Browsing by Author "Güdücüoğlu, Hüseyin"
Now showing 1 - 15 of 15
- Results Per Page
- Sort Options
specialization-in-medicine.listelement.badge Aktif Tüberkülozlu Hastalarda Tedavi Öncesi ve Tedavi Süresince IFN-Gamma ve IL-2 Düzeylerinin Araştırılması(2000) Güdücüoğlu, Hüseyin; Berktaş, Mustafa2. ÖZET Bu çalışma aktif tüberkülozlu hastalarda, hastaların klinik seyri sırasında hücresel immunite göstergeleri olan sitokinlerin nasıl bir değişim gösterdiğini incelemek amacıyla planlanmıştır. Bu nedenle 18 aktif tüberküloz hastasından, tedavinin başında ve iki aylık süre sonunda, kan örnekleri alınarak, ELISA yöntemiyle serumlarında IL-2 ve IFN-y seviyelerine bakılmıştır. Yapılan araştırma sonucunda; hastalardan tedavi öncesi alınan ilk serum örneklerinde IL-2'nin 15-980 pg/ml, ikinci serum örneklerinde ise 15-490 pg/ml arasında olduğu, IFN-y için ilk serumlarda 15-22,2 pg/ml, ikinci serumlarda ise 15-28.5 pg/ml arasında olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlara göre, iki sitokinden IFN-y' nın tedavi öncesi ve iki aylık tedavi sonrası ölçülen değerler arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmazken (p> 0.05), IL-2 değerleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p< 0.01). Aktif tüberkülozlu hastalarda IL-2 seviyelerinde tedavinin ikinci ayında alınan değerlerin, tedavi öncesi değerlere göre bariz olarak azaldığı; fakat IFN-y seviyesinde, tedavi öncesi ve iki aylık tedavi sonrasında anlamlı bir değişikliğin olmadığı sonucuna varılmıştır.Master Thesis Annual Antimicrobial Resistance in Bacteria Isolated From Critical Care(2014) Uzun, Kadriye; Güdücüoğlu, HüseyinYoğun bakım ünite (YBÜ)'leri, hastaların uzun süre kaldığı, uzun süre parenteral antimikrobik ajanların uygulandığı, invaziv işlemlerin yoğun uygulandığı ve oldukça yüksek tedavi maliyetine neden olan ünitelerdir. YBÜ'in infeksiyonları, YBÜ'de yatmakta olan hastalarda görülen en sık komplikasyonlardır. Son yıllarda uygun antimikrobik tedavi politikaları, yeterli hemşire, hasta bakıcı eğitimi, izolasyon önlemlerinin iyi olması ile YBÜ infeksiyonları daha az görülecek ve mikroorganizmalardaki direnç oranları değişecektir. Çalışmaya YBÜ'de yatan ve enfeksiyon tanısı alan 125 hastanın dosyası incelendi. Çalışmaya alınan 125 hastanın enfeksiyon durumuna göre birden fazla kültürleri alındı. Toplam olarak kan, BAL ve idrar olmak üzere 375 kültür alındı, alınan bu kültürlerin 254'ünde üreme gözlendi. Çalışmada elde edilen izolatların başsında % 22 oranında asinetobakter türleri geliyordu. Diğer izolatlar maya mantarları %18.9, pseudomonas %15 ve stafilokok türleri %11.4 idi. İzole edilen gram negatif organizmaların en duyarlı olduğu antibiyotikler asinetobakter için colistin, tigesiklin, tobramisin ve netilmisin, pseudomonas için colistin, amikasin, imipenem, meropenem, pip-tazo ve sefaperazon-sulbaktam, klebsiella için amikasin, pip-tazo, sefaperazon-sulbaktam ve netilmisin, e.coli için amikasin, imipenem, netilmisin ve sefaperazon-sulbaktam idi. Gram pozitif mikroorganizmalar içinde satafilokok türleri için en duyarlı antibiyotikler linezolid, vankomisin ve teikoplanin idi. Bu çalışmada asinetobakter türleri en sık olup etkili antibiyotikler arasında colistin en etkili ilaç idi.specialization-in-medicine.listelement.badge Brucella Strains Have Been Isolated in Our Region, Conventional and Moleculer Methods for Identification and Antibiotic Susceptibility Determination(2011) Parlak, Mehmet; Güdücüoğlu, HüseyinBruselloz, birçok gelişmiş ülkede çeşitli eradikasyon programları ile prevalansı azalmakta ancak ülkemizde endemik bir hastalık olarak önemini korumaktadır. Çalışmada, bölgemizde izole edilen brusella suşlarının konvansiyonel ve moleküler yöntemlerle identifikasyonu yanında tedavide kullanılan temel ilaçlara ek olarak alternatif olabilecek tigesiklin ve azitromisin için antibiyotik