Browsing by Author "Kozat, Süleyman"
Now showing 1 - 20 of 20
- Results Per Page
- Sort Options
Article Evaluation of Enteropathogens and Fecal pH Changes in Neonatal Calves with Diarrhea(2024) Çelik, Veysel; Kozat, SüleymanBu çalışmanın amacı Sığır rotavirüsü, Sığır Coronavirüsü, Cryptosporidium spp, Escherichia coli K99 ve Giardia lamblia gibi enteropatojenlerle enfekte olmuş ishalli yeni doğan buzağılarda dışkı pH değişikliklerinin araştırılmasıdır. Enteropatojen tespit edilen buzağıların dışkı pH değerleri nitrazin kâğıdı ve dijital pH metre kullanılarak ölçüldü ve tespit edilen faktör ile olgunun yaşı arasında bir ilişki olduğu ortaya çıktı. Araştırmanın hayvan materyalini yaşları 1 ile 28 gün arasında değişen 96 ishalli buzağı oluşturdu. İshalli buzağılardan dışkı örnekleri alındı. Alınan dışkı örneklerinde enteropatojenlerin tanısının konulması için hızlı tanı kitleri kullanıldı. Tüm vakaların pH analiz sonuçları incelendiğinde hem tek hem de ko-enfekte vakaların dışkı pH değerlerinin ağırlıklı olarak 5-6 ile 6,1-7 arasında olduğu belirlendi. Enfekte buzağıların dışkı pH değerlerinin maksimum 6,1-7 arasında olduğu belirlendi. Tüm vakaların pH değerleri incelendiğinde 8-15 gün süren ishal vakalarının daha sık tespit edildiği belirlendi. İshalli bu buzağıların dışkı pH değerlerinin 6,1-7 arasında değiştiği belirlendi. Sadece E. coli tespit edilen 12 örnekte dışkı pH değerleri analizinde, bu buzağılardan 11 tanesinin dışkı pH değerinin 5 ile 6 arasında ölçüldüğü, sadece 1 tanesinin pH değerinin 6'nın üzerinde olduğu belirlendi. Öte yandan geri kalan 84 buzağının 12'sinde dışkı pH değerinin 6'nın altında ölçüldüğü belirlendi. E. coli tespit edilen buzağıların büyük çoğunluğunda dışkı pH değerinin 5-6 arasında olduğu görüldü. Toplam 96 buzağının 73'ünde dışkı pH değerinin 6'nın üzerinde olduğu belirlendi. Ayrıca enteropatojenlerle enfekte olguların hiçbirinde pH 7,1'in üzerinde saptanmadı. Hem tek hem de ko-enfekte vakaların pH değeri ağırlıklı olarak 6,1 ile 7 arasında belirlendi. Sonuç olarak enterojenlerle enfekte olguların dışkı pH değerlerinin 7'den yüksek olmadığı, enteropatojenlerin dışkı pH değerlerinin ise 6,1-7 aralığında yoğunlaştığı belirlendi. Yeni doğan buzağılarda ishale neden olan enteropatojenlerin daha hızlı teşhisi, önlenmesi, kontrolü ve tedavisi için dışkı pH değerlerinin kolay tespit edilen bir parametre olduğu için hastalığın teşhis ve tedavisinde dikkat edilebilir. Dışkı pH'ı ile ilgili ileride yapılacak çalışmalara ışık tutacağı düşünülmektedir.Doctoral Thesis Evaluation of Kallistatin and Some Biochemical Parameters in Rat With Experimental Liver Injury(2020) Sepehrızadeh, Ehsan; Kozat, SüleymanKallistatin karaciğerde lipopolisakkarid kaynaklı inflamasyon sonrası ekspresyonu azaltan negatif akut faz protein olarak görev yapmaktadır. Bu çalıĢmada, farklı derecelerde karaciğer yetmezliği oluĢturulan ratlarda kallistatin düzeyleri ile karaciğerdeki hasarın dereceleri arasında iliĢkinin olup olmadığının ortaya konulması amaçlandı. Hayvan materyali olarak; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Deney Hayvanları Üretim ve AraĢtırma Merkezi'nden temin edilen ve canlı ağırlıkları 200-400 gr arasında değiĢen 32 adet Wister Albino erkek rat kullanıldı. ÇalıĢmaya alınan 32 rat her grupta 8 rat olmak üzere kontrol (grup1, n=8 ), grup 2 (hafif, n=8), grup 3 (orta, n=8) ve grup 4 (Ģiddetli, n=8) olarak sınıflandırıldı. Ratlarda deneysel karaciğer hasarı oluĢturmak için parafin yağında çözündürülen değiĢik yüzdelik oranlarında karbon tetraklorür (CCl4) solüsyonları subkutan uygulandı. Grup 1: Sağlıklı ratlara normal beslenme programı dıĢında herhangi bir Ģey uygulanmadı ve bu gruptaki ratlar kontrol (n=8 erkek sıçan ) grubu olarak adlandırıldı. Grup 2: Bu gruptaki ratlara (n=8 erkek sıçan), % 25 CCI4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu her ratta 2 ml/kg dozda, subkutan olarak haftada iki kez ve 4 hafta boyunca uygulandı. Bu gruptaki ratlar hafif derecede karaciğer bozukluğunu Ģekillendiği için hafif grup olarak adlandırıldı. Grup 3: Bu gruptaki ratlara ilk dört hafta % 25 CCI4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu her ratta 2 ml/kg dozda subkutan olarak haftada iki kez ve 4 hafta boyunca uygulandı ve kalan 2 hafta % 50 CCl4 (parafin likitte çözdürülmüĢ) solüsyonu 2 ml / kg subkutan olarak 2 hafta boyunca uygulandı (toplamda 6 hafta boyunca) ve gruptaki ratlar orta grup (n=8 erkek sıçan) olarak adlandırıldı. Grup 4: bu grup için aynı grup 3 prosedürü uygulanmıĢ ve daha sonra 2 hafta boyunca parafin yağı tedavisinde 2 ml / kg % 62.5 CCl4 subkütan yoldan enjekte edildi (toplamda 8 hafta boyunca) ve bu gruptaki ratlar Ģiddetli grup (n=8 erkek sıçan) olarak adlandırıldı. ÇalıĢmanın 4. haftasında grup 2'deki, 6. haftasında grup 3'deki ve 8. Haftasında grup 4'deki ve kontrol grubundaki ratlara ksilazin 60 mg/kg ve Ketamin 7.5 mg/kg kombinasyonları kas içi uygulandı ve bu uygulamalardan 20-30 dakika sonra ratlar sakrifiye edildi. Sakrifiye edilen ratların kalbinde hemen hematolojik ve biyokimyasal analizler için antikogulantlı ve antikogulantsız tüplere kan numuneleri alındı. Hematolojik parametrelerin analizi aynı günde antikoagulantlı tüplere alınan kan örneklerinden, hematokrit değer, hemoglobin konsantrasyonu, lökosit sayısı, trombosit sayısı ve MCHC değerleri Ġç hastalıkları Anabilim dalımız laboratuvarında bulunan Veteriner Hemogram cihazı (Veterinary MS4-s- Melet Schloesing Laboratories in France) ile ölçüldü. Biyokimyasal parametrelerin ölçümü için antikuagulantsız tüplere alınan kan örnekleri 3000 devir/dk 15 dakika santrifüje edilerek serumları çıkarıldı. Elde edilen serumlar ölçümler yapılıncaya kadar -20 °C'de muhafaza edildi. Serum AST, ALT, LDH ve GGT düzeylerinin ölçümü için elde edilen serumlarda ticari kitler kullanılarak otoanalizatör (BS- 120 Vet-Mindray) cihazıyla ölçümleri yapıldı. Serum Rat Kallistatin (Katalog NO: YLA1624RA SERĠNA4, ELISA kit Ylbiont), Rat kollajen tip I (Col I, Katalog NO:YLA0195RA, ELISA kiti Ylbiont) ve Rat kollajen tip III (Col III, Katalog NO: YLA0605RA ELISA kit Ylbiont) seviyeleri ticari ELISA test kitleri kullanılarak ve test kitlerinin prosedüründe belirtildiği Ģekilde ELISA cihazıyla ölçümleri yapıldı. Hematolojik parametrelerin istatistiksel analizinde, karaciğer hasar gruplarına ait sıçanların WBC, Neu, LYM, Mon, PCT düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek (p<0.05) tespit edilirken, MCH ve MCHC düzeyleri ise daha düĢük saptandı (p.<0.05). Ancak RBC, Hct ve MPV değerleri matematiksel olarak yüksek ve MCV ve Hb değerleri matematiksel olarak düĢük olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p<0.05). Biyokimyasal parametrelerin istatistiksel analizinde, serum ALT düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum ALT düzeylerinin hafif ve orta derecede karaciğer hasarı olanlardan anlamlı derecede yüksek olduğu bulundu. Hafif ve orta Ģiddette karaciğer hasar gruplarının ALT düzeyleri kontrol grubunun ALT düzeyleri ile karĢılaĢtırıldı ve anlamlı bir fark bulunmadı. Serum AST düzeylerinin analizinde; Ģiddetli derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum AST düzeyleri kontrol, hafif derecede ve orta derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların AST düzeylerine göre anlamlı düzeyde yüksek bulunurken hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların AST düzeyleri ile kontrol grubunu AST düzeyleri arasındaki fark anlamlı bulunmadı. Serum GGT düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum GGT düzeylerinin, hafif ve orta derecede karaciğer hasarı sıçanlarının GGT düzeylerinden anlamlı derecede yüksek olduğu, karaciğer hasarı grupları (hafif ve orta) ile kontrol grubu arasında anlamlı bir fark olmadığı bulundu. Serum LDH düzeylerinin analizinde; ġiddetli karaciğer hasarı olan sıçanların serum LDH seviyeleri; hafif ila orta Ģiddette karaciğer hasarı ve kontrol grubu olan sıçanların LDH düzeylerinden anlamlı derecede yüksek tespit edildi. Ayrıca hafif ve orta Ģiddette karaciğer hasarı grupları arasında anlamlı fark 73 bulunmadı. Serum kollajen-I düzeylerinin analizinde; Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum