Browsing by Author "Kutay, Veysel"
Now showing 1 - 18 of 18
- Results Per Page
- Sort Options
Article Abdominal Aortaya Kros Klemp Konmasının Neden Olduğu İskemi/ Reperfüzyon Hasarının Akciğere Etkisi(2005) Erdoğan, Hasan Basri; Başel, Halil; Kutay, Veysel; Özen, Süleyman; Özbek, Hanefi; Hazar, Abdussemet; Akbayrak, HakanAmaç: Aortanın geçici olarak kros klemplenmesini gerektiren cerrahi girişimlerden sonra alt ekstremitelerde iskemi/reperfüzyon (I/R) hasarı ve akciğerlerde hasar oluşabilir. I/R hasarında nötrofillerin. aktivasyonunun önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Amacımız rat modelinde abdominal aortanın kros klemplenmesinin akciğer hasarında önemli bir rol oynadığını göstermek ve heparinin bu hasarı önlemede etkisi araştırmaktır. Metot: Sprague-Dawley tipi 30 rat randomize olarak üç ayrı gruba ayrıldı. A grubundaki 10 ratta laparatomi yapılarak, abdominal aorta diseke edildi ve kros klemp konmadan batın kapatıldı. B grubundaki 10 ratta ise yine laparatomi yapılarak abdominal aorta diseke edildi ve kros klemp konarak batın kapatıldı. C grubundaki 10 ratta ise işlemden bir saat önce 500ü/kg deltaparin sodyum subkutan uygulandı ve aortaya kros klemp koymak için aynı işlemler yapıldı. Üç saat sonra B ve C gruplarında tekrar batın açılarak kros klemp kaldırıldı ve iki saat süreyre reperfüzyon sağlandı. Ratların hepsi çalışmanın bitiminde sakrifiye edildi. Histolojik inceleme ve biyokimyasal analizler için akciğerleri rezeke edildi. Bulgular: Hiştopatolojik incelemede B grubundaki ratların akciğerlerinde nötrofil sayısı ve MDA seviyesi belirgin olarak artmıştı ve pulmoner hasar fazla idi. C grubunda B grubuna göre nötrofil sayılarında ve MDA seviyesinde azalma olmakla birlikte anlamlı farklar yoktu. Sonuç: Abdominal aortaya belirli bir sürenin üstünde klemp uygulanması akciğerlerde nötrofil sekestrasyonuna neden olur ve pulmoner hasarı artırır. Heparinin hasarı azaltmada etkisi anlamlı değildir.Article Açık Kalp Cerrahisi Sonrası Kanamaya Bağlı Revizyon Operasyonları(2004) Kutay, Veysel; Hazar, Abdüssemed; Karadağ, Melike; Ekim, Hasan; Başel, Halil; Turan, ErdalAmaç: Açık kalp cerrahisini takiben, en sık revizyon gerektiren komplikasyon erken postoperatif dönemde olan kanamadır. Bu çalışmamızda erken postoperatif kanama nedeniyle revizyon operasyonu yapılan hastaları retrospektif olarak değerlendirdik. Yöntem: Ana bilim dalımızda Ocak 2000 ile Mart 2004 tarihleri arasında 520 hastaya açık kalp cerrahisi uygulandı. Bu hastalardan sekizine postoperatif kanama nedeniyle re-eksplorasyon yapıldı. Re-eksplore edilen hastaların; yaşları, primer operasyon tipleri, kardiyopulmoner bypass süreleri ve kanama odakları analiz edildi. Bulgular: Re-eksplorasyon nedenleri, 1 hastada kardiyak tamponad, 2 hastada LİMA yatağından kanama, 1 hastada LİMA yan dalından kanama ve 1 hastada sternum arka yüzünden kanama idi. Geri kalan üç hastada ise bir aktif kanama odağı bulunamadı. Bir hastada revizyon sonrası cerrahi debridman gerektiren sternal yara infeksiyonu gelişti. Biri hariç revizyon yapılan tüm hastalarda kardiyopulmoner bypass zamanı 120 dakikanın üzerinde idi. Sonuç: Serimizde kanama nedeniyle yapılan revizyon operasyonlarının oranı düşük bulunmuştur.Bunda uygulanan cerrahi tekniğin ve kanama riskini artıran aspirin gibi ilaçların operasyondan önce kesilmesinin rolü olabilir.Article Aort Darlığı Olan Hastalarda Aort Kapak Replasmanının Klinik Sonuçları(2005) Kutay, Veysel; Tuncer, Mustafa; Ekim, Hasan; Mustafaoğlu, Faik; Yakut, CevatAmaç: Çalışmamızın amacı aort kapak replasmam