Browsing by Author "Kotan, M. Çetin"
Now showing 1 - 7 of 7
- Results Per Page
- Sort Options
Article Hemodiyaliz Amaçlı Açılan A-v Fistüllerde Proksimal Distal Başarı Oranı Karşılaştırılması(2006) Kotan, M. Çetin; Çiftçi, Ali; Başer, Murat; Sayarlioglu, Hayriye; Doğan, Ekrem; Erkoç, RehaAmaç: Hemodiyaliz hastalarında yaşam beklentisi ve hayat kalitesi uygun bir damar yolu seçimi ile yeterli diyalize bağlıdır. Damar yolu yetersizliği hemodiyaliz hastalarında önemli bir problemdir. Bu konuda gelişen komplikasyonlar önemli morbidite nedenidir. Çalışmamızda kronik böbrek yetmezlikli hastalarda açılan arteriovenöz (A-V) fistüllerin, yerlerini de göz önüne alarak, erken ve geç dönemde açık kalma oranlarını ve cerrahi sonuçları değerlendirmeyi amaçladık. Method: Çalışmada, ocak 1997- aralık 2004 yılları arasında 114 kronik böbrek yetmezliği vakasına damar yolu amaçlı açılan arteriovenöz fistüller değerlendirildi. Operasyon için hastanın dominant olmayan kolu seçildi. Hastaların 63'ü erkek (% 55.3), 51'i kadındı (%44.7). Ortalama yaş 45.5±14.4 yıl idi. Bulgular: Açılan fistüllerin 39(%.29.5)'u radiosefalik, 86(%65.2)'sı brakiosefalik, 7(%5.3)'si brakiobazilik A-V fistüllerdi.Tüm vakalarda erken başarısızlık 18(%13.63) olguda, geç dönemde başarısızlık ise 8(%6.06) olguda gözlendi. Erken başarısızlık distaldeki fistüllerde (%23.07) proksimaldeki fistüllerden (%9.67) istatistiksel anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur (p<0.05). Geç dönemde ise proksimal ve distal başarısızlık oranları arasında istatistiksel fark yoktu (p>0.05). Açılan fistüllerin 31(%23.48)'inde komplikasyon gelişti. Sonuç: Ekstremite distaline açılan arterio venöz fistüllerde proksimale açılanlara oranla başarı oranları daha düşüktür. Brakial bölgeyi sonraki dönemlerde kullanılmak üzere korumak için distal uygulamalar ilk seçenek olarak tercih edilmelidir.Specialist Thesis Hiperparatiroidi Tanısında Patolojik Bezin Saptanmasında İntraoperatif İnce İğne Aspirasyon Biyopsisinin Etkinliği (İİAB Frozen Kesit Çalışmasına Alternatif Olabilir mi ?)(2009) Uslukaya, Ömer; Kotan, M. ÇetinGİRİŞ: Özellikle İİAB' nin sıkça kullanılmaya başlanması ile erken vedoğru teşhiste büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. İİAB' nin minimal invazif biryöntem olması, hızlı ve kolay sonuç alınması, bu yöntemin rutin kullanımdayaygınlaşmasını sağlamıştır.AMAÇ: Her ne kadar paratirod hastalıklarında görüntüleme yöntemlerininsensitivitesi yükseksede , negatif sonuçların varlığı kaçınılmazdır. Bu prospektifçalışmanın amacı intraoperatif İİAB' nin paratiroid dokusunu tanıma, diğerdokulardan ayırma ve lokalizasyonu tespit etmedeki duyarlılık, yalancınegatiflik-pozitiflik, pozitif tahmini değerlerini ve doğruluk oranını ölçmektir.MATERYAL VE METOD: Bu çalışma Aralık 2008 ? Ağustos 2009tarihleri arasında hiperparatiroidi(primer-sekonder-tersiyer) tanısıylaYüzüncüyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Servisi'ne yatırılaraktetkik ve ameliyat edilen 26 olgunun verilerinin prospektif olarakincelenmesiyle yapıldı. Olguların tümü preoperatif USG ve bir kısmı(7 olgu)paratiroid sintigrafi(Tc 99m sestaMIBI) ile değerlendirildi .SONUÇ: Paratiroid cerahisinde paratiroid dokusunu diğer dokulardanayrımını yapmada lokalizasyonunu belirlemede intraoperatif olarak frozen kesitçok güvenilir olmayabilir. Günümüzde frozen kesit çalışması endokrin cerrahideve paratiroid hastalıklarında önemini yitirmektedir. Çalışmamızda intraoperatifİİAB'nin, paratiroid dokusunu tanıma açısından % 95.5 pozitif kestirim değerive %94.59 doğruluk oranı ile son derece güvenilir olduğu saptandı.