Browsing by Author "Kösem, Mustafa"
Now showing 1 - 20 of 31
- Results Per Page
- Sort Options
Article Akciğerin İnflamatuar Pseudotümörü ( Olgu Sunumu )(2000) Özen, Süleyman; Kösem, Mustafaİnflamatuar psödotümörler benign, temelde neoplastik olmayan, inflamatuar kökenli tümör benzeri kitlelerdir. Akciğerin pseudotümörlerinin cins ve ırk eğilimleri yoktur ve nadir olarak görülürler. Klinik ve patolojik olarak yanlış tanıya sebep olabildiklerinden dolayı oldukça önemlidirler. Göğüs cerrahisi kliniğince adenom ve enfekte kist hidatik ön tanıları ile frozen çalışılan ve inflamatuar pseudötümör olarak rapor edilen 27 yaşında bir erkek hasta sunuldu.Other Ancient Schwannoma: İki Olgu Sunumu(2001) Kösem, MustafaAncient schwannoma, nörilemoma'ların belirgin dejeneratif değişiklikler gösteren nadir bir çeşididir. Büyük kısmı retroperiton gibi derin lokalizasyonlarda yerleşirler ve genellikle uzun bir gelişme sürecine sahip büyük tümörlerdir. Dejeneratif değişiklikler, kist formasyonu, kalsifikasyon, kanama ve hyalinizasyonu kapsar. Bu değişiklikler klinik, radyolojik ve patolojik olarak yanılgılara yol açabilirler. Histolojik olarak mitozun yokluğuna rağmen, artmış sellülarite, nükleer pleomorfizm ve hiperkromaziden dolayı malign bir mezenkimal tümör ile karışabilir. Ayrıca kistik yapı baskın olduğu zaman basit bir kist ile de karışıklığa yol açabilir, iki hastada, birinin kolunda, diğerinin bacağında yerleşen iki kistik ancient schwannoma olgusu sunuyoruz.Article Balgam ve Bronş Lavajı Sitolojilerinin Akciğer Kanserlerinde Tanısal Değeri(2002) Rençber, Deniz; Özbay, Bülent; Akpolat, Nusret; Kösem, MustafaBu çalışma ile fakültemizde değerlendirilen balgam ve bronş lavajı sitolojilerinin, tanı dağılımını belirlemek ve malign ön tanısı olanlarda, biyopsi materyalleri ile karşılaştırılarak tanısal değerlerini ortaya çıkarmak amaçlandı. Ocak 1990-Aralık 2000 tarihleri arasında YYÜ. Tıp Fakültesi Patoloji AD'a gönderilen balgam ve bronş lavajı sitolojileri ile bronş biyopsileri saptandı, sitolojik tanı dağılımının yanı sıra, malign akciğer sitolojileri ve biyopsileri karşılaştırıldı. İncelenen 1140 balgam sitoloji materyalinin %8.7'si malign tanı almıştı. Tek balgamlı hastalarda malign tanı oranı %2.2, multipl balgamlılarda ise %18.1 idi. 283 bronş lavajı materyalinin %8.6'sı malign tanı almıştı. Tek lavajlı hastalarda malign tanı oranı %6.8, multipl lavajlılarda ise %24.2 idi. Balgam ile malign tanı alan ve biyopsi ile tanı konulamayan hasta sayısı 31, aynı şekilde lavaj tanısı malign olan ise 10 kişi idi. Her üç materyali olan biyopsi ile malign tanı alan 63 hastanın, 41'inde sitolojik tanılar negatifti. Bu hastalarda balgam ve bronş lavajı birlikte değerlendirildiğinde pozitif tanı oranı %34.9, tek başına balgam ile pozitif tanı oranı %30.2, tek başına bronş lavajı ile pozitif tanı oranı ise %17.5 idi. malignite düşünülerek gönderilen 185 hastaya ait materyalde ise, biyopsi ile %62.7, balgam ile %29.8, lavaj ile %11.4 ve üçü birlikte %84.9'luk bir pozitiflik vardı. Sonuç: Balgam tekrarı pozitif tanı oranını sekiz katına, bronş lavajları ise 3.5 katına çıkarmaktadır. Malign ön tanıtı olgularda her üç