kollajen-I düzeyleri kontrol grubunun kollajen-I göre önemli düzeyde yüksek tespit edildi. Benzer Ģekilde Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların serum kollajen-III düzeyleri kontrol grubunun kollajen-III göre önemli düzeyde yüksek tespit edildi. Kallistatin düzeylerinin analizinde; serum kallistatin düzeyleri karaciğer hasarı oluĢturulan tüm gruplarda kontrol grubuna göre düĢük bulundu. Gruplar arası karĢılaĢtırmada ise Ģiddetli derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerinin hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerine göre anlamlı düzeyde düĢük tespit edildi. Orta derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan kallistatin düzeyleri hafif derecede karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeyleri ile arasında fark bulunmadı. Kontrol grubu ratların ile Karaciğer hasarı oluĢturulan ratlarının karaciğer organın histopatolojik incelenmesinde kontrol grubunun ratların karaciğer dokusunun histolojik görünümü normal görünümde olduğu saptanırken, karbontetra klorürle karaciğer hasarı oluĢturulan ratların karaciğer dokusunda Ģiddetli derecede morfolojik değiĢiklikler saptandı. Karaciğer organın özellikle vena centralis ve orta-zon bölgelerinde hepatositlerde hidropik dejenerasyon ve pıhtılaĢma nekrozu tespit edildi. Bazı vena centralis (Periacinary fibrosis) ve portal alanlarda fibroz yapı mevcut, ince kollajen demetlerinin portal izlerinden parankime yayılması ve aktivasyon, perisinusoidal miyofibroblastik hücrelerde de gözlendi. Karaciğer portal izlerinde ve karaciğer parankimi içinde birkaç makrofaj ile karıĢmıĢ lenfoid hücrelerin zaman zaman biriktiği gözlendi. Bu değiĢiklikler, hücrelerin ayrıĢması ve ağır CCl4 tedavi grubu sıçanlarının karaciğer parankiminde karaciğer lob mimarisinin bozulması ile sonuçlanmıĢtır. Karbontetra klorür ile değiĢik derecelerde karaciğer hasarı oluĢturulan ratların hematolojik, biyokimyasal parametreler ve karaciğer dokusunun histopatolojik incelenmesi kontrol grubuna göre değerlendiriliğinde önemli düzeyde değiĢiklikler saptandı. Karbontetra klorürle karaciğer hasarı oluĢturulan (karaciğer hasarı gruplarında) ratların karaciğer dokusundaki hasarın Ģiddeti derecede morfolojik değiĢiklikler ile kallistatin düzeyleri arasında bir iliĢkinin olduğu hem biyokimyasal hemde hematolojik parametrelerle ortaya konuldu. Sonuç olarak; Karaciğeri hasarı oluĢturulan ratların kallistatin düzeylerindeki değiĢimleri ile karaciğer dokusunda oluĢan hasara paralel olarak önemli düzeyde düĢük tespit edildi. Serum kallistatin düzeylerindeki değiĢimlerin karaciğer doku hasar düzeylerinin belirlenmesinde ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde uygulanan tedavi prognozunun değerlendirilmesinde önemli bir parametre olduğu sonucuna varılmıĢtır. Anahtar Kelimeler: Kallistatin, Karaciğer hasarı, CCl4, Biyokimyasal parametrelerinMaster Thesis Investigation of Chlamydia Abortus From Aborted Ewes in Hakkâri Province and Its Districts With Enzyme-Linked Immunosorbent Assay (elisa)(2025) Özer, Yunus; Kozat, SüleymanBu araştırmada Hakkâri ili ve ilçelerindeki farklı sürülerde kuzulama döneminde abort yapmış 180 koyunda Chlamydia abrtus kaynaklı vakaları tespit etmek amaçlandı. Abort yapmış koyunlardan kan numuneleri tekniğine uygun olarak Vena jugularis'ten alındı. Biyokimyasal serum tüplerine alınan kan numuneleri kısa sürede 3000 RPM /20 dakika santrifüj edildikten sonra elde edilen serumlar ependorflara alınarak analiz edilecek zamana kadar -20 °C'de derin dondurucuda muhafaza edildi. Araştırma için yeterli düzeyde numune sağlandıktan sonra Chlamydia abortus'a karşı oluşan antikorların saptanması amacıyla ticari indirekt ELISA test kiti (Sunlong sheep Chlamydia abortus ELISA test kit) kullanılarak alınan numunelerin ELISA testi yapıldı ve ELISA okuyucu'da (SEAC SIRJO S) 450 nm dalga boyunda okundu. Elde edilen verilere bakıldığında Hakkâri ili ve ilçelerinden alnınan 180 numunede 8 numune (%4,4) C. abortus ELISA testi pozitif tespit edildi. Chlamydia abortus ELISA testi poziitif tespit edilen numunelerin ilçelere göre dağılımına bakıldığında Hakkari il merkezinde 4 koyunda, Yüksekova ilçesinde 3 koyunda ve Şemdinli ilçesinde 1 koyunda C. abrtus ELISA testi pozitif tespit edildi. Sonuç olarak, Hakkâri ili merkezinde, Yüksekova ve Şemdinli ilçesinde koyunculuk işletmelerinde C. abortus'un prevalansı ile ilgili olarak ilk kez bir veri elde edildi. Elde edilen veriler Hakkâri il ve ilçelerinde tarım müdürlüklerindeki hayvan sağlığı şube müdürlükleriyle paylaşıldı. Özellikle son on yıl içerisinde koyunculuk işletmelerinde aborta neden olan en önemli etkenlerden biri olan C. abortus'a yönelik yapılacak koruyucu önlemlerin geliştirilmesine yönelik faaliyetlerin oluşmasına katkı sağlanacaktır.Master Thesis Investigation of Immunoglobulin (i̇ge, Ig A, İg G, Ig M) Concentrations in Calves Naturally With Coccidiosis(2019) Eğlenti, Nazan; Kozat, SüleymanBu çalışmada koksidiyozisle doğal enfekte olan buzağıların IgA, IgE, IgG, IgM düzeylerinin belirlenmesi ve enfeksiyona yakalanma ile buzağı immünitesi arasındaki ilişkinin ortaya konması amaçlandı. Çalışmanın materyalini; Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Veteriner Fakültesi Kliniği'ne gelen ishal veya kanlı ishal bulgularına sahip buzağılardan alınan dışkı örneklerinin natif muayene yöntemi ile Eimeria spp ookisti tespit edilen ve yaşları 21- 44 günlük olan 20 koksidiyozisli ve 10 sağlıklı olmak üzere toplam 30 buzağı oluşturdu. Hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin analizi için ttüm buzağılardan V. jugularis' den tedavi öncesi kan örnekleri alındı. İstatistiksel analizde; koksidiyozisli buzağıların kontrol grubuna göre hematolojik parametrelerden WBC, Hct, Mon, MCV (p<0.05) ve Neu (%) (p<0.01) düzeylerinde istatistiksel olarak anlamlı bir artış saptanırken, Lym ve MCHC (p<0.05) seviyelerinde düşüş tespit edildi. Koksidiyozisli buzağıların üre ve kreatinin (p<0.05) düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek tespit edildi. Koksidiyozisli buzağıların IgA, IgE, IgG ve IgM konsantrasyon düzeyleri kontrol grubuna göre önemli düzeyde düşük bulundu (p<0.001). Sonuç olarak; koksidiyozisli buzağıların enfeksiyona yakalanma riski ile buzağının immünitesi arasında bir ilişki olduğu ortaya konuldu. Yenidoğan buzağıların koksidiyozis enfeksiyonuna yakalanmaması için pasif transfer yetmezlik düzeyinin belirlenmesi ve yetmezlik görülen buzağıların oral immunoglobulinlerle desteklenmesinin koksidiyal enfeksiyonlara yakalanma riskini azaltacağı kanısına varılmıştır.Doctoral Thesis Investigation of Protective Effects of Phosphorus 15ch in Diethylnitrosamine-Induced Liver Injury in Rat(2022) Okman, Eda Nur; Kozat, SüleymanKaraciğer hastalıkları, dünyada yüksek ölüm oranı ile seyreden ve önemli bir toplum sağlığı sorunu haline gelen hastalıklardandır. Karaciğer hastalıklarından her yıl yaklaşık 2 milyona yakın insan ölmektedir. Karaciğer hastalıklarının medikal tedavi ile sağaltımı yan etkilerinden ve pahalı olmasından dolayı zordur. Bu nedenle karaciğer hastalıklarının tedavisinde medikal tedavinin yanında alternatif veya tamamlayıcı tıptan faydalanılmaktadır. Homeopati, alternatif tıp yöntemlerinden birisidir. Phosphorus 15CH, homeopatik ilaçlardan birisi olup çeşitli karaciğer hastalıklarında, diyabette, pankreas hastalıklarında kullanılmaktadır. Çalışmamızda Dietilnitrozamin (DEN) ile karaciğer hasarını indüklediğimiz ratlarda homeopatik preparat olan Phosphorus 15CH'nin koruyucu etkinliğini değerlendirmeyi amaçladık. Bu amaçla toplamda 32 adet Wistar albino erkek rat, 4 grup olacak şekilde 8'erli gruplara ayrıldı. Kontrol grubu üzerinde herhangi bir uygulama yapılmadı ve 16 haftalık süre boyunca normal su ve yemle beslendi. Karaciğer hasarı oluşturmak için DEN grubunda 10 hafta süreyle haftada bir sefer uygulanacak şekilde 70 mg/kg dozunda DEN maddesi intraperitoneal olarak uygulandı. DEN+Phosphorus 15CH grubuna DEN maddesi 70 mg/kg dozda haftada bir olacak şekilde 10 hafta süreyle uygulandı ve bu uygulamanın 4. haftasından itibaren Phosphorus 15CH isimli homeopatik preparat günde iki kez olmak suretiyle 0.6 ml 16. Haftaya kadar orogastrik yoldan uygulandı. Phosphorus 15CH grubuna günde iki kere 0.6 ml Phosphorus 15CH preparatından 16. Haftaya kadar orogastrik yoldan uygulandı. 