sonrası sol ventrikül sistol ve diyastol sonrası çaplarında olan değişiklikleri değerlendirmektir. Metot: Ocak 2000 ile Aralık 2003 tarihleri arasında Anabilim Dalımızda aort darlığı nedeniyle aort kapak replasmam yapılan hastalardan 20'si çalışma kapsamına alınmıştır. Hastalardan 16'sı erkek, 4'ü kadın olup yaşları 18 ile 70 arasında değişmekte ve ortalama yaş ta 36,51±18,10 yıl idi. Tüm hastalarda ameliyat öncesi ve sonrası ekokardiyografik değerlendirmeler yapıldı. Bulgular: Aort kapak replasmam sonrası tüm hastalarda hemodinami anlamlı olarak düzeldi. Sol ventrikül sistol ve diyastol sonrası çapları ile interventriküler septum kalınlığı azaldı. Ayrıca ameliyat sonrası sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu ameliyat öncesine göre anlamlı olarak yükseldi. Sonuç: Aort kapak replasmanı sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunu artırır ve miyokardiyal hipertrofinin gerilemesini sağlar.Article Biocompatibility of Heparin-Coated Cardiopulmonary Bypass Circuits in Coronary Patients With Left Ventricular Dysfunction Is Superior To Pmea-Coated Circuits(Wiley, 2006) Kutay, Veysel; Noyan, Tevfik; Ozcan, Sedat; Melek, Yasin; Ekim, Hasan; Yakut, CevatBackground: Several coating techniques for extracorporeal circulation have been developed to diminish the systemic inflammatory response during cardiopulmonary bypass (CPB). The aim of this study was to evaluate the clinical effectiveness and biocompatibility of heparin-coated and poly-2-methoxyethylacrylate (PMEA)-coated CPB circuits on coronary patients with left ventricular systolic dysfunction. Methods: Thirty-six patients who underwent elective coronary artery bypass grafting were divided into two equal groups: group H (n = 18), heparin-coated; group P (n = 18), PMEA coated. Clinical outcomes, hematologic variables, cardiac enzymes, malondialdehyde (MDA), and acute phase inflammatory response (including myeloperoxidase (MPO), catalase, hsCRP, and IL-8) were analyzed perioperatively. Results: Demographic, CPB, and clinical outcome data were similar for both groups. Plasma fibrinogen, total protein, albumin, and platelet count decreased, neutrophil count, MDA, IL-8, MPO, and catalase levels increased during CPB. During CPB, MPO and catalase values were significantly higher in group P (p = 0.02 and p = 0.01) and postoperative MDA concentration was lower in group H (p = 0.03). Platelet counts were better preserved in group H during and after CPB but neutrophil count and IL-8 level did not differ between the groups. Postoperative total protein, albumin, and fibrinogen levels were higher in group H (p < 0.05). The postoperative first day levels of troponin-I, CK-MB, and CRP increased in both groups without any significant differences between the groups. Conclusions: Heparin-coated circuit provided better suppression of perioperative inflammatory markers and exhibited more favorable effects on hematologic variables than PMEA-coated circuit.Article Değişik Yaş Gruplarındaki Hastalarda Atriyal Septal Defekt Onarımının Erken ve Orta Dönem Sonuçları(2004) Kutay, Veysel; Karadağ, Melike; Başel, Halil; Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Hazar, AbdüssemedAmaç: Atriyal septal defekt yetişkinlerde en sık görülen konjenital kalp hastalıklarındandır. Hasta yaşının cerrahi tedaviye etkisi tartışmalıdır. Burada amacımız değişik yaşlarda opere edilen ASD’li hastalarda cerrahi onarımı değerlendirmektir. Yöntem: Ocak 2000 ile Mart 2004 tarihleri arasında, hastanemizde 30 hastaya ASD nedeniyle cerrahi onarım uygulanmıştır. Hastalardan 