yöntemin birlikteliği ile pozitif tanı oranındaki artış, istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.001). Biyopsinin yetersiz olduğu durumlarda balgam ve bronş lavajının tanısal önemi daha da artmaktadır.Article Cerrahi Patolojide Frozen Kesitin Yeri(2003) İbiloğlu, İbrahim; Kösem, Mustafa; Oral, HayalFrozen kesit (FK), İntraoperatif tanıda oldukça faydalı bir metottur. Bu makalede genel olarak FK sonuçlarının doğruluk oranını saptamayı ve literatür bilgileri ışığında organ ve sistemlere göre FK sonuçlarımızı değerlendirmeyi amaçladık.1997-2002 yılları arasında FK ile değerlendirilen 302 cerrahi spesmen çalışıldı. Tanısal doğruluk %92,7 idi. 20 olguda (%6,6) tanı parafin kesitlere bırakılmıştı.Yanlış pozitif bir (%0,33) ve yanlış negatif bir tanı (0,33) verilmişti. FK metodu, kesin tanıdan çok, bilinmeyen bir patolojik sürecin genel tanısı için kullanıldığı zaman, daha yararlı olacaktır.Article Deri Hastalıklarının Tanısında Histopatolojinin Yeri(2005) Akdeniz, Necmettin; Metin, Ahmet; Çalka, Ömer; Kösem, Mustafa; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfanAmaç: Deri hastalıklarının tanısı, yalnızca klinik gözlemlere değil, histopatolojik bulgulara da bağlıdır. Bu çalışmada klinik ön tanı ile patolojik tanıların uyumunun incelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Dermatoloji kliniği tarafından alınarak patoloji laboratuvarına gönderilen 460 deri biyopsisi, geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Biyopsilerin 139 tanesi (%30.2) patolojiden doğrudan tanı almadan ve yorum yapılarak rapor edilmişti. Tanı alan 321 olgunun 159'u (%49.5), dermatoloji kliniğinin birinci, 43'ü (%13.8) ikinci, 14'ü (%4.3) üçüncü ve 63'ü de (%19.6) ilk üç ön tanı dışında kalan ön tanılar ile uyum gösterirken geriye kalan 42 (%13.4) biyopside patolojinin tanıları dermatoloji kliniğinin ön tanıları ile uyumlu değildi. Sonuç: Dermatoloji ile patoloji arasında uygun bir klinikopatolojik korelasyon doğru tanı koyma oranını yükseltecektir.Other Dudak Ve Dilde Yerleşen Lenfanjioma Sirkumskriptum(2002) Metin, Ahmet; Çankaya, Hakan; Kösem, Mustafa; Akdeniz, Necmettin; Çalka, ÖmerLenfanjioma sirkumskriptum, deriyi tutan ve alttaki subkütan yağ dokusuyla kaslara da yayılabilen lenfatik bir malformasyondur. Nadir rastlanan dil ve dudak tutulumu ile seyreden 14 yaşındaki erkek hasta sunulmuştur.Article Epiteloid Malign Periferal Sinir Kılıfı Tümörü: Olgu Sunumu(2004) Kösem, Mustafa; Alıcı, SüleymanEpiteloid malign periferal sinir kılıfı tümörü, Schwann hücrelerinden köken alan ve diğer nöroektodermal tümörler ve karsinomlar ile karışabilen, çok nadir bir tümördür. Ekstremiteler, bu antitenin ana yerleşim yerleridir. Prognoz kötüdür ve %50’den fazla olguda metastaz gözlenir. Epiteloid malign periferal sinir kılıfı tümörü tanısı alan 31 yaşında bir kadın hasta, klinik ve histopatolojik özellikleri tartışılarak sunuldu.Article Görme Yakınması Olmaksızın, Asit ve Karaciğerde Kitle ile Seyreden Uveal Malign Melanom Vakası: Olgu Sunumu ve Literatürün Gözden Geçirilmesi(2003) Şimşek, Şaban; Dülger, Cumhur; Etlik, Ömer; Kösem, Mustafa; Tuncer, İlyas; Türkdoğan, M. KürşatGiriş: Karaciğer