Browsing by Author "Kalkan, Nurhan Önal"
Now showing 1 - 5 of 5
- Results Per Page
- Sort Options
Article Definitive Chemoradiotherapy Versus Upfront Surgery in Locoregional Esophageal Squamous Cell Cancer(2024) Kalkan, Nurhan Önal; Mert, Aslihan Guven; Çakıroğlu, Umut; Aldemir, Mehmet Naci; Kotan, ÇetinAim: Previous studies have indicated that definitive chemoradiotherapy and upfront surgery have comparable survival rates, and definitive chemoradiotherapy is a more applicable treatment option in resectable locally advanced esophageal squamous cell cancer (ESCC). We compared definitive chemoradiotherapy to upfront surgery for survival in locally advanced ESCC patients who denied the standard treatment approach, receiving definitive chemoradiotherapy or upfront surgery. Materials and Methods: One hundred eighty eight locoregional ESCC patients with thoracic and distal involvement who had upfront surgery were compared with those who received chemoradiotherapy but declined surgery, although their tumor was resectable at presentation. Patients who underwent upfront surgery with negative surgical margins were included. The upfront surgery group received no adjuvant treatment (chemotherapy or radiotherapy). The definitive chemoradiotherapy group received standard therapy with 50.4 Gray/28 fractions/6 weeks concomitantly with weekly Paclitaxel 50 mg/m2 and Carboplatin AUC 2 combination regimen. Results: A total of 102 patients (54.3%) underwent surgery up front, whereas 86 patients (45.7%) had definitive chemoradiotherapy. The median follow-up of the study was 31 months. Definitive chemoradiotherapy had a median disease-free survival (DFS) of 39 months compared to 16 months for upfront surgery (p:0.005). Median overall survival (OS) was 29 months in upfront surgery and 47 months in definitive chemoradiotherapy (p=0.01). Although the multivariate Cox regression analysis found no difference in DFS between upfront surgery and definitive chemoradiotherapy groups, OS was greater with the latter (HR, 0.69; 95% CI, 0.47 to 1.00; p=0.05). Conclusion: In this non-randomized retrospective analysis, definitive chemoradiotherapy improved overall survival compared to upfront surgery in locally advanced ESCC patients.Article The Effect of Monocyte Count on Disease-Free Survival in Esophageal Cancer Patients(2023) Kalkan, Nurhan Önal; Çakıroğlu, UmutObjectives: Inflammation plays a pivotal role in cancer development and prognosis. Peripheral blood test is a use - ful parameter in the evaluation of systemic inflammatory response. The previous studies have shown a relationship between monocyte count and prognosis in some solid tumors. The aim of this study was to evaluate the relation- ship between the monocyte count assessed at diagnosis and disease-free survival (DFS) on prognosis in patients with esophageal cancer. Methods: The retrospective study included 145 patients with esophageal cancer who presented to Van Training and Research Hospital Medical Oncology outpatient clinic between January 2015 and September 2020. The effect of mono- cyte count assessed in the blood samples taken at the time of diagnosis before the initiation of the treatment on DFS was investigated. Results: The receiver operating characteristics curve analysis determined a cutoff value of 515/μL for the monocyte count assessed at the time of diagnosis. DFS was 17.3 months (95% CI: 8.4–26.2) in patients with a monocyte count ≥515/μL as opposed to 38.5 months (95% CI: 28. 8–48.1) in patients with a monocyte count <515/μL. Moreover, low monocyte count at diagnosis was associated with significantly higher DFS (p<0.001). Conclusion: It is considered that the proportional distribution of cells in peripheral blood count may reflect the severity of inflammation in the tumor microenvironment. Tumor-associated macrophages are a well-known component of the inflammatory infiltrate in the tumor microenvironment, originating from monocytes. Our findings showed that mono- cyte count is a prognostic factor affecting DFS in patients with esophageal cancer, regardless of histological subtype.Specialist Thesis Observation of Proton Pump Inhibitor Use Due To Dispeptic Complaints in Non