Çalışmamızda; İİAB'nin ameliyat sırasında uygulanmasının, cerrahıneksizyonel biopsi risklerinden kaçınarak güvenilir, çabuk ve fazla sayıda biyopsiyapmasını olanak sağlayan, paratiroid dokusunu tanıma, diğer dokulardanayırma ve lokalizasyonunu belirleme açısından güvenle kullanılabilecek biryöntem olduğu sonucuna varıldı.37BULGULAR: Hiperparatiroidi tanısıyla opere edilen 26 olgunun 18' ikadın 8' i erkekdi. Olguların 17 si primer hiperparatiroid, 5 i sekonderhiperparatiroid, 4 ü de tersiyer hiperparatiroidiydi. 26 olgunun intraoperatifİİAB sonucu, 22 olguda paratiroid dokusuyla uyumlu değerlendirilmişken, 4olgu değerlendirilememiştir. Değerlendirilemeyen olguların tümünün sonucukan elamanları olarak gelmiştir ve bu sonuç uygunsuz tekniğe bağlanmıştır. 26olgunun postoperatif parafin kesit sonucu, 25 olguda paratiroid dokusuylauyumlu gelmişken, 1 olgu değerlendirlememiştir . Değerlendirilemeyen bu olguuygunsuz transporta bağlanmıştır. İntraoperatif İİAB' nin paratiroid dokusunutanımadaki duyarlılığı % 84 ve tanısal doğruluk oranı %94.59 olarak belirlendi.Pozitif tahmin değeri % 95.5 olarak belirlendi. Yanlış negatif-pozitif değerlerisırasıyla %16 ya %100 olarak belirlendi.Specialist Thesis Is Endocrinolojic Response To Surgical Trauma Different in Terms of Gender in Patients With Esophagus and Gastric Surgery, a Prospective Study.(2008) Bayrak, Vedat; Kotan, M. ÇetinTravmaya endokrin/ metabolik yanıt, klinik ve deneysel/laboratuar çok sayıda çalışmanın konusu olmuştur. Organizmanın karşılaştığı olağan dışı çeşitli uyarı oluşturucular karşısında homeostazisin sürdürülebilmesi çeşitli mikro ve makro endokrin ve inflamatuvar medyatörler aracılığı ile oluşan reaksiyonlar aracılığı ile sonuçta, ihtiyaç duyulan yüksek enerjili substratların ve hemodinamik stabilitenin sağlanması olarak özetlenebilecek stres yanıt, sağ kalım ile yakından ilişkilidir. Stres yanıt çok çeşitli açılardan incelenmiş olmakla birlikte, birkaç deneysel çalışma biryana, kadın ve erkek cinsiyetlerin benzer cerrahi travmalara gösterdikleri yanıtın farklı olup olmadığı incelenmemiştir.Bu çalışma, bölgesel sıklığı nedeni ile, ünitemizde sık uygulanan üst gastrointestinal kanser cerrahisinin meydana getirdiği endokrin değişikliklerin kadın ve erkek hastalardaki farklılığını araştırmak üzere planlandı.Toplam 27 olgu çalışmaya dahil edildi. Makroendokrin stres yanıtın değerlendirilmesi için preoperatif dönemde, postop 1. saatte, 2. saatte, 6. saatte, 12. saatte, 24. saatte ve 7. güne kadar izleyen her gün venöz kan örnekleri alınarak CRP, TSH, serbest T4 (fT4), serbest T3 (fT3), ACTH, Kortizol, İnsülin, Estradiol (E2), Growth Hormon (GH) parametreleri çalışıldı. Elde edilen veriler normal dağılım bakımından test edildi ve verilerin normal dağılıma uygunluk göstermediği anlaşılınca logaritmik transformasyon yapılarak normalite elde edilmeye çalışıldı. Transformasyondan sonra normalite gösteren parametrelere iki bağımsız t-testi uygulanarak erkek ve kadın gruptaki olgular bütün parametreler bakımından karşılaştırılmıştır. Ancak transformasyona rağmen normalite göstermeyen parametrelere Mann-Whitney U testi uygulanmıştır.Olgularda erkek/kadın oranı 14/13, ortalama yaş 56, erkek grupta ortalama yaş 54, kadın grupta ortalama yaş 58 olarak bulundu. Cerrahi tedavi endikasyonu 9 (%33) olguda özefagus karsinomu, 18 (%67) olguda mide karsinomuydu. 