Browsing by Author "Kaya, Yüksel"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Changes in Heart Type Fatty Acid Binding Protein (h-Fabp) and Certain Biochemical Parameters During Chronic Artery Diseases(2023) Ercan,; Mert, Nihat; Kaya, Yüksel; Günbatar, Nizamettin; Mert, HandanIn this study, changes in heart-type fatty acid binding protein (H-FABP) and certain biochemical parameters during chronic artery diseases were investigated. Coronary artery disease (CAD) is one of the leading causes of death and morbidity in our country,which is also true for the world in general as well. CAD generally develops on the foundations of atherosclerosis. In this study, blood samples collected from patients who applied to Van Yüzüncü Yıl University Dursun Odabaş Medical Center Emergency Department and Cardiology Polyclinics with acute ischemic chest pain between January 2019 and June 2019 were evaluated. Patients were not given any drugs or other kinds of substances before sample collection. Of the patients who applied to the cardiology clinic, 24 patients with acute ischemic chest pain were diagnosed with chronic arteritis, 12 patients with cardiological problems were diagnosed with diabetes mellitus (DM), 12 patients with hypertension (HT) problems and heart complaints, and 12 healthy individuals (who were not diagnosed with diabetes, hypertension or CAD) were included as research materials. Certain markers like Troponin, CK, CK-MB, AST, ALT, LDL-Cholesterol, HDL-Cholesterol, LDH, Glucose, and Creatinine in the blood samples were biochemically determined using an autoanalyzer (Abbott ci16200),while H-FABP values were determined using ELISA method. LDL-cholesterol levels were highest in the CAD group, HDL-Cholesterol and LDH levels were high in the CAD+HT group, while CK, CK-MB, cTnI, AST, Glucose, creatinine, and H-FABP levels were found to be high in the DM+CADgroup. Meanwhile, cTnI values were increased in people with HT or DM in addition to CAD, but there was no statistical significance. LDL-cholesterol changes also did not vary significantly between the groups. Intergroup changes in other parameters examined showed the importance of CK and Glucose levels at p≤ 0.001, AST p≤ 0.002, LDH p≤ 0.003, CK-MB p≤ 0.004, HDL-Cholesterol p≤ 0.049, Creatinine p≤ 0.011, and H-FABP p≤ 0.050. In recent years, H-FABP has taken its place in the field of cardiology with increasing importance in the diagnosis of CAD and MI. The findings obtained in this study show that the H-FABP level was increased in all patients examined (except the test group), and we recommend its use as a critical and useful parameter in the field of cardiology.Article Demir Eksikliği Anemisi ve Tedavisinin P Dalga Süreleri ve Diyastolik Fonksiyon Parametreleri Üzerine Etkileri(2010) Kaya, Yüksel; Gunes, Yilmaz; Demir, Cengiz; Şahin, Musa; Gümrükcüoğlu, Hasan Ali; Tuncer, Mustafa; Şimşek, HakkıAmaç: Bu makalenin amacı kronik demir eksikliği anemisinin (DEA) hastaların sol ventrikül (SV) diyastolik fonksiyon parametreleri ile P dalga sürelerine etkisi ve anemi tedavisinin bu parametreler üzerinde yapabileceği değişiklikleri araştırmaktır.Gereç ve yöntem: Çalışmaya kalp-damar hastalığı olmayan 56 kronik DEA hastası ve 50 sağlıklı birey alındı. Vakalar başlangıçta ve anemi tedavi edildikten sonra anamnez, fizik muayene, elektrokardiyografi (EKG) ve transtorasik ekokardiyografi (TTE) ile değerlendirildi. TTE ile konvansiyonel parametrelerin yanı sıra doku doppler yapıldı. 