results: The frequency of IDH was significantly higher during the feeding period compared with the no-feeding period (1.4 +/- 1.2/month vs 0.81 +/- 0.86/month, P=0.01). Conversely, the urea reduction ratio was greater in the no-feeding period [72.5% (69-76) vs 71% (68-75), P=0.01], as were the single-pool Kt/V values (1.59 +/- 0.23 vs 1.52 +/- 0.26, P=0.004) and ultrafiltration rates (mL/h/kg) (11.4 +/- 3.0 vs 10.4 +/- 3.2, P=0.01). However, the dry weight of the patients was similar in the 2 periods (65.4 +/- 13.7 kg vs 65.7 +/- 14.2 kg, P=0.62). Conclusions: During the COVID-19 pandemic, mandatory feeding restrictions for hemodialysis patients, aimed at reducing transmission, were linked to a decrease in IDH frequency and improved dialysis adequacy. However, no significant reduction in patients' dry weights was observed.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Evaluation of Bone - Mineral Disorders, Anemia, Cardiovascular Disorders in Chronic Hemodialisis Patients(2024) Özgül, Bahar; Erdem, MehmetKronik hemodiyalize giren hastalarda kardiyovasküler hastalık, kemik-mineral bozuklukları ve anemi prevalansı normal popülasyona göre daha fazladır. Kronik böbrek hastalığında ve diyaliz hastalarında kardiyovasküler hastalık prevalansı normal popülasyona göre 4-6 kat daha fazla olduğu bilinmektedir. Ayrıca, bu hastalarda parankim kaybı devam ettiğinden kemik-mineral metabolizmasında bozulmalar olmaya devam eder. Kronik böbrek hastalığında anemi yaşam kalitesini olumsuz etkileyen en önemli ve sık komplikasyonlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Bu çalışmamızda kronik hemodiyalize giren hastalarda kardiyovasküler hastalık, anemi ve kemik mineral bozukluklarını araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Van YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Kliniği Diyaliz Ünitesinde hemodiyaliz tedavisi alan hastaların 01.07.2021-01.07.2022 tarihleri arasındaki verileri retrospektif olarak incelendi. Hemodiyaliz tedavisi alan (n: 56) toplam 56 hasta üzerinde çalışma yapıldı. Hastaların demografik özellikleri, EKO ve DEXA sonuçları; hemogram, biyokimya, hormonal ve vitamin tetkikleri; ilaç kullanımı dosyalarından retrospektif olarak elde edildi. Çalışma retrospektif olarak planlandığı için örneklem büyüklüğü hesaplanmamıştır. Elde edilen tüm bilgiler bilgisayar ortamına taşındı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Tanımlayıcı istatistiklere bakıldığında; ortalama, standart sapma, minimum, maksimum, sayı (n) ve yüzde (%) olarak ifade edildi. Bütün analizlerde SPSS (IBM SPSS for Windows, ver.25) istatistik paket programı kullanılmış ve anlamlılık düzeyi için p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bulgular :Retrospektif yaptığımız çalışmada dahil edilen 56 hastanın , hemoglobin ortalaması erkeklerde 11,42 ± 1,83 g/dl, kadınlarda 10,27 ± 1,95 g/dl olarak belirlenmiştir. Hastaların cinsiyetlerine göre hemoglobin değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (Z=-2,361; p<0,05). Hastaların hematokrit ortalaması erkeklerde % 35,65 ± 5,53, kadınlarda % 32,33 ± 5,96 olarak belirlenmiştir. Hastaların cinsiyetlerine göre hematokrit değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (t=-2,149; p<0,05). Dahil edilen 56 hastanın 34'ün de (%60,7) kardiyovasküler hastalık, 23'ün de (%41.1) osteoporoz, 44'ün de (%78.6) anemi tespit edilmiştir. Sonuç: Çalışmamızda kronik hemodiyalize giren hastalarda KVH, osteoporoz ve anemi komplikasyonlarının oluşma ihtimalinin arttığı görülmüştür.