Browsing by Author "Günbatar, Hülya"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Article Astım Hastalarında Hastalığın Şiddeti ile Tüberkülin Cevabı Arasındaki İlişki(2016) Özbay, Bülent; Sertoğullarından, Bünyamin; Günbatar, Hülya; Mermit, Buket Çilingir; Sünnetçioğlu, MahmutAmaç: Tüberkülin cevabı Th1 aracılıklı gecikmiş tip hipersensitivite reaksiyonudur ve atopik hastalıklarda baskılanır. Çalışmamız astım hastalarında, hastalığın şiddeti ile tüberkülin cevabı arasında ilişkiyi araştırmaktadır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya 52 astım hastası ve benzer dermografik özellikler taşıyan 20 sağlıklı gönüllü dahil edildi. Hastalar Global Initiative for Asthma Astım Ağırlık Sınıflamasına göre dört gruba ayrıldı. Atopi hikayesi, tüberküloz hikayesi ve ailede geçirilmiş veya aktif tüberküloz varlığını içeren özgeçmiş sorgulaması yapıldı. BCG skar varlığı kaydedildi. Tüberkülin cilt testi uygulandı ve endurasyon çapı 72 saat sonra değerlendirildi. Serum total IgE düzeyi ve eozinofil sayısı ölçüldü. Bulgular: Astım hastaları ve kontrol grubu arasında yaş, Tüberkülin cilt testi endurasyon çap ortalaması, eozinofil sayısı ve tüberkülin cevap dağılımı açısından anlamlı ilişki saptanmadı (p>0.05). Astım hastalarında total Ig E düzeyi daha yüksekti (p<0.05). BCG skarı varlığı göz önüne alındığında da astım hastaları ve kontrol grubu arasında Tüberkülin cilt testi endurasyon çapı ortalamaları arasında anlamlı farklılık yoktu. Astım hastaları şiddete göre sınıflandırıldığında, gruplar arasında Tüberkülin cilt testi endurasyon çapı, eozinofil sayısı, eozinofil yüzdesi, total Ig E düzeyi ve tüberkülin cevap dağılımı açısından anlamlı farklılık görülmedi. BCG skarı varlığı göz önüne alındığında da Tüberkülin cilt testi endurasyon çapları açısından fark yoktu (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızın sonucunda astım hastalığında hastalığın şiddeti ile tüberkülin cevabı, eozinofil sayısı ve total Ig E düzeyi arasında ilişki olmadığı sonucuna varıldıArticle Kronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon(2016) Günbatar, Hülya; Mermit, Buket ÇilingirKronik Tromboembolik Pulmoner Hipertansiyon akut pulmoner embolinin nadir görülen ancak önemli mortalitesi ve morbiditesi olan bir komplikasyonudur. Pulmoner vasküler yataktaki yüksek rezistansa karşı çalışan sağ ventrikülde ilerleyici dilatasyon ve disfonksiyon gelişir. Nonspesifik bulgu ve semptomlardan dolayı tanı gecikir. Ana tedavi yöntemi cerrahidir ve pulmoner tromboendarterektomi olarak isimlendirilir. Pulmoner endarterektomi adaylarını belirleme komorbidite ve prognoz açısından önemlidir. Pulmoner Arteryel Hipertansiyon modifiye ajanlarının kullanımı fonksiyonel kapasite ve hemodinamiği kısa vadede iyileştirebilir ancak KTEPH'de mortalite hala yüksektir. Perkütan pulmoner anjioplasti kullanımı, PTE için uygun olmayan hastalarda hemodinamik ve semptomatik iyileşme sağlayabilirArticle Pnömonili Olgularda Akciğer Ultrasonografisinin Prognoz Üzerine Etkisi(2021) Üney, Brahim Halil; Keskin, Mehmet Emin; Ekin, Selami; Arısoy, Ahmet; Kaplan, Havva Sayhan; Günbatar, HülyaAmaç: Çalışmamızda pnömoni ön tanısı ile Göğüs Hastal ıkları Kliniğinde ve