Browsing by Author "Göktaş, Uğur"
Now showing 1 - 20 of 28
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Alterations in Cerebral Oxygen Saturation in Patients Undergoing Thyroidectomy in Supine and Semi-Sitting Positions and Comparison of Their Effects on Postoperative Nausea and Vomiting.(2009) Güneş, Hacı Yusuf; Göktaş, UğurBu çalışmada tiroidektomi uygulanan hastalarda serebral oksijenasyonu monitorize ederek, supin ve yarı oturur pozisyonun serebral oksijenasyona etkileri ve serebral oksijen satürasyondaki değişikliklerle postoperatif bulantı kusma arasındaki ilişkinin incelenmesi amaçlanmıştır.Çalışmaya 27-60 yaş arasında, ASA fiziksel statüsü I-II olan 40 hasta (7 erkek, 33 kadın) alındı ve hastalar randomize olarak 2 gruba ayrıldılar. Tüm hastalara standart olarak anestezi indüksiyonu fentanil, tiyopental ve vekuronyum ile sağlandıktan sonra, hastalar endotrakeal tüple entübe edildiler ve idamede ise desfluran ve nitrözoksit/oksijen karışımı kullanıldı.Her iki gruptaki hastalarda serebral oksijen monitorizasyonu Invos SOMANETICS Cerebral Oximeter ile yapıldıktan sonra, birinci gruptaki hastalara 45º'lik yarı oturur pozisyon, ikinci gruptaki hastalara ise supin pozisyon verildi. Her iki grupta da boyun hafif ekstansiyonda olacak şekilde pozisyon verildi.Her iki grupta indüksiyon öncesi ve sonrası ile operasyonun bitimine kadar 5 dakika aralıklarla ve ani değişiklikler olduğunda tüm hemodinamik ölçümlerle beraber sürekli serebral oksijen satürasyonu ölçümü yapılarak veriler kaydedildi. İndüksiyon öncesi ölçülen değerler baseline değer değerleri olarak kabul edildi. Operasyonun bitiminden sonraki 2 saat süresince de hastalar postoperatif bulantı kusma bakımından takip edildiler.Her iki grup SpO2, etCO2, sol ve sağ rSO2 değerleri açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. KAH da grup 1 de 5, 40 ve 80. dk. larda anlamlı derecede artış saptandı. SKB grup 1 de 40. dk anlamlı derecede yüksek bulundu. DKB karşılaştırıldığında grup 1 de indüksiyon sonrası 1, 5, 25, 40, 45, 50, 60, 65 ve 80. dk da anlamlı derecede yüksek bulundu. OKB grup 1 de 25, 40, 50, 60 ve 65. dk da anlamlı derecede yüksek bulundu.Hemodinamik açıdan gruplar karşılaştırıldığında, sistolik, diastolik ve ortalama kan basıncı değerleriyle beraber kalp hızının preoperatif değerlere göre grup 2'de grup 1'e göre daha fazla düştüğü, ancak bu azalmaların preoperatif değerlerin %20'si dışına çıkmadığı gözlendi. Periferik oksijen satürasyonu ve end-tidal karbondioksit değerlerinde ise istatistiksel olarak anlamlı bir değişiklik saptanmadı. Serebral oksijen satürasyonu değerleri indüksiyon öncesi değerlerine göre grup 1'de 1, 5 ve 10. dakikalarda artarken, 95. dakikada düştü. Grup 2'de ise serebral oksijen satürasyonu 1 ve 5. dakikalarda artarken, 35-40.dakikalarda azaldı. Ancak her iki grupta da rSO2 değerlerinde, baseline rSO2 değerlerin %20'sinden fazla bir düşüş gözlenmedi. Postoperatif bulantı-kusma açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmadı.Bu sonuçlara göre, tiroidektomi uygulanan hastalarda hem supin hem de yarı oturur pozisyonda serebral oksijen satürasyonu bakımından belirgin bir farklılık bulunmamaktadır. Oturur pozisyonda uygulanan tiroidektomilerde ortalama kan basıncının supin pozisyona göre daha stabil seyretmesine rağmen hemodinamik açıdan her iki pozisyon da iyi tolere edilmektedir. Serebral oksijen satürasyonu ile POBK arasında bir korelasyon bulunmadığını saptadık.Sonuç olarak verilen cerrahi pozisyonların yarattığı kardiyovasküler değişikliklerin, serebral otoregülasyon sınırları içerisinde kaldığı, rSO2 deki değişimlerin kişiye özel olmakla beraber hemodinamik değişikliklerle de paralellik gösterdiği, postoperatif bulantı-kusmanın serebral oksijen satürasyonu ile ilişkisinin olmadığı kanaatine varıldı. Bu konuda daha fazla olgu üzerinde ileri çalışmalara gereksinim olduğunu düşünmekteyiz.Article Ameliyathane Dışı Anestezi Uygulamalarımız: 528 Hastanın Değerlendirilmesi(2015) Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Kılıç, Mehmet; Kurt, Nurettin; Göktaş, Uğur; Soyoral, LokmanAmaç: Bu çalışmada bir tıp fakültesi hastanesinin dış anestezi uygulamalarına ait son 2 yıllık verilerini sunmayı amaçladık. Yöntemler: Erişkin ve pediatrik kardiyoloji, gastroenteroloji