duyarlılığının belirlenmesi amaçlandı.Ocak 2009-Haziran 2011 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji laboratuvarında izole edilen 75 brusella suşu çalışmaya dâhil edildi. Tüm suşların CO2 gereksinimi, H2S üretimi, tiyonin ve bazik fuksinli besiyerlerinde üreme, üreaz aktivitesi, faj duyarlılığının tespiti, Monospesifik A ve M antiserumları ile aglütinasyon özeliklerine göre konvansiyonel yöntemlerle identifikasyon yapıldı. Moleküler tiplendirme için iki aşamalı bir yöntem kullanıldı. İlk olarak Brucella genusundaki altı türün ayırımına yönelik olarak Brucella Multipleks PCR kiti (FC Biotek Code: 0301, Türkiye), B.melitensis olarak tanımlanan örnekler için ise Brucella melitensis biovar tiplendirme PCR kiti (FC-Biotek, Code: 0302, Türkiye) kullanıldı. Tüm suşların antibiyotik duyarlılıkları epsilometre testi (E-test) ile belirlendi.Konvansiyonel biyotiplendirme sonucunda suşların 73'ü B.melitensis biyovar 3, diğer ikisi B.abortus biyovar 3 olarak belirlendi. Moleküler tiplendirme sonuçları, konvansiyonel biyotiplendirme ile uyumlu olarak bulundu. MİK50 ve MİK90 sonuçlarına göre doksisiklin en etkili antibiyotik olarak bulundu. MİK90 sonuçlarına göre doksisiklinden sonra sırasıyla tigesiklin, trimetoprim-sulfametoksazol ve siprofloksasin en etkili olarak bulundu. En yüksek MİK50 ve MİK90 değerine sırasıyla azitromisin, rifampisin ve streptomisinin sahip olduğu görüldü.Sonuç olarak; bölgemizde aşı suşlarının belirlenmesi ve serolojik tanıda antijen hazırlanırken B.melitensis'le birlikte B.abortus'un da gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Bruselloz tedavisinde eskiden beri kullanılan doksisiklin, rifampisin, streptomisin, trimetoprim-sulfametoksazol ve siprofloksasin etkin olarak bulunmuştur. Tigesiklin, bruselloz tedavisine alternatif bir ilaç olabileceği, ancak azitromisin yüksek direnç oranı ile tedavide uygun ajan olmadığı bulunmuştur.Master Thesis Distribution of Antinuclear Antibodies in Patients with Rheumatoid Arthritis(2011) Çalişir, Ulaş; Güdücüoğlu, HüseyinBu çalışmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Romatoloji veya Fizik Tedavi polikliniklerine başvuran ve Romatoid artrit tanısı alan 83 kadın ve 17 erkek toplam 100 hastaya ait serum örneklerinde ANA, ENA ve Anti-CCP testleri çalışıldı. Hastaların (%59)'unda anti-CCP, (%57)' sinde ANA ve (%39)'unda ENA pozitif olarak belirlendi. ANA indirek immün floresans, ENA western blot ve anti-CCP Elisa yöntemleri ile çalışıldı. CCP testi referans test olarak kabul edildiğinde ANA için duyarlılık %62.7, özgüllük %51.2, pozitif prediktif değer %64.9, negatif prediktif değer %48.8, yanlış pozitiflik oranı %48.8, yanlış negatiflik oranı %37.3, gerçek doğruluk oranı %58 ve p değeri %16.6 olarak bulundu. CCP testi referans test olarak kabul edildiğinde ENA için duyarlılık %42.4, özgüllük %65.9, pozitif prediktif değer %64.1, negatif prediktif değer %44.3, yanlış pozitiflik oranı %34.1, yanlış negatiflik oranı %57.6, gerçek doğruluk oranı% 52, p değeri %28 olarak bulundu. ANA referans test olarak kabul edildiğinde ENA için duyarlılık %49.1, özgüllük %76.7, pozitif prediktif değer %73.7, negatif prediktif değer %53.2, yanlış pozitiflik oranı %23.3, yanlış negatiflik oranı %50.9, gerçek doğruluk oranı %61, p değeri %0.8 olarak bulundu. Elde ettiğimiz tüm veriler anti-CCP'nin RA'nın erken tanısında çok önemli bir belirteç olduğunu göstermektedir. Ayrıca RA'lı hastalardaki ANA varlığının küçümsenmeyecek oranda olduğunu ve bu konuda daha fazla araştırma yapılması gerektiği kanısındayız. Sonuç olarak ANA, ENA ve anti-CCP testlerinin üçünün birden çalışılmasının RA'nın oluşturacağı hasarın daha erken anlaşılmasına katkı sağlayacağını düşünmekteyizMaster Thesis Evaluation Chronic Suppurative of Otitis Media Factors and Sensitiveness of Antibiotic(2013) Çiftçi, Dilek; Güdücüoğlu, HüseyinÇiftçi D, Kronik