23 kadın ve 7’si erkek olup, yaşları 4 ile 66 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 29,90±16,04 yıl idi. Bulgular: Operatif mortalite olmadı. Bir hastamızda ASD ile birlikte koroner arter hastalığı da vardı. ASD onarımı ve koroner bypass cerrahisi birlikte uygulandı. ASD’nin kapatılması sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonunda artış, pulmoner arter basıncında ve kardiyotorasik oranda azalma ile sonuçlandı. Cerrahi sonrası NYHA göre fonksiyonel kapasitede düzelme oldu. Sonuç: Serimizde, değişik yaşlarda ASD’leri kapatılan hastalarda cerrahi sonuçlar olumlu idi.Article Do Cardiac Neuropeptides Play a Role in the Occurrence of Atrial Fibrillation After Coronary Bypass Surgery(Elsevier Science inc, 2007) Guler, Niyazi; Ozkara, Cenap; Dulger, Haluk; Kutay, Veysel; Sahin, Musa; Erbilen, Enver; Gumrukcuoglu, Hasan AliBackground. One of the potential mechanisms to explain the occurrence of postoperative atrial fibrillation (AF) is imbalance of autonomic nervous system tone. The myocardium is innervated not only by cholinergic and adrenergic nerves but also by peptidergic nerves that synthesize and secrete neuropeptides. To investigate the possible role of cardiac neuropeptides in the development of AF after coronary artery bypass grafting (CABG), we analyzed the plasma levels of substance P (SubP), neuropeptide Y (NPY), and angiotensin II (Ang II) in patients who underwent elective on-pump CABG. Methods. This prospective study group included 83 consecutive patients scheduled for elective, on-pump CABG. Depressed left ventricular (LV)function ( ejection fraction [EF]less than 0.30), concomitant cardiac procedures, history of atrial fibrillation, second or third degree atrioventricular block, implanted pacemaker, postoperative myocardial infarction, use of class I or III antiarrhythmic drug, and hemodynamic deterioration were exclusion criteria. Preoperative and postoperative serum levels of SubP, NPY, and AngII were measured by radioimmunoassay technique. Results. Postoperative AF occurred in 27 patients (32.5%). Using multivariate logistic regression analyses, only a decrease in SubP level ( odds ratio [ OR] = 1.87, 95% confidence interval [CI] = 0.767 to 0.99, p = 0.031) and an increase in AngII level ( OR = 2.61, 95% CI = 1.002 to 1.021, p = 0.023) after CABG were found to be independently associated with AF. Increased age ( p = 0.02), diabetes mellitus ( p = 0.023), preoperative use of beta blocker ( p = 0.024), proximal right coronary artery involvement ( p = 0.024), low preoperative sodium levels ( p = 0.023), low LVEF ( p = 0.013), and increased mitral E wave deceleration time ( p = 0.044) were also associated with AF. Conclusions. These results indicate that the increase in AngII and the decrease in SubP after CABG may play a role in the occurrence of postoperative AF. Further studies are needed to define the physiologic and pathologic relevance of these substances at the occurrence of AF in patients who undergo CABG. (c) 2007 by The Society of Thoracic Surgeons.Article Effects of Posterior Pericardiotomy on the Incidence of Pericardial Effusion and Atrial Fibrillation After Coronary Revascularization(int Scientific Literature, inc, 2006) Ekim, Hasan; Kutay, Veysel; Hazar, Abduessemed; Akbayrak, Hakan; Basel, Halil; Tuncer, MustafaBackground: The aim of this prospective, randomized study was to assess the efficacy of posterior pericardiotomy in decreasing the prevalence of pericardial effusion and postoperative atrial fibrillation (AF). Material/Methods: The study was performed in 100 patients who underwent elective coronary artery bypass grafting surgery (CABG) between October 2003 and July 2005. They were randomized to receive posterior pericardiotomy (Group A) or no posterior pericardiotomy (Group B). A 4-cm longitudinal incision was made parallel and posterior to the left phrenic nerve, extending from the left inferior pulmonary vein to the diaphragm in group A patients. Posterior pericardiotomy was not performed in group B patients. Results: Early pericardial effusion developed in 6 patients (12%) of group A and 21 patients (42%) of group B; no late pericardial effusion developed in group A, but did in 3 patients (6%) of group B. The number of patients who developed postoperative AF was significantly lower in the fenestration group compared with the control group (10% vs. 30%, p<0.010). The overall incidence of supraventricular tachycardia in patients with early pericardial effusion was significantly higher than in patients without early pericardial effusion (18 patients vs. 9 patients). Conclusions: These findings suggest that posterior pericardiotomy reduces the prevalence of early pericardial effusion and related AF by improving pericardial drainage in patients undergoing coronary artery bypass surgery.Article Erişkinlerde Konjenital İntrakardiyak Defekt Onarımlarının Erken ve Orta Dönem Sonuçları(2005) Kutay, Veysel; Ekim, Hasan; Yakut, CevatAmaç: Konjenital kardiyak defekti olup erişkin yaşa ulaşmış hastalarda hem tıbbi hem de cerrahi yaklaşım özellik ve önem arzetmektedir. Perioperatif risk faktörleri ve cerrahi sonrası erken ve orta dönem sonuçlarının değerlendirilmesi amacıyla konjenital intrakardiyak defekt onarımı yapılan erişkin ve pediyatrik yaş grupları karşılaştırılmıştır. Yöntem: Aralık 1999 ile Ocak 2004 tarihleri arasında toplam 77 olgu konjenital intrakardiyak defekt nedeniyle öpere edilmiş olup erişkin ve pediyatrik yaş grubu olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Grup 1, 18 yaş üzeri 33 olgu (28 ± 6 yıl, 18-49), Grup 2 ise 16 yaş altı 44 olgu (6.7 ± 3.2 yıl, 2-15) içermektedir. Her iki grupta 15 TOF (2,13, sırasıyla), 26 VSD (5, 21), 22 sekundum ASP (17, 5), 3 parsiyel pulmoner venöz dönüş anomalisi (PPVA, 3, 0), 3 primum ASD (1,2), 6 pulmoner stenoz (PS, 4, 2), 1 subvalvuler aortik diskret membran (0, 1) ve 1 Ebstein anomalisi (1, 0) bulunmaktaydı. Bulgular: Toplam hastane moıtalitesi 1 olgu (Grup 1; Ebstein anomalisi) ile %1.3 dür. Ortalama takip süresi Grup 1 için 23 ay, Grup 2 için 19 ay olup, atriyoventriküler ritm problemi her iki grupta en sık görülen postoperatif erken dönem komplikasyondur. Atriyoventriküler tam blok, TOF onarımı yapılan 3 olguda (%20,1 ve 2, sırasıyla) ve VSD onarımı yapılan 3 olguda (%11,1 ve 2 sırasıyla) görülmüştür. Ekokardjyografi kontrollerinde, TOF onarımı yapılan 2 olguda (%13, 0 ve 2) ve VSD onarımı yapılan 3 olguda (%11, 1 ve 2) reoperasyon ihtiyacı gerektirmeyen rezidüdefekt, yine TOF onarımı yapılan 3 olguda (%20, 1 ve 2) hafif-orta şiddette pulmoner yetersizlik tespit edilmiştir. Her iki gruptaki diğer hastaların hiçbirinde ek morbidite görülmemiş olup, en son takiplerinde fonksiyonel kapasiteleri Grup 1 hastalarının %87'si, Grup 2 hastalarının %83'ü newyorle Heart Association (NYHA) Klas I olarak tespit edilmiştir. Sonuç: Sınırlı sayıdaki bu çalışmamızda görüleceği üzere, ventriküler septal defektin eşlik etmediği intrakardiyak defektler, verdikleri semptomların şiddeti ile korele olarak erişkin yaşa kadar ihmal edilmektedir ancak cerrahi sonuçları, gerek