16. haftanın sonunda ratların nekropsileri yapılarak; hematolojik, biyokimyasal ve histopatolojik analizler için antikoagulantlı ve antikoagulantsız tüplere kan örnekleri alındı. Hematolojik analizler için WBC, RBC, MON, LYM, EO, Hct, PLT, MCV, RDW, MPV ve Pct değerleri hematoloji cihazı ile ölçüldü. Biyokimyasal parametreler arasında yer alan ALT, AST, LDH, Total Bilirubin, GGT otoanalizatör cihazıyla; oksidatif stress parametreleri arasında yer alan GSH, SOD ve MDA ELISA cihazıyla ölçüldü. Histopatolojik analizler için doku örneklerinden kesitler alınarak hematoksilen-eosin boyama yöntemiyle mikroskobik değişiklikler tespit edildi. Sonuç olarak, DEN'in ratlara, 70 mg/kg dozunda intraperitoneal yolla 10 hafta süreyle uygulanan bu çalışmada hematolojik, biyokimyasal ve histopatolojik incelemeler sonucunda karaciğer hasarı oluştuğu gözlemlendi. DEN uygulanan gruptaki hematolojik parametrelerden WBC, RBC, NEU, PLT ve MCV değerleri artmış, MON, LYM, EO ve Hct parametreleri ise düşüş gösterdi. DEN grubundaki karaciğere ait biyokimyasal parametreler olan AST, ALT, LDH, Total Bilirubin ve GGT artış gösterdi. DEN grubunda ise oksidatif stres parametrelerinden GSH ve SOD azaldığı, MDA ise arttığı belirlendi. Histopatolojik olarak fibrozis, dejenerasyon, safra kanalı proliferasyonları tespit edildi. DEN+ Phosphorus 15CH uygulanan gruptaki WBC, RBC, MON, NEU, LYM, Hct, PLT ve MCV değerleri kontrol ve DEN grubuna oranla kısmi olarak iyileşme gözlendi. Bu gruptaki karaciğere ait biyokimyasal ve oksidatif stres parametrelerinin kontrol ve DEN grubuna göre anlamlı olarak iyileşme gösterdiği belirlendi. DEN+ Phosphorus 15CH grubundaki histopatolojik değişikliklerden olan hidropik dejenerasyon DEN grubuna göre daha az tespit edildi ancak fibrozis, safra kanalı proliferasyonu ve nekrozlar bu grupta da mikroskobik olarak gözlemlendi. Sunulan bu çalışmada koruyucu etkinliği değerlendirilen Phosphorus 15CH'nin karaciğer hasarında iyileşmeye yol açtığı, ancak bu iyileşmenin tamamen olmadığı, yalnız tek başına uygulandığında ise doza bağlı olarak hasar meydana getirebileceği ortaya konuldu.Article Irak-kerkük Bölgesindeki Kuzularda Küçük Ruminant Vebası Virüsünün Serolojik Araştırılması(2023) Kozat, Süleyman; Raheem, SarwatBu çalışma, Irak - Kerkük bölgesindeki farklı alanlardaki koyun sürülerinde Peste des Petits Ruminant (PPR) hastalığının yaygınlığını ELISA test tekniği kullanılarak hastalığın varlığın ortaya koymak amacıyla yapılmıştır. Klinik bulgulara göre PPR hastalığında şühpelinen kuzularda kan numunelerinde elde edilen serumlarda PPR test kiti ile ELISA yöntemi seropozitif olan numunelerin varlığı ortaya konuldu. Elde edilen test sonuçlarınra göre çalışmada kullanılan tüm kuzuların PPR virüsüne karşı antikor varlığının oranın %47'si pozitif tespit edildi. PPR antikor varlığı 2-6 aylık kuzularda %41.5 olarak saptandı. Hastalık Nisan ayında en yüksek düzeyde ve %56.50 oranında tespit edildi. Sonuç olarak, PPR'nin Kerkük- Irak bölgesinde endemik olarak görüldüğü ortaya konuldu. Sonuç olarak; Peste des Petits Ruminant (PPR) hastalığıyla mücadelede; koruycu aşı çalışmalarının yanı sıra dezenfeksiyon sistemleri, karantina, koyun yetiştiricilerin eğitimi ve küresel boyutta hastalıkta korunmada plan geliştirilmesi gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.Article Karaciğer Trematodlu Koyunların Serum ve Yapağılarında Kobalt, Mangan, Selenyum ve Çinko Düzeylerinin Araştırılması(2020) Kozat, Süleyman; Tuncer, Selçuk Seçkin; Denizhan, VuralBu çalışmada sağlıklı ve karaciğer trematodu ile enfekte olmuş koyunlarda hematolojik ve biyokimyasal kan değerleri ile serum ve yün eser elementlerindeki (kobalt [Co], mangan [Mn], çinko [Zn] ve selenyum [Se]) farklılıklar karşılaştırılmıştır. Bu amaçla 80 baş karaciğer trematodlu ve 20 baş da sağlıklı olmak üzere toplam 100 baş koyun kullanıldı. Karaciğer trematodlu koyunların lökosit (WBC), nötrofil (Neu) ve eozinofil (Eo) düzeyleri kontrol grubunun aynı parametrelerinden istatistiki olarak önemli düzeyde yüksek (P<0,01) tespit edilirken, eritrosit (RBC), hematokrit (Hct) ve hemoglobin (Hb) değerleri daha düşük (P<0,01) bulunmuştur. Karaciğer trematodlu koyunların alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST) ve gamma glutamil transpeptidaz (GGT) değerleri sağlıklı koyunların aynı parametrelerine göre sırasıyla P<0,001, P<0,005 ve P<0,001 düzeylerinde yüksek tespit edildi. Karaciğer trematodlu koyunların serum ve yün Co, Mn, Zn ve Se seviyeleri sağlıklı koyunlara göre istatistiksel olarak önemli düzeyde düşük bulunmuştur (P<0,01). Karaciğer enfeksiyonlarının iz element konsantrasyonları üzerindeki etkisinin yün ve serumdaki ölçümlerinin benzerlik gösterdiği saptanmıştır. Karaciğer trematodlu koyunların serum ve yün iz elementlerin konsantrasyonundaki düşüşlerin karaciğerdeki patolojik bozukluklarına bağlı olarak oluşan iz elementlerin biyotransformasyonundaki değişimlerinde kaynaklanabileceği düşünülmektedir.Article Koyunlarda Doğal Psoroptes Ovis Uyuzunun Moxidectin ile Sağaltımı(2003) Kozat, Süleyman; Değer, SerdarBu çalışmada yaşlan 2-6 yıl arasında değişen ve doğal Psoroptes ovis uyuzla enfekte 14 akkaraman koyununda moxidectin 'in % 1 'lik enjektable solüsyonunun tek ve çift uygulamalarının klinik etkileri araştırıldı. Tüm hayvanlarda sağaltım öncesi deri kazıntıları alınarak parazitolojik incelemeleri yapıldı. Enfekte olan koyunlar P. ovis yoğunluğuna göre hafif, orta ve şiddetli derecede gruplandırıldıktan sonra hafif ve orta derecede uyuz etkenleri ile enfekte olanlar bir grupta (grupJ), şiddetli derecede enfekte olanlar bir grupta incelenecek şekilde iki grup oluşturuldu. Grup 1'e bir kez 0.2mg/kg dozda deri altı yolla moxidectin enjekte edildi. Grup 2'ye ise bir hafta aralıkla iki kez 0.2 mg/kg dozda deri altı yolla moxidectin enjekte edildi. Sağaltım sonrası 28. günde grup 1 ve grup 2' deki koyunların tamamen iyileştiği görüldü. Yapılan parazitolojik incelemede ise P. ovis 'in larva, nimf ve erginlerine rastlanılmadı. Her iki grupta Moxidectin 'in % 100 etkili olduğu saptandı.Article Muş Ve İlçelerinde Yenidoğan İshalli Buzağılarda Rotavirus, Coronavirus, Cryptosporidium Spp., Escherichia Coli K99 Ve Clostridium Perfringens Etkenlerinin Prevalansı(2023) Taş, Şeref; Kozat, SüleymanBu çalışma, Muş ve ilçelerinde yenidoğan ishalli buzağılarda Rotavirus, Coronavirus, Escherichia coli K-99, Cryptosporidium spp. ve Clostridium perfringens etkenlerinin prevalansını belirlemek için yapıldı. Araştırmanın hayvan materyali; sistematik bir şekilde muayeneleri yapılan Muş ili ve ilçelerinde yenidoğan farklı yaş, ırk ve cinsiyette 96 ishalli buzağıdan dışkı örnekleri alınarak yapıldı. Alınan dışkı numuneleri hızlı tanı testleriyle tekniğine uygun olarak analiz edildi. Dışkı örneklerinin hızlı diagnostik test kitleriyle incelenmesi sonucunda, buzağılardaki ishalin %10.41 Rotavirus, %25 Coronavirus, %27.08 Rotavirus+ Coronavirus, %7.29 E. coli, %5.37 Cryptosporidium spp, %12.5 Clostridium perfringens ve %12.5 diğer faktörlerden kaynaklandığı tespit edildi. Sonuç olarak; Muş ili ve ilçelerinde neonatal dönemdeki ishalli buzağılarda ishale neden enteropatojenlerin varlığı ve bunların dağılımı hakkında bilimsel veriler ortaya konuldu. Muş ve ilçelerinde yenidoğan ishalli buzağılar ile ilgili gelecek zamanlarda yapılacak olan bilimsel çalışmalar için yol göstereceği ve ışık tutacağı kanısına varıldı.Master Thesis The Prevalence of Rotavirus, Coronavirus, Cryptosporidium Spp, Escherichia Coli K 99 and Clostridium Perfringens in Calves With Newborn Diarrhea in Muş and Its Districts(2022) Taş, Şeref; Kozat, SüleymanBu çalıĢma, Muş ve ilçelerinde yenidoğan ishalli buzağılarda Rotavirus, Coronavirus, Escherichia coli K-99,Cryptosporidium spp. ve Clostridium perfringens etkenlerinin prevalansını belirlemek için yapıldı. Bu çalışmadaki hayvan materyali; Muş ili ve ilçelerinde yenidoğan farklı yaş, ırk ve cinsiyette 96 ishalli buzağıdan dışkı örnekleri alınarak yapıldı. Alınan dışkı numuneleri hızlı tanı testleriyle tekniğe uygun olarak analiz