lokalizasyonu, kanlanması ve anatomik yapısı nedeniyle malign tümörlerin en sık metastaz yaptıkları organdır. Klinikte primer tümörün semptomları, metastatik semptomlardan daha ön planda görülmektedir. Nadiren de asemptomatik primer tümörlerde metastaza ait semptomlar kliniğe ilk başvuru nedeni olmaktadır. Olgu: Halsizlik, kilo kaybı ve karında şişlik nedeniyle müracaat eden erkek hastada asit ve karaciğerde kitle tespit edildi. Kitlenin histopatolojik incelemesi malin melanom metastazı ile uyumlu bulundu. Görme yakınması olmamasına rağmen metastazın uveal melanomdan kaynaklandığı saptanan hasta, tek kür kemoterapi sonrası kaybedildi. Sonuç: Uveal malin melanomlar erişkin yaş grubunda en sık saptanan intraoküler malinitelerdir. Bazen görme şikayeti olmaksızın ekstraoküler metastaz bulguları ile müracaat edebilirler. En sık metastaz yaptıkları organ karaciğer olması nedeniyle, metastatik karaciğer lezyonlarının ayırıcı tanısında uveal malign melanomlar dikkate alınmalıdır.Article Karboplatine Bağlı Organ Toksisitelerinde Pentoksifilin, C Vitamini ve E Vitamininin Etkisi(2003) Özbek, Hanefi; Durmuş, Ahmet; Bayram, İrfan; Erdoğan, Ender; Kösem, Mustafa; Dilek, İmdatBu çalışmada antineoplastik bir ajan olan karboplatinin sıçanlarda çeşitli organ ve dokular üzerindeki toksisitesi üzerine pentoksifilin (PTX), C ve E vitamininin koruyucu etkileri karşılaştırmalı olarak araştırıldı. Otuz adet sıçan, beş çalışma grubuna (n=6) ayrıldı: Grup I; 0.2 mL serum fizyolojik, grup II; 25 mg/kg karboplatin, Grup III; 25 mg/kg karboplatin + 150 mg/kg pentoksifilin, Grup IV; 25 mg/kg karboplatin + 50 mg/kg C vitamini ve Grup V; 25 mg/kg karboplatin + 50 mg/kg E vitamini intraperitoneal (ip) yolla beş gün süreyle alacak şekilde düzenlendi. Çalışmanın sonunda sıçan serumlarında ALT, ALP, direkt ve indirekt bilirubin seviyelerine bakıldı. Dokular standart histopatolojik yöntemlerle incelendi. Çalışma sonunda histopatolojik yönden karboplatin grubuna ait herhangi bir patolojik bulguya rastlanmazken, serum ALP ve ALT değerlerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede yükseldiği gözlendi. PTX, C ve E vitamini gruplarında ise yine histopatolojik yönden herhangi bir patolojik bulgu gözlenmezken, serum ALP, ALT ve indirekt bilirubin değerlerinin kontrol grubundan farksız, karboplatin grubundan ise istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük olduğu saptandı. Karboplatinle birlikte C vitamini, E vitamini veya PTX verilmesinin karaciğer hasarına karşı koruyucu etkili olabileceği sonucuna varıldı.Article Kolajen ile Plörodezi: Deneysel Bir Çalışma(2001) Yalçınkaya, İrfan; Özbek, Hanefi; Ekim, Hasan; Kösem, MustafaPlörodezi amacıyla günümüzde birçok ajan kullanılmasına rağmen, ideal ajanı bulma konusunda çalışmalar hâlâ sürmektedir. Bu deneysel çalışma ile cerrahide lokal hemostatik olarak kullanılabilen kolajenin plevral yapışıklık oluşturma etkisini araştırmayı ve diğer bir ajan olan talk ile karşılaştırmayı amaçladık. Bir grup sıçanda (n=10) l cc kolajen (80 mg/cc), ikinci bir grup sıçanda (n=10) l cc (200 mg/kg) talk, toplam 20 sıçan üzerinde hafif eter anestezisi ve torasentez yolu ile sol plevra içine uygulandı. Sıçanların sağ plevral boşlukları kontrol grubunu oluşturdu. Denekler ortalama 32 gün sonra sakrifiye edildi. Her iki hemitoraks açılıp oluşan plevra yapışıklıkları makroskopik olarak derecelendirildi. Skorlama şu şekilde tanımlandı; 0: Yapışıklık yok. 1: Birkaç alanda yapışıklık mevcut (3 veya daha az). 