morbidite ye mortalite düşüklüğü yönünden gerekse fonksiyonel kapasite ve yaşam kalitesini yükseltmesi bakımından pediyatrik yaş grubundan farklı değildir.Article Fallot Tetralojisinde Transanüler Yama Uygulamasının Erken ve Orta Dönem Sonuçları(2005) Karadağ, Melike; Başel, Halil; Demir, İsmail; Kutay, Veysel; Yakut, Cevat; Ekim, Hasan; Akbayrak, HakanAmaç: Küçük pulmoner anulusu olan Fallot tetralojisinde (TOF) transanüler yama gerekir. Bu da pulmoner rejürjitasyona yol açabilir. Amacımız transanüler yama gerektiren TOF'lu hastalarda tam onarımı ile ilgili tecrübelerimizi gözden geçirmektir. Metod: Mayıs 2000 ile Mart 2005 tarihleri arasında Van Yüksek İhtisas Hastanesi ile Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde 20 hastaya TOF tanısıyla tam onarım operasyonu yapılarak perikardiyal yama ile sağ ventrikül çıkımı ve anülüsü genişletilmiştir. Hastaların yaşları 3 ile 24 arasında değişmekte olup, 11'i kız ve 9'u erkek idi. Bulgular: Tanı tüm hastalarda operasyon öncesi uygulanan ekokardiyografi ve kardiyak kataterizasyonla kondu.Transannuler yama kullanılarak yapılan tam onarım sonrası hastaların fonksiyonel kapasitelerinde anlamlı düzelme oldu. Ölen hastamız olmadı. Sonuç: TOF tanısı konunca yaşına bakılmadan kontrendikasyon olmadıkça tüm hastalar öpere edilmelidir. Anulusu dar olan hastalarda transanüler yama kullanılması kısa ve orta dönemde iyi tolere edilir ve hastaların fonksiyonel kapasiteleri düzelir.Article Genç Erişkinlerde 19 ve 21 Milimetrelik Aort Kapak Protezlerinin Hemodinamik Performans ve Fonksiyonel Kapasite Üzerine Etkileri(2005) Yakut, Cevat; Ekim, Hasan; Kutay, Veysel; Tuncer, MustafaAmaç: Aort stenozu nedeniyle 19 mm veya 21 mm ikiyaprakçıklı aortik mekanik protez kapak replasmanı uygulanan genç erişkin hasta grubunda ameliyat sonrası erken ve orta dönem fonksiyonel kapasite artışı ve sol ventrikül hipertrofi gerilemesi değerlendirildi. Çalışma planı: Romatizmal aort stenozu nedeniyle izole aort kapak replasmanı uygulanan 14 hasta (10 erkek, 4 kadın; ort. yaş 25±7; dağılım 17-41) çalışmaya alındı. Olguların altısında 19 mm, sekizinde 21 mm ikiyaprakçıklı mekanik protez kullanıldı. Ortalama vücut yüzey alanı 21 mm protez kullanılan olgularda 1.76 m2, 19 mm protez kullanılan olgularda 1.58 m2, tüm olgularda 1.7±0.15 m2 idi. New York Heart Association (NYHA) fonksiyonel kapasite 10 olguda sınıf II, dört olguda sınıf III idi. İmplantasyon, iki olgu dışında, tüm olgularda aort kökü genişletilmeksizin uygulandı. Tüm olgularda istirahatte ve maksimal egzersiz sonrasında transtorasik ekokardiyografi ile transvalvüler gradiyent, efektif kapak alanı ve sol ventrikül çapları ölçüldü. Ortalama takip süresi 32±11 ay (dağılım 12-56 ay) idi. Bulgular: Olguların hiçbirinde ölüm ve ameliyat sonrası dönemde komplikasyon görülmedi. Fonksiyonel kapasite açısından tüm olgular NYHA sınıf I olarak demnesğerlendirildi (p=0.01). Ameliyat öncesine göre, ameliyat sonrası transvalvüler ortalama gradiyentte (p=0.005) ve sol ventrikül kütle indeksinde (p=0.01) belirgin iyileşme görüldü. Sonuç: Bulgularımız, genç erişkinlerde 19 mm ve 21 mm mekanik protez replasmanının ameliyat sonrası erken ve orta dönemde mortalite ve morbiditeyi artırmadığını; ayrıca, semptomların gerilemesi ve fonksiyonel kapasite artışı açısından belirgin düzelme sağladığını göstermektedir.Article İnternal Torasik Arterin Anatomisi ve Diseksiyon Tekniklerinin Sternal Dolaşıma ve Solunum Fonksiyonuna Etkisi(2003) Kutay, Veysel; Demirbag, Recep; Ekim, HasanAmaç: Uzun süre açık kaldığı için İMA (internal mammarian - torasik - arter) grefti koroner arter cerrahisinde tercih edilmektedir. Ancak, geniş pediküllü İMA grefti hazırlanmasının ameliyat sonrası solunum komplikasyonlarını arttırdığı ileri sürülmüştür. Sternal kenar boyunca plevranın açılarak İMA grefti hazırlanan hastaların, plevra açılmadan İMA grefti hazırlanan hastalarla karşılaştırarak pulmoner komplikasyonlara etkisini araştırmak için çalışmamızı yaptık Materyal ve Metod: Çalışmamız iki gruba ayrılan toplam 51 hastayı kapsamaktadır. İMA'nın plevranın açılmadan mobilize edildiği 25 hastayı A Grubunda, sternumun sol kenarı boyunca plevranın açılarak İMA'nın mobilize edildiği geri kalan 26 hastayı B Grubunda değerlendirdik. Bulgular: Her iki grupta da postoperatif zorlu vital kapasite değerleri azalmakla beraber her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamıştır. Sonuç: Sonuç olarak sternum kenarı boyunca plevranın açılarak İMA'nın mobilize edilmesi basitliği nedeniyle tercih edilebilecek bir teknik olabilir.Article Kardiyovasküler Cerrahi Sonrası Yara Enfeksiyonu Gelişiminde Rol Oynayan Faktörler(2005) Kutay, Veysel; Ekim, Hasan; Tuncer, Mustafa; Hazar, Abdussemet; Karadağ, Melike; Başel, HalilAmaç: Kardiyovasküler cerrahi sonrası gelişen yara enfeksiyonları ciddi komplikasyonlara neden olabilir. Postoperatif yara enfeksiyonlarında risk faktörlerinin analizi enfeksiyondan etkin bir korunmanın nasıl yapılacağını da belirler. Bu çalışmamızda amacımız kardiyovasküler cerrahi sonrası postoperatif yara enfeksiyonlarının gelişmesinde rol oynayan faktörleri incelemektir. Yöntem: Hastanemizde Ocak 2000 ile Nisan 2004 tarihleri arasında kardiyovasküler cerrahi girişim uygulanan 649 hasta retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Postoperatif yara enfeksiyonu sadece 6 (%0,9) hastamızda görüldü. Bunlardan 4'ü yüzeyel yara enfeksiyonu ve 2'si de mediastinit idi. Sonuç: Âseptik tekniklere uyma, dikkatli hemostaz ve itinalı bir cerrahi teknik uygulanması, aşırı koterizasyon ve bone-wax kullanımından kaçınma yara enfeksiyonlarının azalmasında önemlidir.Article Koroner Arter Cerrahisi Sonrası Atrial Fibrilasyon Gelişiminde Rol Oynayan Faktörler(2004) Turan, Erdal; Karadağ, Melike; Hazar, Abdussamet; Kutay, Veysel; Demirbag, Recep; Ekim, HasanAmaç: Koroner arter cerrahisi sonrası en sık görülen aritmi atriyal fibrilasyondur (AF). Bu çalışmada amacımız koroner cerrahisi sonrası gelişen AF insidensini ve oluşumunda etkin olan faktörleri belirlemektir. Metod: Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp ve Damar Cerrahisi Anabilim Dalında Ocak 2000 ile Kasını 2003 tarihleri arasında koroner bypass cerrahisi uygulanan hastalardan 245'i çalışma kapsamına alınmıştır. Kronik böbrek hastası hikayesi olanlar, redo koroner operasyonlar, kapak hastalığı olanlar, tiroid hastalığı olanlar, yentrikül anevrizması olanlar ve beta-bloker kullananlar AF çalışma kapsamına alınmadı. Bulgular: Hastaların 19.4'ü erkek, 52'si kadın olup yaşları 28 ile 90 arasında değişmekte olup ortalama yaş 58±3 idi. Hastalardan 68'inde atan kalpte, diğerlerinde ise kardiyopulmoner bypass (CPB) ile ameliyat yapıldı. AF gelişen hasta grubunda ileri yaş, erkek cinsiyet ve hipertansiyon hikayesi daha fazla idi. Sol atriyum çapı, ejeksiyon fraksiyonu (EF), CPB zamanı, kros klemp zamanı bakımından AF gelişen grupla diğer grup arasında bir fark yoktu. Sonuç: İleri yaş, erkek cinsiyet, hipertansiyon ve P dalgasının süresinin uzaması koroner cerrahisi sonrası AF gelişiminde rol oynayan faktörlerdir. CPB'dan sakınmak AF oluşumunu azaltmamaktadır.Article Our Experiences