Anestezi Yoğun Bakım Ünitesinde takip edilen olgularda akciğer ultrasonografisinin prognostik faktörlere (parapnömonik efüzyon, ampiyem geli şimi vs.) etkisini incelemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza 01.01.2017 - 01.06.2018 tarihleri aras ında Van Yüzüncü Y ıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastal ıkları Kliniğinde ve Anestezi Yoğun Bak ım Ünitesinde pnömoni ve/ veya plevral efüzyon ön tanısı ile takip edilen 50 hasta dâhil edildi. Hastalar akciğer ultrasonografisi ile takip edilerek, bu olguların prognozunu etki leyen faktörler incelendi. Bulgular: Çalışmaya dâhil edilen hastaların 16’s ı kadın (%32), 34’ü erkek (%78); yaş ortalamaları 60.4±19.4 (min. 15- max. 87) idi. Plevral efüzyon olguların %56’s ında saptand ı. Torasentez yapılan hastalarda Light kriterleri değerlendirildiğinde ortalama LDH ( 593.89±832.6), glukoz (102.50±46.67 mg/dl); albümin (2.93±3.46g/dl) olarak saptandı. 28 olgunun %28,57’si transuda, %71,42’si eksuda olarak de ğerlendirildi. Torasentez yapılan 28 olgunun s ıvı hemogram analizlerinde % 39,3 ‘ünde lenfosit, % 46,4’ünde nötrofil, % 14,3 ‘ünde eosinofil hâkimiyeti mevcut idi. Tüberküloz ön tan ısı nedeni ile 4 olguda bakılan ADA düzeyi ortalama 48,75 ±2,5 IU/L (min. 45- max 50) olarak saptandı. 4 olguya tüp torakoskopi, 1 olguya dekortikasyon yapıldı, fibrinolitik ge reken hasta olmad ı. Olguların ortalama yatış süresi 7.78±5.44 gün (min. 2-Max 22) idi. Sonuç: Çalışmamızda ortaya çıkan veriler ne ticesinde akciğer ultrasonografisinin, giri şimsel işlemlerde yüksek başarısı, komplikasyonun az oluşu ve en önemlisi başta yo ğun bak ım olmak üzere hasta ba şında işlem imkânı sunması gibi avantajları nedeniyle güncel pratikte daha sık kullanılması gerekliliğini desteklediği kanaatindeyiz.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge The Preservative Efficacy of Achillea Arabica Kotschy and Artemisia Austriaca Jacq. Water Extracts in an Experimental Lung Fibrosis Model Created With Bleomycin(2022) Esen, Nevzat; Günbatar, HülyaAmaç: Diffüz parankimal akciğer hastalıkları idiyopatik intertisyel pnömoni, otoimmün intertisyel akciğer hastalıkları, granülomatöz DPAH, nedeni bilinen DPAH (HSP, ilaça sekonder.), diğer formda DPAH (lenfanjiomiyomatozis, histiyositozis-x, kronik eozinofilik pnömoni) olarak alt başlıklar altında sınıflandırılmış olup yaklaşık 200 farklı hastalıktan oluşmaktadır. Fibrozan intertisyel akciğer hastalıkları (İAH) tanımlaması ve sınıflaması zor olan ancak tedavi ve prognozları açısından farklılık arz eden heterojen bir grup hastalıktır. İAH, akciğer parankiminin inflamasyonu ve fibrozisiyle karakterizedir. Fibrozan akciğer hastalıkları İAH'ların alt gruplarından olup, progresif semptomlar, akciğer fonksiyon kapasitelerinde azalma, tedaviye genellikle düşük yanıt, hayat kalitesinde azalma ve mortaliteyle karakterizedir. İPF en sık görülen, progresif seyirli ve kötü klinikle seyreden idiyopatik intertisyel pnömonilerden olsa da diğer İAH çeşitleri de progresif fibrozan fenotip gösterir. İPF etyolojisi bilinmeyen, progresif kronik seyirli, genellikle 60 yaş üstü tanı alan, en mortal ve intertisyel akciğer hastalıklarının en sık sebebidir. İPF'nin