Browsing by Author "Kutluhan, Ahmet"
Now showing 1 - 17 of 17
- Results Per Page
- Sort Options
Other Adenoid Vejetasyonlu Çocukların Klinik ve Radyolojik Değerlendirilmesi(1998) Sakarya, M. Emin; Çankaya, Hakan; Er, Remzi; Kutluhan, Ahmet; Kıroğlu, A. FarukAdenoidektomi ile tanısı kesinleşmiş adenoid vejetasyonlu 62 çocuk olgunun; semptomatolojisi, yapılan operasyonları ve kürete edilen adenoid miktarları, dijital radyografi ile elde edilen nazofarinks scanogram bulguları karşılaştırıldı. Bir semptomu olan ile birden fazla semptomu olan olguların radyolojik bulguları arasında fark saptanmadı. Tek başına adenoidektomi yapılan olguların radyolojik bulguları ile adenotonsillektomi ve/veya grommet tüp yerleştirilen olguların radyolojik bulguları arasında da fark bulunmadı. Kürete edilen adenoid doku miktarları açısından ise çok (+++) olan olgular ile orta (++) ve az (+) olgular arasında; adenoid alanı, adenoid alanı/nazofarinks alanı ve adenoid alanı/nazofarinks hava yolu alanı hesaplamalarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu. Sonuç olarak, dijital radyografi ile elde edilen nazofarinks scanogramı; çocuklarda adenoid vejetasyonun tanısında ve operasyon kararında yardımcı bir yöntemdir.Other Akut Maksiller Sinüzitte Sinüs Ostium Açıklığına Medikal Tedavi ile İlişkisi: Deneysel Çalışma(2002) Kiris, Muzaffer; Kıroğlu, A. Faruk; İnalkaç, Emin; Akpolat, Nusret; Kutluhan, AhmetAmaç: Deneysel olarak oluşturulan akut maksiller sinüzit modelinde, ostium açıklığının tıbbi tedavi ile olan ilişkisi araştırıldı. Çalışma Planı: Kırk adet, sağlıklı, Yeni Zelanda beyaz tavşanından iki grup oluşturuldu. Bir grupta (n=20) sol maksiller sinüs ostiumları emilebilir jelatin sponge ile dolduruldu. Diğer grupta, ostiumların yarısı kemik parçaları ve doku yapıştırıcısı (Histoakril) ile kapatıldı. Akut maksiller sinüzit oluşturulmasından sonra her bir grup dört adet altgruba bölündü. İlkine tedavi uygulanmadı (kontrol). Diğer altgruplara 10 gün süreyle sistemik antibiyotik yanı sıra topikal olarak sırasıyla serum fizyolojik, topikal dekonjestan ve topikal steroid tedavileri uygulandı. Tavşanlar dört hafta izlendi. Her hayvandan alınan haftalık nazal smear örneklerinde nötrofil ve lökosit sayımı yapıldı. Son hafta maksiller sinüs biyopsi örnekleri de alınarak iyileşme kontrol edildi. Bulgular: Ostiumları aynı durumda olan altgruplar arasında anlamlı farklılık bulunmadı. Ostiumları açık ve yarı kapalı altgrupların ortalama nazal smear skorları arasında ikinci haftadan başlayarak anlamlı fark bulundu. Yarı kapalı ostiumlu altgruplarda nazal smear ve biyopsi skorları anlamlı derecede yüksek seyretti. Sonuç: Sinüs ostium açıklığının derecesi akut maksiller sinüzit tedavisinde iyileşmeyi anlamlı derecede etkilemektedir.Article Ataksi Telenjiektazili Hastada Primer Submandibular Bez Lenfoması: Olgu Sunumu(2004) Kıroğlu, A. Faruk; Yuca, Köksal; Çankaya, Hakan; Bozkus, Ferhat; Kutluhan, Ahmet; Alıcı, SüleymanAtaksi Telenjiektazi (AT, Louis-Bar sendromu), otozomal resesif kalıtım ile geçen, genellikle okülokutanöz telenjiektaziler, progressif serebellar ataksi, rekürren sinopulmoner enfeksiyonlar, artmış malignensi insidansı, radyoaktif ışın hipersensitivitesinin görüldüğü nadir bir klinik sendromdur. Kliniğimize ileri derecede solunum sıkıntısı, yüksek ateş ve boyunda kitle yakınmaları ile başvuran, AT ve mental retardasyon tanıları ile nöroloji polikliniğince takip edilen, tetkiklerinde derin boyun enfeksiyonu ve primer submandibuler bez kaynaklı lenfoma tanısı konulan 22 yaşında erkek hasta sunulmuştur.Other Basit Ranula: Olgularımız ve Tedavi Yaklaşımlarının Değerlendirilmesi(2001) Kutluhan, Ahmet; Çankaya, Hakan; İçli, Murat; Kiris, MuzafferRanula ağız tabanının ön bölümünde yer alan retansiyon kistidir. Bebeklik çağdan itibaren hemen her yaşta görülebilen ranulaların tedavisinde marsupializasyondan başlayarak kitlenin yada sublingual bezin parsiyel yada total eksizyonları uygulanmaktadır. Bu çalışmada 1996-2000 yılları arasında kliniğimizde tanı konularak tedavileri yapılan beşi kız, üçü erkek sekiz basit ranulalı olguyu inceledik. Yaş ortalaması 7±2.62 ve en sık şikayetleri dil altında ağrısız, yumuşak, fluktuan kitle olan olguların altısı ilk defa başvururken iki vakada geçirilmiş ameliyat hikayesi mevcuttu. İlk defa başvuran altı vakaya nıarsupializasyon, operasyon hikayesi olan iki vakaya ise total eksizyon uygulandı. Ortalama 18 ay takip edilen hastalardan hiç birisinde nüks görülmedi. Daha önce opere edilmemiş basit ranulalı vakalarda marsupializasyonu, operasyon hikayesi olan vakalarda total sublingual bez eksizyonun gerekli olduğu sonucuna vardık.Other Bilateral Kronik Otitis Mediada Üç Yıl Arayla Gelişen Bilateral Fasiyal Paralizi:olgu Sunumu(2001) Çankaya, Hakan; İçli, Murat; Kutluhan, Ahmet; Kıroğlu, Faruk; Kiris, MuzafferBu olguda önce sağ kolesteatomlu kronik otitis nıediaya, üç yıl sonra ise sol kulakta kolesteatomasız kronik otitis mediaya bağlı olarak gelişen fasiyal paralizi tartışıldı.Article Çeşitli Sütur Materyallerinin Trakeal Anastomozlara Etkisi(2003) Tas, Abuzer; Kutluhan, Ahmet; Uğraş, Serdar; Bayram, İrfan; Atasoy, Nazmi; Yurttaş, VeyselBu çalışmada sık kullanılan dikiş materyallerinin dairesel trakeal anastomozlarda yara iyileşmesi ve anastomozun mekanik direnci üzerine etkisi araştırıldı. Çalışmada 1-3 yaş arası, 9-15 kg ağırlığında, melez 25 adet sağlıklı sokak köpeği kullanıldı. Hayvanlar; kontrol (1. grup), ipek (2. grup), polypropylene (Prolen) (3. grup), polidioxanone (PDS) (4. grup) ve Polyglactin 910 (vicryl) (5. grup) olarak 5 gruba ayrıldılar. Kontrol grubu dışındakilere dairesel 2 cm 'tik trakeal reıeksiyonu takiben basit dikiş tekniği ile uç-uca trakeal anastomozlar yapıldı. Üç ay sonra trakeal anastomoz hattı içinde kalan 5 cm 'lik trakeal materyaller çıkarılarak germe ve kompresyon testlerine tabi tutuldular. Kompresyon ve germe testinde yarı daralma ve tam kollapsa neden olan kuvvetler