12 derivasyonlu EKG de en uzun P dalga süresinden (Pmaks) en kısa P dalga süresi (Pmin) çıkarılarak P dalga dispersiyonu (PDD) hesaplandı.Bulgular: Kontrol grubuna göre, DEA hastalarında sol atriyum (SA) çapı (p=0.02), sol ventrikül diastol sonu çapı (LVDÇ) (p=0.001), diastolik disfonksiyon sıklığı (p=0.02), Pmaks (p=0.002) ve PDD (p=0.001) anlamlı derecede artmıştı. Korelasyon analizi ile diastolik disfonksiyon sıklığının (r=0.231, p=0.02) ve PDD’nin (r=0.367, p=0.001) anemi derinliğiyle anlamlı derecede ilişkili olduğu saptandı. Tedavi öncesiyle kıyaslandığında tedavi sonrasında SA çapı (p=0.001), LVDÇ (p=0.001), diastolik disfonksiyon sıklığı (p=0.001), Pmaks (p=0.001), Pmin ( p=0.001) ve PDD (p=0.001) anlamlı derecede azalmıştı.Sonuç: DEA’nin şiddetine paralel olarak PDD, sol kalp boyutları ve SV diyastolik disfonksiyon sıklığının arttığı gözlendi. Aneminin tedavisiyle bozulan bu değişkenlerde düzelme sağlandı.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Demographic Characteristics and Short-Medium Term Results of Patients With Secondary Atrial Septal Defect Closure in Our Clinic(2022) Çakmak, Çiğdem Bahar; Kaya, YükselTranskateter ASD kapatma işlem başarısının kısa, orta ve uzun dönem takip sonuçları cerrahi sonuçları ile benzerlik göstermektedir. Bu çalışmamızda Van Yüzüncü Yıl Dursun Odabaş Tıp Merkezi Kardiyoloji Kliniği'nde transkateter ASD kapatma işlemi yapılan 106 hastanın kısa ve orta dönem klinik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. Çalışmamıza transkateter ASD kapatma işlemi yapılan sekundum tip ASD tanılı 106 hasta alındı. Hastalara TTE ve TEE eşliğinde preoperatif değerlendirme yapıldı. Tüm hastalara ASD lezyon çapı değerlendirilerek Amplatzer Occluder Device ile kapatma cihazı işlemi uygulandı. Tüm hastaların demografik bilgileri, klinik bulguları, perioperatif takip bulguları kaydedildi. Hastalar erken dönem (1. ay) ve orta dönem (12. ay) takiplerinde TTE ve klinik bulgular ile birlikte değerlendirildi. Çalışmamızdaki hastalardan 64 (%60.4)'ü kadın ve 42 (%39.6)'si erkek hastalardan oluşmaktaydı. Hastaların ortanca yaşı 30.5 (18/69) yıl saptandı. Hastalardan 24 (%22.6)'ünün en az bir komorbiditesi mevcuttu. Hastalara uygulanan ASD kapatma cihazının ortalama çapı ise 25±7 mm olarak saptandı. Anjiyografik olarak ASD kapatma işlemi yapılan hastaların 94 (%88.7)'ünde tam başarı sağlandı. Hastalardan 10 (9.4)'unda işlem sırasında cihaz stabilizasyon kusuru olması nedeni ile hastalar cerrahi girişim için yönlendirildi. Ayrıca 2 (%1.9) hastada ise işlem sonrası cihaz embolizasyonu olması nedeni ile cerrahi girişim yapıldı. Hastaların 1. ay kontrolünde 3 (%3.2) hastada sinüs taşikardisi, 2 (%2.1) hastada sinus bradikardisi, 1 (%1.1) hastada SVT, 1 (%1.1) hastada VES, 1 (%1.1) hastada perikardiyal efüzyon ve 1 (%1.1) hastada ise AV fistül gelişimi saptandı. Hastaların orta dönem sonuçlarının değerlendirildiği 12. ayda ise 94 hastada herhangi bir cihaz disfonksiyonu yaşanmadığı görüldü. İzlemde 3 (%3.2) hastada SVT , 2 (%2.1) hastada sinus bradikardisi, 2 (%2.1) hastada sinus taşikardisi, 1 (%1.1) hastada VES, 1 (%1.1) hastada ASD açıklığı (>6 mm) ve 1 (%0.9) hastada ise megaloblastik anemi geliştiği saptandı. Hastalarda ölüm veya ciddi morbidite gelişmedi. 2 Sonuç olarak erişkinlerde OS-ASD kapatılmasının erken ve orta dönem takip sonuçları tatmin edicidir. 12. ayda, fonksiyonel durumda kazanılan düzelmenin sürdüğü gözlenmiştir. İdeal olarak seçilmiş uygun genişlikte Ostium Secundum ASD defekti olan hastalar için perkütan transkateter cihaz kapatmanın güvenilir, güvenli ve uygun maliyetli bir seçenek olduğu sonucuna vardık. Yeni aritmilerin olası oluşumu, başarılı defekt onarımına rağmen yakın takip gerektirmesi açısından önemlidirArticle Demographic, Clinical and Echocardiographic Characteristics of Patients With Rheumatic Mitral Stenosis Treated With Mitral Balloon Valvuloplasty Procedure: a Local Experince(2024) Tüner, Haşim; Kaya, Yüksel; Tuncer, MustafaObjectives: Rheumatic mitral stenosis (RMS) remains a significant health