14 erkek hastanın 5'i (%34.7) özefagus karsinomu, 9'u (%64.3) mide karsinomuydu. 13 kadın hastanın 4'ü (%30.7) özefagus karsinomu, 9'u (%69.3) mide karsinomuydu.Ortalama pik CRP değerinin erkeklerde anlamlı olarak fazla olduğu bulundu.7. günde TSH düzeyleri açısından erkekte artmış üretim lehine istatistiksel anlamlı fark tespit edilmiştir. ACTH değerleri postop 2, 6 ve 12. saatteki veriler açısından erkek cinsiyette anlamlı derecede yüksek bulundu. Kortizol parametresi 12. ve 24. saatteki değeri itibarı ile, erkek cinsiyette istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı. Estradiol değerleri postop 12. saatte ve 6. günde erkek cinsiyette anlamlı olarak yüksek bulundu. Cinsler arasında postop 6. saatteki insülin değerleri karşılaştırıldığında, kadın grupta saptanan ortalama değerin istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p:0.03). Cinsler arasında postop 6. saatte ki GH değerlerin karşılaştırılmasında, kadın grubunda saptanan ortalama değerin istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı (p:0.03).Bu çalışmanın verileri, özofagogastrik cerrahi uygulanan hastalarda makroendokrin yanıtın kadın ve erkek olgu gruplarında farklılık gösterdiği yönündedir. Ancak bu bulguların klinik sonuçları ve morbidite ve mortalite oranları üzerine etkileri ayrıca araştırılmalıdır.Article Özefagus Kanserinde Torakoskopik-laparoskopik Özofajektomi: Yüksek Volümlü Merkezden İlk 7 Olgu(2016) Pekşen, Çağhan; İlilkerden, Ümit; Can, Alper; Göy, Burhan; Kotan, M. Çetin; Toktas, Osman; Yerlikaya, BaranAmaç: Yıllardır özefagus kanseri için konvansiyonel özefajektomi tekniğini kullandık. Son yıllarda yaygın olarak kullanılan minimal invaziv özefajektomi tekniğini kliniğimizde uyguladığımız ilk yedi olguyu literatür eşliğinde sunmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Aralık 2013- Nisan 2014 yılları arasında kliniğimize başvuran özefagus SCC tanılı erken evre 7 hasta çalışmaya alındı. Hastalara 3 aşamalı ameliyat yapıldı. Sağ torakoskopik 4 trokar yöntemi ile torakal özefagus tamamen serbeştleştirildi. Batına 4 port girilerek laparoskopik olarak mide endo GIA ile tüp haline getirildi. Sol servikal insizyonla proksimal özefagus bulunup piyes yukarı çekildi. Özefagogastrostomi tek kat anastomoz yapıldı. Bulgular: Hastaların ortalama yaşı 58.57 ± 7.1 olup hastaların 5'i kadın, 2'si erkek idi. 5 hastada ameliyat torakoskopik-laparoskopik yaklaşımla gerçekleştirildi ve servikal anastomoz ile tamamlanabildi. 1 hastada batına laparotomi, 1 hastaya da mini laparotomi yapıldı. 2 hastada açık cerrahide çok nadir karşılaştığımız şilotoraks komplikasyonu gelişti. Bu hastalardan biri ex oldu. Sonuç: Minimal invaziv teknikler diğer alanlarda olduğu gibi, özofagus cerrahisinde de giderek artan oranda kabul görmektedir. Temel eğitim ve öğrenme peryodu sonrasında minimal invaziv özofajektomi yüksek hasta potansiyeline sahip merkezlerde uygulanabilecek, teknik olarak açık cerrahiden daha zor olmayan bir yöntem olarak görülse de işlem tecrübesi ve olası komplikasyonlara zamanında ve doğru yaklaşımın tekniğin başarı oranına önemli ölçüde etki ettiği kanaatindeyizSpecialist Thesis Pankreasın Kistik Neoplazımlarında Kist Aspiratında Glikojen, Müsin, Karbonhidrat Antijen 19-9 ve Karsinoembiryojenik Antijen Parametrelerinin Tanısal Değeri(2013) Toktaş, Osman; Kotan, M. ÇetinGiriş: Tanısal görüntülemedeki ilerlemeler pankreasın kistik lezyonlarının saptanma sıklığını arttırmıştır. Kistik neoplazmların