açısından kontrol grubu ile deney grupları arasında istatistiksel fark bulunmadı. Anastomoz hatlarının yara iyileşmesi histopatolojik olarak ışık mikroskopu ile incelendi, fara iyileşmesinin grup 3, 4 ve 5 'de tamamlandığı, ipek grubunda ise yabancı cisim reaksiyonuna eşlik eden aktif kronik yangının devam etliği gödendi. Sonuç olarak;ipek iplik dışındaki polyglactin, polypropylene ve polydioxanone dikişlerin trakeal dairesel uç-uca anastomozlarda rahatlıkla kullanılabileceği kanısına varıldı.Article Çeşitli Trakeal Anastomozlarda Trakeanın Gerilim ve Kompresyona Karşı Mekanik Direnci(2003) Yurttaş, Veysel; Atasoy, Nazmi; Kutluhan, Ahmet; Tas, AbuzerBu çalışmada; trakeada dairesel, çapraz ve ters v (A) rezeksiyonlardan sonra yapılan uç-uca anastomozların kompresyon ve gerilmeye karşı olan dirençlerinin belirlenmesi ve elde edilen verilerin normal trakea bulguları ile karşılaştırılması amaçlandı. Bunun için 20 adet sağlıklı sokak köpeği kullanıldı. Trakeada dairesel, çapraz ve ters v (A) rezeksiyonlarından sonra yapılan uç-uca anastomozlardan elde edilen bulgular, bu tür kesilerde en uygun tedavi şeklinin düzensiz kesilerin rezeke edilerek trakeal ringlere paralel (dairesel) hale getirildikten sonra uç-uca anastomoz yapılmasını destekler nitelikteydi. Yeterli trakeal doku olmadığı durumlarda çapraz veya ters v (A) gibi anastomozlarm da yapılabileceği, fakat bu gibi durumlarda trakeal anastomoz eksternal olarak stabiliteyi sağlayabilecek greftlerle desteklenmesi gerekliği kanısına varıldı.Other Erişkin Yaş Grubu Akut Kriptik Tonsillit Tedavisinde Amoksisilin/klavulanat ile Azitromisin Karşılaştırılması(2002) Kiris, Muzaffer; Kutluhan, Ahmet; Yurttaş, Veysel; Çankaya, Hakan; Yakut, FatihAmaç: Erişkin yaş grubu akut kriptik tonsillit tedavisinde amoksisilin/klavulanat ile azitromisinin etkinlik ve tolerabiliteleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Toplam 40 hasta, amoksisilin/klavulanat (9 erkek, 11 kadın; ort. yaş 19) ve azitromisin (8 erkek, 12 kadın; ort. yaş 21) gruplarına rastgele ayrıldı. Boğaz ağrısı, yutma güçlüğü ve sistemik şikayetler hasta tarafından; fizik muayene bulguları tanı koyan hekim tarafından skorlandı. Tedaviden önce tüm olgulardan tonsil kültürü alındı. Amoksisilin/klavulanat beş gün, azitromisin üç gün süreyle uygulandı. Hastalar tedavinin dördüncü ve yedinci günlerinde ve tedaviden bir ay sonra kontrol edildi. Bulgular: Dördüncü gün, boğaz ağrısı ve ateş yönünden azitromisin lehine anlamlı düzelme görüldü. Amoksisilin/klavulanat grubunda iki hastada düzelme görülmemesi üzerine kullanılan antibiyotik değiştirildi. Yedinci günde, tedaviyi sürdüren tüm hastalarda semptomlar tamamen düzeldi. Fizik bulgularda ise gruplar arasında anlamlı fark oluşturmayacak derecede hafif tonsillofarenjeal hiperemi saptandı. İlaçlara ait önemli yan etki görülmedi. Tedaviden bir ay sonra hastalarda erken nüksü düşündüren semptom ve bulguya rastlanmadı. Her iki gruptan bazı hastalarda, fizik bulgu olarak