Browsing by Author "Kuşcu, Yağmur"
Now showing 1 - 8 of 8
- Results Per Page
- Sort Options
Article Bir Montofon Melezi Süt İneğinde Kutanöz Aktinobasilloz Olgusu(2018) Karasu, Abdullah; Kayıkcı, Caner; Yildirim, Serkan; Kuşcu, Yağmur; Sancak, TunahanBu çalışmada, montofon melezi bir inekte gözlenen kutanöz aktinobasilloz olgusunun klinik ve histopatolojik bulgularıile sağaltım sonuçlarının değerlendirilmesi amaçlandı. Anamnez bilgisinde, hayvanın sol açlık çukurluğu ile arkaekstremitelerin medial yüzlerinde değişik boyutlarda kitleler şekillendiği ve giderek büyüdüğü ifade edildi. Yapılan klinikmuayenede, sol açlık çukurluğunda yumurta büyüklüğünde bir adet, sol arka ekstremitenin medial yüzünde cevizbüyüklüğünde 2 adet ve sağ arka ekstremitenin medial yüzünde fındık büyüklüğünde 5 adet kutanöz granülomatöz kitlelergözlendi. Sol açlık çukurluğunda ve sol arka ekstremitede yer alan kitleler total olarak ekstirpe edildi ve sağ arka bacağınmedial yüzeyindeki kitlelere cerrahi müdahale yapılmadı. Ekstirpe edilen kitlelerin histopatolojik inceleme sonucunda kronikpiyogranülomatöz yangının sebebi olarak Actinobacillus-benzeri bakteri olduğu tespit edildi. Postoperatif oral sodyumiyodür ile birlikte parenteral prokain penisilin ve dihidrostreptomisin sülfat kombinasyonu uygulandı. Sonuç olarakActinobacillus lignieresii tarafından oluşturulan pyogranülamatöz kutanöz lezyonlar sığırlarda oldukça nadir şekillendiği içinderide şekillenen pyogranülamatöz lezyonların ayırıcı tanısında aktinobasillozun göz ardı edilmemesinin gerektiğidüşünülmektedir. Ayrıca lezyonların tedavisinde, cerrahi yöntemin yanı sıra sodyum iyodür ile birlikte uzun süre antibiyotikuygulaması ile tedavide başarılı sonuçlar alınabileceği kanısına varıldı.Master Thesis The Effect of Synaptic Acid on Wound Healing in Diabetic and No-Diabetic Rats(2023) Yeşil, Deniz; Kuşcu, YağmurÇalışmamızda sinapik asitin oral kullanımının diyabetik ve nondiyabetik ratların deneysel olarak oluşturulan yaralar üzerindeki etkileri makroskobik, histopatolojik ve immunohistokimyasal yöntemlerle incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada, ağırlıkları 200-300 gr arasında değişen, 48 adet erişkin Wistar Albino ırkı erkek rat kullanıldı. Diyabet grubundaki ratlara (n=24) çalışmanın başlangıcında diyabet oluşturulmak üzere her birine 50 mg/kg olacak şekilde tek doz STZ intraperitonal uygulandı. Sırt omurları çizgisinin sağında ve solunda olmak üzere, 10 mm çaplı deri punch aleti ile sirküler tam kalınlıkta aseptik 2 adet tam kat deri yarası oluşturuldu. Her bir grupta 12 rat olacak şekilde rastgele 4 ana gruba ayrıldı. Her bir ana grupta ise 7. ve 14. günlerde rastgele seçilen 6'şar hayvan sakrifiye edilerek alt gruplar oluşturuldu. Kontrol gruplarına günde bir defa taşıt madde, tedavi gruplarına günde bir defa sinapik asit (25 mg/kg oral) sakrifikasyon gününe kadar verildi. Yara iyileşmesinde, yara alanı hesaplaması ve yaralanma sonrası 7 ve 14. günlerdeki histopatolojik ve immünohistokimyasal analizleri değerlendirildi. Tüm gruplarda periyodlara göre yara alanı ölçümleri değerlendirildiğinde yara alanının 0. güne kıyasla 3, 7 ve 14. günlerde istatistiksel olarak sürekli azaldığı tespit edildi. Bu azalma nondiyabet ve diyabet tedavi gruplarında en fazla olduğu gözlendi. En yüksek histopatolojik skorlar tedavi gruplarında gözlendi. Yine tedavi gruplarında sinapik asitin PCNA ve EGF ekspresyonlarını artırdığı kaydedildi. Sinapik asitin oral kullanımının tedavi gruplarında diğer gruplara kıyasla yara iyileşmesini etkili bir şekilde hızlandırdığı belirlendi. Sonuç olarak sinapik asitin, diyabetik ve nondiyabetik yaralarda makroskopik, histopatolojik ve immunohistokimyasal kanıtlara dayalı olarak