tanı ve tedavisi henüz standardize edilmemiştir. Pankreatik kistik neoplazmlar psödokistlerle karışabilmeleri ve malignite potansiyeli taşımaları açısından büyük önem taşırlar. Bundan dolayı bu lezyonlara doğru tanı konulabilmesi için bütün klinik bilgiler, radyolojik bulgular ve diğer tanı yöntemleri ile sağlanan veriler birlikte değerlendirilmelidir. Pankreatik kistlerin ayırıcı tanısında immünohistokimyasal parametreler ve tümör belirteçleri kullanılmaktadir. Daha önceki çalışmalarda pankreas kistik lezyonlarının aspirasyonunda glikojen ve müsin, CA 19-9 ve CEA düzeyleri ile ilgili çalışmalar bildirilmiştir. Amaç: Bu çalışmanın amacı pankreasın kistik lezyonlarında kist aspirasyonunun glikojen ve müsin boyanması, kanda ve kist sıvısında CA 19-9 ve CEA seviyesinin kistin nihai tanısı arasındaki ilişkinin belirlenmesidir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2013?Haziran 2013 tarihleri arasında pankreatik kistik lezyon tanısıyla Yüzüncüyıl Üniversitesi Dr. Dursun Odabaş Tıp merkezi Genel Cerrahi Servisi?ne yatırılarak tetkik ve bir kısmı ameliyat edilen 12 hastaya ameliyat öncesinde kan ve kist aspirasyon sıvısında CA 19-9, CEA değerleri ile immünohistokimyasal incelemede saptanan PAS(glikojen) ve Müsin boyanma verileri incelendi. Çalışma kapsamına alınacak hastalar Y.Y.Ü.Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Servisi?ne yatırılarak ameliyat öncesi dönemde Radyoloji Anabilim Dalı?nda USG ve/veya BT eşliğinde perkütan pankreatik kist aspiratı alındı. Operasyona alınan hastalarda pankreas makroskopik olarak tekrar değerlendirildi ve lezyonun yerine göre cerrahi prosedür uygulandı. Bulgular: Çalışmaya alınan 12 hastanın 4?ü malign, 5?i inflamatuar kist, 1?i SKN, 1?i MKN, 1?i KNT olarak saptandı. Patoloji sonucu malign olan 4 hastanın 1?ine cerrahi, 3?üne sitoloji ile tanı konuldu. Cerrahi yapılan 4 hastanın parafin kesit sonucunda 1?i malign, 1?i SKN, 1?i MKN, 1?i NET saptandı. Malign patoloji sonuçlu bir hastanın kan CEA düzeyi minimal yüksek geldi, diğer bütün hastalarda kan ve kist aspiarasyon sıvısı CEA düzeyi nörmal sınırlarda idi, kist aspiratında CA 19-9 düzeyi malign hastaların 3?ünde, MKN?li ve NET?li hastada yüksek idi. Malign hastaların birinde ve MKN?li hastada PAS+MÜSİN pozitif olarak boyandı. Malign tanılı bir hastada ise PAS kısmi pozitif olarak boyandı. Sonuç: Çalışmamızda pankreasın malign kistik lezyonlarında kist aspirasyon sıvısında CA 19-9 düzeyi yüksek olarak saptanmakla beraber kan ve kist sıvısında biyokimyasal olarak çalışılan CEA, CA 19-9, immünöhistokimyasal olarak bakılan PAS+MÜSİN boyamalarının tanısal değerinin istatistiksel olarak anlamlı olabilmesi için geniş serili ve uzun dönemli çalışmalara ihitiyaç olduğu görüldü.Specialist Thesis The Comparisation of Preoperatif and Postoperatif Parameters of Patients Who Underwent Surgery for Primary Hyperparathroidism; the Effects of Preoperatif Parameters on Postoperatif Course(2011) Hasırcı, İsmail; Kotan, M. ÇetinPrimer hiperparatiroidi, bir veya birden fazla bezden aşırı ve kontrolsüz paratiroid hormon sekresyonu sonrası ortaya çıkan sık görülen bir endokrin hastalıktır. Ortaya çıkan hiperkalsemi hastalığın ana biyokimyasal bulgusudur.AMAÇ: Çalışmamızda, primer hiperparatiroidide görüntüleme yöntemlerinin başarısı, preoperatif bulguların postoperatif bulgulara etkisi, postoperatif hipokalsemi yapan nedenleri ve D vitamini düzeyinin hipokalsemi gelişme riski üzerine etkisi araştırıldı.MATERYAL VE METOD: Bu