edildi. Sistematik bir şekilde muayeneleri yapılan hasta buzağılardan dışkı numuneleri alındı. Dışkı örneklerinin hızlı diagnostik testle incelenmesi sonucunda ishalli olan buzağılarda %10.41 Rotavirüs,%25 Coronavirüs, %27.08 Rotavirüs+Coronavirüs, %7.29 E. coli, %5.37 Cryptosporidium spp, %12.5 Clostridium perfringens ve % 12.5 diğer faktörler tespit edildi. Sonuç olarak; Muş ve ilçelerinde neonatal dönemdeki ishalli buzağılarda ishale neden enteropatojenlerin varlığı ve bunların dağılımı hakkında bilimsel veriler ortaya konuldu. Muş ve ilçelerinde yenidoğan ishalli buzağılar ile ilgili gelecek zamanlarda yapılacak olan bilimsel çalışmalar için yol göstereceği ve ışık tutacağı kanısına varıldı.Master Thesis Prevalence of Rotavirus, Coronavirus, Cryptosporidium Spp, Escherichia Coli K99 and Giardia Lamblia in Neonatal Calves With Diarrhea in Burdur and Its Districts(2023) Çelik, Veysel; Kozat, SüleymanBu çalışmanın amacı, Burdur ve ilçelerindeki yenidoğan ishalli buzağılarda Rotavirüs, Coronavirüs, Cryptosporidium spp, Escherichia coli K99 ve Giardia lamblia etkenlerinin prevalansını belirlemektir. Çalışmanın hayvan materyalini; Burdur yöresindeki farklı sığırcılık işletmelerinde bulunan yaşları 1-28 gün arasında değişen 96 adet ishalli buzağı oluşturdu. İshalli buzağılardan dışkı örnekleri alındı ve alınan örneklerden etken tespiti hızlı teşhis kitleri (BoviD-5 Ag Test Kit- BIONOTE) kullanılarak belirlendi. Araştırmada 96 ishalli buzağıda tek bir enteropatojenin tespit edildiği 61 (%63.54) buzağının içinde sırasıyla 25'inde Cryptosporidium (%26.04), 12'sinde E. coli K99 (%12.5), 11'inde Rotavirüs (%11.45), 7'sinde Coronavirüs (%7.29) ve 6'sında Giardia lamblia (%6.25) etkenleri tespit edilirken birden fazla enteropatojenin neden olduğu 18 buzağının 2'sinde Cryptosporidium spp.+Giardia lamblia (%2.08), 8'inde Cryptosporidium spp.+Rotavirüs (%8.33), 3'ünde Coronavirüs+Rotavirüs (%3.12), 1'inde Coronavirüs+Cryptosporidium spp. (%1.04), 2'sinde Rotavirüs+E. coli (%2.08) 1'inde E. coli+Cryptosporidium spp.+Rotavirüs (%1.04), 1'inde Coronavirüs+Rotavirüs+Cryptosporidium spp. (%1.04) kombinasyonu tespit edildi. Tek bir enteropatojenin neden olduğu birden fazla (miks) seyreden 96 buzağıdan 38'inde Cryptosporidium (%39.58), 15'inde E. coli K99 (%15.62), 26'sında Rotavirüs (%27.08), 12'sinde Coronavirüs (%12.50) ve 8'inde Giardia lamblia (%8.33) sonuçları tespit edildi. Buna karşın 96 ishalli buzağıdan mono veya birden fazla enteropatojen etken tespit edilmeyen 17 buzağıda diğer etkenlerin ishale neden olduğu düşünüldü. Son olarak etken teşhisi yapılan buzağılara nitrazin kâğıdıyla dışkıların pH değeri ölçüldü. Düşük pH değerlerindeki ölçümlerde etkenler arasında bir korelasyon olduğu saptandı. Bu araştırma Burdur yöresindeki yenidoğan buzağılarda ishale yol açan enteropatojenlerin tür ve yaygınlığını göstermesiyle daha hızlı teşhis, önleme, kontrol ve tedavi süreçlerine yönelik bilgiler sağlama ve bununla buzağı kayıplarının azaltılmasına katkı sağlamaktadır. Araştırma sonuçlarının gelecekte yapılacak araştırmalara ışık tutacağı düşünülmektedir.Master Thesis Research of Homocysteine Levels in Healthy Dogs(2014) Çayır, Cenk; Kozat, SüleymanBu çalışmada sağlıklı köpeklerin (Golden Retriever, Terrier, Alman Çoban Köpeği ve Labrador Retriever) homosistein düzeylerinin tespit edilmesi amaçlandı. Çalışmanın metaryalini 10 adet Golden Retriever, 10 adet Terrier, 10 adet Alman Çoban Köpeği ve 10 adet Labrador Retriever ırkı sağlıklı köpek oluşturmaktadır. Her 4 ırk kendi arasında değerlendirmeye alındı. Çalışmaya alınınan hayvanların sağlıklı oldukları yapılan hematolojik ve biyokimyasal muayenelerle tespit edildi. Kan örnekleri aseptik koşullarda v. cephalica antebrachii'den tekniğine uygun olarak alındı. Elde edilen plazma örneklerinden homosistein düzeyleri ticari test kitinin belirtilen prosedüre uygun olarak ölçüldü. Her dört ırkta da sonuçlar birbirine yakın olarak bulundu. Plazma homosistein düzeyleri Golden Retriever ırkı 11.43 (µmol/L), Terrier ırkı 8.88 (µmol/L), Alman Çoban köpeği ırkı 10.60 (µmol/L) ve Labrador Retriever ırkı için 9.40 (µmol/L) olarak bulunmuştur. Her dört ırka ait AST, ALT, LDH, Albumin, Üre, Kreatinin, TP, CK, CK-MB ve Vitamin B12 düzeyleri fizyolojik değerlerde saptandı. Sonuç olarak bu çalışmada sağlıklı köpekler için elde edilen plazma homosistein değerlerinin referans değer teşkil edebileceği kanısına varıldı.Master Thesis Research of the Serum Homocysteine Levels in Healthy Culture Cows Races(2013) Kılıçkap, Aslı; Kozat, SüleymanBu çalışmada sağlıklı kültür ırkı sığırlarda (Montofon, Holştayn, Simental) serum homosistein düzeylerinin tespit edilmesi amaçlandı. Çalışmanın materyalini; 20 büyükbaş montofon, 20 büyükbaş holştayn ve 20 büyükbaş simental toplam 60 büyükbaş kültür ırkı sığır oluşturdu. Her üç ırk kendi içerisinde bir grupta değerlendirildi. Çalışmaya alınan hayvanların sistemik muayenelerine göre sağlıklı oldukları saptandı. Kan örnekleri Vena Jugularisten tekniğine uygun olarak alındı. Elde edilen serum örneklerinden homosistein düzeyleri ticari test kitlesi kullanılarak test kitlesinin belirtileri prosedürüne uygun olarak ölçüldü. Her üç ırkta serum homosistein değerleri birbirine yakın değer olarak bulundu. Montofon ırkı serum homosistein 16.35±1.24 µmol/L, Holştayn ırkı serum homosistein 17.04±1.13 µmol/L ve Simental ırk serum homosistein 17.44 ± 1.22 µmol/L olarak tespit edildi. Her üç ırka ait CK, CK-MB, AST ve LDH değerleri normal fizyolojik sınırlarda saptandı. Sonuç olarak bu çalışmada sağlıklı kültür ırkı inekler için elde edilen serum homosistein değerlerinin referans değer teşkil edebileceği kanısına varıldı.Master Thesis Serological Investigation of Peste Des Petits Ruminants in Lambs in Iraq-Kirkuk Region(2022) Raheem, Sarwat Khorshed; Kozat, SüleymanBu çalışmada, Kerkük vilayetinin farklı bölgelerindeki koyun sürülerde Peste des petits ruminant (PPR) hastalığının varlığını ve yaygınlığını ELISA test tekniği kullanılarak ortaya çıkarması amaçlanmıştır. GİRİŞ Küçükbaş hayvanların bulaşıcı hastalığı olan Peste des petits ruminants (PPR), 2016 yılında virüsün adı resmi olarak Small Ruminant Morbillivirus (SRM) olarak değiştirilmiştir. Bu virüs ailesi, Paramyxoviridae (RPV ve Canine Distemper) PPRV ile yakından ilişkilidir. Bununla birlikte, alandaki profesyoneller buna hala oldukça bulaşıcı ve ölümcül bir viral hastalık olan PPRV adını vermektedir. Hastalığın klinik bulguları; ateş, nekrotik ağız, gastroenterit ve solunum sistem bozukluklardır. Koyun ve keçilerde yüksek hayvan ölümlerine neden olmaktadır. Hastalık gelişmekte olan ülkelerde hayvansal ürünleri pazarlamasında önemli bir hastalık olarak güncelliğini korumaktadır. Besi hayvanlarında ve ürünlerinde gıda güvenliği ve uluslararası ticaret için bir tehdit oluşturduğu için yakın gelecekte PPR hastalığının ortada tamamen ortadan kaldırılması için dünyada etkin mücadele yöntemler kullanılmaktadır (FAO and OIE, 2016). Raporlara göre, hastalık en çok Sahra altı Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya'da yaygın olmuştur (Omani ve ark., 2019). Gıda ve Tarım Örgütü ve Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü hastalık için bir kontrol programı önermişler ve hastalığı 2030‟a tamamen ortadan kaldırmak için hedef yıl olarak belirmişlerdir (FAO ve OIE, 2016). PPRV kıtalar arasında, özellikle Kuzey ve Doğu Afrika ve Asya'da hızla yayılım gösterdiği için bu durumda PPRV'yi 2030'dan önce yok etme çabaları için zor bir ortam yaratıyor. Kuzey Afrika'nın Mağrip bölgesinde (Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Moritanya ve Batı Sahra) bu zorluklara iyi bir örnek teşkil etmektedir. PPRV, 2008'de Fas'ta ilk keşfedildiğinde yaygın aşılamanın bir sonucu olarak Fas'ta ortadan kaldırılmış gibi görünüyor. Bu aşılama taktiklerinin gevşetilmesinin ardından, OIE 2015'te Fas'ta PPRV'nin yeniden ortaya çıktığı konusunda bilgilendirildi (Baazizi ve ark., 2017). İltihaplı viral suşun genetiği, virüsün bulaşıcı dozajları, enfeksiyon yolları, enfekte hayvanların türü ve cinsi ve enfekte bir hayvanın immünolojik ve beslenme durumu, hastalığın ciddiyetini etkileyebilir (Parida ve ark.,, 