reepitelizasyon, kollajenizasyon, keratinizasyon ve anjiyogenezisi artırarak yara iyileşmesini hızlandırdığı ortaya konuldu.Article Evaluation of Cryptorchidism in Cats and Dogs(2024) Karasu, Abdullah; Kuşcu, Yağmur; Kayıkcı, Caner; Gençcelep, Musa; Kavas, Berna; Ekin, MüslümObjective: Cryptorchidism, the failure of one or both testes to descend into the scrotum, is a common congenital condition in male dogs and cats. This study aimed to assess the incidence and characteristics of cryptorchidism in neutered dogs and cats. Materials and Methods: A retrospective analysis was conducted on 1622 animals (348 dogs and 1274 cats) brought for neutering between 2015 and 2023. Cryptorchid was diagnosed by clinical examination and its location was determined by ultrasound examination. Animals diagnosed with cryptorchid were castrated. Breed, age weight data and location of the retained testicle of all patients were recorded. Results: Dogs exhibited a higher prevalence (8.91%) compared to cats (3.30%). The affected testes were predominantly subcutaneous in both species (61.29% in dogs, 73.81% in cats). Unilateral cryptorchidism was more common, with equal distribution between the right and left sides in dogs and a higher incidence on the left in cats. Purebred animals, particularly small-sized breeds, showed a higher susceptibility to cryptorchidism. Conclusion: Our study provides valuable insights into the prevalence, localization, and characteristics of cryptorchidism in dogs and cats, emphasizing the importance of detection and intervention to safeguard the health of affected animals. The findings highlight the higher susceptibility of purebred dogs and cats.Doctoral Thesis Investigation of the Effects of Medical Ozone on the Treatment of Experimentally Induced Corneal Alkali Burns in Rabbits(2018) Kuşcu, Yağmur; Alkan, İsmailÇalışmada tavşanlarda sodyum hidroksitle (NaOH) deneysel olarak oluşturulan kornea alkali yanıkların sağaltımında medikal ozonun farklı uygulama şekillerinin korneal iyileşme üzerine olan etkinliğinin klinik ve histopatolojik olarak incelenmesi amaçlandı. Bu amaçla araştırmada toplam 32 adet Yeni Zelanda ırkı erkek tavşan kullanıldı. Deneklerin sadece sağ gözlerinin sentral korneasına 1 N NaOH emdirilmiş 6 mm çaplı filtre kağıdı 1 dk süre ile uygulandı. Deneklerin hiç birinde diğer oküler yapılar alkali ajandan etkilenmedi. Tavşanlar rastgele dört gruba ayrıldı. Alkali ajan oluşturulduğu gün 1. gün kabul edildi. Sağaltıma alkali yanık oluşturulduktan hemen sonra başlanıldı. Birinci grup (K) kontrol grubu olarak bırakıldı. Bu gruba medikal ozon uygulaması yapılmadı. İkinci gruba (M), üçer (3) gün aralıklarla subkonjuktival ozonlanmış kan uygulandı. Üçüncü gruba (S), üçer (3) gün aralıklarla subkonjuktival medikal ozon uygulaması yapıldı. Dördüncü gruba (O), üçer (3) gün aralıklarla major otohemoterapi uygulandı. Klinik değerlendirme amacıyla, korneada alkali yanık oluşturulduktan sonraki 1, 3, 7, 14 ve 21. günlerde (günün sabah saatlerinde), schirmer gözyaşı testi, korneal opasite (bulanıklık) değerlendirilmesi ve korneal erozyon alanının ölçümü yapıldı. 21. günün sonunda sakrifiye edilen tavşanların bulbus oculi ekstirpasyonu yapılarak, doku örnekleri alınıp % 10' luk formol solüsyonunda tespit edildi. Klinik değerlendirmeler neticesinde, epitelyal iyileşme açısından M grubu istatistiksel açıdan en iyi grup olurken, bunu S grubu ve ardından O grubu takip etti. Herhangi bir sağaltımın uygulanmadığı K grubu iyileşme açısından en zayıf grup olarak belirlendi. Gruplar arasından reepitelizasyon açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark vardı. Çalışmada sağaltım grupları ile kontrol grubu arasında opasite açısından istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. 