Browsing by Author "Karahocagil, Mustafa Kasım"
Now showing 1 - 16 of 16
- Results Per Page
- Sort Options
Article Bruselloz Olgularında Yüksek Ferritin Düzeyleri:3 Olgu Sunumu(2007) Karahocagil, Mustafa Kasım; Akdeniz, Hayrettin; Dilek, İmdat; Efe, ServetBruselloz bir infeksiyon hastalığı olması nedeniyle, C-reaktif protein ve ferritin gibi akut faz reaktanlarını yükseltmektedir. Çalışmamızda; bruselloz tanısı konan ve çok yüksek ferritin değerleri olan 3 olgu sunuldu. Üçü de erkek olan olguların yaşları sırasıyla 17, 40 ve 45 idi. Her üç olgu da semptomatik olup brusella aglütinasyon titreleri 1/1280’in üzerindeydi. Olguların ferritin değerleri sırasıyla 1500 ng/mL, 893 ng/mL ve 816 ng/mL bulundu. Olgulardan ilk ikisi doksisiklin, streptomisin ve rifampisin, diğeri ise doksisiklin, gentamisin ve siprofloksasin ile tedavi edildi. Bruselloz tedavisi sonrası, klinik tablo düzeldi ve ferritin düzeyleri normal sınırlara geriledi. Sonu olarak, bu üç olgu bruselloz hastalarında ferritinin çok yüksek düzeylere çıkabileceğini göstermektedir.Article Hastane Kökenli Staphylococcus Aureus İzolatlarında Mlsb, Fusidik Asit ve Antibiyotiklere Direnç(2010) Karahocagil, Mustafa Kasım; Guducuoglu, Huseyin; Parlak, Mehmet; Çıkman, Aytekin; Yaman, Görkem; Berktaş, MustafaÇalışmada, hastane infeksiyonlarından izole edilen 100 Staphylococcus aureus suşunda makrolid-linkozamid-streptogramin B (MLSB) direnci ile fusidik asit ve diğer antibiyotiklere direnç oranlarının saptanması amaçlanmıştır. Konvansiyonel yöntemlerle tanımlanan ve CDC kriterlerine göre hastane kökenli olduğu kabul edilen 50 metisilin dirençli S.aureus (MRSA) ve 50 metisilin duyarlı S.aureus (MSSA) suşunun D-zon yöntemi ile MLSB direnci, Kirby-Bauer disk difüzyon yöntemi ile fusidik asit, penisilin, eritromisin, klindamisin, gentamisin, tobramisin, tetrasiklin, rifampisin, siprofloksasin, trimetoprim-sulfametoksazol, vankomisin ve teikoplanine karşı antibiyotik dirençleri araştırılmıştır. Çalışma sonucunda tüm S.aureus suşları için yapısal MLSB (cMLSB) direnci % 9, indüklenebilir MLSB (iMLSB) direnci % 22 olarak tespit edilmiştir. MRSA suşlarında cMLSB ve iMLSB direnci % 12 ve % 42 olarak saptanırken, MSSA suşlarında bu oranlar sırasıyla % 6 ve % 2 olarak bulunmuştur. Antibiyotik duyarlılık testi sonucunda fusidik asid direnci MSSA’larda % 4, MRSA’larda % 6 oranında bulunurken, MSSA ve MRSA suşlarında vankomisin ve teikoplanine direnç görülmemiştir. Diğer antibiyotiklerden MSSA ve MRSA için sırasıyla penisiline % 84 - 100, eritromisine % 20 - 70, tetrasikline % 10 - 90, rifampisine % 10 - 88, siprofloksasine % 6 - 88, klindamisine % 6 - 12, trimetoprim-sulfametoksazole % 6 - 6, gentamisine % 4 - 62, tobramisine % 2 - 26 oranlarında direnç saptanmıştır. Çalışmada S.aureus suşlarının hepsinin vankomisin ve teikoplanine duyarlı olduğu, ancak metisilin direnci ile birlikte diğer antibiyotiklere karşı da direnç gelişiminde artış olduğu gözlenmiştir. Özellikle MRSA suşlarında yüksek iMLSB direnç oranlarının görülmesi, tedavi başarısızlıklarının önlenebilmesi amacıyla, eritromisin direnci görüldüğünde MLSB direncinin araştırılmasını gerektirmektedir. Ayrıca S. aureus suşlarının fusidik aside yüksek oranlarda duyarlı olması, fusidik asidin bazı durumlarda alternatif olarak kullanılabileceğini göstermektedir. *Gülhane Mikrobiyoloji Günleri: Antimikrobik Kemoterapi, Laboratuvar Uygulamaları ve Yenilikler’de sunulmuştur. Poster No.60 (20-22 Nisan 2010, İstanbul)Article Hepatit B İmmünizasyonunda Düşük Doz İntradermal ve Subkutan Aşı ile Klasik İntramüsküler Aşı Uygulama Sonuçlarının Karşılaştırılması(2006) Karsen, Hasan; Karahocagil, Mustafa Kasım; Akdeniz, HayrettinAmaç: Klasik 20 µg hepatit B aşısının İM uygulanmasına göre sırasıyla 1/10 ve 1/4 oranında düşük doz ve maliyetle uygulanabilen alternatif intradermal (İD) ve subkutan (SK) aşı uygulama yöntemlerinin, yeterli koruyucu antikor titresi oluşturup oluşturmadığının araştırılmasıdır. Yöntem: Sağlık personeli, öğrenci ve risk gruplarından oluşan, 3 doz aşı sonrası (3. ay) antikor ölçümü yapılan 597 kişi çalışmaya alındı. 