2015). Araştırma, genç hayvanların yaşlı hayvanlara göre daha yüksek pozitif PPR yüzdeleri sağladığını bildirmektedir (Rahman ve diğerleri, 2004). Bangladeş'te kadınların erkeklerden daha yüksek antikor titrelerine sahip olduğuna dair kanıtlar var. PPR açısından erkek keçiler dişilere göre biraz daha hassas olduğu rapor edilmiştir (Abdalla ve ark., 2012). Buna rağmen, Pakistan'dan elde edilen veriler, erkek ve dişi hayvanlar arasında duyarlılık açısından anlamlı bir fark göstermediği belirtilmektedir (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). PPR virüsünün kalıcılığını ve yayılmasını destekleyen çevresel faktörlerin de PPR salgınlarının mevsimsel dağılımı üzerinde etkisi olabilir. PPRV salgınları en sık yılın ilk ve dördüncü çeyreğinde görüldü, en yaygın olanı Mart, ardından Nisan oldu (Abubakar ve ark., 2009). Küçükbaş hayvanlar (dünya çapında yaklaşık 2,1 milyar baş), fakir ülkelerde geçim sıkıntısı çeken birçok düşük gelirli ailenin temel besi hayvanıdır. PPR, son 15 yılda endişe verici bir hızla yayıldı ve daha önce hiç enfekte olmadığı bölgelere ulaştı ve milyonlarca küçük geviş getiren hayvanların hayatını tehlikeye attı. Hastalık, daha önce etkilenmemiş bölgelerdeki milyonlarca küçük çiftçi ve çobanın geçim kaynaklarına, gıda güvenliğine ve beslenmesine ciddi zarar vermenin yanı sıra korkunç sosyal ve ekonomik kayıplara neden olmaktadır. PPR'nin bir sonucu olarak çiftlik hayvanlarının kaybı, kırsal bölgelerdeki çobanları ve çiftçileri alternatif yaşam tarzları arayışında evlerini ve geleneklerini terk etmeye yöneltiyor (FAO ve OIE, 2016). Ekonomik kayıplar, büyümenin azalması, ölüm ve aborttur. Hastalığın yaygınlığı mübadeleyi, ihracatı, yeni ırkların gelişimini ve yoğun hayvancılık üretiminin yaygınlaşmasını engelleyecektir. PPR ayrıca insan kullanımı için proteinin mevcudiyeti üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Koyun ve keçiler ekonomik önemlerinin yanı sıra temel sosyokültürel işlevleri de yerine getirirler (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). PPR'nin neden olduğu ekonomik kayıplar, ulusal ve bölgesel hayvancılık üretim artışlarının da merkezinde yer almaktadır. Etkilenen ülkeler, istikrarsız yaşam tarzlarının yanı sıra onlarca ila yüz milyonlarca dolar arasında değişen toplam yıllık açıklar yaşadı. Örneğin, Sudan'da PPR'nin neden olduğu ölümlerin ve diğer kayıpların maliyeti, tüm hastalık kayıplarının %29,1'ini oluşturuyordu (Abdalla ve diğerleri, 2012). Küçükbaş hayvan vebasının ortadan kaldırılması, dünya çapında milyonlarca yoksul çiftçinin geçim kaynaklarının sürdürülmesinin yanı sıra gıda güvenliğinin, beslenmenin ve gelirlerin iyileştirilmesine yardımcı olacaktır. Üye ülkelerin taleplerine tepki olarak, FAO ve OIE gibi küresel kuruluşlar, küçükbaş hayvan vebalarıyla mücadele etmek ve ortadan kaldırmak için küresel bir stratejinin uygulanmasında başı çekti (FAO ve OIE, 2016). Mevcut çalışma, rekabetçi bir ELISA testi kullanarak PPR hastalığının prevalansını araştırmayı ve doğrulamayı ve ayrıca Irak'ın Kerkük vilayetindeki birincil risk faktörlerini belirlemeyi amaçladı. GENEL BİLGİLER Küçük ruminant vebası (PPR) oldukça bulaşıcı ve ölümcül bir viral hastalıktır. Hastalığın klinik bulguları; ateş, nekrotik ağız, gastroenterit ve pnömonifir. Çiftlik hayvanlarıda ölüm oranı, büyük ölçüde gelişmekte olan ülke ailelerine bağımlı olan PPR'den kaynaklanmaktadır. PPR'ye yönelik yıllık dış riskin, hayvancılık kayıplarında 1,4 ila 2,1 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bu çalışmada, Kerkük vilayetinin farklı bölgelerindeki koyun sürülerde Peste des petits ruminant (PPR) hastalığının varlığını ve yaygınlığını ELISA test tekniği kullanılarak ortaya çıkarması amaçlanmıştır. Küçük ruminant vebası (PPR), insan kullanımı için proteinin mevcudiyeti üzerinde önemli bir etkiye sahiptir. Küçük geviş getiren veba salgınının ortadan kaldırılması, gıda güvenliğini, beslenmeyi ve gelirleri iyileştirmeye yardımcı olacaktır. PPR virüsü ilk olarak 1940'ların başında Batı Afrika'daki Fildişi Sahili'nde tanımlandı. Keşfedildikten sonra Sahra Altı Afrika, Orta Doğu, Türkiye ve Hindistan'a yayıldı. Virüsün Batı Afrika ve Doğu Afrika suşları dört farklı soydan oluşuyor. Johnson ve Ritchie 1950'de Nijerya'da en çok keçileri etkileyen bir hastalığı araştırdılar. Bu tür vakalar 1968'de Stomatitis pneumoenteritis kompleksi (SPC), Pseudorindepest ve Kata olarak biliniyordu. Küçük ruminant vebası (PPR) Sudan'da 1972 yılına kadar Batı Afrika'ya özel olduğu düşünülüyordu. Ancak 1980'lerin sonlarından sonra küçük ruminant vebası Asya bölgelerinin yanı sıra orta ve doğu Afrika'daki ülkeleri de kapsayacak şekilde genişledi. Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü, 1999'dan 2018'e kadar Türkiye'de yaklaşık 1.000 PPR salgını bildirmiştir. Morbillivirüs enfeksiyonları hem beşeri hemde veteriner hekimlikte en önemli patojenler arasındadır. Peste des Petits Ruminants virüsü (PPRV), tek sarmallı, negatif polariteli bir RNA genomuna sahip olup, konakçı dışında uzun süreli bir hayatta kalma şansına sahip değildir. Etken konakçı da yüksek ateş bulgusu görülmesiyle birlikte solunum, vajinal, oküler akıntılarla ve ishalin başlangıcında feçes dahil olmak üzere salgı ve atılımlarla yayılabilir. Immünoelektroforez (CIEP) ve agar jel immünodifüzyonu, geviş getiren viral antijenleri (AGID) tanımlamak için kullanılabilir. PPRV ve sığır vebası virüsleri CEIP ve ICE testleri kullanılarak ayırt edilebilir ancak AGID ile ayırt edilemez. İmmünofloresan ve immünokimya, konjonktival yaymalardan ve otopsi örneklerinden alınan slaytlarda kullanılabilir. Antiviral nükleik asitler, ters transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) kullanılarak tespit edilebilir. Serolojik incelemelerde virüs nötralizasyon ve ELISA testlerinden yararlanılmaktadır. PPR ve sığır vebası her iki test kullanılarak ayırt edilebilir. Göz ve burun akıntıları ile oral lezyonlar canlı organizmalar için temizlenmelidir. Viral izolasyon ve PCR için tam, pıhtılaşmamış kan (heparin veya EDTA'da) alınmalıdır (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). Anti-PPRV antijen tespiti, virüsleri doku kültüründe izole etmek için önce bir immüno yakalama ELISA kullanılarak gerçekleştirilmelidir. N protein geni, ters transkripsiyon PCR'de (RT-PCR) çeşitli pan-morbillivirus primerleri kullanılarak doğrudan doku numunelerinden büyütüldü (Kwiatek ve diğerleri, 2010). Serolojik testler arasında rekabetçi ELISA testleri ve virüs nötralizasyonu yer alır. Komplement fiksasyonu gibi önceki serolojik analizler, sığır vebası ve veba des petits geviş getiren hayvanlar arasında ayrım yapamadı. Ancak bu iki test bunu yapabilir. Monoklonal antikorları kullanan ELISA'lar, serolojik teşhis ve antijen tespiti için teşhis ve tarama uygulamalarında kullanılır. Rekabetçi ELISA, mükemmel tanı özgüllüğü (%99,8) ve duyarlılığı (%90,5) nedeniyle PPR antikorlarını belirlemek için daha iyi bir seçenektir. İmmün yakalama ELISA, RP ve PPR virüslerini ayırt etmek amacıyla PPRV antijenlerini tanımak için kullanılabilir. Hızlı ve doğru bir tahlildir. Ayrıca AGID'den daha duyarlıdır (Munir ve ark., 2012). Her iki morbillivirüsün bölünmemiş negatif zincirli genomları, nükleokapsid proteini (N), fosfoprotein (P), matris proteini (M), füzyon proteini (F), hemaglutinin proteini (H), polimeraz proteini (L) ve üçünü içerir. yapısal olmayan proteinler (C, V ve W). Negatif anlamda genomların, daha sonra viral proteinler üretmek için konakçı hücre makinesi tarafından tercüme edilen haberci RNA türlerine kopyalanması gerekir (Banyard ve Parida, 2015). N ve F protein genleri, PPR'nin spesifik teşhisi için ters transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu (RT-PCR) teknikleri kullanılarak amplifiye edilmiştir. Viral izolasyon için gerekli olan 10-12 günün aksine bu yöntem, Vero hücrelerinde normal virüs titrasyonundan 1000 kat daha hassastır. Ayrıca, RNA ekstraksiyonu da dahil olmak üzere sadece 5 saatte bulgu sağlama ek avantajına da sahiptir (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). Hastalığın tanısı PCR teknikleriyle PPRV genomik materyali, bir dizi hedef gen kullanılarak PCR ile tespit edilmiştir. Füzyon protein geni, korunmuş doğası ve filogenetik çalışma için sıralama verilerinin azlığı nedeniyle ilk olarak bir hedef olarak seçildi. Forsyth ve Barrett (1995) tarafından bir F geni PCR kullanan ilk moleküler testlerin yayınlanmasını takip eden uzun yıllar boyunca, genomun bu bölgesi izolatları filogenetik olarak düzenlemek için kullanıldı. PPR virüs izolatlarının en güncel moleküler kategorizasyonu ile tanımlanan dört ana genetik çizgi, bu yazı itibariyledir (Banyard ve Parida, 2015). AGID de dahil olmak üzere geleneksel teşhis teknikleri, onları rutin kullanım için uygunsuz kılan hassasiyet ve doğruluk sorunlarına sahiptir (Munir ve ark. 2012). Kontrol programlarındaki düzenli taramalarda ise hızlı ve ucuz olmaları nedeniyle HA ve HI testlerinden yararlanılabilir (Munir ve ark., 2009; Osman ve ark., 2009). Kalem tarafında kromatografik şerit testi gibi. Belirli bir ekipmanın veya teknik bilginin kullanılmasını gerektirmeyen teşhis yöntemleri, hızlı teşhis ve kontrol önlemleri için caziptir (Hussain ve diğerleri, 2003). GEREÇ ve YÖNTEM Hayvan materyali Irak'ın 35.