challenge, particularly in low- and middleincome countries, due to limited access to preventive measures and timely treatment. Percutaneous mitral balloon valvuloplasty (PMBV) has become the preferred treatment for RMS, offering a less invasive alternative to surgical mitral valve replacement. This study aimed to evaluate the demographic, clinical, and echocardiographic characteristics of patients with RMS undergoing PMBV and to assess the procedural outcomes. Materials and Methods: This study included 52 patients who underwent PMBV RMS. Patients with non-RMS, incomplete patient files, or previous valve surgeries were excluded. Results: The procedural success rate was 87%, with better outcomes observed in patients with a Wilkins score ≤8 than in those with a score >8. PMBV resulted in a significant increase in mitral valve area (MVA) (from 1.18±0.19 cm² to 2.27±0.48 cm², p=0.001) and a decrease in both mean mitral valve gradient (from 12.82±3.5 mmHg to 5.97±2.04 mmHg, p=0.001) and maximum mitral valve gradient (from 27.12±14.0 mmHg to 12.70±3.1 mmHg, p=0.001). Although the procedure was generally safe, manageable complications, such as chordal rupture (1 case, 1.9%) and mitral regurgitation (MR) progression, were observed, particularly in patients with higher Wilkins scores. Conclusion: The significant improvements in MVA and reduced gradient observed in our study underscore the effectiveness of PMBV, even in patients with higher Wilkins scores. Although we observed manageable complications, such as chordal rupture and MR progression, the overall safety and efficacy of PMBV in our patient population highlight its value as a practical and effective treatment option for RMS in our clinical setting. These findings support the continued use of PMBV as a standard treatment approach in our region, potentially enhancing the quality of care for patients with this condition.Master Thesis Heart-Type Fatty Acid-Binding Protein (h-Fabp) and Some Biochemical Parameters Change in Chronic Artery Diseases(2019) Güneş, Ercan; Mert, Nihat; Kaya, YükselKoroner arter hastalığı (KAH), tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ölüm ve morbidite sebeplerinin başında gelmektedir. KAH büyük bir oranda ateroskleroz zemininde gelişir. Çalışmada Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp Merkezi Acil Servisi ve Kardiyoloji Polikliniklerine Ocak 2019 -Haziran 2019 tarihleri arasında akut iskemik göğüs ağrısı ile başvuran hastalardan alınmış olan kanların sonuçları değerlendirildi. Bu kişilere hiç bir ilaç veya başka madde verilmedi veya uygulama yapılmadı. Kardiyoloji kliniğine gelen hastalardan akut iskemik göğüs ağrısına sahip olan ve kronik arteritis hastalığı tanısı konan 24 hasta, diabetes mellitus(DM) hastalığı tanısı ile kardiyolojik problemleri olan 12, hipertansiyon(HT) problemine sahip ve yine kliniğe kalp şikayeti ile gelen 12 hasta ve diabet, hipertansiyon ve KAH tanısı konulmamış sağlıklı 12 kişi araştırma materyali olarak kullanıldı. Alınan kan örneklerinde biyokimyasal olarak Troponin, CK, CK-MB, AST, ALT, LDL-Kolesterol, HDL-Kolesterol, LDH, Glukoz, Kreatinin gibi değerleri otoanalizörle(Abbott ci16200),H-FABP değerleri ELİSA kullanarak saptandı. LDL –kolesterol düzeyi en yüksek olarak KAH grubunda, HDL-Kolesterol ve LDH düzeyleri KAH+HT grubunda yüksek olarak bulunurken CK, CK-MB, cTnI, AST, Glukoz, kreatinin ve H-FABP düzeyleri DM+KAH grubunda yüksek bulunmuştur. cTnI değerlerinde KAH'a ilaveten HT veya DM bulunan kişilerde artış gözlenirken istatistiksel önem bulunmamıştır. LDL-kolesterol değişimleri de gruplar arasında önemli plarak değişmemiştir. İncelenen diğer parametrelerde gruplar arası değişimler CK ve Glukoz da p≤ 0.001, AST p≤ 0.002, LDH p≤ 0.003, CK-MB p≤ 0.004, HDL-Kolesterol p≤ 