4 doz aşı sonrası (13. ay) antikor ölçümü yapılan 483 kişi çalışmayı tamamladı. İM gruba 20 µg, İD gruba 2 µg, SK gruba 5 µg rekombinant hepatit B aşısı (Euvax B) 0, 1, 2 ve 12. aylarda uygulandı. 3, ve 13. aylarda antikor ölçümleri yapıldı. Bulgular: 3. ayda koruyucu antikor (Seroproteksiyon-Sp) geliştirme oranları; İM, İD ve SK gruplar için sırasıyla %96.6, %91.9, %88.2 iken, 13. ay Sp oranları; %98.8, %95.6, %92.5 bulundu. Yan etki açısından en emin uygulama yolu SK yol olarak görünürken, en fazla lokal yan etki İD grupta, en fazla sistemik yan etki İM grupta görüldü. Yan etkilerin hiç biri aşılamayı kesmeyi gerektirmedi. Sonuç: İD hepatit B aşı uygulama yolu, klasik İM aşı uygulama yoluna alternatif ve aşı maliyetini 9/10 oranında azaltan etkili bir yöntem olup; SK yol ise uygulama kolaylığı nedeniyle, aşı maliyetini İM aşı uygulama yoluna göre 3/4 oranında azaltan etkili bir yöntem olarak gözükmektedir.Article Herpes Ensefaliti, Tanı Takip ve Tedavi: Bir Olgu Sunumu(2006) Karsen, Hasan; Karahocagil, Mustafa Kasım; Ersoz, Murat; Ekin, Selami; Akdeniz, Hayrettin; Çağaç, AydınHerpetik ensefalit, dünyada tüm ensefalitlerin en sık görüleni ve mortalitesi en fazla olanıdır. Tedavi edilmediği takdirde %70 oranında mortal seyretmektedir. Ancak henüz bilinç açık iken tedaviye başlanırsa başarı oranı %92 dir. Bu yazıda, bilinci kapandıktan sonra kliniğimize başvuran ve beyin omurilik sıvısında PCR ile herpes simplex virüs DNA'sı tespit edilerek ensefalit tanısı konulan bir vaka sunuldu. 21 gün süreyle asiklovir ile tedavi edilen hastada, ileri derecede motor mental sekel kaldı.specialization-in-medicine.listelement.badge Investigation of Adenosine Deaminase and C-Reactive Protein Levels of Cerebrospinal Fluid in Patients With Meningitis(2010) Yapıcı, Kubilay; Karahocagil, Mustafa KasımMenenjitler değişik yaşlarda, değişik mikroorganizmalar tarafından meydana getirilen SSS infeksiyonlarıdır. Erken tanı ve uygun antimikrobiyal tedavi hem mortalite hem de nörolojik sekel oranını azaltmaktadır.SSS infeksiyonları ve menenjitlerde klinik belirti ve bulgularla birlikte BOS'un rutin biyokimyasal ve mikrobiyolojik tetkikleriyle büyük ölçüde tanı konulabilir. Tedavinin başarısı etyolojik ajanın erken ortaya çıkarılması ve özgül tedavinin derhal başlaması ile yakından ilgilidir. Ancak ülkemizde yaygın ve yanlış antibiyotik kullanımının ve laboratuar olanaklarının yetersizliği nedeniyle BOS kültürü, BOS'un boyalı mikroskopik incelemesi ve serolojik yöntemler ile menenjitlerin yarısından fazlasında etken saptanamamaktadır. O halde erken ve uygun bir tedaviye başlamada mikrobiyolojik sonuçları beklemeden hekime yol gösterebilecek; erken tanıda daha çabuk ve güvenilir laboratuvar yöntemlerinin geliştirilmesinin gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu yöntemler arasında BOS ADA ve BOS CRP ölçümü sayılabilir.Bu çalışmada, 2006?2009 yılları arasında kliniğimizde takip ettiğimiz 15 akut pürülan menenjitli, 15 tüberküloz menenjitli, 15 aseptik menenjitli ve 7 brusella menenjitli olmak üzere toplam 52 menenjitli hastada BOS ADA ve BOS CRP düzeylerini ölçülerek menenjitlerin ayırıcı tanısındaki önemleri araştırılmıştır.Çalışmamıza aldığımız menenjit grublarındaki olguların BOS ADA düzeylerini istatistiksel olarak karşılaştırdığımızda, tüberküloz menenjitli olguların BOS ADA düzeyleri diğer 3 gurup menenjit olgularına göre anlamlı olarak yüksekti. Brusella menenjitli olguların BOS ADA düzeyleri de pürülan ve aseptik menenjitli olgulara göre anlamlı olarak yüksekti. Pürülan ve aseptik menenjit olguların BOS ADA düzeyleri arasında ise anlamlı bir fark yoktu. Ayrıca kesin tüberküloz menenjiti tanısı almış olguların BOS ADA değerlerini de >10 U/L olarak bulduk.