°46 kuzey enlemi ve 44.38 doğu boylamında yer alan Kerkük vilayetinde kesitsel bir çalışma yapılmıştır. Kuzeyde ve batıda Selahaddin ili, doğuda AS-Sulimania eyaleti ve kuzeyde Erbil ve Nineveh eyaletiyle komşudur. Ateş, ishal, lakrimasyon ve ağız lezyonları olan 1-6 aylık 200 yerli erkek ve dişi kuzudan kan örnekleri alındı. Şubat ve Nisan 2022 arasında, Kerkük şehri ve çevresindeki bölgelerden (shwan, laylan, daquq ve Rashad) çeşitli yerlerden örnekler toplandı. Bu çalışmada, ateş, ishal, lakrimasyon ve ağız lezyonu olan 1-6 aylık arası 200 erkek ve dişi yerel ırk kuzudan kan örnekleri alındı. Numuneler Şubat- Nisan 2022 tarihleri arasında Kerkük şehri ve illerindeki farklı lokasyonlardan temin edilmiştir. Hasta kuzularda elde edilen serum ve plazma numunelerinde Peste des Petits Ruminant (PPR) virüsüne karşı antikorların tespiti için ticari PPR test kiti (PPR ELISA Kit Sunlong® Bıotech Co. Ltd, China) kullanıldı. Elde edilen pozitif sonuçlarına göre veriler; kuzuların cinsiyet, yaş, bölge, mevsim ve klinik bulgular açısından değerlendirildi. Yöntem Klinik muayene Şubat-Haziran 2022 tarihleri arasında Kerkük vilayetinin çeşitli yerlerinde ateşi, ağız lezyonları ve ishali olan 200 kuzudan kan örnekleri alındı. Bu numuneler 1 ila 6 aylık kuzulardan alınmıştır. Bir klinik muayenenin ardından, örnekleme tarihi, adresi, hayvan cinsi, klinik muayene (yaş, vücut ısısı) ve klinik belirtiler (ağız lezyonları, ishal ve lakrimasyon) dahil olmak üzere klinik sonuçlar alındı ve belgelendi. Numune toplama Bu amaçla şah damarından 5 ml kan alındı ve antikoagülansız tüpte saklandı. Daha sonra kan örnekleri alındıkları saatler içerisinde soğuk zincir ile Kerkük Veteriner Laboratuvarına taşınmış ve kan 3000 RPM'de 15 mi santrifüj edilerek şah damarından 5 ml kan alınarak antikoagülansız tüpte saklanmıştır. Her örneğin serumu iki adet Eppendorf tüpüne ayrıldı ve -20 °C'de derin dondurucuda saklandı. Numuneler analizler için (Erbil Selahaddin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Biyoloji Laboratuvarı)'na nakledilmiştir. Laboratuvar analizi Tüm serum numuneleri, şirketin belirtilen metodolojisi kullanılarak incelendi. Kuzu serumunda Peste des Petits Ruminants (PPR) virüsüne karşı antikorların tanımlanması, ticari bir test kiti (PPR ELISA Kit Sunlong® Biotech Co. Ltd, Çin) kullanılarak gerçekleştirildi. İstatistiksel analiz Bu çalışmada istatistiksel analizlerin değerlendirilmesinde SPSS paket programı kullanılmıştır. Cinsiyet, yaş, bölge, mevsim ve klinik bulgular açısından ELISA sonuçları ve elde edilen sonuçların yüzdeleri hesaplandı. BULGULAR Serolojik bulgular PPR semptomları gösteren 200 farklı yerel koyun ırkından kan örnekleri alındı. Bu hayvanlar çeşitli cinsiyet, yaş ve coğrafi kökenlere sahipti. ELISA tekniği kullanılarak kan örneklerinde PPR hastalığı için laboratuvar testleri yapıldı. Araştırma, 200 adet numunenin pozitif, şüpheli ve negatif bulgu yüzdelerinin sırasıyla 94 (%47), 8 (%4) ve 98 (%49) olduğunu buldu. Hastalık, 2-6 aylık kuzularda daha yaygın olduğu ve enfeksiyon oranı %41.5 olarak tespit edildi. Hastalığın bölgelere göre yaygınlığı ise Kerkuk ilinin batısındaki alanlardaki pozitiflik oranı diğer bölgelere göre daha yüksek %66 düzeyinde ve Nisan ayında ise %56,50 ile diğer aylara göre daha fazla tespit edildi. Elde edilen verilerin istatistiksel analizlerine göre, test edilen tüm hayvanların %47'si PPR virüsüne karşı antikorları pozitif tespit edildi. Cinsiyete göre bulgular: 114 dişi ve 86 erkek hayvandan rastgele toplam 200 kan örneği toplandı. 86 dişi hayvan örneğinden 39'u (%45,3) seropozitif iken, 114 erkek hayvan örneğinden 55'i (%48,2) seropozitifti. Tablo 2 ve Şekil 19 cinsiyete göre örnek varyanslarını göstermektedir. TARTIŞMA: PPRV, çoğunlukla küçükbaş hayvanları etkileyen zoonotik bir hastalıktır. Batı Afrika keçilerinin, Avrupa keçilerine göre savunmasızlığa daha yatkın olduğu ve ilkinde küçük hayvanların daha yatkın olduğu gösterilmiştir. Klinik semptomların yokluğunda domuzlar ve sığırlar viral taşıyıcı olabilir (Kabir ve ark., 2019). Hastalığın eğilimi, yaygınlığı ve yabani toynaklı türlerdeki varlığı hakkında çok az şey bilinmektedir, ancak mevcut çalışma, bunların PPR epidemiyolojisi için çok önemli olabileceğini düşündürmektedir (Munir, 2014). PPR'nin mali sıkıntıları, ülkede ve bazı bölgelerde artan canlı hayvan üretiminin arkasındaki itici güçtür. Etkilenen ülkelerin genel yıllık açıkları onlarca ila yüz milyonlarca dolar arasında değişiyor ve yaşam tarzları risklerle dolu tehlikeli. Küçükbaş hayvan salgınının ortadan kaldırılması, dünya çapında yoksul durumdaki milyonlarca çiftçinin geçimini destekleyecek ve gıda güvenliği, beslenme ve gelirde iyileştirmelere katkıda bulunacaktır (FAO ve OIE, 2016). Orta Doğu'nun birçok yerinde olduğu gibi Irak'ta da PPRV bilinmemektedir ve en sık kaydedilen salgınlar Irak'tır. 2000 yılında Irak'ta belirgin morbidite ancak düşük mortaliteye sahip bir virüs tanımlandı ve bu, PPRV'nin orijinal olarak karakterize edildiği zamandı (Banyard ve diğerleri, 2010). OIE ve FAO'ya göre Irak, Eylül 1998'de kuzey vilayetlerinde küçükbaş hayvan vebası (PPR) salgını olduğunu bildirdi. komşu ülkelerde, bu, ülkenin muazzam bir alarma yol açan ilk resmi PPR raporuydu. Iraklı veteriner yetkilileri, ülkeye uygulanan uluslararası yaptırımlar nedeniyle küçükbaş hayvanların bu oldukça bulaşıcı hastalığıyla başa çıkmak için yeterli kaynağa sahip değil. 1999 yılında, hedefe yönelik aşılama yoluyla hastalığın ortadan kaldırılmasına yardımcı olmak, laboratuvar destekli sürveyansı güçlendirmek, saha veteriner personeli teşhis kapasitesini geliştirmek ve sınır aşan hayvan hastalıklarına karşı ulusal bir sürveyans ve erken uyarı sistemleri ağı kurmak için bir FAO TCP projesi başlatıldı (Alwan ve Alsaad, 2022). PPR, son yıllarda Erbil ve Dahuk Valiliklerinde klinik olarak koyun ve keçilerde tespit edilmiş ve tümü ülkenin kuzeyinde bulunan Musul, As-Süleymaniye ve Ta'amim'de (Kerkük) klinik olarak şüphelenilmiştir (FAO, 2000). ). Ağustos 2010 ile Şubat 2011 arasında Kuzey Irak'taki Erbil Valiliği yaklaşık 750 yaban keçisi kaybetti. Peste des petits ruminant virüsünün (PPRV) katılımı, klinik semptomlara ve ölüm sonrası sonuçlara dayalı olarak varsayılmıştır. Laboratuvar testleri bunu destekledi ve 2000 yılında keşfedilen bir Türk varyantına benzer bir virüs ortaya çıkardı. Yaban keçisi salgını sırasında evcil hayvanlarda hastalık vakasına rastlanmadı. Bu çağda ilk kez aktif bir PPRV enfeksiyonu rapor edilmiş olması, aşılama ile indüklenen bağışıklığın muhtemelen enfeksiyonların yayılmasını önlediğini göstermektedir (Hoffmann ve ark., 2011). Irak'ın kuzeyindeki As-Süleymaniye Valiliği'nde 2012 ile 2013 yılları arasında koyunlarda bir veba salgını (PPR) araştırıldı. Bulgular, küçükbaş hayvanlarda ölümcül PPR enfeksiyonlarıyla bağlantılı PPRV soyuna ilk moleküler karakterizasyonunu verdi. Tanı RT-PCR kullanılarak konuldu (Babashek ve ark., 2014). 