Süpüratif Otitis Media etkenleri ve antibiotik duyarlılıklarının değerlendirilmesi, YYÜ Sağlık Bilimleri Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Van 2013. Bu çalışmada, YYÜ Tıp Fakültesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi KBB polikliniğine Ekim 2009-Haziran 2011 tarihleri arasında gelen 87'si kadın, 91'i erkek toplam 178 hastadan alınan kulak örneklerinden, 50'si Pseudomonas aeruginosa (% 28.0 ),47'si Staphylococcus aureus (26.4), 27'si Proteus mirabilis (% 15.1), 21 'i Escherichia coli (% 11.7) dir.Antibikrobiyal duyarlılık testlerinde Pseudomonas aeruginosa; imipenem ve gentamicin'e , S.aureus; gentamicin,vankomicin ve tetraciklin'e, P.mirabilis; meropeneme, amikacin, cefazolin ve cefoxitin'e E.coli'nin ise ;amikacin, Meropenem,imipenem,cefoperazone/sulbactam'a,aztreonam ve sefazoline % 100 duyarlı olduğu tespit edilmiştir. P.aureginosa ve E.coli; levofloxacine direnç göstermiştir. Anahtar sözcükler: Kronik Süpüratif Otitis Media, Otitis Media Etkenleri, Antibiyotik Duyarlılık.Master Thesis Evaluation of Antibody Responses of Covi̇d-19 Cases Diagnosed by Pcr(2022) Göl, Kenan; Güdücüoğlu, HüseyinSARS-CoV-2 bir RNA virüsüdür ve COVİD 19 hastalığına neden olmuştur. Çalışmamız, hastanemize başvuran ve Moleküler yöntemlerle (PCR) COVID-19 tanısı alan hastaların aşı sonrası antikor yanıtlarını ve zamana bağlı olarak bu yanıtlarda değişiklik olup olmayacağını irdelemek üzere kurgulanmıştır. Çalışmamız, Mayıs 2020 ile Nisan 2022'tarihleri arasında, PCR pozitifliği alan ve iyileşen 18-90 yaş aralığındaki 56 vaka ile yapılmıştır. Çalışmada, insan tam kanında veya serum/plazmasında, IgG ve IgM antikorlarının kalitatif tespiti için hızlı immünokromatografik tanı kitleri kullanıldı. Vakaların 33'ü erkek (%58,9) ve 23'ü kadındır (%41,1). Üç erkek ve iki kadın olmak üzere toplam beş vakada kronik hastalık tespit edildi. Çalışmamızdaki 56 vakanın, yedisi antikor testi yapılana kadar herhangi bir aşı yaptırmamış, 49 vaka ise antikor testi yapılana kadar en az bir doz aşı yaptırmış ve SARS-CoV-2 PCR testi pozitifliği olan 49 vakanın 43'ünde (%87,8) IgG pozitif ve birinde (%2,0) IgM pozitif saptanmıştır. IgM pozitif saptanan vakanın IgG'sinin negatif olduğu tespit edilmiştir. Dört doz aşı yaptırmış ve SARS-CoV-2 PCR testi pozitifliği olan dört vakanın birinde IgG negatif olarak saptanmıştır. Üç doz aşı yaptırmış ve SARS-CoV-2 PCR testi pozitifliği olan 27 vakanın ikisinde (%7,4) IgG negatif olarak saptanmıştır. Antikor testinin en son PCR pozitifliği veya aşı dozu arasındaki zaman farklarına göre IgG pozitifliği/negatifliği ve IgM negatifliği açısından herhangi bir istatistiksel anlamlı değer bulunamamıştır. IgG pozitif ve negatifliğin cinsiyetle ilişkisine bakılmış ve pozitifliğin veya negatifliğin cinsiyetle ilişkili olmadığı saptanmıştır. PCR pozitifliğine ve biri hariç en az bir aşı yaptırmasına rağmen anormal antikor sonucu gözüken yedi hastanın neden antikor yanıtlarında IgG negatifliği ve biri hariç IgM negatifliği bulunduğu bu hastalarda ileride yapılacak immün yanıt sorgulaması yapılması gerektiği vurgulanmış olup diğer 49 hastanın ise hem PCR pozitifliği hemde aşıya bağlı antikor yanıtlarının pozitif antikor yanıtı oluşturduğu, bununda aşının hastalıktan korunmada etkili bir yol olduğunu bizlere birkez daha göstermektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge Evaluation of Four Methods To Determine Antimicrobial Susceptibility of Mycobacterium Tuberculosis in Eastern Turkey.