0.049, Kreatinin p≤ 0.011, HFABP p≤ 0.050 düzeyinde önem göstermiştir. Kardiak markerlardan CK, CK-MB, cTn I, LDH gibi markerların değişimi literatür desteğiyle tartışıldı. Ancak H-FABP son yıllarda KAH ve MI teşhisinde artan bir öneme sahip olarak kardiyoloji alanında yerini almıştır. Sunulan bu çalışmada elde edilen bulgularla incelenen tüm hastalarda H-FABP düzeyi yükselmiş ve kritik ve faydalı bir parametre olarak kulanılması kardiyoloji alanına tavsiye edilmiştir.specialization-in-medicine.listelement.badge Iron Deficiency Anemia Affect of Left Ventricular Diastolic Fonction(2009) Kaya, Yüksel; Tuncer, MustafaAmaç: Hafif (Hb 7-10 g/dl) ve derin (Hb <7 g/dl) demir eksikliği anemisi olan bireylerde aneminin sol ventrikül diyastolik fonksiyon parametreleri üzerine olan etkisini değerlendirmek ve sağlıklı bireylerle karşılaştırmaktır.Materyal ve Metot: Ek hastalığı bulunmayan Hb değeri 7 g/dl'nin altında olan kronik derin demir eksikliği anemili 40 hasta ile Hb değeri 7-10 g/dl arasında olan kronik hafif demir eksikliği anemili 40 hasta alındı. Kontrol grubu olarak da çalışma grubuna benzer demografik özellikleri olan ve anemisi olmayan 20 sağlıklı gönüllü alındı. Hastaların tamamı başlangıçta anamnez, kardiyak risk faktörleri ve sistem sorgusu, kan basıncı, nabız ve sistemik fizik muayene ile değerlendirildi. Hastalarda hemogram ve kreatin bakıldı. EKG ve transtorasik EKO yapıldı. 12 derivasyonlu EKG ile kardiyak ritim değerlendirildi. EKO'da konvansiyonel tüm parametreler, mitral Akım PW Doppler, mitral kapak lateral anulustan PW Doku Doppler ve M-Mod Akım Yayılım Hızına bakıldı.Bulgular: Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anemi grubunda hemoglobin, hemotokrit, MCV anlamlı olarak daha düşüktü. Nabız daha yüksekti. Anemi grubunda sol atriyum çapı ve sol ventrikül end diastolik çapı anlamlı olarak daha büyüktü. Derin anemi grubunda 5 kişide, hafif anemi grubunda 7 kişide diastolik doluş bozukluğu saptandı.Sonuç: Anemi kalbin diastolik fonksiyonlarını olumsuz yönde etkilemektedir. Aneminin ciddiyetine parelel olarak kalbin sol ventrikül end diastolik çapı ve sol atriyum çapı artmakta, diastolik doluş parametreleri ise uzamaktadır. Bizim çalışmamızda benzer sonuçlar görüldü.Article Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı Olan Hastalarda Ekokardiyografik Sağ Ventrikül Deformasyon Parametrelerinin Değerlendirilmesi(2018) Kaya, Yüksel; Karabağ, Yavuz; Balcı, BahattinGiriş: Çalışmamızda klinik sağ ventrikül (SV) yetersizlik bulguları olmayan kronik obstrüktif akciğer hastalığı(KOAH)’na sahip hastaları sağlıklı bireylerle karşılaştırarak istirahatte SV geometrisi ve fonksiyolarını ikiboyutlu speckle-tracking kullanarak değerlendirmeyi amaçladık.Hastalar ve Yöntem: Çalışma popülasyonunu, Kafkas Üniversitesi Gögüs Hastalıkları Kliniğinde 2014yılında ayaktan takip edilen daha öncesinde KOAH tanısı olup klinik SV yetmezliği bulgusu olmayan 28hasta ve benzer demografik özellikler taşıyan 24 sağlıklı birey oluşturmuştur.Bulgular: Konvansiyonel ekokardiyografik özelliklerinden ortalama pulmoner arter basıncı, SV serbest duvarkalınlığı ve SV serbest duvar strain parametreleri haricindeki parametreler gruplar arasında benzerdi. KOAHgrubunda SV serbest duvar strain parametrelerinden; SV serbest duvar bazal, mid ve apikal strain değerlerikontrol grubuna kıyasla daha düşük saptandı (her karşılaştırma için p< 0.05 idi). Ortalama pulmoner arterbasıncı ve sırası ile SV serbest duvar bazal, mid ve apikal strain değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlınegatif korelasyon izlendi.Sonuç: Çalışmamızın sonucuna göre KOAH hastalarında olan SV disfonksiyonunu SV strain parametrelerininkonvansiyonel ekokardiyografik yöntemlerden daha erken tespit ettiğini