ve radyoloji anabilim dallarına ameliyathane dışında anestezi verilen hastaları incelenmiştir. Olgular yaş, cinsiyet, ASA, girişim nedeni, yoğun bakım ihtiyacı, sigara öyküsü açısından incelendi.Bulgular: Dış anestezi uygulamalarında 528 olguya anestezi verildi. Bu olguların 336 (%64)'sı kadın, 192 (%36)'si erkek idi. ADA verilen tüm vakaların yaş ortalamaları 29,6±20,6yıl idi. Olguların ortalama anestezi uygulama süresi 22,57±11,7dk olarak bulundu. En kısa işlem süresi gastroskopi (13,2±8,6dk) sırasında, en uzun işlem süresi balon valvuloplasti (67,9±18,4dk) sırasında gerçekleşti. Olguların ortalama derlenme süresi 10,1±7,2dk olarak bulundu.Sonuç: Dış anestezi uygulamaları taşıdığı riskler açısından ameliyat odasındaki uygulamalarla benzerdir. Anestezist gün geçtikçe sayısı artan dış anestezi uygulamaları için iyi bir preoperatif değerlendirme yapmalı ve bu alanlarda uygun fiziksel koşulları sağlanmaya çalışılmalıdır.Article Anensefalik Bir Olguda Yaşama Tutunma Çabası: Nöral Tüp Defektlerine Bir Bakış(2016) Göktaş, Uğur; Çeğin, Muhammed Bilal; Soyoral, Lokman; Yüzkat, Nureddin; Sösuncu, EnverNöral tüp defektinin büyük çoğunluğunu oluşturan anensefali ve spina bifida en sık görülen konjenital malformasyon grubudur. Etyolojisi tam bilinmemekle beraber genetik ve çevresel faktörler suçlanmaktadır. Anensefalik olguların %65'i intrauterin hayatta ex olur. Anensefalinin antenatal tanısı gebeliğin terminasyonunu gerektirir. Bu fetuslar genelde doğumu takiben ilk 24 saatte ölürlerArticle Atriyoventriküller Tam Bloğa Bağlı Arrest(2011) Katı, İsmail; Göktaş, Uğur; Akdag, Serkan; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Işık, YaseminYetişkinlerde ilaç toksisitesi, koroner arter hastalığı ve dejeneratif bozukluk atriyoventriküler tam bloğun en sık nedenleridir. Bu sunu da poliklinikte bebeğini muayene ettirmek için sıra beklerken ani kardiyak arrest geçiren atriyovenriküler tam bloklu bir olgu irdelendi, iki ay önce normal yolla doğum yapmış 29 yaşında olgu çocuğunu muayene ettirmek için sıra beklerken ani kardiyak arrest geçirmiş. Yaklaşık 14 dakika resüste edilen olgu hastanemize gönderilmiş. Acil servisteki ilk değerlendirmede; şuur kapalı, pupiller dilate, ışık refleksi: +/+, entübe, kalp atım hızı: 30 atım dk1, arteriyal kan basıncı 90160 mmHg ve Glaskow Koma Skoru: 7 idi. Elektrokardiografide atriyoventriküler tam kalp bloğu saptandı ve kardiyoloji kliniği tarafından tek odacıklı geçici kardiyak pacemaker takıldı ve ritmi 80 atım dk'1 olarak ayarlandı. Olgu bu haliyle anestezi yoğun bakım ünitesine alındı ve mekanik ventilatöre bağlandı. İntoksikasyon düşünülen hastada ilaç seviyeleri normal bulundu. Şuuru açılan olgu bir gün sonra ekstübe edilip kardiyoloji kliniğine gönderildi. Takipleri sırasında geçici kalp pilinin hızı kademeli olarak azaltılmasına karşın kalp atım hızı 35 atım dk'1 civarın idi ve atriyoventriküler tam bloğun devam ettiği görüldü. Olgunun pacemaker bağımlı olduğuna karar verildi. Çift odacıklı kalıcı kalp pili takıldı. Olgu kalıcı kalp pili takıldıktan 72 saat sonra taburcu edildi. Peripartum kardiyomyopatiye bağlı yaşamı tehdit eden klinik bulgularla karşımıza çıkan atriyoventriküler tam bloğun; hızlı, usulüne uygun yapılan resüsitatif işlemlerle sekelsiz iyileşebileceğini düşünmekteyiz.specialization-in-medicine.listelement.badge Between the Years of 2006-2012 in Obstetrics and Gynecology Hospital Surgery Patients With Retrospective Analysis of Mortality(2013) Özkan, Ayşe; Göktaş, UğurHer yaş grubundan (3-16 yaş, 17-64 yaş, 65+ yaş grubu) tüm obstetrik ve jinelolojik vakalar çalışmaya dahil edilmiştir. Obstetrik vakaların ayrıca yaşı, anestezi yöntemi, ameliyat tanısı (preeklampsi, eklampsi, eski sezaryen, plasenta previa, ablatio plasenta, uterin atoni kanaması, HELLP), morbidite ve mortalite durumu, hastanın ameliyat sonrası yoğun bakıma alınıp alınmadığı açısından incelenmiştir. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği tarafından opere edilmiş 6643 olgudan 3-16 yaş grubunda olgu sayısı 43 (%0.65), 17-64 yaş grubunda olgu sayısı 6513 (%98.04), 65 ve üstü yaş grubunda olgu sayısı 87 (%1.31) idi. Olguların 6385 ?ine genel anestezi, 258 (%3.88)?ine rejyonal (epidural veya spinal) anestezi uygulanmıştır. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği?nde opere olan olgular obstetrik ve jinekolojik operasyonlar olarak ikiye ayrılarak incelendi. 6643 olgunun 5153?ü obstetrik (%77.57), 1490?ı jinekolojik (%22.43) nedenlerden opere olmuştur. 3-16 yaş grubunda toplam 43 olgudan 19?u obstetrik, 24?ü jinekolojik nedenlerden opere olmuştur. 17-64 yaş grubu toplam 6513 olgudan 5134?ü obstetrik, 1379?u jinekolojik nedenlerden, 65+ yaş grubunda ise toplam 87 olgunun tamamı jinekolojik nedenlerden opere olmuştur. Obstetrik operasyon geçiren 5153 kişiden 3545?i ilk sezaryen,1608?i eski sezaryen olarak saptandı. Obstetrik nedenler ile opere olan olgular (5153; %77.57) arasında sezaryen endikasyonları bakımından değerlendirildiğinde 2591(%39)?i fetal distres, 806 (%12.13)?sı eklemsi-preeklampsi, 280 (%4.21)?i plasenta dekolmanı, 1476 (%22.22)?sı eski sezaryen olarak bulunmuştur. 35 yaş ve üstü 1422 (%21.41) obstetrik olgudan; 742 (%11.17)?si fetal distres, 334 (%5.03)?ü eklampsi/preeklampsi/HELLP, 108 (%1.63)?i plasenta dekolmanı, 238 (%3.58)?i eski sezaryen tanıları ile operasyona alınmıştır. Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniği tarafından opere edilen 6643 olgunun postoperatif durumları değerlendirildiğinde; bu hastaların 6582 (%99.08)?si uyandırılarak servise gönderilmiş, 61 (%0.92)?i yoğun bakım ünitesine alınmıştır. Yoğun bakım ünitesine alınan olgulardan 44 (%0.66)?ü iyileşerek taburcu edilmiş, over kanseri, endometrium kanseri), 17 (%0.25)?si postoperatif yoğun bakım ünitesinde eksitus olmuştur. Maternal mortalite oranı %24.59 olarak saptanmıştır. Bu oranın yüksek olmasının nedeni ülkemizdeki ve özellikle yöremizdeki doğurganlık oranının yüksek olmasına bağlıdır. Yaş olarak ise 14, 15 ve 16 yaşlarında olguların olması bölgemizdeki evlenme yaşının çok düşük olduğunu göstermektedir. Bizim çalışmamızda yoğun bakım ünitesine kabul edilme oranı %0.91 iken mortalite oranı %27.87 olarak bulunmuştur. Bu oran diğer ülkelere göre oldukça yüksek bulunmuştur. Bunun nedeninin de hastaların gebelik süresince düzenli takip yaptırmamaları ve 3. basamak hastane olmamız nedeni ile hastalara ait patolojilerin ciddi bir düzeye ulaştıktan veya organ hasarları geliştikten sonra acil şartlarda bize ulaşmalarına bağlı olduğunu düşünmekteyiz. Anesteziyoloji ve Reanimasyon kliniği olarak, Kadın Hastalıkları ve Doğum Kliniğinin, en fazla ameliyat ettiği vakalar olan obstetrik vakaların uygun koşullarda genel anestezi gibi klasikleşmiş bir yöntem ile alınabileceği gibi; daha güvenilir olarak kabul edilmekte olan rejyonal anestezi tekniklerine de şans verilmesi gerektiği; yöresel bir faktör olarak da obstetrik hasta grubuna ait yaş yelpazesinin oldukça küçük veya oldukça ileri yaşlarda olabileceği ve yaş gruplarına has problemlerin göz önünde bulundurulmasının gerekli olduğu düşüncesindeyiz.Article Comparison of Propofol and Ketofol in Minor Gynecologic Interventions(2015) Katı, İsmail; Işık, Yasemin; Sözen, Dilara; Göktaş, Uğur; Kurdoğlu, ZehraAmaç: Günübirlik anestezi, hemodinamik stabiliteyi koruyacak ve anestezi derinliğini hızla sağlayacak bir anestezik ajan ile güvenli bir anestezi metodu gerektirir. Sorunsuz bir uyanma sağlamak için anestezik ilaçlar hızla metabolize olmalıdır ve metabolitleri vücutta birikmemelidir. Bu çalışma da; probe küretaj işlemi uygulanacak hastalarda, propofol ve ketofol anestezisinin sedoanaljezik etkisine, uyanma zamanına, postoperatif komplikasyonlara, Modifiye Aldrete Skalasına, Visüel Analog Skoruna, hasta ve cerrah memnuniyetine bakmayı amaçladık.Yöntemler: Çalışmaya 60 kadın hasta alındı. Grup p'ye indüksiyonda intravenöz 2 mg/kg propofol ve 1?g/kg fentanyl uygulandı. İdamede propofol 100 ?g/kg/dk ile devam edildi. Grup K'ya ise indüksiyonda intravenöz 600 µg/kg ketofol ve idamede 100µg/kg/dk ketofol verildi. Otonomik ve hemodinamik cevaplara göre Grup P'ye 50 µg fentanyl, Grup K'ya ise 25µg/kg/dk ketofol ek doz yapıldı. Bulgular: Her iki grupta demografik veriler benzerdi. Grup P'de indüksiyondan sonra hemodinamik parametrelerde belirgin bir düşme görüldü. Grup K'da indüksiyondan sonra hemodinamik parametrelerde herhangi bir değişiklik gözlemlenmedi. Grup P'de ek analjezik gereksinimi %66,6 idi. Grup K'da 2 hastada bulantı ve 2 hastada halüsinasyonlar görüldü. Hasta ve cerrah memnuniyeti