(2008) Baykal, Elif Sanem; Güdücüoğlu, HüseyinBu çalışmada; hastanemiz mikobakteriyoloji laboratuvarına gönderilen hasta örneklerinden soyutlanan, 58 Mycobacterium tuberculosis (M. tuberculosis) complex suşunun üç farklı sistem ve agar proporsiyon yöntemiyle majör anti tüberküloz ilaçlar olan streptomisin, izoniazid, rifampisin ve etambutole duyarlılıklarını tespit etmek ve bu üç sistemin uygulanabilirliğini, hızlarını, özgüllük ve duyarlılıklarını karşılaştırmak amaçlanmıştır.Bu amaçla; Ocak 2006?2007 tarihleri arasında mikobakteriyoloji laboratuvarına başvuran hastalardan izole edilen 60 suştan, 58 (%96.6) tanesi klasik yöntemlerle M.tuberculosis complex olarak adlandırılmıştır. Bu suşların Manuel MGIT AST SIRE sistemi, BacT/ALERT 3D sistemi MB/BacT SIRE kiti, TK Anti TB kiti ve Middlebrook 7H10 besiyerinde agar proporsiyon yöntemleri kullanılarak, dört majör anti tüberküloz ilaca duyarlılıkları tespit edilmiş; sistemler agar proporsiyonla karşılaştırılarak özgüllük, duyarlılık ve hızları açısından değerlendirilmeye alınmışlardır.Çalışma sonucunda; agar proporsiyon yöntemi ile Van ilindeki direnç profili değerlendirildiğinde, INH direnç oranının %12 olduğu, bunu %1.7 oranı ile INH+RIF ve %1.7 oranı ile INH+SM dirençlerinin izlediği tespit edilmiştir. Sonuçlar ülke genelinde yapılan çalışmalara göre değerlendirildiğinde ortalama bir değerdedir. Fakat tüberküloz tedavisinde en tehlikeli direnç kalıbı olarak bilinen INH+RIF direncinin varlığı yöremizde yetersiz tedavi programlarının uygulandığına işaret etmektedir.Çalışmaya alınan sistemler direnç ve duyarlılık saptamada tüm ilaçlar için %100 duyarlılığa sahip bulunmuşlardır. INH için özgüllükleri TK anti TB sisteminde %98, MGIT sisteminde %96 ve MB/BacT sisteminde ise %95 olarak tespit edilmiştir. Üç sistem de, çoklu ilaç direncinde %100 duyarlılık ve özgüllüğe sahiptir. MB/BacT sistemi 1 suşta tek başına yanlış RIF dirençi tespit etmiştir. Direnç tespit sürelerine bakıldığında ise en hızlı sistem MGIT sistemidir.Sonuçta, üç sistem de rutin mikobakteriyoloji laboratuvarları için, duyarlılık tespitinde kullanılabilecek hızlı ve güvenilir yöntemlerdir.Master Thesis Evaluation of Knowledge Levels of Graduates and Dentistry Students on Rational Use of Antibiotics(2023) Tunç, Serap Keskin; Güdücüoğlu, HüseyinAkılcı ilaç kullanımı; hastaların klinik ihtiyaçlarına uygun şekilde, uygun dozlarda, yeterli sürede, kendilerine ve topluma en düşük maliyette ilaçlarını almaları demektir. Antibiyotiklerin akılcı kullanımı bakteriyel enfeksiyonların tedavisinde ve önlenmesinde çok önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada amaç diş hekimlerinin ve diş hekimliği fakültelerinde staj yapan öğrencilerin AKK hakkında bilgi seviyelerini, antibiyotik reçete ederken klinik yaklaşımlarını, öğrenci/mezun diş hekimlerini karşılaştırmak ve değerlendirmektir. Türkiye'deki ulaşabildiğimiz tüm mezun ve stajyer diş hekimlerine yönelik Google formlar üzerinden hazırlanan ve AAK hakkında ve antibiyotiklerin diş hekimlerinde kullanımı ile ilgili soruları içeren anket yaklaşık olarak 400 adet kişiye dağıtılmış ve 331 kişi ankete dönüş yapmıştır. Araştırmaya katılanların %52,4'ü stajyer diş hekimlerinden geri kalan %57,6'sı mezun diş hekimlerinden oluşmaktaydı. Katılımcıların %94,8'si AAK hakkında eğitimini fakülteden aldığını, bunu sırayla bilimsel yayınlar, internet/sosyal medya, sağlık bakanlığı, akraba/eş/dost, meslek odaları, gazete takip etmekteydi. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu 303 kişi 'Uygunsuz antibiyotik kullanımının antimikrobiyal direnci arttırabilir mi? Sorusuna Evet, geri kalan 18 kişi Hayır ve cevabını vermiştir. Katılımcıların büyük bir çoğunluğu %62,1'i gereğinden fazla antibiyotik reçete edildiğini düşünmekteydi. Gebelik ve laktasyonda kullanılması uygun olmayan antibiyotikler sorusuna verilen yanıtları yalnızca (110 kişi) %35'i doğru yanıt vermiştir. Araştırmamızın sonuçlarına göre akılcı antibiyotik kullanımının sağlanabilmesinde diş hekimlerinin rolü büyüktür. Diş hekimlerinin güncellenmiş müfredatlarla eğitimlerinin düzenli olarak yapılması gerekmektedir.Doctoral Thesis Fenotypic and Genotypic Analysis of Antibiotic Resistance of Enterococ Species Orginated Chicken and Gull(2014) Akgül, Ömer; Gülhan, Timur; Güdücüoğlu, HüseyinAkgül Ö, Tavuk ve Martı kaynaklı Enterokok türlerinin antibiyotik dirençliliğinin fenotipik ve genotipik analizi, Y.Y.