Çalışmamızdaki menenjit olgularının BOS CRP düzeylerini karşılaştırdığımızda ise pürülan menenjtli olguların BOS CRP düzeylerini diğer üç gurup menenjit olgularına göre anlamlı olarak yüksek tespit ettik. Aseptik menenjitli guruptaki olguların tamamında BOS CRP düzeyleri negatif idi.Bu çalışmayla; menenjitli hastalarda BOS ADA seviyelerindeki yüksekliğin tüberküloz menenjite özgü olmadığını, brusella menenjit olgularında da yükselebileceğini ve en uygun cut- off değerin 10 U/L olabileceğini belirledik. Bununla birlikte tüberküloz prevalansının yüksek ve ileri tanısal testlerin pahalı olduğu ülkemizde, BOS ADA aktivitesinin ucuz ve kolay bir test olarak tüberküloz menenjitinin erken tanısında rutin laboratuvar testleri arasına girebileceği kanaatindeyiz. Menenjitlerde BOS CRP ölçümünün ise özellikle pürülan ve aseptik menenjit ayırımında yol gösterici yardımcı bir test olduğu, ancak serum CRP'nin bu ayrımda kullanılmasının yeterli olacağı düşüncesindeyiz.specialization-in-medicine.listelement.badge Investigation of Colonization and Risc Factors of Vancomycine Resistant Enterococcus in Pediatric Service and Intensive Care Unit(2011) Binici, İrfan; Karahocagil, Mustafa Kasım1 Ağustos 2010 - 31 Mayıs 20011 tarihleri arasında YYÜ Tıp Fakültesi Pediatri Servis ve YBÜ'sinde yatan hastalarda VRE kolonizasyonu ve VRE enfeksiyonlarının takip ve değerlendirmeleri yapıldı, VRE kolonizasyonu için risk faktörleri araştırıldı. Yatan her hastadan yatışının 0 ve 7. günleri ve bir haftadan uzun yatan hastalarda haftada bir kez olacak şekilde steril eküvyonlar ile rektal sürüntü örnekleri alındı. Toplam 600 hastadan rektal sürüntü örneği alındı. Bunların 54'ünde (%9) VRE pozitifliği saptandı. Serviste takip edilen 450 hastanın 31'inde (%6.9), YBÜ'nde takip edilen 150 hastanın 23'ünde (%15.3) rektal sürüntü örneğinde VRE kolonizasyonu tesbit edildi.Çalışmaya alınan 54 VRE suşunun 50'si (%92.6) E. faecium, 4'ü (%7.4) E. faecalis olarak tesbit edildi.Suşların 52'sinde (%96.3) yüksek düzey gentamisin direnci (YDGD), 23'ünde (%42.6) yüksek düzey streptomisin (YDSD) direnci saptandı. Ampisiline %100, moksifloksasine %62.9, teikoplanine %96.3, kinopristin/dalfopristine % 13.6 direnç saptandı. Tetrasikline, daptomisine %100 duyarlılık saptandı. Linezolide %79.6 duyarlılık, %20.4 orta derecede duyarlılık saptandı. Linezolide karşı tam direnç saptanmadı.Hastanede yatıyor olma, özellikle YBÜ'nde takip ediliyor olma, vankomisin, imipenem/meropenem kullanımı önde gelen risk faktörleri olarak tesbit edildi.Başta izolasyon olmak üzere enfeksiyon kontrol önlemlerine uyulması, hekim ve yardımcı personelin bilinçlendirilmesi, vankomisin başta olmak üzere, üçüncü kuşak sefalosporin, sulbaktam-ampisilin, karbapenemler, metronidazol ve florokinolonların kontrollü ve yerinde kullanımının sağlanması ve atıklar konusunda gerekli önlemlerin alınması ile VRE'nin yayılımının engellenebileceği görüldü.Anahtar Kelimeler: VRE, VRE kolonizasyonu, vankomisin dirençli enterokok, VRE risk faktörleri.Article Menenjitli Bir Olguda Brucella ve Tüberküloz Koenfeksiyonu(2008) Irmak, Hasan; Karsen, Hasan; Karahocagil, Mustafa Kasım; Demiröz, Ali PekcanÜlkemiz, önemli halk sağlığı sorunları olan gerek bruselloz gerekse tüberküloz için endemik bölgeler içinde yer almaktadır. Her iki etken tarafından oluşturulan menenjit tablosu ise, klinik ve laboratuvar bulguları açısından birbirine benzemekte ve karıştırılabilmektedir. Bu raporda, menenjit tanısı konulan bir hastada tespit edilen Brucella ve tüberküloz koenfeksiyonu sunulmaktadır. Hayvancılıkla uğraşan 19 yaşında bir kadın hasta, şiddetli baş ağrısı, kusma, ateş, şuur bulanıklığı, meningeal irritasyon bulguları ve diplopi yakınmalarıyla