Browsing by Author "Gençcelep, Musa"
Now showing 1 - 20 of 26
- Results Per Page
- Sort Options
Article Artritis ve Omfalitisli Buzağılarda Serum İmmünoglobulin ve Nitrik Oksit Seviyeleri(2023) Gençcelep, Musa; Karasu, Abdullah; Ozkan, Cumalı; Aslan, Logman; Sancak, Tunahan; Kayıkcı, CanerOmfalitis ve artritis buzağılarda sıklıkla karşılaşılan ve ciddi ekonomik kayıplara sebep olan hastalıklardandır. Bu çalışmada omfalitisli ve artiritisli buzağılarda serum immünoglobulin ve NO düzeylerinin belirlenmesi ve sağlıklı buzağılara göre bu parametrelerdeki değişimlerin incelenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmanın hayvan materyalini Van ili ve çevresinden sağlanan 20 artritisli ve 20 omfalitisli değişik ırk, yaş ve cinsiyette buzağı (çalışma grubu) ile klinik olarak sağlıklı 15 buzağı (kontrol grubu) oluşturmuştur. Hayvanların klinik ve radyolojik muayeneleri yapılarak kan örnekleri toplandı. Kan örneklerinden, immünoglobulin A (IgA), immünoglobulin M (IgM), immünoglobulin G (IgG), gama glutamil transferaz (GGT) ve nitrik oksit (NO) düzeyleri ELİSA cihazı ile tespit edildi. Çalışmamızda artritisli buzağıların ortalama kan serum IgA, IgM, IgG, GGT ve NO seviyeleri sırasıyla 0.55 mg/ml, 4.63 mg/ml, 4.33 mg/ml, 29.63 ng/ml, 624.1 µmol/L olarak bulunmuştur. Omfalitisli buzağıların ortalama kan serum IgA, IgM, IgG, GGT ve NO seviyeleri sırasıyla 0.52 mg/ml, 4.39 mg/ml, 2.04 mg/ml, 28.51 ng/ml, 538.75 µmol/L olarak bulunmuştur. Sonuç olarak, omfalitis ve artritis tanısı konan hayvanların serum IgA, IgM, IgG ve GGT seviyelerinde istatistiki olarak anlamlı bir fark gözlemlenmemiştir. Serum NO seviyelerinde ise omfalitis grubunda istatistiki olarak anlamlı bir fark gözlemlenmezken, artritis grubunda anlamlı bir fark gözlemlenmiştir.Article Bir Buzağıda Rastlanan Atresia Ani Et Recti Ve Coccigeal Agenesis (Perosomus Elumbus) Olgusu(1998) Şındak, Nihat; Aslan, Logman; Alkan, İsmail; Gençcelep, MusaDefekasyon yapamıyor şikayetiyle Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine getirilen 2 günlük erkek bir buzağıda Perosomus elumbus olgusuna rastlandı. Buzağıda atresia ani et rektinin yanı sıra kuyruk yoktu. Klinik muayenede hayvanın genel durumununda dışkılayamamanın haricinde önemli bir komplikasyona rastlanmadı. Yapılan şirurjikal girişimde sol fossa paralumbalisten rektuma ulaşılarak rektum sol açlık çukurluğundan bölge derisine tespit edildi (Anus preaternaturalis).Doctoral Thesis Comparative Studies on the Treatment and Incidence of Footrot in Sheep in Muş and Its Region(2018) Yıldız, Ferit; Gençcelep, MusaSunulan çalışmada 2016 ve 2017 yıllarında ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde sahada 6031 baş Morkaraman ve 4573 baş Akkaraman ırkı koyun olmak üzere toplam 10604 baş hayvan incelenmiştir. Bunlardan 969 baş hayvanın piyetenli olduğu, dolayısıyla %9.14'lük bir oranla hastalığın sürülerde mevcut olduğu saptanmıştır. Irk-yaş-cinsiyete göre piyetenin yüzde hesaplamaları ayrı ayrı yapılmış olup, sadece ırk bazında yüzde oranlar değerlendirildiğinde Morkaramanların Akkaramanlara oranla piyetene daha dayanıklı oldukları görülmüştür (%8.47 < %10.02). Piyetenli ve sağlıklı hayvanların kan serumlarında Ca, P, Zn ve Cu elementlerinin miktarları ve birbirleriyle korelasyonu yapılmış ve hastalığa bağlı olarak piyetenlilerde bakır değerinde yükselme buna karşın çinko değerinde azalma görülmüştür. Sunulan çalışmada sağaltım karşılaştırmaları yapmak için hayvanlar beş gruba ayrılarak I. Gruba Ceftiofur + Fluniksin-meglumin, II. Gruba%10'luk bakır sülfat (CuSO4) + Fluniksin-meglumin, III. Gruba sadece %10'luk CuSO4 uygulanmıştır. IV. Grup kontrol grubu olup herhangi bir tedavi uygulanmamıştır. V. Gruba ise aşı uygulaması yapılmıştır. Çalışmada en iyi tedavi I. Grupta sağlanırken (%90), II. Grupta %60, III. Grupta %20, IV. Grupta tedavi yapılmaksızın %10 oranında bir iyileşme sağlanmıştır. Dolayısıyla %10'luk CuSO4 solüsyonunun banyo şeklinde uygulanmasının harcanan emek, zaman ve masraflar göz önüne alındığında hastalığı tedavi etmede yeterli olmadığı, mutlaka antibiyotik bir ajanla tedavinin sürdürülmesi gerektiği anlaşılmıştır. Parenteral antibiyotik destekli yapılan sağaltımda süte geçmeyen Ceftiofur etken maddeli bir antibiyotik ile yangı giderici Fluniksin-meglumin kullanıldığında başarı yüzdesinin yüksek olduğu (%90) görülmüştür. Hastalığı 1-2 uygulama ile kısa sürede