tonsil ön plika hiperemisi gözlendi. Sonuç: Erişkin yaş grubu akut kriptik tonsillit tedavisinde üç gün süreyle günde tek doz 500 mg azitromisinin, beş gün süreyle günde iki doz 1 gr amoksisilin/klavulanat kadar etkili olduğu ve etkisinin daha erken başladığı görüldü.Other İleri Evre Hipofarenks Kanserleri: Vakalarımız ve Sonuçları(2002) Kiris, Muzaffer; Karaayvaz, Muammer; Kutluhan, Ahmet; Egeli, Erol; Kıroğlu, Faruk; İçli, Murat; Çankay, HakanAmaç: Kliniğimizde tanı ve tedavileri yapılan hipofarenks kanserli hastaları değerlendirmek. Metod: 1997-2000 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalında hipofarenks karsinoma tanısı konmuş 11 vakanın retrospektif analizi yapıldı. Bulgular: Vakaların altısı kadın beşi erkekti. Vakaların ortalama yaşı 46.7 yıldı. Bu hastalardaki en önemli etyolojik ajan sigara içmek idi. Altı tümör piriform sinüs, üç tümör postkrikoid ve iki tümör posterior duvardaydı.Tanı konulduğunda bir hasta evre III ve diğerleri evre IV idi. Üçü prevertebral fasyanın tutulduğu ve ikisi uzak metastazlı toplam beş vaka inoperabl olarak kabul edildi. Bu vakalardan dördü herhangi bir tedaviyi kabul etmedi. Geriye kalan iki vakaya kemoterapi uygulandı. Kalan beş vakaya total laringofaringoözofajektomi, iki taraflı boyun diseksiyonu ve gastrik pull-up ile rekonstriksiyon yapıldı. Operasyon sırasında herhangi önemli bir komplikasyon gelişmedi. Oral beslenmeye ortalama postoperatif onuncu günde başlandı. Opere edilen tüm hastaların ortalama yaşam süreleri 16.8 (12-18 ay) aydı. Sonuç: İleri evre hipofarenks kanserlerinde yapılan total laringofaringoözofajektominin rekonstrüksiyonunda gastrik pull-up yöntemi halen en uygun cerrahi yöntemdir.Article Kolesteatomlu Kronik Otitis Media Tedavisinde Cerrahi Teknik Seçimini Etkileyen Faktörlerin Değerlendirilmesi(2007) Ural, Ahmet; Yurttaş, Veysel; Kutluhan, Ahmet; Kiris, Muzaffer; Kaya, Zülküf; Yuca, KöksalAmaç: Kolesteatom cerrahisinde kullanılacak tekniğin seçimini etkileyen faktörler araştırıldı. Hastalar ve Yöntemler: Kolesteatomlu kronik otitis media tanısıyla ameliyat edilen 186 hasta çalışmaya alındı. Bu hastaların 143'üne açık (grup A), 43'üne (grup B) ise kapalı teknik cerrahi uygulandı. İki grup medikal faktörler (yaş, cinsiyet, işitme kaybı, mastoid havalanma, kolesteatomun ulaştığı yer, komplikasyon) ve paramedikal faktörler (eğitim seviyesi, hastanın ameliyat sonrası kontrol edilebilirliği, sosyal güvencesi ve ameliyatın yapıldığı mevsim) açısından karşılaştırıldı. Bulgular: İki grup arasında medikal faktörlerden işitme kaybı derecesi, kolesteatomun yeri ve komplikasyon açısından; paramedikal faktörlerden ise sadece eğitim düzeyi açısından anlamlı farklılık bulundu (p<0.05). İşitme kaybı 60 dB'in üzerinde olan hastaların çoğunun grup A'da yer aldığı görüldü. Kolesteatom grup A'da 10 hastada orta kulak veya attikte, 133 hastada mastoid antrum ve/veya mastoid hücrelerde, grup B'de ise 37 hastada orta kulak veya attikte, altı hastada antrum