kliniğimize başvurmuştur. Başlangıçta hastaya, anamnez (hayvancılıkla uğraşma, çiğ süt ürünleri tüketimi, 4-5 aydır brusellozla uyumlu klinik bulguların varlığı), fizik muayene bulguları ve beyin omurilik sıvısı (BOS) laboratuvar bulguları ile Brucella menenjiti tanısı konulmuştur. BOS ve kan kültürlerinde Brucella spp. üremesi olmayan hastanın BOS'unda 1/80, serumunda 1/640 titrede standart tüp aglütinasyon (STA) testi ile Brucella antikor pozitifliği mevcuttur. Seftriakson, rifampisin ve doksisiklin tedavisi başlanan hastada, ikinci günün sonunda klinik düzelmenin olmaması ve ajitasyon ve şuur bulanıklığının devam etmesi üzerine tekrar alınan BOS örneğinin incelemesinde asidorezistan bakteri pozitifliği saptanmıştır. Bu bulgulara göre hastaya Brucella ve tüberküloz koenfeksiyonu ön tanısı konularak, tedavi seftriakson, streptomisin, rifampisin, izoniazid ve morfozinamid şeklinde değiştirilmiştir. Tüberküloz menenjiti tanısı, alınan BOS kültüründe (BACTEC, Becton Dickinson, ABD) 14. günde Mycobacterium tuberculosis üremesi üzerine doğrulanmıştır.Tedavinin birinci ve üçüncü aylarında yapılan kontrollerde, klinik ve BOS bulgularının düzeldiği gözlenmiş, herhangi bir şikayeti kalmayan hasta izleme alınmıştır. Olgumuz, Brucella ve tüberküloz menenjitinin bir arada görülmesi nedeniyle nadir saptanan bir olgu olup, bu enfeksiyonların endemik olduğu bölgelerde bu tür koenfeksiyonların görülebileceğinin akılda tutulması amacıyla sunulmuştur.Article Olgu Sunumu: Van İlindeki Plasmodium Vivax Sıtması(2009) Bilici, Adnan; Yaman, Görkem; Çiçek, Mutalip; Baran, Ali Irfan; Karahocagil, Mustafa Kasım; Akdeniz, Hayrettin; Binici, İrfanSıtma Türkiye'de Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde endemik, diğer bölgelerde sporadik olarak rastlanılan önemli bir paraziter infeksiyondur. Yurdumuzda büyük bir çoğunlukla Plasmodium vivax sıtması görülmektedir. Hastanemize yüksek ateş, üşüme-titreme, bulantı-kusma, yaygın vucut ağrısı ve halsizlik şikayetleri ile başvuran iki hastanın kardeş olmaları, Ekim ayında başvuruyor olmaları ve Van dışına seyahat hikayelerinin olmaması sebebiyle sunulmuştur.Article Orşiektomiye Giden Brusella Orşiti: Bir Olgu Sunumu(2007) Karahocagil, Mustafa Kasım; Ceylan, Kadir; Bayram, Yasemın; Bilici, Adnan; Karsen, Hasan; Akdeniz, Hayrettin; Bulut, GülayBruselloz endemik olarak görüldüğü bölgelerde epididimorşit yapan önemli nedenlerden birisidir. Genellikle brusella epididimorşit granülamatöz tipte tutulum yapar ve prognozu iyidir. Bununla birlikte geç veya yanlış tanı ve tedavi orşiektomiye kadar giden komplikasyonlara yol açabilir. Biz burada yanlış tanı sebebiyle geç tedavi verilen bir genç erkek hasta da orşiektomiye giden unilateral brusella epididimorşit olgusunu sunarak literatür eşliğinde tartıştık.specialization-in-medicine.listelement.badge Risk Factors for Meticiline Resistance Stafilococcus Aureus Colonization and Infection in Intensive Care Units(2012) Özkal, Ahmet; Karahocagil, Mustafa KasımAmaç: Bu çalışmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma HastanesiYBÜ'lerinde MRSA kolonizasyonu ve enfeksiyonu için risk faktörlerini belirlenmesi veizole edilen suşların bazı antibiyotiklere direnç durumunun ortaya konulmasıamaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Ocak 2011-Ocak 2012 tarihleri arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi TıpFakültesi Araştırma Hastanesi YBÜ'lerinde yatırılan bütün hastalar MRSA ilekolonizasyon ve enfeksiyon gelişimi açısından değerlendirildi. MRSA taraması için burun,koltuk altı ve kasıktan alınan sürüntü örnekleri hasta başında MRSA kromojenik agaraekildi. Besiyerleri 18-24 saat boyunca 37°C'de inkübe edildikten sonra kromojenikagardan alınan mavimsi yeşil koloniler şüpheli olarak değerlendirildi. Şüpheli suşlarınidentifikasyon ve antibiyotik duyarlılık testlerinde BD