21. günün sonunda M grubu opasifikasyonu diğer gruplara göre bir miktar daha küçüktü. Sonuç olarak histopatolojik bulguların klinik bulgularla uyum gösterdiği ortaya çıktı. Elde edilen klinik, istatistiksel ve histopatolojik bulgular ışığında; korneal alkali yanığında medikal ozon sağaltımının farklı uygulama tekniklerinin, kontrol grubuna kıyasla oluşan komplikasyonları büyük oranda giderdiği ve korneal reepitelizasyonu hızlandırdığı görüldü. Anahtar Kelimeler: Kornea Alkali Yanığı, Medikal Ozon, TavşanArticle Kornea Alkali Yanıklarının Sağaltımında Medikal Ozonun Farklı Uygulama Teknikleri: Deneysel Tavşan Modeli(2023) Alkan, Ismaıl; Kuşcu, YağmurÇalışmada tavşanlarda sodyum hidroksitle (NaOH) deneysel olarak oluşturulan kornea alkali yanıkların sağaltımında medikal ozonun farklı uygulama şekillerinin korneal iyileşme üzerine olan etkinliğinin klinik ve histopatolojik olarak incelenmesi amaçlandı. Bu amaçla 32 adet Yeni Zelanda ırkı tavşanların sadece sağ gözlerinin sentral korneasına 1 normal (N) NaOH emdirilmiş 6 mm çaplı filtre kâğıdı 1 dk süre ile uygulandı. Tavşanlar rastgele dört gruba ayrıldı. Sağaltım üçer (3) gün aralıklarla 21 gün boyunca devam etti. Birinci grup (K) kontrol grubu olarak bırakıldı. Yanık sonrası bu gruba herhangi tedavi uygulanmadı. İkinci gruba (M)subkonjuktival ozonlanmış kan uygulandı. Üçüncü gruba (S) subkonjunktival medikal ozon uygulaması yapıldı. Dördüncü gruba (O) major otohemoterapi uygulandı. Klinik ve histopatolojik değerlendirmeler neticesinde, kornea dokularında en yüksek derecede rejenerasyon ve iyileşme bulgularının M grubunda olduğunu bunu sırasıyla O grubu ve S grubu takip etti. En yüksek korneal doku hasarı K grubuna ait olgularda gözlendi. Normal stromal kalınlığa en yakın olgular M grubunda olup, K grubunun en yüksek stromal kalınlığa ve normalden en uzak değere sahip olduğu dikkati çekti. Elde edilen klinik, istatistiksel ve histopatolojik bulgular ışığında; korneal alkali yanığında medikal ozon sağaltımının farklı uygulama tekniklerinin, kontrol grubuna kıyasla oluşan komplikasyonları büyük oranda giderdiği ve korneal reepitelizasyonu hızlandırdığı görüldü.Article A New Approach in Bariatric Operations: Bridged\rmini Gastric By-Pass. Is Rabbit Model Suitable for An\rexperimental Study(2021) Talih, Tutkun; Sumer, Aziz; Peksen, Caghan; Sancak, Tunahan; Çelik, Sebahattin; Kuşcu, Yağmur; Aktokmakyan, Talar VartanogluObjective: Obesity is a global health epidemic with considerable co-morbidities. The increasing demand for bariatric surgery has led to the emergence\rof new techniques. We modified previously described Mini Gastric By-pass(MGB) technique via leaving a bridge at the most cranial 2 cm of the fundus\rof the human stomach to the follow-up and treatment of the remnant stomach and duodenum. We would like to entitle this new technique as Bridged\rMGB and aimed to apply on rabbits as an experimental study.\rMaterial and Methods: The study was performed in the experimental animal laboratory of university after ethical approval was taken from the local\rethics committee. Described new technique was applied to 2.1 and 3.2 kg 2 New Zealand rabbits.\rResults: As a result of the operations, one of the rabbits died on the day of the operation; the other rabbit was exitus postoperatively on the third day.\rIn autopsies, although no problem was detected at the anastomoses, necrosis was detected in the large curvature of both rabbits.