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Investigation of the Relationship Between Carotis Arter Intima Media Thickness and Mean Platecyte Volume in Hemodialysis Patients(2023) Akbaş, Ümran; Erdem, MehmetAmaç: Kronik böbrek hastalığının kardiyovasküler hastalık ile yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Kronik böbrek hastalığında kardiyovasküler hastalık prevalansı yüksek ve diyaliz hastalarında kardiyovasküler hastalığa bağlı mortalite genel popülasyona göre 10 ila 30 kat daha yüksektir. Kronik böbrek hastalığının, kardiyovasküler hastalık için ''en yüksek risk gurubu' olduğu kabul edilmektedir. Kardiyovasküler hastalığın lezyonu olarak aterosklerozun ve bununda en iyi göstergesi olarak karotis arter intima media kalınlığının kullanıldığı bilinmektedir. Bu çalışmamızda, kliniğimizdeki hemodiyaliz hastalarında ateroskleroz göstergesi olabilecek ortalama trombosit hacmi değerinin karotis arter intima media kalınlığı ile ilişkisinin belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda Van YYÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Nefroloji Kliniği Diyaliz Ünitesine başvuran hastaların 01.01.2021-01.08.2022 tarihleri arasındaki verileri retrospektif olarak incelendi. Son dönem böbrek yetmezliği olup hemodiyaliz tedavisi alan (n: 50) olmak üzere toplam 50 hasta üzerinde çalışma yapıldı. Hastaların demografik özellikleri, kan basıncı, serebrovasküler hastalık, koroner arter hastalık, periferik arter hastalık, rezidü idrar ve kreatinin, parathormon, kalsiyum, fosfor, sodyum, potasyum, hemoglobin, hematokrit, trombosit, ortalama trombosit hacmi değerleri dosyalarından retrospektif olarak elde edildi. Çalışma retrospektif olarak planlandığı için örneklem büyüklüğü hesaplanmamıştır. Bütün verilere ulaşılmaya çalışıldı. Elde edilen tüm bilgiler bilgisayar ortamına taşındı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler kullanıldı. Tanımlayıcı istatistiklere bakıldığında; ortalama, standart sapma, minimum, maksimum, sayı (n) ve yüzde (%) olarak ifade edildi. Bütün analizlerde SPSS (IBM SPSS for Windows, ver.25) istatistik paket programı kullanılmış ve anlamlılık düzeyi için p <0.05 değeri anlamlı kabul edildi. Bulgular: Retrospektif olarak yaptığımız çalışmamızda 50 hastanın 26'sında (%52) karotis intima media kalınlığı (KİMK) normal aralıkta olup, 24'ünde (%48) KİMK yüksek tespit edildi. KİMK yüksek çıkan hastalarda mean platelet volume (MPV) ortalaması 11,57 fl iken, normal olanlarda MPV ortalaması 10,88 fl idi. MPV değerlerinde gruplar arasında anlamlı yükseklik olduğu görüldü (p<0,05). KİMK ve MPV arasında yapılan korelasyon analizinde anlamlı, pozitif yönde ve düşük düzeyde bir ilişki saptandı (r: 0,158). KİMK yüksekliğinde ortalama yaş, glikoz, BUN ve CRP değerleri daha yüksek bulundu. KİMK yüksekliği SVO varlığı ile ilişkili bulundu (p<0,05). MPV yüksekliği KAH ve SVO varlığı ile ilişkili bulundu (p<0,05). Sonuç: Aterokleroz belirteci olan karotis arter intima media kalınlığı yüksek olan hastalarda ortalama trombosit hacmi yüksek tespit edilmiştir. Çalışmamızda, diğer çalışmalara benzer olarak, ortalama trombosit hacmi ateroskleroz ile ilişkili bulunmuş olup ve direkt ölçümler kardiyovasküler hastalık riski açısından dikkate alınmalıdır.