1995 yılında, İran'ın Irak sınırına yakın Ilam eyaletinde serolojik ve virolojik olarak bir veba vebası (PPR) bulundu. İranlı koyun ve keçi sahiplerine en az 1,5 milyon ABD dolarına mal olan PPR, tüm kontrol girişimlerine rağmen ülke genelinde tespit edilmiştir (Bazarghani ve diğerleri, 2007). PPRV enfeksiyonu ilk olarak 1999'da güney ve doğu Anadolu'daki komşu Türkiye'de resmi olarak belgelendi. 1999'dan 2018'e kadar OIE, Türkiye'de yaklaşık 1.000 PPR salgını belgeledi. Bu salgınlar, özellikle Türkiye'nin Marmara ve Ege bölgelerinde 2007 ve 2011 yıllarında zirve yapmıştır (Altan ve ark., 2019). Bildirilen bu sonuçların tümü, önemli bir PPR oluşumunu yansıtmaktadır. Bir sürveyans sisteminin kurulmasını, bu hastalığın izlenmesini ve yönetilmesini zorunlu kılmaktır. Irak'ta PPR'nin devasa ekonomik sonuçları nedeniyle, PPR prevalansını ve risk faktörü verilerini analiz etmek çok önemlidir. PPR epidemiyolojisine ilişkin endişeler, hastalığı etkili bir şekilde kontrol etme, yönetme ve ortadan kaldırma girişimlerinde çok önemlidir. Mevcut çalışma, Irak'ın Kerkük bölgesinde PPR prevalansının epidemiyolojik geçmişini değerlendirmek ve oluşturmak için yapılmıştır. Irak'ın birçok vilayetinde ve Irak'a komşu ülkelerde hastalığın bu kadar geniş bir şekilde yayılmasına rağmen, genel olarak Irak'ta ve özel olarak Kerkük vilayetinde hastalıkla ilgili yeterli çalışma yoktur. Irak'ta bu hastalığın görülmesi, bu eksikliğin giderilmesi adına bu çalışmanın yapılması önemlidir. PPR kontrol stratejilerinin etkili bir şekilde uygulanması için hızlı, hedefe yönelik ve yanıt veren teşhis tekniklerinin kullanılması gereklidir. Küçükbaş hayvan PPR enfeksiyonu sıklıkla klinik değerlendirme, büyük anatomi, histolojik bulgular ve laboratuvar doğrulaması ile tanımlanır. PPR virüsünü bulmak için bir dizi serolojik ve moleküler tanı testi kullanılır (Munir ve diğerleri, 2012). Hızlı teşhis ve kontrol önlemleri için, bölme denemeleri özellikle caziptir. Bunlara kromatografik şerit testleri, nokta ELISA ve diğerleri dahildir. Özel ekipman veya teknik uzmanlığa ihtiyaç duymadan gerçekleştirilebilirler (Balamurugan ve diğerleri, 2012). Çalışmamızda cinsiyet, yaş ve hayvanın bölgelerine bakılmaksızın serolojik bulgulara göre ELISA. Kan örnekleri, PPR'nin pozitif, şüpheli ve negatif sonuçlarının sırasıyla %47, %4 ve %49 olarak belirlendiğini yansıtmaktadır. 2021 yılında komşu valilikte (Niniveh) yapılan bir araştırma sonucunda %47,46 ile çok benzer olduğu görülmektedir (Hussain, 2021). Sınır komşu ülkelerde belgelenen yaygınlıkla karşılaştırılabilir olandan daha büyük görünmektedir. Bu bulgular önceki epidemiyolojik araştırmalarla tutarlıdır. Suudi Arabistan Krallığı'ndaki (KSA) koyunların %3,1'inde bir mikro titre nötralizasyon testi kullanılarak PPR bulundu (AL-Afaleq el at., 2004). Koyunlarda PPR sıklığı Suriye'de %96 olarak bulunmuş olup Ürdün'dekinden (%60) çok daha yüksektir (Al-Majali el at., 2008). Türkiye'de PPR insidans oranları %0,87 ila %82,6 arasında değişmekte olup koyun (%29,2) keçileri (%20) geride bırakmıştır (Özkul ve ark., 2002). Risk faktörleri arasında cinsiyet, yaş ve mevsim makul etkileri yansıtmaktadır; erkeklerin (%48,2) PPR için kadınlara (%45,3) göre daha fazla etkilendiği ve seropozitif olduğu. Bu sonuç için birkaç olası açıklama vardı; Bangladeş sonuçlarına göre, kadınların erkeklerden daha yüksek antikor titrelerine sahip olma olasılığı daha yüksektir. Erkek keçiler, PPR'ye karşı dişilere göre biraz daha savunmasızdır (Abdalla ve diğerleri, 2012); ama diğerleri şunu gösterdi; dişi keçi ve koyunlar üreme ve sağım için canlı tutulurken, erkek hayvanlar erken yaşta katledilmektedir (Khan ve ark., 2008). Hayvan yaşı arttıkça PPR seropozitifliği artacaktır; bu nedenle enfekte hayvanlar iki yaşında kadar gençtir, daha yaşlı türlerin gençlere göre PPR seropozitif olma olasılığı çok daha yüksektir (Abubakar el at., 2015). Türkiye, Hindistan, Kenya, Pakistan ve Etiyopya'dan yapılan araştırmalara göre genç hayvanlar, koruyucu bir bariyer görevi gören daha düşük antikor titrelerine sahip oldukları için PPRV'ye daha duyarlıdır (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). Araştırma, genç hayvanların yaşlı hayvanlara göre daha yüksek pozitif PPR yüzdeleri sağladığını bildirdi (Rahman ve diğerleri, 2004). Endemik bölgelerde en ciddi şekilde etkilenenler 3 ay ile 2 yaş arasındaki hayvanlardır. Hastalığın şiddeti konağın yaşı, türü ve bağışıklığına göre belirlenir (Kozat ve Sepehrizadeh, 2017). Ayrıca bu araştırma için 1 ila 6 aylık hayvanlardan 200 serum örneği toplandı. Bulgulara göre. Yaş gruplarına göre seropozitiflik oranları tablo ve şekilde gösterilmiştir. Hastalığın seropozitiflik oranı 2 ile 6 aylık arasında yükselir (Tablo 6 ve Şekil 12). Hastalık varlığındaki artışın yeterli profilaktik uygulamalara dikkat edilmemesinden kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir. PPRV'nin en yüksek seropozitivite oranını kaydeden morbidite bölgesi Rashad bölgesi (%66), diğer incelenen bölgelerle karşılaştırıldığında sırasıyla %45,8, %47,2 ve %28,6 olarak Shown, Laylan ve Daquq; PPR, savunmasız bir popülasyonda ilk kez ortaya çıktığında en bulaşıcıdır. Endemik bölgelerde, özellikle sürüye ek hayvanlar karıştığında veya oraya sürüyle tanıştırıldığında salgınlar sıklıkla meydana gelebilir. Ayrıca, önceki yıllarda oradaki güvenlik grevleri nedeniyle Rashad bölgesindeki diğer bölgelere kıyasla yüksek enfeksiyon oranını da açıklıyoruz, bu da veteriner ekiplerinin hükümet tarafından düzenlenen aşılama kampanyalarını yürütmek için oraya ulaşamamasına neden oldu. Yüksek enfeksiyon insidansı açısından ikinci sırada yer alan Shwan bölgesinde de durum aynı ve bunun nedeni sınır bölgesi olması ve ildeki yetkililerin hareketini kontrol etmesinin zor olması. içindeki hayvanlar. Bulgularımıza göre; ateş, ağız lezyonları, ishal ve lakrimasyon oranları sırasıyla %90,4, %76,5, %82,9 ve %44,7 idi. Ateş, ağız lezyonları, ishal ve lakrimasyon gibi hastalıklar akut, akut, subakut veya subklinik olarak ayrılmıştır (Munir, 2014). Depresyon, mukoza zarı tıkanıklığı, okülo-nazal akıntı, nefes darlığı ve çok sayıda suda yaşayan ishal, 4-5 gün içinde ölen enfekte hayvanların semptomlarıdır (Munir ve ark., 2013). Dahası; bebekler ve kuzular, pasif bağışıklıkları tükendikten hemen sonra sıklıkla akut hastalık yaşarlar (Munir, 2014). Subakut veya subklinik türler, belirli bölgelerde özellikle yaygın görünmektedir. Bu gibi durumlarda hastalık aralıklı etkiler gösterir ve 10 ila 15 gün sürer. Daha sonra enfekte ektimayı andıran papüller veya püstüller gelişebilir. PPR olarak tanımlanamayan solunum koşullarını teşvik ettikleri için, görünmeyen türler daha tehlikelidir. Tipik olarak, bunları tespit etmenin tek yolu serolojik araştırmalardır (Lefèvre el at., 1991). Bu PPRV tipi ile enfekte olan hayvanlar, 39 ila 40 °C arasında sıcaklıklara maruz kalabilir, ancak hastalığın tipik klinik belirtilerini göstermezler. Tipik olarak, hastalığın başlangıcından 10-14 gün sonra hayvanlar iyileşir. Geniş geviş getiren hayvanlar (manda ve sığır) ayrıca subklinik olarak bilinen bir hastalık türüne sahiptir; burada enfekte hayvanlar klinik semptomlar göstermeden virüsleri temizleyebilir, PPRV'ye dönüşebilir ve sıklıkla yüksek seviyelerde nötralize edici antikor yanıtlarına katkıda bulunur (Parida ve diğerleri, 2015). Hastalık oluşumu ve virülans mekanizmaları hakkında daha fazla şey öğrendikçe, Veterinerlik ve insan sağlığına ilişkin sonuçları olan, vebalı küçükbaş ruminant virüsü ve diğer yakından ilişkili virüsler hakkındaki anlayışımız gelişecektir. Genetik çalışma, Peste des petits ruminant virüsünün evrimsel biyolojisi ve diğer morbilli virüsleriyle ilişkisi hakkında ayrıntıları ortaya koyuyor. Diğer türlerden yeni morbilli virüslerinin keşfi ve genetik karakterizasyonu, bu kritik viral enfeksiyonlar için alternatif yönetim ve yok etme yöntemlerine işaret edebilir (Muniraju ve diğerleri, 2014). Sonuç olarak; bu çalışmada, PPR'nin Irak'ın Kerkük ilinde endemik olduğu ve aşılamada kullanılan suşun yerel olmayan bir suşun olması, kuzuların yaş, cinsiyet ve coğrafi bölge gibi risk faktörleri nedeniyle hayvanların hastalığa karşı etkin bir korumanın sağlanmaması sonucunda hastalığın kerkük bölgesinde yayılmasında rol önemli rol oynadığı belirlenmiştir. Bilimsel otoriteler, dünyada sığır vebası hastalığının