tedavi etme yetkinliği ve yetiştiriciler tarafından rahatlıkla temin edilebilir ve kolay uygulanabilir olması sebebiyle piyetenin tedavisinde yetiştiricilere birçok yönden fayda sağlayacağı kanaati oluşmuştur. V. Grupta hastalıktan korunmak amacıyla aşı uygulamasından başarılı sonuçlar alınmış olup, elde edilen başarının, aşının bölgesel suşlardan hazırlanmasıyla daha da artacağı, bununla beraber %10'luk CuSO4 solüsyonunun banyo şeklinde uygulanmasının hastalıktan korunma için önleyici bir tedbir olarak değerlendirilebileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Piyeten, Koyun, İnsidans, Muş ve Yöresi.Article Comparison of the Effects of Na-Hyaluronate and Methylcellulose on Tendon Restoration(2001) Atasoy, Nazmi; Gülbahar, M. Yavuz; Gençcelep, Musa; Tas, AbuzerBu çalışmada % 2 'lik Na-hyaluronate (Orthovisc, Anica Zenearch Inc. USA) ve % 2 'lik metilsellüloz (Methocel, Dispersa GmbH, Germany) 'un deneysel oluşturulan tendo yaralarında yapışmayı önleyici etkisi arattırıldı. Bu amaçla 16 kuzunun ön bacaklarmdaki superfisyal tendolara tenotomi yapıldı. Operasyondan sonra şekillenebilecek yapışmaları önlemek için tendo kılıfı içerisine 0,5 mi Na-hyaluronate (8 kuzu, l. deneme grubu) ve 0,5 mi metilsellüloz (8 kuzu, 2. deneme grubu) uygulandı. Kontrol grubu için diğer 16 extremiteye ise sadece tenorafi yapıldı. Üç grupta extremlteler PVC atel ile bandaja alındı. Bandajlar operasyondan sonraki 15 ve 21. günlerde açıldı. Tendolarm klinik ve histopatolojik incelemeleri operasyondan sonraki 22, 30, 60 ve 80. günlerde yapıldı. En iyi hareket etme yeteneği ve enaz yapışma Na-hyaluronate grubundaki bandajları erken açılan kuzularda belirlendi.Master Thesis Detection of the Incidences of Teeth and Gingival Diseases in Dogs(2019) Saka, Tamer; Gençcelep, MusaVan Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Hayvan Hastanesi ve İstanbul ili Sarıyer ilçesinde özel bir kliniğe aşı, kontrol ve değişik şikayetler ile gelen köpeklerde diş ve diş eti hastalıklarının dağılımının saptanması amaçlanan bu çalışmada her yaş, cins ve cüssede toplam 500 köpek incelenmiştir. İncelenen bu köpeklerin 333'ünde herhangi bir türde diş veya diş eti rahatsızlığı saptanmıştır. İncelemeler sonucunda diş ve dişeti hastalıklarını toplam muayene edilen köpeklerde %66.6 plak oluşumu, %14.4 periodontitis, %39 gingivitis, %67.2 kalkulus, %1 maloklüzyon, %10.40, diş aşınması, %0.8 kron kırığı, %1.4 mine hipoplazisi, %0.2 oronazal fistül, %0.2 caries, %0.2 gingival hiperplazi'den oluştuğu görülmüştür. Sonuç olarak incelenen köpeklerde diş ve diş eti hastalıklarının hayvan sahiplerinde ekonomik kayıplara neden olduğu, hayvanın yaşam standartını düşürerek yaşam süresini kısalttığı, agresyon belirtileri ortaya çıkardığı ve insidansının %66.6 olduğu saptanmıştır. Anahtar kelimeler: Köpek, Diş, İnsidans.Master Thesis Determination of the Closure Time of Growth Plates of Tibia-Fibula in Colored Mohairs Goat’s Kids by Radiography(2008) Alpdoğan, Osman; Gençcelep, MusaBu çalışmada; Renkli Tiftik Keçisi oğlaklarında tibia-fibulaya ait büyüme plaklarının kapanma sürelerinin radyografi ile belirlenmesi, aylara göre tibia-fibula uzunluklarındaki artışlar ve cinsiyetin kapanma üzerine etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Bu amaçla çalışma 10 erkek ve 10 dişi olmak üzere toplam 20 oğlakta gerçekleştirildi. Oğlakların 17 ay süresince, her ay canlı ağırlıkları belirlendi, sağrı yükseklikleri ölçüldü ve tibia-fibulanın radyografileri çekildi. Çekimler A/P ve M/L pozisyonda gerçekleştirildi. Tibia-fibulanın uzunlukları negatoskop üzerinde ölçüldü ve kaydedildi. Her iki cinsiyette, ilk 7 ay boyunca tibia-fibulada alt ve üst epifiz plakları açıkken, dişilerde 8. erkeklerde 9. aydan sonra tibianın proksimal plağı kapanmaya başladı. Distalde dişilerde 10. erkekle de ise 11. aydan sonra kapanma ile ilgili bulgulara rastlandı. Büyüme plaklarında kapanmanın ilk belirtisi radyolusent büyüme hattının orta kısmında epifizden karşı bölgeye ulaşan opak alanlar olarak başlarken tam kapanma süresi erkek ve dişilerde 2?5 ay arasında değişti. Canlı ağırlık artışı ve sağrı yüksekliğindeki artışlar ile kemiğin boylarındaki uzamalar, dişilerde 8 erkeklerde ise 9 ay süresince çok hızlı oldu. Dişilerde ilk 8. erkeklerde 9. aydan sonra kemiklerdeki uzama ve sağrı yüksekliğindeki artışta yavaşlama meydana gelirken, canlı ağırlıktaki artışın