saptadık.specialization-in-medicine-thesis.listelement.badge Major Adverse Cardiac Outcomes of Provisional Percutaneous Coronary Intervention Technique for Bifurcation Lesions and Percutaneous Coronary Intervention Procedures for Lesions Close To the Bifurcation Region at 1-Year Follow-Up(2024) Karaduman, Medeni; Kaya, YükselGiriş ve amaç: Perkütan koroner girişim yapılan hastalarda gelişen teknolojiye rağmen hala işlem sırasında veya sonrasında komplikasyonlar görülmektedir. Bunun nedenleri arasında lezyonun yeri, bulunduğu damar ve stentin implante edilme şeklidir. Biz de bu çalışmada bifurkasyon bölgesine yakın lezyonları bulunan hastalara stent implante edilirken prosedür sırasında stentin karinaya uzatılması ile 1 yıllık takipte olan majör olumsuz kardiyak olayları araştıracağız. Gereç ve yöntem: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Dursun Odabaş Tıp merkezi etik kurulundan onay alındıktan sonra 179 bifurkasyon bölgesi (BB) lezyonu ile 177 bifurkasyon bölgesine yakın (BBY) lezyonu olan hasta çalışmaya dahil edildi. BB lezyonları bifurkasyon noktasına ≤4 mm uzaklıktaki lezyonları kapsarken BBY lezyonları ise bu alana <3 mm yakınında bulunan lezyonları kapsamaktadır. Tüm hastaların demografik ve klinik verileri kaydedildi. Anjiyografik görüntüleri kantitaif (QCA)olarak analiz edildi. Ölen hastalar dışındaki tüm hastalara 1. Yılında ulaşıldı ve poliklinikte kontrolleri yapıldı. Bulgular: Yaş ortalaması 61,5 olan hastaların %69'unu erkekler oluşturmakta. Yaş, cinsiyet, klinik ve kan tetkikleri bakımında iki grupta istatatistiksel olarak benzerdi (>p=0,05). BBY lezyonu olan hastalarda bifurkasyon açısı ile proksimal referans damar çapı daha büyüktü (p=0,036). Kullanılan stent uzunluğu, stent sayısı ve lezyon sayısı bakımında iki grup arasında anlamlı fark vardı (p=0,05). BB' en çok işlem LAD-Dg'de yapılırken, BBY grupta ise en çok LAD osteal şeklinde işlem yapıldı. İki grup arasında 1 yıllık takipte majör olumsuz kardiyak olay (MACE) görülme bakımında BBY grubunda daha fazla olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (BB: %3,4, BBY: %5,1, p=0,416). İki grup arasında anjina görülmesi istatistiksel olarak anlamlı değildi ancak BB grubunda daha fazla görüldü (BB:%20, BBY:%16, p=0,298). İşlem şekline göre provizyonel stentleme (PS) ve osteal stentleme (OS) olarak iki gruba ayrıldığında OS grubunda daha fazla MACE görülmesine rağmen istatistiksel olarak anlamlı değildi (PS:%3,3,OS%5,4, p=0,333). Anjina görülme bakımındada benzer sonuçlar vardı (PS:%21,OS%14, p=0,083). Kaplan-meier survi grafine göre de gruplar arasında fark bulunmadı. Tartışma ve sonuç: BBY lezyonlara stent implante edilirken stentin proksimal kenarı lezyonun proksimalindeki temiz alana implante edilir. Bu alan da karina bölgesine denk gelebilir. Bu yüzden lezyon bifurkasyonda olmasa bile stentin karinaya uzatılmasından dolayı meydana gelebilecek plak rüptürü, köşe diseksiyonu, karina ve plak kayması gibi durumlar oluşabilir. Bu da uzun dönemde MACE'ye yol açabilir. Çalışmanın hipotezi de bu temelde oluşturuldu. Buna göre BBY lezyonu olan hastalara yapılan işlemlerin 1 yıllık takipte en az BB lezyonlarına yapılan provizyonel stentleme (PS) kadar majör olumsuz kardiyak olaya (MACE) neden olduğunu bulduk. MACE takiplerde her ne kadar gruplar arasında benzer olsa da BBY grubunda daha fazlaydı. Özellikle PS yapılan grupta OS yapılan gruba göre takiplerde anjina görülme oranı daha fazlaydı. Bunun nedeni proksimal damar boydan boya stentlenirken yan dalın stentin altında kalması olabilir. Ayrıca OS yapılan grupta anjina her ne kadar daha az görülse bile iskemi kanıtı bulunma ve revaskülarizasyon yapılma oranı PS'ye göre daha fazlaydı. Bu da bize OS yapılan hastalarda iskemi kanıtı varlığında daha alert olmamız gerektiği anlamına geliyor.