Ü. Sağlık Bilimleri Enstitüsü Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Doktora Tezi, Van, 2014. Bu çalışmada, Van ili ve ilçelerinde halk elinde yetiştiriciliği yapılan tavuklardan ve Van Gölü Havzasının değişik noktalarında insanlarla kontakt halinde olan martı popülasyonlarından alınan dışkı örnekleri enterokok türleri açısından incelendi. Bu amaçla 500 tavuk ve 500 martı olmak üzere toplam 1000 adet dışkı örneği toplandı. Çalışmada, tavuklara ait dışkı örneklerinden 192 (%38,4) ve martılardan sağlanan örneklerden ise 119 (%23,8) olmak üzere toplam 311 (%31,1) adet enterokok izole ve identifiye edildi. Tavuk orijinli izolatların 41'i (%21,3) E. faecalis, 110 (%57,2) E. faecium, 9 (%4,6) E. casseliflavus/gallinarum, 27 (%14) E. hirae, 5 (%2,6) E. durans olarak identifiye edilirken; martı orijinlilerin 78'i (%65,5) E. faecalis, 21 (%17,6) E. faecium, 10 (%8,4) E. hirae, 7 (%5,8) E. casseliflavus/gallinarum, 2 (%1,6) E. raffinosus, 1 (%0,8) E. durans olarak tanımlandı. Fenotipik olarak bilgisayar destekli Gram pozitif panellerde identifiye edilen enterokok türlerinin genotipik olarak doğrulanması 16S rRNA PCR analizi ile yapıldı. Tüm izolatların antibiyotik dirençlilikleri dikkate alındığında; en fazla dirençlilik oksasilin (%96,6), amikasin (%94,9), kanamisin (%92,4), gentamisin (%82,3), tobramisine (%88,2) ve tetrasikline (%63,02) en az dirençlilik ise imipenem (%0,8), ampisilin (%1,6), penisilin (%15,9) ve piperasiline (%18,4) karşı saptandı. İzolatların 9'u (%2,9) fenotipik olarak vankomisine dirençli bulunurken; 20'sinde (%6,4) genotipik olarak vankomisin dirençlilik geni (van) belirlendi. Bunlardan 6 E. faecalis (1'i tavuk, 5'i martı orijinli) ve 3 E. faecium (martı orijinli) izolatının vanA, 6 E. casseliflavus/gallinarium izolatının vanC1 (2'si tavuk, 4'ü martı orijinli) ve 5 E. casseliflavus/gallinarium'un (tavuk orijinli) ise vanC2/3 geni taşıdığı tespit edildi. Martı izolatlarında vanC2/3 genlerine raslanılamazken; tavuk ve martı orijinli tüm izolatlar vanB geni açısından negatif bulundu. Tavuk orijinli izolatlarda çoğul antibiyotik dirençliliği, martı orijinli olanlara göre daha düşük olduğu görüldü. Yapılan virulans faktör analizinde tavuk ve martılardan izole edilen enterokokların hiçbirinde esp geni tespit edilmedi. Sonuç olarak, bu araştırma ile bölgemizde ilk kez, Van ili ve çevresinde halk elinde yetiştiriciliği yapılan tavuklarda ve Van Gölü Havzasında insanlarla temas halinde olan martılarda enterokok türlerinin tespiti yapıldı. Bu araştırmadan elde edilen verilerin konuyla ilgili gerçekleştirilecek daha sonraki ve ileri düzey çalışmalara önemli katkılar sağlayacağı umulmaktadır.Master Thesis The Frequency of Group a Beta Hemolytic Streptococci (agbhs) Growing in Throat Cultures by Years(2019) Yücel, Seher; Güdücüoğlu, HüseyinStreptokoklar tabiatta oldukça fazla görülen bakterilerdir. Bunlar canlılarda farklı irinli hastalıklara yol açarlar. Ülkemizde de streptokoklar ile ilgili yapılan çalışmalar ara ara görülen salgınlar nedeniyle sürekli gündemde olmuştur. AGBHS enfeksiyonlarının çocuklarda daha fazla görülmesi bu hastalıklarda etkin bir tedavi gereksinimini göstermiştir Bu çalışmada Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaşı Tıp Merkezi'ne 2012-2016 döneminde boğaz ağrısı ile başvuran hastaların, boğaz kültürlerinde üretilen AGBHS'ın yıllara göre sıklığının tespiti amaçlanmıştır. Hastalardan bakteriyolojik kültür ve tanımlama amacıyla orofarengeal sürüntü örnekleri alındı. Alınan bu örnekler %5 koyun kanlı ağar besiyerine ekildi. Aerobik koşullarda 18-24 saat 37°C de inkübasyondan sonra beta-hemoliz yapan kolonilerden yapılan Gram boyamada Gram pozitif, katalaz testi negatif koloniler beta-hemolitik streptokok olarak değerlendirildi. Çalışmaya dahil edilen 1820 hastanın boğaz kültürlerinde 211 AGBHS saptanmıştır. 