daha da hızlandığı anlaşıldı. Proksimal plağın tamamen kapanması dişilerde 14. ayda, erkeklerde ise 15. ayda gerçekleşirken, distal plağın dişilerde 16. ayda, erkeklerde ise 17. ayda tamamen kapandığı saptandı. Tibia-fibulanın distal büyüme plaklarının proksimale göre daha geç kapandığı belirlendi.Master Thesis The Effect of Xylazine on Sedative, Analgesic and Some Liver Enzymes in Rats(2019) Halitoğulları, Nazlı; Gençcelep, MusaBu çalışma ratlarda Ksilazin iki değişik dozda kullanıldıktan sonra şekillenen sedasyonun derecelendirmesi, karaciğerde oluşabilecek hasarın ölçülmesi ve sedasyona bağlı olarak ağrı tepkisinin değişme durumunun belirlenmesi amacıyla yapıldı. Ağrı kontrolü çalışmalarında analjezik madde kullanılması en çok tercih edilen yöntemlerden biridir. Sedatif amaçla kullanılan ilaçlarda da analjezik etki söz konusudur. Ksilazin'in, ağrı hafifletilmesi, sakinleştirmesi (sedatif), uykuya yol açması (hipnotik), çizgili kasları gevşetmesi gibi etkilerinden yararlanılmaktadır. Ayrıca farklı anestezik ilaçların kullanımının öncesinde premedikasyon gayesi ile kullanılmaktadır. Çalışmada kullanılan 24 adet rat rastgele seçilip üç gruba ayrıldı. Kontrol grubundaki (KO) ratlara sadece FTS verildi. Oluşturulan ikinci gruba Ksilazin (K10) 10 mg/kg intraperitonal verilip diğer üçüncü gruba ise Ksilazin (K15) 15 mg/kg/ip verildi. Sedatif ilaç uygulanan ratların uyaranlara karşı davranışlarına göre sedasyon değerlendirmesi yapıldı. Sedasyon hafif, orta ve ileri derecede olmak üzere sınıflandırıldı. Ratlarda ağrı kesici özelliğinin ne derecede olduğunu tespit etmek amacıyla Ksilazin'in etkinliği ağrı deneyi ile ölçüldü. Ağrı deneyi, hotplate testi ve hotplate aparatı ile yapıldı. Ağrı deneylerinden sonra sakrifiye edilen hayvanlardan kan alınarak AST, ALT ve kortikosteroid değerlerine kan serumunda bakıldı. Sonuç olarak AST ve ALT'nin kontrol ve deneme gruplarındaki serum değerlerinin değişmemiş olması küçük girişimler yapmak için gerekli olacak sedasyon sonrasında karaciğerde bu iki parametrenin değişikliğe uğramayacağının bilinmesi açısından önemli bulunmuştur. Ayrıca ratlarda ksilazinin ağrıyı azaltıcı özelliğinin bulunduğu ve kısa süreli tam hareketsizliğe ihtiyaç duyulması durumunda 15 mg/kg dozunda ksilazin uygulanmasının tercih edilmesinin daha iyi olacağı sonucuna varıldı Anahtar Kelimeler: Rat, Sedasyon derecesi, KsilazinDoctoral Thesis Effects of Repeated Fixed Dose Dissociative Anesthesia on Biochemical and Histopathological Parameters in Rats.(2018) Kayıkcı, Caner; Gençcelep, MusaHayvanlarda küçük cerrahi müdahaleler, yara bakımı, radyografi, idrar ve kan örneklerinin toplanması, göz, kulak ve oral muayenelerin yapılması, tırnak kesimi, diren, bandaj ve kateter uygulamaları ve deneysel uygulamalar gibi amaçlarla hayvanlara anestezi veya sedasyon uygulanabilmektedir. Belirtilen uygulamalardan dolayı hayvanlara bazı durumlarda tekrarlayan dozlarda anestezik madde verilmesi gerekebilmektedir. Çalışmamızın amacı çeşitli nedenlerle tekrarlanan dozlarda anestezi uygulaması yapılan hayvanların histopatolojik ve biyokimyasal değerlerindeki değişikliğin belirlenmesidir. Bu amaçla çalışmada ağırlıkları 160-220 gr arasında değişen 72 adet Wistar Albino dişi rat kullanılmıştır. Hayvanlar kontrol gurubu, zolazepam-tiletamin gurubu ve ksilazin-ketamin gurubu olmak üzere 3 ana gruba ayrıldı. Her bir ana gurup ise kendi içerisinde farklı günlerde yapılan 4 anestezi uygulamasına göre 4 farklı gruba ayrıldı. Hayvanlara 1, 3, 5 ve 7. günlerde anestezi uygulaması yapıldı. Anestezi uygulamaları boyunca hayvanların pedal, korneal, kutanöz ve doğrulma refleksleri kontrol edilerek kayıt altına alındı. Her bir uygulamanın ardından 2,4,6 ve 8. günlerde her ana gruptan rastgele 6 hayvan seçilip kan örnekleri alındıktan sonra sakrifiye edildi. Sakrifikasyon işleminin ardından hayvanlardan beyin, böbrek ve karaciğer örnekleri alındı. Alınan kan örneklerinin serumları çıkartıldı ve bu serumlarda AST, ALT, LDH, ALP, kreatinin, üre, albümin, seruloplazmin, total protein, globülin seviyeleri belirlendi. Alınan doku örnekleri hematoksilen eozin ile boyandıktan sonra histopatolojik olarak incelendi. Tekrarlayan dozlarda uygulanan zolazepam-tiletamin ve ksilazin-ketamin uygulamalarının bazı biyokimyasal, histopatolojik parametrelerinde ve refleks sürelerinde belirgin biçimde değişikliklere neden olduğu belirlendi. Tekrarlayan