her iki grupta tamdı. Sonuç: Bizim bulgularımıza göre küçük cerrahi girişim olan uterin küretaj da Ketofol anestezisi iyi bir seçenektir. Hasta da rahat ve hızlı bir uyanma sağlar, ayrıca minör cerrahi girişimlerde analjezi gereksinimini azaltarak postoperatif komplikasyonları da azaltırArticle Comparison of Remifentanil, Alfentanil, and Fentanil -Administered With Propofol To Facilitate Laryngeal Mask Insertion(2010) Kurt, Ercan; Sızlan, Ali; Orhan, Mehmet Emin; Göktaş, Uğur; Özhan, Ceyda; Özhan, Mehmet ÖzgürAmaç:Minör cerrahideki hastalarda propofole eklenen farklı dozlardaki remifentanil, fentanil ve alfentanilin etkilerini birbirleriyle ve plasebo kontrollü olarak karşılaştırmayı amaçladık. Yöntem ve gereç: Bu çalışma çift kör, çok merkezli (GATA-Ankara ve 100. Yıl Üniversitesi-Van), plasebo kontrollü olarak yapıldı. Etik komite onayından sonra ASA I ve II sınıfı, yetişkin, 18-65 yaş arasında çalışmayı kabul eden 141 hasta çalışmaya alındı. İv. olarak hastalardan grup F’ye (n = 33) 1 μg kg–1 fentanil, grup A’ya (n = 33) 10 μg kg–1 alfentanil, grup R’ye (n = 36) 0,5 μg kg–1 remifentanil ve kontrol grubu C’ye (n = 39) salin, 2,5 mg kg–1 katkısız propofole ilave olarak 30 sn. üzerindeki sürede verildi. 90 sn. sonra LMA yerleştirildi. LMA yerleştirme kolaylığı değerlendirildi. Girişim sayısı, hava yolu sağlama kolaylığı ve hemodinamik değişiklikler kaydedildi.Article Dirençli Hipokalemik Bartter Sendromunda Periferik Blok Kullanımı: Olgu Sunumu(2016) Baydi, Volkan; Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, NureddinBartter sendromu, sodyum, potasyum, klorür ve idrar kaybı ile karakterize nadir görülen bir sendromdur. Bu sendrom otozomal resesif kalıtıma sahip, renal tübüler bir hastalık grubunu kapsar. Bu olgularda karakteristik olarak hipokalemik metabolik alkaloz, yüksek renin ve aldosteron plazma seviyeleri, kan ve idrarda yüksek prostaglandin düzeyleri ile karakterizedir. Periferik bloklar en güvenli anestezi yöntemlerinden biridir. Ultrason kullanımının artması ile birlikte kullanılan ilaç dozları daha azalmıştır. Ayrıca damarsal yapıların görülmesi ile periferik bloklar daha güvenilir hale gelmiştir. Bu yazıda 33 yaşında, preoperatif Bartter Sendromu tanısı konan olguda yapılan periferik blok uygulaması sunulmuşturspecialization-in-medicine.listelement.badge Does N-Acetylcystein Prevent the Effects of Sevoflurane on Kidney Functions(2010) Soyoral, Lokman; Göktaş, UğurSevofluranın biyotransformasyonu sonucunda açığa çıkan inorganik flor ve Bileşen A sevofluranın böbrek fonksiyonları üzerindeki değişikliklerinden sorumlu tutulmaktadır. N-Asetilsistein'in birçok deneysel böbrek yetmezliği modeline karşı koruyucu rol oynadığı gösterilmiştirBu çalışma Sevofluran ile oluşan böbrek fonksiyonlarındaki olası değişikliklerin, N-Asetilsistein ile önlenip önlenemediğini araştırmak amacıyla yapıldı.Sevoflurane ile genel anestezi sağlanan 20?60 yaşları arasında elektif cerrahi yapılan 60 hasta çalışmaya alındı. Olgular rastgele iki gruba ayrıldı. Birinci gruba anesteziye başlamadan yarım saat önce 20 mg/kg intravenöz N asetilsistein ve sevofluran, ikinci gruba ise aynı miktarda sevofluran verildi. Tüm hastalardan preoperatif dönemde bir kez, anestezi verildikten 24 saat sonra bir kez olmak üzere toplam iki kez kan ve idrar örnekleri alındı. Kanda BUN, üre, kreatinin, Na, K, GGT ve idrarda N-asetil-ß-D glukozaminidaz, alkalen fosfataz, laktat dehidrojenaz, Beta 2 mikroglobulin, mikroalbumin ve protein bakıldı.Kanda bakılan BUN, üre, kreatinin, potasyum değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Grup içi karşılaştırmada ise 24. saat BUN, üre, potasyum değeri her iki grupta da anlamlı artmıştı (p<0.05). İdrarda bakılan ß2 mikro globulin, NAG, mikroalbümin, protein değerleri açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Ancak grup içi karşılaştırmada bu parametrelerin 24. saat değerleri her iki grupta da anlamlı olarak artmıştı (p<0.05). Preoperatif plazma ve idrar kreatinin değerlerine göre 24. saatte kreatinin artışı her iki grupta da saptanmakla birlikte istatistiksel önem arzetmedi.Sonuç olarak sevofluran anestezisi altında postoperatif böbrek fonksiyon testlerinin fizyolojik sınırlar içerisinde yükseldiği ve kullandığımız dozda NAC verilmesinin buna