2: Birçok alanda yapışıklık mevcut (3'den fazla). Her iki akciğer ve plevra dokularından histopatolojik inceleme için örnekler alındı. Her iki grupta da deneklerin çoğunda plevral yapışıklığın oluştuğu gözlendi (p<0.05). Plevral yapraklar arasında makroskopik adezyonlar ve mikroskopik fibrozis oranının her iki grupta da benzer özellikler taşıdığı görüldü (p>0.05). Kolajenin plörodezi oluşturmada yararlı bir ajan olabileceği sonucuna varıldı.Article Kosta Hidatik Kisti: Olgu Sunumu(2003) Kösem, Mustafa; Ünal, Özkan; Işık, Feridun; İbiloğlu, İbrahim; Polat, SabriyeKosfa hidatlk kisti çok nadir bir hastalıktır. Şimdiye kadar yalnızca 58 olgu bildirilmiştir. Hastalığın seyri genellikle yavaştır ve laboratuvar testleri sıklıkla negatiftir. Teşhis genellikle klinik, radyolojik ve laboratuvar verilerinin birlikte değerlendirilmesi ile konur. Kırsal alanda yaşama, hastalık için önemli bir risk faktörüdür. Tedavinin altın standardı tutulmuş kaburgaların veya göğüs duvarının radikal olarak çıkarılmasıdır. Nadir bir yerleşim yeri olarak, 23 yaşında bir erkek hastada, bir kosta hidatik kisti olgusu sunuyoruz.Article Kosta Orijinli Dev Anevrizmal Kemik Kisti(2010) Arslan, Harun; Altındal, Ebru; Kösem, Mustafa; Çobanoğlu, UfukOn yıl önce geçirilmiş araç içi trafik kazası öyküsü olan 56 yaşında kadın, 2 yıldır nefes darlığı, göğüs ağrısı, sağ göğüs yan duvarında büyüyen bir kitle nedeniyle müracaat etti. Direkt akciğer radyografisinde 7. kot hizasından başlayan 14 x 10 cm boyutlarında kitle lezyon izlendi. Kitle ilgili kostalar, invazyon gösterdiği toraks ön duvarı kas yapısı ile diafragma bölgesinide kapsayacak şekilde total olarak rezeke edildi. Lezyonun patolojik incelenmesi sonucunda solid, kistik komponentleri olan anevrizmal kemik kisti rapor edildi.Article Kronik Lenfositik Lösemide Patolojik Dalak Rüptürü: Bir Olgu(2004) Demir, Cengiz; Kotan, Çetin; Kösem, Mustafa; Dilek, İmdat71 yaşında hasta genel durum bozukluğu, karın ve sol omuz ağrısı ile başvurdu. Hemodinamik olarak stabil olan hastada periton irritasyon bulguları yoktu. Hemogramında lökositleri 53.1 x109 /L (%67 lenfosit, fenotipik olarak CD5, CD19 ve CD20 pozitif B hücre karakteri), hemoglobin (Hb) 10.2 g/dl ve trombositleri 220x109/L idi. Batın USG’de dalakta subkapsüler hematom bulundu. Kronik lenfositik lösemi (KLL) tanısı kondu. İzlem sırasında hastanın ani fenalaşması sonrası yapılan USG’de intra abdominal hemoraji ve dalak rüptürü saptandı. Acil splenektomi yapılan hastanın dalak ağırlığı 1900 g bulundu. Histopatolojik olarak lenfositik infiltrasyon gösteren dalakta patolojik rüptürle uyumlu bulgular görüldü. Sonuç olarak literatürde çok nadir olarak bildirilmesine karşın karın ağrısı ve genel durum bozukluğu olan KLL olgularında patolojik dalak rüptürü de ayırıcı tanıda dikkate alınmalıdır.Article Malign Mikst