küratif tedavisi halen bulunmamasına rağmen mevcut tedavisinde pirfenidon ve nintedanip FDA tarafından onaylanmıştır. Fibrozisle seyreden hastalıkların patofizyolojisini incelemek için oluşturulan ve dünya üzerinde en yaygın kullanılan model, ratlar üzerinde bleomisin (BLM) ile oluşturulan fibrozis modelidir. Pirfenidon antifibrotik bir ajan olup, anti-inflamatuar etkinliği mevcuttur. Kortikostreoidler antiinflamatuar etkili ajan olup, fibrozisle seyreden hastalıklarda hali hazırda kullanılmaktadır ve İPF'de akut alevlenme dışında önerilmemektedir. Artemisia austriaca Jack (yavşan) ve Achillea arabica Konstch (hanzabel) bitkileri geleneksel tıp tedavisinde kullanılan, antik Yunan döneminden beri yara iyileşmelerine iyi geldiği düşünülen ve günümüzde inflamatuar hastalıklarda, enfeksiyonlarda ve çeşitli vücut ağrılarında kullanılan bitki türleridir. Geleneksel tıpta kullanılan bitki ekstartlarının fibrozis üzerindeki etkisi özellikle Çin'de olmak üzere yaklaşık 30 yıldan fazla süredir araştırıla gelmiştir ve bu bitkilerin fitokimyasal olarak içerdikleri yoğun flavonoidlerin anti-inflamatuar etkili olduğu gösterilmiştir. Çalışmamızda, deneysel olarak BLM ile oluşturduğumuz fibrozis modelinde yavşan ve hanzabel bitkilerinin su ekstratlarının fibrozis üzerine etkilerini, İPF'nin mevcut tedavisinde kullanılan pirfenidon ve fibrozisle seyreden diğer hastalıklarda tedavide kullanılan kortikostreroidler ile karşılaştırmayı hedefledik. Metod: Çalışmada 63 Wistar albino ırkı dişi rat kullanıldı. Çalışma süresi 21 gün olarak planlandı. Ratlar her grupta 7'şer tane olmak üzere toplam 9 gruba ayrıldı. Kontrol grubu (n=7): Ratlara herhangi bir girişim ve madde uygulaması yapılmadı. Normal günlük yaşamları korundu. Bleomisin grubu (n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg canlı ağırlık oranında intratrakeal olarak tek doz şeklinde uygulandı. Pirfenidon grubu (n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg intratrakeal olarak tek doz ve bleomisin uygulamalarından 2 gün önce başlayıp 21 gün pirfenidon 100 mg/kg/gün intraperitoneal olarak uygulandı. Metil prednizolon grubu (n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg intratrakeal olarak tek doz ve 5 mg/kg/gün metil prednizolon intraperitoneal olarak, bleomisin gruplarından 2 gün önce başlandı ve 21 gün boyunca uygulandı. Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) grubu (n=7): Ratlara Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) bitkisi bleomisin gruplarından 2 gün önce başlandı ve 21 gün boyunca günlük 250 mg/kg dozunda uygulandı. Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) grubu (n=7): Ratlara Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) bitkisi bleomisin gruplarından 2 gün önce başlandı ve 21 gün boyunca günlük 250 mg/kg dozunda uygulandı. Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) ve Bleomisin grubu(n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg intratrakeal olarak tek doz ve Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) bitkisi bleomisin uygulamalarından 2 gün önce başlandı 21 gün boyunca günlük 250 mg/kg dozunda uygulandı. Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) ve Bleomisin grubu (n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg intratrakeal olarak tek doz ve Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) bitkisi bleomisin uygulamalarından 2 gün önce başlandı 21 gün boyunca günlük 250 mg/kg dozunda uygulandı. Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) + Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) ve Bleomisin grubu (n=7): Ratlara bleomisin 7,5 mg/kg intratrakeal olarak tek doz + Achillea arabica Kotschy (Hanzabel) + Artemisia austriaca Jacq.(Yavşan) bitkileri Bleomisin uygulamalarından 2 gün önce başlandı 21 gün boyunca günlük 250 mg/kg dozunda uygulandı. 21 gün sonunda ratlardan kan numunelerini ileriki bir zamanda çalışılmak üzere muhafaza edildi ratların akciğer dokularından dokular alınarak histopatolojik olarak incelendi. Bulgular: Histopatolojik olarak yapılan incelemenin sonucunda, kontrol grubu ve sadece yavşan verilen gruplarda hafif inflamasyon geliştiği, histopatolojik verilerin istatistiksel sonuçlarının aynı olduğu ve sadece hanzabel grubunda ise orta düzeyde inflamasyon geliştiği gözlemlendi. Sadece BLM verilen grup III kontrol grubuyla histopatolojik olarak karşılaştırıldığında, şiddetli derecede inflamasyon, hemoraji ve fibrozis geliştiği gözlemlendi. Sadece BLM verilen grup ile kontrol grubu istatistiksel olarak karşılaştırıldığında sonuçların anlamlı derecede yüksek olduğu gözlemlendi (p=<0,001). Sadece BLM verilen grup BLM + pirfenidon verilen grup ile karşılaştırıldığında, pirfenidonun fibrozis ve inflamasyonu %29 azalttığı; ancak bu düşüşün istatistiksel olarak anlamlı olmadığı gözlemlendi. BLM + metilprednizolon verilen grupla sadece BLM verilen grup histopatolojik olarak karşılaştırıldığında, fibrozis ve inflamasyonun benzer düzeyde olduğu, herhangi bir değişikliğe sebep olmadığı ve istatistiksel olarak aynı olduğu görüldü. BLM+hanzabel+yavşan verilen grup sadece BLM verilen grupla karşılaştırıldığında, fibrozis ve inflamasyonda istatistiksel olarak %71,4 azalma olduğu görüldü (p=0,013). BLM + yavşan + hanzabel ile BLM+metilprednizolon grubu kıyaslandığında, hanzabel+ yavşan bitkilerinin metilprednizolona göre inflamasyon ve fibrozisi istatistiksel olarak yüksek oranda düşürdüğü saptandı. BLM+hanzabel+yavşan grubu ile BLM+pirfenidon grubu karşılaştırıldığında, hanzabel+ yavşan bitkilerinin pirfenidona göre istatistiksel olarak inflamasyon ve fibrozisi daha fazla düşürdüğü görüldü. Sonuç: Bu çalışmanın sonuçları geleneksel tıpta kullanılan hanzabel ve yavşan bitkilerinin su ekstrasyonlarının başta İPF olmak üzere fibrozan akciğer hastalıklarında fibrozis gelişiminde koruyucu ve tedavi edici olduğunu gösterdi. Histopatolojik ve istatistiksel sonuçlara göre, BLM ile oluşturulan fibrozis rat modelinde, yavşan ve hanzabel bitkilerinin su ekstrasyonlarının akciğer fibrozisi üzerinde kortikostreoid ve pirfenidondan daha etkili olduğu görüldü.specialization-in-medicine.listelement.badge The Role of Transbronchial Biopsy on Diagnosis in the Women With Biomass Exposure(2010) Günbatar, Hülya; Özbay, BülentBiomass, gelişmemiş ve ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde çeşitli amaçlarla yaygın olarak kullanılmaktadır. Biomass yanmasıyla ortaya çıkan partiküllerin solunmasıyla çocukluktan yetişkin yaşa kadar özellikle başlıca etkilediği organ olan akciğerde; geniş bir yelpazede değişik hastalıklara neden olmakta, sağlık açısından önemli bir morbidite nedeni olabilmektedir. Bundan yola çıkarak biomassın solunum yollarında yaptığı histopatolojik değişiklikleri incelemek üzere mevcut çalışma planlandı.