bir etkisinin olmadığı görülmüştür. Bu konunun açıklığa kavuşması için daha fazla çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar kelimeler: N-Asetilsistein, Nefrotoksisite, Sevofluranespecialization-in-medicine.listelement.badge Effects of Intravenous Administration of Haloperidol in Ultrasound-Guided Brachial Plexus Block Quality(2014) Özkan, Burhan; Göktaş, UğurAmaç: Periferik blok gün geçtikçe anestezistlerin anestezi yöntemi tercihi sıralamasında üst sıralara yükselmektedir. Haloperidolün ucuz olması, düşük dozlarda bile ameliyat sonrası bulantı kusmayı etkin şekilde önlemesi, bu dozlarda yan etkisinin olmaması, yaşamsal fonksiyonları etkilememesi, erken derlenme ve hastaların hastanede kalma sürelerinde olumsuz bir etkisinin olmaması, hasta memnuniyeti ve konforunu arttırması gibi pozitif etkilerinden dolayı periferik blok yapılacak hastalarda premedikasyon ve sedasyon amaçlı olarak kullanılabilecek uygun bir ajan olduğunu düşünüp, bu araştırmada haloperidolün periferik blok kalitesine etkilerinin belirlenmesini amaçladık. Gereç ve yöntem: Ortopedi ve Travmatoloji, Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Kliniklerince, acil ya da elektif, tek taraflı el, ön kol veya kol cerrahisi uygulanacak ASA I-II grubu, 18-65 yaş arası vakalar çalışmaya alındı. Çalışmaya aldığımız olgular 20 kişilik rastgele 2 gruba ayrıldı. Haloperidol verilen grup (Grup H, n:20),Haloperidol verilmeyen SF verilen grup (Grup P, n:20) olarak belirledik. Çalışmamız çift kör olarak yürütüldü. Araştırmacı ve hasta dışında 3. bir şahıs tarafından ilaçlar hazırlandı. 3.şahıs hazırladığı fakat içeriğini söylemediği ilacı araştırmacıya verdikten sonra araştırmacı tarafından bu ilaç hastaya uygulandı. Dolayısıyla hasta ve araştırmacı ilaç verilen hastaların hangi grupta olduğunu bilmiyorlardı. Çalışma tamamlandıktan sonra hastaların hangi grupta olduğu belirlenip tasnif edildi. Hastalara aynı miktarda haloperidol ve serum fizyolojik verildi. Hastaların sistolik arteriyel kan basıncı, diyastolik arteriyel kan basıncı, ortalama ateriyel kan basıncı, periferik oksijen saturasyonu, kalp atım hızı, sensoriyal ve motor blok başlangıç ve bitiş zamanları, ağrı skalası, sedasyon skalası, hasta ve cerrah memnuniyeti değerlendirildi. Bulgular: İki grup arasında demografik veriler, arteriyel oksijen satürasyonları, kalp atım hızları, motor blok başlangıç ve bitiş zamanları, duyusal blok başlangıç ve bitiş zamanları, postop 0. dk hasta memnuniyeti, postop ağrının hissedildiği ilk ana kadar olan süre, ağrının hissedildiği ilk an visüel ağrı skoru değerleri ve hasta memnuniyeti açısından fark saptanmadı. Serum fizyolojik verilen grupta haloperidol verilen gruba göre sistolik, diyastolik ve ortalama arter basınçları anlamlı yüksek bulundu (p<0.05). Preoperatif, peroperatif ve postoperatif sedasyon skoru değerlendirildiğinde haloperidol verilen grubun serum fizyolojik verilen gruba göre sedasyon skoru anlamlı yüksek bulunmuştur (p<0.05). Sonuç: Çalışmamızda kullandığımız dozda intravenöz yoldan verilen haloperidol, etkin bir sedasyon, perioperatif stabil hemodinami, kısmen duysal ve motor blok başlangıç süresinde kısalma ve duysal ve motor blok bitiş süresinde uzama sağladığı görüldüğünden, infraklaviküler periferik sinir bloğu öncesinde kullanılmasının avantajlı olacağı kanaatindeyiz. Anahtar Kelimeler: İnfraklaviküler Blok, Haloperidol, Sedasyon ,Ultrasonografispecialization-in-medicine.listelement.badge Effects of Magnesium Sulphate on Cognitive Function and EEG at the Hypertensive TIVA Given Patients(2013) Avşar, Ayşe; Göktaş, UğurBu çalışmada kliniklerde sık kullanılan, magnezyum sülfatın cerrahi bir operasyon sırasında TİVA anestezi uygulanan hastalarda; kognitif fonksiyon ve EEG üzerine etkisinin olup olmadığını araştırmayı amaçladık.Bu amaçla Nisan-Ekim 2012 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine elektif şartlarda herhangi bir cerrahi operasyon için serviste takibe alınan ASA II-III risk grubundan, 50-65 yaş arası 50 hasta çalışmaya alındı. Hastalara premedikasyon uygulanmadı, grup M ve K olarak iki eşit gruba ayrıldı. Her iki gruba TİVA anestezi yapıldı. Grup M preoperatif 10 dakikada 30 mg/kg/saat yükleme ve intraoperatif 10 mg/kg/saat idame intravenöz (iv) magnezyum sülfat infüzyonu