in the Surgical Treatment of Venous Aneurysms Appearing as Secondary To the Upper Extremity Arteriovenous Fistula on Patients With Chronic Renal Failure(Carbone Editore, 2014) Ozcan, Sedat; Odabasi, Dolunay; Kutay, VeyselBackground: Aneurysmal arterio venous fistulas used for hemodialyses for longer periods of time, but giant arteriovenous fistula aneurysms should be treated surgically to avoid the complications. In this report, we aimed to present our experiences in the surgical treatment of giant venous aneurysmal that is an important complication of arteriovenous fistulas, forming for the purpose of hemodialysis in the upper extremity. Material and methods: In 16 patients with chronic renal failure and developing giant venous aneurysm after arterio venous fistula, surgical intervention was planned. The diagnosis was confirmed by a detailed physical examination and arterial-venous color doppler ultrasonography Results: In our study, 10 male and 6 female patients were included. The average age of patients was 41.6 +/- 11.4 (26-58). Plication process for aneurysmal dilatation was performed in 12 patients. Aneurysmal segment was resected in 3 patients for arterial repair process. Venous aneurysmal dilatations were resected, arterial aneurysms were repaired surgically. All patients have achieved significant declines in the sizes of venous dilatation. Any vascular complications were encountered during the postoperative period. Conclusion: After our surgical experiences, we think that plication is a safe and effective method in the control of venous dilatation and ensuring openness.Article Perimembranöz Ventriküler Septal Defektin Kapatılmasında Triküspid Kapağın Septal Leaflet'inin Geçici Olarak Kaldırılmasının Önemi(2004) Kutay, Veysel; Başel, Halil; Tuncer, Mustafa; Hazar, Abdussamet; Ekim, Hasan; Karadağ, MelikeAmaç: Çalışmamızın amacı perimembranöz ventriküler septal defekt tanısıyla opera ettiğimiz hastaların sonuçlarını değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2000 ile Mart 2004 tarihleri arasında hastanemizdeperimembranöz ventriküler septal defekt tanısı konulan 20 hastaya sağ atriyotomi ve triküspid kapağın septal leafletinin annulusdan geçici olarak ayrılmasıyla ameliyat edilmiştir. Hastalarımızdan 7'si kız, 13'ü erkek olup, yaşları 2 ile 27 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 10.05±7.11 yıldı. Bulgular: Erken veya geç dönemde kaybettiğimiz hastamız olmadı. Tüm hastalarda ventriküler septal defekt dakron greft ile onarıldı. Ayrıca 3 hastaya ventriküler septal defekt onarımının yanında ek girişimler de yapıldı. Bir hastada patent foramen ovale kapatıldı. Birisinde aort kapak replasmanı yapıldı. Diğerinde ise patent ovale kapatıldı ve sağ ventrikül çıkım yolu genişletildi. Sonuç: Triküspid kapağın septal leafletinin ventriküler septal defekt'i ekspoze etmek için geçici olarak annulusdan ayrılması etkin ve emniyetli bir teknik olup operasyonun süresini azaltmaktadır.Article Retroperitoneal Bölgeye Rüptüre Olmuş Dev Abdominal Aort Anevrizması Cerrahi Onarımı: Olgu Sunumu(2004) Karadağ, Melike; Kutay, Veysel; Ekim, Hasan; Yakut, CevatRüptüre abdominal aort anevrizması (r-AAA), günümüzde gelişen teknolojiye rağmen yüksek peroperatif mortalite ve morbiditeye neden olması, hızlı tanı ve cerrahi onarıma ihtiyaç göstermesi bakımından önemini korumaktadır. Bu olguda olduğu gibi nadiren hemodinamik bozulmaya neden olmadan stabil seyredebilir. Üç aydır semptomatik olan ve yirmi gün önce r-AAA tanısı konulan 71 yaşında erkek hastanın sol retroperitoneal bölgeye