Müllerian Tümör ( Karsinosarkom )(1999) Akpolat, Nusret; Kösem, Mustafa; Karakök, MetinAmaç: Malign mikst Müllerian tümör (MMMT) nadir görüldüğü ve özellikle küretaj materyallerinde tanı güçlüklerine yol açtığı için bir MMMT olgusu küretaj ve histerektomi materyalleri karşılaştırılarak sunuldu. Olgu sunumu: Postmenopozal uterin kanama şikayeti olan 70 yaşında kadın hastanın küretaj ve histerektomi materyalleri değerlendirildi. Küretaj materyalinde tümör dokusu belirgin bir diferansiyasyon göstermeyen papiller yapılardan oluşuyordu. Histerektomi materyali MMMT'e ait karsinomatöz ve sarkomatöz alanları gösterdi. Sonuç: MMMT karsinomatöz ve sarkomatöz elementlerin küretaj materyallerinde bulunmaması nedeniyle tanı güçlüklerine yol açabilir, heterolog elementlerin varlığından dolayı histerektomi materyallerinde bile tanı problemleri gösterebilir.Other Midede Lenfoid Follikül Oluşumunun Önemi, Sıklığı, Dağılımı, Gastrit ve Helicobacter Pylori ile İlişkisi(2000) Dilek, Hüsniye; Uğraş, Serdar; Akpolat, Nusret; Kösem, MustafaLenfoid follikül oluşumu (LFO) île cinsiyet, peptik ülser, Helicobacter pylori (HP), gasrit ve lokalizasy onlar arasındaki ilişkiyi incelemek amacı île 133 semptomatik (55'i kadın ve 78'i erkek) olguya ait 267 mide endoskobik biyopsi örneği çalışmaya alındı. LFO izlenen olguların, %83'ünde HP pozitifliği saptandı, Bunların %52'sinde HP varlığı şiddetli derecede iken % 12'sinde hafif derecede bulundu. LFO'nün, olguların %36.5'inde korpusla ve %63.5'inde ise antrumda yerleştiği görüldü LFO sıklığı, gastrik ülser/erozyonlu olgularda %93, duodenal ülser/erozyonlu olgularda %52, aktif kronik gastritlilerde %36, kronik atrofik gastritlilerde %59 ve kronik gastritlilerde %44 olarak bulundu. HP kolonizasyon şekillerine göre LFO sıklığı mukus içinde serbest formunda %27, epitel yüzeyine adezyonda %25 ve interselüler kolonizasyonda %42 olarak saptandı. FO ile HP şiddeti, gastrit türleri, gastrik ülser/erozyon ve midedeki lokalizasyon arasında istatistiksel olarak oldukça anlamlı bir ilişki olduğu görüldü. Bu çalışma ile gastrik ülser/erozyonu olan ve/veya HP pozitifliği saptanan olgularda, LFO' nün özellikle aranması gerekliği ve bunun için doku örneğinin bitirilinceye kadar kesilmesi ve biyopsi örneklerinden en az birinin antrumdan alınmasının LFO' un saplanma oranım arttıracağı sonucuna varıldı.Article Servikal Süperfisyal Anjiomiksoma(2005) Kiris, Muzaffer; Kıroğlu, A. Faruk; Çankaya, Hakan; Yuca, Köksal; Kösem, MustafaSüperfisyal anjiomiksoma (Kutanöz miksoma) nadir görülen, benign, dermal ve subkutanöz yumuşak doku tümörüdür. Çoğunlukla orta yaş kadınların perinelerinde ortaya çıkmaktadır. Metastatik potansiyeli olmamasına rağmen yüksek lokal rekürrens riski taşımaktadır. Anjiomiksomalar, pituiter adenom ve endokrin hiperaktivite ile birlikte görülen klinik komplikasyonlar ‘'Carney kompleksi'' olarak adlandırılır. Carney kompleksi klinik bulguları olmayan ve cerrahi eksizyon ile tedavi edilen 50 yaşında bir kadın hastada servikal süperfisyal anjiomiksoma olgusunu sunuyoruz.Article Sesamum İndicum L. Ve Apium Graveolens L. Ekstreleri Karboplatin Hepatotoksisitesine Karşı Koruyucu