Alcoholic Steatohepatitic Patients(2012) Kalkan, Nurhan Önal; Öztürk, MustafaNonalkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH) son yıllarda en sık görülen karaciğer hastalığı olması nedeni ile büyük önem kazanmıştır.NAYKH basit bir karaciğer yağlanmasından nonalkoliksteatohepatit(NASH), fibrozis ve sonunda karaciğer sirozuna kadar ilerleyebilen geniş bir hastalık grubunu içermektedir.Son yıllarda NAYKH ve onun ciddi formu olan NASH'in patogenezinde insülin direnci ile yakın bir ilişki olduğu gösterilmiştir. İnsülin pankreasın beta hücreleri tarafından salgılanan anabolizan bir hormondur. Gastrinin pankreas beta hücrelerinden insülin salgısını arttırıcı etkisi bilinmektedir. Biz bu çalışmada Proton pompa inhibitörlerlerinin hipergastrinemi yaparak insülin direnci ve hepatosteatoz üzerine etkilerini gözlemlemeyi amaçladık. Çalışmaya steatohepatit tanısı konan 42 hasta dahil edildi.42 hastadan 17 tanesi sadece diyet tedavisi ile 25 tanesi ise eşlik eden dispeptik şikayetleri nedeni ile diyet+PPI tedavisi ile 2 ay boyunca takip edildi. Hastaların tedavi öncesi ve sonrası biyokimyasal ve antropometrik ölçümleri yapıldı. Sadece diyet tedavisi ile takip edilen olgularda tedavi sonrasındaki: total kolesterol (p:,009), LDL (p:,007), kilo (p:,004), bel çevresi (p:,006), BMİ (p:,026) ve USG (P:,003)değerlerindeki düşüş anlamlı olarak azaldı. PPİ+Diyet alan hastaların tedavi sonrasındaki ALT (p:,005), AST(:,009) ,total kolesterol (p:,020), LDL (p:,031), bel çevresi (p:,008) ve USG (p:,001) değerlerindeki düşüş anlamlıydı. Diyet grubunda 2 aylık tedavi sonrasında ortalama HOMA-IR daki artış, diyet+PPIgrubundaki HOMA-IR artışından fazla olup aralarındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p:0,02).Sonuç olarak diyet tedavisine eklenmiş 2 aylık Pantoprazol tedavisinin steatohepatitli hastalarda insülin direncinde artış yapmadan, karaciğer enzimlerinde anlamlı düzelmeler sağladığı gözlendi.Article Overin Granüloza Hücreli Tümörleri: Tek Merkez Deneyimi(2017) Yildizhan, Recep; Turgut, Ergin; Öter, Ayşe Almalı; Doğan, Erkan; Kolusarı, Ali; Kalkan, Nurhan ÖnalAmaç: Granüloza hücreli tümörler (GHT), overin epitelyal tümörlerine kıyasla nadir görülen daha iyi prognozlu düşük gradeli ve seks kord stromal kaynaklı tümörleridir. Tüm over kanserlerinin yaklaşık %5-8'ini oluştururlar. Biz bu çalışmada, kliniğimizde overin granüloza hücreli tümörü tanısıyla takip edilmiş olan hastaların klinik ve patolojik özeliklerini araştırdık. Gereç ve Yöntem: 2010 ile 2015 yılları arasında overin granüloza hücreli tümörü tanısı almış olan 16 hastanın, klinikopatolojik özellikleri ve uygulanan tedavileri ile ilgili verileri restrospektif incelendi. Bulgular: Hastaların klinik evrelemesinde FIGO evrelemesi kullanıldı. Hastaların ortalama yaşı 45 (2162)olarak saptandı. Hastalarımızdan 14 tanesi adult tipte iken 2 tanesi juvenil alt tipte idi. Makroskobik incelemede ortalama tümör çapı 7 cm (2-20 cm) idi. Hastaların %68'si premenopozal idi. En sık başvuru şikayeti karında kitle idi. Bu çalışmada cerrahi evre dışında hastalarımızın mitoz oranları, hücresel atipi durumları gibi diğer önemli prognostik faktörler açısından da değerlendirilmiştir. Hastalarımızın hiç birinde endometrial proliferasyon tespit edilmedi. Hastalarımızın sadece 3 tanesine adjuvan kemoterapi verilmişti. Takipteki hiçbir hastamızda nüks veya metastaz izlenmedi. Sonuç: Overin granüloza hücreli tümörleri oldukça iyi prognozlu, nüks riski oldukça düşük tümörlerdir. Tedavi kararları multidisipliner olarak alınmalı ve hasta tedavi ile ilgili karar alma sürecine dahil edilmelidir.Specialist Thesis Retrospectively Evaluating the Clinicopathologic Features of Patients With Non-Metastatic Right Gastric Cancer at the Time of Diagnosis and Survival Analysis(2018) Tanin, Hayriye; Kalkan, Nurhan ÖnalTanin Hayriye, Tanı anında metastatik olmayan opere mide kanserli hastaların klinikopatolojik özelliklerinin retrospektif değerlendirilmesi ve sağkalım analizleri, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Uzmanlık Tezi, Van, 2018. Amaç: Tanı anında metastatik olmayan ve opere olan mide kanserli hastaların klinik verilerinin geriye dönük olarak değerlendirilerek prognostik önemi