rüptüre olmuş 10 x 12 cm çapında infrarenal yerleşimli aortik anevrizması başarı ile tamir edilmiştir.Article Tek ve İki Damar Hastalarında Çalışan Kalpte ve Kardiyopulmoner Bypass ile Yapılan Myokardiyal Revaskülarizasyonların Karşılaştırılması(2004) Kutay, Veysel; Ekim, Hasan; Hazar, AbdussametAmaç: Bu klinik çalışmamızın amacı tek veya iki damar lezyonu bulunan düşük riskli hastalarda çalışan kalpte ve kardiyopulmoner bypass (CPB) ile yapılan koroner bypass ameliyatlarını perioperatif morbidite ve prognozları bakımından karşılaştırmaktır. Yöntem: Hastalar çalışan kalpte ve kardiyopulmoner bypass ile öpere edilenler olarak iki ayrı gruba ayrıldı. CPB ile koroner bypass yapılan hastaların 24'ü erkek, 6'sı kadın olup yaşları 40-70 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 56,2±5,1 idi. Çalışan kalpte koroner bypass yapılan hastaların 27'i erkek, 5'i kadın olup yaşları 42-67 arasında değişmekte ve ortalama yaşta 57,2±2,1 yıl idi. İki olguda operasyona çalışan kalpte başlandığıhalde,hemodinamikstabiliteninbozulmasıvesolanteriordesandanarterin(LAD) intramyokardiyal seyirli olması nedeniyle CPB'a geçildi. Bu iki olgu çalışma kapsamından çıkarıldı. Her iki grupta da preoperatif klinik özellikler benzer idi. Bulgular: Postoperatif drenaj, kan transfüzyonu gereksinimi ve mekanik ventilasyon süresi çalışan kalpte öpere edilen grupta anlamlı olarak azalmıştı. Ayrıca kreatin fosfokinaz (CPK-MB) seviyesi atan kalpte bypass yapılan grupta CPB ile öpere edilen gruba göre anlamlı olarak düşüktü. Postoperatif atriyal fibrilasyon insidensi her iki grupta da benzer idi. Sonuç:Çalışan kalpte myokardiyal revaskülarizasyon, CPB ile yapılanlar gibi emniyetle ve başarıyla yapılabilir.Article Üst Ekstremitede Distal İskemiye Neden Olan Arteriyovenöz Fistül Komplikasyonlar(2006) Karadağ, Melike; Demir, İsmail; Kutay, Veysel; Ekim, Hasan; Başel, Halil; Hazar, Abdussemet; Akbayrak, HakanAmaç: Hemodiyaliz amacıyla açılan arteriyovenöz fistüllerde distal iskemi ender görülen ciddi bir komplikasyondur. Amacımız arteriyovenöz fistül komplikasyonu olarak gelişen üst ekstremite iskemilerinde cerrahi tedavinin sonuçlarını değerlendirmektir. Yöntem: Mayıs 1999 ile Nisan 2005 tarihleri arasında 412 hastada arteriyovenöz fistül nedeniyle cerrahi girişim uyguladık. Bunlardan sekiz hastada arteriyovenöz fistül komplikasyonu olarak distal iskemi gelişmiştir. Hastaların yaşları 26 ile 56 arasında değişmekte (ortalama 39±1,2 yıl) idi. Bulgular: Distal iskemi gelişmesine neden olan tüm arteriyovenöz fistüller brakiyal arterle sefalik veya bazilik ven arasında açılmıştı. Hastalardan dördünde sadece fistül ligatüre edildi. Üç hastada fistül ligatüre edildikten sonra brakiyal arterde gelişen anevrizmalar rezeke edildi ve arteriyel devamlılık bir hastada brakiyal arterin uç uca anastomozu ile, bir hastada araya konulan safen ven grefti ile ve diğer hasta da ise PTFE interpozisyon grefti ile sağlandı. Bir hastada ise fistül ligatüre edildi ve sefalik vende gelişen anevrizma rezeke edildi. Cerrahi sonrası tüm hastalarda iskemi bulguları kayboldu. Sonuçlar: Arteriyovenöz fistül komplikasyonu olarak anevrizmatik gelişmeler, tromboz veya çalma sendromu ve bunların sonucu distal iskemi gelişebilir. Fistülün ligasyonu ile genellikle olumlu sonuç alınırsa da anevrizmal gelişme varsa anevrizmalar rezeke edilerek arterin devamlılığı sağlanmalıdır. İskemik komplikasyonları önlemek veya minimal seviyeye indirmek ve önemli risk faktörlerini belirlemek için geniş serilere dayanan prospektif çalışmalara gereksinim olduğunu düşünüyoruz.