ve/veya mastoid hücrelerde görüldü. Otuz dört hastada kolesteatomun neden olduğu kronik otitis media komplikasyonu vardı. Bu hastaların tümü grup A'da idi. Sonuç: Kolesteatom cerrahisinde teknik seçiminin tek bir faktöre bağlı olmadığı bu çalışmada da görülmüştür.Article Kronik Adenotonsillit ile Kronik Adenotonsiller Hipertrofi Arasındaki Klinik ve Histopatolojik Farklılıklar(2003) Ugras, Serdar; Kutluhan, Ahmet; Kıroğlu, A. Faruk; Çankaya, Hakan; Yurttaş, Veysel; Kiris, MuzafferAmaç: Kronik adenotonsillit ile adenotonsiller hipertrofi arasındaki klinik ve histopatolojik farkları ortaya koymayı amaçladık. Hastalar ve Yöntemler: Kronik adenotonsillitli 286 (147 erkek, 139 kadın; ört. yaş 16.6; dağılım 3-45) ve adenotonsiller hipertrofili 197 hasta (98 erkek, 99 kız; ört. yaş 9.5; dağılım 2-18) prospektif olarak değerlendirildi. Her iki grubun klinik özellikleri ve tonsillektomi materyallerindeki histopatolojik bulgular karşılaştırıldı. Bulgular: Kronik adenotonsillitli hastaların yaş ortalaması daha yüksek bulundu (p<0.001). Kronik adenotonsillitli olgularda akut tonsillite bağlı ateşli atak, yutma güçlüğü ve boğaz ağrısı; adenotonsiller hipertrofili olgularda ise horlama, ağzı açık uyuma ve solunum sıkıntısı daha sık görüldü. Fizik muayenede kronik adenotonsillitli hastaların %93'ünde, adenotonsil hipertrofililerin %15'inde tonsil ön plika hiperemisi saptandı. Histopatolojik olarak kronik adenotonsillitlilerin tonsil materyallerinde yüzey epitelinde lenfosit infiltrasyonu, yüzey epitel defekti, plazma hücresi, atrofi ve fibrozis; adenotonsil hipertrofilerde ise sadece germinal merkez artışı daha sık gözlendi. Sonuç: Elde ettiğimiz bulgular, klinik ve histopatolojik bakımdan birbirinden farklı olan kronik adenotonsillit ile adenotonsiller hipertrofinin tedavisine farklı yaklaşımlar sağlayabilir.specialization-in-medicine.listelement.badge Kronik Sinüzitli Hastalarda Fonksiyonel Endoskopik Sinüs Cerrahisi Sonuçlarını Etkileyen Faktörler: Klinik, Radyolojik ve Sitopatolojik Çalışma(2004) Kaya, Zülküf; Kutluhan, Ahmet2. ÖZET Fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi (FESC) uygulanan kronik rinosinüzitli hasta grubunda hem preoperatif hem de postoperatif klinik, radyolojik ve sitopatolojik bulgular karşılaştırılarak FESC de başarıyı etkileyen faktörleri ortaya koymayı amaçladık. Nazal polipozisi ve allerjisi olmayan kronik sinüzitli 40 erişkin hasta çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, major ve minör sinüzit semptomları, sinüzit süreleri, koronal kesitli bilgisayarlı tomografilerinin Land-Mackay ve Gliklich-Metson evreleme skorları, nazal smear skorları, operasyon materyallerinin (unsinat çıkıntı, etmoidal infundibulum, etmoid hücreler, frontal reses) histopatolojik inflamasyon skorlan ve postoperatif bir yıllık dönemde antibiyotik kullanım sayılan kaydedildi. Postoperatif birinci yıl sonunda preoperatif sinüzit semptomları tamamen düzelen hastalar semptomsuz; semptomlarından en az