Mu(2004) Özgökçe, Fevzi; Özbek, Hanefi; Erdoğan, Ender; Kösem, MustafaAmaç: Bu çalışmada karboplatinin sıçan karaciğerinde yaptığı toksisite üzerine Sesamum indicum L. ve Apium graveolens L. ekstrelerinin koruyucu etkileri araştırıldı. Yöntem: Sprague-Dawley ırkı sıçanlardan oluşturulan gruplara serum fizyolojik (SF), karboplatin, karboplatin+Sesamum indicum L. (susam) sabit yağı (SSY), karboplatin+Apium graveolens L. (kereviz) sabit yağı (KSY), karboplatin+C vitamini ve karboplatin+E vitamini uygulandı. Bulgular: Çalışma gruplarına ait karaciğerlerde histopatolojik bulguya rastlanmadı. Serum ALT, ALP ve indirekt bilirubin seviyeleri karboplatin grubunda SF kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti ve karboplatinin biyokimyasal enzimler düzeyinde karaciğer hasarı yaptığı şeklinde yorumlandı. SSY ve KSY’nin ALT, ALP, AST ve indirekt bilirubin düzeyleri karboplatin grubundan anlamlı derecede düşüktü. Yalnızca SSY grubunun ALP değeri SF kontrol grubundan yüksek olarak tespit edildi, bunun dışında SSY ve KSY ile SF kontrol grubu arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı. C vitamini ve E vitamini gruplarına ait biyokimyasal değerler de SSY ve KSY’na benzer şekilde bulundu. SF, karboplatin ve SSY gruplarının günlük vücut ağırlığı değişimi birbirine benzer seyretti. KSY, C vitamini ve E vitamini gruplarının günlük vücut ağırlığı değişimi ise gittikçe azalan bir seyir gösterdi. Sonuç: SSY ve KSY’nin karboplatine bağlı karaciğer toksisitesini kısmen önleyebileceği sonucuna varıldı.specialization-in-medicine.listelement.badge Sex Hormone Binding Globuline Expression in Adenocarcinomas(2009) Bulut, Gülay; Kösem, MustafaAdenokarsinomlar (AK) en çok karşılaştığımız karsinomlardandır. Bu karsinomlar metastaz yaptıklarında ve ilk bulgu metastatik tümör olduğunda primer kaynağı bulmak bazen oldukça güç olabilmektedir. Çalışmamızda AK'ların köken aldıkları organın tanımlanması ve alt grup olarak sınıflandırılmalarında tümör hücrelerinde seks hormon bağlayıcı globülinin (SHBG) pozitifliğinin rolü araştırıldı.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı laboratuvarına 1994-2008 yılları arasında gönderilen 10 organa ait 64 adet normal doku ile, tükürük bezinde adenoid kistik karsinom (AKK) ve mukoepidermoid karsinom (MEK), akciğerde bronkioloalveolar karsinom (BAK) ve AK, memenin invaziv duktal karsinomu (İDK), mide, kolon, safra kesesi, pankreas ve prostat AK'u, endometrial AK, overin seröz kistadenokarsinom (SKAK) ve müsinöz kistadenokarsinomu (MKAK) tanısı almış toplam 116 olgu çalışıldı.Tümör hücrelerinde ve normal doku örneklerinde SHBG immünreaktivitesi; boyanma tipi, yaygınlığı ve yoğunluğuna göre değerlendirildi.Glandüler yapılar içeren organların AK'larının ayırıcı tanısında, tümör hücrelerinde SHBG immünpozitifliği, gerek tek başına, gerekse diğer İHK'sal belirleyiciler ile birlikte değerlendirildiğinde oldukça değerli sonuçlar ortaya çıkmaktadır.SHBG'nin AK'ların ayırıcı tanıdaki rolünü sağlıklı olarak değerlendirebilmek için, çalışmamıza teknik nedenlerle alamadığımız karaciğer kolanjiosellüler karsinomu (KC-KSK) ve serviks uteri AK'unu da içine alan daha geniş kapsamlı