verildi. Grup K ise magnezyum sülfat yerine % 0.9 luk izotonik sodyum klorür infüzyonu verildi.Tüm hastaların preoperatif ve postoperatif 5. gün kontrol rutin EEG çekilerek değerlendirildi. Hastaların KAH (Kalp atım hızı), SAB (Sistolik arter basıncı), DAB (Diastolik arter basıncı), MAB (Ortalama arter basıncı), SPO2 ( Periferik oksijen satürasyonu) değerleri preoperatif, anestezi süresince her 10 dk' da bir ve dekürarizasyon sonrası 5. ve 10. dk' larda kaydedildi. Hastalara operasyon öncesi, operasyon sonrası 1. saat ve 5. gün mini mental test (MMT) yapıldı.Grupların preoperatif SAB değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmaz iken, indüksiyon sonrası 5-50. dk arası aralıklarında ise anlamlı derecede fark olduğu belirlendi. İndüksiyon sonrası 60. dk dan itibaren gruplar arasında SAB değerleri arasında bir fark bulunmaz iken, dekürarizasyon sonrası 5. dk ise anlamlı bir fark olduğu bulundu. Grupların peroperatif, indüksiyon sonrası ve dekürarizasyon sonrası tüm zamanlardaki DAB değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı. Gruplar OAB değerleri açısından karşılaştırıldığında indüksiyon sonrası 20. 30. dk lar ve dekürarizasyon sonrası 5. dk da anlamlı, diğer zamanlarda ise anlamlı bir fark bulunmadı. Gruplar arasında KAH değerlerinde preoperatifden indüksiyon sonrası 120. dakikaya kadar istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmaz iken, indüksiyon sonrası 130. ve 140. dk Grup M' nin Grup K'ye göre anlamlı derecede yüksek olduğu, dekürarizasyon sonrası 10. dk değere göre de anlamlı derecede düşük olduğu saptandı. Gruplar SpO2 açısından karşılaştırıldığında, Grup K indüksiyon sonrası 5., 60. dk ve dekürarizasyon sonrası 5. ve 10. dk SpO2 değerlerinin Grup M değerlerinden anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edilmiştir. Diğer tüm zamanlarda gruplar arasında SpO2 değerleri açısından anlamlı bir farklılık belirlenmedi.Grupların preoperatif, postoperatif 1. saat ve 5. gündeki MMT değerleri açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p?0.05). Grup M kendi içinde MMT açısından karşılaştırıldığında postoperatif 1. saat ve 5. gün MMT değerlerinin preoperatif MMT değerine göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p<0.05). Grup K kendi içinde MMT açısından karşılaştırıldığında postoperatif 1. saat ve 5. gün MMT değerlerinin preoperatif MMT değerine göre anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p<0.05).Regüle edilmiş hipertansif hastalarda MgSO4 kullanımı kontrol grubuna göre hemodinamik ve kognitif fonksiyonlar açısından bir üstünlük saglamamıştır. Az sayıda EEG de rastlantısal olarak görülen yavaş dalgalar ve epileptiform aktiviteleri anlamlı düzeyde artmadığından dolayı, rutin EEG nin gerekli olmadığı kanaatindeyiz. Ayrıca tedavi öncesinde epileptiform aktivite taşıyan olgu sayısının azlığı nedeni ile MgSO4 `ın bu patolojik aktiviteler üzerine etkisini değerlendirmek yeterince mümkün değildir. Kantitatif EEG analizlerine dayalı, daha fazla hasta serileri veren çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar kelimeler: TİVA, magnezyum sülfat, hipertansiyon, kognitif fonksiyon, EEG.Article Epidural Kateter Sonrası Arrest Olan Çok İleri Yaşta Bir Hastanın Perioperatif Anestezi Yönetimi(2016) Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Kahraman, Abdullah; Yüzkat, Nureddin; Göktaş, UğurEpidural blok, anestezi uygulamalarında iyi bilinen ve sık başvurulan bir rejyonal anestezi tekniğidir. Solunum ve kardiyovasküler sistem üzerine pozitif etkileri vardır. Hastada analjezik ihtiyacını azaltırken, hipotansiyon, bradikardi ve kardiyak arrest gibi olumsuz etkileri de vardır. Epidural anesteziye bağlı kardiyak arrest oranı yaklaşık %0,01 olarak belirtilmiştir. Kardiyak arrestte kalbin ön yükündeki volüm azalmasına sekonder gelişen vagal yanıtın etkisi büyüktür. Bu yazıda kardiyak rezervi düşük, çok ileri yaştaki bir olguda uygulanan epidural anestezi sonrası karşılaşılan kardiyak arrest ve perioperatif anestezi yönetimi sunulmuştur.Article Faktör Vıı Eksikliği ve Anestezi(2008) Göktaş, Uğur; Çeğin, M. Bilal; Tekin, Murat; Korkut, Melike; Katı, İsmailKonjenital faktör VII eksikliği olan olgularda, olası kanamayı engellemek amacıyla rekombinant faktör VII konsantresi verilerek sorunsuz ve