çalışma Ocak 2008 ? Aralık 2010 tarihleri arasında tanısıyla Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Servisi'ne yatırılarak tetkik ve tedavi edilen 50 olgunun verilerinin prospektif olarak incelenmesiyle yapıldı. Hastaların yaş, cins, şikayetleri, ameliyat öncesi ve sonrası laboratuar bulguları incelendi. Görüntüleme yöntemlerinin etkinliği ve ameliyat bulguları, patolojik piyeslerin inceleme sonuçları değerlendirildi.BULGULAR: Hastaneye başvuru şikayetleri arasında ilk sırada 40 hastada (% 80) kas iskelet sistemi ağrıları mevcuttu. Ameliyat öncesi bakılan Parathormon ile serum kalsiyum değerleri ameliyat sonrası dönemde istatiksel olarak anlamlı düştü. 35 (% 70) hastaya tek taraflı boyun eksplorasyonu, diğer 15 (%30) hastaya ise iki taraflı boyun eksplorasyonu yapıldı. 2 (% 4) hastada adenom atipik yerleşimliydi (retroözofagial, ön mediasten). 2 (% 4) hastada double adenom mevcuttu. USG bulguları ile operasyon bulgularının 50 hastadan 39 (% 72)'da uyumlu olduğu saptandı. 6 (% 12) hastada paratiroid hiperplazisi, 44 (% 88) hastada ise paratiroid adenomu mevcuttu. D vitamini düzeyi 20'nin altında olan 22 hastadan, 20'sinde adenom, 2'sinde hiperplazi; D vitamini düzeyi 20'nin üzerinde olan 7 hastadan, 6'sında adenom, 1'inde hiperplazi mevcuttu.SONUÇ: Hasta grubumuzun PTH düzeyleri ve paratiroid ağırlıkları orta-ağır hiperparatiroidiye işaret etmektedir. Ultrasonografi yüksek tanısal değere sahip olmakla birlikte atipik yerleşimli, multipl lezyonlarda yanlış lokalizasyona sebeb olabilmektedir. Cerrahi eksplorasyon arttıkça postop hipokalsemi riski artmaktadır. Primer hiperparatiroidinin tanı ve tedavisinin başarılı olabilmesi için, multidisipliner yaklaşım gereklidir.Article Torakoskopik-laparoskopik Özefajektomi Yapılan 13 Olguda Azigos Veninin Polimer Klipsle Kapatılması(2019) İliklerden, Ümit; Toktas, Osman; Kotan, M. ÇetinAmaç: Özefagus kanserinin tedavisinde cerrahi hala enönemli kısmı oluşturmaktadır. Cerrahi, konvansiyonelyöntemler ile yapılabildiği gibi minimal invaziv yöntemlerlede yapılabilinmektedir. Bu çalışmada minimal invazivMcKeown özefajektomi yapılan olgularda azigos venininpolimer klips ile kapatıldığı olguları literatür eşliğindetartışmayı amaçladık.Gereç ve Yöntem: Mayıs 2014-Mayıs 2016 yılları arasındamerkezimizde özefagus kanseri nedeniyle minimal invazivMcKeown özefajektomi yapılan 13 olgu çalışmaya alındı.Transhiyatal özefajektomi, torakotomi ve azigos venin sütürile kapatıldığı özefajektomi olguları çalışma dışı bırakıldı.Bulgular: Olguların yaş ortalaması 53,8 olup, 10 olgu kadınve 3 olgu erkek idi. Tümör lokalizasyonu 10 olguda orta, 3olguda alt özefagusta idi. Olguların 11’i neoadjuvantkemoradyoterapi almış iken 2 olgu almamıştı. On olguyatorakoskopik-laparoskopik özefajektomi yapıldı, 3 olguya datorakotomik-laparoskopik özefajektomi yapıldı. Bütünolgularda azigos veni polimer klips ile kapatıldı veözefagogastrostomi servikal bölgede yapıldı. Ortalamaameliyat süresi 210 dk idi. Ortalama hastanede kalış süresi12,9 gün idi. Dört olguda patolojik tam yanıt vardı. Çıkarılanortalama lenf nodu sayısı 9,6 idi. İki olguda komplikasyonolarak şilotoraks gelişti ve bunlardan birisi 26. gündekaybedildi. Hiçbir olguda azigos venine bağlı herhangi birkomplikasyon ve kanama yaşanmadı.Tartışma: Özefajektomi de önemli damarsal yapılardanbirisi olan azigos veninin polimer klips ile kapatılmasının,maliyet ve kullanım kolaylığı açısından üstünlüğü olupgüvenle kullanılabileceğini düşünmekteyiz.