biri bile devam eden veya daha da kötüleşme olanlar ise semptomatik olanlar olarak iki gruba ayrıldılar. Kırk hastanın 34'ü operasyondan bir yıl sonra semptomsuz, 6 hasta ise semptomatikti. Semptomlu ve semptomsuz hastalar arasında yaş, preoperatif semptom Land-Mackay bilgisayarlı tomografi evreleme, nazal smear ve operasyon materyallerinin inflamasyon skorlarına göre gruplar arasında anlamlı istatistiksel farklar tespit edilmezken; cinsiyet ve sinüzit süreleri bakımından anlamlı istatistiksel fark bulundu. Postoperatif antibiyotik kullanımı açısından da gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edildi. Allerjisi ve nazal polipozisi olmayan kronik sinüzitli hastaların tedavisinde FESC etkin bir yöntemdir. Bu çalışmada 'yaş, cinsiyet, semptom, nazal smear, radyolojik evreleme ve inflamasyon skorları, FESC sonuçlarını etkileyen prognostik faktörler olaraktespit edilmedi. Bununla birlikte sinüzitin süresi ve operasyondan sonra kullanılan antibiyotik sayısı FESC sonuçlarını etkileyen prognostik faktörler olarak bulundu.Article Kronik Tonsillit Tanısında Tonsil Punch Biyopsisinin Yeri Olabilir mi(2001) Kiris, Muzaffer; Kıroğlu, Faruk; Uğraş, Serdar; Akpolat, Nusret; Kutluhan, Ahmet; Akdeniz, HayrettinKronik tonsillit tanısında tonsil biyopsisinin bir yeri olup olmadığını araştırdık. Bu çalışma, güvenilir anamnez bilgileri veren ve kronik tonsillit nedeni ile tonsillektomi olmuş 100 hasta üzerinde prosektif olarak yapıldı. Boğaz ile ilgili şikayeti olmayan fakat başka bir nedenle kliniğimizde opere olmuş gönüllü 20 kişi ise kontrol grubunu oluşturdu. Hasta grubunun tonsillektomi materyalleri ve bunlardan alınan punch biyopsi örnekleri ile kontrol grubu tonsil punch biyopsi örnekleri üzerinde kronik tonsillitin histopatolojik kriterleri araştırıldı. Tonsillektomi materyallerinin %96'sında yüzey epitelinde yoğun lenfosit infiltrasyonu ve %88'inde yüzey epitel defekti tespit edilirken, aynı tonsillerin punch biyopsilerinde bu oranlar sırasıyla %89 ve %75 olarak bulundu. Kontrol grubu tonsil punch biyopsi örneklerinde ise yüzey epitelinde yoğun lenfosit infiltrasyonu %15 ve yüzey epitel defekti %3 oranında not edildi. Kappa testine göre; hasta grubunda kronik tonsillitin histopatolojik kriterlerinin tonsillektomi materyallerinde ve punch biyopsi örneklerinde görülme oranları iyi uyumluluk gösterdi. Bu sonuç kolay ve güvenilir bir metod olan tonsil punch biyopsisinin kronik tonsillit tanısında şüpheli durumlarda kullanılabileceğini göstermektedir.Other Maksilla ve Mandibula Yerleşimli Odontojenik Mikzoma(1999) Bekerecioglu, Mehmet; Kutluhan, Ahmet; Egeli, Erol; Uğraş, Serdar; Çankaya, Hakan; Kiris, MuzafferÇene kemiklerinin nadir bir tümörü olan odontojenik mikzoma histolojik olarak benign, nüksleri sık infiltratif bir tümördür. Tedavisinde daha çok agresif cerrahi girişimler tercih edilmektedir. Yirmi dört ve 31 yaşlarında iki kadın hastada, biri mandibulada, diğeri maksillada odontojenik mikzoma saptandı, ilk