ve daha fazla olguyu içeren çalışmalara ihtiyaç vardır.Anahtar Kelimeler: SHGB, adenokarsinom.Other Tekrarlanan Halotan, İzofluran ve Sevofluran Anestezisinin Fare Karaciğeri Üzerine Histopatolojik Etkileri(2000) Kösem, Mustafa; Demirel, Cengiz Bekir; Koçoğlu, Hasan; Özbek, Hanefi; Hüseyinoğlu, Ürfettin A.; Katı, İsmailBu çalışmada halotan, izofluran ve sevofluranın fare karaciğeri üzerine olan histopatolojik etkileri araştırıldı. Karışık yetiştirilmiş Mus musculus Swiss-albino farelerden ortalama ağırlıkları 25-30 g olan toplam 80 fare çalışmada kullanıldı. Deney hayvanları (n=80) rasgele dört eşit gruba ayrıldılar; G I'e halotan, G II'ye izofluran ve G III'e sevofluran, (1'er MAC) verildi. G IV'e (kontrol) ise herhangi bir anestezik ajan verilmedi. Çalışma gruplarına on gün süre ile her gün ikişer saat olmak üzere %100 O2 içinde anestezik gazlar uygulandı. Çalışma sonunda farelerin karaciğerleri H-E (Hematoxylen-Eozin) ile boyandıktan sonra ışık mikroskobu ile portal ve sinüzoidal infiltrasyon (akut ve kronik iltihabı infiltrasyon), portal ve parankimal fibrozis, hepatositlerde hidropik dejenerasyon, mikro ve makroveziktiler yağlanma, apopitoz ve nükleer değişiklikler (nuklueslarda pleomorfizm, çift nükleus, şeffaf nükleus, inklüzyonlar) ve fokal nekroz, köprüleşme nekrozu, submasif ve masif nekroz ile portal ve intrahepatik safra stazı ve Kupffer hücre değişiklikleri (sayı ve şekil değişiklikleri) açısından değerlendirme yapılarak karaciğer hasarı histopatolojik olarak incelendi. Kontrol grubunda 3 farenin karaciğerlerinde çok hafif sel lüle r hasar vardı, diğerlerinde ise tamamen normal sellüler yapı saptandı. Halotan grubundaki bütün farelerin karaciğerlerinde hasar saptanırken, izofluran grubunda 17, sevofluran grubunda ise 13 farenin karaciğerinde hasar saptandı. Halotan grubundaki histopatolojik değişikliklerin derecesi izofluran grubuna göre daha fazla olmasına karşın, bu fark istatistiksel olarak anlamsız bulundu. Halotan ile sevofluran grupları arasındaki fark anlamlı idi (p<0.05). İzofluran ve sevofluran arasındaki fark ise anlamsızdı. Bütün grupların kontrol-grubu ile yapılan karşılaştırılmalarında ise farklar ileri derecede anlamlı olarak saptandı (p<0.001). Çalışmamızın sonuçlarına göre, özellikle karaciğer hastalığı olan kişilerde genel anestezi uygulaması sırasında sevofluranın tercih edilmesinin uygun olacağı kanısına vardık.Article Tekrarlayan Kedi Tırmığı Hastalığı: Bir Olgu Sunumu(2010) Akdeniz, Necmettin; Kösem, Mustafa; Yapıcı, Kubilay; Yaman, Görkem; Karahocagil, M. KasımKedi tırmığı hastalığı, Bartonella henselae’nin neden olduğu, zoonotik bir infeksiyon hastalığıdır. 20 yaşında kadın hasta, ateş, sol kolda kızarıklılık, ağrı ve şişlik şikayetleriyle polikliniğimize başvurdu. Yara çevresinde palpasyonla krepitasyon alınan hastaya yapılan lenf bezi biyopsisi ile kedi tırmığı hastalığı teşhisi konuldu. Medikal tedavi ile düzeldikten 2 yıl sonra şikâyetleri tekrarlayan hasta tekrarlayan kedi tırmığı hastalığı düşünülerek servisimize yatırıldı. Hastaya medikal tedavi verildi ve şifa ile taburcu edildi. Bu olgu, farklı klinik tablosu ve rekürrensi nedeniyle sunulmuştur.