dozlarda anestezi uygulanmak durumunda kalınan hastalarda biyokimyasal parametreler değerlendirilmek istendiğinde çalışmamızda belirtilen değişikliklerin göz önünde bulundurulması hastanın daha doğru değerlendirilmesinde faydalı olacağı sonucuna varıldı. Anahtar Kelimeler: Disosiyatif anestezi, Tiletamin, Ketamin, Ksilazin, Tekrarlayan Dozlar.Article Evaluation of Cryptorchidism in Cats and Dogs(2024) Karasu, Abdullah; Kuşcu, Yağmur; Kayıkcı, Caner; Gençcelep, Musa; Kavas, Berna; Ekin, MüslümObjective: Cryptorchidism, the failure of one or both testes to descend into the scrotum, is a common congenital condition in male dogs and cats. This study aimed to assess the incidence and characteristics of cryptorchidism in neutered dogs and cats. Materials and Methods: A retrospective analysis was conducted on 1622 animals (348 dogs and 1274 cats) brought for neutering between 2015 and 2023. Cryptorchid was diagnosed by clinical examination and its location was determined by ultrasound examination. Animals diagnosed with cryptorchid were castrated. Breed, age weight data and location of the retained testicle of all patients were recorded. Results: Dogs exhibited a higher prevalence (8.91%) compared to cats (3.30%). The affected testes were predominantly subcutaneous in both species (61.29% in dogs, 73.81% in cats). Unilateral cryptorchidism was more common, with equal distribution between the right and left sides in dogs and a higher incidence on the left in cats. Purebred animals, particularly small-sized breeds, showed a higher susceptibility to cryptorchidism. Conclusion: Our study provides valuable insights into the prevalence, localization, and characteristics of cryptorchidism in dogs and cats, emphasizing the importance of detection and intervention to safeguard the health of affected animals. The findings highlight the higher susceptibility of purebred dogs and cats.Doctoral Thesis Evaluation of Inhalation Anesthesia in Brachycephalic and Normocephalic Cats Sedated With Medetomidine + Butorphanol and Midazolam + Butorphanol(2025) Kavas, Berna; Gençcelep, MusaKedilerde sedasyon ve anestezi esnasında sedatif ve anestezik ilaçların kardiyopulmoner yan etkilerini azaltmak amacıyla dengeli bir anestezi kullanılması gerekmektedir. α2-adrenerjik agonistler, benzodiazepinler ve opioidler kombine edilerek oluşturulan dengeli anestezi protokolleri klinik olarak faydalı ve güvenilirdir. Hem laboratuvar hayvanları hem de insanlarda yapılan klinik testler kanıtlamıştır ki kardiyak biyobelirteçler mevcut miyokardiyal hücre hasarının en özel ve hassas göstergeleridir. Brahisefalik kedilerin anatomik yapılarından kaynaklanan solunum sistemi yetersizlikleri ve kalp hastalıklarına yatkınlıkları bulunmaktadır. Bu tür kedilerde anestezi esnasında miyokard iskemisi sonucu miyokard hasarı gelişebilir. Bu çalışmada 2 farklı anestezik kombinasyonun brahisefalik ve normosefalik kedi gruplarında oluşturabileceği kalp ve solunum sistemi tahribatlarını, kardiyak biyobelirteçler, elektrolit seviyeleri ve hasta monitorizasyonu kullanımı ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Bu çalışmada kliniğimize rutin cerrahi müdahaleleri için gelen 7 tane brahisefalik ve 7 tane normosefalik kedi ırklarından belirlenen 14 kediye MED grubu anestezi protokolü (medetomidine + butorfanol + propofol + isofloran) ve 14 kediye MİD grubu anestezi protokolü (midazolam + butorfanol + propofol + isofloran) uygulandı. Operasyon sırasında monitorizasyon verileri 5 dakikalık aralıklarla ölçülerek kayıt altına alındı. Kardiyorespiratorik değerlendirme için Troponin T, Troponin I, Pro BNP ve Kan elektrolit değerlerine bakıldı. Pre-operatif sonuçlar ile post-operatif sonuçlar değerlendirildi. Yapılan klinik gözlemlere dayalı olarak, brahisefalik kedilerin anatomik yapılarından kaynaklanan, kardiyorespirotorik problemleri stres faktörünü en aza indirmeyi gerektirmektedir. Bu sebeple sedasyona girme süresinin daha kısa olması, sedasyonda yeterli derinliğe daha hızlı ulaşılması ve uyanma süreçlerinin daha kısa ve stressiz olması nedeniyle MED protokolü daha uygun bulunmuştur. Özellikle kalp problemi olan ve/veya geriatrik ya da daha yüzeysel derinlikte sedasyona ihtiyaç duyan normosefalik kedilerde, MED protokolüne kıyasla daha az solunumsal ve kardiyak yan etkilere neden olan MİD protokolü daha uygun bulunmuştur. Anahtar Kelimeler: Brahisefalik, Kedi, Medetomidin, Midazolam, NormosefalikMaster Thesis Incidence of Eye Diseases in the Ruminants of İzmit and Its Around(2019) Gökçe, Elif; Gençcelep, MusaBu çalışmada Kocaeli ilinin merkez ilçeleri olan Başiskele, İzmit ve Kandıra'nın toplam 51 mahallesinde değişik yaş, cinsiyet ve ırklardaki sığır, koyun ve keçiler göz hastalıkları açısından muayene edildi. Toplamda 13.672 (sığır 8.451, koyun-keçi 5.221) hayvan göz hastalıkları yönünden taramadan geçirilmiştir. Gözün muayenesi yapılmadan önce anemnez alınan bilgiler doğrultusunda buzağı, kuzu ve oğlaklar göz küresi, göz kapağı, kornea ve sklera anomalileri açısından muayene edilmiştir. Yetişkin hayvanlarda ise göz kapağı lezyonları, konjunktiva, kornea, sklera ve lens lezyonları, pupilla refleksinin durumu, amorozis varlığında hayvanın anormal yürüyüş ve davranışlarının değerlendirmesi şeklinde olmuştur. Yapılan çalışmada koyun, keçi ve sığırlarda ırk, cinsiyet ve yaş ayrımına gidilmeksizin tüm göz hastalıkları açısından tarama yapılmıştır. Göz hastalıkları tespit edilen tüm hayvanlar fotoğraflandırılmıştır. Çalışmada kullanılan 8451 Sığırın 180 tanesinde, 5221 Koyun-keçinin 158 tanesinde olmak üzere 338 hayvanda herhangi bir göz hastalığı tespit edilmiş olup bu hayvanlarda 21 çeşit göz hastalığı belirlenmiştir. Sığır, koyun ve keçileri kapsayan toplam 13.672 hayvan arasında hastalık görülme oranı % 2.58 olarak belirlenmiştir. Sığırlarda toplam populasyon içinde herhangi bir göz hastalığı görülme oranı % 2.13, koyun-keçi de ise % 3.31 oranında ortaya çıkmıştır. Konjunktivitis kataralis % 58.36 oranıyla hastalık tespit edilen sığır ve koyun-keçi grubunda en fazla karşılaşılan göz hastalığı olarak belirlenmiştir. Bu oran sığırlarda % 56.67, koyun-keçide ise % 60.12 miktarında bulunmuştur. Sığır ırkları arasında ilk sırada holştayn ırkında %1.30, ikinci sırada ise simental ırkında %1.01 oranında bir veya birden fazla hastalık görüldü. Aberden-Angus, Anadolu Mandası ve Hereford ırkı sığırlarda ve kuzu ile oğlaklarda herhangi bir göz hastalığı belirlenememiştir. Hasta hayvanlar arasında enfeksiyöz göz hastalıklarına yakalanma oranı % 91.50, nonenfeksiyöz göz hastalığına yakalanma oranı ise % 8.50 olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak çalışmanın yapıldığı bölgede iklime bağlı olarak uzun süreli rüzgarların esmemesi, hava sıcaklıklarının yüksek olmaması, köylerde otlakların uzun süreli yeşil kalması bölgesel avantaj olarak gözlemlenmiştir. Ayrıca, rüzgarlar nedeniyle taşınan yabancı maddelerin gözlerde soruna yol açmaması, barınak şartlarının iyi olması, bakım ve besleme şartlarının uygunluğu, işletme sahiplerinin bilinçli sayılabilecek şekilde hayvancılık yapması da göz hastalıkları insidansının düşük saptanmasında etkili olmuştur.Master Thesis Incidence of Limb and Foot Diseases Seen in Ruminants in Van Muradiye District(2020) Tutuş, Deniz; Gençcelep, MusaBu çalışmada; Van ili Muradiye ilçesindeki sığır, koyun ve keçilerde ekstremite ve ayak hastalıklarının insidansının araştırılması amaçlanmıştır. Araştırmada farklı ırk, cinsiyet ve yaştaki 2000 baş sığır, 4500 baş koyun ve 500 baş keçi olmak üzere toplam 7000 baş hayvan ekstremite ve ayak hastalıkları ile tırnak deformasyonları yönünden incelendi. Taranan 7000 baş hayvanın 688'inde ekstremite ve ayak hastalıkları ile tırnak deformasyonu belirlendi. Bu hastalıkların 629 tanesi ayak hastalığı ve tırnak deformasyonu, 59 tanesi ekstremite hastalığı olarak tespit edildi. Ayak hastalıkları ve tırnak deformasyonu oranı sırasıyla sığırlarda %8,1 (162 olgu), koyunlarda %9,71 (437 olgu), keçilerde %6 (30 olgu) olarak görüldü. Ekstremite hastalıkları oranı sığırlarda %1,7 (34 olgu), koyunlarda %0,48 (22 olgu) ve keçilerde ise %0,6 (3 olgu) olarak gözlemlendi. Ayak hastalıkları ve tırnak deformasyonlarının daha çok arka ayaklarda şekillendiği görüldü. Ayak hastalıkları ve tırnak deformasyonlarının sığırlarda %44,44'ünün ön, %55,56'sının arka, koyunlarda %38,44'ünün ön, %61,56'sının arka, keçilerde ise %40'ının ön, %60'ının arka ayaklarda şekillendiği tespit edildi. Hayvanlarda en fazla tırnak deformiteleri görülürken bunu sırasıyla ayak ve ekstremite hastalıklarının takip ettiği saptandı. Sonuç olarak; Van ili Muradiye ilçesindeki sığır, koyun ve keçilerde ayak hastalıkları ve tırnak deformitelerinin insidansı %8,98, ekstremite hastalıklarının insidansı %0,84 olarak