başarılı bir şekilde ortadan kaldırılmasının ardından, Küçük ruminant vebası ortadan kaldırılması yönelik birçok araştırmalarla PPR‟a odaklanmıştır. Küçük ruminant vebası virüsüne karşı korumak için mevcut olan koruma aşılarla ve koryucu önleme yöntemlerle Küçük ruminant vebası ortadan kaldırılması için yeterli olacaktır. Küçük ruminant veba hastalığının gelişimi ve virülans mekanizmaları hakkındaki bilgileri genişletmek ve dünyada aşılama, karantina ve hayvan bakıcılarda sağlık bilincinin geliştirilmesine yönelik çeşitli takip/izleme ve önleyici yöntemler kullanarak Küçük ruminant vebası mücadele etmek ve ortadan kaldırmak için küresel bir plan oluşturmak önemli olduğu sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler PPR Seropozitif, Zoonotik Hastalık, kırkuk-Irak, kuzuArticle Siirt Yöresindeki Yenidoğan İshalli Buzağılarda Rotavirus, Coronavirus, Cryptosporidium Spp, Escherichia Coli K 99 Ve Giardia Lamblia Etkenlerinin Prevalansı(2018) Kozat, Süleyman; Tuncay, İshanBu çalışma, Siirt yöresindeki yenidoğan ishalli buzağılarda Rotavirus, Coronavirus, Escherichia (E.) coli K-99, Cryptosporidiumve Giardia lambliaetkenlerinin prevalansını belirmek amacıyla yapıldı. Bu çalışmanın hayvan materyalini; farklı yaş, ırk ve cinsiyette 100 ishalli buzağı ile 10 sağlıklı olmak üzere 110 buzağı oluşturdu. Sistemik olarak klinik muayeneleri yapılan ishalli buzağılardan dışkı örnekleri alındı. Hematolojik analizler için yöntemine uygun olarak V. jugularis’den kan örnekleri alındı. Yapılan rutin klinik muayenelerde ishalli buzağılarda beden ısısı, kalp frekansı ve solunum sayısında artış belirlendi. Hematolojik parametrelerden WBC, Hct, Neu, MCH ve Hb konsantrasyonları sağlıklı buzağıların aynı parametrelerine göre istatistiksel olarak (sırasıyla p<0.01; p<0.01; p<0.01, p<0.05 ve p<0.05) yüksek tespit edildi. Hızlı diagnostik testle dışkı örnekleri incelendiğinde; ishalli buzağılarda %4 Rotavirus, %5 Rotavirus+E. coli, %6 E. coli, %12 Rotavirus+Cryptosporidium, %10 Cryptosporidium, %4 Rotavirus+Giardia ve %7 E. coli+Coronavirus enterojen patojenleri ve %52 diğer faktörler tespit edildi. Sonuç olarak Siirt yöresinde yenidoğan ishalli buzağılarda ishale neden olan enterojen patojenlerin varlığı ve dağılımı hakkında veri ortaya konuldu ve Siirt yöresinde ishalli buzağılarla ilgili gelecekte yapılacak olan bilimsel çalışmalara ışık tutacağı kanısına varıldı.Article Sıvı Tedavisinde Kolloidal Solüsyonların Önemi(2017) Kozat, SüleymanBu derlemede kolloidal solüsyonların sıvı tedavisindeki öneminin ortaya konulması amaçlandı. Hastalıklara bağlı olarak oluşan dehidrasyon ve/veya hipovolemik şok durumlarında hastada etkin bir sıvı tedavisi yapılmadığı takdirde oluşan şoku takiben geri dönüşümü olmayan hücre bozuklukları, organ yetmezliği ve sonunda ölüm meydana gelir. Bununla beraber pratikte yaygın olarak kullanılan %0.9 NaCl, Laktatlı Ringer gibi izotonik kristalloid solüsyonların ancak 1/4-1/5'inin dolaşımda kalması nedeniyle büyük hacimde verilmesi gerekmekte ve bunun sonucu akciğer ödemi gibi önemli komplikasyonlar gelişmektedir. Buna karşın hipovolemi ile seyreden şokların sağaltımında kullanılan kolloidal solüsyonlar, ekstravasküler ve intrasellüler kompartmandan intravasküler bölgeye sıvı çekerek kan volümünü kısa sürede arttırır ve etkinliğini 12-24 saat sürdüğü bildirilmektedir. Kolloidal solüsyonların da relatif olarak pahalı olmasının yanı sıra koagülopati, akciğer ödemi, aşırı duyarlılık reaksiyonları ve kalsiyum konsantrasyonunda düşme gibi dezavantajları bulunmaktadır. Sonuç olarak; sıvı tedavisinde plazma hacmini artırma amacıyla uygulanacak olan kollodial solüsyonların etkinliği kristalloid solüsyonlardan daha fazladır. Ancak kolloidal solüsyonların dezavantajlarını minimuma indirmek için sıvı tedavisinde kolloidal solüsyonların kristalloid solüsyonlarla belirli oranlarda karıştırılarak verilmesi önerilmektedirArticle Some Hematological and Biochemical Parameter Levels in Healthy Van Cats at Different Age and Gender(2016) Kozat, Süleyman; Özkan, Cumali; Akgül, Yakup; Kaya, AbdullahAmaç: Bu çalışmada, farklı yaş ve cinsiyete sahip Van kedilerinde bazı hematolojik ve biyokimyasal parametrelerin normal değerleri ve bu parametrelerde yaş ve cinsiyete bağlı meydana gelen değişimlerin ortaya konulması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Çalışmada farklı yaş ve cinsiyete sahip 60 sağlıklı Van kedisi kullanıldı. Her iki cinsiyetteki kediler; yaşlarına göre kendi aralarında 3 farklı gruba ayrıldı. 6-12 aylık kediler 1. grup, 12-24 aylık kediler 2. grup, 24-yukarı aylık olan kediler ise 3. grup olarak çalışmaya alındı. Alınan kan örneklerinden; hematolojik ve biyokimyasal parametre değerleri belirlendi. Bulgular: Hematolojik parametrelerden hematokrit, hemoglobin ve platelet seviyeleri, biyokimyasal parametrelerden ise serum kreatinin seviyesi, laktat dehidrogenaz ve kreatinin kinaz-MB aktivitelerinde anlamlı farklılıklar tespit edildi.Article Some Trace Elements and Vitamins A,c and E Levels in Ewes Infected With Gastrointestinal Parasites(2007) Kozat, Süleyman; Göz, Yaşar; York, Ibrahım HakkıBu çalısmanın amacı mide-barsak parazitlerle enfekte koyunlarda ve parazitsiz koyunlarda bazı iz elementler ve vitamin A, C ve E düzeylerini arastırmaktır. Çalısma; 10 saglıklı ve 20 mide-barsak parazitlerle enfekte olmak toplam 30 koyun üzerinde yürütüldü. statistiksel analizde;mide-barsak parazitlerle enfekte koyunların serum Cu, Zn, Fe ve vitamin A, C ve E düzeyleri saglıklı koyunlara göre önemli düzeyde düsük ( p < 0,01, p < 0,01, p < 0,05, p < 0,001, p < 0,001 ve p < 0,001 sırasıyla) bulundu. Bu arastırmanın sonucunda, mide-barsak parazitleriyle enfekte koyunlarda anti paraziter tedaviye ek olarak Cu, Zn, Fe ve vitamin A, C ve E içeren preparatlarının kullanılmasının da daha etkili olacagına inanılmaktadır.Article Studies on the Effect of Iron (Fe) Preparations in Addition To Babesiosis Treatment on the Haematological and Some Mineral Levels Insheep Naturally Infected With Babesia Ovis(2003) Altuğ, Nuri; Ağaoğlu, Zahid Tevfik; Erçin, Faruk; Yuksek, Nazmi; Kozat, SüleymanBu araştırmada rutin babesiosis tedavisine ek olarak oral demir uygulamasının tedaviye etkinliği araştırıldı. Bu amaçla 14 adet B. ovis 'le enfekte ve 7 adet sağlıklı (kontrol grubu) olmak üzere 21 Akkaraman ırkı koyun kullanıldı. Babesiosisli koyunlar tedavi öncesi bir örnek iki gruba ayrıldı. Bir gruba(I. Grup) diminazenaseturat'a ek olarak 50 mg/kg dozunda oral demir, diğer gruba (II. Grup) ise sadece diminazenaseturat uygulandı. Her iki grubun sağaltım öncesi eritrosit, hemoglobin ve hematokrit değerlerinin kontrol grubuna göre önemli derecede düşük, demir ve bakır değerlerinin ise yüksek olduğu belirlendi. İncelenen hematolojik parametreler açısından tedavi sonrası (1. ve 7. günler) tedavi öncesine göre her iki grupta istatistiki olarak önem arz etmedi. Tedavi sonrası I. grup 1. günde demir ve bakır düzeyleri istatistiki önem arz etmemesine rağmen artış gösterdi. Tedavi sonrası 7. günde tedavi öncesine göre demir ve bakır değerleri her iki grupta istatistiki önem arz etmemesine rağmen azaldı. Sonuç olarak; babesiosis tedavisinde diminazenaseturat'a ilave olarak demir preparatı uygulamasının tedaviye katkı sağlamadığı kanısına varıldı.Article Van İlinin Özalp ve Saray İlçelerinde Hayvanlarda Görülen İç Hastalıkların Mevsimsel Dağılımı(2007) Kozat, Süleyman; Denizhan, VuralBu çalısma amacı iç hastalıkların prevalansı ile iklim arasındaki iliskiyi arastırmaktır. Çalısma Özalp merkez ve Özalp’ a baglı 12 köyde, Saray merkez ve Saray’a baglı 6 köyde olmak üzere toplam 350 hanede yürütüldü .Elde edilen veriler analiz edildiginde; sindirim sistemi hastalıkları kıs mevsiminde % 29, solunum sistemi hastalıkları kıs mevsiminde % 17, dolasım sistemi hastalıkları yaz mevsiminde % 30, üriner sistemi hastalıkları ilkbahar mevsiminde % 13, sinir sistemi hastalıkları ilkbahar mevsiminde % 11, deri hastalıkları kıs mevsiminde % 9, metabolizma hastalıkları ilkbahar mevsiminde % 10, iz element noksanlıkları kıs mevsiminde % 9 ve karaciger hastalıkları sonbahar mevsiminde % 15, cerrahi hastalıkları % 16 ve dogum hastalıkları % 5 olarak tespit edildi.