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Nephrological Problems in Covid-19 Patients(2022) Karataş, Ergin; Erdem, MehmetAmaç: 2019 yılında ortaya çıkan SARS CoV-2 virüsü ve meydana getirdiği pandemi tüm dünyayı etkisi altına almıştır. Pandeminin nefrolojik etileri merak konusu olmuştur. Bu çalışmada klinik ve yoğun bakımda yatan COVID-19 pozitif hastalarda nefrolojik problemler araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Araştırma gözlemsel kesitsel retrospektif bir çalışmadır. Kasım 2020 –Kasım 2021 tarihleri arasında COVID-19 Yoğun Bakım Ünitesi ve COVİD-19 kliniklerinde takip edilen 18-90 yaş arası hastalardan gönderilen kan ve idrar tahlilleri incelendi. Çalışmaya 79 hasta dahil edildi. COVID-19 tanısı, RT-PCR, toraks BT ve klinik durum gözetilerek konuldu. Bu 79 hastanın akut böbrek hasarı(ABH), elektrolit imbalansı ve tam idrar tetkiki bozuklukları açısından karşılaştırılması yapıldı. Ayrıca COVİD-19 tanılı grupta hastaların yaş, cinsiyet bilgileri ve yattığı klinik açısından da karşılaştırması yapıldı. Bulgular: Retrospektif olarak yaptığımız çalışmamızda 79 hastanın %32,9 unda ABH tespit edildi. ABH'ı olan hastaların %42,3'ü kadın, %57,7'si erkek idi. ABH'ı olan hastaların %73,1'i yoğun bakımda yatan hastalar idi. Tam idrar tekiki çalışılan hastaların %65'inde hematüri tespit edildi. Tam idrar tetkiki çalışılan hastaların %27'sinde proteinüri tespit edildi. Ayrıca elektrolit imbalansı açısından da karşılaştırma yapıldığında sodyum çalışılan hastaların %44'ünde hiponatremi, %4'ünde hipernatremi, potasyum çalışılan hastaların %13'ünde hipokalemi, %11'inde hiperkalemi, fosfor çalışılan hastaların %11'inde hipofosfatemi, %6'sında hiperfosfatemi, magnezyum çalışılan hastaların %9 unda hipomagnezemi, %3 ünde hipermagnezemi tespit edildi. Kalsiyum çalışılıp hipokalsemisi olan hastaların sayısı 19 (%24) olarak tespit edildi. Albümin çalışılan hastaların %65'inde de hipoalbuminemi tespit edildi. Sonuç: COVID-19 tanısı alan ve yatırılıp takip ve tedavisi yapılan hastalarda ABH, hematüri ve proteinüri istatistiksel olarak anlamlı sonuç verdi. Ayrıca hastalarda elektrolit imbalansı ve hipoalbuminemi de mevcuttur. C0VİD-19 hastalarının takipleri nefrolojik açıdan dikkatle izlenmelidirArticle A Rare Case of Hydatid Cyst-Associated Aa Amyloidosis and Literature Review of Hydatid Cyst-Associated Nephropathy(Taylor & Francis Ltd, 2024) Seyhan Erdogan, Duygu; Karaca, Cebrail; Bektas, Murat; Akman Ilik, Zehra; Erdem, MehmetHydatid disease is an infective picture caused by echinococcus, which progresses with cysts in various organs, especially in the liver. Renal involvement is an unusual location in the course of the disease. Although mostly asymptomatic renal cysts are seen, rarely glomerular or tubular associated nephropathy develops. In addition, the development of amyloidosis has been shown previously in patients with untreated chronic hydatid cysts. We wanted to bring a 27-year-old female patient with a 10-year history of hydatid cyst and AA amyloidosis to the literature. In addition, in our literature review for hydatid disease-associated nephropathies, we brought together data from 12 studies involving a total of 21 cases. Of these cases, 3 were membranous glomerulonephritis (MGN), 5 were, membranoproliferative glomerulonephritis (MPGN), 1 was minimally change disease (MCD), 5 were AA amyloidosis (including our case), 3 were immunoglobulin A nephropathy (IgAN), 1 was tubulointerstitial nephritis (TIN), 1 was chronic kidney disease (CKD), 1 was TIN with mesangioproliferative glomerulonephritis (MesPGN), 1 was TIN with IgAN, 1 was MPGN with immunoglobulin M nephropathy (IgMN). In this way, we wanted to shed light on the relationship between Echinococcus and nephropathy. In this way, we wanted to emphasise the necessity of doing renal examinations in the follow-up of hydatid cyst patients.