belirlendi.Master Thesis Incidence of Surgical Diseases in Pet Animals in İğdir(2025) Koçak, Gökhan; Gençcelep, MusaBu çalışmada; Iğdır ili merkez ilçede bulunan veteriner muayenehanelerine 2021–2023 yıllar arasında getirilen toplamda 2700 (kedi 1988, köpek 691 ve egzotik 21) Pet Hayvanının cerrahi hastalıkları incelenmiştir. Kedilerde toplam 1988 hastalığın 556 dişilerde, 1432 ise erkeklerde görülmüştür. Veteriner muayenehanelerine getirilen cerrahi hastalıklarda en çok kedilerde kastrasyon en az ise entropion olduğu belirlenmiştir. Kedilerde kemik dokuda şekillenen cerrahi hastalıklar Tablo 5'de 2021-2023 yıllarına göre incelendiğinde kedilerde ön ekstremitelerde toplamda 183 adet hasta gelmiş humerus 24 adet, radius 32 adet, ulna 54 adet, antebrachium 42, metacarpal 26 ve phalanxlar 5 adet cerrahi hastalık görülmüş ve sırasıyla 2023 de erkeklerdeki görülme oranları sırasıyla % 70,8, % 50, % 96,3, % 38,1, % 50 ve % 60 oranda olduğu tespit edilmiştir. Tablo 6. yıllara göre incelendiğinde 2021- 2023 yılları arasında 2022 yılında dişi hayvanlarda toplamda 52 hayvanda en çok coxae 22 adet, femur 27 adet cerrahi hastalığın sırasıyla % 28,9 ve %31,8 oranda görüldüğü tespit edilmiştir. Ayrıca 2023 yılında erkek kedilerde en çok tiba-fibula 6 adet, metatarsal 2 adet ve phalanxlar 5 adet sırasıyla % 42,9, % 66,7 ve % 83,3 oranda olduğu belirlenmiştir. Köpeklerde toplam 691 cerrahi hastalığın 222 dişi, 469 köpek olduğu tespit edilmiştir. Veteriner muayenehanelerine getirilen cerrahi hastalıklar Tablo 10. da incelendiğinde en çok 177 cerrahi hastalık olarak yara olduğu belirlenmiştir. Köpeklerde kemik dokuda şekillenen cerrahi hastalıklar Tablo 11. incelendiğinde ön ekstremitelerde en çok 2022 yılında erkek köpeklerde antebrachium ile ilgili % 80,0 oranda görüldüğü, Tablo 12. İncelendiğinde ise en çok 2021 yılında dişilerde femur % 50,0 oranda tespit edildiği, erkeklerde ise 2022 yılında coxae ile ilgili cerrahi hastalıkların % 35,5 oranda görüldüğü belirlenmiştir. Veteriner muayenehanelerine getirilen egzotik hayvanlar 2021-2023 yılları arasında incelendiğinde ise toplamda 21 hayvanın getirildiği en çok cerrahi hastalığın horozlarda görüldüğü ve yara olduğu tespit edilmiştirArticle Kedilerde Solunum Fazı ve Canlı Ağırlığın Ultrasonografik Karaciğer Boyutları Üzerine Etkisi(2003) Etlik, Ömer; Akkan, Hasan Altan; Gençcelep, Musa; Tütüncü, MehmetBu çalışmada kedilerde solunum fazı ve canlı ağırlığın ultrasonografi ile belirlenen karaciğer boyutları üzerine etkisi araştırıldı. Çalışmanın materyalini 50 adet ergin Van Kedisi oluşturdu. Kedilerin 5-6 saatlik açlığı takiben rutin klinik, hematoljik ve biyokimyasal muayeneleri yapıldı. Canlı ağırlıklarına (3-7 kg) göre kediler ikişer kg'lık aralıklarla (3-5 kg l. grup ve 5-7 kg II. grup) 2 gruba ayrıldı. Ultrasonografik muayene hazırlıklarından sonra kediler sırtüstü yatırıldı. 7,5 mHz'lik linear veya 5 mHz'lik sektör transduser ile longitudinal düzlemde karaciğer boyutları değerlendirildi. I. grupta ekspirasyonda yapılan ölçümlerde karaciğer boyutları 44-57 mm(ortalama 51.96±0.74 mm), inspirasyonda yapılan ölçümlerde ise 39-50 mm (ortalama 44.68±0.64 mm) arasında belirlenirken canlı ağırlık ortalaması 4.2 ± 0.21 kg olarak tespit edildi. II. grupta ekspirasyonda yapılan ölçümlerde karaciğer boyutları 53-68 mm (ortalama 60.68±0.85 mm), inspirasyonda ise 46-62 mm (ortalama 53.84±0.86 nün) ve canlı ağırlık ortalaması 5.9±0.16 kg olarak belirlendi. Kedilerde solunum fazlarına göre karaciğer boyutlarının ortalama değerlerde I. grupta 7.28 mm, II. grupta 6.84 mm değiştiği, I grupta inspiraxyonda belirlenen karaciğer boyutlarının II. grupta belirlenen boyutlara göre 9.16 mm, ekspirasyonda belirlenen boyutlara göre ise 8.72 mm daha kısa olduğu belirlendi. Sonuç olarak, Karaciğerin ultrasonografik değerlendirmesinde karaciğer boyutlarının solunum fazları ve canlı ağırlığa göre değişeceğinin göz önünde bulundurulması gerektiği kanısına varıldı.Article Kedilerde Süksinilkolin ve Pankuronyumun Hematolojik Biyokimyasal ve Kas Gevşetici Etkilerinin Karşılaştırılması(2002) Altuğ, M. Enes; Aslan, Logman; Özbek, Hanefi; Tas, Abuzer; Atasoy, Nazmi; Gençcelep, MusaBu çalışmada, 20 adet Süksinilkolin grubu, 20 adet de pankuronyum grubu için olmak üzere toplam 40 adet sokak kedisi kullanıldı. Süksinilkolin 1,5 ve l mg/kg'lık dozlarda, pankuronyum ise 0,2 ve 0,1 mg/kg'lık dozlarda