\rConclusion: Rabbit, one of the popular experimental animals, has been shown to be different from the human gastrointestinal system in both arterial\rand topographic aspects and it has been emphasized that it varies according to the species and even the diet and the climate. We believe that our study\rfailed as a result of these differences and that animals more similar to humans should be used in gastrointestinal experimental studies.Article Ruminantlarda Konjenital Anomali Olgularının Retrospektif Değerlendirilmesi(2024) Karasu, Abdullah; Kayıkcı, Caner; Kuşcu, YağmurBu çalışma, 2017-2023 yılları arasında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Cerrahi Kliniğine getirilen buzağı, kuzu ve oğlaklarda konjenital anomalilerin insidans oranları hakkında veri sağlamak ve bu hayvanlardaki anomalilerin organ ve sistemlere göre dağılımları hakkında bilgi vermek amacıyla tasarlandı. Çalışmanın hayvan materyalini 0-6 aylık 886 buzağı, 183 kuzu ve 35 oğlak olmak üzere 1104 ruminant oluşturdu. Klinik muayene yöntemlerine ek olarak, gerektiğinde direkt ve indirekt radyografik muayeneler kullanılarak anomaliler teşhis edildi. Bazı vakalarda klinik ve radyolojik muayenelere dayanarak deneysel laparotomi yapılarak kesin tanı konuldu. 234 buzağı, 96 kuzu ve 11 oğlak olmak üzere 1104 ruminanttan 341'i konjenital anomalilere sahipti. Konjenital anomalili ruminantların 208'i (%61.00) erkek, 132'si (%38.70) dişi ve 1'i (%0.30) hermafroditti. Karın duvarı anomalileri 112 (%32.9) vaka ile en fazla gözlenen anomali çeşidi olarak tespit edildi. Bunu 83 (%24.4) olgu ile kas-iskelet sistemi anomalileri ve 56 (%16.5) olgu ile gastrointestinal sistem anomalileri takip etmiştir. Daha sonra 41 vakada (%12.1) baş bölgesi anomalileri, 23 vakada (%6.8) üriner sistem anomalileri ve 9 vakada (%2.6) MSS anomalileri görüldü. Multiple anomali 16 (%4.7) vakada kaydedildi. Sonuç olarak, konjenital anomaliler bölgemizde ruminantlarda sıklıkla görülen patolojilerdir. Akrabalı yetiştirmeden kaçınılması, suni tohumlamanın yaygınlaştırılması, gebelik süresince annenin bakım ve beslenmesinin iyileştirilmesi, olumsuz çevre koşullarının düzeltilmesi ve stres faktörlerinin ortadan kaldırılması, gebelik süresince bilinçsiz ilaç kullanımından kaçınılması ve en önemlisi saha veteriner hekimlerinin ve hayvan sahiplerinin konu hakkında bilgilendirilmesi çiftlik hayvanlarında konjenital malformasyonların ve kayıpların önlenmesine katkı sağlayacaktır.Article Sebaceous Gland Epithelioma With Potential Malignancy in a Dog(2024) Keles, Omer Faruk; Kuşcu, Yağmur; Kayıkcı, Caner; Çiçek, Hacı AhmetSebaceous gland tumors consist of neoplastic proliferations of sebaceous gland cells located around hair follicles in the dermis. These tumors are subclassified as sebaceous epithelioma, sebaceous adenoma, sebaceous adenocarcinoma and nodular hyperplasia. In this case report, a nodular growth in the sacral region of an eight-year-old male Belgian Malinois dog was presented. Macroscopically, the nodular mass had a slightly soft consistency, grayish-white, and dark red-black appearance. The mass was measured in the dimension of 2x1x1 cm. Histopathologically, the tumor was observed to have a multilobular structure shaped by neoplastic cell islands. The tumor consisted mainly of eosinophilic cells with small cytoplasm resembling epithelial basaloid cells and to a lesser extent differentiated sebocytes. The parenchyma of the tumor consisted of irregular islets containing a small number of mature sebocytes. Their nuclei are oval with one to three small nucleoli. Immunohistochemically, tumor cells for Ki67 antibody showed strongly positive immunoreactivity. Based on the histopathological and immunohistochemical features, the tumor was diagnosed as sebaceous epithelioma having, a potential malignancy. Since no case of sebaceous epithelioma with malignant potential has been reported in our country, we aimed to present the case with histopathological and immunohistochemical features.