Phoenix otomatize mikrobiyolojisisteminden (Becton Dickinson, U.S.A.) yararlanıldı. MRSA suşlarının Oxacillin E-test ilemetisilin direnci doğrulandı. Ayrıca izole edilen suşların vankomisin, daptomisin velinezolide karşı duyarlılıkları E-test ile araştırıldı.Bulgular: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi YBÜ'lerindetoplam 392 yatan hasta değerlendirildi ve 21 (%5.35) hastada MRSA ile kolonizasyon, 13(%3.3) hastada MRSA ile enfeksiyon tespit edildi. MRSA izole edilen 21 olgunun 13'ünde(%61.9) sadece burunda, 4'ünde (%19) sadece kasıkta, 2'sinde (9.5) sadece koltuk altı ve2'sinde (%9.5) ise hem koltuk altı hem de kasıkta kolonizasyon tespit edildi.Dekolonizasyon için buruna mupirosin, koltuk altı ve kasık bölgesine klorhegzidinuygulandı.Yapılan dekolonizasyon işlemlerine rağmen 21 kolonizasyon gelişen olgunun13'ünde (%61.9) MRSA enfeksiyonu gelişti. 21 olgunun YBÜ'de gelişen MRSAkolonizasyonu için altta yatan hastalıklar değerlendirildiğinde immunsüpresyon, cerrahioperasyon, cerrahi yara/deri lezyonu ve diabetes mellitus istatistiksel olarak anlamlıderecede yüksek bulunmuştur. YBÜ'de MRSA ile kolonizasyonun değerlendirildiği tekdegişkenli analiz de ise; yaş, APACHE-II, YBÜ'de yatış süresi, antibiyotik kullanımı,santral venöz kateter, nazogastrik kateter, üriner kateter, trakeostomi ve cerrahi drenajistatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. İzole edilen tüm suşlar BD Phoenix otomatizemikrobiyoloji sistemi ile vankomisin, teikoplanin, daptomisin, linezolid vekinupristin/dalfopristine duyarlı olduğu saptandı. Ayrıca suşların vankomisin, daptomisinve linezolid duyarlılıkları E-test yöntemi ile araştırıldı. İzole edilen MRSA suşlarınınMİK50, MİK90 ve MİK aralığı sırası ile vankomisin için; 2 ?g/ml, 2 ?g/ml ve 1-4 ?g/ml,daptomisin için; 0.50 ?g/ml, 1.5 ?g/ml ve 0.19-1.5 ?g/ml ve linezolid için 0.50 ?g/ml, 1?g/ml ve 0.38-1 ?g/ml aralığında bulundu.Sonuçlar: Son yıllarda MRSA ile oluşan enfeksiyon sıklığında bir azalmaya paralel olarakbizim çalışmamızda da MRSA ile kolonizasyon ve enfeksiyon oranları düşük bulunmuştur(%5.35, % 3.3). YBÜ'de gelişen MRSA kolonizasyonu ve enfeksiyonu içinimmunsüpresyon, cerrahi operasyon, cerrahi yara/deri lezyonu ve diabetes mellitus gibialtta yatan hastalıklar ve yaş, APACHE-II, YBÜ'de yatış süresi, antibiyotik kullanımı,santral venöz kateter, nazogastrik kateter, üriner kateter, trakeostomi ve cerrahi drenaj riskfaktörü olarak tespit edilmiştir.Her hastanenin MRSA'ya karşı sürveyans çalışması yürütmesi kendi yerelverilerini oluşturarak MRSA kolonizasyonu ve enfeksiyon için risk faktörlerini belirlemesiaçısından önemlidir.Anahtar kelimeler: Enfeksiyon, Kolonizasyon, MRSA, Yoğun Bakım ÜnitesiArticle Serum Interleukin-6, Interleukin -10, Tumor Necrosis Factor -Alpha, Neopterin and Plasma Soluble Urokinase Plasminogen Activator Receptor Levels in the Patients With Pandemic H1n1 Influenza Infection(2015) Fidan, Yasemin; Özdamar, Sema; Demiröz, Ali Pekcan; Irmak, Hasan; Cesur, Salih; Karabulut, Erdem; Karahocagil, Mustafa KasımAmaç: Bu çalışmada, klinik ve laboratuvar bulgularıyla kesin pandemic influenza A (H1N1) enfeksiyonu tanısı konan yatan hastalar, üst solunum yolu enfeksiyonu enfeksiyonu tanısı konan poliklinik hastlarında serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ve plazma solubl ürokinaz plazminojen aktivatör reseptörü (suPAR) düzeyinin klinik öneminin belirlenmesi amaçlandı. Yöntem: Çalışmaya influenza A (H1N1) enfeksiyonu tanısı klinik ve laboratuvar testiyle (polimeraz zincir reaksiyonu: PZR) tanısı konan 26 yatan hasta, üst solunum yolu enfeksiyonu (akut sinüzit, akut tonsillofarenjit, akut nazofarenjit vb.)tanısı konan 30 poliklinik hastası ve hiçbir yakınması olmayan 24 sağlıklı birey dahil edildi. Serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ve plazma suPAR düzeyi ELISA yöntemiyle üretici firmanın önerileri doğrultusunda belirlendi. İstatistiksel değerlendirmede Kruskal- Wallis, Mann-Whitney U testi ve Ki-kare testleri kullanıldı.Bulgular: İnfluenza A (H1N1) enfeksiyonu olan yatan hastalarda serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ile plazma suPAR düzeyleri median değeri sırasıyla; 27,8 ng/ml, 9,29 ng/ml, 11,04 ng/ml, 8,82 ng/ml ,5,64 ng/ml olarak belirlendi.Üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konan poliklinik hastalarında serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ve plazma suPAR düzeyi median (ortanca) değeri sırasıyla; 7,24 ng/ml, 1,9 ng/ml, 19,74 ng/ml, 4,37 ng/ml, 3,33 ng/ml idi.Sağlıklı bireylerde ise serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ve plazma suPAR düzeyi median değeri sırasıyla; 0,97 ng/ml, 0,16 ng/ml, 4,46 ng/ml, 2,38 ng/ml, 1,65 ng/ml olarak belirlendi.İnfluenza A (H1N1) enfeksiyonu tanısı konan yatan hastalarda serum IL-6, IL-10, neopterin düzeyleri, üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konan poliklinik hastalarınkınden istatistiksel olarak anlamlı yüksekti. Üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konan poliklinik hastalarında serum TNF-alfa düzeyleri H1N1 tanısı konan yatan hastalardan daha yüksekti. Üst solunum yolu enfeksiyonu tanısı konan poliklinik hastalarında, serum IL-6, IL-10, TNF-alfa, neopterin düzeyleri ile plazma suPAR düzeyleri kontrol grubundan anlamlı oranda yüksekti.İnfluenza A (H1N1) enfeksiyonu tanısı alan yatan hastalarda serum IL-6, IL-10,neopterin ve plazma suPAR düzeyi sağlıklı bireylere göre anlamlı yükseklik gösterdi.Sonuç: Serum IL-6, IL-10, neopterin, TNF-alfa düzeyleri ve plazma suPAR düzeyi influenza A (H1N1) enfeksiyonu olan hastaların klinik izleminde kullanılabilirspecialization-in-medicine.listelement.badge Sürekli Ayaktan Periton Diyalizi Uygulayan Hastalarda Gelişen Peritonit Ataklarının ve Risk Faktörlerinin Değerlendirilmesi(2010) Baran, Ali İrfan; Karahocagil, Mustafa KasımPeriton Diyalizi (PD), son dönem böbrek yetmezlikli hastaların tedavisinde kullanılan renal replasman tedavi seçeneklerinden biridir. Peritonit, PD'nin en sık görülen komplikasyonlarındandır. PD tedavisinde ve teknolojisinde sağlanan gelişmeler nedeni ile sıklığında azalma olmasına rağmen peritonit hâlâ sorun olmaya devam etmektedir. Ayrıca peritonit, en sık hastaneye yatış sebebi olmasının yanında mortalite ve morbiditenin en önemli belirleyicisidir.Bu çalışmada hastanemiz PD uygulayan hastalardaki peritonit atakları değerlendirilerek, bu hastalarda peritonite yol açan risk faktörleri, etken mikroorganizmalar ve antibiyotik duyarlılıkları tespit edilmesi amaçlandı.Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde Kasım 2008-Haziran 2010 tarihleri arasında CAPD (continue peritonel dyalisis) ünitesinde tedavi programında bulunan ve peritonit semptomları ile başvuran olgular değerlendirildi. Hastaların demografik, klinik ve laboratuar sonuçları kaydedildi. Peritonit ataklarının üreme oranları etken mikroorganizma ve antibiyotik duyarlılık sonuçları değerlendirildi. Hastalar, peritonitsiz grup ve çalışma döneminde peritonit geçirenler peritonitli grup olmak üzere 2 gruba ayrıldı ve istatiksel olarak karşılaştırıldı. Takip edilen 63 hastanın 28' inde 47 peritonit atağı gelişti. Ortalama peritonit sıklığı 0.57 atak/hasta yılı ya da 20.9 ayda 1 atak tespit edildi (984 hasta ayında 47 atak). Kan kültür sistemi ile besiyerine santrifüj sonrası ekim yapılmış ve izolasyon oranları sırasıyla %51 ve %46.1 olarak saptanmış olup izolasyon açısından anlamlı fark bulunmadı. Kültür sonuçlarına göre %75 oranında Gram pozitifler ve bunlardan da en sık KNS etken olarak tespit edildi.Sonuç olarak çalışmamızda metisilin dirençli stafilokok türleri sık olduğundan ampirik başlanan vankomisin tedavisi uygun görülmektedir. Ayrıca