kullanıldı. Bu ilaçların etki başlama ve etki süreleri ile uygulama öncesi, 15. dakikası ve sonrası kalp atım sayıları, vücut ışılan, oksijen saturasyonu, $pCO_2 ve HCO_3$ değerlerine bakıldı. Her iki grupta da oksijen saturasyon değerlerinde hafif artış gözlendi(p<0,05). $pCO_2 HCO_3$ ve vücut ısısı değerlerinde hafif azalma gözledi. Kalp atım sayısına bakıldığında Süksinilkolin grubunda yüksek dozda artış (p<0,05), pankuronyum grubunda ise hem düşük dozda hem de yüksek dozda değişme gözlenmedi. Sonuç olarak, kısa süreli entübasyon gerektiren durumlarda süksinilkolinin, uzun süreli kas gevşemesi istenen olgularda pankuronyumun güvenli bir şekilde kullanılabileceği kanısına varıldı.Article Koyunlarda Akciğer Hastalıklarının Tanısında Direkt Radyografi ve Bronkografi Bulgularının Değerlendirilmesi(2001) Aslan, Logman; Gençcelep, Musa; Karaca, Mehmet; Bakır, Bahtiyar; Tütüncü, MehmetBu çalışmada, koyunların akciğer hastalıklarının tanısında klinik, radyografik ve bronkografik bulgular değerlendirildi. Çalışma materyalini 70'i akciğer hastalıklı, 30'u sağlıklı toplam J00 hayvan oluşturdu. Klinik, radyograflk ve bronkografik muayene sonucu; bronşitis (13), pnömoni (21), bronkopnömoni (19), aspirasyon pnömonisi (4), lober pnömoni (5) ve lober bron/copnömoni (8) tablosu tespit edildi. Kontrol ve deneme grubundaki hayvanların V/D, D/V, ayakta ve yan yatırılmış pozisyonda L/L direkt radyografileri ve bronkografileri çekildi. Radyograflk çekim için 60-100 kV, 20- 60 mAs ve Bucky-Grid kullanıldı. Bronkografi için kontrol ve deneme gruplarında toplam 41 hayvana yağda çözünmüş kontrast madde (Lipiodol ultra-fluide, 480 mg/ml Guebert) uygulandı. Deneme grubunda bronkografi yapılan 11 hayvandan 5 'inde, kontrol grubunda ise 30 hayvandan 4 'ünde kontrast maddeden kaynaklanan aspirasyon pnömonisi meydana geldi. Sonuç olarak; koyunlarda akciğer hastalıklarının tanısında radyografinin yararlı olduğu, bronkografi sırasında komplikasyon riskini azaltmak amacı ile yağda eriyen kontrast maddelerin dikkatli uygulanması, entübasyon tüpü yerine trakea halkaları arasının tercih edilmesi ve atılımı kolaylaştırıcı yöntemlerin kullanılması gerektiği kanısına varıldıArticle Morkaraman Kuzularda Radius-ulna Büyüme Plaklarının Kapanma Sürelerinin Radyografiyle Belirlenmesi(2002) Bakır, Bahtiyar; Aslan, Logman; Tas, Abuzer; Atasoy, Nazmi; Gençcelep, MusaBu çalışmada; Morkaraman kuzularda radius-ulnaya ait büyüme plaklarının kapanma sürelerinin radyografiyle belirlenmesi, aylara göre radius-ulna uzunluklarındaki artışlar ve cinsiyetin kapanma üzerine etkisini belirlemek amaçlanmıştır. Çalışma 15 erkek 15 dişi olmak üzere toplam 30 kuzuda gerçekleştirildi. Kuzuların 16 ay süresince, her ay canlı ağırlıkları belirlendi, cidago yükseklikleri ölçüldü ve radius-ulnalarının radyografileri çekildi. Çekimler A/P ve M/L pozisyonda gerçekleştirildi. Radius-ulnanın uzunlukları negatoskop üzerinde ölçüldü ve kaydedildi. Kuzularda ilk 5 ay boyunca her iki kemiğe ait büyüme plaklarının tümü açıkken 6. ayda kapanmanın ilk belirtileri dişi kuzularda radiusun proksimal plağında görülmeye başladı. Erkeklerde ise kapanmanın ilk bulguları yine aynı plakta 7. ayda görüldü. Dişi ve erkeklerde kapanma işlemi daha çok 3 ay da tamamlandı. 8 erkekte 3 plakta ve 2 dişide l plakta 4 ay süren kapanmalar gözlendi. Ayrıca 2 erkekte ulnanın . distal büyüme plağında 2 ayda kapanma meydana geldi. Her iki kemiğe ait büyüme plaklarının kapanması dişi ve erkeklerde 9 ay sürdü.Article Muş ve Yöresinde Koyun Piyeteninin İnsidansı ve Sağaltımı Üzerine Karşılaştırmalı Çalışmalar(2021) Yıldız, Ferit; Gençcelep, MusaSunulan çalışmada 2016-2017 yıllarında sahada 6031 baş Morkaraman ve 4573 baş Akkaraman ırkı koyun olmak üzere toplam 10604 hayvan incelenmiştir. Bunların 969’unun piyetenli olduğu, dolayısıyla %9.14’lük bir oranla hastalığın sürülerde bulunduğu saptanmıştır. Irk-yaş-cinsiyete göre piyetenin yüzde hesaplamaları yapılmış olup, ırk bazında yüzde oranlar değerlendirildiğinde Morkaramanların Akkaramanlara oranla piyetene daha dayanıklı oldukları görülmüştür (%8.47<%10.02). Piyetenli ve sağlıklı hayvanların kan serumlarında Ca, P, Zn ve Cu elementlerinin miktarları ve birbirleriyle korelasyonu yapılmış ve hastalığa bağlı olarak piyetenlilerde bakır değerinde yükselme buna karşın çinko değerinde azalma görülmüştür. Çalışmada sağaltım karşılaştırmaları için