1820 hastanın 1012'si erkek 808'i kadındır. Çalışmada 2012 yılında 44, 2013 yılında 60, 2014 yılında 37, 2015 yılında 50, 2016 yılında 20 hastanın boğaz kültüründe AGBHS saptanmıştır. AGBHS'lar çocuklarda önemli bir halk sağlığı sorunu olmakla birlikte tedavi edilmedikleri sürece ileride kendini çeşitli komplikasyonlarla gösterebilmektedir. Bu çalışmanın sonucuna göre AGBHS'ların oranı yıllara göre düşüş göstermektedir. Buda bize toplum sağlığı konusunda halkın bilinçlendiği ve ileri ve hızlı tanı testleri ile bu mikroorganizmanın kontrol altına etkili bir şekilde alınabildiğini göstermektedir. Anahtar Kelimeler: AGBHS, Boğaz Kültürü, Yıllara göre oranMaster Thesis Investigation of Gliadin and Tissue Transglutaminase Antibodies in Children With Celiac Preliminary Diagnosis(2011) Dicle, Yalçın; Güdücüoğlu, HüseyinBu çalısmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Arastırma ve Uygulama Hastanesi Pediatri polikliniklerinebasvuran ve Çöliak ön tanısı alan 202 kız ve 218 erkek toplam 420 hastaya ait serum örneklerinde antigliadin(AGA) ve doku transglutaminaz (tTg) testleri çalısıldı. Hastaların %26 (109)'unda AGA IgG,%14 (57)'sinde AGA IgA, %26 (118)'nde tTg-G ve %19 (79)'unda tTg-A pozitif olarak belirlendi. AGAIgG, AGA IgA, tTg-G ve tTg-A testleri Elisa yöntemleri ile çalısıldı. Çalısmaya dâhil edilen erkek çocukhastalardan %23 (50)'sinde AGA IgG, %12 (27)'sinde AGA IgA, %27 (58)'sinde tTg-G ve %20(44)'ünde tTg IgA pozitif olduğu tespit edildi. Kız çocuk hastalardan %29 (59)'unda AGA IgG, %15(30)'unda AGA IgA, %30 (60)'ında tTg-G ve %17 (35)'inde tTg IgA pozitif olduğu tespit edildi. Ayrıcaçocuk hastaları yas aralıklarına göre gruplandırdığımızda %51 (216)'sının 0-2 yas aralığında olduğu tespitedildi. Sonuç olarak yukarıda bahsedilen AGA ve tTg antikorlarının pozitiflik oranlarıdeğerlendirildiğinde kız hastaların erkek hastalara oranla daha yüksek pozitiflik oranına sahip olduğusonucuna varıldı. Elde ettiğimiz tüm veriler ve yapılan literatür arastırmaları çöliak ön tanısı almıshastalarda AGA ve tTg antikorlarının önemini birkez daha ortaya koymaktadır. Çalısmalarda seçilenhasta gruplarının AGA ve tTg antikor pozitifliği oranlarını etkileyebileceği unutulmamalıdır.specialization-in-medicine.listelement.badge Investigation of Immunization Status of Hepatitis a in Children(2009) Özdemir, Alper; Güdücüoğlu, HüseyinAkut viral hepatitler (AVH) tüm dünyada yaygın, karaciğerin en sık rastlanılan hastalığıdır ve toplum sağlığı açısından önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Hastalık karaciğerin nekro-inflamatuvar yanıtla karakterize kendini sınırlayan bir hastalığıdır. Bilinen A, B, C, D ve E tipi viral hepatit etkenlerinin yanında son yıllarda G ve TTV gibi viral hepatit etkenlerinin varlığından da söz edilmektedir.Çalışma; Aralık 2007-Aralık 2008 tarihleri arasında, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi'ne çeşitli ön tanılarla başvuran 0-15 yaş arasındaki çocuklar üzerinde yapıldı. Çalışmaya, 224'ü erkek ve 173'ü kız olmak üzere toplam 397 çocuk alındı. Serumlarda MEIA yöntemi ile anti-HAV IgM ve anti-HAV IgG antikorlarına bakıldı. Çalışmada antikor tayini amacıyla HAVAB EIA (Axsym ? Abbott) ve HAVAB-M EIA (Axsym ? Abbott) kitleri kullanıldıÇalışmaya alınan 0-15 yaş arasındaki toplam 397 hastanın 120'si (%30.2) seronegatif, 72'si (%18.1) anti-HAV IgM pozitif, 205 (%51.7) anti-HAV IgG pozitif olarak tespit edildi. Bu sonuçlar birbirine yakın oranlar idi ve yaşla değişiklik göstermediği anlaşıldı. Anti-HAV IgG seronegatifliği ise %25 olarak bulundu ve yaşla birlikte değişiklik göstermediği gözlendi. 0-1 yaş grubunda yüksek oranda (%60) saptanan anti-HAV IgG seropozitifliği anneden geçen koruyucu IgG tabiatındaki antikorlara bağlandıSonuç olarak; prevalansın, kalabalık ortamda bulunma ile (5-9 yaşta %33, 10-15 yaşta %40) arttığı göz önüne alınarak ilimizde HAV'a karşı aşılamanın, antikor tayini yapılmadan okul öncesi uygulanmasının yararlı olacağı kanısındayız. Daha ileri yaşlarda ise, aşı maliyeti de göz önüne alınarak bu yaş grubunda anti-HAV IgG bakılarak aşı yapılmasının ileride oluşacak komplikasyonların önlenmesinde faydalı olacağı kanısına varılmıştır.Anahtar Kelimeler: Prevalans, aşı, anti-HAV IgM, anti-HAV IgG.Master Thesis Microorganisms Were Isolated From Surgical Site Infections and Evaluation of Their Antimicrobial Susceptibility(2011) Altındağ, Fikret; Güdücüoğlu, HüseyinBu çalışmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ara?tırma ve Uygulama Hastanesinde, Eylül 2008-Ağustos 2010 tarihleri arasında cerrahi kliniklerden mikrobiyoloji laboratuarına gönderilen cerrahi yara örneklerinden izole edilen mikroorganizmalar ve antimikrobiyal duyarlılıklarının değerlendirilmesi amaçlandı. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ara?tırma ve Uygulama Hastanesi Cerrahi poliklinik ve servislerinden, Eylül 2008-Ağustos 2010 tarihleri arasında Mikrobiyoloji Laboratuarına gönderilen 188 cerrahi yara örneği çalı?maya alındı. Çalı?ılan 188 cerrahi yara örneğinden 82'si (%43.6) Ortopedi ve Travmatoloji, 31'i (%16.5) kadın hastalıkları ve doğum, 30'u (%15.9) genel cerrahi, 14'ü (%7.4) plastik cerrahi, 13'ü (%6.9) beyin ve sinir Cerrahisi, 10'u (%5.3) yoğun bakım, 4'ü (%2.1) üroloji, 2'si (%1.1) çocuk cerrahisi, 2'si (%1.1) kalp ve damar cerrahisi servis ve polikliniklerine ait olduğu tespit edildi. Çalı?ma kapsamına alınan 188 cerrahi yara örneğinin 43'ünde (%22.8) S.aureus, 35'inde (18.6) E.coli, 27'sinde (%14.3) A.baumannii, 19'unda (%10.1) E.cloacae, 16'sında (%8.5) K.pneumoniae, 14'ünde (%7.4) P.aeruginosa, 13'ünde (%6.9) E.faecalis, 9'unda (4.7) S.pyogenes, 8'inde (4.2) P.mirabilis, 4'ünde (%2.1) C.freundii izole edildi. Antimikrobiyal duyarlılık testlerinde, S.aureus'un %20.9 oranında metisiline dirençli olduğu, ayrıca S.aureus'un amoksisilin-klavulanat, sefoksitin, klindamisin, linezolid, meropenem, teikoplanin, trimetoprim-sulfametaksazol ve vankomisin antibiyotiklerine %100 duyarlı, penisilinG ve ampisilin'e %100 dirençli olduğunu, Gram pozitif bakterilerin genellikle amikasin, sefoperazon-Sulbaktam, imipenem, levofloksasin, meropenem gibi antibiyotiklere kar?ı duyarlı olduğu saptandı.Anahtar kelimeler: Cerrahi alan enfeksiyonu, antibiyotik duyarlılık.Master Thesis Most Common Microorganisms and Resistance Patterns in the Intensive Care Unit of Tepecik Educational and Research Hospital(2010) Kılınç, Meltem Höl; Güdücüoğlu, HüseyinBu çalışmada Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi erişkin yoğun bakım ünitesinde yatan hastalarda en sık görülen hastane enfeksiyon etkenleri ve direnç paternleri retrospektif değerlendirmeye alınmıştır. 2008-2009 yılları arasında Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi anestezi yoğun bakım ünitelerinde 48 saatten uzun süre kalan hastalar izlendi. Hastane enfeksiyonu tanısı `Centers for Disease Control and Prevention' (CDC) kriterlerine göre konuldu. Araştırmaya toplam 359 adet hastane enfeksiyonu etkeni alındı. Anestezi yoğun bakım ünitesinde enfeksiyonun sistemlere dağılımı incelendiğinde 79 adet Kateter İlişkili Üriner Sistem Enfeksiyonu (%22.07), 120 adet Ventilatör İlişkili Pnömoni (%33.52), 65 adet Santral Venöz İlşkili Kan Dolaşım Sistemi Enfeksiyonu (%18.16), 57 adet Laboratuvarca Doğrulanmış Kan Dolaşım Enfeksiyonu (%15.92), tespit edilmiştir. Yoğun Bakım Ünitesinde etken dağılımı gram-negatif etkenlerde Acinetobacter baumannii 113 adet (%31.56), Pseudomonas aeruginosa 60 adet (%16.76), Escherichia coli 46 adet (%12.85) en sık görülen 3 etkendir. Gram pozif etkenlerde Staphylococcus aureus 22 adet (%6.15), Enterococcus faecium 17 adet (%4.75), Enterococcus faecalis 6 adet (%1.68) en sık raslanan 3 etkendir. Candida türleri, diğer 36 adet (%10.06), olarak tespit edilmiştir. Gram negatif etkenlerde direnç paternelerine bakıldığında Acinetobacter baumannii; Amikasin %24, İmipenem %18, Meropenem%20, PİP-TAZO %17, Siprofloksasin %19, TMP-SMX %13, Pseudomonas aeruginosa; Amikasin %25, Gentamisin %17, İmipenem %14, Meropenem %16 PİP-TAZO %15, Sefepim %17, Seftazidim %16, Seftriakson %18 Siprofloksasin %16, TMP-SMX %20, Escherichia Coli; Amikasin %25, Ampisilin %24, Amok.Klavunat %11, Gentamisin %15, İmipenem %1, Meropenem %1, Nitrofrontoin %4, Oflaksasin %8, Penisilin G%0, PİP-TAZO %8, Sefozolin %11, Sefoperazon %10, Sefuroksim %12, Sefotaksim %15, Sefepim %18, Seftazidim %19, Seftriakson %13, Siprofloksasin %14, TMP-SMX %18, olarak bulunmuştur.Gram pozitif etkenlerde direnç paternleri incelendiğinde Staphylococcus aureus: Amikasin %14, SAM %8, Ampisilin %8, Amok.Klavunat %8, Eritromisin %11, Gentamisin %13, Klindamisin %9, Levofloksasin %9, Penisilin G %14, Tigesiklin %0, Teikoplanin %0, Vankomisin%0, Enterococcus faecium; Amikasin %25, Ampisilin %24, Gentamisin %16, Linezolid %1, Penisilin G %1, Siprofloksasin %22,Teikoplanin %4, Vankomisin %4, Enterococcus faecalis; Amikasin %6, Ampisilin %28, Linezolid %6, Penisilin-G %11, Siprofloksasin %11 olarak tespit edilmiştir.Anahtar Sözcükler: Yoğun bakım enfeksiyon etkenleri, Antibiyotik direnci, hastane enfeksiyonlarıspecialization-in-medicine.listelement.badge Producing Extended Spectrum Beta Lactamase (GSBL) Escherichiae Coli and Klebsiella Pneumoiae Strains Formed Molecular Methods Determination of Antibiotic Resistance Genes(2013) Bektaş, Abdullah; Güdücüoğlu, HüseyinTüm dünyada GSBL üreten Enterobacteriaceae ailesi giderek önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başlamıştır. Enterobacteriaceae ailesinde antibiyotiklere dirençten en sık sorumlu olan mekanizmalar ß-laktamaz direnç genleridir. TEM ve SHV tipi GSBL?ler ilk olarak tanımlandıktan daha sonraları CTX-M, VEB, GES, PER, TLA, OXA genleri gösterilmiştir. Çalışmamızda bölgemizden izole edilen suşların ß-laktamaz genlerinin sıklığının araştırılması amaçlamıştır. Ocak 2008?Ekim 2012 tarihleri arasında gönderilen çeşitli klinik örneklerden izole edilmiş ve GSBL üreten toplam 100 Escherichia coli (E. coli) ve 100 Klebsiella pneumoiae (K. pneumoiae) suşu çalışmaya alındı. Suşların identifikasyonu konvensiyonel yöntemler ve Phonex otomatize yöntemlerle yapıldı. İzole edilen suşların CTX-M, TEM, SHV, VEB, GES, PER, TLA ve OXA ß-laktamaz direnç genleri moleküler yöntemlerle incelendi. PCR yöntemiyle GSBL geni araştırılan K. pneumoniae suşlarının beta laktamaz gen oranları CTX-M % 99, SHV % 91, TEM % 71, OXA-10 grup % 10 ve OXA-2 grup % 5 oranında bulundu. E. coli suşlarında CTX-M % 92, TEM % 70, SHV % 21 ve OXA-2 grup % 3 oranında bulundu. E. coli suşlarında GSBL direnç geni saptanan 98 suşta yalnız CTX-M % 25.5 (25/98), sadece TEM pozitif % 2 (2/98) ve sadece SHV pozitif % 2 (2/98) olarak bulunmuştur. K. pneumoniae suşlarında GSBL direnç geni saptanan 100 suşta yalnız CTX-M % 3 (3/100) oranında bulunmuştur. Diğer direnç genlerinin tek başına bulundukları suş yoktur. Çalışmamızda taradığımız diğer GES, VEB ve PER ß-laktamaz genleri hiçbir suşta saptanamamıştır. Sonuç olarak; Bu çalışma bölgemizde yapılan ilk çalışma olması ve yaygın olarak bulunan ß-laktamaz direnç genlerinin saptanması açısından önem taşımaktadır. GSBL?nin tanımlanarak tedavinin yönlendirilmesi klinisyen ve hastalara büyük yararlar sağlayacağı açıktır. Çalışmamızda GSBL üreten suşlarda CTX-M ß-laktamaz direnç geni yüksek oranda bulunmuştur. Şuşlar arasında ilişkinin ve direnç genlerinin aktarımının incelenmesi için PFGE ve plasmid analizi gibi daha ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.