olabilecek faktörlerin belirlenmesi ve belirlenen bu prognostik faktörlerin sağkalım üzerine etkisinin saptanması Gereç ve yöntem: Çalışmamıza Ocak 2013 ve Kasım 2017 tarihleri arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji Kliniği'ne başvuran ve patolojik olarak mide kanseri tanısı almış olan hastalar dahil edildi. Bu hastalar içerisinden tanı anında metastatik olmayan ve mide kanseri nedeniyle opere olan 109 hasta seçildi. Cinsiyet, yaş, tümörün yerleşim yeri, tümörün makroskobik görünümü, histolojik alt tipi, tümörün invazyon derinliği, tümörün evresi, lenfatik invazyon, perinöral invazyon, vasküler invazyon, hastaların ECOG performans skoru durumlarının prognostik önemi ve sağkalım ile ilişkisi değerlendirildi. Bulgular: Tanı anında metastatik olmayan opere mide kanserli hasta grubu 109 kişiden oluşuyordu. Hasta grubunun tamamı histopatolojik olarak adenokanser türündeydi. Olguların %62.3'ü (68 olgu) erkek, %37.6'sı (41 olgu) kadındı. Tüm olgular içerisinde en erken tanı yaşı 24 (yıl), en ileri tanı yaşı ise 81 (yıl) idi. Ayrıca median tanı yaşı (ortanca tanı yaşı) 59, mean tanı yaşı (ortalama tanı yaşı) 58.81 olarak bulundu. Tümörün lokalizasyon durumuna bakıldığında, olguların %36.7'si (39 olgu) korpusta, %27.3'ü (29 olgu) kardiada, %26.4'ü (28 olgu) antrumda, %9.4'ü (10 olgu) ise özofagogastrik bileşkede lokalize idi. Tümörlerin makroskobik görünümleri değerlendirildi ve %37.6 (41 olgu) olgu ülserovejetan, %33 (36 olgu) olgu ülsere, %14.7 (16 olgu) olgu ülseroinfiltratif, %11.9 (13 olgu) olgu ise infiltratif görünümde saptandı. Tümörün histopatolojik alt tipleri (lauren sınıflamasına göre) değerlendirildiğinde olguların %59.5'inin (53 olgu) intestinal tipte, %30.3'ünün (27 olgu) diffüz tipte, %10.1'inin (9 olgu) mikst tipte olduğu görüldü. T evrelemesine göre %6.4 olgu (7 olgu) T1, %6.4 (7 olgu) olgu T2, %50.9 (55 olgu) olgu T3, %36.1 (39 olgu) olgu ise T4 evresine sahipti. N evrelemesine göre N0 olan %30.5 (33 olgu) olgu, N1 olan %25.9 (28 olgu) olgu, N2 olan %15.7 (17 olgu) olgu, N3 olan %27.7 (30 olgu) olgu saptandı. Hastaların klinik evreleri değerlendirildiğinde evre1 olan %13.8 (15 olgu), evre2 olan %33 (36 olgu) ve evre3 olan %53.2 (58 olgu) olgu görüldü. Çalışmada yer alan 89 hastanın tümör diferansiayon derecesi belirlenmiş olup bunların %10.1'i (9 olgu) iyi diferansiye, %55'i (49 olgu) orta diferansiye ve %34.8'i (31 olgu) undiferansiye idi. Toplam 104 olgunun lenfatik invazyon verisi mevcuttu ve %69.2 (72 olgu) olguda lenfatik invazyon var iken %30.7'sinde(32 olgu) lenfatik invazyon bulunmuyordu. Vasküler invazyon durumu 105 hasta için belirlendi ve bunların %64.7'sinde (68 olgu) vasküler invazyon var iken % 35.2'sinde (37 olgu) vasküler invazyon yoktu. Olguların 103'ünde perinöral invazyon bilgisi mevcut olup %68.9'unda (71 olgu) perinöral invazyon olduğu ve %31'inde (32 olgu) perinöral invazyon olmadığı görüldü. ECOG performans skoru açısından tüm vakalar değerlendirildi. ECOG 0 grubuna dahil %33.9 (37 olgu), ECOG 1 grubuna dahil %43.1 (47 olgu) ve ECOG 2 grubuna dahil %22.9 (25 olgu) olgu mevcuttu. Hastaların hastalıksız sağkalımları belirlenirken hastalıksız sağkalım süresi, metastaz veya lokal nüks gelişme tarihine kadar geçen süre olarak tanımlandı. Çalışmamızda tümör lokalizasyonu ile ilgili verilerimiz antrumun mide kanserinde en sık tutulum yeri oluşuyla ilgili bilgilerimizle çelişkili, proksimal mide kanserlerinde artış bildiren yayınlarla uyumlu idi. Ayrıca çalışmamızda tümör lokalizasyonu ile hastalıksız sağkalım arasında anlamlı fark saptanmadı. Perinöral invazyon ve lenfovasküler invazyonun hastalıksız sağkalım ile ilişkisine bakıldığında lenfovasküler invazyon durumu ile hastalıksız sağkalım arasında anlamlı korelasyon görülürken perinöral invazyon ile hastalıksız sağkalım arasında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmadı. Çalışmamızda yer alan olgulara ait T evresi, N evresi, klinik evre, ECOG performans skoru arttıkça hastaların hastalıksız sağkalım sürelerinin azaldığı görüldü. Sağkalım ile anlamlı ilişkisi olan diğer faktörler Lauren sınıflaması ve tümöre ait diferansiasyon derecesi idi. Anahtar Kelimeler: mide kanseri, prognostik faktör, hastalıksız sağkalım