Çalışmaya çeşitli saat-yıl tandır dumanı maruziyeti olan, sigara içmemiş, kırsal alanda yaşayan 42 kadın hasta alındı. Hastaların tamamı anamnez, fizik muayene, radyolojik olarak bilgisayarlı tomografi bulguları açısından değerlendirildi. Tandır maruziyeti saat-yıl olarak rapor edildi. Olguların tümüne çeşitli etyolojiler için bronkoskopi yapıldı, transbronşial ve mukoza biyopsileri ışık mikroskobunda incelendi.Hastaların ortalama yaşı 59.11 ± 10.1 (min 34- max 77) idi. Ortalama tandır maruziyeti 28.6 (±9.1) saat-yıl idi. Hastalarda öksürük (%52), dispne (%54) ana semptomlar idi. Radyolojik bulgular değişkendi, kitle 18 hastada (% 42.9), retikülo nodüler opasiteler 13 hastada (% 31), mediastinal lenfadenopati 11 hastada (% 26.2), plevra parankimal fibrotik bantlar 8 hastada (% 19), pulmoner arter genişlemesi 6 hastada (% 14.3), buzlu cam 5 hastada (% 11.9), mozaik perfüzyon 4 hastada ( % 9.5), konsolidasyon 4 hastada (% 9.5), segmenter veya subsegmenter atelektazi 3 hastada ( % 7.1), bronşektazi 3 hastada (% 7.1) saptandı. Hastaların %35'i akciğer kanseri, % 31'i interstisyel akciğer hastalığı, % 9,5'i sarkoidoz, % 9,5'i tüberküloz, % 4.8'i KOAH, % 9,5'i kronik bronşit, % 4,8'i metastaz tanıları aldı. Öncelikli bronkoskopi bulguları pililenme, ödem, eritem, bronşlarda daralma gibi indirekt tümör bulguları, özellikle bifürkasyon bölgelerinde ve genellikle üst loblarda depolanan koyu mavi, siyah antrakotik plaklar, endobronşial tümör, mukoza düzensizliği, damarlanmada artış gibi direk tümör bulguları, şişmiş mukoza, pürülan balgam gibi kronik bronşite ait bulgular mevcut idi. İnterstisyel akciğer hastalığı düşünülen hastaların transbronşial biyopsilerinin mikroskopik incelemesinde perivasküler, peribronşioler, interalveoler septumlarda nötrofil, lenfosit lökositler, alveoler makrofajların infiltrasyonu ile hafif bağ dokusu artışı, bazal membranda kalınlaşma görüldü. Bazı olgularda interalveoler septumlarda kalınlaşma, bazı olgularda damarlar çevresinde belirgin lökosit infiltrasyonu, damarların intima ve media tabakası belirgin olarak kalınlaşmış ve lümenleri daralmış izlendi. Hücreler arasında serbest olarak, granüler tarzda ya da küçük yığınlar halinde siyah renkte kömür tozlarına (antrakozis) rastlandı. Benzeri birikimlere bronşiollerin epitellerinde intrasitoplazmik ve epitel hücrelerinin apikal yüzeylerinde de lineer olarak rastlandı. Bir olguda fibrotik kalınlaşma saptandı.Tüm bu histopatolojik sonuçlar biomassın interstisyel dokuda, akciğer parankiminde ve pulmoner damarlarda toksik etkiler sonucu önemli değişikliklere yol açtığını gösterdi. Bölgemizde özellikle kadınlarda yaygın olarak maruz kalınan bu toksik ajanın akciğer kanseri, interstisyel akciğer hastalığı, KOAH, kronik bronşit, sarkoidoz, tüberküloz gibi hastalıklara sebep olabileceği gözlemlendi.