güvenli bir şekilde anestezi uygulanabileceğini düşünmekteyiz.Article Hipertermi(2009) Toprak, Kemal; Göktaş, Uğur; Katı, İsmail; Tekin, Murat; Güneş, H. YusufAnestezi uygulaması sırasında hızlı ve ilerleyici ateş yükselmesi, başta malign hipertermi olmak üzere pek çok durumu akla getirir. Bu sunuda bir kliniğe ait 3 olguda anestezi uygulaması sırasında ve sonrasında, diğer kliniğe ait 5 olguda ise anestezi sonrası ilerleyici olarak yükselen ateş nedeninin irdelenmesi amaçlanmıştır.specialization-in-medicine.listelement.badge Investigation of Effects of Melatonin Premedication on Perioperative Anxiety and Cognitive Functions Among Patients With Epidural Anesthesia(2012) Kaya, Mehmet; Göktaş, UğurEpidural anestezi planlanan hastalar arasından ASA (American Society Anesthesiologists) I-II grubundan 60 yaş üstü 80 E olgu dahil edildi. Hastalar rastgele 40'ar kişilik iki gruba ayrıldı. Çalışma grubuna (Grup 1, n=40) ameliyattan 60 dakika önce melatonin 6 mg verildi. Kontrol grubuna (Grup 2, n=40) plasebo tablet verildi.Ameliyat öncesi 8 saat aç bırakılan hastaların, ameliyattan önce noninvaziv kan basıncı (NİKB), Elektrokardiyogram (EKG) ve periferik O2 satürasyonu (SpO2) monitörize edildi. 10 mL/kg % 0.9'luk izotonik solüsyonu ile prehidrasyon yapıldı. Epidural anestezi oturur pozisyonda, orta hatta L3-4 veya L4-5 interspinöz aralığından 18 gauge epidural iğne ile girilerek 20 gauge epidural katater yerleştirilerek yapıldı.Hastalara epidural kateter takıldıktan sonra, epidural kateterden 3 mL %1'lik lidokain test dozunu takiben, kateterin yeri doğrulandıktan sonra epidural kateterden 12-14 mL % 0.5'lik levobupivakain yapıldı. Hastaların KAH (kalp atım hızı), SAB (sistolik arter basıncı), DAB (diastolik arter basıncı), OAB (ortalama arter basıncı), SpO2 (periferik oksijen saturasyonu) değerleri preoperatif, anestezi süresince her 10 dk'da bir ve postoperatif 10. dk'da kaydedildi.Tüm hastalara operasyondan 1 saat önce preoperatif durumluluk anksiyete düzeyini belirlemek için State?Trait Anksiety Inventory (STAI) durumluluk skorlaması ve kognitif fonksiyonları değerlendirmek amacıyla Mini Mental Test (MMT) yapılarak kaydedildi. STAI durumluluk skorlaması ve MMT postoperatif 1. saat ve postoperatif 24. saatte tekrarlandı.Gruplar karşılaştırıldığında postoperatif 10. dk. SAB, DAB, OAB ve KAH değerleri arasında anlamlı fark saptandı (p<0.05). Gruplar periferik oksijen saturasyonu açısından karşılaştırıldığında, Grup 1'in SpO2 değerlerinin, Grup 2 değerlerinden anlamlı derecede yüksek olduğu tespit edildi (p<0.05). Gruplar MMT açısından karşılaştırıldığında Grup 1'in postoperatif 1. saat MMT değeri, Grup 2'nin postop 1. saat MMT değerinden anlamlı derecede yüksek bulundu (p<0.05). Gruplar STAI durumluluk skorlaması açısından karşılaştırıldığında anlamlı bir fark saptanmadı (p>0.05).Sonuç olarak epidural blok öncesi hastalara melatonin verilmesinin kognitif fonksiyonları ve anksiyete üzerinde olumlu ya da olumsuz etkisinin bulunmadığı ancak postoperatif hemodinamik parametreleri olumlu etkilediği kanaatine varıldı.Anahtar sözcükler: Anestezi, premedikasyon, anksiyete, melatoninspecialization-in-medicine.listelement.badge Investigation of Effects of the Phentanyl Added To Levobupivacain on Cognitive Functions and Cerebral Oxygenation(2009) Çeğin, Muhammed Bilal; Göktaş, UğurBu çalışmada epidural yoldan lokal anesteziklerle beraber kullanılan fentanilin kognitif fonksiyonlara ve serebral oksijenasyona etkisinin araştırılması amaçlandı.ASA I-II grubundaki 20?60 yaş arası, 28 erkek 12 kadın toplam 40 hasta, 20' şer kişilik rastgele iki gruba ayrıldı. İntraoperatif genel anesteziye geçilmesi gereken hastalar, yapılan toplam 18 ml %0,5'lik levobupivakain ile yeterli anestezi seviyesi sağlanamayan hastalar ve hemodinamik instabiliteye neden olacak kadar kanaması olan hastalar çalışma dışı bırakıldı.Operasyon öncesi 8 saat aç bırakılan olgulara, sonuçları etkilememek için premedikasyon yapılmadı. Operasyondan bir gün önce hastalara kognitif fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla 20 aşamalı ve 30 puan üzerinden değerlendirilen; soru? cevap şeklinde olan ve olguların fiziksel katılımları ve yazmalarını gerektiren mini mental test (MMT) yapıldı. Sedasyonun derecesini ve ilaçların etkisini