hastaya parsiyel maksillektomi ve kortikal kemikle ön duvar rekonstrüksiyonu yapıldı. İkinci hastaya marjinal mandibula rezeksiyonu, kitle ekstirpasyonu ve kostal kemik ve plakla onarım yapıldı, iki hastanın da sırasıyla 12 ay ve altı aylık takiplerinde nüks saptanmadı.Article Olfaktör Nöroblastomun Subfrontal Kraniofasyal ve Midfasyal Degloving Yaklaşımlarla Tedavisi: Olgu Sunumu(2008) Uğraş, Serdar; Yakut, Fatih; Kutluhan, Ahmet; Yılmaz, Nebi; Yurttaş, VeyselOn iki yaşında kız çocuğu burun tıkanıklığı ve sağ gözkapağı altında şişlik nedeniyle kliniğimize başvurdu. Hastanın sağ nazal pasajdan alınan biyopsi sonucu olfaktör nöroblastom olarak bildirildi. Tümör subfrontal kraniofasyal ve midfasyal degloving yaklaşımlarla çıkarıldı. Hastanın üç yıllık takibinde tümör nüksüne rastlanmadı.Other Otitis Medianın Komplikasyonları: İki Yıllık Vakalarımız(1997) Kiris, Muzaffer; Kutluhan, Ahmet; Çankaya, Hakan; Egeli, ErolAntibiyotiklerin gelişiminden önce mortalite oranı çok yüksek, olan otitis medianın komplikasyonları azalmasına rağmen günümüzde halen sorun olmaya devam etmektedir. Kliniğimizde Ocak 1995 - Ocak 1997 tarihleri arasında görülen otitis mediaya bağlı altısı (%27.2) intrakranial ve 16'sı (%72.8) ekstrakranial komplikasyonlu toplam 22 hasta tedavi edildi. Hastaların 15'i 16 yaş ve altında idi. Hastaların 14'üne radikal mastoidektomi, beşine basit mastoidektomi, ikisine serebellar abse drenajı, birine lateral sinüsten trombüs çıkarılması, birine fasiyal dekompresyon ve ikisine tıbbi tedavi uygulandı. Özellikle sosyo¬ekonomik ve kültürel yönden geri olan bölgelerde akut ve kronik otitis medianın komplikasyonları hakkında hasta ve hasta sahiplerinin bilgilendirilmesinin önemi, hastayı takip eden hekimin komplikasyonların erken işaret ve semptomları konusunda uyanık olmasının gerekliliği güncelliğini korumaktadır.Other Tükürük Bezi Tümörleri(2001) Kiris, Muzaffer; Kutluhan, Ahmet; Egeli, Erol; Çankaya, HakanAmaç: Kliniğimizde tedavileri yapılan tükürük bezi tümörlerinin bölgemizdeki dağılımları ve hastaların özellikleri değerlendirildi. Hastalar ve Yöntemler: Çalışmaya 14'ü kadın 22 hasta (ört. yaş 41.3) alındı. Tüm olguların ameliyat öncesi ve sonrası kayıtları incelendi. Yaş, cinsiyet, şikayet ve semptomların süresi, tümörlerin yerleri ve histolojik tipleri, tümörün yayılımı, uygulanan tedaviler ve yaşam süreleri değerlendirildi. Bulgular: Tümörlerden 12'si benign, 10'u malign idi. En sık görülen benign tümör pjeomorfik adenom (%66.6), malign tümör mukoepidermoid karsinomdu (%30). Benign tümörler sadece eksizyon; malign tümörler geniş cerrahi eksizyon ve radyote-rapi ile tedavi edildi. Malign olguların %80'inde boyun diseksiyonu uygulandı. Olguların ortalama 19 aylık takibinde üç hastada nüks gelişti. Sonuç: Benign tümörlerde radikal olmayan cerrahiler yeterli olurken, malign tümörlerde tümörün özelliğine, yayılımma ve boyun tutuluma bağlı olarak uygulanacak cerrahiler sonucu önemli derecede etkilemektedir.