hayvanlar beş gruba ayrılarak I. gruba Ceftiofur+Fluniksin-meglumin, II. gruba %10’luk bakır sülfat (CuSO4)+Fluniksin-meglumin, III. gruba sadece %10’luk CuSO4 uygulanmıştır. IV. grup kontrol grubu olup herhangi bir tedavi uygulanmamıştır. V. gruba ise aşı uygulaması yapılmıştır. Çalışmada en iyi tedavi I. grupta sağlanırken (%90), II. grupta %60, III. grupta %20, IV. grupta tedavi yapılmaksızın %10’luk bir iyileşme sağlanmıştır. Dolayısıyla %10’luk CuSO4 ayak banyosunun harcanan emek, zaman ve masraflar göz önüne alındığında hastalığı tedavi etmede yeterli olmadığı, mutlaka antibiyotik bir ajanla tedavinin sürdürülmesi gerektiği anlaşılmıştır. Süte geçmeyen Ceftiofur etken maddeli parenteral bir antibiyotik ile yangı giderici Fluniksin-meglumin kullanıldığında hastalığı kısa sürede tedavi etme yetkinliği, yetiştiriciler tarafından kolay temin edilebilir ve gönül rahatlığıyla uygulanabilir olması sebebiyle piyetenin tedavisinde yetiştiricilere birçok yönden fayda sağlayacağı kanaati oluşmuştur. V. grupta hastalıktan korunmak amacıyla aşı uygulamasından başarılı sonuçlar alınmıştır. Bununla beraber %10’luk CuSO4 uygulanmasının hastalıktan korunmada önleyici bir tedbir olarak değerlendirilebileceği düşünülmektedir.Article Oğlaklarda Metakarpus ve Falanksların Epifiz Plaklarının Kapanma Sürelerinin Radyografi ile Belirlenmesi(2018) Kayıkcı, Caner; Gençcelep, Musa; Karasu, AbdullahBu çalışmada; tiftik keçisi oğlaklarında metakarpus ile 1 ve 2. falanksların epifiz plaklarının kapanma sürelerinin radyografiyle tespiti, aylara göre ilgili kemiklerdeki uzamalar ve cinsiyetin kapanma üzerine etkisinin belirlenmesi amaçlandı. Çalışma 15 erkek 15 dişi olmak üzere toplam 30 oğlakta gerçekleştirildi. Oğlakların ilgili kemiklerindeki epifiz plaklarının kapanması tamamlanıncayakadar (24 ay), her ay D/P pozisyonda radyografileri çekildi. Radyografileri alınan kemiklerin uzunlukları negatoskop üzerinde ölçülerek kaydedildi. Radyogramlar üzerinden yapılan kemik uzunluğu ölçümlerinde; 12. ayda 1. falanks dişilerde ortalama 36.05 ± 1.57 mm, erkeklerde ortalama 36.40 ±1.67 mm, 2. falanks dişilerde ortalama 24.01 ± 1.83 mm erkeklerde ortalama 24.16 ± 1.32 mm olarak belirlendi. Metakarpus uzunluğu, dişilerde 23. ayda ortalama 104.00 ± 3.56 mm, erkeklerde 24. ayda ortalama 104.85 ± 2.75 mm olarak saptandı. Dişi ve erkek oğlaklarda ilk 5 ay boyunca metakarpusun distal epifiz plakları açıkken 6 -8. aylar arasında kapanmaya başladılar. Dişilerde distal epifiz plaklarının tamamen kapanması 20 -23. aylar arasında tamamlanırken, erkeklerde ise 21 -24. aylar arasında gerçekleşti. Her iki cinsiyette de 1 ve 2. falanksın proksimal epifiz plakları 5 -6. aylar arasında kapanmaya başlarken, tamamen kapanmaları ise 10 -12. aylar arasında gerçekleşti. Sonuç olarak, tiftik keçilerinde metakarpusundistalden, 1 ve 2. falanksların ise proksimalden uzunlamasına büyüdüğü, cinsiyetler arasında her üç kemik uzunluğu için de önemli bir fark olmadığı, metakarpusun distal epifiz plağı dişilerde 20 -23., erkeklerde ise 21 -24. aylar, 1 ve 2. falanksın proksimal epifiz plaklarının ise her iki cinsiyette de 10 -12. aylar arasında kapandığı saptandı.Article Otolog Fibrin Yapıştırıcının Açık Yara Tedavisinde İyileşme Üzerine Etkisi: Deneysel Çalışma(2001) Aslan, Lokman; Bakır, Bahtiyar; Karasu, Abdullah; Yüksel, Hayati; Gençcelep, MusaBu çalışmada; köpeklerde deneysel oluşturulan açık yaralarda otolog fibrin yapıştırıcısının iyileşme üzerine etkisi klinik ve histopatolojik olarak araştırıldı.Çalışmada, 14 adet sağlıklı melez köpek kullanıldı. Köpekler T şer hayvandan oluşan kontrol (K) ve otolog fibrin (D) gruplarına ayrıldı. Xylazin HCl ve Ketamin HCl ile gerçekleştirilen anesteziden sonra sağ veya sol göğüs çeperinde 4,5 cm çapında aseptik yaralar oluşturuldu. K grubuna serum fizyolojik, D grubuna aprotinin içermeyen otolog fibrin yapıştırıcı uygulandi-Klinik olarak her iki grup 21. güne kadar kabuk oluşumu, granülasyon doku gelişimi, epitelizasyon ilerlemesi ve enfeksiyon varlığı açısından incelendi. Morfolojik yönden, her iki gruptan sağlam ve yaralı dokuyu kapsayan örnekler alınarak, inflamasyon, fibroblast proliferasyonu, kollajen sentezi, granülasyon doku oluşumu ve epitelizasyon durumu incelenerek değerlendirildi. Sonuç olarak, otolog fibrin yapıştırıcı kullanımının kontrol grubuna göre yara iyileşme sürecini hızlandırdığı kanısına varıldı.