değerlendirmek için Ramsay Sedasyon Sakalası kullanıldı.Tüm hastaların operasyondan önce noninvaziv kan basıncı (mmHg), EKG, periferik O2 satürasyonu (SpO2, %) monitorize edildi. Epidural anestezi oturur pozisyonda, orta hatta L3-4 veya L4-5 interspinöz aralığından 18 gauge epidural iğne ile girilerek 20 G epidural kateter yerleştirdi. Serebral oksijenasyon monitorizasyonu (Invos SOMANETICS Cerebral Oximeter cihazı) cerrahi süresince ve sürekli yapıldı. Kontrol grubuna % 0.5'lik levobupivakainden 3 mL test dozunu takiben kateterin yeri doğrulandıktan sonra 15 mL, çalışma grubuna ise % 0.5'lik levobupivakaine ilave edilen 5 µgr/mL fentanil solusyonundan 15 mL verildi.Fentanilli ve fentanilsiz gruplarda hemodinamik parametreler (sistolik, diastolik, ortalama kan basınçları ve kalp atım hızı) ile sağ-sol serebral oksijen saturasyonu ve MMT arasında bir ilişki saptanmadı.Tüm gruplarda periferik oksijen saturasyonu ile sağ-sol serebral oksijen saturasyonu ve MMT arasında genel olarak pozitif korelasyon saptandı.Postoperatif 1. ve 5. saatteki MMT değerlerinin fentanil kullanılan grupta fentanilsiz gruba göre ve fentanilli grupta grup içi preoperatif değere göre 1. ve 5. saatteki MMT değerleri daha düşük bulundu fakat tüm değerler normal sınırlarda idi.Sonuç olarak epidural yoldan lokal anesteziğe ilave edilen fentanilin serebral oksijenasyonunu ve kognitif fonksiyonları olumsuz etkilememesi nedeniyle epidural anesteziye adjuvan olarak kullanılabileceği kanaatine varıldı.Article Kardiyak Aritmileri Olan İleri Derecede Kifoskolyotik Hastada Spinal Anestezi Uygulamamız(2016) Göktaş, Uğur; Soyoral, Lokman; Çeğin, Muhammed Bilal; Yüzkat, Nureddin; Baydi, VolkanKifoskolyoz yaşla birlikte artan progresif bir hastalıktır. Gelişimsel vertebra bozukluklarının neden olduğu spinal bir segmentin arkaya ve yanlara anormal açılandığı sık görülmeyen bir deformitesidir. Bu sunuda, sol femur başında kırık nedeniyle opere edilen ileri derecede kifoskolyozlu ve kardiayak aritmileri olan bir bayan olguda uyguladığımız spinal anestezi deneyimimizi sunduk. Kifoskolyozlu yaşlı bir hastada spinal anestezi uygulamasının hemodinamik ve solunumsal komplikasyonların azaltılması ya da önlenmesi için genel anesteziye iyi bir alternatif olabileceği kanısındayızArticle Katetere Bağlı Gelişen Pnömomediyastinum(2009) Göktaş, Uğur; Katı, İsmail; Özhan, Ceyda; Avcu, SerhatSantral venöz kateterizasyon, genellikle miyokard fonksiyon bozukluklarında ve majör kanama gibi durumlarda kullanılmaktadır. Pnömomediyastinum, santral venöz kateterizasyonda ender görülen bir komplikasyondur. Bu sunuda yinelenen santral venöz kateterizasyon girişimleri sonrasında gelişen ve fark edilmemiş pnömomediyastinum nedeniyle radyografik kontrolün önemini vurgulamak istedik.Article Masif Hemoptizi Gelişen Bronşektazili Olguda Pnömonektomi Sonrası Ards(2009) Şipit, Tuğrul; Taşdelen, Müge; Tunç, Mehtap; Şavkılıoğlu, Eser; Göktaş, UğurBronşektazili hastalarda sıklıkla karşılaşılan sorunlar tekrarlayan enfeksiyon ve hemoptizidir. Bu olgularda hemoptizi yaşamı tehdit edebilmektedir. Bu sunuda, masif hemoptizi ve bronşektazi nedeni ile yapılan pnömonektomi sonrası tek akciğerde gelişen ARDS’nin tedavisi ve ventilatör stratejisini paylaşmak istedik.Article Multipl Açil-koa Dehidrojenaz Eksikliğinde Uyguladığımız Tiva Anestezisi(2015) Işık, Yasemin; Yüzkat, Nureddin; Çeğin, M. Bilal; Soyoral, Lokman; Göktaş, UğurMultipl açil-KoA dehidrojenaz eksikliği (MADD) yakın tarihte tanımlanan, otozomal resesif geçişli, nadir görülen bir organik asit metabolizma bozukluğudur. Görülme sıklığı yaklaşık 1/200.000 olarak tahmin ediliyor. Klinik bulgular hayatın ilk yıllarında görülen mental retardasyon, ataksik yürüyüş ve tremor gibi serebellar belirtiler ile karakterizedir. MADD'lı olgularda özellikle uzayan açlık, infeksiyon ve ameliyat gibi katabolik durumlarda ölümcül hipoketotik hipoglisemik koma görülebilir. Perioperatif dönemde açlığı engellemek için %5 dekstroz infüzyonu verildi. İndüksiyonu takiben idamede %50 O ve %50 kuru hava karışımı ve propofol-fentanil infüzyon şeklinde uygulandı. Burada ender rastlanan riboflavin sensitif MADD eksikliği olan, 5 yaşında kız olguya adenoidektomi ameliyatı sırasında yapılan TİVA anestezisi ve glisemi kontrolü sunulmuştur