peritonit gelişiminde düşük eğitim düzeyi, kırsalda ikamet etmek, hipoalbüminemi ve zorunlu olarak PD uygulamak risk faktörü olarak bulunmuştur. Bu olguların eğitiminin sağlanması, ayrıca hipoalbümineminin önlenmesi ve düzeltilmesi de önemli gözükmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Frequency, of Ventilator Associated Pneumonia in Intensive Care Units Risk Factors, Causative Agents and Their Antibiotic Susceptibilities(2010) Bilici, Adnan; Karahocagil, Mustafa KasımVİP, invaziv MV yapılan hastalarda gelişen ve yoğun bakım ünitelerinde sık karşılaşılan, mortalite hızı yüksek bir hastane enfeksiyonudur. Bu çalışmada Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde Eylül-2008 ile Aralık-2009 tarihleri arasında; VİP sıklığı, risk faktörleri, etkenleri ve antibiyotiklere duyarlılıkları araştırılmıştır. Hasta günü ile ilişkili ventilatör kullanımı ve 1000 ventilatör gününde gerçekleşen VİP oranı sırasıyla 0.77 ile 31.6 atak/1000 ventilatör günü olarak bulunmuştur.VİP gelişimindeki risk faktörleri incelendiğinde; santral sinir sistemi hastalığı- koma-bilinç bulanıklığı, ARDS, organ yetmezliğinin bulunması ve hastalığın şiddetli olması (APACHE II >16), fazla miktarda gastrik aspirasyon, nazogastrik sonda kullanımı-nazal entübasyon-sinüzit, trakeostomi uygulanması ve 48 saatten uzun süreli MV uygulanması istatistiksel olarak anlamlı bulundu.Hastalarda gelişen 74 atağın tamamında alınan kültürlerde üreme saptandı. 60 atakta tek mikroorganizma sorumlu bulunurken 14 atak polimikrobiyal olarak kaydedilmiştir. VİP olgularında sıklık sırasına göre; Acinetobacter baumannii % 31, Pseudomonas spp. % 20.6, Klebsiella spp. 17.2, S. aureus % 15, E. coli % 9.2, S. epidermidis % 3.5, E. faecium % 1.1, E. cloacae % 1.1 ve M. morganii % 1.1 oranında izole edilmiştir.Klinik uygulamada sorun oluşturabilecek bazı antibiyotik direnç profilleri elde edilmiştir. P. aeruginosa suşlarında imipenem direnci % 61.1, siprofloksasin direnci % 55.5, seftazidim direnci % 55.5, amikasin direnci % 44.5, S. aureus suşlarında metisilin direnci % 84.6, A. baumannii suşlarında imipenem direnci % 59.3 olarak saptanmıştır.İzlenen yoğun bakım ünitesinde, yüksek bulunan VİP oranını azaltmak için hedefe yönelik sürveyansın devamı, ventilatör kullanımının standartizasyonu, standart izolasyon önlemlerine ve el hijyenine uyumun arttırılması gerekmektedir.specialization-in-medicine.listelement.badge The Investigation of Clonal Relationship Among Multiple Drug Resistant Acinetobacter Baumannii Isolates with Pulsed-Field Gel Electrophoresis(2014) Ceylan, Mehmet Reşat; Karahocagil, Mustafa KasımGiriş ve Amaç: Bu çalışma ile, yoğunbakım ünitelerinde yatan hastalardan izole edilen A. baumannii suşlarının antibiyotiklere direnç oranının saptanması ve hastane enfeksiyonu etkeni çoklu ilaç direncine sahip izolatların klonal ilişkisinin, pulsed-field jel elektroforez (PFGE) yöntemi kullanılarak gösterilmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi; Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğunbakım Ünitesi (AYBÜ), Göğüs Hastalıkları Yoğunbakım Ünitesi ve Pediatri Yoğun Bakım Ünitesi' nde Ocak 2010-Ekim 2011 tarihleri ve AYBÜ'de Temmuz-Kasım 2012 tarihleri arasında takip edilen, A. baumanii ile oluşan, Ventilatör İlişkili Pnömoni (VİP) ve Primer Kan Dolaşımı Enfeksiyonu (PKDE) tanısı alan 69 hasta ve aynı sayıda izolat çalışmaya alındı. Bulgular: Hastaların 63 (%91) tanesi VİP, 6 (%9) tanesi ise PKDE tanısı almıştı. Tüm hastalara YBÜ yatışı boyunca en az iki invaziv girişim uygulanmıştı. Üriner kateterizasyon (%100), mekanik ventilasyon (%94,2) ve periferik venöz kateterizasyon (%91,3) en sık uygulanan invaziv girişimlerdi. Antibiyotik duyarlılıkları imipenem, kolistin ve tigesiklin için E-test, diğer antibiyotikler için disk difüzyonla çalışıldı. Tüm suşlar için en etkili antibiyotik kolistin (%98,6) idi. Daha sonra tigesiklin (%97,1) ve levofloksasin (%69,6) gelmekteydi. Suşların tamamı seftriakson, piperasilin/tazobaktam, sefotaksim, meropenem ve imipeneme dirençli bulundu. A. baumannii izolatlarının ApaI ile kesilen genomik DNA'sına yapılan PFGE analizi ile, 69 A. baumannii suşunun 62 (%89,9)'sinin küme içinde olduğu saptandı. Bu suşlar 16 küme içinde yer almakta idi. Suşların 7 (%10,1)'si özgül PFGE profili gösterdi ve suşlar arasında 23 pulsotip saptandı. Sonuç: Çoğul ilaç dirençli A. baumannii izolatlarının kümeleşme oranının yüksek bulunması ve benzer genotipteki izolatların farklı ünitelerdeki hastalardan izole edilmesi bu bakterinin hastanemiz YBÜ' lerinde endemik duruma geçtiğinin göstergesidir. Önlem alınmadığı takdirde A. baumannii uzun yıllar boyunca hastanelerde kalabilmekte ve hastalar arasında kolaylıkla bulaş olabilmektedir. Özellikle çapraz bulaşın önlenmesi için enfeksiyon kontrol programlarının gerekliliği ve önemi bir kez daha vurgulandı. Anahtar kelimeler: A. baumannii, direnç, PFGE, klonal ilişki,Article Tıp Eğitiminde Akreditasyonun Önemi(2017) Karahocagil, Mustafa Kasım; Kalem, Pınar; Layık, Mehmet EminEğitim, ülkelerin olumlu anlamda her türlü ilerlemesinin temelini oluşturan en önemli öğelerden birisidir. Eğitim kalitesinin arttırılmasında önemli bir yeri olan Akreditasyon; özellikle eğitim ve öğretim kurumlarında uygulanması gereken bir sistemdir. Akreditasyon; denk olma durumu anlamına gelir. 2008 yılında kurulan Ulusal Tıp Eğitimi Akreditasyon Kurulu (UTEAK); amaç ve hedeflerini, toplumun sağlık düzeyinin yükseltilmesi için tıp fakültesinde verilen tıp eğitim ve öğretiminin geliştirilmesi ve niteliğinin iyileştirilmesi, kurumlara yol göstermek, gelişimlerini desteklemek, işleyiş ve sürekliliğini izlemek olarak tanımlamıştır. Bu amaç ve hedeflerin karşılanmasında değerlendirme aracı akreditasyon süreci olarak adlandırılmıştır. Akreditasyon için en önemli aracın ise ulusal standartlar olduğu belirtilmiştir. Halen ülkemizde 22 tıp fakültesi akredite durumdadır.Article Van İl Merkezinde Bir Aile Sağlığı Merkezine Başvuran Erişkinlerde Antibiyotik Kullanımı ve Etkileyen Faktörler(2017) Aydın, Tuba Aydın; Botan, Emine Ulu; Ersarı, Server Sena; Ergün, Esra Buse; Toupchizadegan, Samira; Karahocagil, Mustafa KasımAmaç: Bu çalışma Van il merkezinde aile sağlığı merkezine başvuran kişilerin antibiyotik kullanımı hakkındaki bilgi düzeylerini değerlendirmeyi ve etkileyen faktörleri ortaya koymayı amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipteki çalışmanın evreni Van il merkezindeki bir Aile Sağlığı Merkezi'ne başvuran 18 yaş üstü erişkinlerdir. Araştırmacılar 30-31 Mart 2015 tarihlerinde aile sağlığı merkezine başvuran her bireye ulaşmaya çalışmıştır. Katılmayı kabul eden 154 katılımcıya literatür ışığında geliştirilen anket formu uygulanmıştır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler ve ki kare testi kullanılmıştır. Bulgular: Katılımcıların 106'sı kadın, 48'i erkekti. Son bir ay içerisinde antibiyotik kullananların %7,3'ü ilacı kendisinin eczaneden alarak kullanmaya başladığını, %92,7'si doktorun reçete ettiğini ifade etti. Katılımcıların %27,3'ü herhangi bir nedenle doktora başvurduğunda antibiyotik yazılmasını istediğini; %39'u evde antibiyotik bulundurduğunu belirtti. Katılımcıların %95,5'i daha önce antibiyotik kullanımı hakkında herhangi bir eğitim almamıştı. Sonuç: Katılımcılar arasında doktordan antibiyotik reçete etmesini talep etme ve evde antibiyotik bulundurma oranları yüksek bulunmuştur. Antibiyotik kullanımı ile ilgili eğitim alan sayısı oldukça azdır. Toplumun bilinçli antibiyotik kullanımı hakkında eğitilmesi ve akılcı olmayan antibiyotik kullanımının azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılması farkındalık oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır.